29 Eylül 2009 Salı

Kadınlara Farklı Yorum

Ben burada gazlayıp duruyorum ya kadın düşmanlığını, havlayıcı köpek misali. Birde eskiden tanıdığım bir arkadaş vardı, kadınlara olan düşmanlığını icraatlarına yansıtmış biri, şimdiki ıssız adam portresinin ilkel versiyonu. Şimdi onunla hiçbirşey değiliz ve olmadık ama, icraatı külliyesi aklımda kalmış, birde midesi hassas olanlar okumasın, zira onu anlatmak için onun kadar iğrenç harfleri kullanacağım.

İsmi ne olsun, ne olsun, tamam CERHAT.

Cerhat, kuduruk kadın düşmanıydı. Kadın düşkünü ve kadın bağımlısıydı, yada doğru kelime; delik hastasıydı. 2 veya 3. gününde kadınsızlığının mutlaka; kafam rahat değil diyerek, seks peşine düşerdi. Marketçinin karısı, arkadaşlarının ablası veya annesi veya sevgilisi, kerhane kadınları, dönmeler, dönmeyenler, pasif eşcinseller, nişanlanmasına 2 gün kalmış kız arkadaşları, tatilde tanıştıkları, yolda tanıştıkları, veya sokmalık ne varsa portföyüne katardı. Tipi çok çekici mi, hayır, bilge mi hayır, atletik mi hayır, karizmatik mi hayır. Sadece, kadınlara veya içinde kadınlık taşıyan her nesneye çok kolay yaklaşır, samimi ve zararsız delikanlı-çocuk imajıyla kadının dış mukozasını deler ve ilk anda yatak bahsine dalardı. Sırf anlattıkları 100 ama benim tahminim 300 adet gizli kaçamakları oldu Cerhatın.

Cerhat, şayet bir bakireyi ağına düşürmüş ise veya bakire zannettiğini, onunla ters yollara girerdi, korkardı çünkü normal yollardan. Üstüne kalır diye, üstünde kalır diye.

Şimdi bu düşkün adamın reklamı ne diye diyen olursa aranızda? Bu düşkün insana sırf cinsi ihtiyaçlarla kapısını açan ve ihanetlere buyur eden kitle eminim kimsenin ilgi alanına nufüz etmedi. 300 dedim, kimse tınmadı.

Ben kadınlardan boşuna nefret etmedim....

28 Eylül 2009 Pazartesi

BALİSTİK AŞKLAR

Balistik; kelime anlamıyle, fiziksel geçmiş araştırması. Daha çok işlenmiş suçlarda, kriminali destekleyen bir bilim demek. O demek, bu demek, gelgelelim, aşkta balistik ne demek?

Arabesk manada, yaşadığım sevgi fırtınalarının yürekte bıraktığı. Asil manada, bu tortuların gururu. Yaşanmışlık manasında, bir düşünüp, bin ah çekmek. Tecrübe manasında, atacağım hesaplı adımlar. Bundan sonrası manasında, ya aşk beni bulur, ama ben aşkı asla.

Benim bir de evrensel öğretim var. Yaşadıklarımız, boyutsal manada, uzayda dünya dönüşünde izler bırakıyor, ve her canlının bir yaşanmışlık yörüngesi var. 3 boyutlu cd kayıtları gibi. Bizim yaşadıklarımızı yaşamış bir geçmiş insanın kayıt bıraktığı izlerden dönen dünyadan geçiyorsa tesadüf eseri, dejavu yaşıyoruz.

En önemli balistik kayıtları da bu dejavu zaten, veya yaşanmışlık paraleli. Gerisi ise, paralel evren ve kara delikler.

En acı iz; Aşk olduğuna göre şimdide aşkın balistiğine inelim.

Ben şimdiye kadar sadece bir kıza yetişkin aşk duydum, karasevda karabatağına saplandığım hatıram da diyebiliriz. Mesela Söylem'e asla aşık olmadım, o değildi. Balistik hiçbir kayıt göremiyorum adı söylem olan, ama hatıra arkadaşımdır. Bu aşk dediğime inmek gerekir se, edebiyatımı o günlere borçluyum. Aşkta aciz duruma düşerseniz, kendinizi ifade etme kabiliyetleriniz müthiş gelişiyor. Ama mesela aç veya zavallı olduğumda, kendimi ifade etmeye çalışmam. Hatta çaresiz olduğumda. Kimseye rahatsızlık vermem. Sözler, bana verilen sözler hep tutulmadığı için, ben sözüme çok sadığım, gerek özel gerek iş hayatımda. Tutamazsam sözümü, midem tutar, başım tutar, nutkum bile tutar. Sakin bir yaradılışım var ve tüm stres ve heyecanım içimde, o yüzden kalp manasında gidebildiğim yere kadar atmaya çalışacağım. Bağlılık manasında, biraz maymunluk vardır ama, çemberimden yükselsemde hiç ayrılmam. O yüzden rüyalarımda hep uçarken bulurum kendimi.

Gevezeliğim düştü, işte bunlar aşkların bende açtığı yaraların iyileşmiş halleri.

27 Eylül 2009 Pazar

EŞİ BENZERİ OLMAYAN ADAM

Geçenlerde feys gezerken, mehir soyadına baktım, yani dünyaya düşerken kütlemden bir kaç parça daha farklı yerlere düşmüş olabilirmi diye. Mehir adında kız ismi gördüm, hintli çinli mehirler ve soyadı mehir olanları, anladım ki dünyada misyon daha devam edecek.

Peki neden beni dünyaya fırlattılar, benden hariç düşünen var mı? Elbette düşünmezsiniz, zira benden ekmek yemiyorsunuz ki niye düşünesiniz? Patronun metresini, müdürün karısını, albayın kızını, ve komşunun hindisini düşünürken ne gerek varmış Mustafa'ya.

Taş kırarım, atom parçalarım ama sizin bu önyargılar kalıplarınızı kıramam, nasibim yada nasibiniz.

En iyisi kalıp düşünen medeniyete kalıplarla yanaşmak:

Dünyadaki son mehir; Mustafa olandır.

Mustafa; eşi benzeri olmayan ve olmayacak bir adamdır.

Var mı Mehir soyad'lı başka biri, var ama bu kalıpta başka biri?

26 Eylül 2009 Cumartesi

EXORCİST KADINLAR İLE TANIŞMA

Geldik zurnanın waw dediği noktaya.
Bloğunda % 34 kadınlar ve huyları konusuyla borazan üfleyen bir yazıcıyım. Yani kaba deyişle sermayem kadınlar. Peki bu varlıklar ile olan ilişkilerimde pin noktaları neler, hiç düşündüm mü? Elbette, Mustafa düşünen bir varlıktır.

Şimdiki kastım ise, kadın karakteristiğini gözümde oluşturan olayların açılımına geldi. Hani deriz ya; olaylar ve insanlar, şimdiki konu Mustafa ve Kadınlar.

Olayları daha iyi hikayeleştirmek için farklı farklı kadınların bir tane ismi olsun: Nüzeyyen.

Nüzeyyen, çıplak ve ayışığında en iyi görünen canlıdır. Vahşi ama şefkatlidir, kaplandır kısaca, sakınmayı bileceksin, yada kafayı kolu kaptırırsın.

Nüzeyyen eğer seni reddetmiş ise, asla bunun bir yanılgı olduğundan sebep, kendini arabesqe vurma. Nüzeyyen, hayattaki seçimlerinde hak veya adaletle değil, beğeni ve ruh hali yada yada cinsel dürtülerindeki kabarmalarla hareket eder. En kısacası, emeklilik planlarıyla.

Nüzeyyen ile paylaşımı hedefliyor isen, Nüzeyyenin seni süzdüğü o ana, yani gerçek ana odaklanmalısın. Nüzeyyen anlık beğenileriyle seni sınava tabi tutar, tekrarı, gerisi veya bütünlemesi olmaz.

Nüzeyyen, şayet çaresiz kalır ise, veveya kendini çok yalnız hissettiğinde, seni sana öyle bir anlatır ki, dünyadaki tek erkek sanarsın kendini, ve Nüzeyyenin koynuna girersin kabaca bir manada tecavüz mağduru olursun, Nüzeyyene kaptırırsın yuları.

Nüzeyyen ve kediler bir evrimin iki yarısıdır. Yaşlı Nüzeyyen her ne kadar adaletli ve haksever ise, genç Nüzeyyen bir o kadar hoyrat ve savurgandır, tabiatını çöpe atar, saplanırsın bataklara.

Nüzeyyenin gözyaşı otomatiktir. Nüzeyyenin gözyaşı bir çok katı maddeyi yumuşağa çevirir, Nüzeyyenin amaçları doğrultusunda.

Nüzeyyenin arayışı sonsuzdur, hatta sorumsuzdur. Nüzeyyene sonsuz bir güven ve arkası sağlam hissi ile bakarsan, Nüzeyyen bunu anlar ve bu rahatlığın acısını senden katı katı çıkarır. Nasıl mı, güldürme beni..

Somut birşeyler yazmamı mı bekliyorsunuz? Kusura bakmayın, Nüzeyyen soyut olduğu için olaylar da soyut oldu. Somut bi tek ben kaldım..

25 Eylül 2009 Cuma

www.gizlisanatlar.com

Başlığımda bir yanıltma gizli, eğer sanal satıhları kandırabildiysem, sizide kandırabilirim demektir. Şayet tıklamışsanız, siz de kanmışınız manasında..

GİZLİ SANATLAR

Bir görünen sanatlar var, bir de bunların altbaşlıkları.
Görsel S.
Plastik S.
Sanatsal sanatlar bile var.

Konumuz bu değil olsada, girişimiz bu.

Peki gizli sanatlar ne, nereden çıktı, süpersonik mustafanın cuma zekası ürünü mü sadece ve sadece...

Yok, değil elbette, her insanda marjinalen varolan üstün bir yan, özellik, veya beceri.

Gizli sanatınız ne mesela, güzel söylemek,taklit yapmak, yemek yapmak veya sohbet??? Olabilir ama daha marjinal ne var diye biraz sepetimize bakalım.

Önce Mustafa tabi, damalı eşşek mustafa ya.

Arya söylerim,
Kızlarla bire birde çok iyiyim.
Toplumu gaza getirişim çok etkileyicidir.
Doğaçlama yaparım, kendim bile inanırım.
Psikopatı çok nefis oynarım
Karşımdakinin moduna girebilirim.
Duygusal şarkıları söyleyenden daha iyi söyleyebilirim eğerki modumda isem.

tahmini saysam otuz tane daha sayabilirim, hemde esinlenme değil, birebir performans olarak ortaya koyulmuş şahanelerimden.

Ve anafikir; Sen Şahane misin?

24 Eylül 2009 Perşembe

Çocuk Yetiştirme

Zamanımızda çocuk yetiştirme işi eskiden zor. Hem çevre hem sosyal çevre hem teknoloji, hem yarışma ortamı.

Şahsen çocuğumun 1 e 1 kendi yetiştiğim nişantaşı mahallemde yetişmesini isterdim.

Ben aslında teknolojiye karşıyım bir manada. Bizim yerimize bizi belirleyen elektroni demek teknoloji. Yani suni bir zeka, önceden doldurulmuş bir beyin, kurallı olmak adına benim seçimlerimin sınırını belirliyor. Bana ağılında 1 metrelik bir çapta yaşam olanağı sunan bir sığır muamelesi. Süt verimim düşüyor, mutlu birleşmeler yapamıyorum diğer sığırlarla, çünkü teknoloji benim çiftleşeceğim sığırı bile belirlemiş. Gen haritalarını eşlemiş ve doğmamış çocuğa isim belirlemiş. Don bile biçmiştir.

Haydi ,,

gününüzün geride kalanını yaşarken sizi yöneten suni zekaları düşünün. Sonuçta memnunsanız birşey demem, ama değilseniz çekin fişini suni ilahlarınızın. Suni çocuklarımız olmaması adına.

Bugadde.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Maviden daha mavi

Abartının bir ölçüsü var mı? Maviden daha mavi var mı mesel a?

Biz sevgimizi ifade etmeyi severiz. Kapalı duruşlarımız olsada. Bir kişinin ekstra hiçbir şeyi yok ise bile, onun sevme-sevilme kabiiliyetleri ile ortalamayı yakalaması bizim toplumumuz standartıdır. Bu yüzden, toplumumun dayanışma ve hoşgörüsü ile direncimiz oluşur zatti.

Pekiyi, pekiştirdiğimiz, yada arttırdığız özellikler ile ne elde ederiz. Mesela sevgilimizin gözlerinin maviden daha mavi olduğunu vurguladık, ona olan olanca sevgimizle, ve her yerde dillendirdik. Elimize ne kalır bu abartıdan?

Bayram ötesi, kafalar duman, fazla uzatmaya gitmeden, ki bu başlıkla terse düşürür beni.
Maviden daha mavi kahverengidir, kırmızıdan daha kırmızı siyahtır, sevmeden daha sevmek aldanmak ve aşktan daha büyük aşk intihardır.

Bu yazılımın yazılış sebebi ise, vapura bindim, elimde ekmek, martılara serpiyorum. Karşımda bir çift, ellerinde simit, martılarda ölümsüzleştirecekler aşklarını. Aması var. Birbirlerine olan ilgi abartı, öpmeler abartı, sarılmalar da. Var olan sevginin tezahürü abartı. Simitlerine martı gelmedi, aşk anlamsıza döndü, bir vapur yolculukları vardı, abartıda sürdü. Belkide abartılacak bir şey kalmadı, simitlerini vapurda bırakıp kayboldular. Simite baktım ve abartılmış bir aşkın sahipsiz çocuğunu gördüm.

Abartmayayım.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Faşist Kutlamalar Başlasın

Bayram sabahlarında sütlü neskafe keyfi yazısı yazmak yerine siyasete girmek biraz mide asidi olsada, biz aside dirençli birer politikacıyız, siyasetide sindiririz, siyasetçiyide indiririz Alimallah.

Kendi geçmişimize sürüklediğimizde mousu, tüm devirlerimize birer tık yaptığımızda, bir politikacı resmi yanıp söndüğünü görürüz. Bendekiler demirel ecevit özal necdet calp yıldırım akbulut tansu mesut ve taip. Çok arkada olan ama çok özeller de var: Cemuzan Adnan kaveci kamer genç azimet köylüoğlu ve diğer vorld of vonderslar. Ama bu giriş için, konunun özü değil.

Sorduk mu?:

Kendimizi dönemlerin ortalaması alındığında acaba hangi siyasi söyleme yakın buluyoruz diye?

Solcular mesela, çok romantik ve dünyanın olmasını istedikleri bir romantik dünya olması söylemidir temelleri. İdealist-sanatçı, direkt ve isyankar bir ruha sahip olmakla beraber, tamamen paylaşımcılık ve eşitlik denilen felsefeyi güderler. Öğünmek gibi olmasın, dıştan görüntüm aynen solculara benzerdi gençliğimde.

Sol taraf nedense Türkiyede hiçbirzaman külliyen iktidar ile buluşamadı. Çünkü eşit paylaşım sadece çukulatalı gofret'te olur. Yarıdan hesaplayıp bölmeyi başarabilirseniz elbette. Mazlovun o alçak üçgeninde işin anafikri ile karşılaşırsınız, yani sağlıklı toplum yapısı ile. Altta yarı insan yarı böcek olan ezilenler, ezilmeyi sevenler, ezilmeden yapamayacaklar, ve nadiren ortaya çıktıklarında zar zor tutunabilenler, yani loosert ruhlular. Kompleksin üretim fabrikası. Yüzde 70 olup gelirin yüzde 15 i ile alım gülüm yaşarlar. Hatta en büyük oy kaynağı oldukları için, ve normalde sol karakterli olmaları gerektiği halde, ufak vaadlere kanar ve sağdan sağdan giderler.
Ortada ben ve bizler yüzde 25 aldığımız da yüzde 15, babalar gibi yaşarız, evleniriz, hobiler ediniriz, çocuğu da koleje yolladın mı, gir kozana veya vazona. Üsttekiler de aslında bu matematiğe göre yüzde beş olup yüzde yetmiş ile yaşarlar ama bunların kendilerine özel mazlov üçgenleri vardır, hatta dörtgen ve yamukları. Yamulmak istemeyen sosyal kastından dışarı çıkmaz bu teoride. Filmlerdeki şaban hariç, girer çatıya, sıçar çatının ağzının ortasına kısaca.

Birde sağa çekelim. Yaşayan bir geçici organizmadır, sürüden çıkan sürüdür, arı sürüsü olur, çekirge sürüsü olur veya karınca ama mutlaka eski sürüden türerler. Kasıp kavururlar, denize dayanırlar ve Allahın takdiri ile tanışıp yaşam formlarını sonlandırırlar, tohumları rüzgardan yeni bir sürü yaratır ve solu karşılarına alıp, dayata dayata, bazen dayak ata ata yürürler iktidara. Bu kadar.

Diyeceksiniz ki, yahu bu sağın hiçmi omurgası yok hiç mi söylemi yok, yada görünen bir şekli, var elbette. Sürü birarada gezince istediği şekle bürünür. Mesela denizdeki balık sürüsü nasıl topluca bir balinaya benzerse, sağ sürüsüde istediği organizmanın şekline bürünebilir. Vala öyle.

Bu durumda ben siyaset meydancısı olarak, bu yazıda her nekadar romantik olmamasamda >=( yeni kelime ) en azından bir ilke belirleyebildim: TOPLUMA YÖN VEREMEZSİNİZ, SADECE TOPLUMU BİR ARADA TUTABİLECEK YAPIYI OLUŞTURABİLİRSİNİZ VE TOPLUM SİZİN KİRACINIZ OLUR.

Bu yapıda faşizm oluyor. Yani toplumun temel taşı insanın egosunu yüceltmek, ve onu egonuzun altına egzost yapmak.

Çok mu felsefi oldu, çokofelsefe o zaman bu, siyaset yazım bu kadar oluyo benimde.

Beni sevenlere veya sevmeyenlere iyi bayramlar...

18 Eylül 2009 Cuma

Ve yürek yangını; uzak eden yakınları

Hararetle öptüğüm, yangınıyla kumlaştığım

İşte şafaklara paralel gittiğimiz yol burada unutmaya çıkıyor. Deli azap günlerinden çıkışımı yine sen sağlarsın, sağlamasanda varsın.

Paylaştıklarımızla şiirselliğe dönüşen bu aşkta, uzayan patikalatın bu kadar doyumsuz yaşanabileceğini sen öğrettin bana, hakkını helal edermisin..

Okyanusa batmamayı verdin bana mutluluğunla, derinleri düşünmedim, derinliğini düşündüğüm kadar.

Aşkta rastlantı yoktur diyordun ya hani, burada birbirimize yazılmışlıktan bahsedebilir miyiz?

Sadakatlerimi sana sunacağım bir meşhum ara sokakta, karşında saygıyla eğileceğim, bakalım yılların makyajını silmeyi başarabilecek miyiz?

Yüreğim yangını seninle ormana döndü, eğer bir yerim olacaksa senden bana; bir ormanlık içi serin bir mezar, mezar taşım ağaçlar.

Peki oldu, ama unutma, seni ölüm raddesi sevdim, Allahım kusura bakmaz ise...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Fenerbahçenin Büyüklüğü Nereden Gelir

Futbol bir sanayi dalı. Artık her hanenin futbol çarkına katacağı bir para var ve planlı ve devamlı. Dolayısıyla futbol sadece futbol değil atasözüne geliyoruz.

Düşler tiyatrosu olan futbol sahnesinin ortadoğu kanadında yüzyıldır ateşi forse eden bir kurum var. Fenerbahçe Kalesi. Öyle bir efsaneki bu destan, kökü kurtuluş savaşına dayanan, kökü bağımsızlıkla sulanmış, cumhuriyetle yeşermiş ve zaferlerle taçlanmış. Ve mensubu olmaktan gurur duyulan.

Taklit edilen, ama tanımlanamayan bir sevginin tezahürü bir klüp, anı şanı ve destanıyla FENERBAHÇE...

Şimdi tarihe girersem bazı klüplerin rengi kaçar ama şunu diyebilirim, Peygamber efendimiz yaşasaydı mutlaka Fenerli olurdu, daha edecek söz varsa.

Fenerbahçe'nin, renginden veya toprağından ötürü dünyada mağlup edemeyeceği takım yoktur, sadece gününde olmamak vardır fener için.

Fenerbahçe'nin herzaman düşmanı vardır, ve hayatta tek arzuları Feneri mağlup etmektir, ailelerinden hatta dinlerinden bile maada.

Fenerbahçe eğer dünyada umut diye bir duygu var ise, oluşumuna en çok harç koyan müteahhittir.

Fenerbahçe, eğer sportif ruh diye bir madde var ise, bu kuruma örnek gösterilecek kadar hesapsız ve kitapsız duruşun simgesi olur.

Fenerbahçe, eğer bir sıralama var ise; taraftarının uğrunda vazgeçebileceği en çok şeyi arkasında bırakan ululuğun seviyesidir.

Fenerbahçe, eğer zirve diye bir nokta var ise, bu zirveyi test edecek en yüksek uzay aracının renklerine sahiptir.

Fenerbahçe, eğer Fenerbahçe gibi bir takım var ise, varlığını o an sonlandırıp, tarihe efsane düşülecek en hacimli varlıktır.

Fenerbahçe, eğer varsa rekabette eşi benzeri, rakiplerinin yaşaması için kendinden taviz verebilecek en fedakar iradenin ismidir.

Ve sen, eğer bana Fenerbahçe kadar kendini sevdirebileceğine inanıyorsan, seni Fenerbahçeliliğe davet edecek kadar üstün bir ruha sahip olmaktan ötürü sarı laciverd rüyalar görebilirsin.

Aşkınla yanmak;
Güneşe varmak.
Güneşin sarısını,
Uzay laciverdiyle anmak,
Varsa eğer verecek bir canım,
O müstesna kalbi bayrağına sarmak.
Ne büyük cennet; Fenerbahçeli olmak....

13 Eylül 2009 Pazar

İstinye parkta sosyetik mustafa

İftarı istinye parkta yapanlardan eyledin Allahım, şükrümüz sanadır.

Sosyetenin fıllım fırıldak mekanı İstinye parka seyreyledim bu pazar. Bodrumda iken çokça uzak kaldığım ve hasretinden geberdiğim sosyete ile buluşmak üzere minibüs ile vardım yola. Kapıda ihtişamın imzası bir bugatti veyron. 1 milyon avuralık araba. Sergi gibi millet merak ediyor. Bende millet olduğuma göre.

Kızımda kapıda elime verdi oyuncak kedisini. Karizmam miyavladı haliyle. Yağmur ormanı kafeye baktım, benim ramazan klasiğim. Elbette birgün burada menü söyleyeceğim, krizim geçsin hele.

Vazgeçilmez unsur sosyetik güzeller yanımdan akıyor efil efil. Keşfe devam; bu kadınlar nasıl bu kadar güzel bakımlı ve asortik olabiliyor, yinede film çekimi ihtimali var ki etrafıma bakıyorum. İçerde biryerde istinye pazarı diye otantik bir mekan kondurmuşlar, düşüneni öpesim gelir. Yada ten uyumunu yakalarız, gerisi gelir.

Hamburgerle iftar, amerika'nın kesesine bereket.

Kapıda sigara içerim, bir tane daha, ve geldikleri gibi giderler hesabı, elbet bir boş minibüs gelecektir.

Bayramı görürüm artık...

12 Eylül 2009 Cumartesi

Birazda marjinallik

Bu aralar en çok takıldığım siteler

http://www.feetmagazine.com/

meşhur kadınların ayaklarını gösteren fetişist bir site.

Hürriyetteki yorumlarım, radikal bir şekilde yapıyorum yorumlarımı

http://benimsayfam.hurriyet.com.tr/yorum.aspx?uid=15179847

ve klasiklerim

hatunu dinliyorum
çöp atmaya çıkıyorum
zaping
otobüse biniyorum
iftara yetişiyorum
ve yazıyorum.

KIZ KADIN DİŞİ HERNEYSE ONLARI TAVLAMA SANATI

Ahada karşınızda ummani genel kültürümün topluma yansıyacağı yegane öğretilerimden biri. Bir kadın düşmanından temas teknikleri.

Bu öğretiyi sınıflayalım ve ulaşılabilirlik neticelerini kendimize herkimisek eşleyelim. Evet doğru kelime bu, eşlemek.

TANIMLAMALAR
Kadın; doğada salınan ve tamamen kişisel egosuyla tercihlerini yaparak, paylaşım ve yaklaşımlarda bulunan bir kitlenin adıdır. Erkek ise bu tercihleri ne kadar bünyesinde toplarsa, o derece tercihe mazhar bir salaktır.

Aşk ise; bu iki ( dabble ) türün arasındaki arzulanan uyumun çıkaryollarıdır. Sonuç cinsel beraberlik ile nihai tanıma ulaşır. Burada erkek açısından dikkat edilecek nokta, yatakta dahi tercih edilirlik özelliklerini göstermeye azmetmektir. Kadın filmlerde resmedilen amazon olup, planlarını gerçekleştirmek için erkeği daima denetleyen, yargılayan bir kromozoma sahiptir.

Erkek, kendine kadın tavlamak amacıyla çıktığı yolda, en önem vereceği ilkenin -eşlemek olması amacını gütmelidir. Sizi olduğunuz gibi kabul edecek kadın klişesi ile sadece eski Türk sinemasına atıfta bulunursunuz. Daimi performans eşlemektir, başka birşey değil.

Erkeğin eşleme gayretlerindeki ana temalar, kadının yaşına göre farklı seviyeler içermelidir. 18-21 22-27 28-33 ve 34-39 ve ilahinihaye 40 üstü diye kadını sınıflayın ve ölçülerinizi formatlayın.

18-21 hayran olacak erkek
22-27 idealleri eşleyecek erkek
28-33 kadının şahsiyetini tanıyan ve saygı duyan erkek
34-39 hayatın yaşanılacak perdelerine beraberce koşan erkek
40 + aşağıdakilerin hepsini taşıyan erkek

kabaca bu seviyeleri test eder.

Peki sihirli değnek ne olmalı. Elbette bence elbette yani, kadının ruhunu gösteren ayrıntıları iyi süzerek, kendinizi bu ışıklara ayna eyleyerek kadına kendini iyi gösterebilmektir. Biraz uyma biraz uydurma ama asla tamamen uyma ve tamamen uydurma değil. Bu ölçüleri benim yaşanmışlığıma ulaşan her erkek testedebilir.

Kadınlar ile geçici dönüşlere imza atmanın yolu ise, kendi etrafında çok hızlı dönen erkek, yani hayatı ciddiiiye almadan, bir rüya, bir zamanatımını kadına yaşatacak erkek uçak olursanız, kadın muzur ruhuyla uçağınıza biner. Kadını kısa sürelerde kendinize çekmenin yolu, kendi etrafınızdaki hızlı dönüşünüzle yaratacağınız manyetizmadır. Başka biri olmadan kadını test edersiniz. Fekat geçici ve bağımlılık yaratmayan bir yöntemdir, tavsiye etmem.

Kadına yanaşmanın yolu olmalıki, bu yorumları sergileyelim diyorsanız, gözlerinizin faltaşı gibi alalade açık olması gerekir. Kadın gözleriyle veya değil, mutlaka etrafı süzer, ve yaşamsal organizması olan arayışına esasoğlan arar. Aradığınız şans, görünmez bir ışık olarak sizi dedekte eder, elbette farketmenin yollarını bulmak ta sizin arayışınız olmalı. Arayışsızlık öküzlüktür.

Şimdi bu tarz yazılara sinir olacak şahsiyetler ve hatta bu yazılıma; dereyatağına yapılan ev türünden tepki gösterecek otoriteler çok yakında belirir. Bu tarzın bana yakışmadığını düşünecekler, ve hayatı bu derece proseslere aktaran birinin ruhsuzluğundan ve mekanikliğinden dem vuracaklar.

Ama bir tane noktalamaya bile itiraz edemezler, aynen şehir kadar yağmurlu yazdım, aynen ölüm kadar gerçeği gördüm ve işte harfler karşınızda.

11 Eylül 2009 Cuma

ETİ CİN

Şu yolların dili geçmiş zamanı olsada konuşabilse....

Biri beni okuyor, biri kendine saldırılmasından memnuniyet duyuyor, okumasa ortada dert yok, hüzün yok. Kendisi odak alınmadığında ise çıldıran muharebesine giriyor kendiyle, ki bu en tehlikeli an. Ağzından çıkanı duysa veveya bilse şaşılacak hayret bir şey.

Bu bloğun bir yazıcısı ve birbiriyle alakasız 4 izleyicisi var farklı frekanslarda. Mecranın çapı bu kadar, bin kişiye bile ancak 4 senede ve kaliteli yayın babında ulaşılması mümkün, olsada yine kimkimelik dumdumalık hakim ortak olur. Gelir geçer.

Sen bence kuruntulandığın bu kurguyu içinde tutan mecrayı kendine boşuna derd ediyorsun. Gel etme eyleme, acı söz söyleme, kötü niyet de yok, tarihi mayınlayanda, elifi gayınlayanda.

Maksadım didişmek de, deanlayayım.

kurtlar ZIRTAPOZ

Polat, Mematiye döndü ve uzaylılara karşı kendisini korumasını istedi. Mematinin kurşunu bitmişti. Cevabı bitmemişti:

-Usta sen boşluğa kayyy, ben göğsümle siper olurum.

-Olmaz Memati, kurşun bittiyse, bitmiştir, benim yiğit ölülere değil, canlı ölülere ihtiyacım var, bari ölü taklidi yap, uzaylılar dahi bilir, ben ölmeden senin ölmeyeceğini.

-Kafam karıştı usta, yaşarken öldürme bizi, hem bu uzaylılar canlandırıyomuş adamı usta.

-Kes memati, ölü taklidi yap, bakalım ölüyü canlandırabiliyorlar mı?

( polat ve memati'nin meçhul bir çiftlik evinde beş altı rus güzelle yaptığı "Uzaylılar Saldırıyor" fantazisinden uyarlamadır. )

9 Eylül 2009 Çarşamba

Göreceli Kadınlar

Tarihim boyunca yanımda çevremde ve çerçevemde kadınlar oldu. Bu kadınlar birinin kızı, birinin aftosu, birinin umudu veya birinin yedeği idiler, şuydular buydular ama bendeki göreceleri önemliydi benim için, hatta en önemlisi bu idi. Yoksa her kadın biraz fahişedir, her kadın biraz ihanetçidir, her kadın düşmanımdır, her kadın biraz şeytandır. Bunlar bilinen şeyler, vurgunun önemi yok.

Peki nasıl göreceydi bunlar? Görece, "bana sana göre" lafının moderncesi, buradaki görece ise bana göre. Bunu açıklayayım.

Nasıl oluyordu da, kadınlar bazen çok güzel ve taşkın bazen çok çirkin ve düşkündüler. Acaba kadınlar suçsuz du da; ruhumun gelgitleri mi etken idi bu istikrarsızlığa? Deli miydim, delirtilmiş miydim? Ama yaşarken bu gizi çözeceğime inandım ve çözdüm.

Erkek varoluştaki öncül canlı, ve kadın ise vadisidir. Yani kadın erkeğe göre varolur, erkek ise kadına göre şekil değiştirir. Bu sonsuz akışta, denize giden yolda, eğerki akışkan sıvı ( erkek ) kaynağından ne kadar çok besleniyorsa, o derece taşkın olacak ve etrafa hükmedecektir. Vadiyi bile su basacaktır.

Ve eğerki erkek kaynaktan az su alıyorsa, o derece vadide cılız akacak ve vadinin çatlaklarında eriyecektir. Vadi ne için vardır, su aksın diye, suya coşku veren Allah, kadına da suya hükmedebilmesi için hükmedeceği kadar güç vermiştir. Yani bende Erkek olarak, vadilerde akmayı düşünüyorsam, ne kadar güçlü olduğuma bakacağım, yok olmadı bulutlarda kalacağım.

Benim gözlüğüm kör zannet sen

Yok yok, bir önceki gece rüyamda şahsını göreceğim, bundan köşemde bahsedeceğim ve olağanüstü birşey olmayacak, nerede görülmüş. Metrodan çıkarken ne işin vardı tesadüfen yanımda? Sonra yanımdan, yani fiziksel olarak, beden bedene yani, beni farkedeceksin ve şemsiyene sarılıp, yağmurda kaybolacaksın, ben evet gözümle değil ama ruhani yanımla farketmedim zannet değil mi, ben konuşmazdım ki zaten, durumlar konuşurken. Zaten beni farkettiğin için roket çıkışı yapman bile, polemiğimizde kimin ne kadar samimi olduğunu gösteren bir olgu. Fiziğin fazla değişmemiş, kaçışın da. Terazin de....

Tabi tabi bunada gözatmadın, herkes inandı..Bundan sonra adın ise ürkiye, yazılmamışlarda.

6 Eylül 2009 Pazar

Dikkat Hacı Var

Allahın dini için ruhi ve bedeni hacı'lar bu kapsama dahil değildir. Allah biliyor....

Hacı diye bir kavram vardır ticaret dünyasında, bilen bilir, rabbena hepbanacı, kapatmacı, faizci, ele geçirmeci, saflıktan yararlanıcı ve kısmen değil toptan götürücü.

Sizleri bu hacılara karşı uyanık olmanız gereken durumlara karşı örgütlemek isterim. Bunların yegane yöntemi, çevrelerindeki cemaatçi, saf-temiz sıfatlı, ve hacı imajına sonsuz güven besleyen vatandaşı abone yaparak, Allah korkusunu ticarete ve paraya havale etmektir.

Pazarlıkta güçsüz duruma asla düşmezler, zira aynen yahudi cemaatinde olduğu gibi, ne tarafa dönerseniz dönün, ilk görüştüğünüz hacının tek çıkar yol olduğu karşınıza gelecektir. İnanın günümüz bankaları veya ikrazatçıları, bu malum hacılardan çok daha insaflı ve düzgündür.

Hacıların tezlerine karşı fikir yürüttüğünüzde, dedikodu yöntemiyle önünüzdeki her yolu tıkarlar, ve daha ağır şartlara zorlayan işbirlikleriyle karşınıza gelirler. Karşınıza çıkan her hacı, sizden bir kademe daha fazlasını şart koyacaktır.

Hacıların bir başka özellikleri, kendilerinin şeytanla daima bir mücadele ve organize savaş halinde olduklarını söyleyerek, manevi hislerinizide kendi tarlalarına suyürütmekte kullanmalarıdır. Filistine, çeçenlere türkmenlere ve bilcümle islam örgütlerine destek oldukları efsanesini kavramanızı sağlarlar, hatta islam okullarını yaşattıklarını da eklerler. Ama yaptıkları yardım sadece ve sadece 50-100 lira civarında ve makbuzludur. Onuda vergiden düşerler.

Sizi korkutmak için yaptıkları mücadele anlatılan düşmanlar bizzat kendileridir, ama hitabetleri çok etkili olduğu için şeytanda bir melektir tezini yalar yutarsınız.

Peki bu hacılara sonradan ne olur bilirmisiniz? En sonunda servetleri ya oğulları yada kızları tarafından parçalanarak, hacıöğüten kanallara dağılır, hacıların işi biter ve ölür giderler.

Hacı; birgün iftara gitmiş, kendi yemeğini bitirdikten sonra başlamış diğer misafirlerin tabağında kalanlara. Her hamlesinde sünnettir sünnettir diyerek. Sonunda mükellef sofrada herşeyi bitirmiş sünnettir sünnettir diyerek. Kahve dağıtımına gelmiş sıra. Hacı kahveyi dağıtan cariyeye sormuş:

-Adın nedir güzel kız?

-Söylemem hocam.

-Nedenmiş o?

-Hocam adım sünnet ama söylersem beni de yersiniz, o yüzden..

Sen "O" mavi'yi hiçbiryerde bulamayacaksın.

Eski Türk filmlerinin Aktrislerini bilir misiniz? Gerçek hayat hikayeleri ile sinema senaryosu çizgisini ayırmanın mümkün olmadığı...

Pekiii, en son ne zaman ailenizle oturduğunuz kahvaltıdan ve ortamın tadından, patlayana kadar yediniz ve patlayana kadar mutlu oldunuz?

Peki en son ne zaman birisi size "seni seviyorum" dedi, duygularının ifadesi olarak, yani menfaatten ve sizi yola getirme amacından uzak olarak?

En son ne zaman uçmak istediniz kendi kanatlarınızla, uçak veya yatak yardımı olmadan?

En son ne zaman bir kadını/erkeği beğendiniz, sadece güzelliğinden ötürü, menfaat ve seks itişlerinden uzak?

En son ne zaman bir sohbet sizi esir aldı, televizyondaki arsız hikayeler veya cinsel söylemi olanlardan uzak?

İşe arkadaşlar, sözü edilen mavi bu, kabaca, dünyadan o kadar uzaklaşıyoruz ve uzay kalıplarına giriyoruz ki, dünya sadece bir mavi nokta, daralıyor, ufalıyor nokta nokta.......

Fantazi nedir, nasıl yapılır?

Fantazi çeşitli bölümlere ayrılır. Fantazi müzik, fantazi kumaş, fantaziler ve fantastik dörtlü.

Kelime kökü olarak fantazi orta batı urallardan gelir. Az bulunan yaban mersini türüdür, ve çok az bir zaman açar gider.

İnsanlar ve öğrenciler fantazi peşinde koşacaklarına, çalışmalı ve ders yapmalıdır.

Arif sağ veya Arif susam da fantazi müzik yapmaktadırlar. Ama tipleri Tarkan gibi olmadığı için başarılı olamamışlardır. Tarkan pop müzik fantazisi yapmaktadır ve Amerikada da yapar.

Geçen gün bizim sınıftan arkadaşımız Bora, bir kağıda fantazi resim yaparak bunu arkadaşımız Ayça'ya vermiştir, ama Ayça bu fantazi üzerinde durmadan, Sınıf öğretmenimiz Betül Hanıma vermiştir, Betül Hanım ise Boranın anne babasını okula çağırtmış ve çocuklarının yanında fantazi yapmamalarını veya dijitürk şifresini değiştirmelerini söylemiştir. Ben Bora ile konuşmuyorum.

Fantazi desenli bir tişörtüm var, ama geçen gün annem onu beyazlarla beraber yıkadığı için, bir sürü fantaziye kaçan tişörtüm oldu.

Neyse, bu yazımı fantaziye kaçmadan bitireyim, yada fantazim kaçmadan.

5 Eylül 2009 Cumartesi

İlahi komediler

Gelirler bana...Danışacakları birşeyler vardır, ve genellikle manevi-ruhsal veya mucizevi. Hani varya doktorların tahtası üfürükçüler, bende psikologların tahtası oluyorum bu durumda. Esas sebep ise, benim olaylara olan sakin-dingin ve yorumlayıcı duruşlarım. ( duruşum değil bak.)

Mesela kimler geldi kimler geçti makamı ricalime.
1992. mahallem . Kocası rus karılarla haşır neşir olan bi abla geldi. Dedikodu ve durumlardan karışık yaptı. Kocam beni ve geleceğimizi aldatıyor, ne yapabilirim dedi. Sanırsınız öpülmesi gerekir, öyleya genç ve kocasından intikam arıyor. Fakat Mustafa burada, karakter ve duruş sensei'si. Sonuna kadar evine çocuğuna sahip çık, kadınlar örümcektir, kocan köpek olarak geldiğinde kapına, soğukta 1 saat beklet, adam olur dedim ve gönderdim.

1994. Bir arkadaş benim ruhaniliğime hayran ve feci saygılı, bir de tanıdığı bir diğer arkadaşı var, adı Karani imiş, birgün nişantaşındaki çatıkatıma getirdi onu, zirve yaptırmaya, kimin daha ulu olduğunu test edecek, kimin aşkta daha derin olduğunu, kimin feyz alışverişinde aktif olacağını merak ederek. Karani geldi, elimi bomba tutar gibi hassasiyetle tokaladı, oturdu, bende başladım aşktan, çıktım cehennemden, karaniyi 1 saatte kararttım ve gönderdim, sanırım yürüyerek dönmüş gaziosmanpaşaya.

Yıl 1989, nişantaşı, bizim piçburger dediğimiz bir fasıtfutçu. Bir hatun gördüm üzgün, derdini sordum, ( surat çirkin ama kargamsı ), eski bir tanıdığıma aşık olmuş, hüzün iççöküntüsü ve darlanmalar. Anladığım kadarıyla kıza normandiya çıkartmasını da yapmış bu haylaz, kıza kesin tedavi tabletini verip kaçtım oradan: -Bu senin derdine düştüğün herif kötü-ahlaksız, ne idüdü ne düdüğü belirsiz herifin tekidir, yanlış kişiye düşmüşsün, git doğru dürüst ilişki bul, saçmalama..

Yıl 95, samimi bir arkadaş, ama alevi, dediki, Mustafa kutuplarda eskimo, ne din bilir ne kitap, gazete yok, okul yok. Hayatı balık avlamakla, üremekle geçer vahşi, nereden bilsin senin dinini, Allahını, yani nasıl gidecek cennete?

Tabi tuzak başka, ama kime, tilkiye tuzak, yer mi? Cevabımda gizli.

Valla kardeşim, Din benim nasibim ama onun nasibi değilmiş...Yani Allah Öyle istemiş...

Yaklaşık böyle 200'e yakın yönlendirmem var, yol ayrımlarındaki şahsiyetlere, arkadaş veya sürülere. Bazısı ilginç bazısı köme. Mustafa seni kimler göme?

( Yılları neden yazdığıma açıklama: Günümüzde bu yorumları herkez yapabilir ama mesele bu yorumları o yıllarda yapmaktı. )

4 Eylül 2009 Cuma

İnternetin İstihap haddi

Geçeriz bir magazinin karşısına ve okuruz sonu adli biten aşkları.

Hatay'lı Hatice ile internette tanıştığı Kastamonu'lu Kasım, aşık oldular, kızı kaçıran kasımı kızın babası kaynar suyla haşladı, kızıda orospu oldu diye geçerken keraneye bıraktı.

İnternette tanışan genç çiftlerden erkek olanı: kız olanı kızlığına bakmadan bozdu, kız olan erkek olanı zehirledi.

Vesair zamanlar geçtikten sonra; bu hinternet denilen kabasakal'ın ilişkileri sanallaştırdığı ve gerçeği ile hiçbir şekilde ikame olamayacağı zihinlerde yer etti. Çünkü dokunmamak ve konuşmamak veya tartmamak, sadece internette olan-biten ilişkilerde sadece odamıza yapıştırdığımız posterden ibaret.

-Öyleyse çocuklar ne yapıyoruz? Sadece gördüklerimize inanıyoruzzzzzzzzz!!!!!!!!

PEKİ BİLGİÇ ABİ, Bİ HATUN VAR ABİ FENA HALDE KESİĞİZ, NASIL DOYURACAĞIZ RUHLARIMIZI ABİ?

-Oğlum salak mısınız görüşmeyi denesenize; sanalda çiftetelli dersin, teller tartmaz, duyguları yüklersin istihabı almaz. Bu işler böyledir, her daim gebedir bilesin

3 Eylül 2009 Perşembe

Frapan

İş çıkışı yürüyorum, yorulana dek. İnsan seyretmek için. Bir de ramazan etkilerini gözlemlemek için.,

Ölümlerin çoğaldığı yüz ifadeleri görüyorum. Bir kıvılcıma bakan gaz bulutları görüyorum. Birde maskeleri.

Kadınların daha dekolte imajlar takındığını görüyorum. Erkekler iman ayında ya, kendilerini çekmişler savunma hattının gerisine, ortalık frapan kadınlara kalmış, onların erkekler gibi tahrik'kar şekilde meydanı ele geçirmelerini görüyorum. Meme uçlarına 2 santim, bacak aralarına 10-15 santim kadar yaklaştıklarını ve özet olarak, ortamda tahrik olmayınca, daha bir özgür, daha bir serpili ve teşhirci olduklarını görüyorum.

Aynı görüntüler mi yoksa iman ayı öncesiyle bilemiyorum ama, belki abartıyorum ama frapan abartıları da görüyorum.

Gayrımüslüm veya alevi veya ateişt, oruç tutmayan kitlenin daha bir pervasızlaştığını da görüyorum. Tam tersi eğer tutmuyorsam da, daha çok tutan ve müslüman görüyorum. Nasıl bir ters orantı ise...

Aynı zamanda bir gerçeğe daha yakınlaşıyorum. Toplumda eleştirdiğimiz herşeyin aslında toplumun ayakta kalmasının bir formulü olduğunu kavrıyorum. Beş kardeşin mahşerde buluştuğunda, bir olmasını da görüyorum. Dünyada sergilenen bütün zıtlıkların, bir bütünün yansıması olduğunu görüyor ve rahatlıyorum...

1 Eylül 2009 Salı

Allahın Bana Bahşettiği Mucizelikler

Şimdi bütün zapatalar bu başlığa göre diyecekler ki, sen kendini nebi ül muhterem mi sandın, yani peygamber misin? Cevap: Kendi halinde bir kurusıkıyım, zaten bütün yazarlar kurusıkı değil mi? Ben sadece patlarken daha büyük gürültü çıkarıyorum, aynen hapşırık gibi..

Mesela küçük iken cin gördüm, yuvarlak kafalıydı, kül rengi, beni görünce kaybolması çok ani oldu, saliselere sığdırılmaz cinsten. Korkmamıştım, hayatı ve ölümü olduğu gibi kabul edenlerden olarak.

Çok kritik bir şampiyonluk maçı vardı fenerin. Ben sabahtan kafama futbolcuların resminin olduğu bantı sarıp, bütün gün şampiyonluğu kutladım, nereden malum olduysa. Malum gerçek oldu, fener de şampiyon.

Bir basket maçı vardı fenerin, bende seyircisi. O sıralar beni çok dağlayan bir hatunla doluydu kafamın içi. İlk yarı fener 20 sayı fark yedi ama devre arası düşündüm, ya fener ya aşk, cevap gecikmedi, fener. Ve öyle bir patırtı yaptımki tribünden, zamanla yanımdakiler zamanla civarımdakiler, ve fenere maçı kazandırdım. Prime bile hak kazanacak kadar büyük bir aşkla.

Bir de kendi özüm'ü gösterdiğimde her türlü dişi varlık bana karşı mutlaka sevgi duyuyor, aşkın yelkenlerini salıyor, ama ben yapamamaya başlıyorum bu sefer. Ona kötülüğüm dokunabilir edasıyla. Kadınların bütün şifrelerini çözmüş bir arşimet'tir diğer göbek adım.

Ve gerçekten başarmak istediğim bütün işleri başarmak gibi bir yetim de var, ama altına tekrar işiyorum, gerçekten başarmak içimden geliyorsa.

Aklıma geldikçe mucizevari hareketlerime devam edeceğim. Burdan devamı var diyelim..