25 Mayıs 2016 Çarşamba

YENİ ODAKLARA KARŞI

Polat, öğlen sonrası, ali nazik kebabının yoğurdundan sebep, hafif bir şekerleme pozisyonunda yeni stratejiler düşünüyor, ve anlık verilere göre stratejileri taktik haline dönüştürüyordu. Birden ofisin telefonu acı acı çaldı. Ofiste Polat harici kimse olmadığı için, herkes operasyonda olduğu için, telefonuda kendisi açtı:

-Buyrun ALEMDARHANE:

-Oğlum, ben Polat evladım ile görüşecektim.

-Bi dakka, hanımefendi bağlıyorum. ( öksürdü, sesini akord etti )

-Buyurun ben Polat, sizi dinliyorum.

-Evladım bende Huriye teyzen, ortaçeşmede otruyorum tekbaşıma. Senin çok adaletli ve fakirbabası bir adam olduğundan bahsettiler, bende derdime derman olursun diye seni aradım.

-Buyrun teyze, nasıl yardımcı olurum.

-Bak evladım, tekbaşıma geçen ay ne elektrik yaktım, ne televizyona bastım, nede ışıkları açtım, ama gelen elektrik faturası 220 lira. Dul maaşım kadar. Şu işe bir el atsanda, şu fakir kadının dualarını alsan.

Polatın kaşları ok gibi gerildi, yumruklarını sıktı,

-Tamam teyze, sen faturayı yatırma, ben o işin çaresine bakacağım.

Polat tek tek bütün operasyondaki adamlarını Toyota gibi geri çağırdı, 10 dakika sonra jiplerine atLadılar, hedefte enerji bakanlığı vardı.

Hemen acil bir plan düzüldü, enerji bakanına "karı tuzağı" yaparak bakanı alacak ve sorguya çekeceklerdi. Hemen aksaraydan Türkçe bilen bir rus kiraladılar, kıza lise üniforması giydirip, rolünü ezberlettiler.

Bakana gelen telefonda, kapıda bir lise talebesi olduğu ve dönem ödevi için sizinle röportaj yapacak bilgisi geldi. Bakanın cevabı "salın gitsin" olsada, pezevenk katip liseli kızın kamerasını bakana gösterdiğinde, bakanın cevabı "hemen gelsin" oldu. Arnavutluk heyeti biraz daha beklese birşey olmaz nasıl olsa diye düşündü, ve ekledi: "Eğitim Şart"

Bakanın makamında, bakanın makamına ( kucağına ) oturan Natalia, bakanın burnuna eteri dayadı ve kameraların kayıtta olmamasından yararlanarak, bakanı çöp arabasına yerleştirdi, hizmetli kılığında bakanı kapıda bekleyen çöpçü arabası kamuflajındaki Polat ve ekibine teslim etti.

Polatın sorgusu başladı, Bakan soğuk terler dökerek cevaplara geçti.

-Yahu sayın bakan, nedir bu huriye teyzenin faturası, biz boş bıraktık, doğalgazı, boruyu, elektriği vermişsiniz zavallı vatandaşa. İsraillemi, amerikaylamı, gladyoylamı, küçük iskenderlemi uğraşayım şaşırdım, acil izahat istiyorum.

-Valla sayın alemdar, bende bir suç yok, fakir bölgelerimizde vatandaş elektriği kaçak kullandığı yetmezmiş gibi, birde Irağa elektrik satışı yapıyorlar, e malum havalarda soğuyunca, bu faturayı diğer vatandaşlara böldük, ama huriye teyzenin faturasıyla bizzat ilgileneceğim ve artanı sizin pana filme ekleyeceğim..dedi.

Polat bu müjdeyi paylaşıp, helallik almaya Huriye teyzeye gitti. Başka bir derdi olup olmadığını sordu:

-Valla evladım, geçen pazardan dönerken karşıma cicimi cici bir bankacı kız çıktı, kotasımı, motasımı birşey varmış, bişey olmaz teyze, imzala diye birşeyler imzalattı, sonradan kredi kartımıymış ne karın ağrısı diye birşey geldi. Durduğu yerde önce 30, sonra 100, şimdide 500 oldu. Şununla da bi ilgilensene Polat evladım.

-Tamam dedi Polat, akşama kahve içmeye geliriz teyzeciğim diyerek el öpüp izin istedi.

-Biraz sonra şiş kulelerinde aldı soluğu. Bankodaki kıza yaklaştı,

-Bakarmısınız, sizin genel müdür İnce Ersin kılıbığıyla bir görüşeceğiz.

-Polat bey, Ersin bey şu an yurtdışında, maalesef görüşemeyeceksiniz.

-Yaa tüh bende Mafyanın 3 milyar dolarını başka bankaya yatırırım öyleyse dediği anda, bankonun altından Kıl ersin çıktı, ve Emredin Polat bey diyerek, Polat ve ekibini Şiş kulelerdeki ofisine davet etti.

-Nasıl yardımcı olurum Polat bey,

-Bak şu Hayriye yengeye bir tezgahtır düzmüşünüz. Şimdi bu yaşlı garip kadının günahı neydi de, kullanmadığı kredi kartına 500 milyon ve avukat masrafı ödesin, hele bi yol şunu izah ediver kılcığım dedi.

Ersin aldı sazı eline:

Bu kullanıcımız, sözleşmenin altmaddelerindeki mevduat sorumluluğu ilkemize tabiidir, Ayrıca borçlar hukuku 27 maddeden sebep, kendisi karşı dava açma hakkına sahip, ayrıca tüm bu itirazlar hakkı saklı kalmak kaydıyla anlaşma yoluna gidip 750 liraya mutabık kalabiliriz. Diye başlayan cümlelerle yaklaşık bir saat alttan girdi üstten çıktı.

Polat eliyle sus işareti yaptı ve kapıyı gösterdi. Memati belirdi kapıdan şahin bakışlarıyla, yanında da emekli sünnetçi Kemal ÖZKAN.

-Ersincim, şimdi söyle bakalım, senin banka sektörü geçen yıl ne kadar para kazandı?
-5 milyarcık Polat bey,
-Çık çık.
-7, bilemedin sekiz Polat Bey,
-Ersinnnn, kafamı bozma, Kemal abi sende hafifyen usturayı bilemeye başla.
-Peki peki Polat bey, Tam 15 miyar dolar.
-Şimdi ersincim, sen ve temsil ettiğiniz bütün bankalar faizleri 15 puan indiriyorsunuz, bu birrr.
Bitmedi,
-Kaç aydır krizde bu memleket?
-15 aydır Polat bey.
-Bütün kredi borçlarını 15 ay erteliyorsunnnn, bu ikiiiii.
-Yapmayın Polat bey,
-Yaparım daha bitmedi, şu adrese hayriye teyzeye gidiyorsun, helalliğini alıp bütün borçlarını siliyorsun, yada git sultanhamamdan sünnetlik kıyafetini al Ersincim. Şimdi iki orta kahve söyle.

Ertesi gün Polatın telefonu birkez daha acı acı çaldı, arayan yine Huriye teyzeydi. Polat hafif kızdı ama belli etmeden:
-Buyur huriye teyze?
-Evladım Allah razı olsun, babana ( Mehmet KARAHANLI ) rahmet, bütün dertlerimi giderdin ama sabahtan hastanede ilaç yazdırmıştım, bir eczaneye girdim, 2 antibiyotk, bi siyatik ilacı, bir emedur, birde novaljin için 150 lira istediler, beynimden kaynar sular seller döküldü, şu işlede bir ilgilensen ananın hatırına.
-Tamam teyzecim, akşama eczaneye bi daha uğra aynı reçeteyle.

Polat ve ekibi soluğu büyük ilaç şirketlerinden Apti Efrayimin yönetim kurulu başkanının ofisinde alDI. Yanlarında mahallede aktar dükkanı olan Profesör lakaplı cemil hoca.

-Söyle bakalım sayın başkan, Emedurun içinde hangi madde var.
-Pirimatsiken maddesi.
-Söyle bakalım Cemil abi, bu maddenin sende kilosu ne kadar?
-Valla polat bey, en babasından kilosu 45 lira.
-Peki sayın başkan bir kilo pirimatsikenden kaç draje emedur çıkar?
-Valla ortalama 5000 kapsul çıkar.

-Ulan gavat, o zaman neden ilacın 8 tanesi 50 milyon, manyak mısın sen oğlum, deponda ne kadar primatsiken varsa alır hepsini fitil yapar, milleti çarptığın kadar o fitilleri birer birer sana eklerim. Abdülhey, burada bekle, birazdan sayın başkan fabrikayı arayıp emedurun paketini elli kuruşa indirecek, eğer indirmezse eldivenleri giy, fitilleri teker teker hijyenik bir şekilde başkana sokun. Sen yorulrsan Memati devam etsin.

Bu işte mutlu bir şekilde halledilmiştir.

Keşke bir polat daha üretselerde, akaryakıt, vergi, işsizlik, eğitim, yolsuzluk, trafik, seks, gelecek, vesair sorunlarımızı halletse...

Bir 20 kağıt da biz koklasak...

Günümüz magazin ve reklam dünyası. Neredeyse farklı dinlerin peygamberleri bile bir araya gelecekler.

Şahan ile cem, demet ile hande, kurt ile kuzu, haydar ile nuri, kedi ile köpek dahil. Burada ince bir pazarlama oynanıyor. Mutluluk koduyla biten filmler gibi.

Reklamlar bize kesintisiz mutluluk ve zirve eğlence vaadediyor. Başka dünya prodüksiyonları bunlar. Bu dünyada mesela otobüs için beklemiyorsunuz, banka kuyruğunda saatler geçmiyor, işinizi bir dilekçe ile hayleyebiliyorsunuz. Bir sıvı jel ile bütün kötülükler yok olup gidiyor. 3 kontöre herkesle sınırsız konuşup arttırabiliyorsunuz. Mesaj belli: Mutluluk satılık.

Mutluluğun peşinde koşan saf kuzular bizleriz. İnsanlığımızı sattık bu mutluluğa. Söylem teyze mesela, özünde birinci sınıf insandır, kimsenin göremediği, ama o bile tüketim canavarına kaçmış, dağlara kaldırmışler. Mustafanın çağrılarına karşı, reklamların sesini açıyor. Şehre döndüğünde bir numaralı recep ivedik olacağından korkuyorum. Nüzeyyen mesela. Nüzeyyen hali vakti yerinde bir kadın profili. Ama yaşanmışlıklarını zenginleştirmek için mutluluğu yeniden tanımlamış. Oysa mutluluk mutlu olmanız veya olmayı bilme çabalarınızdır. Pazarlama çarkında iki tur atınca aslında mutluluğa kanat çırpmazsınız.

Sadece cesediniz yarım saat daha geç çürür. Dünya = yarım saat.

Bu gerçek sinirinizi bozuyor değilmi beyhanımlar?

Birde etrafımızda spekülatör bir dünya var. Fiyat kırıyorlar, nakiti basıyor yada çekiyorlar, bizi kandırıp paramızı hortumluyorlar, işyerimizde dedikodu ile bizi çürütüyorlar, önümüzü kapatacak ittifaklar yapıyorlar, ahlakı, namusu, Allahı kimseye bırakmıyorlar birde.

Evet bunlar sonradan istanbullara gelen ve modern insanın olanaklarını kıskanan yöresel şahsiyetler. Bu sırrı nihayet çözdüm. Bunların uzmanlık alanı nereden geliyor diye:

Çocukken seyrettikleri siyah beyaz çizgifilmlerde, uyanık ayı yogi, viking viki, akıllı bıdık, gibi sevimli kahramanların yaptığı çakallıklar, buluşlar, zeka oyunları ile büyüdüler. Ayı yoginin şehirli piknikçilerden binbir zeka ile aşırdığı yiyecekleri, şimdi yöresel insan şehirli insandan ÇALIYOR. Yöntemler aynı. Vikingler çizgifilmindeki sevimli Viki'nin buluşları ile ticaret yapıyorlar. Yanıltma, kulis, aldatma, -mış gibi yapma, yüksek ses çıkartma. Akıllı bıdık ise bu yöresellerin kutsal kişisi. Tabi bu yazım anlayana.

Şimdi beyler, istediğiniz yaygarayı basın, bağırtın, bağarın, sürüleri önünüze katın. Siz paraları tomarlayıp tarlalarınıza akıtın, en güzel ruslarla yatın, en güzel şampanyayı patlatın, en sistem arabalara binin, sosyetik ahu hanımla bir birleşin bir ayrılın, Ağaoğlu gibi "myworld" deyin, yapın, edin.

Ama benim için bir 20 kağıdı kenarda saklayın, istanbul belediyesi mezar çukuru açma bedeli. Siz ne zannettiniz?