17 Haziran 2009 Çarşamba

Şahan BOND'a Karşı

Şahan, yapmış olduğu filmlerden gelen 3.24 milyon Ayuro ile hangi yatırımlara karar vereceğine karar verdi. Tam yedinci defa. Ama bir türlü amatör fikirgücü bu konuda işlemiyordu. Gidip üç tekerlekli ATM cihazı aldı. Yine olmuyordu. En iyisi Tarabya'da kiraladığım gizli çatıya bu akşam dansöz Pelini çağırmak diye düşündü. Onunla yapacağım yuvarlanmalar organizmamı şarj eder ve düşünebilirim belki dedi. Pelin on bini pozisyon başına ve onbinide suskunluk yasasına dair, toplam yirmibin ,hizmet bedelini peşin alan bir profesyonel dansçı ve dansözdü. Mesleğini uzakdoğu ve Afrikada ihtisaslaştırmış bir afeti evrandı. Ama Şahan her seferinde ona Doğa kadar değer verdiğini söyleyerek, yüzde on kadar indiriyordu bindirmeler sonrası.

Aniden Şahan'ın Nasa destekli telefonu çaldı, arayan dışişleri müsteşarlığıydı ve Şahan'a ödüllü gişe filmleri kapsamında Londra'ya davet aldığı söylendi.

Şahan: Bi yanlışlık olmasın, bizim film nire Londra nire desede, işin içinde devlet yordamı olması onu özel planlarından alıkoydu. Peline rezervasyon karşılığı 5000 lira EFT yaptı cepten. Birde sms olarak bir demet papatya imajı gönderdi.

Ertesi gün Yeşilköyde Recep olarak deklanşör ve kameraların karşısındaydı.
-Efendim ne işiniz var Lonra'da Şahan Bey,-Tavuktan kaçıyorum.
-Peki Doğa hanım size eşlik edecekmi?
-Höytt, kadın kısmısının yeri evidir leynn.
-Peki şahan bey, Cem YILMAZ'ın Yahşi batı filmi hakkında düşünceleriniz?
-Londradan ülkeme güzel bir ödülle döneceğime inanıyorum.
-Şahan bey, Şahan bey, sizi bu kıyafetle uçakta gören yabancılar ne düşünecek?
-Ulan sarışın cıbıldak karılar Alanya'da Türk erkeği hakkında ne düşünüyorsa yıllardır aynısını düşünecekler, itirazı olan varmı? diyerek toplumsal taşlamasını ve düşündürme zekasını gösterdi ve uçağa doğru adımladı.

Uçak saat 17.25 gibi Heatrowda piste indi. Londra Kültür Encümeni, Şahan ve Menejerini karşıladı. Bentley onları apronda bekliyordu, ama Şahanı tek olarak bindirdiler araca. Şahan lisede öğrendiği ingilizcesiyle:
When ceremony starting? dedi.

-Me, Sir Edward DARKWOOD, nice to meet you Mr. Şayn, Annual Awards ceremony starts at pm Nineteen o'clock. But there is a suprize, demesiyle Şahan'nın yüzüne bir sprey sıktı. Şahanın bitiremediği cümlesi: Ananı pe..e..z......

Şahan çocukluğunun paslı karyolalarından birinde başağrısı ve inildemelerle uyanma alametleri gösteriyordu. Etrafa göz gezdirdi. Sıvasız, rutubetli duvarlar, penceresiz ve küf kokulu bir ortam, basit bir komidin ve demir kapı. Kendi kendine söylendi: Ulan anasını vay be yapayım, biz buraya ödüle geldik, kimbilir neredeyiz, şakağımı ..keyim.

Demir kapı birkaç zorlanmayla açıldı. Kapıdan giren kişi, Sir Edward, yani sakal ve bıyığını çıkarana kadar, bir el selamı ile konuşmaya başladı.

-Demek uyandın, sana iki kişilik doz verdik halbuki, başın ağrıyormu?

Şahan:Bak abi bura nere bilmem ama kıyafetime bakıp aldandınız, ben sinemacıyım yanlış adamı aldınız deyince;

-Kesinlikle doğru adamı aldık, 1975 hatay doğumlu, yani 31 plakan yokmu, var, yardımcı skeçlerden ve tiplemelerden çıkıp, el kamerası ve 150 milyara film çekip, 7 milyon kişiyi salona çeken filmlerin senaristi ve başrolu değilmisin, evet kesinlikle doğru adam.

-Abi sen Türkçe konuşuyorsun, hallerimi bi yol anla, tamam o adam benim ama, ben niye buradayım, sen nesin kimsin yahu nerde festival nerde sinema abi, ne işsiniz yaa?

Ben BOND, James BOND. memnun oldum, votka?

Abi ne Jamesi, ne Bondu, oyunmu oynuyoruz burada, içmiyorum lan votkanı, ya derdini söyle, diyerek filmlerindeki repliklerden sergilemekten geri durmadı.

Bond:Bak Şahan misafirimizsin diye lagaluga yapmana anlayışla bakarım ama sana bazı değerlendirmeler yapacağım.Yaptığın filmlerle ilgili, ama önce delikanlı gibi şu kahveyi al eline, hah şöyle.

Bak ben İngiliz kültürünüde temsil eden evrensel bir değerim. Filmlerimde o zamanın en teknik ekipman ve uzmanlarını kullanarak, eleme yapılmış senaryolarla dünyanın karşısındaydım. Filmlerim 30-35 milyona maalolurdu ama gişesi ortalama 45 milyon getirdi, yani asla 10 katı veya yüz katı değil. Filmlerimde adam öldürürken bile kibardım ve görselliğe önem verdim. Asla ozurma, geyrme, zıçma replikleri yapmadım. Bizi zamanın ülkeleri kendilerinde çekim yapalım diye devlet seviyesinde çağırdılar. Otel ve tatilköyleri değil. Filmlerdeki çekim tekniği, tiplemeler, ve diğer tüm unsurlar onyıllar boyu taklit edildi. Ucuza kaçmak ve seyirciyi enayi yerine koymak gibi altmaddelerin esiri olmadık. Sadece daha az popüler birkaç film yaptık aceleyle. The Times v.s dergilerde ciddi şekilde ele alındı bu filmler. Asla parasını bastırıp reklama sığınmadık. Zira gittiğimiz heryere reklamımız gitmişti bile. Filmlerde araştırma geliştirme ve mekan seçimi gibi konularda bile milyon dolarlık bütçeler harcandı. Bize gelerek siyasi reklamımızı yapın diyen o zamanki kominist veya diğer aşırı uçlara itibar etmedik, biz bildiğimizden ve yaratıcılığımızdan başka sponsor görmedik. Bir keresinde İstanbulda bazı çekimlerimiz oldu, o insanınızdaki misafirperverlik ve olağanüstü ilgi hayranlık ve tevazuya hayran kaldım. Atatürk size dünyanın en değerli miraslarını bırakmış, ve insanınız olağanüstü işler başarmıştı. Halen daha orada yediğiğm baklava ve Türk kahvesini özel olarak gönderiyorlar, hemde hiçbir ücret veya reklam talebi kabul etmeden. Peki film bittikten sonra gizlice Hiltonda 15 gün kaldığımı ve tüm İstanbulu keşfettiğimi biliyormusun? Serencebey yokuşundaki ıhlamurlar ıtır ıtır kokuyormu, Beşiktaştaki tramvay hala işliyormu, Salacaktan Kızkulesine 5 kuruşa tekneler işliyormu, Galata köprüsünde lokma satan kirkor amcanın dükkanı ne halde? Pitoresk şehir hatları vapurlarında genç kızlar ıtri şarkılar söylemeye devam ediyorlar mı? Beyoğlundaki takım elbiseler, fötr şapkalar ve Bobstil delikanlılar sinemamaların önünde kuyruktalarmı?

Şahan önüne baktı. Derin suskunluğu aslında boğazına düğümlenen hıçkırıklarına işaretti. Hayır abi, onlar kitapların resimleri sadece, ben bu resimleri seninle daha net gördüm, Allah razı olsun, sağol, ama bana kendi kültürümü bu kadar hatırlatmandaki nezaketin eşsiz ağabey. Ben bu filmleri yaptığımda kimse beni uyarmadı, senin hayran olduğun bu kültüre zarar vermekle tarihi ne kadar üzüntüye boğduğumu gayet anladım. Senden sonra gelen bütün yabancı kültürler bize TÜKET! komutu verdi, vur, yık, sadece kendini düşün, ayılaş, medeniyete tükür, başkasını ez, hakkını gaspet, dedi ve bizde benimsedik. Sadece tek tesellim varsa James abi, belki insanımızın içine düştüğü hali kendilerine göstererek bir ayna olabildiysem ne mutlu bana dedi.

-İşte Şahan, sana bunu anlatmaya çalışıyorum, daha doğrusu anlamanı sağlamaya çalışıyorum. Sen o güzel insanların mirası olarak ne kadar başarılı olunacağını kanıtladın zaten. Fakat bu çıkışını artık tarihine ve güzelliklere sahip çıkarak değerlendir. Unutma kolay tüketilen herşey insanlara çok hoş gelir ama birgün sende tükenmişliğin ortasında çok çabuk harcanırsın. Yarattığın canavara dizçökersin. Neyse Jet uçağım seni bekliyor. Belki ödül töreni filan düzmece oldu ama sana ve taşıdığın içindeki hazineye karşılık hiçbir karşılık gelecek ödül yok.

-Sağol James abi, bu sözlerin en büyük ödül oldu. Kahve içinde teşekkürler abi, Brezilyadan mı?

-Hayır oğlum yüzde yüz TÜRK KAHVESİ; Eminönünden.

Vedalaştılar, -Şahancım şu kapıdan çıkacaksın, bayan manipaniye söylede, şu Arif kod adlı arkadaşıda içeri göndersin.

mustafamehir@hotmail.com