30 Kasım 2010 Salı

NE VAR, NE YOK?

( YAZILARIMI OKUYUP okuyup, yorum bırakma gereği HİSSETMEYENLER'e ithafen...)


Zurna kadar sesim yok, peşrev kadar sözüm var.
Kartal gibi gözüm yok, yükseklerde özüm var.
Deve gibi sırtım yok, dünya kadar yüküm var.
Tavşan kadar bedende eşşek kadar ç...m var!

***

Muhtar kadar yetkim yok, kral kadar gönlüm var.
Karun kadar malım yok, dağlar kadar yerim var.
Devlet kadar gücüm yok, oturmaya kilim var.
Y....ğı beğenmezsen, yarım metre dilim var!

***

27 Kasım 2010 Cumartesi

ACUN BANK

Hürriyette bir haber, Acun efendinin karısı servetinin yarısı karşılığında boşanma talebi davası açmış. Ayrıntıları önemsemiyorum, hayatımız ayrıntı zaten.

Bende acunun kutu yarışmasının elemelerine katılmış birisiyim, ama acun bu kadar büyümemişti o yıllarda daha kobi hatta kobicikti. ( 2007 )

Ve yaklaşık 5 yılda elli milyon dolar.

Şimdi tuhaf bir ayrıntıda sizi biraz boğacağım. Acun binası yıkılınca üzerine işemeye niyeti olan heveslilerden değilim. Zaten Acunun sendeleyeceğini biliyordum.

Acun efendi şöhretiyle paralel olarak eskiden günde 10-15 temasla gününü geçirirken, şimdi en azından 100-200 temas yaşıyor günlük ortalamada. Çoğu talep, çoğu dilenme, çoğu menfaat.

Acun efendi saç tozu reklamını defalarca döndürdü, yani vapurda yapılacak bir ürün reklamını türk ulusal televizyonunda yüzlerce dakika pazarlamaya çalıştı. Yani çapı belliydi.

Acun efendi arabalarının fotoğraflarının çekilmesine ses çıkarmadı, sıra elbette karıya da gelecekti, bu köprünün bir ayağını ihmal ederek büyümeye çalıştı, yani hem 1 milyonluk arabalara bineceksin hemde mevcut kadınla ömrünü geçireceksin. Bu yanılsama da çöktü.

Acun efendi Fethullah hocanın gölgesinden usuliyetsiz şekilde çıktı, yurt dışından yarışma formatlarını hocaefendi vasıtasıyla getirirken hoştu, ama sonradan hocaya by-pass. Daha acunun ne filmleri çıkacak piyasaya, aklı varsa hoca efendinin gölgesine bir an önce sığınsın, yoksası az sonra yoksa.

Acun efendi hakkaniyetle reytingleri paylaşması gerekirken, diğer program oluşumlarına karşı hegamonyasını ileri sürerek cenin katili olurken de işler yolundaydı. Oh ne mualla.

Acun efendi bir yandan TTV yada bilinen ismi Atv ile flört ederken, mevcut kanalından kopardığı parayı da arttırdı. Yani Tayibede kalça yapıp, show tv ye nispet koydu. Ticari fahişelik yaptı.(ticaretin içinde var ama hoş değil )

Şimdi de üniversiteli bir hatuna jip almış, garsonyer tutmuş, bişeyler bişeyler.

Basına yansımadıysa muhtemelen

KIBRISTA KUMAR OYNUYORDUR
MAFYA BABALARINA SERMAYE KAPTIRMIŞTIR
BİRKAÇ ŞİRKETE GİZLİ ORTAKTIR
BİRKAÇ SANATÇI ADAYINA TORPİL KOYMUŞTUR
BİRKAÇ OTELDE ALEM YAPMIŞTIR
BİRAZ TOZ KOKLAMA İŞİNE ÇARKETMİŞTİR
BORSADA GİZLİ OYUNCUDUR
VERGİDEN KAÇIRDIĞI BİRKAÇ HAN ( PLAZA ) SAHİBİDİR.
TAKSİ PLAKALARINI GİZLİ VEKALET VE İSİMLERLE CEBİNE KOYMUŞTUR.
BİRKAÇ İNŞAAT PROJESİNDE LAZLARLA ORTAKTIR.
BİR İKİ TANE ARAÇ SATIŞ SHOWROOM'U İŞLETİYORDUR.
ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ GÜZERGAHINDA BİR TAKIM ARAZİLERİN TAPUSU KASASINDADIR.
SİT ALANINDA YAPACAĞI BODRUM OTELLERİ İÇİN BAŞKANLARDAN İMAR İZNİ BEKLEMESİNDEDİR.

Yani uçurumların basamaklarını tırmanmıştır.

2011 de ne yaparım ne yapamam

Ömrümüz muhasebe, ama ortaya çıkacak mizanları "başka biri" değerlendirecek, yoluna kurban olduğum.

2010 da piyasadan gerideki bir markanın satış işinde çabaladım ama başarıyı yakalayamadım. Üzülmekle beraber gururum şudur ki, ben bunları itiraf edebiliyorum. Aralık ayı için erken konuşmak gerekirse, umut her zaman var ama umut yok, eski şaşalı aralıklar arada derede kaldı, 36 araba sattığım, bir trilyon ticaret hacmi yarattığım...

Yaşım 39 yani kırkın habercisi, hayat kırkından sonra başlar diyenler gurubuna selam çakacağım 2011 de, niyazımız niyazi olmadan bu eşiği geçersem, hayatımı değiştirme olanağım zuhur edecek.

Benim planım ve amacım şu, dolar bazında hayattımın geride kalanının en yüksek yıllık gelirini kazanmak.

Yani bol bol şans oyunu oynayacağım.

25 Kasım 2010 Perşembe

Bakın şu topun zıpladığı yerlere

Türk takımları şu son dönemde oynadıkları maçlarda resmen AGD sendromuna yakalanmış durumdalar. Yabancılarla bırakın rekabet etmeyi, götünde don durmaz bir pozisyondalar. En zayıf takımlara yenilip, biraz dişli takımlara karşı ise tecavüze uğruyorlar. Büyük Türk düşünürü vede taşınırı olarak bende bu konuya "genel çizgimden" bakacağım...

Futbol dediğimiz 7-8 temel harekete bağlı ve alt zeka ile birleştirilerek oynanılan bir taarruz sporu. 1840 larda ortaya çıkmış ve dünyada 2 numaralı spor. ( zekz'ten sonra )

Konuyu dağatmadan:

Türkiyede fazla önemsenen her efsane gibi futbolcular da bu deli kasırganın şişirdiği etekler parçalanınca zemine çakılmaya başladılar. Hemde eteksiz olarak, yani bütün çıplaklıklarıyla.

Sanki çok önemli bir misyonun savaşçıları konumuna uçtular. Oysa hep birbirleriyle oynanan oyunun hiçbiyeri savaş değildir. Karınızla yatağa girdiğinizde yaptığınız şey alışkanlıktır, yani savaş değildir!

Gündemsizlik manasına gelen futbol bu şekilde ilahlaştırıldı, yani topla beraber iki kişiden sıyrılıp 8 metrelik ağlara top gönderen adam senelik bir milyon dolarlık adam oldu, bırakın bir milyonu "adam oldu".

Bu yüzden toplum orospuları olan -sosyete karılar, -lüks fahişeler, tv yorumcuları, ve gazete goygoycuları gibi varlıklar futbolcularla yatıp kalkmaya başladı. Yönetici maymunlarda adeta bakan başbakan oldular. Bir laflarıyla toplum ya ayağa kalktı ya yerine oturdu.

Bütün bu suni şişmenin paraya çevrilmesi gerekiyordu, ve şifreli maç yayınları ve akıl dışı paralar havalara savrulmaya başladı. Para futbolu yönetmeye başladı.

Kancık bankalar, hapisane giriş kartı olan kredi kartları, GSM markaları ( GSM: Götünüze Sevecen Muamele ) vesair kim varsa menfaat çevresinden hepsi ama hepsi stad çevresindeki eşek eti köftecilerin yerini aldı. Modern adı SPONSOR olan yani event pezevenkleri..

Birde teknik direktörler var, şu senede 2 milyon dolarlık adamlar, baktılar ki kendileri üçgenin tepesindeler, hepsi birer vali-bakan-müsteşar yada mafya babası oldular. Birde beraber çalıştıkları menejer denen tayfa. Komisyon rüşvet gırla.

Ve yine futbolculara gelirsek, antremana minibüste kaçak gelen yada lise kızlarının okul çıkışında bekçilik yapan adamlardı bağcılarda kartalda yenibosnada pendikte. Şimdilerde ise basit hezeyanları ile gündemi oluşturan kanaat önderleri oldular.

ASLINDA BÜTÜN BU AKTÖR VE FİGÜRANLAR BİR PLAYSTATİON OYUNUNUN KARAKTERLERİ. YAZILIMI BELLİ OLAN VE SİZE-BANA BİR PARÇA HEYECAN YAŞATMAYA YÖNELİK TİCARİ BİR KURGU. SPORU SPOR OLARAK GÖRMEK İSTEYEN VARSA ARAMIZDA GİTSİN ÇEKMEKÖY STADINDAKİ DEREÇAYSPOR-YEŞİLBİTLİSSPOR maçını seyretsin.

BU KADAR.

19 Kasım 2010 Cuma

Kariyer Özgeçmişi

İlk çalışma tecrübem osmanbeyde tezgahtarlıktı, patron beyefendi 3 milyon liraya aldığı sahte markalı giysileri 14.990.000 liraya satardı. Acayip acayip para kazanır ama bana haftalık 5 milyon verirdi, osmanbey sütişte 1 kazandibi 350.000 liraydı o zamanlar. Okul tatilinde 2 ay çalışmıştım. Bütün müşteriler bu giysileri "gerçek" diye alırdı. Calvin Clein livays meramında.

Sonra okul stajı hesabı Karaköyde bir elektrikçi. Anonim bir şirketti, giresunlu-ordulu-sivaslıların çalıştığı. Tam 2 yıl aralıklı, yani hafta arası aralığında 2 yıl çalıştım. 1988 den beri sigortalı dediğim orasıdır. Anadolu esnafı, yerde kablo ölçme, kolileme-bantlama, senet çek protesto kavramları hayatıma girmişti.

Sonra lise bitti ve üniversite beklemesi başladı. 2 haftalığına nişantaşta bi tekstilcide vakit harcadıktan sonra, yılların mason galatasaraylısı Monsieour Süha DAĞDEVİREN beyefendinin kabataştaki havlu servisi "SERVİMATİC" firmasında servis elemanlığı yaptım, ayda 200 milyon liraya. Süha bey şu anki Cüneyt ARKIN görünümüde, gözlüklü, her telefonu "vıy" diye ( vieoux ) açan bir fransız sevdazeniydi. Duvarında helikopterli fotoğraflar, bir sürü masonik berat ve şilt barındıran biriydi. Barış mançoya mektuplar gönderiri ve çocukların pirinç kabuğu ile beslenmesini yazardı. Barış MANÇO moda 80300'e. Müşteri olarak havlu değiştirmeye gittiğim yerler de Süha beyin tanıdığı o zamanın top 100 şirketleriydi. Artur endersen, Hürriyet, Büyük Klüp, GS adası, etap otel, yeşilköy büyük klüp, ve servis şöförü çamur şevket.

Toplu bir direniş neticesi Süha beyden ayrıldım ve dayımın çiçekçi olmasından sebeple Çiçek mezatında Muhasebe elemanlığına başladım. Herbiri 15 kilo gelen kırmızı kaplı defterlerle. Gelen zarfları açar ve işlerdim mezat bilgilerini yalan yanlış. Yer Ömer HAYYAM-Tarlabaşı. Sihirbaz mandrake zeki, milli takımın malzemecisi Diakoz, ve türlü türlü eski şöhretin barınağı olan Ömer Hayyamda. Yanımda çalışan Şenol Çingeneydi. Diğer muhasebeciler arnavuttu, genel müdür kürttü, başkan yugoslav göçmeni horoz mehmet. Çok renkliydi çook.

Ve azmedip üniversiteyi kazandım. Arada ingilizce ders verdim. Aşık bile olmuştum esraya.

Üniversite yıllarında rehberlik yaptım SETURDA. Uludağa adam götüren otobüslerde, tur başına 100 lira kalıyordu, birazda masrafları kabartınca 150. İlk jigololuk denememide yaptım hatta. İstanbullu, annesiyle yaşayan kaknem bir içigeçmiş hatunla, ama istanbulda arkası gelmedi. Capitolde bir kere şindlerin listesini seyredebildik ve eve dönüş. Ömrümde kayıtlı tek jigololuk denemem denenmeden bitti.

Yine bir yaz tatilinde ENKA'da ozalitçilik yaptım. Yerin üç kat altı ve keskin bir madde kokusu, 600 lira maaş, düşünün enflasyonu. Fazla mesaiden bir ara 1300 lira bile kazandığım oldu, tam 114 saat karşılığı. Her cuma iş bitiminde anlaşmalı marketten 5 kilo yoğurt götürürdüm eve. Komşulara dağıtıyordım eğer dökülmediyse. Dışarıdan ozalit çekim dükkanları gelir ve bana rüşvet teklif ederdi, ama ben fazla çalışır, hep çalışır ve rüşvete malzeme olmazdım. Üniversite masrafları çıkıyordu yavaştan.

Yine staj bu sefer T.H.Y merkez binası, şu yeşilköydeki siyah bina, 3 ay. Şirket ortamlarından ilk mide bulantısı geçirdiğim yıllardır, plazalardan. Orada sevimli suratlı bir plaza kızına sevdalanır olmuştum ama adı üstünde plaza kızı.

Ve mezuniyet sene 94, yazı hayallerle geçirdim ve kiracımızın vasıtasıyla hilton rezervasyon yani begofise girdim. Bir ayda çıktım, hiiiç bana göre olmayan bir deneyim. Sigara içemiyosun, saat 5 te işi bırakamıyorsun, hergün özenli traş oluyorsun. Ama aslında esas sebep şuydu: Aşık olduğum kız olan Esra'nın eski erkek arkadaşı orada müdürdü. Ve ben hala o karanlık derin katran karasevdanın etkisindeydim. Duyun da inanmayın. Komplekslerim bitiriyordu beni.

Sahtekar bir devremülk firmasında 2 hafta geçirdim ve sahtekar olduklarını anlamamla birlikte işi bıraktım. İş ve özel hayatımda sahtekarlara hiç tahammülüm yoktur, aslında vardır ama sadece yılanlara olan tahammülüm kadar.

Mahalleden nezihe abla vasıtasıyla service group denilen, zervızgırıp denilen yerde 9 ay pazarlama koordinatörü olarak ve 900 lira maaşla çalıştım. Çok amatör profesyonel bir şirketti. Zeki müren ölmüştü ve bu şirketin duvarına Zeki müren resmi asmıştım. Yan tarafıma da fenerbahçe şiirimi. Çok renkli bir dönemdi, ve askere giderken istifa ettim.

Unuttum aslında, arada borsa şirketinde ve sabah reklam merkezinde çalıştığım da oldu. Nasıl unuttum ama.

Askerlikte kademe çavuşu olarak 18 ay, aynen 501 gün, sapına kadar.

Sonra 4 yıl toprak seramik, sonra 1 yıl telsim, sonra 1 yıl lojistik, sonra 7 yıldır otomotiv.

Kariyerime bide bu gözle baktım, arada evlendim çocuk yaptım.

8 Kasım 2010 Pazartesi

MUSTAFA KURULTAYA GİDER

Hayatımız bize sunulan hediye, ama bana bu aralar içinde ne olacağı belirsiz paketler olan bir çuval gibi gelmeye başladı.

Borçlar harçlar mutsuzluk ve anlaşmazlıklar var bu pakette, renksiz kağıtlara sarılı.

Umutsuzluk güneşi var, onu pakete saramazsınız, ama gelmiş kapıma.

Dostların uzaklaşması pakedi, bir sebebi olan paket.

Aşkın vedası filmini de koymuşlar çuvala, pakedi açtığınızda kaybolan bir aşk hediyesi var.

Sosyal paylaşım pakedini açmayacağım, sosyallikte fayda yok eğerki paylaşacağın bir şeyin yoksa.

İşsizlik pakedi de görünüyor diplerde, başka nerede olacak ki.

Akrabalar ve hiç bitmeyen beklentileri pakedi. Bu paket benim paketi bile zorlamaya başladı.

Aha, gönderenden Allah razı olsun, İNTİHAR pakedini açtığımda işler yoluna girecek gibi gözüküyor.

4 Kasım 2010 Perşembe

KİMLER KİMLER ÇÖKMEDİKİ.....

Ömür törpüm artık kırkına merdiven sapladı. Zaten bloğumu okuyanlar bu kırk yılın mihenk taşlarını biliyor. Aslına bakarsanız benim ömrüm medreselerde okutulması gereken bir eser, deney hayvanı olsada, eğitim malzemesi olsada, kıssadan hisse bile olsa, yaşayana değil yaşananlara bakılmalı prensibiyle okutulsun isterim.

Şimdilerde bazı trendler adeta hortum gibi dönüyor etrafımızda, neredeyse içine düşmemek mümkün değil.

Mesela Ağaoğlu diye bir modern zaman padişahı var, vızır vızır dönüyor. Kendini Atatürk sıfatına sokuyor diyebiliriz. Yalaka Sinan ÇETİN ise Atatürkün silah arkadaşı Ali Fuat CEBESOY hesabı salınıp duruyor. Naaptıklarına gelince, bize 10 bin lira karşılığında padişah konforu sunacaklarmış bu edi ile büdü. Sonrasında da ara ödemeler, balon ödemeler, ana ödemeler, devamlı taksitler, şişirmeler, konfor farkları, tercih farkları adı altında mezarımızı kazacaklar. Tam bitti dediğiniz günde aidat adı altında ömrümüzün sonuna kadar ayda bin bin binecekler padişahın eşşeğinin sırtına.

Kadın olsam, hatta Orospu olsam bir adım ilerisinde ne sinana ne aliye kanmazdım, ve kendimi kazdırmazdım. Zira sattıkları şey sadece bir proje, maket içi hayaller, ekmek arası düşler.

Ağaoğlu en fazla 4 sene sonra püf. Zira bir adamın yaptığı iş ile yaşam tarzı bağdaşmıyorsa, işin bekası heladır.

Kastelli zamanında neydi diye hatırlayanlar olmayabilir ama ben hatırlıyorum. Şu 1 yıl önce 10 milyar borcu yüzünden intahar eden ve ölüsüne haciz konulan adam. İŞTE O.

Bir zamanlar filminin diğer aktörlerini de saymalıyım, zira basın denilen çarşafın bütün yüzlerinde bu portreler vardı bir zamanlar.

Haspi ağa, turan çevik, halis ağa, demirbank, egebank, imarbank, titan saadet zenciri, jet fadıl, papatyalar, STFA, sönmez filament, mambo sakızları, parizyen, pereja kolonyaları, aymar, kanal altı, hbb tv, cine 5, teleon, ankara gazozları, müslüm gündüz, adnan hoca, türk lirası, istanbul bankası, tipitip, adını sayamadığım yüzlerce popüler ikon artık kusura kalmayın, adınızı anamayacağım kadar çoksunuz...

3 Kasım 2010 Çarşamba

Yaşananlar

İlginç olduğuna inandığım birsürü şey, dinleyin bakalım.

Askerde gece nöbeti. Karşıda inşaat yapılıyor. Keresteler dizili. Müteahit efendi ise gece bekçisi koymamış şantiyesine, sebebi; asker alayının tam karşısında hırsızlık mı olurmuş? düşüncesi.

Ama 20 asker ve başımızda rütbelilerle beraber 1 kamyon keresteyi alaya indirmiştik.

Antik bir kilise vardı çanakkalenin sayfiyelerinde, o kilisede ise tarihin mirası ikona ve freskler. Bizim jandarma devriyesi suçüstü yaparak bu eserleri çalan fareleri yakalamış, alaya getirmiş. Eserler kayıt altında, emanette. Aynı gece bi bakıyorum ki karargah koğuşunda bir sürü havari asker ve ellerinde ikonalar, freskler. Kutsal isa adına koğuşta kendilerine adam arıyorlar, yani havari gibisinden. Aralarında "karı var" diye meryem ananın resmini gezdirenler bile var.

2 gün sonra kanal D haberi:

Çanakkalenin bilmem ne kilisesinden

700 MİLYON DOLAR PİYASA DEĞERİNDEKİ

eserleri çalan çete yakalandı...

Çok ilginç olaylar ve ofsaytlar yaşadım, bunlar ne ki yanında?

2 Kasım 2010 Salı

ORTAOKUL MUSTAFASI

Derin derin o çağlarıma gidip te size anı derlemesi yapmayacağım. Sadece o zamanki bir görüşümü sizlerin beğenisine sunacağım.

Tv belgesellerinde en yaygın görüntü; bir av hayvanını bir yırtıcının parçalaması ve sonrasındaki gelişmelerdir.

Ortaokul mustafasının görüşü ise aynen şöyle.

Av hayvanı biz vatandaşı simgeliyor.

Bizi öldüren avcı Amerika. Avlıyor ve lüzümlu parçaları mideye (s)indiriyor.

Bizi yada bizden kalanları değerlendiren ikincil yırtıcı ise devlet. Vergi alıyor, ceza kesiyor, oradan oraya buradan buraya sürüklüyor.

Bizden kalanları değerlendiren üçüncü yırtıcı yada artıkçı ise Banka ve belediyeler. Kalanımızı ayıklıyor, iyice emiyor özümüzü.

Bizden kalan varsa, ki mutlaka var, ne yapıp edip buluyorlar, esnaf zanaatkar ve diğer ulema, hatta din adamları, eğitmenler, vesair kitle.

SAYGILAR...