25 Haziran 2009 Perşembe

DENİZ BALIKLARI YEDİ, KARINCA DAHA ÇOOOK BEKLER.

meşhur söz dizisi derki;

Sular yükselirse balıklar karıncayı, sular çekilince karıncalar balıkları yer.

Çocukken planlar yapardım, kötü insanları yokeden ama iyilere dokunmayan bir esans yapayım, kurbanda biriktirdiğim paralarla uçak tutup, bu topluma havadan zerk edeyim şeklinde.

Herhalde formülün şekerini fazla karıştırdım, kötüler iyileri yemeye başladı.

Yine çocukken düşüncelerimden biride, kendimi süperkahramanların ağababası şeklinde düşünürdüm. Kendimce zor pozisyonlar icad eder, ne kadar süperkahraman arkadaş varsa, onları organize ederek, kötülüğü bertaraf ederdim. Her gece, kendimi uyutmaya böyle başlardım ve rüyamda bu hikayelerin renkli-türkçe versiyonları ile sabaha ulaşırdım. Hatta bunların birinde 12 eylül sabahında, okul için hazırlanmıştım ama beni okula göndermemişti anne-babacığım. Darbe oldu mustafa, sokaklarda başıboş köpeklerden başka gezinen yok.

Rüyamda yaptığım şey, darbe, sokakları kedi köpeğe teslim edecek kadar etkili bir vuruştu, ama onlara söyleyemedim. Zaten okul tatil olmuştu, itiraf işi bozardı..

( 11 eylül'e bile zemin hazırlamışım bilmeden )

Sonra birden rüyalarıma kadın tanımlı hayal ettiriciler girmeye başladı. Kadın denilen istilacı güçler sesimi kalınlaştırdı, tipimi, tüyümü, sivilcemi oynaya oynaya değiştirdiler. Onlara formül geliştirmeye fırsat bulamadım, zira onlarla uğraşmak isterken, ablamı veya annemi tehlikeye atabilirdim.

Artıkın poşetli dergileri yatakarama saklama zamanıydı. Bu dergiler kötü amaçlı kadınların hedef saptırma taktiğiydi. Resimlerdeki kadınlar kendilerini gizemsiz, apaçık sunuyor ama mahalleden, osmanbeyden ve civardan geçen kadınlar ise giyinik ve erkek görmüş gibi bakmıyorlardı. Hedef belirleme konusunda halen daha kaygılarım sürüyor.

Bu her anını dolu dolu ama boş yaşarken yaşadıklarım, halının altına süpürdüklerim, veya nefesle içime çektiğim her toz zerreciği, nufüs kağıdını paslandırmaya başlamıştı. Sentetik veya selülozik hiç bir tiner bu pası sökemiyor, sökmüyordu. Sanırım kafayı sökmek beni kurtaracaktı, ama yedi mahallenin delisinin tanıdığı şöhret, mustafayı, mustafa2 yapmak, kafama saç ektirmek kadar yıpratırdı beni. Birde iki kafa değiştirme arasında kafasız kalmak ihtimalleri..

Bu kadar zamandır, ayrıştırıcı esans ve püskürükler imal etmiştim, toplumu ayakta tutmaya yetecek kadar, ama hiçbirini özgeçmişime yazamıyordum. Normal bir insanın ömründe bir-2 kere yaşadığı yolayrımlarını, günde 3 kere yaşamak kimin umrundaydıki, zaten yaşayanlar bunun bir ay reklamını yaparken ki ortamda...?

En iyisi kendimce balıklarca yenilmek yerine, ben balık yemeliyim diye saf tuttum dalgaların uzak yakınında. Bir yanım pas tutmuş diğer yanımın kemikleri görünmeye başlamıştı belli-belirsiz.

Canım sıkılmasın diye aslen erkek olan kadın görünümlü taraftarıma bile ulaşmaya çalıştım, kanaatlerimi destekler umuduyla, ama o benim kendisine yakın olmak amacıyla kadınlaştığım hissiyle hareket etmişti zamanında, ama varsın; o haklıydı, görünüm herşeydi, görünüm değişimi tetikledi, ve zamanımızda bütün erkek görünümlüler kadın genleriyle hareket ediyor, bu satırları okuyan kişi ile bilmeden kendi şifremizle oynayıp toplumun dna'sını bozduğumuzu kabul eder.

Bilmediğim veya atladığım bir nokta, denizin dna'sıyla'da bilmeden oynamıştık, ve deniz balıklarını yemişti.