9 Mayıs 2016 Pazartesi

Emirganda leylimi ley

Alırım tatlı kızımı eserim Emirgana, tozarım elif gibi.
Ramazanın susuzluğunda Emirganın nemi çeker lisanı halimi. Boğazın suyu ve balıklarıyla yürürüm koru içlerine. Yaz tatilini Emirgan Resort'ta geçiren esmer çocuklar da patırtısı olur gezilerimin. Arabalar yayalara yol verecek kadar esinli, ve insanları yaşam balosunun etkisiz ama güleryüzlü figüranlarıdır bu tatlı sahilin.

Korunun sincapları inerek ağaçlardan, dur yolcu yaparlar o muhteşem ötesi irilikleriyle. Sırıtarak korkmuş gibi yaparım. Sincaplar kardeşim.

Belediye Emirgana özenir daima, aman fazla sermaye olmasın koru içinde, yeter bu çiçekli yatırım, vermeyelim Emirgan kızımızı sermaye oğlumuza.

Eski filmlerin mekanı havuza çıkarım mekke adımlarıyla. Fıskiye ve kaz sürüsü camdan bakmaktadır, varsa verecek birşey, atarım havuzuna ev sahiplerinin. Keyifleri varsa yerler, yoksa bile sonra yerler.

Çocuk ve bebek sürüleri ortamın çalgıcıları, kuş seslerine katarlar neşeleri, oturup seyretmek farz olur yorgun baldırlara. Türlü türlü çiçek ise bayramı çağrıştırır olanca reng ve ahengi ilen.

Sevgililere bakarım ve anlarım, evlilik yakın, zira Emirgandır son kontrol noktası aşkların.

Kargalar oldukça pürtelaş, çöplenirler. İnsanlara mesafeli ve tedbirli, zannedersin ki, doğanın avukatları olduklarını, ve bizim doğayı bize savunduklarını.

Eski filmler sokağına uğrar ve İstanbul Hacısı olurum bir deyişle, İstanbul sevdalısından içerü....

İLK AŞKIMA NELER YAPTIM

Üniversite hazırlık kursuydu. Adı Esra. Beykozluydu, yalıköylü. Çok hareketli, çok matrak, laz kızı, mavi derin gözleri vardı. Kutsallaştırdım. Hocalar ders anlatırdı, ben ise Esra'yı kendime. Uzun süre bakmaktan şaşı sultanı olmuştum. Kıza öylesine vurgundum ki, şu gördüğünüz edebiyatın atası ile Esra tanıştı ilk. Bir tek ortalı kareli method defterinin tamamını onun bendeki fantazilerine ayırdım. Üniversite sınavından önceki hafta, kurs dağılırken ona verdim. Bu tarihöncesi aşk romanının adı da çok havadardı: PLATONİKTEN..Telefonumu bıraktım.

Öyle bir fetiş duygum olduki Esra; etraftaki diğer kızlar aynen mısır patlağı gibi ışığımda patladılar. Haklıydı gariplerim: Aşık olabilen Adam bulmuşlardı...Aşk olan yerde kadın, kadınlar olan yerde rekabet, rekabet olan yerde hayatın özü vardır.

Esra sınavdan önceki gün aradı, sınav bitince görüşelim dedim havalı havalı. Kızın beni arama sebebi ilk sınavdan Türkiye 1. dilimine girmem olabilirmiydi, ne bileyim ben.

Onunla beykoz ormanında görüştük. Bir kavak ağacının dibine oturduk. Üzerimde mavi ipek ve masmavi kot pantol. Senin gözlerinin etkisindeyim mesajı ama alabilene.Öpmek için uzandı ama kilitlenmiştim. O bakışı ile ateşler içinde gece uyanışlarımdaki yüz aynı ifadeyi taşıyordu.

Başladım günlük mektuplarıma. Başladım ona 3-4 metrekarelik beyaz satıhlara kilim döşer gibi yazılar yazmaya. Hatasız yazıyordum, katlayıp bohçalayıp, sürprizlerle hediyelerle, jestin en saf halini veriyordum sevdama. Sonra birgün son derece çekinceli dediki, ben şu kişiyle çıkıyorum. TepkiMden sakınarak. Ben Mustafa MEHİR. Ben aşkı kontrol altına alabilen dökme demir "Çok sevindim" dedim.

3 yıllık bir savuran aşk, içiçe sıydırılmış hayatlar ve intihar hissi yaşanmışlığı.Sonunda topu topu on buluşma, onlarca mektup, en kabası 5 telefon görüşmesi. Öpücük yok, temas yok, elelelik yok....

Çok canım yandı ama abi, bir çocuğun kalbi ciğeri inancı yandı, nedensiz yandı.

Sadece karşınızda ben varım, bu da size bana yetsin.......

Sırada bilin bakalım kim var?

Yabanarısı

Şimdi biraz edebiyattan ve yansımalarından uzaklaşıp, uzaklaşabilirsem, birazda okurlar ile söyleşme-dertleşme zamanı.
En başından beri kendim merkezli olaylardan yola çıkarak, ideal düşünceyi zihinlere üflüyorum, zihni ari olanlar ve yaşadıkları olayların tercümesini yapabilenlerin gözünde iyi bir eşleşmem var. Aslında hitlerin insan soykırımı ile yapmaya çalıştığı kavga ile benim yazılımların ortak bir iskeleti var. Ari düşünceyi ortaya çıkartmak. Ben olayların öznesine kendimi koymayı değil, olayların anafikrinin benim düşüncelerime konmasını bekleyen sabırlı bir dervişim. Geçmişimde sabır yoluyla hep haklı ve kazançlı çıktım. Kötüyü baştan ayıkladım ve bünyeme mikrop sızmasını önlemeyi başardım. Çevremde menfaat grupları göremezsiniz, siyaset çemberi beni içermez, al gülüm ver gülümden uzak bir kişilik ortaya koyarak yörüngemde döndüm. Bunları; beni tanıyan yada tanımayan herkes kulağında küpe olarak taşır. Gramım altın dakikam elmas hatalarım süs, nefesim gül, ve geleceğim beyaz bir sayfadır. Yaptığım işlerde emeği geçen herkes bu katılımdan kendine düşeni almıştır, kollektif ruhumun boyutunu genişletmeyi düşünüyorum. Zira ferdiyetçiliğe karşıyım, savaşa ve gurura'da. Ama özümde savaşçı ve gururluyum, nerede derseniz yapay gurur ve savaşların arasında.

Söylem teyze, ve nüzeyyen dahil, benim konularım olarak kendileride epey kazançlı çıktılar. Kazançlarını, ki tedavimde ölmediler, ahirette çiçek olarak toplayacaklar.

Elbette yüzlerimiz geleceğe dönüyor, ve çeşitli hesaplanlarla bakışımızı oturtuyoruz. Hesap edilebilir ve edilemezler aslında bu planların en temel bileşenleri. Ben daha çok hesap edilemeyenler hakkında yazılar yazdığım için en çok linç'e uğrayan kamil oldum, hesap edilebilirler tarafından. Bunu bile hesap etmiştim. Beklediğim tepkiler bahçeme çiçek oldu.

Yazılarımda tat duygusunu içlere bazende dışlara sakladım, aslında tat diye sakarin yutturanlardan olmak ta vardı ama en iyi bulmacalar çözülmesi zor olanlardır. Benim cümlelerim devriktir, benim son sözüm başta yeralır, benim le takılmak bana katılmaktır, sonunda herkez hakettiğini alır, yada hakettiğiyle kalır.

Doğanın yeniden yeşermesinde bazen en çok misyon yabanarılarına düşer. Hem polenleri yayarlar, hemde zararlıları ayıklarlar. Kendileri için bal yapan arılar aslında misyon olarak yabanarılarından daha düşük profillerdir ama biz yediğimize bakarız.

Yavaş yavaş yazı yazma iştahımı kaybediyorum, ısırıklarım ve zehrim ile yararsız organizmaları yoldan temizledim, beyninizde düşündüğüm kadar temizlik yaydım, bence artık bu yazıyı okuyanlar kokmuyor, çünkü sizi temizlerken güçlü kimyasal zehirler değil, özümdeki zehir ile dezenfekteyi seçtim. Artık kirlenmek elinizde. Zira mevsim kışa gidiyor, bende kovanımda size yeni ve hayırlı zehirler üreteceğim.

The EXTREME Söylem

Huşumuzun kalbine edebiyat melodileriyle, varoluş sonsuzluğunun nefes yollarına bırakıtlar bağışlayan Söylem Teyze, ruhundaki çırpınışın kanadında taşıdığı bir damla kutsal suyun yağmur damlalarına karışarak toprağa inmesi ile tamamladığı tekamülünü taçlandırmaya karar verir.

Neler vardı geçmişteki Söylemi heyecanlandıran diye film şeridinin pleyine dokunan Söylem Teyze, kendisine hormonik edebi gençliği verecek olan ekstrem hareketleri ile ömrün geri kalanına kenar nakışı düzecektir. Kıyamete kadar vaarolacak insanlık nesillerine bir renk miras bırakabilmek adına.....

İlk olarak bankadaki 102.011 euro ile başlar işe. Bu paraya Yeşilköy sahilinde bir bambi camping platformu kurar, ama oluşan kuyruklar ve olağanüstü ilgi sayesinde, işletmesi, Lipton Ice tea sponsorluğunda yaklaşık bir ayda 200 bin avrosu olur, platformu söktürür.

Karalayıp çöpe atmayı düşündüğü yazılardan oluşan kaynak eserlerini cağaloğlundaki bir matbaaya bastırır ve meydanlardaki standlarda bedava satmaya karar verir. Ama onun ruhuna dar gelen karalamalar, düşük profil okurlara adeta büyü etkisi yapar ve yayınevleri ona 400 bin avroluk anlaşma ile bu eserlerin yayın hakkını satın alır, Söylem pişman olsa bile para hesabındadır artık.

En iyisi bende bir 2. sınıf tv yarışması yapayım, 2 bölüm sonra bu 400 binero harcadığım yarışma yayından kaldırılır ve ait olduğum çukurcuma semtinde bir lezzet olarak yaşarım der, yarışmanın konusu, rastgele yolda kamera tutulan halktan birisinin, Söylemin seçtiği bir konu başlığı ile ilgili kesintisiz 400 saniye yorum yapmasıdır. Mesela avrupa topluluğuna geçiş sürecimiz ve yansımaları konusunda esenler pazarında mikrofon uzatılan Yeter teyze, küresel kaynama ile Şahabettin amca, ikoncanlık konusu ile Fatma nine, olağanüstü yorumları sayesinde Türk Televizyon tarihindeki TRT Dallas rekorunu bile sollamak suretiyle, 400 bineroyu 800 bin euro olarak Acun satınalır.

Söylem bu 800 bineroyu ne yapıp edip, sıfırlama derdindedir. En iyisi 12 senedir borsada C kategorisinden işlem gören Yozgat Hamur sanayi hisselerine yatırım yapayım, bu hisseden zarar eden herkesin ocaklarında ateş yeniden tütsün der, parayı gider yatırır, ama bilmediği birşey vardır, Soros gavatıda kendisine bir oyun hissesi aramış ve 20 bin hisse üzerinden seçimini Yozgat hamur kağıtlarına yapmıştır. Söylemin artık 8 milyon avrosu vardır, 3 ay önceki 100 binlik söylem şimdi beyaz kürklerin ve daha piyasaya yeni çıkmış Mercedes Özel Seri "excalibor" un sahibesi olabilecek konumdadır.

Gerçi kazanmanın sonu yoktur prensibi ile en sonunda parasını Haiti Devrik cumhurbaşkanı olarak kendisine spam meil göndererek bir milyar dolar kazanacağını söyleyen bir hesap sahibine yatırır ama, tedbir olarak tevdiyat hesabında bloklanmış 100 bin avrosu ile kalakalsada, yaşadığı beş extrem ay ile bir anafikri oluşur.

" Hayat bazen en değer vermediğimiz tavanarasındaki eşyaların günyüzüne çıkarılması ile mana kazanır, yaşanmışlık ise yanımıza kar olarak kalır, ve bütün karlar birgün erir, birisi hariç; -Kutuplarda biriktirdiklerim."

VAPURLARIN Dİİ'Lİ

Kadıköyden vapurlar gelir, ister üsküdardan ister bostancıdan, hepsi kadıköy vapuru gözümde.

Karşının kadınlarını getirir bu yakaya, avrupaya.

O kadınlarda hergün avrupa'ya geçmenin gururu.

O kadınlar çok güzel görünürler. Çok daha özenli çok daha kadın, çok daha tazedirler.

Bence.

Yada komşunun tavuğu komşuya kaz görünür. Bana kadıköyün kadınları daha kadın gözükür.

O halde;

Bizim yakanın kadınları ayağa kalkacak ve itiraz edecekler. Haklılar.

Sayım yapılsa ölçüm yapılsa, elbette avrupanın kadınları daha güzel çıkabilir.

Sayım memuru kadıköylü ise !

Doğaldır.

Ama benim kıstasım; kadıköyün kadınları daha güzeldir. Vapurlar bunu söyler ve daha doğrusu, getirir koyarlar kapıma.

Ben kadıköye taşınana dek bu böyle.

GADDAFI HAS DEAD

Albay Muammer, 69 senelik ömrünü bir lağım tünelinde tamamladı. Tünelden çıktığı anda zaten ölmüştü, dolayısı ile teferruatı es geçiyorum.

Yeşil kitap diye bir kitap elime geçmişti 1980lerin başında, çocuktum, bir mahalle abisi elimden alıp yakmıştı, o kitabın yazarı muammermiş. Yeşil arap sosyalizminden bahsediyordur herhalde.

Muammer dogmacı bir adamdı, yüceltmeye çalıştığı dogmaların merkezine kendisini koyuyordu. Hareketin çivisi kendisiydi. Ama kendisini satamazdı ya, zira adriana lima değildi fiziken.

Muammer yeşil devrimi yaparken de, tünele girdiğinde de aynı adamdı, ideallerinin peşinde giden, ama kendini ideallere sarıp sarmalamış, dolayısı ile faydayı kendine zararı devrime yükleyen.

Bir tesis açılışında, ki bu tesisi türk şirketi inşa etmiş, halkına şöyle sesleniyordu: Sizleri köle yapan osmanlının torununu size köle yaptım! Halk alkışlıyo bağırıyo, coşuyo, ama tuhaf olan şu, bağıran coşkulu kalabalığın içinde bizim türk işçilerde var!

Son dönemlerinde kendini afrikanın krallar kralı olarak lanse etmeye başladı, giyimi kuşamı edaları kabile reisine dönüştü. Aslında ortada bir tuhaflık yok, 200 nufüslü bir kabilenin başındaki reise de kral dendiğine göre, rütbe balansında ve hıyararşide bir tuhaflık yok.

Birde muammer gittiği her yere çadırını kurduruyordu. Hesapta yaşam tarzından taviz vermeyen bir lider. Oysa bütün otelller, bütün kongre merkezleri ve diğer mekanlarda çadır metrekaresi kadar fatura çarj ediliyordu muammerin ülkesine.

Muammer ayrıca, bizim rahmetli Erbakan'ı ağırladığında çadırında, sanırım 94 yılında, bize bir sürü geçirmasyon yapmıştı, bizi Amerika kölesi yapmıştı, zaten muammer 17 sene öncesinde ölmüştü yüce Türk milleti nezdinde.

Ben doğmadan 2 sene önce başa geçen muammer, ben hayatta olduğum süre içinde libyada tek adamdı, ömrümü çuvala sokacak kadar sefahat içinde yaşadı. Dolayısı ile ölmesine üzülmek benim için ihtimali olmayan bir lüks.

Muammerin biriktirdiği para yaklaşık 30 milyar dolar, yada biriktirebildiği. Aslında 150 milyar dolardan bahsediliyor, ama ailesine dağıtmıştır, servet vergi strateji kanunlarına göre. Devrimi yürütenlerin iştahı birazda bu servete yönelik olmalı. Ama havuçlarını yalarlar. O para meçhul IBAN'lara akmaya başladı hatta bitti bile.

Muammerin ölümünde dünya üzerinde bir kısım halen daha bu ölümün nedenini bilmiyor ve muammeri masum bir adam olarak görüyorlar. Hayatı boyunca propaganda yaparak geçinen Muammerin bir başarısı olarak görebiliriz bu düşünceyi.

Bence muammer, eğer afrikada yeni bir akımın öncüsü olarak bir müzik adamı olsaydı, gerek tipi ve davranışları, gerek propagandacı özellikleri, gerek fikrini savunması ve etnik yanlarıyla çok daha fazla bir ömür yaşayabilirdi. Çok daha fazla bir kitlesi olurdu, az parası olurdu, ama zaten yiyemedi tamamını, yediği yeter zaten.

ZİVERBEY-BOSTANCI DOLMUŞU' ANILARI

...1998-2006 YILLARI ARASINDA ŞEKİLLENMİŞ...

Yolcular beklerdi beni.
Geldiğim anda kapılarımı açar
Ve bekletmeden onları, alırdım içeri,
20 saniye standart zamanda dolardı içim onlarla.
Durak gah soğuk gah sıcaktı.

Beni Rahmi baba sürerdi, birde üniversiteli yeğen Vedat.
Rahmi baba daha temiz kullanırdı, ilkokul 3'ten terk,
Vedat ise hoyrat, sosyoloji okumasına rağmen.

Rahmi baba, 2006 mayısta emekli oldu,
Bütün dolmuş camiası ordaydı, pohaça çay partisi düzenlendi hatrına,
Sanırım kanser'den sebep, iki damla gözyaşı aktı koltuğuma,
Bir ben bir o, birde kanatsız ölüm meleği şahit aktığına.

İlk seferimin aktörleri,
Tam 4 sene bozulmadan, saat 07.15 civarında,
Sıra sıraydılar, ön koltuğumda siyah pardesülü Nezahat.
Zaman içinde vites topuzum değişti onun için,
Bilardo topundan kırmızı kalp.
Romantik Rahmi baba, duyarsız oğlan Vedat,
Gizli aşkın öznesi Nezahat.

Orta üçlünün sağında Aykut abi, Ziverbeyde tornacı,
Mesleğinden sebep, bakardı iç aksamıma, inceler metal ekleri.
Ara sıra sorardı babaya kullanıldıkça çoğalan sesleri.
Torunları vefasızdı Aykut abinin,
Bir tanesi içerdeydi, birisi Hollandalıyla evli, Birisinin belirsiz eşgali.
Aykut babaya çekiçle saldırdığından beri.
Karısını torağa verdiğinden sebep,
Aykut abi sayılı günü doldurmak isterdi.

Ortanın ortasında çapkın Bilal.
Artist olmak hayali.
Çaycılık yapar bir handa, lafa girer bir anda, en kasvetli zamanda,
Motorum susana dek, motorluk yapar bir yanda.
Saçları daim taralı, artistlik denilen rüyayı, diziyi, sinamayı,
Dillendirdi yol boyu.
Bir kaç kere Nezahatın indiği yerde indiğine şahidim.
Türkan şoraya benzediğinden sebep.
Belki sinama saksısında yeşeren bir aşk, belki de onursuz sevişmeler.

Para aktarıcılıkta Trakyalı Hüseyin.
Tez canlı, tez zamanlı.
Gönüllü muavini seferlerin.
Bir keresinde para üstünden çıkan tartışmada, kırılmıştı dolmuşa,
-Ben hırsızmıyım diye ağlamıştı, çekti onu Rahmi baba köşeye,
Oğlum bilmez misin çalışanı sikerlerden sebep,
Bırak bana uzatma para mara.

Arka dörtlünün solunda banka müdür muavini Canan.
Osmanlı kadını yedi tekmili birden.
Yaz kış kalın kürklü pardesüsü.
Dolmuşun anası, ruhu, süsü.
Uzaktan akrabası Rahmi Baba'nın,
Kocasını rusa kaptırdığından beri arar durur şansını,
Burası tam yeri diyerek
Beğenmez asla gençleri,
Dünyası banka-iffet, nezaket.
Ön plana çıkarır kendini, "İstanbulda kadın mı kaldı?" diyerek.
Biri Bağdatta biri Balgatta iki evi, Bodrum milasta arsası,
Hem dünya hem ahret bacısı.

Mühendis Nizam DERTLİ.
Canan hanımın dolmuş kankası, İstanbul beyfendisi.
Kalite, seviye, izzet.
Savunur dururdu sabahtan.
Bazen para vermezdi muhabbetten.
Mühendisliğin verdiği gafletten.
Şu yaşanan asri felaketten,
Sıyırır dururdu şahsını, özlerdi eski bayramları.
Bu kadar kalite ve muhaşeret,
Ondokuzunda bir kıza aşık olmayı getirdi,
Yaşama sıkı sarılma derdinden,
98 senesi ağustosu, rahmete erdi, şehvetli sevişmelerden.
Dolmuşta bi tane seks kurbanı olacak, hikayeyi pekiştiren cinsten.

Dolmuşun diğer şahsiyetleri yüzer gider tipler,
Bazen varlar, bazen yoklar.
Kimi ortamektep talebesi, kimi market ahalisi, kimi pazar servisi.
Arkanın sağ taraf havalisi.

Şimdi bir yeddieminin otoparkında paslarımı siliyorum.
Kolaymı birmilyon beşyüzbin kilometre.
Ara sıra fiyatımı soran oluyor ama, bu yeddiemin çok insafsız.
Anılarımla beraber beş milyar fiyat istiyor.
Vedatın kredi borcuna sebep.
Parçalarım çalınıyor bazen mekaniken,
Ama anılarım ve ben yaşıyoruz müştereken....

HASAN YARBAYIN SEÇİMİ

Emekliliğine 2 yıl 2 ay kalan Piyade Mekanize Tümen İstihdam Kurmay Yarbay Hasan DURMUŞ ( 82-3 ) edirne mekanize tümendeki görevine her zamanki gibi 08,20 de giriş yaptı. Kendine tahsis edilen toros makam aracından indi ve renksiz, ruhşuz-şuhsuz mesaisinin dibini görmek istiyordu bu sıradan perşembelerden birinde. Yeni gelen birlik komutanı Korgeneral Celal PİYADECİBAŞI ile arası çok çok iyi değildi. Bilirsiniz askerlikte mecburi standart bir iyi olma hali vardır, ben bu iyilik halini yabancı memleketlerde orospuluk yapan rus fahişelerin birlik olma zaruriyetine benzetirim. Mecburiyetler işte.

LAZ ONBAŞI ve Hasan yarbayın postası Cemal, ki tümen komutanıyla olan isim benzerliğinden ötürü Hasan yarbay ona bidolu eziyetler eder, özel itina ile hazırladığı filiz çayı emredilmeden yarbayın makamına getirdi,

-Piyade onbaşı Cemal KURT, BAŞKA B EMRİNİZ VARMİDUR KOMTANIM?

-Cemal git, envanteri temize çek, dün gelen araç bakım ve sarf malzemelerini envantere ekle, saat 11 e kadar düzene koy, saat 3 yada 4 gibi komutana ileteceğim. Elle yaz, sakın daktilo kullanma, eski köye yeni adet getirme.

-Emredersiniz komutanım.

İşte yarbayın bütün günkü mesaisi bu kadardı, bir emir ve belgeyi imzaya çıkartmak.

Koskoca yarbay şerefli 18 yıl ve öncesi, ama 4 bin kişilik tümende emrinde olan bi tane lise mezunu laz onbaşı. Diğer askerlerden onu tanıyan ve karşısında titreyecek hükümranlığa sahip olduğu bir kişi bile yok.

Birde geçim zorluğu vardı yarbayın, yaklaşık 2100 lira olan maaşı ile 2 çocuk okutuyordu, 200 lira lojman parası dahil. 18 yıl 2100 lira, ama emekli olursak 1200 liraya düşüyor diye her zamanki düşüncesine iç geçirdi. Birde kredi kartları yaklaşık 10 bin lira borç. Biraz biraz edirne sanayiden malzeme aldığı esnaftan gelen 300 500 liralık hediyeler. Ama yeni gelen celal piyadesi pezevenk yüzünden toplu mal alamıyordu ve avantası 2000 lerden 300 lere düşmüştü.

Birden karargah binasının dışında bir hareketlilik hissetti. Pencereyi belli belirsiz araladı:

Hoşgeldiniz ali bey,

Hoşbulduk kahramanlar, bu sıcakta görevinize moral olsun diye tümene dondurma kola getirdim, afiyetle

Diyen ses yabancı gelmiyordu.

Gerçektende bu gelen ufak tefek adamın arkasında bir algida tırı birde koka kola tırı gargargargargar bekliyordu. Epey önemli bir şahsiyet olmalıydı gelen kişi.

Efendim, sebebi ziyaretimiz dedi, karşısında duran alay komutanı?

-Benim 5 sene öncesine kadar irtibatta olduğum bi teğmen vardı, askeriyede beraberdik, komutanımdı, bana çokk çooook büyük hatırası olan biri, onu arıyordum,

İsmide, Hasan DURMUŞ.

Tabii Ali bey, sayın Ağaoğlu, kendisi tümenimizin en karakterli bölüm komutanlarından biridir, müsadenizle çağıralım,

Yook yok dedi mülti zengin Ağaoğlu, komutanı ayağa çağırmak olmaz biz ona gidelim...

Hasan Yarbay durumu sezdi, vakarını takındı, masasındakileri düzene ve düzeye oturttu, kravatını sıktı.

Kapı hafif tıkladığında sevimli bir laz suratı ve 160 larda bi adam kapıda belirdi

Ali Ağaoğlu Rize Emredun komitanım,

Duyguları ve askerliği arasında kalan Hasan YARBAY, suratında şaşkın ve vakar karışık bir ifade ile Aliye sarıldı. Aynı zamanda arkalarda bekleyen Celal Komutanıda hasetiyle ezmekteydi, dostlar alışverişte görsün hesabı.

AĞAOĞLU akşama kadar süren deli bir sevgi dolu muhabbetle, aradan geçen yılların hülasasını yaptı eski teğmeni şimdiki yarbayıyla.

Hatta geri planda binbir tıs pıs ve sıkıntıyla bekleyen manken-artiz sevgilisi PETEK ERTÜRE bomba hatunu arabasıyla trakya çiftliğine geri gönderdi.

Sonunda yarbayının geçim sıkıntısını sordu, yarbay her ne kadar vatan millet sağolsun desede, Ağaoğlu gelmeden önce araştırmıştı, ve kulağına çalınanlara göre, yarbayının zorunu gidermeye geldi. Çünkü Ali fukara bi asker iken hasan yarbay ona sigarasını, çarşı harçlığını ve bazen memleket parasını veriyordu.

5 Milyon dolarlık yada yuroluk bütün dertlere deva dev çeki, belli belirsizce makama bıraktı, veda aşamasına gelindi.

Tam tümenden çıkacakken, sert bi ses ile giriş kapatıldı, Ağaoğlunun linkoln mercedesi sert bir absli fren yaptı,

Yarbay olabildiğince asker bir ifade ile, Ağağoluna çeki iade etti, benim seçimim bu ali, hayatta seçimlerimizle bir yere geliriz diyerek, belli belirsizce çeki Alinin gömleğine iliştirdi.

Evet yarbayım, seçim yapmayı bana sen öğrettin, ben AĞAOĞLU olmayı seçim yaparak başarabildim, ve bu senin sayendedir,

eğer seçebileceksen, emekli olunca benim projelerimden birinin başına geç, bu defalık benim seçimimi seç dedi, ve sarılarak ayrıldılar.

BU GECE EDİRNE BAĞLARINDA İÇİLEN ÜZÜM RAKISININ TADI BİR PROJE TADINDA OLACAKTI...