31 Ocak 2010 Pazar

Mustafa'nın DNA araştırmaları

Olay yeri incelemecisi Mustafa Sinan MEHİR, olay yeri olarak çağımızı gözetler, ve yarıbilimsel makalelerini bu domeyn ortamında özetler. Anayasanın birinci maddesi.

Mustafa Sinan'ın asla ve asla beni okuyun, size birşeyler vaadediyorum, üç okuyana bir bedava diye yaygarası olmaz olamaz. Aforizmalarda gezinmez, paylaşımın bir ortaklık olduğuna inanır, yani ortak bir noktada buluşma, aldım verdim ben seni yendim buluşması.

Mustafa Sinan, bir çin atasözü olan, besleme yapma, beslenmeyi öğret, felsefesi dahilinde, anahtarı kimsenin eline sunmaz, oralarda biryerde, ormanda yada vadide, ararsan bulursun anafikrinde yazar. Çünkü hüküm bizim değildir, benim olmadığı gibi.

Mustafa Sinan, kazdığı kuyulardan çıkmayı başaramaz, ancak onunla birlik olup kuyuya atlayanlar olursa, üstüste çıkabilirler, ve kuyudan kurtuluşa erebilirler. Derinliğin manası bu değilde nedir ilahi a dostlar.

Bu yüzden, dna araştırmalarında kimseye eğlence vaadetmiyorum, çünkü eğlence dna'sıda herşeyin özünde yeralan bir moleküldür, dışarıdan eğlencesiz gözüken şeylerde bile olan. Benimle bu kuyuya atlayan herkes, eğlence dna'sına ulaşabilir, kazarak.

Şimdide bu çağdaş antreopolojik kazının en temel aleti olan ( KAZMA ) Sayın SÖYLEM TEYZE'YE seslenmek istiyorum.

-dünyayı dolu dolu dolduruşlarla yaşadın, eğitim kültür fizik, edebiyat, moderen hayat, hepsini hüpledin. Hayvan barınaklarında bile hayatın manasını bularak zenginleştirdin. Ama "küçümsediğin" benim gibi aslında hayatın. Gün geldi olamadın bir baltaya sap amma, sonunda elimdeki sopaya oluverdin ( kızma ama )

"kazma"

30 Ocak 2010 Cumartesi

CEHENNEM YANIYOR

Halen daha bir tarz'a oturamadım şu blogta, ama bu benim saplanıp kalmama tercihimden kaynaklı.

Sadece aşk olsa, aşk arsızı diyecekler,

Sadece mizah olsa, nede sulu adam diyecekler.

Sadece din olsa, hacı hoca diyecekler,

Neticede başkalarının izanına göre yaşayanlar, şekillerini bulamazlar, karakteri oturtamazlar. Zira dinlenirken bile yorulan bir insanım. Benimle ilgilenen tüm insanların ekstra kaliteli olma gereği var, yada yaşanmışlıkla dolu olmaları. Yoksa bu tren bu yolda kuma saplanıyor, güç emek zahmet gayret çöpe çöpe gidiyor.

Neden bu başlığı attım?

Söylem Teyze'nin Aforizmaları

Aforizma ne demek bilmem. Söylem Bilir, kesin bilir, hayat tabirleri uzmanıdır.

Söylem yazılarında ilk defa karşılaştığımda bu aforizma tabiriyle, deniz kabuğu, yada sıcak soğuk su yer değiştirme hareketleriyle ilgili bir şey zannettim. Kendisi okyanusla, kendisi bahamalarla, maldivlerle, ve gelgit olayı ( med cez ) yaşanılan her coğrafya ile ilgilidir.

Aforizma hakkında biraz daha akıl yürüttüğümde; afrodizya ile kardeş bir cümle ( eşanlamlı ) olabilir dedim. Yada afrodizyak etkisiyle ruhi değişimlerin adı aforizma olabilir dedim, ama sonradan bunu çöpe attım. Söylem Teyze'nin ahlakçı olduğu, ortaokuldaki ahlak hocası Bakiye hanımı bile ruhçöküntüsüne uğratacak kadar, hatta kötüyola düşürecek kadar ahlakjilist olduğu ( ahlakta siyah kuşak 3. dan - sensei san ) düşüncesi ile, ne düşüncesi kuralı ile.

Sonradan Söylem Teyze'nin ekonomi okumuşu olması sebebiyle, vede kriz ortamları odaklı bir pasaj olabilir diye düşündüm bu aforizma'yı. Herhalde insanlardaki ekonomik endişelerin yarattığı, sosyal, piskolojik, dreamatrik, zührevi bir etki olabilir diye içgeçirdim. Ama Söylem teyze'nin likit münzevi bilançolarında 270 binavro birikimi olduğunu hatırlayınca, ve söylemin şahsi çember egosunun tanımını yaptığımda, afrizma-ekonomi ilişkisini bitirdim. Etki çemberinde olmadığı bütün olaylar Söylem için tabirlendirmeye bile değmez.

Acaba Söylem teyzenin face veya diğer sosyal ortamlarından kaynaklı bir akım olabilir miydi Aforizma? Yani uzak-yakınlık? Olabilirdi. Ama bunun için bilgisayar sarmallarına gerek yok ki, Söylem yanınızda olsada, yada kuzey kutbunun bir buzulunda, zaten kendisi yakın bir uzaktır, uzak bir yakındır. Demekki bu durumda Söylem Aforizmayı dillendirmez, yerine koyma ( ikame ) yapmasına ihtiyaç yoktur.

Sonradan en kuvvetli ihtimallere geldi sıra: Acaba yaşamış olduğu lümpen lavanten hayat yada evlilik evresi ile alakalı bir deyim olabilirmiydi Aforizma. Hani varya evliliğin tehlikeli dönemeçleri. Aforizmik bir dönemden mi geçiyorlardı, lale devrinden sonra aforizmik çağ mı başlıyordu? Ama olamazdı bu sorunun adı. Zira çevresindeki herkes bu süreçten geçti ise, ve bu süreç aşıldı ise, Söylem gibi bir yüğce mübarek için bu dönemler çocuk atarisi olmaktan ileri gidemezdi.

Sonunda buldum Aforizmayı ve Söylemdeki zuhurunu. Aforizma; ruhundaki çağlayan enerjiyi ve kudsi karizmayı diğer canlılara ( iki ayaklı iki elliler ) aktarırken, Söylemcede, iç sıkıntısı vari tabirlerin ifadeyi karşılama acizliklerinden dolayı, AFORİZMA gibi, söyleyene derece katan tabirler ile evreni algılama şekillemesi olduğuna kanaat getirdim.

VADİDE TERSİNE AKAN SULAR

Holdingin kapısından içeri ağır adımlarla süzüldü Davut TATAROĞLU. Güvenlikçi Metin ayağa kalktı ve

-Hoşgeldiniz efendim Günaydın. dedi.

Davut bey sıcak bir gülümseme ile

-Hoşbulduk Metin, kayınvalidenin hastalığı ne durumda, çocuğun karnesi nasıl diyerek şaşırttı Metin'i..

-Sağolun efendim, kayınvalideye kızı bakıyor, çocuğunda matmatiği zayıf, haftasonu biraz çalışacağız kerata ile, elinizden öper, diye cevap verdi. Bu arada yukarıda Gladyo'nun başı FELLER, sizi bekliyor.

-Hayırdır, bu ne hoş sürpriz dedi TATAROĞLU.

-Efendim, kızı Irene ile Süzer holdingin veliahtı Baran bey'in düğünü varmış, Çırağanda, size davetiye iletmek için sabah 8'den beri bekliyor. Banada bir davetiye bıraktı sayın Aaron FELLER, sağolsun...

***

Polat, muhteşem villasının kapısı önünde düşünceli ve endişeli bir bekleyiş içindeydi. Karısı ile yaşadığı ufak tefek gerilimlerden dolayı gözleri dolu doluydu. Neden sonra karısı Ebru, elinde battaniye ve bir bardak bitki çayı ile yanına geldi kocasının.

-Burada tek başına üşümüyor musun koca adam? Unutma Mafyayı çökertmiş olabilirsin ama soğukla başedemezsin tekbaşına. Eğer oturacaksan kapı önünde, sana battaniye getirdim. Hatta sıcaklığımı paylaşmaya geldim. Birde, ne yapalım omletin kıvamını tam veremediysen? Senin elinden çıktığı için emin ol, çiğ tavuk olsa yerim, yeter artık fazla üzülme, yoksa benide üzeceksin..

-Canım benim, sağol düşünmen yeterdi, sanırım omleti ocaktan erken aldım, o yüzden cıvıktı. Birde akşama ihtiyarlar ziyaretimize gelecek. Sakın hatırlatmadı demeyesin. İstersen annemi yada anneni çağırda, ben halıları çırparken, onlarda ıspanaklı börek yapsınlar. Unutmayın, milföy hamuru ile yapın börekleri, ihtiyarların tansiyonu var.

-Tamam canım, sana zahmet söyleyiverde; Memati ve Abdüley abiler gelirken Çengelköyden yufka alsınlar. Bir de canım çekti, migrosta var, tahinli çörek ve cevizli ekmek.

***

-Abdüll,

-Buyur Memati abi?

-Abdül, geçen akşam bloğumda bir yazı yazdım, okudun mu?

-Hangisi ağabey, şu UNUTMAK ve AFFETMEK başlıklı yazıyı mı?

-Evet o Abdül, beğendin mi yazıyı?

-Valla ağabey, bende yeni çıkacak şiir kitabım MEZAPOTAMYA BAHÇELERİ için hazırlık yapıyordum, epey ilham verdin abi sağol.

-Abdül, anladım yine başlayacaksın edebiyata ama bi zahmet bebeğin altını değiştirmeme yardım et, dürümlük diş buğdayı da alalım Tansaştan, bide anasonlu çay, gaz yüzünden ne ben uyuyabildim ne kendisi.

-Tamam abi, benim bonusumda biraz puan birikmiş, onunla alırız, merak etme sen.

***

-Amanda aman, kimler gelmiş, sikender büyük bey, buyrun, eşref verdiniz.

-Yahu Zaza, bana yaptığın şu ihtimam yüzünden sana günaşırı gelmek istiyorum, anlat bakalım, Örgütün toz işleri ne alemde?

-Konışurık elbet sikender bey, elma yirmisin?

-Ver ver, sana Gladyonun ikinci adamını anlattım mı ben.

-Yaa boşver skender bey, önce ağız tadıyla elmamızı soyalım elimizi kesmeden, sonra yiyek.

-Şapır-şupur.

-Eee, anlat bakalım örgütün toz işi nasıl gidiyor Zazammmmm.

-Valla sikender bey, haitiye yardım örgütümüydü neydi, gittik geçen trakya birlik ambarına, ne kadar un ve irmik varsa toptan fiyatına toparladık, geçende yardım komisyonuna makbuz karşılığı yığdık gemiye. Şimdi mal varmak üzeredir, valla haitililer size dua edecek sikender beyim.

-İyiiyi, ver bi dilim daha, keyfim yerine geldi, melek Zazam benimm...

29 Ocak 2010 Cuma

MAGAZİNDEN SÜZÜLEN KADININ KRİPTOSU

Bazen ekran, bazen saman, bazen hinternet, "aç" ruhumuza salınmış kadın portreleri takılır gözüme.

Bakımlı, güzel, fit, fotojenik, 24 saat üstü eşeyli üreme düşünen, kusursuz hayaller. Sokaktakilere, otobüstekilere hiçamahiç benzemeyen, onlar insansa ben nnnnhayvanım dedirten.

Bu yazıda bu sunum kadınların "port"relerine göz olarak değil, hayaller bazında takılan ve hayranlık besleyen hemcinslerime sesleniyorum, ve yine "sesimi duyan var mı" diyorum.

Ey salak saf, önü önünde giden hayran kardeşim.

Sana bu blogda 40 saattir kadını hile hurdasını anlatıyorum. Hadi ruhunu geçtim. Bari imajına harcama kendini ey safımdaki saf...

Vay hüznüme diyeceğin karanlık hayaller, gelir su yüzüne yansır, dalasın gelir serinliğine, kadın şeytandır diyen dedene kurban olasın gelir, canın boğulmak ister kadın denilen denizde...

NÜZEYYEN KARAKTER ANALİZİ

Eyy Nüzeyyen, çıplak ruhunun sonsuz beyazlığında yağan sessiz karlar ile az kalmadım soğuk örtüler altında...

Nüzeyyen ile olan sohbetimde, temassız, ama temalı derinliğimizde, rüzgar etkisiyle birbirine değen kablolar gibi ne zaman ışık vereceğimiz ve ne kadar karanlıkta kaldığımız önceden hiç belli olmadı.

Sağlam, asaletli, çocuk tepkili ve ışığa duyarlı Nüzeyyen, bilinmedik denizler altında kimyasal cereyanlar üreten bilinmedik bir canlı sıfatıyla kaldı aklımda. Ne zaman çığ olup düştüğü, ne zaman kar olup tozuttuğu, nede nezaman olduğu belirsiz bir hayat belirtisi olmayı tercih etti mermer lahitinde.

Yakınına gelindiğinde kara mürekkepler ile savunma moduna geçen, uzaktan ise mürekkepten sonsuzluk şekilleri olarak algıladığım Nüzeyyen ile edebi sayfalarda kalmayı tercih ettim. Nü idi, Zey idi, yen idi, yani

RUHEN ÇIPLAKTI
VARLIĞINDA MADENLER SAKLIYORDU
KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYORDU.

Çatıdan boyveren buzul sarkıtların hissini verdi, durduğu yerde masum, düştüğü yerde hasarlayıcı. Yaşı ya 21 yada 54 idi ama asla 21 yada 54 değildi, sadece bunu biliyorum. Düş yorganlarından sıyrılıp üşüdüğünde, salladığı ve sıcaklık ürettiği kimyasal yastık olmayı ve kalıcı bir ruh dostuna sahip olmayı kabullendim.

Boğaziçi derinliklerine sakladığım çamlıca gazoz aslında keşfetmesini beklediğim bir everest tepesiydi. Cevabını milat gibi hatırlarım. Herşeyin deşifresi cevabını.

AL GAZOZUNU KENDİN İÇ SAKLADIĞIN YERDEN!!!

Bu gazoz ilaçlı değil, asitli, esas değeri ise içi içilmiş şişesi.

Komandante Cheguevara

Benim derdim ne yüzbin yıl öncesi nede sonrası. Benim derdim "asrolan", yani zamanımız.

Holivut partilerinde; beline çeguvarya tişörtü bağlayıp, kafasına siyah kep takan yuvertur oyuncular görürsünüz. Magazin tarafından bir kare pozları alınır ve yayınlanırsa hatırlanmaya çalışanlar. Ya bir film, ya bir brodway, yada yatağı soğuk bir prodüktörün projesi olmaya çabalayan.

Nişantaşı üvertürü magazinel sosyetik orospular sektörümüzde de bazı bazı gözüküp ilgi odağı olmaya çalışanlar da da aynı moda. Cinsi cazibelerini arttırır diye çeygovara imajı. Belki bu yazıyı okuyanlar arasın da da aynı imaja bürünenler vardır.

Dağlarda ağaç kökü ile devrim ateşi körükleyen çe ile piyasa yapmaya çalışan çe taklitleri. Birinin derdi memleket, öbürlerinin derdi reklamasyon.

Peki nedir insanları devrime zorlayan faktöriyeller?

İlkönce en yaygın sebep kişisel uyum bozukluğu kaynaklı dışlanmışlığın sindirimsizliği.
Kendini kanıtlama yollarının kifayetsizliği ile aslen farklı bir dünyaya mensup olma hayalciliği.
Mevcut sistemlerde kapılmış saflara isyan ile kabaran duygular. Duyguaforizması.
Dünyayı kendi fikirlerine göre şahsileştirme egosunun dışavurumu.

Bu gibi egoizm yakıtlı iç hareketler. Bu konuda başarılı olmuş adam vede en fotojeniği ise çe.

Öyleyse çek tişörtü, giy kepi, yap devrimi.

Aman kepi kaptırmayasın!

28 Ocak 2010 Perşembe

ROMANTİK-EROTİK HİKAYELER episode :7 "Tavan arasında ve ikimizin arasında"

Finallerin boğuntusunda bir yaz ikindisiydi. Havuza kendimi zor attım, tesadüf eseri bizim bölümün musevi kızı Elanora da havuzdaydı ama konuşmaksızın güneşleniyordu. İnanç farkı işte.

Yorgun ama hafif eve doğru giden bebek sahilinde yürümeye koyuldum. Güneş mesaisini bitirmişti.

Eve vardığımda müjdeli bir haberle karşılaştım ama daraltan bir havadis: Bilmem hangi komşumuzun bilmem hangi akrabasının kızının ingilizce ikmal'i varmış, lanet olası para karşılığı benim ders vermem gerekiyormuş. 10 derste işimiz emekliliğe varacak nispette, karşılığında 150 milyon lira, saati 15 milyon, dakikası 250 bine geliyor. Vay baba vay.

Oldum olası lise kızlarından sevimsizlik alırım, kadınlara dönüşecek kızlar, kötülük yumurtaları. Acemi vamplar, sırtıma giren kramplar.

Ee, iyi, gelsin bakalım pazartesi akşamı.

Tavanaramı düzelttim, örümcekleri temizledim, günahlarımdan ayıklandım. Başladım beklemeye, saat yedi sıralarında kapım vuruldu, aslında sinek sandım.

Ve o geldi, lise yılları ile bağdaşmayacak bir temizlik, mahçubiyet ve ıtırlıkla. Yaş liseye göre biraz geç 19, kitapları kolunun arasında, dişiliği vamplığının arkasında, derinliği okyanus ayarında. Farklı bir bulutu da yanında taşıyordu.

Masumiyet ile gizlemeye çalıştığı ataklığıyla öğrenci taburesine oturdu, ortam feci derecede bayılmaya müsait bir büyü içerirken.

Yanına geldim, şahane elleriyle masayı düzeltti, ve başını yerden bana doğru kaldırdı, tam bir aforizma, anevrizma, dilemna, bilmemna...

Ona bakmamaya özen göstererek bazı tensleri ( Gencim-çocuksun ) bazı verbleri ( yaklaşma-itilirsin ) bazı yardımcı fiilleri ( kadınlık eki-erkeklik eki ) bazı fill in the blanksları ( seninle kaynamamak için uzak oturman gerek ) bazı questionları ( acaba-ne pahasına ) bazı prepositionları ( üst-alt ) bazı artikılları ( mustafa-sen ) bazı grammer in use'ları ( artık çilek dudakların pörtlemeye başladı) bazı open ended situationları ( olursa olur mu? ) ve bu gibi kuralları öğretmeye çalıştım, oda sağolsun bana bazı pronaunsları ( I love you - ay lıavv yıu) öğretti.

İlim irfan yuvası olmuştu tavanaram, o tarihten beri derin yaram....

LEVENT USTA, BU SENİN İÇİNDİ....FORMDA OLDUĞUMU GÖRMEN İÇİN...

Yaşar Nuri Hoca Danışmanı Şahane Hanımı Kütürdetmiş olabilir mi?

Halkın şaha kalkış partisi genel başkanı ve bilmediğimizi bildiren adam Yaşar Nuri hoca ile danışmanı Şahane arasında geçenleri konu edeceğim. Tam bir aşk üçgeni, Şahane, Nuri ve zevcesi.

Öncelikle ortada bir kütürdetme olduğuna eminim ve şahane hanımın bizzat kendisini kütürdettirttiğine aklım daha çok eriyor. Diyeceksiniz ki ; Gördün mü? Yok ama bütün duygusal zekam ile bu işin cereyan ettiğine eminim diyebilirim.

Bence sebepler şöyle:

Şahane hanım bir köşeye sinmek yerine olağanüstü savunmacı bir kişilik sergiledi. Seven kadın tarifindeki gibi.

Şahane hanım adeta hocanın bütün söylemlerine kendini siper eyledi. Hoca aklanırsa kendiside aklanacaktı, doğru kumarı oynadı.

Hoca yıllardır daima a ve b noktaları arasında gidip gelen bir klişe adam olmuştu, değişiklik zaruriyeti hocanın sis perdelerini indirdi, şahane hanım yaydığı ışığıyla hocaya denizfeneri oldu.

Hoca aynı zamanda karizmatik ve güvenlikli bir kişiydi, kimse bu kaçamak iddialarına itibar etmeyecekti.

Şahane hanım, resmi danışman sıfatının yanında, facebuklu, sosyal ve cıvıl cıvıl bir kişilik. Sanırım hocanın sınırsız keşfetme içgüdüsü ile kişilik kafesleri ve boyalar aktı-gitti. Bende ne zaman bir bayan ile tanışsam, onun facesinden gugulundan keşfe çıkarım.

Hocanın karısı ile girdiği malvarlığı ve siyasi kişilik paylaşımı ile aralarındaki cinsel dialog resmi sıfata kavuştu, buzların kalınlığı 50 santime ulaştı.

Şahane hanımın fecebuk resimleri ve parti ortamları ile isminin hakkını vermesi zaruriyeti hasıl oldu.

Vasıl oldu, hasıl oldu ama en sonunda nasıl oldu, oldu bitti.

Halkın şahlanış hareketide şahane bir sonla bitti.

27 Ocak 2010 Çarşamba

OROSPU TURU

5 bıçkın arkadaş, Ohaio üzerinden Illinois'teki meşhur Avenue Street ziyaretimiz için cuma'dan yola çıktık. Yaşlarımız 22 ila 25. Hepimiz çiftçi çocuğuyuz. Ben, Artur, Sam, Nevil, ve Staktın. Memleketimiz Phıledalphia ve hepimiz farmville kasabasındanız.

Cuma saat 02.00, malatyada 08.55, bir yol üstü motelin barındayız. Fonda müzik, New country. Bu yolculuktan beklentilerimizi ve beraberce neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Artur'un düşüncesi "ferdiyet üzerine", yani çapkınlıkta kollektif hareketlerin beklenen cinsel hazzı yavaşlatacağı, o yüzden bu kısa ziyarette herkesin dağılmasından yana. Sam ise bu konularda biraz cesaretlendirilmekten yana, zira kız arkadaşı Dayen'den henüz ayrılmış, kız onu cinsel konularda çekingen bulmuş ama her kadın gibi irdelemeden kestirip atmış. Staktın ise aramızdaki en iri ve hormonel, artı sporcu şahsiyet olarak -her yola varım tezinde. Ben toparlamacı bir zihniyeti temsil ediyorum, zira macera tutkunu değilim, durumlara göre şekil almamız ve bütçemize göre hareket etmemiz yada etmeyebiliriz tedbirindeyim. Nevil ise aslında pasif eşcinsel bir açılımda; guruba uyacağını söylüyor.

Bu grup olarak aslında birbirimizi en iyi deneyeceğimiz bir kollektif çabanın içindeyiz. Belkide basit paydalardaki grubumuz, bu çetin sınavdan sonra mitoz bölünmelere uğrayacak. Dedelerimiz savaşta, biz orospu turunda.

Önce Staktın konuya giriyor. Avenu stret'e girer girmez, 50 dolara bir fahişe ile ayak üstü iş bitireceğini, sonrada fahişelerin sevişme sonrası çatlayan küçük kız ruhu ile bütün haftasonu bedavaya sekiz yapacağını, ve olursa diğer sevişmelere vakit ayıracağını, sınırsız özgürlüğün aslında zamanı emiveren bir coşku sahtekarlığı olduğunu söyledi ve ekledi, eğer benim gibi yapmazsanız bütün hafta sonu elinizi becerirsiniz! Gayet minimalist ama karınca gibi bütün kış mevsimini garanti altına alan bir taktik.

Arthur ise daha ılımlı ve uygar bir sevişmenin peşinde. Avenue street'in en kalburüstü gece klubünde, önce tanışacağı ve sohbet ile sıcaklığı yükselteceği, sarışın bebek yüzlü bir kadınla, ve kadının kurallarıyla seğiz yapacağını, ve bu kadın ile ayda bir kez hakedilmiş bir kaçamaklar zinciri oluşturacağını, hem ihtiyaç, hem tutku, hem macera hemde istikrar'ı yakalamaya çalışacağını söyledi.

Sam ise şayet Dayen'i unutabilirse, dayen fiziğinde ve zeka düzeyinde, onu hatırlatan bir kadın arayışında Avenue street'i arşınlayacağını, şayet Dayen onu ararsa, ilk otobüs ile farmvile döneceğini, Dayen'e dayanmanın çok zor olduğunu, ama biten her aşktan sonra başlayacak yeni aşkın sadece eskisini yaşatacağını söyledi. Bu sözler üzerine ona whiskey ısmarlayıp, geceyi aşk metazorunda geçirmekten kurtulduk.

Nevil'in sırası geldi, nevil en son ilişkisinin sadece masum bir öpücük olduğunu, ve brawnların kızı Sofiayı kilisede öptüğünü, ve yaşının 14 olduğunu anlattı. Bu orospu turuna katılarak, son bir yol ayrımı yaşayacağını ve sonraki yaşamını şekillendirmek istediğini belirtti. Zira hergün traş olmaktan ve bakımlılık gereğinden bunalmış. Şayet bir kadın ile olacak ise, mutlaka iri bir zenci olmasını, zor bir eşiği atlamak sayesinde, bundan sonraki aşk ilişkilerinde kolaylık yaşayacağını, ve diğer amaçlarını anlattı. Pasif eşcinsel ama aktif konuşmacıydı, çünkü enerjisini tam olarak deşarj edemiyor, kadınlardan uzak olmanın verdiği mecburiyetten.

Sıra bana geldi. Ben gecelik dahi olsa bir kadınla birlikte olmak için öncelikle hoşlanma kriterim olmasını ve karşımdakine duyduğum saygının gereği olarak, onunda beyanının gerektiğini anlattım. Öyle bir kadın ile beraber olmalıydım ki, fahişe olmamalı ve içimizden biri olmalıydı. Seviştikten sonra dünyaları ayağa kaldırmamalıydı. Onu aradığımda yada aramadığımda tipik kadın refleksleri göstermemeliydi. Ve mutlaka kocaman göğüsleri olmalıydı, şeklinde görüşlerde bulundum. Aslında bu konuşmalardaki tedbir vasfımı sonuna dek gösteriyor ve kriterlerimi mazeret olarak sunabilmenin zeminini hazırlıyordum. Herşeye rağmen, eğer bu orospu turundan beklentilerimizi elde edemesek bile, dostluğumuzun hiçbir kadından ve aşk kaçamaklarından daha değersiz olmadığını grubuma anlatmaya çalıştım.

Ertesi sabaha yağmur bizi uyandırdı, pikabımıza atladık ve o sihirli Avenue street distriktine vardık. Burası gerek profesyoneller ve gerekse aşkı-kaçamağı ve diğer sönmemiş fantezileri alevlendirmek isteyenlerle nufüs edinmiş bir aşk rejion'uydu. Mafyadan arınmış, adeta U.S.A government güvencesi ile, aşkın farklı lezzetlerinin sınırsızca yaşandığı bir cennetti. Bizim aksaray ve ahalisinin amerikan versiyonu. Kesinlikle ultra moderni.

Devam eden 2 gün boyunca beş arkadaş bazı planlarımızı, bazı fantezilerimizi ya uyguladık yada uygulayamadık. Nevil eşcinsellik yolundan döndü ve normal cinsel oldu. Sam dayeni unuttu, çünkü mari elizabet adında bir hemşire ile tanıştı, hatta aşık oluştular. Staktın aynen çivi gibi, Bianca isimli üniversteli fahişe ile yaklaşık 20 projeye imza attı kapalı kapılar ardında. Biancanın ayrılırken ağladığını gördüm. Arthur ise siyah düz saçlı ciddi görünüşlü bir iş kadını ile ektra yıldızlı gecelere imza atmanın mutluluğında gülümsüyordu.

Ben mi, bende 3 tane kızın telefonunu aldım, biri sıcak, biri ben ararsam ararsın dedi, biri de soğuk....

26 Ocak 2010 Salı

LOR MEKTEBİ

1948 Şişli, halaskar gazii sokak, latife apartmanı. Tavan katı yani 4. kat. Foürt flüur. İçeride yoğun ve hakaretengiz tartışmalar. Eski galata bankeri, Ercüment Efendi, ( asıl adı loryan Dikmeciyan ) Osmanbeyde ticarete atılmış, anadoluya kamyonel bazda kumaş gönderiyor. Trakyadan "trampa yöntemi" ile aldığı eğirme kumaşları, şimdiki haliç dokuma atölyelerinde kumaşlandırmak suretiyle, ve ingiliz gemilerinde ambalajlamak şekliyle satıyor. Bunun karşılığında çoğu çiftçi ve bahçeci olan müşterilerinden para yerine, yapacağı tarımın belgesini ve kapsamını gösterir senetler teslim alarak. Mesela Malatyalı Anzavuroğlu Selim efendi, yapacağı kayısı hasadının 2 dönümünü, şehirde acentalığımız olan Seyyare Kıymet Ticaret Acentalığına tevdii eyleyecek. Seyyare ( gezegen) ticaret bu belgeler karşılığında tarım makineleri ihracatı için teminat kotalarını dolduracak, ve bilimum distörbitörlük işlemlerini yürütecektir.

Yukarıda anlattığımız, ana üretimin diğer üretimleri tahriklemesi ve bileşik kaplar teorisini işletecek kollar ile kurum bünyesinin her hücresine kan götürmeyi tasarlayan Loryan, yaklaşık 9 yıllık bir saadet süresinden sonra, artık karşısında itiraz eden bir müşteri, iş ortağı, ve hükümet kanadı ile uğraşmaktadır. 1939-1948. Savaş sonrası toparlanma sürecine girilmesi ile, yeniden yapılandırılan ticaret kanunu artık Loryan'a istediği serbeslikte ticareti mümkün kılmayacakti. Maliyeciler paylarını yüzde 10'dan yüzde 50 lere çıkarmak ( gayriresmi ) istiyor ve baskısını arttıyordu. Oysa savaş zamanı yüzde 10 için takla atanlar ve Loryan'a adeta tapanlar onlar değilmiş gibi. Birde traktör karşılığı mahsul borçlanan köylülerin de tavrı değişmişti. Eskiden Allah razı olsunlar ile traktör sahibi olarak, karılarını kızlarını Loryan'a sunacak kadar minnet besleyen köylüler, artık yarım mahsul ile bu işi halleylemek istiyorlardı. ( Halleylemek= yeni terim. )

Bu şeriatlar altında tam 1.200 bin lira tevettü sermayesi kayıtlı Loryan, ana iştigal maddesi giyim işinde daraldığı için bünye darlanması sonucu, bütün alacaklılarına, müşterilerine, iş ortaklılarına ve maliyecilere altın bir öneri yaptı. Şirketini ve imtiyazlarını, ve iştiraklerini, 1.500 bin muammen bedelle şeriklere satış. Ve tabi kapışıldı. Ama en önemli madde olan "İşletme'nin ruhu ve kurucusu Loryan" bu satışa dahil değildi. Dolayısıyla kurumsal yapı 1 yıla kalmadan Hiç oldu. Toplam 3 milyon borç ile hemde. Açgözlü şerikler, girdi gözünüze erikler...

Loryan DİKMECİYAN; gayet düzgün bir ticaret yapılanması ile, geleceğe yatırım ve ortam yorumu, ilaveten akılcı akış yoluyla, 10 senede 10 bin lira ile başlayan iştirakini 5 milyon muammen bedel ile devretti. Günümüzdeki modern yapılanmalara emsal teşkil ederek.

Herkesi üretime kat

En uygun maliyetle yürü

İnsanları farkettirmeden yönet ve yönlendir

Ticarette inanışlar değil gerçekler ile hareket et, v.s.

Şimdi Türk'ün ateşle imtihanında doğru modelin " LOR MODELİ" olduğu konusunda sanırım hemfikiriz. Hemfikirsek bu okula gitmeliyiz.

25 Ocak 2010 Pazartesi

MİLAN-İNTER - İTALYA DERBİSİ

Makarnacı İtalyanların, kendi tarihini yaratan ve toplumsal sınıf farklarından doğan bir ürünü: Milano Derbisi.Made in İtliy.

Makarnacıdan kastım; palavracı, yaygaracı, kolpacı, yani sahtekarın sevimlisi. Millet olarak böyle bunlar, bire bin katıp bize satmayı nefis becerirler.

İtalyan tarzı ile Fiat'ta çalışırken tanıştım. Bire bir, filmlerindeki "spagetti vestern" yaşam tarzı. Karizmatik İtalyanlardaki makyajı silerseniz, şövalyeyi oynayan soytarıyı görebilirsiniz. Vallahi Türk olmak, biz kendimizi beğenmesekte, sanırım peygamberden sonraki sınıfı temsil ediyor.

Milan-İnter derbisinde, farklı toplumsal kisvelerin karşı karşıya gelmesini ve temsil ettiği güçlerin savaşımını görürüz. Şu an siyaset ve sanayi çarpışıyor. Oysa ilk kuruluş yıllarında, bir takım - Limancıları ( Yani limancıların gayrimeşru çocuklarının güç olabilme çabası ) bir diğer takım ise fabrikacıları ( fabrikatörlerin farklı italyan dilberlerini kütürdetmesiyle doğan kitle ) temsil ederdi.

Yani bu odakların ortaya çıkması bile, kökeni bile palavrasyon.

İtalyan erkekleri de dünyaca ünlü markadır, ne zaman teni ve saçı uyumlu bir eros görse kadınlar; ahada italyan erkeği tarzı diye aşufteleşirler. Hatta bazı erkekler italyan tarzı diye girer berbere. Bedenen yontulabilirsin ama ruhen asla! diyen berber bu salakların 20 kağıdını kapar. Aslında burada kastedilen bazı yakışıklı italyan futbolcuların temsil ettiği prototiptir. İtalyan erkeğinin çoğunluğu çirkindir, ama

Ben bunu bizim kadınlarımıza anlatamam.

Anlamazlar, anlamazlarrrrrrrr, kaderede inanmazzzzlar.

SÖYLEMİN KRİPTOSU

Aslında Söylem teyze yılın 11 buçuk ayı karlar altındaki bir şahsı muhterem. Tanıştığımız zamanlara ait atıflarımla onu yarım ay daha sergileyebilme fırsatı buldum. Geri kalan zamanlara ait birşey bilmediğim sebebiyle,

Şimdide Söylem ruhuna ait kalıntılardan seçme; onunla akılda kalan anlarımızdan bir derleme yapayımda aklı başına gelsin. Aklı başında ama hatıralar başına gelsin. Zira bredpit anjelina julia yazışmamızdan beri, ( worlds the importantest dilemna ) ben kötü niyetli bir zanlıyım. Söylemin gözünde ya canlı ya zanlısınızdır, gerisi-ardı yok.

İtilmiş anlarında mutlaka beni arardı, ben cepte var bir adam olduğumun bilinciyle katılımlarına gelirdim.

Bir kere otobüsten beni görüp ilk durakta indi, ama ben maça gidiyordum, kusura bakmış olabilir.

Arkadaşları yanında iken üniverstede karşılaştığımızda bana pislik ( şitos ) muamelesi yapardı. Toplumuna göre renk değiştirirdi.

Hiltonda bir davette bana eşlik etmişti, bütün meşhur şahsiyetler içinde en tuhaf ikiliydik. Ertesi gün -O kız kimdi? sıkıştırmalarına maruz kaldım, tuhaf olacak ama Halamın kızı demiştim.

Beni arkadaşlığımız boyunca daimamutlaka darlandırırdı. Bir kere sevgili bulmuştum biryerden, kendisini acayip bozmuştum, ama sonradan üzüldüm, Allahın verdiği bir can olması sebebiyle.

Bana bir mesajında -kötü sevgili ama iyi arkadaş olduğumu söyledi, ki doğru. Hangisi daha önemli?

Aslında konuya istatistiki bakmak daha önemli. Ben onun yerine yazılarımı koyabildim, onu olmadığı kadar onurlandırmaya gayret ederek. Hiçbir borcum yoktu, sadece kendisine doğum gününde veremediğim bir borcam almıştım. Borcum; borcam. Maalesef nişantaşındaki evde yıkıntılar arasında kalmış.

İsimsiz kahramandan cisimsiz kahramana...

SATIŞ HİKAYELERİ FROM GERÇEK HAYATTAN

15 yıl 6 saattir bu satıcılık aforizmasının içindeyim. Kendi kendime notum ***, mesleğe biraz kalite ve realizm getirmem sebebiyle, yani meslek olarak görmem sebebiyle. Türkiyede satıcılığa bakış sabit ve körnokta. Halen daha ikna edilmek istemeyi dileyen müşterilerden ötürü. Bu yüzden satış kavramı halen daha kız erkek ilişkisi çemberinden tam olarak çıkamadı.

Benim hikayemin satışla ilgili olan ilginç ve ibretli bölümleri aşağıda, ayrıntılar bende.

KARIŞIK ALİ

Masa üstü ajandama bir referans isim olan Kamyoncu Ali beyi yazmıştım. 1 hafta sonra aklıma geldi, aradım, -Ali bey, araç alacakmışsınız, arkadaşım söyledi, gelsenize bugün yada ben geleyim..Kem küm etti, ben değilde bir arkadaşımı göndereyim dedi, geldiler ve aldılar, kotamı doldurmuştum. Ama enteresan olan şu, bu kamyoncu Ali değil, dönerci Ali idi, yemek siparişleri için isim bırakan Ali.

İLHAN AMCA

Büyük müteahitti İlhan Bey. Birgün güç bela mağazaya geldi şürekasıyla beraber, ama bütün beğendiği mallar üretimde yoktu. Tam ayrılmak üzereyken yaşına hürmeten AMCA dedim ve ufak bir samimiyetimden ötürü 5 bloğunda malını benden aldı.

NECDET HOCA

Kasım ayı, ziyaretine giitiğim aydı Prof. Necdet hocanın. Bana -cezayirde iş yapma planları için maliyet oluşturduğunu ve ihraç kaydı fiyatları hesaplamam konusunda teklif istedi. Çoğu satıcı için gereksiz görülecek bu işi yaptım, 3 ay sonra geldi, belediyeden iş almış 50 araba ve iyi para.

SEMİH BABA

Mağazaya geldi, konuşuyoruz, kapıdan bir kurye geldi, adres sormaya, izin alıp adama yardımcı oldum. Yerime oturdum. Adam dediki: Müslüman evladı olduğun belli, 3 arabayı paket yap, işte muhasebe telefonu..

Daha bi sürü var, bahsetmeye değer yada değmez ama bahsettim işte...

Birde, çatkapı yaparken yoruldum, bir bekçi klubesine çaya girdim. Muhabbet, talkım siyaset derken, muhasebeye çıkarttılar, 300 tane hat, eski telsim yeni vadafon...

23 Ocak 2010 Cumartesi

FACEBOOK

Kanında demir eksikliği olan şu garip neslimin dayandığı karton kalelerden biride SPS FACEBOOK.

Kifayetsizliğin perdesi, ağlama duvarı, samimiyetsiz mezar ziyareti.

Duyguların butonlaştırılmışı, betonlaştırıldıktan sonraki.

Ben duramam, şiir kakalarım şu feyse..


YAVŞAK FACEBOOK

Kadıköyden Modaya uzanabilir misin bir bahar akşamında,
Elinde bir yarım somun, yarısı martılarda.
İnsanlığı nasıl olur da; bu kadar ormansızlaştırırsın,
Butonlarda, entırlarda, kablolarda.

Seni icad eden belli ki; mezarlığın faresi
Satacak içini, dışını, bütün bilgilerini,
Adın kerhaneye düşünce anlarsın
Sosyal paylaşım dediğinin acizliğini.

İnsanlığı iletişimsiz hale ilettin
Moda oldun, aramızı hiç ettin
Sen geldin geleli hepimiz bir sayfayız.
Beyaz sayfalarımızı da başlamadan piç ettin.

Al piçin Twittırı da, hayatımdan çık artık
Ne muhabbetin muhabbet, sadece 2-3 tık,
Ben dost yüzü isterim gülümseyen karşımda,
Senin bütün sayfaların soğumuş bir mezarlık.

Gerçekten dost olanlar senin kaleni yıkar,
Facebukla doğmadık ki, olmasan da milim sıkar.
Kendini nimet sayma; bu dünya evvel ahir,
Elbet birgün facebuklarında faceboku çıkar.

Mustafa MEHİR

FAŞİONİZM

Dünyasal olarak çizgiyi geçmiş insanların ömürsel aktivitesi. Şık, farklı, çarpıcı, rüzgarlı ve karizmatik, veya seksi olabilmek adına giyim ve imaj çılgınlığı.

Moda sayfaları, tivi programları, ve cemiyetten bize yansıyor faşionizm. Birde ikoncanlardan, yani modacıların gazıyla kendini heykelleştiren uç kadınlarda gövdesini buluyor.

Pompei yaşam tarzı, solmaya mahkum.

Bilmem ne sosyetik bayan, parise gidiyor, poşetleri dolduruyor, moda defilelerine katılıyor, sonrada zevkini bize yansıtıyor.

Davetlerde resim vererek bütün çabasını sergiliyor, şık yada rüküş ilan edilelmek suretiyle kazısına devam ediyor.

Yani ben sabah erkenden yatağımı terkedip, bilmem hangi fabrikadaki hayriye yenge 700 liraya paketleme yaparak, kargocu remzi karda kışta paket teslim edip, madenci zekeriya sabah altı vardiyasında nasırlarından sızan kan vasıtasıyla bayan benardatte veya betina hanımın uçak biletini temin ediyor. Çabalarımız ve emeklerimizde tekrar tanıştığımız görüntüleri moda olarak, son haline erişmiş olarak görebiliyoruz. Şu ibne mazlovun, yuvarlak mazlovun üçgenini kasdediyorum.

Birde sosyetik hanım ve beylerin, evlenerek veya nikahsız doğan çocukları olarak ta emeğimizin ete kemiğe bürünmüş halini görmek mümkün. Emeğimiz binevi piçkurusu oluyor. Ama günahı yok bebelerin, sonradan, ergenlik vakitlerinde onlar da altın çarka dönüşüyor.

Faşionizm dediğim; engizisyonun hizmetkarı aslında. Yahudi fırınlarında size yolgösteren hemşire, son anınızın son şahidi, güleryüzlü, sadece işini yapanlardan.

Sadece kıyafet bazında değil, duygu ve düşünce bazında da faşionist olanlar var. Bir tanesini devamlı yazıp duruyorum, o ise hediye kimliğini beğendi, takıp takıştırıp seyyanen geziyor yaşamlarda. O hep öyleydi, kıyafetiyle öndeydi.

Dütdürü teyzenin insansız uzay uçuşları

MEMLEKET YANIYOR

Sevgili sesimi duyan varsa;

Memleket işgal altında, transistörlü radyomun bataryasını çocuğun oyuncak ayısından şarj ederek konuşuyorum. Koordinatlarım eski beşiktaş sırtları. 2 gün yetecek miktarda bayat ekmeğim ve içme idrarım kaldı. Faturalar birikti, komşunun 2 aylık bebeği sütsüzlükten toprağa verdik. Gözyaşımız kalmadı, kalanlarda buz tuttu. Elektriği olmamasına rağmen çalışan televizyon kutusu ile ısınmaya çalışıyoruz. Az önce savaş panzerleriyle icra avukatları geldi ve beni bana sordular, eşgalimi tanıyamadılar, bende öldüğümü söyledim, bu sefer mezarımı sordular. Sebepsiz yangınlar bir yanıyor bir sönüyor, sanırım uzaydan görünen tek yaşam kanıtımız bu yangınlar. Az önce eski çöplükte bir ortanca patates gördüm ama kalabalıktı farkettiğimi farkettirmedim, eğer gece 4ten sonra ortalıkta sefil veya köpek kalmazsa, patatesi ele geçirebileceğim. Uçak sesi duyunca meydana toplanıp birşeyler atmasını bekliyoruz, ama şansımıza, bazen yardım diye napalm bombasına da el uzatanlar oluyor. Eski filmlerdeki insan neslini kurutmaya yönelik robot cellatlar ile de tanıştık. Sanırım baz istasyonları ile yönlendiriliyorlar, bu yüzden görebildiğimize taş atıyoruz ve yaşam hattında kalmaya çalışıyoruz. Geçende martı yakalama görevi ile dama tırmandım, ama çatıda martı ziyafeti çeken vahşi kuşların son kırıntılarına ulaşabildim, sol gözümü çıkardılar. Mağara devrine dönüştük, hayatta kalmak böyle bir şey. Marmara depremini yaşayan bilal amca ile duvar çatlağından konuştum, bana en değerli hayatta kalma sırlarını anlattı ama sanırım bu taktiklerin de sonuna geldim. Komşularımı gömebilmeyi dilerdim ama bu yamyamlıkta gözüm hiçbir şeye kesmiyor, cesetlerden biraz sıcaklık geliyor, zaten koku alma yeteneğini kaybetti insanlık. Birde bol ışıklı hava araçları var, sefaletimizi zevk sayarak bölgemizde geziyorlar. Geçen bir tanesinden aşşağıya ruj ve diğer pondötenler aşağıya boca edildi. 2010 tarihinden kalma, balina yağı diye rujlar bile yenildi. En iyisi metro çukurunu bulabilirsek, orada pisküi otomatları bulma şansım var, bisküiler 20 yıl dayanabiliyormuş. Biz nereden bilebilirdik satılan arazileri alanların uzaylı ajanlar olduğunu. En kritik noktalarda memleketi felç edecek saldırı başladı. Enerji, ulaşım, finans, iletişim, bilgi ağı, savunma, bütün kalelerin içerisinde onların egemenliği. Sanırım sadece hayatta kalma sektörüne giremediler, bunu hesap edemediler. Memleketin taşını kazmasını süngüsünü düşünemediler. Daha önce de gelmişlerdi, biz uyanamamıştık. Eğer medeniyetin üzerine bir medeniyet kurabilirsek, yangınlar sönünce, güneşe ulaşabilirsek, topyekün direneceğiz, umarım onlarda bir hata yapar ve bu direnişi ciddiye almazlar. Bu amaçla; sesimi duyan varmııııı

Sevişmeye hazırsak....

Genç adam yarıçıplak ve kendinden emindi, dizleri değil yüreğiydi titreyen. Erkeklere yüklenen dik dur kalıbına çok yakışmıştı. Onlarca kez birlikte bulundukları sosyal flört ortamlarından sonra, ilk defa sevgilisi İclal ile birlikteliğin farkına varacaktı.

İclal; Erman'dan son bir hazırlık izni daha almıştı. Yüzünün bütün sevimli ifadelerini makyaj yapıyordu. Belkide bu akşam iffeti bulutlara teslim edecekti, resmi-gayriresmi düşünce sisleri ardından.

Sonra ürkek adımlarla yatakodasına tıkladı, erkeğinden ışıkları söndürmesini istedi gayet teslimkar.

Erman, üzerinde boxer, gece lambasını söndürdü, bu mahçup tiyatronun sadece saf ayışığında sahnelenmesi sayesinde, bütün çekim hataları önemini kaybedecekti. Vcüdünu şöyle bir silkeleyerek, daha doğal bir görünüm elde etti cesaretine. Karşısındaki kızı hayat boyu taşıyabileceğinin silkinmesiydi belkide bu.

İclal, ürkek kedi adımlarla saten çarşafa herhangi bir günsonu gibi uzandı. Daha önceden erkeklerle yataklanan bütün meşrep arkadaşları'nın ona verdiği tüyolara dayanarak. Doğallık; limitleri açığa çıkaracak ve erkeğin hiç ulaşamayacağı lezzetleri onda bulmasına aracılık edecekti.

Daha önceden yatağa serilen Erman için, kendisine adanmış bir vucudun teslimiyetinde, daha mı vahşi yoksa hassas mı olmalıyım soruları yanıp sönüyordu. Daha ilk kere "O" nunla yatağa giriyor, ve kasılıyordu şakakları.

İclal birden dönerek, dudaklarındaki ıslaklığı ile ateşe benzin dökmek istedi. Sarılmak, kuşatılmak, ve direnmemek, işte bütün mesele.

Erman, kontrol tarafından büyütülmüş bir delikanlı olarak, ilk darbenin karşıdan gelmesini tahrik kabul etti, ısınan havayı kor olana kadar yükseltecekti. Kadın ve erkeğin müzayedesi başlamıştı, ne kadar artırma olursa, arttıranlar o kadar değer bilecekler, ve arttırmanın sonuna değer biçilemeyecekti.

İlk sevişmenin yürek burkan resimleri zihnimde kayar durur böylesine...

22 Ocak 2010 Cuma

HİPOTERMİK MUSTAFA

Çocukluğumdan beri kar, buz, donma, buzul, arktikizm, kutuplar, kar fırtınaları, uludağ, buzdolabı vesair sıfır ve altı ile ilgili her konu ilgimi çeker.

Bu yüzden soğuk rus hatunlara ilgi duyma içgüdüm vardır. İçgüdü olarak donmuş bir içgüdüdür zaten.

Duygusal olarak hayalkırıklığına uğradığımda da donar kalırım. Doğal tepkim böyle oluşmuş, ama şekerim mi var nedir bilmem ama bazen kan beynime çıkar, dünyayı kırmak gelir içimden.

Soğuk huylu hatunlara da içten bir ilgi duyarım, merak, ısındığında nasıl olur, gece gündüz sıcaklık farkı rekoru kırabilirmiyim merakı.

Süperman amca kendine mesken olarak buzdan bir saray seçmişti, seyredenler hatırlar, sanırım bu bılok oluşumu da benim buzdan sarayım. İçi sıcak dışı soğuk.

Donma durumunda çürümeyiz ve ilk donma ifademizle saklanırız buzların içinde, bir nevi sonsuzluk ortamı, cesedimiz çürümez, taze kalır.

Kar teneleri mikro dantel şekillidir, tabiat harikasıdır, ama asla sana değil, benim gibi ayrıntılarda mükemmelliği görenlere.

Hiçbir kar tanesi birbirine değmeden yere iner, elektron durumundan ötürü, okullar tatil olur, elektronlar sayesinde, en güzel manzalar oluşur elektronların yüzü suyu hürmetine.

Kutuplardaki buzullar dünyayı terbiye eder, öylesine heybetli ve ıssızlardır ki, adeta kimse bizim durumuzda dayanamaz şeklinde üstünlük taslarlar. Yaşlarına bakılırsa yüzbin ve üstü, hürmet duymak zaruridir.

Kardan adamlar vardır, yapan kişi karakterini yansıtır. Özenli, özensiz, sevimli, abartılı, korkutucu. Ama kardan kadın yapanlar mutlaka sapıktır.

Karlı dağ otellerinde sevişme aktivitesi yüzünden otellerin doluluk oranı full çeker. Denemedim, ama sanırım, 2 oksijen-1 ostrojen ( Ö2o ) formulu olabilir. Yada ısınarak hayatta kalabilme içgüdülerinin tutuşması.

Eskimoların çizgifilmvari yaşamlarına ekstra ilgi duyarım. Balıklar, ayılar, penguenler, kar tilkileri, köpekler, foklar, kürkler. Bu kadar figüranı olan bir filmin aktörlerini elbet merak ederim. İglo denilen yerlere kira veya doğalgaz parası vermemelerini kıskanırım. Birde igloda yapılan sevişme aktivitesi. Ne dvd, ne pleysteyşın, ne bihter, altı ay önce başlar, altı ayda biter.

BİR OTOMOBİL FİRMASI BAŞARI İÇİN NELER YAPABİLİR

Veraset İntikal yoluyla geçmişin ihtiyarlarından bana geçen bilgelik ile övünür dururum. Kendimi "dünyanın çivisi" olarak görenlerdenim. Şu topraklara inen felaketler, gerçek felaketler olarak doğar ve benim gibi dervişi azamların filtresinden geçer, sonrada miniminnacık afetler olarak iner dünya sathına. Kendimin esas konumlanması bu şekilde.

Acun denilen medya faranjitinin karşısına dikilmiştim bir zamanlar, tofaş elemanı olarak, ve bana tofaşı sormuştu, sene 2 sıfırsıfır altı. Cevabım: Bu gidişle ve ivmeyle 2 veya üç sene sonra fordu ve renoyu altına alır, zira ürettikleri coşku korkunç seviyelerde demiştim. Artı sistem, artı yeni modelizasyon, artı teşkilata yüklemeler, artı yeni pozisyonlamalar.

Dediğim oldu, zıttırık tofaş birinci oldu.

Şu anda yeni bir mücadelenin adamıyım, nasıl ki hundaiyi takside sıçırtan adamlardan biriysem, nasılki reno ile yeni segmentleri buluşturduysam, nasılki bazen one man şovda gişeyi kapatabildiysem, şimdide yeni bir açılımın kollarında ömrümü sızdırıyorum toprağa.

Bu anlatacaklarım amatör bir ders mahiyetindedir duyabilmeye muktedir kulaklara...

İnsanlar araçlara canlarını emanet ederler, candaşları arkaya oturur. İnsanlar için araç sahibi olmak mutlaka onların statüsünü temsil etmektedir. İnsanlar sahibi oldukları aracın teşkilatını heryerde karşılarında görmek isterler. İnsanlar sahibi olacakları aracın en az dokuz kardeşi olmasını, ve dokuzununda kabul görmüş olmasını isterler. İnsanlar araçları ile mutlu bir evlilik ve mutlu bir ayrılık isterler. İnsanlar araçlarını temsil eden markada hızlı bir değişim arzular ve bu değişimlerden nasiplerini almayı beklerler. İnsanlar akıl ile tanışmak ve duygu ile sevmek isterler. İnsanlar araçları ile seks yapmak için onun sadece helal süt emmiş olmasını şart koyar ama göğüs kalça ve dudak oluşumları ile de şiddetle ilgilenir. İnsanlar araçlarının, kendi topraklarında yetişmiş olmasını milliyetçiliğin gereği sayar. İnsanlar araçlarını sevdikten sonra, onun sorunlarını görmezden gelir ve kol kırılır yen içinde kalır.

Bunlar insani boyut, şimdi idari boyut:

Marka yöneticileri aynı zamanda mesaj veren bir temsilci olmalıdır, kendi halindelik kendi başına ölümü getirir. Piyasadan gelen tepkilere göre boyut değiştirmek işin bir bileşenidir amma, tepkileri yönetmek ve hesaplamak bir strateji işidir, oyunun kuralıdır.

Mahalli örgütlenme işi bir takım oyunudur, ama neticeleri kısa vadede sönücüdür, yol yapılabilir ama yolu kullanmak başka bir uzmanlık gerektirir. Marka evrimi geçiren başarılı örneklerden yola çıkılır ama taklit edilmez. En önemli devrimler:

Ford T modeli,
Alman halk arabaları
Japon arabalarının amerikayı tepeleyişi
Ve fosil yakıt-elektrik devrimidir, şu anki güncel devrimde.

Akaryakıtçılara arkasını veren markalar, yakında arkasını verecek kimse bulamayacaklar.

Ekonominin değişmez kanunu, ihtiyarlar adabıyla gençlere yerini bırakır elbet....

21 Ocak 2010 Perşembe

Zeki Müren Paşanın ardından

Zeki paşa rahmete kavuşmadan önce yaklaşık 5 sene kendini duvarlara kapamıştı, tek kanal padişahı TRT denilen zombi kurumun işgüzarlığıyla, sahneye döndüğü bir gece, aşırı heyecandan dolayı kalbi durdu ve sonsuzluğa gömüldü.

Bir adam ne kadar büyük olabilir diye bir tez yazmaya kalkarsanız, en kısa yol olarak Zeki MÜREN'i öngörebilirsiniz. Şimdi bazıları itiraz edecek, Zeki MÜREN top'tu, kapa mezarını gitsin diyerek. Top'tu ama diğer toplar gibi zıplamazdı. Anlayana.

İstanbul Türkçesi denilen adaplı dili millileştiren, hitabı zenginleştiren ve atmosferi size solunabilir şekilde sunan bir hitabetçi idi Zeki MÜREN.

Bir şarkısını duymuştum geçmişten gelen, bir şarkı idi Zeki MÜREN.

Servetini Mehmetçik vakfına ve Çocuk esirgeme kurumuna paylaştırdı, bir nevi bu topraktan aldığını bu topraklara sundu.

Allah yaratırda, şu zamanlara gençliğiyle bir Zeki MÜREN doğsa, sanırım sanatçı dediğiniz çoğu karton yıkılırdı rüzgarından.

Çoğu magazin orrospusu, çoğu gişe milyoneri, çoğu duygu sömürücüsü, çoğu patron yandaşı sanatçı müsveddesi suya karışırdı. Dalgaları pisliği alır götürürdü Zeki MÜREN'in.

20 Ocak 2010 Çarşamba

Öküz Parodisi

Keşfettiğim tekniğe devam; başlığa göre hikayeler formatı.

Batıdan bizi ayrıştıran farka odaklanmak istedim. Neydi bizi geri bırakan?

Öncelikle bizi geride bırakan şey; geride bırakamamamız. Kırıldığımız, sakatlandığımız yollara girmekten vazgeçmek. Mağlubiyet. Oysa tarihimizde, kanlı şanlı tarihimizdeki en yegane zaferlerimiz; en umutsuz kuşatmalardan çıkışlarımız.

Bir de "gözlerimize ve duyularımıza olan inançsızlığımız." Mutlaka risk olmayacak, mutlaka gidilmiş yollardan gideceğiz, mutlaka denenmemişi asla denemeyeceğiz. Oysa petrol bizim eski topraklarımızdan çıktı, bize bahşedilmişti. Hatta bize "bahsedilmişti."

Günümüz insanını mikrominimize eden alışkanlıkları ile anacağız gelecekte. Birer aboneyiz. Birer zerre ve hücreyiz. Bize tahsis edilen ile yetinme alışkanlığımız. Büyüklere ne verdiğimiz ve ne vereceğimiz. Söylem teyze deyişi ile: Tüketim ekonomisinde ne kadar tükettiğimiz, ne yaparken? Tükenirken!

Oysa yollara harç edilen tükürükte bile "pitoin" maddesi taşıyor şu bedenimiz. Pitoin maddesi, sindirimin "mini mini birleri" . İnsan bir nimet. Yüz tane fabrika bile ancak suni pitoin üretebilir en makro teknolojileri ile bir araya gelseler.

Başlık ile şu sayılanların ne alakası var dedi bazı parodisyen arkadaşlarım içlerinden. Duymadım ama hissettim.

Öküz varya, eti, sütü ve sıpreminden faydalandığımız: ( sıprem=sperm ) En kudretli hayvanattan biridir, aslana kaplana 5 çeker kuvvette ve öfkede. Ama o acı kuvvetini sadece çiftleşmede, kızdırıldığında, ve acıktığında kullanır. Diğer zamanlarda huzur hayvanıdır. Sümüğüyle beslenir, inek kıçı koklar, çiftleşme mevsimini iple çeker. Döneri ve pirzolası nefistir.

Şimdi ne diyoruz? Öküz olmayalım, olanlardan olmayalım, öküz gibi olalım yeter.

19 Ocak 2010 Salı

Macera havadisi

Pazar günkü araç tanıtımlarında yanımıza bir sarhoş yaklaştı, kızılderili suratlı, harleyci, sabah 6 ya kadar içmiş, kahvaltıya ortaköye gelmiş bir tip.

Kadınlarla gecelik sekiz yapan, nerde akşam orda sabah filozofisinin bilgesi, ama küstah bilge. Arkadaşlarıda motorcu, iskelenin yanında kanyak şampanya içer halde, kendileri büyük ama ruhen fırlama görüntüsünü benimsemiş, leman dergisinden çıkmış ibrani tipler.

Aracımızla dalga geçmek ve bizi aşağılamak için bazı yararsız çabaları oldu. TATATTTAAA diyecekmiş aracımızı alınca. Ve binbir türlü yılışıklıklar.

Ulan sen varya;

Benim sattığım arabayı benden hemde alabilecek adammısın alkol çocuğu? Ulan sen hindistanın el emeğini, şekillenmiş madenini alabilecek kudrete sahipmisin, toplum paraziti?

Ulan sen alkolden çıkma halinde soğukta geleceğini kurtarmaya emek eden beni ne hakla hakir görürsün toplumsal sürüngen?

Senin gecelik kullandığın çarşaf karılara ben hötümü bile silmem canavar müsveddesi.

Baban annenden ayrılırken kazayla içeri damlamış putperes teres.

Senin harley motorun varsa, anan da motordur senin ve gurur duyarsın öttükçe haylaz düdük.

Senin tanrın kim ulan, sen git o gelsin...

Söylem Teyze hepimizin toplamının en iyisini bilir

İç dünyasının derinliklerinde gemisi kayalara çakılı halde olduğu durumda bile en iyisini bilen Söylem Teyze.

Gökten üzerimize düşen sulu karlar gibi bir hakimiyetin var edebiyat aleminde, tanzimattan beri, rönesanstan beri taşdevrinden beri.

Senin zaptik fikirlerinde dünya ve ahretin mutluluk sırlarını görüyorum. İkisi bir arada, ardarda. Hayalet avcısı olman durumunda; süpürgenin toz haznesi hayallerle dolardı.

Gaybarlarda dönen muhabbet bile senin hüzünlerin kadar derin ve oturaklı değil. Olimpiyatlarda yeni bir dal olarak kabul edilmelisin. Daldan iner gibi.

Senin yoğunluğun ve birikimin Allah muhafaza bir ateş alırsa, silivriye düşer parçalarımız. Boğaz transit gemi geçişine kapanır, tazminatlar öderiz.

Sen çıkarsızca çizilen yeni anayasaların heykeltraşı olmalısın, senin feysteki resimlerine bakarak yapılmalı ülkemin geleceği.

Balkanlardan geldi bu bendeki sert hava, çek yorganı üzerine. Yorumlarını görmemeye gıcığım, ama pas tortuları mürekkebimdir benim, mürekkep balığımda sen Söylem Teyze...

Babama rahmet

Bu gün ocağın birsekizi, onsekizi.

Sevgili babamın rahmete kavuştuğunun senesi. Bana müslümanlığımı veren adam. Bana hayatımı veren adamın yani.

Babam eski mahalleme gittiğimde beni gören herkesin 2. cümlesidir selam-hatırdan sonra. O kadar iyi ve yardımsever bir adamdı ki, annemin rahmetinden sonra hergün ekmek ufaladı, kumruya güvercine.

Yaşlıydı ama yaşlıların yardımcısıydı, kaç kere kalbi teklesede, o gitti başkalarına yardıma ve hiç sektirmedi. Nişantaşı gibi çıyanın ve çakalın yurdunda bile yardımseverdi, adı altın lahitler gibi tertemiz kaldı. Hayatı boyu işçi ve baba oldu. 5 vakitin ezandan sonraki göstergesi babam oldu. Kin tutmadı ve kin saklamadı, Allahın selamını kimseden esirgemedi, haa, birde sevimli ve espritüel kimliğe haiz bir adamdı, asla yuvasında yıllanmış yaşlılardan değildi. Allah onu annesinden çok erken ayırdığı için, analıklarla büyüdü, esas büyüme zaten bu şartlarda olur.

Kovboy şarkılarını uydurukça söyler, ve tarihte şahit olduğu bütün devrimsel hadiseleri adeta o anı yaşatarak anlatırdı. Askerde, 4 sene yaptığı askerdeki bütün anıları dahil. Resmi tarih değildi ama tarihin resmiydi.

Ömrünü çile çekmeye geldi ama o çilelerden çil çil altınlar üretebilmeye adadı. Tanıdığım bütün adamlar onun rüzgarının yaprağı bile olamazlar maneviyatta.

Güzel adamdı, ama ne rakı sofrasında ne avantacılıkta ne kıyakçılıkta, sadece güzel adamdı. Tanıdığım en güzel adamdı. Kalbi saf, dünya görüşü saf, sözü saf.

Babamı ve annemi selamlayacağım günü özler dururum. Dekorumuz nişantaşı akkirmanı, 33 numaralı evi ( şimdi yıkık ve resimlerdeki evi ) ve hayatta birdaha yaşamayı hayal bile edemediğim günleri.

18 Ocak 2010 Pazartesi

ENTEL YARİM

Benim bir evlilikdışı sevgilim yok, sırf bu yüzden hayal gücüm üstlerde, edebi olarak elbette. Resmiyette ve reelliyette bir hanımım ve bir kızım var, duygularım dahil. Onlarıda şımartacak ve kaybedecek raddede sevme yeteneğimle değil, bir gazetenin hafta arası nüshası ayarında sağlam ve sınırlı coşku ile seviyorum dışavurumsal olarak. The best vay yorumumla.

Şimdi bu gibi sınırlamalarımın doğal neticesi olan beklentilerimin yarattığı hayal sahnesinde, entel ve modern bir sevgili ve mustafa kadrolu bir oyun sahneye koyayım.

Dekor: Kredi kartı, tiyatro biletleri, facebouk paylaşımları, pahallı lokantaların en ucuz menüleri, dostlar ortamında gösterişsel partiler, sabah yapılan kahvaltı dialogları ve çekişmeler, beyoğlu cadde şaraphanesi, galata civarındaki ve cihangir ayarındaki salaş bar entellektüelizmi, sergi yorumları, bazı dergiler, hayatla cıva geçme ve sevişmeme ısrarla.

Aslında bu döktüğüm saçtığımlara fazla itibar etmeyin, geçen pazar ortaköyde biraz daha elityen kızları görünce içimdeki kalite arzusu yansıdı. Giyimiyle, yediğiyle, yaşam tarzı ve elegans alışkanlıklarıyla üstün bir kızla sadece sevgilim olması hayali bu dedimlerim. Hani özentiler varya, hani artı bir içgüdüsü varya, sadece o. Kadınlar hangi kaliteye mensup olursa olsun aslında aynı kadındır. Müzik gibi.

Ben zaten,

kalite aşığı ve mükemmelliyetçi tavrımla her seviyenin üstesinden gelebilirim. Bana seviye gösterin yeter. Hedef gösterin, hedeften ses getireyim. Rekorlar kitabı gibi bir ruha sahip olmak diyebiliriz. Hayatınızın son karelerinden biri olmak bana yetiyor. Bazen manalarımla, bazen manasızlığımla.

17 Ocak 2010 Pazar

MUALLİM NACİ

Söylem Teyze, biliyorsunuz; - meşhur yazar çizerler ve üslupları hakkında edebiyat-severlere konferanslar verir durur.

Şimdi kendisinin Altunizade şehrinde Muallim Naci hakkında dedikleri;..

.....Babası Dolapdere semtinde karate dükkanı işleten Muallim Naci, veletler kupasında ikincilikler almış, ama birgün burnunu mermer sütun'a çarpınca, babası tarafından "İbneler Ordusu" Galatasaray Sultanisine vecmedilmiştir.

İlk hocası olan Mustafa Sergüzeştgül, kendisindeki şahane yetenekleri keşfederek, onu Tophane mevlevihanesi yanındaki, Namlı Küfürbazlar çetesine göndermiş, ve zamanın en içten küfür, naara, laf atımı ve çeşitli cinsel içerikli huyları kazanmasını sağlamıştır.

Birgün Muallim Naci Mustafa Hocası kendisine sorulduğunda;

Ölüsünü disktiğim götüpamuklunun sayesinde dilimizin kıvrılmadığı küfür kalmadı, diyerek hocasına olan sevgi dolu hislerini dışa vurmuştur.

Zamanın kültür sadraazamı Balkan Naci İslimyeli, birgün takrir gazetesi saklambaç eki "Yetenek Götünüze Girsin" yarışmasında ikinci olan Muallim Naci'yi huzuruna kabul etmiş ve ondan uşşak makamında kurdilihicaskar bir uzunhava istediğinde:

Taşşak makamında kürtlerin götü kalkmaz, bağırtsan da avaz avaz! isimli uzunhava ile bu genç muallimden hoşnut kalarak, kendisini Sibirya'ya öğrenime göndermiştir.

Sibiryada mini mini Sovyetlere edebiyat dersleri verirken, bir yandan da memleketteki siyasi ve sanatsal gelişmeleri taakib ederek, ülkesinin durumuna kayıtsız kalmamıştır. O zamanlar çıkarttığı " gurbetteyim özledim, olsaydı memleketin bokunu bile yerim" (ilvetzia bukocnicky serbietto Zuvoçka) isimli yayın ile Anadolu özgürlük hareketine ivme katmıştır.

Ve 1924 yılında Galatasaray idadisine müdür olarak geri döndüğünü görüyoruz. O tarihten beri Feneri Kadıköyde yenemiyoruz, keşke Sibiryadan geri gelmeseydi, geberip gitseydi"" diyerek konferansını bitirmiştir.

Söylem ÖYKÜCÜ - konferans - flaşbellek ram 23 Windowz hp.

16 Ocak 2010 Cumartesi

2010 da MSTFMHR

"Kasaba minnet etmektense, keser kolumu yerim."

Ne kadar ihtimallere ve şartlara endeksli insanlar olduğumuzu görebiliyor muyuz? İnsanlar arası bütün fonksiyonları otomatiğe, elektroniğe, teknolojiye bağlamış olmaktan ötürü?
Bu yüzden aramızda ne kadar uçurumlar oluştuğunu vede iletişim köprülerinin yıkıldığını?
Haitideki birbirinden habersiz ama iç içe gömülen insanlardan farkımız olmadığını?

Muhabbetin manası içki,
İletişimin manası çiftık,
Aşkın manası seks,
Başarının manası parra,
Arkadaşlığın manası menfaat,
Dostluğun manası arka,

Olmuk mu birer MARKA.

Bu basit cingıldan sonra, yani bütün insanlığımızın seviyesini yere yapıştırdıktan sonra, 2010 da Mustafa karakterinin bazı ışıklarını yaymaya çalışacağım.

Kendimi ellere olduğu gibi veren adam yerine, tahmin edilemez olmayı,

Kadınların karakterden değil, tatmin olmaktan hoşlanan tipler olduğunu,

Ve sadece güce tapıldığını ve tapılacağını,



..........."benimsemeMEye devam edeceğim."............

15 Ocak 2010 Cuma

BİHTER BEHLÜL FERHUNDE ŞEVKET

Muhabbetlerinden durulmuyor bu gıcıkların. Şehvetlerinden zinalarından ihanetlerinden.
Ve özeniliyor bu şahsiyetlere toplumumuzda yüksek oranda. İmza: Reytingler.

Padişah birgün soytarıyı idama mahkum etmiş. Soytarı yalvar yakar, sonunda padişah demiş ki:

Öyle bir şey yap ki, özrün kabahatinden büyük olsun..Ve arkasını dönmüş, merdivenlerden çıkarken, soytarı arkadan yetişmiş ve padişahın götüne parmağını sokmuş..

Padişah avazı çıktığı kadar: Ne yapıyorsun bre densiz bre kafir diye gürleyince Soytarı

Pardon padişahım, ben seni Valide sultan zannetmiştim.

13 Ocak 2010 Çarşamba

VOCURDANMA YARİM, BENLERİNİ ISIRIRIM GAMZELERİNDEN

Anadolunun hayata yaklaşımlarını sevecenlikle ve tebessümle karşıladım zahir. Bildiğimiz olayları, ilişkilerini, ve yorumlarını dile getirirken öz kültürlerini yansıtır cümlelerde olmuşlardır hep. Saf sevgi, saf duygular, saf ve orjinal ünlemleri Anadolu'dan toplarım daima.

Türkülerden bu doğallık bize yansır, ve duygu dili daha etkindir. Lirik pastoral ve sempatiktir, aynen gözleme gibi, aynen kete gibi, aynen bozlak gibi..

Bir de Anadolu'nun cinsel hayat söylemleri mevcuttur ki, algılayabilenin kasıkları çatlayana kadar gülmesini ve tepinmesini sağlar. Özünde doğallık akan.

Anlatamadığım.

Kaderi çocuk yapma üzerine kurulu Anadolu kadını, hayatı boyunca sekizi dokuzu yaşayamaz, ama yinede erkeğine iliklerine kadar sadık kalır, annesi gibi, ananesi gibi.

En çok hadise "kızışma" dediğimiz evlilik öncesi dönemde yaşanır. Kaçırmalar, samanlık ve çeşme hikayeleri, bağbozumu ve hasat dönemlerinde.

Köylü erkekler şeher göçlerinde en çok pavyonları gözeterek gelir. Sarı sarı karılara yapılacak amaçsız yatırım ile şehir turu devri tamamlanır.

Karadenize akın yapan sarı, uzun bacaklı ve bebesuratlı yaratıklar ilk geldiğinde, yuvası, ocağı ve düzeni dağılan aile portresi sosyal bir yara olup, etkileri bu zamana kadar ulaşır, malum nesiller başak gibi boyverdikçe.

Bu hayasız akında olan yine karadeniz kadınına olmuştur. Ama olsun, kol kırılır, yen içinde ufalanır.

Garip bir etik anlayışı zuhur etmiştir bu akımın yan etkisi olarak. Natasha orspusuna yatırım yapan temel için, artık natasha yenge olmuş ve dursun natasha ile ticaret yapamaz hale gelmiştir. Orospuya sahiplenme davranışı ( O.S.D.)

Biz ise şehirli olarak Anadolu hikayelerinin ürünlerini, Türkülerde, Şarkılarda ve diğer bezemelerde görüyoruz. Samanlıkta kaldıramadım samanıda züttü..

Ben sana yandım Züttüüüü....

11 Ocak 2010 Pazartesi

Sevişmeler Sonrası Beden

Yalnız kalmış vücud. Annesiz kalmış kuzuların yeisine bürünmüş.

Oysa manasını bulmuştu, varlığının sebebini öğreniyordu, başka tenlerle alışverişte, başka dünyaları teftişte. Şimdiki ıssızlıkla karşılaştırılması mümkün olmayan isyanlar. Hangi zamanlar gerçekti?

Oysa terennümlerde bile paylaşılan bahar tazeliğinde meşk ederken zaman pek te oyalı geçiyordu.

Ten uyumu, frekans ayarı, kültür farkı, boyut niceliği, hiçbiri hiçbiri önemsizdi. Bunları kafaya takan beyinsizdi.

Şimdi yatağıyla sevişen dereler, denizle paylaşan martılar, hatta topraktaki solucanlar. Birşeyle sevişenler, nede şanslıymış meğer.

10 Ocak 2010 Pazar

Tren(d)teki kadın

Yıllardır kadına dair bir sürü moda geldiii geçti. Issız kasabanın tren istasyonu gibi.

Modernide, seksiside, vahşiside, silikonistide, abartılısıda, her tarakta bezi olanıda, bilgeside..

Şimdi artık kadın denilen imaj vitrinine girme, ve biz erkeklerin beklentilerini karşılayan kadını betimleme zamanım.

Her okuyan kadın kendine bir yakıştırma yapabilir, uygulayabilir, ama tamamını asla..

Göğüs büyütme ve kalıplı sütyen devri bitmiştir. Elbiseden göstermeden göğüs bıngıldaması, yani varlığını belli eden kabartılar moda. Artık en davar erkekler bile takviyeli sütyeni algılayabiliyor. Suni olmayanını, sallantıda demiyorum: Bıngıldama. Diyorum.

Kadın öströjeni mutlaka erkek algısına mesajlar yayar. Az sayıda veya hiç sevişmemişlik durumunda, erkek algısı uzaydan gelen sevişme sinyallerini algılar. Kadının gerilimi yansır. Seksi olmak istiyorsanız, sevişme arzınızı azaltın ve önplana geçin.

Doğal zebze meyveye duyulan özlem gibi, artık kadında dirilik en bariz gösteriş oldu. Yürüyüşüne bile yansıyan dirilik fonksiyonu aynı zamanda güçlü kadın imajınıda desteklemekte. Dar giyinip vcudu belli etmeyi kastetmiyorum, ne giyersen giy diri ol diyorum.

Verir gibi yapmak: Erkeklerin ekstra motivasyonu etkinleştiren bu tavır ile, biraz üzerine samimiyet serpilmesi ile, kadınlar istediği erkeği belirlemekte güçlü bir ele sahip olur. Bu davranışı iyi uygulayan kadınlar özellikle;

Pazarlama,
Sigortacılık,
Bankacılık,
Otomobil satış,
Kurumsal pazarlama v.s.

işlerde çok başarılı oldular.

Erkek duyularını ölçebilme:

İşte profesyonel bir yetenek. Mesela siyah gözlük takan kadın erkekte merak uyandırır,

melankolik kadın erkekte avlanma psikolojisini uyarır,

ucu açık sorular erkekte keşfetme hormonunu alevlendirir

erkekteki gizliye kaçmış özellik ve yanıltmaları farkeden ve vurgulayan kadın ise, kabuğu soyulmuş muz gibidir. Isırılmak üzeredir.

Bu haftalık bu kadar.

Hindistan hindistan

Mağrur batının Turkey deyimiyle hindi olarak nitelediği ülkemin insanlarının hakir ve fakir olarak resmettiği ülke. Yani betimlenmişin betimlediği ülke.

1300 milyon nüfüsu ve 200 dolar / per annual ortalama geliriyle, kayıtdışı ve sürrealist ülke.

Ganj gandi, inek maymun, muson muz, klip dans, kast sarık, fil kaplan, buda raja, sömürge vali, gelenek görenek, zenginlik fakirlik, bilgisayar teknoloji gibi ikililerle anılan bir tuhaf rejyon.

Çin'in uyanışından sonra ikinci uyanışın hazırlıklarıyla uğraşan bilgeler cenneti. Bence.

Ortalama yaşam süresi 49 ama hintliler bunu hiç organlarına takmıyorlar. Zira yakışıklı olarak ölme garantileri var. O yüzden nüfus artış hızı diye bir endişe yayık değil.

En güzel masalların, en güzel aşkların, raj kapoorların romantizminde dünyaya ters orantılarda yaşamaktalar.

Buraya kadar saydıklarımın hepsi ortalama bir zekaya, yani benim zekama sahip olanların sayabileceği nitelikler. Birde hissedilenler ama bahsedilmeyenler var.

Hindistandaki uyanmakta olan kudretli mumya bilinci. Nasılki ingiliz sırtlanını sadece beyaz ihramadan kuşaklarıyla püskürttülerse, zamanında, bu sefer altyapılarıyla mücadeleye hazırlar.

Hindistanın ruhunu nasıl hamburger esansıyla bozdularsa, genetiğiyle oynanmış bu ruh biz entegre dünyayı kendi endüstriyel kurallarıyla şekillendirmeye aday.

Atom bombaları var, eski teknolojiye sahip, ama patlayacağı garanti.

Çini dizginlemenin tek yolu, çatalbaşlı kalın hint palaları, o yüzden lütfen hindistana iyi davranınız. Ortalama yaşam süreniz olduğu gibi kalsın.

9 Ocak 2010 Cumartesi

Bloğumun hikayesi

Bilmeye, merak etmeye hakkınız var, okuyorsunuz, kendinizce akıl yürütmeleriniz de vardır. Ama gerçekler bende saklı.

Söylem teyzenin bloğuna ulaştım isminden, sonra bu işin ne kadar kolay olduğuyla ilgili bir baner gördüm ve bir iki tıkıtıktan sonra, yeri göğü ısıtmaya başladım.

Çalışmıyordum ve unutulmuştum, söylemce birşey olsada, yani akıldan ırak, başladım yazmaya.

Günlük sohbetlerimdeki kuralcılık ve şekilcilik beni bu yola itti. Ruhum sıkıştırılmış bir balon gibi gergindi ve rutinden uzaklaşmayı istiyordu. Bu bir gizli aşk sayılmazdı, yada altı ay ömrü kalmış adamın hatıraları. Çünkü ruhumun danslarını biryerlere kaydetme lüzumu almıştı başını üsküdara.

Belli bir görüşe yada doktrine bağlı kalmaksızın, ruh esintilerinin süpürdüğü tozları mürekkep yaptım. Söylem teyzenin ulaşılmazlığı bile artık sadece mizah konusuydu blog kronolojisinde. Bunu gelişmenin kilometre taşı olarak söylüyorum. Söylem teyze sebebim oldu sadece, sebepsizce.

Sonra bir baktım, yazar olduğunuzda hayatın yanında gidiyorsunuz, aslan terbiyecisi mahallinde. Sevdim bu durumu.

Artık bir günlük, artık bir sayaç, artık bir meçhul mektuptu bloğum. Hiçbir ticari kaygısı ve eleştirilme endişesi veya tutuklanma sebebi yok. İsteyenin istediğini aldığı bir açık büfe. Hayal ürünü büfesi.

Sonra dostlarımın okuduğunu hissettim, birbiriyle hiçbir benzeşimi olmayan dostlarım, dna kodlarıma inmişlerdi. Tanıdıkları ben değildim ve ben bazen ben değildim. Güncel etkilenmelerim anafikre dönüştü. Bir fotoğrafçı gibi, zihnimdeki kareyi bulur bulmaz bastım kalemin gazına.

Biliyorum, bazıları görüşlerimi çalıyor, bazıları kalemi dara düştüğünde benden mürekkepleniyor, bunu hayat boyu biliyordum, onlar ben yazısız yazarkende benim yansıtma ışığımı yansıttılar. Duaları yeter.

70 leri seksenleri doksanları blokladım ve 2000 lere bindirdim, kuşakları birbirine doladım. Kaynak gösteremiyorum benden başka.

Başkalarının karşı cinsle sekssel ilişkiye girmek için bastıkları tuşları, ben inat için bastım. Amatör bir dev oldu bu yazılar. Mc donald kadar büyük bir köfteci, koç holdingin işgal ettiği kadar büyük bir arazi, yüzbin kişilik bir stad gibi gürültü, velhasıl, ticari olmayan bütün performansları tıngırdattım. Hatta bazı odakların nasırına bastığımdaki çığlıklardan zevküzevk aldım, nefis sesleri varmış kendilerinin bilmediği.

İşte bloğun hikayesi. Gönül şarjlarım patlayacak kadar dolu.

321 yazı, gerisayım gibi 3,2,1 yani.

geçmişlerim

Her yaşamış gitmiş insanla olan birkaç hatıradan bahsedeceğim. Ruhlarına huzur dilerim, iyi yerde kavuşmayı dilerim.

Babaannem, üç aylıklarını aldığında bana yüz lira verirdi, onun odası bizim üst kattaydı, bazen ona çıkardım ve sobasında yağlı ekmek yapardı, herşeyden daha tatlıydı.

Mehmet amca ise tam bir hayat yorumu profesyoneliydi. Sol ağırlıklıydı, tam bir cumhuriyet adamıydı. İktisat adamıydı. Mahalledeki ismi Allahlık ahmet beydi. Siyasal görüşleriyle tutarlı bir Atatürk adamıydı. 2. dünya savaşı ve inönü uzmanıydı. Kürt sözünün kurt kökünden geldiğini söylemişti bana.

Zeki amca mahallemizin en üsturuplu akşamcısıydı. Hep pijama ile hatırlarım onu. Kapı önünde soyduğu meyveleri bize uzatırdı, muhabbet ederdi, şakalar yapardı.

Rahmi abi, mahallenin pratik adamı ve boyacısıydı, balıkçısıydı. Yokuşun başından göründüğünde hep elinde kesekağıdından balıklarla gelirdi. Birde mükemmel bir ahşap işçisiydi, hayranlıkla onun yaptığı ahşap yatları yüzdürürdük.

Kamer teyze, ajdanın halası, ve mahallemizin en sosyetik simasıydı. Son nefesine kadar sigara içti. Mahallemizde ilk renkli televizyon, ilk iki katlı müstakil ev, ve ilk kediyi ( duman ) o getirdi. Gençlik resimleri greta garboyu hatırlatır bana, siyah beyazından.

Eşi cemal amca ise, bütün sanatçıların muhasebecisi ve organizatörüydü. Türk filmlerinden çıkmış bir karakterdi. Modern muhasebeci değildi elinde çantasıyla ama klas ve modern bir istanbul beyefendisiydi.

Vasfiye teyze, osmanlı kadını, genelde ağrılarından, ilaçlarından bahsederdi. Ailemizin geçmişinde, annemle babamın evlendirilme sürecinde çok yiğitlikler yaptığı anlatılırdı.

Asiye teyze, hiç beklenmedik şekilde rahmete kavuştu. Mahallenin en yiğit kadınlarındandı. Kapısı herkese açıktı, herkese yemeği vardı. Çok yufka yürekliydi. Çocuk ruhlu ve doğaldı.

Müteahhit mehmet nayır, tam bir gizli kahraman. 20 adede yakın çocuğu ve 4 hanımı vardı. Mahallemize 4 blok yaptı. Ezilenin yanındaydı, inşaatına suyu biz verdik, o ise bizim bu iyiliğimizi hiç unutmadı. Gizli güvencemizdi, efeydi, kahramandı.

Çok daha kahraman var, adam var, dev gibi kadınlar var. Cumhuriyet gibi eserler var, yemeyen yedirenler var. Hepinize rahmet ey Allahın sevgili kulları.

Görüşmek üzre.

neye?

Cem yılmazı, yılmaz erdoğanı, tayip erduğanı, şahan gökbakarı, murat göğebakanı, serdar ortaçı, reha muhtarı, ömer muhtarı, muhtar kenti, ibrahimi tatlısesi, beyazıt öztürkü, ahmet türkü, gülben ergeni, sinan çetini, acun ılıcalıyı, ankaralı durgutu, ismail türütü, tuncay özilhani tıkır tıkırcıları, tüsiad, müsiad, üsiadçıları, cocco colayı, coba cabanayı, cemil ipekçiyi, şeheli, bipiyi, opeti, macadomaltsı, burgeriyeyi, pepisiyi, madonayı, maykılı, amerikayı, almanyayı, arabistanı, dubaiyi, ukraynayı, çini, japonyayı, maykrosoktu, windövsü, bmivciyi, renoyu, fiyatı, avukatları, belediyeyi, dernek başkanlarını, rusyayı, mafyayı, interneti, türükseli, dagafonu, marboroyu, deveyi, jak denyosunu, filipinleri, ağaoğlunu, sinpaşı, kontörü kabloluyu, kablosuzu, empi üç pipisini, avatarı, cameronu, clintonu, obamayı, rakıfelleri, polatı, pana filmi, iskenderi, birandı, kırcayı, eroini uyuşturucuyu, iş bankasını, ve onun kankasını, garantiyi, esebeçiyi, krediyi, kartını faizi, borsayı altını, ve onun altını.....

U2 yutuyu, feysbuku, twiteri, aydın doğanı ve doğmayanı, karaparacıları, devleti, rüşvetçiyi, mütahiti, kopuğu iti, biletixi, futbol federasyonunu, milli yıkımı, ( takımı ) aleksi emreyi baroşu, serveti gökhanı, ermanı, ve ahmeti, milliyeti hürriyeti postayı, akmerkezi, istinyeyi bebeği, boğazdaki diskoları, beyoğlunu, sütaşı, pınarı, mareti, ve meretlleri....

Arçeliği bekoyu pilipsi, aybiemi, toyotayı, hondayı, telekomu, igdaşı, iskicileri...

Ülkeri etiyi, aloyu mintaksı, tarikatçıyı, cüppeliyi, geyi, geyiği, fahişeyi,ietteyi, metrobüsü, pompacıyı, emlakçıyı, rantçıyı, aygazı, halciyi, doktoru, ameliyatçıyı, yaşar hocayı, zekeriyyayı, sikerhayı,

DAHA NE KADAR ZENGİN EDEBİLİRSİNİZ?

Türk avatarı....ZEYTİNBURNİA

yABANCI AVATARI SEYREDEN SEYRETSİN.

Bizde yerlisi var.

Zeytinburnu adeta şahsına münhasır bir yer. Daha çok göçmenler, etniki metnikiler, ve diğer dünya göçebesinin oluşturduğu bir kültür. Adeta bataklıktaki sazlıktan oluşan yeni orman.

Bir ocak sabahı, dünya yuvarlağının 2012 sonu erkene çekilmiş, zeytinburnunda sıradan koşuşturmalar ve giriş çıkışlar.

Zeytinburnu, 6x13 km boyunda eninde bir ova. Ve dünyanın son saniyesinde bir kabuk, sınırları zeytinburnu ovası, dünyadan uzaya kalkar, dünyanın karakteri artık ikiye ayrılacaktır. Ve savaşlar barışları takip edecek, olması gereken ama olmayan dünyalar savaşı, ilahi gücün takdiri neticesinde sefil dünya ile mutlu zeytinburnialılar arasında ceyeran ( cereyan ) edecektir....

Dünyada, sönmüş dünyada kısıtlı kalmış 1 bilyar* aç bilaç sefil ve cani insanla ,

Uzaya fırlamış 250 bin müreffeh, kendi halinde huzurlu ve dönmeye niyeti olmayan Zeytinburnialılar arasında olacaktır.

( s. avatarını beklediniz, benim avatarı da bekleyin...)

*Bilyar; Bin milyar...

Vay Oros....vayyy

bu yazı seninle ilgili!

bu yazı riyalarla ve riyakarlarla ilgili.

Eşçinsel muhafız cemil ipekçi kadar bile tutarlı olamamanla ilgili.

Karaketerinle hele çok yakından ilgili. Ors.. ne demek, zevk için bozulmuş demek değilmi? Sende günlük hayatını hep kendi zevk-çıkarlarına göre değiştirip durmuyor musun. Öyleyse..

Bu mesleği yapanlara hakaret ederken, bir yanda ors. ruhların peşinde koşmanla ilgili.

Gayet osmanlı ve elegans gözükme yarışındayken, bir liranın hesabını yapmanla ilgili. İmajın intiban herneyse onunla ilgili.

Ve sen ors, eğer işini iğrenerek yapıyorsan ruhunla, ama zevk alarak yapıyorsan bedeninle, her ikisiyle de yapıyorsan karakterinle ilgili.

Gücünün yetmediği yerde dışlıyorsan ve kendini kapatıyorsan, geceni gündüzünü mağlubiyetle geçiriyor ve bundan gocunmuyorsan seninle de ilgili.

Hepinizle ilgili...

Vay orospular vayyyy....

8 Ocak 2010 Cuma

SENİN TAMAMIN benim yarım

Bir kadına aşık olmak kolay mı? Kolaymı çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlarla uğraşmak? Birde benden duymuş olmayın, fiziksel boyutuyla.

Olaya bir tanımlama ile başlayayım. Aşık olunacak kadın portresiyle. Hem de eşzamanlı bir tanımlama çerçevesinde. Her iki cinse ve tüm zamanlara atıfla.

Erkekteki eksik yön veya yönler bir kadın tarafından ne derece doldurulursa, kadının cazibesi o kadardır. Yetenekli, coşkulu ve diktatör kadının koca profili, eş profilinde, sakin, ev tipi, ve kısık erkekler yeralır. Bu; ilahi komedyanın birliktelik dna'sıdır. İki aktif eşin yapacağı birliktelik ise tez zamanda deprem yarıklı fotoğraflarda kalır.

Bu kadar nöropsikoloji ile yıkadığım yazılara dikkat ediveren oldu ise, yani genel mantığı görmeyi başarabilen, doğaya müdahele etmediğimi sadece kurallarını yorumladığımı algılayabilir. Oysa doğa kendinden alınanı mutlaka geri alır.

Şimdi başlıktaki lirik, şekilmatik ve numayişli kelimenin açılımını açalım.

Ey aşık olacağım kadın;

Sen beni ne kadar tamamlayıcı bir parçan olarak görsende, ben ikimizin oluşturacağı büyüklüğe odaklanmışım. Seninle varolan bu yücelikte ilahi amacım sana hizmettir, çatıyı ancak böyle yükseltebiliyorum kendimce. Aslında seninle eşit olabilmenin verdiği huzurla doluyum, acizane başlığımda bahsettiğim budur, kendi yarımı saymıyorum ve kesip atıyorum, ama seninle bütünleşirken senin varlığın bir bütün olarak benim yarımın yerine geçiyor. Bende aşka sebep olacaksan, bendeki aşkın anlamını bilmeni dilerim. Eğer tamamını söküp alırsan benden, diğer yarımı sakladığım yeri asla bulamayacağım. Ne yerde ne gökte. Demekki yeri de göğü de yakacağım. Gizli bir tarikata dönüşeceksin bu yangında, ve demek değil ki, seni yerde veya gökte arayacağım.

7 Ocak 2010 Perşembe

Turkei ne halde

Memlekete buradan sahip çıkma özentisiyle bir yazı.

Globalizmden kasıt, vucudun sefa organlarıyla cefa organlarını eşgüdüme yerleştirmektir. Bunu; plaza söylemleri, nüzeyyenler, plaza kızları, cumartesi fahişeleri, deprem habercileri ve bilcümle mustafanın blog kahramanları bilmez. Onlar kendi hikayeleriyle koşutlu kafes kahramanlarıdır.

Bu felaketi aynı zamanda dış sermayenin plazalarında kağıt devrimler ve pazarlama kampanyaları yürüten beyincik soğanlarıda bilmez. Süt verimli inekler bilmez. Sadece ihtiyar kurtlar, bilge fareler, ve sabırlı örümcekler kavrayabilir, ama en iyi mustafa bilir.

Hayatın ve mevsimlerin anafikrinde bazı seviye farkları, gece gündüz ısı değişiklikleri, farklı yörüngeler, yaz kış ve hareket esasları yatar. İnsan mesela, önce kesede minimal hareketler, sonra çocukluğun sınırsız keşif cevvaliyeti, sonra ileridönüşüm kazanındaki haşrolma, sonra koruma kollama ve nihayet korunma çaresizliği ve zınk, toprak kaseye dalış. Dünyanın dönüş seciyesi, suların sıcaklık ile olan valsi, karacaların 78 km, aslanların 79 km hızla olan koşusu.

Sanırım aklı olan anladı. Belkide bu yüzden historik insanların dünya'nın dengesine olan yorumları bir dağın tepesindeki tabak olarak niteledi yerküreyi. Bizden daha bilge imişler.

Memleket yanıyor diye arasıra arıza çıkaran benvari söylemlerde bazı parçaları birleştirelim ve fotoğrafı daha iyi süzelim şimdi. Ana fikrine insanı koyacağım, siz diğer rakamsal bezemeleri kendinizce yapın. Ama elastik düşünün.

Plazalarda kalem kağıt cetvel, olmadı kaltülatörleriyle strateji belirleyen genç dimağlar, daha hayat çarkında dönmemiş ve örs ile dövülmemişler. Ne anlarlar onlar halk dinamiğinden, ne anlarlar, anaların kendilerini sattığından, ne anlarlar 20 lira için gebzeden nevşehire direksiyon sallayan kamyoncudan. Onlar ancak, reklam kampanyaları için komedyen
T.Telekom=Cem
Türüksel=Şaan
Vadayfon=Şaffak

ayarlarlar, hatta orhan gencebaya hayatının en seviyesiz artistliğini yaptırırlar. Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur cihetinden.

Orospu çocuğu ve anaları sikilmiş sigara şirketleri, önce yüzde 40 zam, sonra yüzde kırkı al ama yüzde 20 tekrar koy şeklinde fakirin metresi sigara yoluyla yaptığı masum zinadan bile paylarını çakal gibi kopartırlar.

Hambuger iğrençleri, 1 liranın altına gelen osuruk ve ödsuyu esanslı köftelerini bize fahiş karılar yoluyla 20 katına yedirirler, analarını sikiciler emzirirken.

Türk insanı ise borçtan korkmaz, borcun kafir işi olduğunu anlamaz ve dikte edilen hayatlar şeklinde çatıya asılı yaşarlar.

Türkiye için bir zaman gelecek ve 2 saat boyunca saniyede 20 insan kesecek şekilde kanlı bir peygamber devesi olarak cinnet geçireceğime kuvvetle ihtimal veriyorum. Yada keseceklere başımı uzatacağıma...

TANGO HAYALLERİ

Yıllar birbirini ardına binerkenlerin birinde bir iş görüşmesi ve bir patron ve aday kompozisyonunda bir dili geçmiş diyalog:

Mustafa bey, ilerde ne olmak istiyorsun,

Cevaba dikiz:

Alanımda uzman olup, üniversitelerde konferanslara davet edilebilme.

Hayale bakar mısınız? Aslında çok boyutlu, avrupai, ve sofistike.

Ama beklenti bu değil, print istenilen sayfa bu değil.

Yani demem gerekiyor muş ki; çocuklarımın kollejlerde okuması, ayda bir yurtdışı, iyi arabalar, villamsı konutlar, cemiyet hayatı ve ötesi, adeta sosyete modacısı olmaya giden yol.

Bir saat ilave konferans yedik hayallerimizin üstüne, konferans vermeye giden yolda. Aklım boşaldı, fikrim deşarjlarda.

Aslında pratiğe teğet geçen hayallerimde bunlar süslü; her şey tamam ve gelecek endişesi yok, yapacağım iş sadece, cemiyette dolanmak, örnek alınır olmak, ve tangosu en kuvvetli adam olarak hariçten anılmak istanbul semalarında. ( iki ileri bir geri, eğil, referans ve fullstop )

6 Ocak 2010 Çarşamba

Gökten İnen Merdivenler

İnsan hayatta kalırken bazı mucizelerden beslenir. Yaşamın son noktasına varabilmeyi sağlayan mucizeler kastım burada.

Allah aslında her insanı en mükemmel eseri olarak yaratır, bu yüzden farklı şemallere sokar onu. Parmakizi, retina izdüşümü, ve insanın kentsel dönüşümü gibi farklarımız sayesinde insani zenginlik oluşur. Bu nüve ile dünyaya gelişimiz anından itibaren yozlaşır ve Allahın ışığını yansıtma misyonundan uzaklaşırız.

Allahın beklentileri demek, haaşa, o aslında beklentilerin sahibi olarak, insanın özünü işlerken bu beklentilerle farklı dna sarmallarına bürütür bizi. Biz ise düz yolda ters ayakla yürüdüğümüzü zannederek gerileriz. Şerefli varlık olarak doğar ve servetimizi harcarız.

Aslında ışık boyutunda dokunduğumuz hiçbirşey dokunduğumuz değildir, bastığımız her adım, bize yerdeyiz hissini veren bir boyut katılaşmasıdır. Gördüğümüz herşey imajdır. Aslında gözümüzü çevreleyen çevremiz, bir yumurta akı dolu zarın içindeki koşullu hareketimizdir. Nasıl ki dünyaya gelmeden önceki berzah aleminde söz verdik ve "senin varlığını tanıyarak ömrümü geçireceğim, yazıklar olsun senin varlığını tanımayan bedene dediysek, ki bu sayede dünyaya geçiş biletine sahip olduk, dünyada bu söze aykırı ne varsa yaparak, verdiği sözü tutmayan şerefsizliğe ortak oluruz. İnsan yaradılmışların en şereflisi olma sıfatına, ampulu veya hamburgeri icad ederek değil, verdiği sözün nurani kredisinde ulaşmıştır.

Dünyaya örnek müslüman ne kadar lazım ise, cehennemimize de o kadar Allahsız lazımdır. Sonsuz eşitlik dengesinin en temel nişanesi de bu ilahi balans olur, zira yıl biter hesaplar kapanır bir iyi ve bir kötü ile dünyanın mizan eşitliği sağlanır. Burada kişi sayısını düşünmeyin. Bir günah ile bir sevaptan bahsedilir, boyutları ne olursa olsun.

Size bir dehşeti kaleme aldım, zira kesin gerçek her zaman dehşet hissi verir.

Ulan dürzü mustafa, sen yine ispirto mu çektin, şaraba mı bindin diye söylenerek günaha imza atmayın. Dünyada doğumunuzun balansı ölümdür, ve hayattaki her hesabın pasif hanesine ölüm yazıldığında, bir bohçanın ağzı bağlanmış olur. Dünyada 120 milyar insan doğmuş ise, 114 milyar insan ölmüş ve 6 milyarı ise ölecek demektir.

Birtek sendeki duygu, yaşanmışlık, ustalık, ve binlerce hasleti düşün, yüz yirmi milyarla çarp, ve bu bilançonun pasif hanesine "ölüm" yaz. Hesabı kapat.

Hesap tutmadı mı? Öyleyse, kendini kaybetmiş olabilirsin mi?

5 Ocak 2010 Salı

NÜÜ TEYZE

Şu saftorik hatunun uzak tavırsızlığı ile izlenmemişlerde olmak beni ne yıpratıyor bilemezsiniz dostlar. Kavrulmuş mezgit döneri gibi pullarım dökülüyor ve derim soyuluyor. Cağ kebabı gibi yanarken yağlarım ateşten dumanlara dönüşüyor ve kredi kartımın limiti bitmiş gibi oluyorum.

Sanırım düşey horizonlarda hologramlar çizmekte olan bu hatun, belirsizliğe belge türünde oluşumlarda kanat çırpmakta. Oysa hemen burada, bu yazıların altında, aynen reel sektör gibi, aynen ekmek alacak parasını aynı gün kazanan ezmeler gibi, mahalledeki kuyruğun ortasında biryerdeyim. Gazetemi rulo yapmış haldeyim.

Tezgahın arkasına sakladığım yarım içilmiş bir sigaranın hayaliyle ısınan vucüt ısım ile sanırım ondan çok ama çooook daha gerçeğim. Ve bu halimle onun en doğal halinden daha estetik görüyorum kendimi. Benim hayallerim çıplak ama gerçek kendim hayal değilim anam.

3 Ocak 2010 Pazar

kar yağar mı yağar

Çocuk insanlığımızın en debreceli resimleri karlar içinde olanlarıdır. Ben hiçbirzaman yazlıklarda 3 ay geçirenlerin çocuklarından olmadım ama, karların arasında 3 aylar geçirdiğime şahit olunur..

Şimdiki kışlar 5 gün önceden ilan ediliyor, eskiden ise beş gün sonra edilirdi. Eskinin karları boğazı dondurmuş ama şimdi o soğuklar olsa insanlar birbirini yakar ve spekülasyondan geçilmez. Gerçek dostlarımızı yeniden tanımlarız, ateşe atacak 2 çıradan birisini bize verenlerden. Şimdiki insanlık, şimdiki paylaşım, şimdiki fedakarlık, eskisinin yanında sadece domuz. Bildiğiniz domuzcuk.

Asla asla denmeyin ama, öyle bir kış olursa birdaha, YERİ GÖĞÜ YAKAN ADAMIN dostluğunda kutlayalım...

2 Ocak 2010 Cumartesi

Dünyada 2009 da kayıtdışı neler oldu

Sizlere bir off the record hizmetim daha. Bu olaylar var ile yok arası ama zihinlerde var, pratikte bilmem.

Başkan obamanın karısı bayan obama, Amerikada spreme bağış kampanyası çerçevesinde 1500 dönordan bağış alınmasına bizzat kendi elleriyle yardımcı oldu, ama sia bu gelişmeyi basından uzak tuttu. Bayan michelle obama malum biraz oldumcuk ve buldumcuk olduğu için bu tür kampanyalara balıklama atlıyor, biraz kurumsallaşması ve ağırlaşması lazım.

Berluskoni, yani ahbabımız olan silvio, hayat kadınları ile olan denemelerinin basına sızması konusunda kandırıldığını açıkladı. Zira pfizer ilaçları özellikle viyegra testlerinde silviyoyu kullanacak ve sonuçları kamuoyuna açıklayacaktı. Silvio maalesef bu insanlık yararına olacak yararlı denemelerde deşifre olunca 1 milyar euro test ücretinden oldu. Ve ronaldingoyu milana alamadı.

Papa onaltıncı benedikt, alman kendisi, emrindeki rahibelerle, yani isanın kızlarıyla ilahi evcilik oynamaya karar verdi, ve onların kendilerini kendisine sunmalarını istedi. Ama rahibelerin daha önceden başpikopos ludvig tarafınadan sunuma uğradıklarını görünce, kutsal su ile yüzünü yıkadı, ve bu sudan rahibelerin popolarına sürerek onları akladı, pakladı.

Şu cinselasyon ne lastikii konu kardeşim, bitiremedim bir türlü.

Ben nasıl fenerbahçeliyim mevzuusunda

Aidiyet sıralamasının başlarında taraftarlık gelir. Herkes için farklı bir yaşanmışlık yatar takım tutma geçmişinde.

Ben ve fener birlikteliğinin başlangıcı 1o lu yaşlarıma dayanır. Yani ilkokul sıaralarında takım tutma kavgalarına. Sonra bu girdaba balıklama düşmek gelir.

Neler neler yaptım fener için neler neler...

Bir şampiyonluk maçında sabah 5 te kalktım saat 8 de tribündeydim. Ama öncesinde mahalleye püskürtme yazılarla fenerbahçeyi çizdim, inat gibi, başkaldırı gibi.

Bir avrupa kupası maçında gözüm televizyona kaydı ve o gece tesadüf bir kızla çıkmıştım. Kız sonunda isyan edip evine gitti, ama maçı kazanmıştık.

Trabzonla trabzondaki 2-1 lik maçtan önce, tüm Türkiye laz oldu, kahveci bile salonunu sadece lazlara ( gs-bjk ve diğer ) ayırmıştı. Ama ben sabahtan meşhur bantımı yapmış ve bunun üzerine futbolcularımızın resimlerini yapıştırmıştım. Bant kafamda bütün gün etnik şahıslar gibi dolaştım, görenler avare diye dalga geçti, bende ise o hain gülümseme. Ve devrim 84 dakida gerçekleşti. Bütün Türkiye morötesi, ben sarı ve lacivert. Daha renkliydim ülkeden.

Ya İzmire cep harçlığı ile gidişim. 70 bin kişilik maça, ve şampiyonluğa 103 golle ulaştığımız yıllara.

Ya da beşiktaşlı fanatiklerin arasından seyrettiğim 5 maç inönüde?

Ya 3 sıfırdan sonra devre arasında öğlen namazı kılarak, haksızlığa isyanım? Ve o zamanlar kaybettiğim malboroları faiziyle geri alışım...( ki sigara migara içmezken )

Şimdi bana feneri soracaksınız, karşılığını 100 hikaye ile alacaksınız, geriye sadece tanımlamalı cümleler kalıyor.

Sadakat, isyan, güç, mucize, teselli, ses kısılması, kardeşlik, amaç, sinerji, coşku, kurtuluş, ne bileyim abi Karasevdanın sınırı.

KÜFÜR KÜFÜR

Ulan anasına danasına koyayım.

Ne üstün ve kendini beğenmiş paragraflarım var geçmiş 300 küüsür yazıda

Bazı nazik ibne ruhlu blog çalgıcıları bu kalıplarımı inşaatlarında kesin kullanıyorlardır. Sözüm ne beni okuyanlara nede çatıştıklarıma nede bırakıp tüyencilere.

Sadece endüstrik hırsız orospunun çokcuklarına.

Analarınızı defi hacet ettiklerim daha siz suçları işlemeden.

Naapayım konjonktör böyle, striptiğimin konjönktörü...

BLOG PLANLARI

2010 nakaratını terennüm eden edene ama 2010 da bu planları uygulayabilecek nufüs ya beştir ya on.

Bende isterim bir blog planlaması yaparak insanlığıma katkıda bulunmayı.

Duyuyor musun Söylem, duyuyor musun Nüzeyyen, duyuyor musunuz isimsizler?

İlk amacım yazıların nüvesinde isyan teşviği dozunu arttırmak. Zira bizim bildiğimizi bilmediğimizden hareketle kendi bildiklerine bilgi diyen buldumcuklar arttı ve fütürsuzlaştı. Sol elimde 18 sağ elimde 81 yazıyor, toplarsan 99 eder matematiğini bunlara uygulamalı eğitim ile belletmek farza dönüşüyor vacipten.

İkinci amacım ise her ne zaman söylem teyze temrinden uzaklaşırsa buraya yazmaya başlamak, bir nevi dolgu ve kemikleşme sancısı.

Üçüncü amacım ise uzun yazmak ve parçalarımı birleştirerek ortaya ne çıktığını hepimizle birlikte görmek. Zira ilahi bir yaradılış amacımız var çoğunlukla çöpe attığımız. Bakalım ben hangi rengi yansıtmaktayım zamanelerde?

Dördüncü amacım bir kısa metraj aşka yelken açmak. Tamamen sağlık sebepleriyle, zira hücrelerimi yenilemeye yanaşmayalı çok oldu, sonra kabuğuma dönerek ona sıkı sıkı sarılmak.

Beşinci amacım işe yaptığım işe farkımı yansıtacak bir kimliğe bürünmek, henüz yüzde 20 lerdeyim ve bu beni yaşlanma etkileriyle yüzyüze bırakıyor. Zira yaptığım her işte parmak ısırttıran ve keşke benim gibi olabilsemeyi dilettiren kimliktim. Buna kimse para kazanma isteği diye bakmasın, benim paralarım sizinle paylaşılan yazılarımdır.

Birde vatandaşın sesi olmayı daha fazla başarabilmeyi ve pazarlama doktrinlerine katkıda bulunabilmeyi diliyorum yüce Allahtan.

Elbette birileri doğacak birilerinin cenazeleri yerine, velbette bazıları evlenirken birileri boşanacak,

misal yağmur.

yedinci amacım bende kalsın....

Söylem teyzem evdemi?

İşte benim tarih mirasım olan amma kendisi habersiz insan, 2010 kültür ağacı Söylem teyze.

Şimdilerde hangi ülkede bilmem ama bankadaki 140 bin avrosunu tüketince hayata yeniden başlamanın hesaplarını yapan basiret teyzesi.

Söylem teyze aynen medrano sirki gibi 30 ülkelik dünya turlarına çıkan bir tarih göçmeni. Ortama renk değiştirerek uyum sağlayan teyze, bu çılgın ama saftorik ruhuyla ne zaman uyumlu bir insan haline dönüşse, işte o anda suları kaynatan ve lav püsküren içimizdeki eğreti ruh. Tam olarak göbek adı bu şekildedir. Uzun ama öyledir.

Söylem teyze ile olan kısa süreceği baştan belli bir hasbıhale girerseniz, ondan gelecek zararı asgariye indirgemek için gözlerinizi kapatın ve 24e kadar sayın, bu süre zarfında sessizlik seansında söylem teyzenin canavar ruhu geçer ve bambi ruhu gelir. Malesef hiçbir doktor bu rahatsızlığı bilim dünyasında tanımlayamamıştır. Çok kızmayacağı için bunları yazıyorum.

Senin "artis cahide" ruhunun buzdolabı benim, emniyet sübabı ve hatta yeddi emini.

Ve hiçbir zaman görüşmeyeceğiz, Allah isterse bir iki tesadüf icad eder, ama isterse sadece....

YILIN BAŞI GİRDİ Mİ?

Şartlandınız sular gibi en hidroşinograf hallerinizle. Bir devrim olacaktı, adınız mesela Halil ise "halil devrimi" tarih 1 ocak....

Oysa tarih; devrim çöplüklerinin tamamını kapsar.

Başlığımda ironi var evet, kalitesi tartışılır ama, kabul edilmesede yılbaşı girdi ve geçti. Hadi bakalım şişkin mideli martı sürüsü, diğer denize kanat çırpılacak. Çırp....

Levent emmi benim yangınlarını söndürecekmiş, anında not bıraktım, yerdekileri söndürdün diyelim, göktekilere senin hortumun yetmez diye, hatta kendisini biraz kızdıralım, rüzgara işeyen yüzüne işer diye.

Bakalım kendisi ne diye?