28 Ekim 2009 Çarşamba

İKONCANLAR NE AYAK ?

Cemiyetimizde İkoncan namlı şaheste bayanlar türedi ve oldukça katma değerli bir pozisyonda seyriendam etmekteler. Moda, çıplaklık, ve serbes hayat bileşenlerinde magazinin odağı oldular, buraya kadar eyvallah.

Önceleri hakaretvari bir ünvan olan ikoncanlık müessesesi, şu an reklam, popülarite, magazin, ve eğlence başlıklarının en önemli vitrin mecrası. ( Bunlardan biride, benim kalem şaheserim olan algı ikoncanı, (bilin bakalım,) Söylem Teyze. )

Ünversitede tezvari bir çalışma yapmıştım, Milliyetçilik ve evrimi diye. Önceleri Türk olmak Osmanlı idadisinde, "hammal, bekçi, çoban, zerzevatçı kimliği ile haşrolmuş" bir topluluğun adı idi, hatta aşağılama ünlemi olarak kullanılırdı. Rahmetli Atatürk, bu kimliği, yeni kurduğu toplumun birleştirici unsuru olarak genişletti ve milli ülkümüz Türkçülük oldu. Eğerki özellikle 1890-1910 aralığında -ben Türküm, ne mutlu Türküm diyene şeklinde dolaşsaydınız, sizi mazhar osman şifahanesine kapatırlardı.

Süreyya - ıvana - eda- derin - isimli ve derin yırtmaca sahip bu bayanlar her ne yaparlarsa yapsınlar, sadece yaşamları ile gündemde olmak kaderine sahipler. Bu bilgiler genel ve çoğunuzca bilinen müşterekler zaten.

Ben ise, farklı ve hayal ikoncanı olan ben ise, bu çekirdek ikoncanların neden tutulduğunu irdeleyeceğim.

Bence bu kadınlara içten içe acıyoruz, bence bu kadınların teşhir handikaplı birer acuze olduğuna acıyoruz, bence bu kadınların ne kadar komik göründüklerinden haberleri olmadığı için onlara şefkat duyuyoruz. Bence bu kadınlar hem bu kadar komik, aynı anda bu kadar ihtişamlı olmalarına karşı, kendi halimize şükrediyoruz. İkoncanlara bile iyimseriz, sosyetenin halk açılımı olan bu kadetlere bile bağrımızı açıyoruz.

27 Ekim 2009 Salı

TOYOT

Söylem Teyze nakit likid hesabında hem günaşırı tortu faizi, hem sabır hem anapara, hemde kadınlara özgü kocasından arttırma birikimleriyle, 71.380 eurosuna 28.225 euro eklentiyi gerçekleştirmiştir. Kendi kendine verdiği söz olan 100.bin euro olduğunun mesajı geldiği anda kendisine bir TOYOT alacaktır. Sonunda kriz odaklı mevduat güven birikiminden gelen 690 lirayı euroya çevirtir, cepten mevduat munzam karşılığı hesap arttırım order yöntemi ile parasını 99.999 euroya denkler. Bu ne mutluluk, bu ne azimdir. Artık peynirli pohaça ile mutlu olan söylem yoktur ama, çocuktan önceki çocuğu almaya emin adımlarla giden bir söylem vardır, ve gerçek olan da budur. Toyot'un ruhsatında Söylem Teyze yazacaktır.

Söylem eşiyle birlikte ve beraber Toyot satan bir plazaya gider. Söylem almayı düşündüğü Toyot benzinli iki kapılı eğer fazla fark yaratmayacak ise tavanı camlı bir versiyon olacaktır. Rengi beyaz tavan ve parlemen mavisi. Eşi ise ona farklı bir söylemde bulunur. Dört kapılı, bağaj'lı, dizelle, ve gümüş rengi, 2 elde değerli.

Kimin dediği olur?

Söylem Teyze'nin rengi plazadaki kırmızı deri koltuklar ile aynı tonu yansıtmaktadır. Tartışmanın konusu tercihler ile alakalıdır.

-Ben iki koltuklu benzinli ve otomatik spor kupe ile bir emelimi gerçekleştiriyorum. Göktürk'te çalışırken direktör denilen havalı tip, bana bu TOYOT'un bir eski modeliyle hava atmıştı. Artı ben bunun parasını tamamen birikimlerin getirisiyle ödeyeceğim. Birde bana özel olmasını, sadece seni ve annemi gezdirme ihtimalini sevdim. Amacım şayet aile tipi olsaydı, zaten senin şirkette kullandığın büyük bir TOYOT var, o zaman hayallerimizi resmedemeyeceksek, ne gerek var araba almaya.

-Ama Söylem, bu tip araçların değer kaybı yüzde 45 lere varıyor, dediğim toyot ise sadece yüzde 15 değer kaybediyor. Ne dedi Soros, krizden çıkmanın vadesi 2015 lere varacak, bu durumda birde çocuk planımız var, uzun ve orta vadeli bakarsan olaylara, beni haklı bulacaksın.

-Ne alakası var benim Toyot'umla Sorozun horozun. Çocuk sahibi olunca satarız, likid nakit hesabımdaki artışla birlikte istediğin anaç Toyot'u alırız. Bu kadar rasyonel.

-ARKADAŞLAR BOŞUNA TARTIŞIYORSUNUZ!

İkisi birden donup kalır ve yukarıya bakarlar. Tüm çevre; filmlerdeki beyaz boyutsuz ve sonsuz ortama bürünür. Yukarıdan gelen ses devam eder:

-Birbirinizin kalbini boşuna kırıyor ve yaşanmışlığın rengini koyu renge dönüştürüyorsunuz. Hayallerinizi birbirine katarsanız ortaya karabasanlar çıkar, herkesin hayali kendine özeldir. Ama ben bile bu tartışmanızda bir türlü kim haklı karar veremedim. Klasik kadın erkek çatışması. Bu yüzden size ihtiyacınız olan tek şeyi ben vereyim, gerisini siz getirin. Şimdi birbirinize sarılın, bir elinizi yukarıya açın, ve gözlerinizi kapatın, beş saniye sonra açın.

Birden o beyaz ortam yerini TOYOT plazanın günlük koşuşturmasına bırakır. Söylem ve eşi ellerindeki şeye bakarlar, tartışlıkları konunun ne kadar boş ve bomboş olduğunu görürler.

İkisinin elinde birer "A" harfi vardır ve plazadan iki adet istemiş oldukları toyotA ile çıkarlar...

HAYALİ BULUŞMA.....M.s.m - S.t. ......

-Öncesi ahirinde birbirini iyi tanımayan ve hiçbir hesapları kalmamış iki kişi neden yıllara meydan okur ve görüşür anlamıyorum dedi Söylem,

Sıfır birden büyüktür dedi Mustafa, yani yazmayı sevdim, kendimi kağıda daha iyi ifade ettim, ve burada olmamız ifadelerin gücüne bağlı, yani nasıl diyorsun, senin bankacılık geçmişinde çok kullandığın, irrasyonalite oldu mu rasyonalite..

Yok anlamanın anlamsız olduğu bir tablo var, az sonra kalkacağım, ama çay gelmeseydi keşke.

Ben içerim, abi kredi kartı geçiyor mu, hadi geçiyor diyelim, kayda girer mi?

Çay bizden abi, burası hayali bir mekan, çay da sanal şeker de abi...

26 Ekim 2009 Pazartesi

KADIKÖYLÜ KAHKAHALAR

Cimbom saçların tarümar gözlerinde fer...

Orta sınıfın takımı ile aristokratların oluşumu karşılaştı ve olan oldu, 10 yıllık gelenek bozulmadı. Artık galataya 10. yıl marşı yazmak düşer.

Her sene bütçelerini aşan transfer yaparak, istiyorlar ki Feneri kadıköyde yenebilelim. Depderin bir kompleks bu. Madem bu kadar ülke parası dışarıya gidiyor, bende Kadıköyde feneri yenebilmenin formullerini Cimbomlulara anlatayım.

Önce İmanını tazele.
Hafta boyu camiden ve dergahtan çıkma.
Yabancı futbolcuları sünnet et, müslüman yap.
Aşırı gerilime alışmaları için oyunculara 220 volt ve 50 amper elektrik ver.
İlk 1 dakika içinde gol ye, fenerin fazla enerjisi boşalır ve motivasyonu terse dönebilir.

Yada bu işi fazla kurcalama, Türkiye nasıl eurovizyonu 30 sene sonra kazandı, belki böyle bir ihtimale sarılmak en iyisi.

Nice 10 yıllara, masonik galatasaray ve onun dışlanmış taraftarı.

25 Ekim 2009 Pazar

FAŞYONABIL İSTANBUL

Kavalli istanbula geldi. Sosteye bu organizasyona full kadro katıldı. Davetliler için su üzerine platform kuruldu. Kavalli yüzde yetmiş milano defilesindeki kreasyonlarını sergiledi, zannetti ki biz modayı geriden takip ediyoruz. Oysa bizim sosyete çok ileri bu konuda. Zaten Kavalli işini yarım günde bitirip, maç seyretmeye italyaya döndü. Sabah çırağan akşam floransa yani.

Bu defile için top model barrafalli seçildi, yani dünyaca ünlü lionard di kaprionun 2000 kalori harcadığı model. Televizyonlar bu model kızımız ile röportajlar yapmak için yarıştı. Sanırım 300 bin euro filan almıştır bir günlüğüne.

Kavalli defile öncesindeki sempatik hareketleriyle kalbimizi kazandı, Türk moda sektörü hakkında övgü dolu sözler sarfetti. Zaten kötüleme ihtimali yoktu, ama iyiki kötülemedi, zaten haburdan girenler yapacağını yapmışken.

Şimdi içimdeki şeytanı pazar gezmesine çıkarıyorum, hassas olanlar okumasın bundan sonrasını, lütfen hatta.

Kurulan platform, o platformu kuran organizasyon komitesinin anasının haznesine girsin. Anasını madırfaktığım kavallinin kreasyonları içinde kendisine rusya doğalgaz borusu girsin. Barrafelinin eline para sayanların kızkardeşlerini ben, annelerini arkadaşım cenk haftasonu otelinde all inklusif ağırlayayım. Bu defileye katılan top modelleri, sırasıyla bütün e tipi cezaevlerine götürüp, erkek mahkumlara defile yaptırayım. Bu defileye 500 lira verip önden seyreden bütün sosyeteyi, cinsiyet ayrımı yapmadan, istanbulun bütün kayıkçıları hain emellerine alet etsin. Hatta bu defileye keşke gitseydim diye içinden geçirenlerin de içlerine geçireyim. Bu olayı ekran ve sayfalarından bizlere taşıyan muhterem medyanın bütün emeği geçenlerine, elim kolum bacağım girsin.

Arada unuttuklarım varsa, hepsinin de anasını bütün nezaketimle anmak istiyorum. Analarını anıym kısaca.

Şimdi şeytanı içeri sokalım.

Seneye bekleriz.....

24 Ekim 2009 Cumartesi

mARdUK beNİm...

-Sayın efsanevi şahsiyet mustafa sinan mehir, neden kamuoyuna böyle bir tatava tutuşturma ve gündeme oturma derdindesiniz? Çok uzun etmeyin kısa yollu, mümkünse kaynak gösterin?

-Bu marduk bize çarpacak vede dünyayı yok edecek ise, P>1 ise, ben işte o Marduğum.

-Ne istiyorsunuz dünyadan, onun uydusu aydan?

-Birileri bu bedeli ödemeli de ondan, adı dünya bile olsa.

-Dünya demek insanlık demek, medeniyet demek, varsa yoksa demek, aynı zamanda sen demeksin, ben demeğim, yani önce kendini yok etsen de beni yok etmesen nası olur?

-Sen beni neden sorguluyorsun, elbette bilgi almak için değil mi, o halde beni marduğa dönüştüren hallerin bilgisini vereyim sana, kesmeden dinle, ki bilesin, bil ki; anlayasın, anla ki; eresin........

-çook çok uzun yıllar önceydi......

-Birgün ortaokulda, en iyi top oynayan çocuk bendim nişantaşı üretimleri içinde, ama beni almamışlardı takıma, okul aile birliğinin çocuklarını aldılar, kendi kendime salaklık bu dedim, adaletin terazisi var ama terzisi yok dedim.

-Bende mahalle takımına girmeye çalıştım, 2 mahalle birleşiyorduk ve forma yaptırdık, parasını fazla fazla verdim, ama birgün ileri gelenler geldi ve formamı aldılar elimden temizletme bahanesiyle, ileri gelenler ileri gitmişti, bende inanarak verdiğim için salaklık kimde sorusunu daha iyi cevaplayabiliyorum.

-Başka?

-Gazete okumaya başladım, gazetelerden günaydını, maç sonucu bilme oyunu vardı, 4 maçtan ikisinin sonucunu bilen para kazanıyordu, ben kazandım ama gittik cağaloğluna, saatlerce bekledik ama vermediler bana, -18 olduğum içinmiş, sanki gazetelerini eksi 18 lere para karşılığı vermiyorlarmış gibi, ve isyan ettim cağaloğluna, orospunun oğlu oldu o günden sonra.

-Vaybe,

-Birde sweps kapaklarından çıkan harflerle top - pota- forma yazısı bulanlara top pota forma vereceğiz dediler, to çıkıyor p çıkmıyor, meğerse gazoz satmak için eksik harfleri basmıyorlarmış şerefesizler, bende bir h harfinin üstünü kazıyıp n yaptım, ödülümü almaya gittim ama farkettiler ve beni adam mağazadan tekme atıp kovmuştu, ama ben üzülmedim, onlardan biri olmamayı başardığım için.

-Peki bu kadar mı?

-Olurmu, marduk kolay olunur mu? Bir keresinde o çocuk ruhumla, adeta mumla, zengin bir akraba aile ile birlikte çocuklarına arkadaşlık yapma fikriyle tatile gittim, ayrıntısını vermeyeceğim birkaç olay yaşadım ki kendimin aslında ne kadar ikinci planda kaldığımı hissettiren olaylardı bunlar, toplumda ya güçlü ya sığıntısındır cinsinden, çocukluğum feci yaralanmıştı.

-Devam edersek,

-Biraz da bugünlere gelsek iyi olur, çünkü benim yaşadıklarım yüzünden kimsenin marduk olmasını istemem.

-Bir kızı çok sevdim ve erken ömründe değer verilmenin ne kadar değerli olduğunu anlattım roma rakamlarıyla, o ise bana karşı şöyle bir ifade ile dünyayı bitirdi.

-Ben arkadaşımla alışverişe gitmeyi senden daha değerli görüyorum....dedi ve ..... dedi......

-Kızlarla yaşadıklarınızı zaten az çok biliyo....

-biliyorsunuz...

-Birde yıllarca şu müflis halis toprak şirketinde, cin gibi cinler gibi savaştım, 4 yıl, ama müflislik sadece parasal bir olgu değil, yaşarken de müflis bir firma imiş. Bu da yirmili yaşlarımın sonu otuzlu yıllarımın başını kesti.

-İsim vermeseniz mustafa?

-Bakın bende yaşanmışlık kaydı olarak yüzlerce haksızlık var, hedefinde olduğum. Hepsini yazmayalım, hesap gününe birşey kalmayacak, zaten bana haksızlık yapanların toplum içinde yaptığı bulaşma ve yayılmalarla bütün dünya kirli hale gelmiyor mu? Öyleyse öyle hesabına göre, ben marduk oluyorum, hesap gününe doğru gidiyorum, ben bu konuda düğmeye basmadım ama hesap öbür tarafa kalmasın, o yüzden ben mARDuĞUm.....

GALATASARAYA DUYULAN NEFRETİN SEBEPLERİ

Fransız hayranıdır, en büyük sosyal sınıf bölücüleridir,
Kulisçi, bedavacı, baskıcı, ve emperyalisttirler
Güçleri bittiğinde mutlaka başka unsurları tahrik ederek amaca ulaşmaya çalışırlar.
Hagi gibi ahlaksız çingenelere efsane diye taparlar
Önceden kamuoyu şartlandırma yöntemiyle ortama zehirli gaz salgılarlar.
Mason sisteminin locasıdır, lise lafı kendi aralarındaki sınıfı temsil eder.
Karşısındaki unsura karşı dost yada düşman yada işbirlikçi olmasını menfaatleri belirler.
10 sene üstüste yenilselerde, yine yaygaraya devam ederler, yenilince de pişkinliğe.
Fatih gibi kaba saba hastane bekçilerini sahte kahraman ilan eder ve sonuna dek kullanırlar.
Soğuk sevimsiz ve aristokrat kimliklerdir, halktan nefret ederler.
Pkk nın sempatisini kazanmış bir takımdır, ikizkardeş konumları vardır.

ey cimbom, ne olur dünyaya geldin geleli bi dakka delikanlı ol.......

TÜRK İNSANI ARABA KULLANMA ALIŞKANLIKLARI

Yine bir cumanınertesi ve yine piyasa sessiz, oturma ihtisası yapıyorum.

Hani varya video paylaşım sitelerindeki görüntülü hikayeler, bende bunların yazılısını sunayım edebiyatımın dostu değerli insanlara dedim.

Mesela ibrahim amca: Arabasının kontağına yol duası ses etiketi yaptırmış. Yarım kontak yaptığında başlıyor 30 saniyelik bir arapça ilahi, ilahi bitince tam kontakt yapıp yola çıkıyor. Düşünsenize, trafikte araç stop etti, arkadan korna sesleri, bizim ibrahim amca duanın bitmesini bekliyor.

Mesela kadir abi: Arabasının arka kasası boş kaldığında ve yüksek devirle gaza yüklendiğinde araç kıç atıyormuş diye, kasaya 10 tane parke taşı yüklemiş. Şanslı taşlar, sabah akşam seyahat ediyor. Taş yerinde ağırdır prensibi geçerliliğini kaybetti bu halde...

Birde geçen günlerde son anda alımdan vazgeçen Ali abi var, nedenmiş, ona istediği plakayı bulmam için 1000 lira masraf istedim diye. Yahu adam, laf aramızda kalsın, ne diye özel plaka istersin ve ne diye para verirsin? Adın Ali Soyadın Mutlu olduğu halde hemde...

Renoda çalışırken megane station wagon konuşuyoruz bir abi ile. Full donanım istedi, otomatik, 45 milyar filan faturası var ama bir türlü uzlaşamadık. Arabanın arka koltukları yattığında 167 cm uzunluk var, ısrarla 2 metre olmasını istiyor. Dedim abi ne taşıyacaksın, av malzemesi ise tamam, beyaz eşya ise tamam, daha ne olabilir? Abi sonunda baklayı çıkarttı ağzından. Arabada aşk fenomeniymiş kendisi, karısı 160 boyunda ama rus sevgilisi 185 cm boyunda, haliyle ihtiyaçlarını karşılamadı bizim Megane. Bende bir nevi pejoluktan yırttım kendimi.

( Ahlakçı teyze bana kızabilir burada, neden bu adamın aşk özgürlüğünü elinden aldın diye, ama açıklayayım, ben değil fabrika mühendisleri karar verdi bu ölçülere. )

22 Ekim 2009 Perşembe

ERNESTO CHE GUEVARA SÖYLEM TEYZE

Hani şu amerikan süper kahramanlarının "tutulduktan" sonra geçmişlerini aydınlatma bölümleri vardır ya, yok örümcek adamı kim ısırdı, yok süpermanı gurbete kim yolladı, yok batmanın babası vatman mıydı gibisinden. Şimdide meçhule kahramanımız Söylem'in nasıl kahraman olduğuna dair aşamalara çakmak tutacağız. Ama dediğimiz gibi, hikayede anlatılan kişi ve kurumlar kuruntudan ibarettir ibaresini eklemeyi de unutmayacağız.

Söylem teyze, birkere çevresinden, olaylardan ve ikilemlerden çok çabuk etkilenen, ve bukalemun gibi olaya adapte olarak, kendini olduğundan farklı göstermeyi başarabilen birisi. Trendleri mükemmel özümseyen ve yorumlayan bir yanı var ve kesinlikle bilge bir kompozisyon çiziyor. Kime karşı, kendini yeni tanıyan kitleye karşı. Kendini bir süre tanıdıktan sonra kişiler için mana ve önemi çok çabuk çürüntüye uğruyor.

Çoklu bir ailenin bireyi, içinde tekil çocuk olmak içgüdüsü çok fazla, hayalleri bu altyapıda, nitekim aile yapısını bu yüzden geri planda yaşıyor.

Diğer insanların sosyal yaşamını ve eğlence kültürlerini asla benimsemiyor, ama çoktan adapte yöntemiyle, onlardan biri olmayı onlardan iyi beceriyor.

Che ile benzer olan yanı ise, anormal sosyal devrim içerikli olması, içeriği içeremediği zaman ise içerik hayalini kurduğu. Bütün kurgusu, birşeyleri değiştirmek ve beğenmemek üzerine. Peki değiştirmek için ne yapıyor?

Çok basit, kendini değiştirip duruyor.

Aslında kahramanımız Söylem Teyze, bir sosyal algı fenomeni.

S.A.F yani...

SEKTÖRDEN HABERLER

Oto sektöründeyim ya, aslında oto merakı olmayan bir adam olarak, ehliyetini 14 yıl boyunca bir sonraki seneye devretmiş biri olarak, ama olsun varsın, gayet derinim ya.

Bizim sektörün yapısı büyük ama oldukça çekingen veartı çıtkırıldım bir iskelete sahip. Benzetmek gerekirse, otla beslenen dev köpekbalığı varya, adıneydi, işte o. Mantanın akrabası.

Hükümete karşı hiçbir yaptırımı yok bizim sektörün. Sadece tayip'in kabadayılığını biraz yumuşattıklarında taksimde zafer turu atıyorlar. Çünkü bütün sektör temsilcileri markacı ve marka adamlar. Aidiyetlikleri sektöre değil, sadece ait oldukları markaya. Yani fazla şehirlileşmişler.

Bankalar ise millete cephe açmış birer tedarikçi, bir zamanlar milletin otomobil sevdası üzerinden büyük prim yapan bankalar, şu anda kendilerine aşık ettikleri müşterilere zulm çektirmekle meşgul. 60 aylık bir kredide aracın fiyatı yüzde 70 artıyor, yaklaşık %70 oranlı kredilerde.

Müşteriler ise ait olmadıkları kalitede bir araca sahip olmanın derdinde her daim. Bu ne demek, cebinde zarazora 5 bin lira koyan adamın gözünde en az kırk bin liralık araba var, aşağısı yok. Sonrada ya kendi ya karısı kızı kibarca kötü yollara düşüyor, 3. sayfa güzeli oluyorlar.

Galerici tayfası ise mutlaka ve herzaman "sermayenin üzerinde yattığı" için, her durumdan para kazanan bihterler tayfası, rus orospu sektörünün en sadık ve ballı müşterileri. Kendileri kültüre sahip, gözalıcı rus karılarından tek farkları, birinde para birinde hizmet olması.

( pardon sektörler karıştı )

Devletin belirleyiciliği bu sene çok etkisini gösterdi, kemal abi vergiyi indirmeyecekti, onuda vergiyi de indirdiler. Şu an 33 liraya aldığınız bir arabada 13.000 vergi var.

En iyisi sektöre "digital" bakmak. Analitik yorum yapmak. Veya insanlığın duymak istediği kelimeleri kullanmak.

Otomotiv sektörü 2009 yılını gayet parlak geçirdi. Hükümetin tanımış olduğu ötv indirimleri ile sektör yılı istenilen adetlere yakın bir satış rakamı ile tamamlamak üzere. Bu sayede hem ertelenen alım talepleri karşılandı, hem hükümet hedef vergi gelirini elde etti. Ekonomiye dolaylı katkı ve kazandırılan yastıkaltı birikimleri ise diğer katmadeğerleri oluşturdu. Bir diğer haber ise, yapılan teknoloji yatırımları ve yeni modeller ile sektörün geleceğine güvenilir bir bakış açısı oluşması.

21 Ekim 2009 Çarşamba

GENÇKIZLARI GEÇTİK, KADINLARI TAVLAMA TEKNOLOJİSİ

Bu yazında, paylaşımımızın konusu; başlıktaki konu. Bir önceki tatavamda bahsettiğim konuya özdeş ama karşıt, eşeyli ama düzeyli, birde isteyenin istediği gibi anlama donanımı tadı veriyor.

Birkere karşıtlığı açayım halen daha çözemeyen meteoroloji balonlarına: ( o kendini anladı )

Kadın daha önceden avlanılmış olduğu için tavlanır, tavlanabilir. Genç kız ise önceden avlanılmadığı için avlanır. Kadını avlayamazsınız, ancak tavlayabilirsiniz, yani tavlayarak avlayabilirsiniz. Ama bu olsa olsa ancak tavlama olur. Gençkızı ise ancak avlayabilirsiniz yada avlayamazsınız. Bu kadar karmaşık ve basit...

1- Kadını tavlamak için ilk intibasında elde etmek istediği cevabı net iletin. yani; ben sende olabilirim, olacağım. Yoksa salak gibi kadınla arkadaş olur, av hikayelerini dinlersiniz.

2- Kadın güce tapar, siz bile ona oynadığınız güçlü karaktere zaman içinde inanın. Ama asla inanmaktan vazgeçmeyin, adınız "şiddet ve homoseksüalite eğilimli artist" olarak baskıya verilir.

3- Nasıl ki önceki amaç "gençkızın içindeki kadını ortaya çıkartarak" başarıya kavuşuyorsa; kadındaki başarı kriteri "kadının içindeki genç kızı ortaya çıkartmaktır."

Kadın demiyorum, Gençkızları Avlama Teknolojileri

Benim gibi karting ustası şehirli züppeler, zaman içinde taakatlerini kaybettiğinde ( LOST ) elleri ve ayakları fırdönmediğinde, geçmişin tecrübe dilini edebiyatlara dökerler. Marduk dünyaya çarpmadan yapılması gereken birkaç nakil işini gençlere zerketmek misyonundayım. Medeniyetin yapıtaşıyız ama medeniyetin yok olmasına da tümden karşıyız. Medeniyet yeniden yazılırsa, ve dünyada yaşam sürecek ise, bizim izlerimizin mürekkebiyle olsun diyor, yazılıma geçiyorum.

Öncelikle tavlamak ile avlamak arasındaki literatüel benzeşmeyi araştırmanızı tavsiye ederim.

1- Çocuğa duyulan şefkat derecesindeki sevgi ifadeli yüz ile gözlere bakın, içine dolar.
2- Çok gizem yapmayın, korkar, gizem kadınlarda daha etkili bir çözücüdür.
3- İlişki değilde oyun, etkileşim değilde paylaşım, bollaf değilde çok gezme tozma ile strateji kurun.
4- Tecrübe ve yaşanmışlığınızı fazla vurgulamayın, kendini basit bulur, kaçar.
5- Size basit ve bayağı gelecek olan yaşam tarzını anlattığında mutlaka ciddiye alın, yoksa içindeki kadını çıkartmaz.
6- Ne yaparsanız yapın, onunla buluşmalarınıza engel olacak iş ve diğer öncelikleri sebep belirtmeyin, genç kız ruhu 2. plana koyulmayı yaradılışına zül sayar.
7- Çok pahallı ve kapsamlı hediyeler almayın, niyetinizi anlaması = kaçması demektir.
8- Dokunma tepkilerini gözlemleyin, özünü en iyi tepkileri anlatır.

Vayyy mustafa vay, olmuşsun aynalı çarık, millete kağıt katlama işi öğretir gibi teknoloji satıyorsun, helal

19 Ekim 2009 Pazartesi

febegese

haftasonu maç var, bu işte bir iş var, şimdiden yaygarası başlar, şu kazanır diyorsan şuna bu kazanır diyorsan buna mesaj at, kontür yedir, taraftarlık aidiyetinin bedelini öde, hayat bu kadar basit, istesende alırız istemesende alırız, dijitürkten alırız biletten alırız reytingden alırız biz seni soyarız dibine dalarız, belki formacı belki gastesi belki karaborsacı belki programcıyız, bir hafta boyu yaygara koparıp aklını başından alırız, almazsak soyarız içine bade koyarız, biz tuttuğumuzu koparırız, sen vermek iste yada isteme, biz böyle alışmışız, maç günü köfte satar yine de yolarız, sonra evine yollarız, istersen kaşarlı istersen inegöl, yada sana bira satarız, patatesi de dayarız, kafadan koyarız, almayanı yalarız, yinede maçı satarız, yok aslında maç satmayız ama dalar çıkar yinede cebinden alırız, türk sporuna katkın olsun, kupalar müzelere dolsun, sen deşarj ol yeter, hakeme patlarız, federasyona atlarız, başkanları kapıştırır, sonrada dostluk kardeşlik diye sana satarız, kafası yarılana bandaj, ölene cenaze hizmeti satar, yine vermek istemeyene koyarız, spor dostluk kalleşlik bizde, bizene ölenden, türk sporunun başı sağolsun yeter be abi

18 Ekim 2009 Pazar

BEKLEME YAPMAK YOK SÖYLEM İLE YOLA DEVAM

Sonsuz arayışın kadını Söylem teyze, uzun süren sessizliğinde farklı farklı aktivitelere el atarak, kendini ve topluma katkısını ayakta tutma çabasındadır, bazı başlıklar verirsek;

Apartman Yöneticiliği
İlkokullarda gönüllü aile birliği başkanlığı
Teşekkürcü yorumculara yazılar
Edebiyat dergilerinde sonsuz denemeler
Doğa gezileri-karadeniz pide kültürü-ve metro seyahatleri, kedi barınakları, köpek yerleşkelerinde denetleme ve sunumlar.

"Ona mustafa demeyin" isimli uzun metrajlı romana da başlamıştır, ama sayfaları metroda çalınır, bu yüzden bir dizi felaketin metroda başına gelmesi ihtimaliyle, taksilere binmeye başlar, kendisi doğuştan kapitalist ve romantik marksisttir, bazen de sistittir, ama mutlaka bir titlikle ilgisi vardır-olacaktır.

Çukurcumada keşfedilmemiş hazineler isimli bir araştırmada profesör Şenyüz Ustaova'ya asistanlık yapmaya karar verir, araştırmanın birinci günü profesör ona gece yarısından sonra çukurcumada kadın olmak diye bir roleplay görevi verince, ahlakçı kimliğiyle araştırmanın dışında kalır.

Avrasya maratonuna katılmak ister, ama kayıt bilgisayarında 150 bin kişi sonucunu görünce, ki kendisi dünyada ilk 150 binin içinde olduğu bilinciyle bu girişimi rafa kaldırır.

Sanırım şu anda ablalarından birinin aile ev yemekleri salonunda idari işler üzerine düşük master yapmakta. Aslında çocuk doğurmayı düşünsede olur...

Söylem orada mısın?

Bak mesaj geldi, likit euro hesabındaki 82.345 euro bugün 11,28 daha kazandı....

hayatını yalan üzerine kuranlar...

"Aslında yalanlar eskiden daha masumdu..."

Yine bir pazar, yine bir pazar nöbeti, yine yağmur, seyrantepe-mağaza, bunlar yalan değil, kader. Neyse yazıma geçiyorum....

Enteresandır yazdım yazdım elektrik kesildi, yazdıklarım çöpe gitti. Tekrar yazamam ama anafikirden bahsedeyim.

Beyaz yalan kavramı,
Hayatımda beyaz yalana sarılarak yaşayanlar ve yalanlarından örnekler.
Ve onları anlama ve çözme yöntemleri.

Kısmet değilmiş.....

16 Ekim 2009 Cuma

SERTLEŞME

"Bu anektod'umuzda, karadenizin bir köy kahvesinde yaşları 22 ile 35 arası değişen ve sertleşme sorunu yaşayan laz vatandaşların saat 10-12 arasında yapmış olduğu cinsel içerikli muhabbet ve münazaralardaki satır aralarına odaklanacağız. İsimleri ise temel cemal iskender idris ramazan osman kemal kenan murteza salih çetin cerrah gibi değerlerden oluşuyor, siz kendi aranızda kimin ne dediğini yakıştırırken, işte başladılar meclise......"

-Ula cemal, habu danuyela ilen ne ettunuz otelde daa?

-Haçen memleçetten ceturmuş azduricu hablari, onlari deneyelum deduk, taramaliyu açtum sabaha çadar adeş etmuşum, namlinun icu hamsi cigeru cibi çipçirmuzi olmuştur.

-Uşağum pu danuyela da fazla hap kalmişmudir?

-Temelum, sen ne edeceğusun hapi mapi, senin horoz ötiyumu da ?

-Vala uşağum ha sen oni nataliya ya var da sor bakayum, horoz midur, ejderha midur diye.

-Ula ejderha olsa ne yazar daa, boyi yavru hamsi kadar ufaciğudur, sünnetçi kemal almiştur tamaminu.

-Uşaklar, ha deyun pakayum bağa, gürci karilar mı daha eyudur, yukranyalilar mi, zivetlanayi mi arayayum, simirnayi mu?

-İdrisum, haçen kondürün varmidur, da arayacağum deyisun, içisunide ara, birini bağa ayirasun, sen yorulunca pen oyuna cireyrum daa.

-Uyyy, sen en son ne zaman topa virmuşindir da, oyuna gireceğum diyisun, emekli olmadin mu uşağum?

-Ne diyusun daa, ula oynamasamda penaltu çakayrum, fileyu yirtayrum, ula tirabizon durayi pen çakayrum, furdim gol oldu, firiyrum gol oliyi daa.

-Ağalarum pen bi iş ettum, kafama keduler osirsun, ne edeceğum deyun pakayim bağaa

-Ne ettun cerrahum?

-Haçen Olgayla yaylaya çiktuh, gavur kari aldu beği bayıra, içine boşalmişum daa, ha frenler tutmamiştur, ne edeceğum deyun pakayim?

-Ula orospiyu hamilemu birakmişun, yaz pakayim, sevcilü haydar dümen hocam, sana deyeceğüm..

-Dalga geçmeyesun çemal abi, penum Olgaya duygilarim varidur, cideceğum leningrata, isteyeceğum pederünden, haçen benle celen varmidur?

-Helal ula Cerrahum, tirabizon leningrata komşi olmuştur sayende, gurur duyaruk senunle

-Ula bu pebek doğarise, laz mu olacağudur, gavur mu olacağidur,

-Ula kariya koymak kolayidur ama sen cidup da moskof gavuruna paba mı deyeceksun, haçen o biraz zoridir daa.

-Ula istinye parkta alirsin rus kariyu sevgilim diye cezdireysun, peşine pederine de rus işadamu diyesun, seviyelu peraperliğumiz vardir diyesun, sonra dostça ayrilduk diyesun cerrahum, meseleda kendiluğindan çözüliyi daa.

Sevgili dostlar, hikaye böyle uzuyor da gidiyor. Genç yaşta düzensiz ve düzeysiz yaşanan cinsellik sonunda lazlar; çernobilden çok seksten muzdarip haldeler. Yaşayamadıkları cinselliği yaşayan her insan gibi konular çenelerine vurmuş.

Eyu geceler dileyrum daa.

DEVLETİN TARLASINA KARPUZ DİKTİN, KIÇINDA HIYAR BİTTİ.

Atasözleri ve deyimlerin yaşayan öznesi olmaktan gururluyum. Sizin yaşadığınız hayat, Söylem teyzenin yaşadığı hamburgerize hayat, Nüzeyyenin ( he.çe ) sürdüğü yapboz hayat, ve de benim yaşam türüm, bir mozaik pastanın katmanlarından başka birşey değil. Veya motorun parçaları. İlk hareketi veren hareketin ateşini sisteme yükleyen ve geçişi sağlayan, toplumu bu sistemle yörüngeye sokan ve düzeni sağlayan atmosferik tüketkenleriz bayağı bayağı bildiğiniz. Hepimiz.

Konu yine dağıldı, şu karpuz meselesini kadehlere dolduralım, ben doldurayım, söylem tatsın ve onaylasın, -kendisi üst tabaka- nüzeyyen tüketsin ve devirdaimi sağlasın: Bu atasözünün tek bir anlamı var.

Başkasının üstüne basarak veya önüne geçerek yükselirsin, hatta önünegeçilmez olana kadar önegeçersin, zamanla devletin, zamanla yetimin, zamanla milletin tarlalarına gözdikersin. Artık çin ordusu gibi zıplatınca deprem yapacak kadar güçlü olduğuna inanır ve yediğin karpuzun çekirdeğini başkasının tarlasına serperek, o tarlayıda ileride sahiplenecek bir arsız planı devreye sokarsın. Alışmışsındır artık, günlerin getirdiğini, kendi yarattığın sanacak kadar asileşirsin.

Seni yukarılara taşıyan dalga sudan ibarettir oysa, Kanatlarının altına aldığın rüzgar, sadece havadır oysa, kalbini çalıştıran nefes biraz gazdır oysa, ama boşverirsin. Birgün ardına bıraktığın karpuz çekirdeğini toplamaya gidersin o meşhur açgözlülüğün ve hırsınla ve gerçekle karşılaşırsın, soğuk gerçekle, tuzlu gerçekle.

BİRGÜN BAŞKASININ TARLASINA GÖZDİKTİĞİN GİBİ, BUGÜNDE BİR BAŞKASI SENİN TARLANA GÖZDİKMİŞ VE HIYAR EKMİŞ, O HIYARLAR KÖK TUTMUŞ, SÜRGÜN VERMİŞ, VE SIRA SANA GELMİŞ, GÖTÜNE GİRECEK KADAR İRİLEŞMİŞ...

Sorusu olan?

14 Ekim 2009 Çarşamba

Milleti Bozan Hadiseler

Günlük hayatımıza bakalım ve miğdemize ağrılar saplayan bütün bileşenleri test edelim istedim. Kutuplaşmalardan uzak olanları: Mesela kürt-laz, yaşlı-genç, yada en klasik çekişme olan gelin kaynana ikileminden maada.

Bizim birinci burulma sebebimiz; geçmişteki hayatımızın şartlarını zorlamamız ve bulamamamız. Eski paralar, eski anlayışlılık, eski hoşgörü, eski saygı, eski paylaşım, eski mahalle, yada biraz daha özele inersek; eski Kemal, eski Nuran, eski . . . . . , eski şubu. Bu sendrom'a kısaca, kaşık-tencere paradoksu diyorum. Yani eskiden tencereye 3 kaşık dalardı, şimdi en az 10. Bu sendrom ilerde boş kaşık olarak ta adlandırılabilecek.

Bir diğer toplum sendeletici madde ise, ki ısrarla vurguluyorum, eskiden kadınlar vermek için çok naz ederlerdi, şimdi konu çok kolaylaştı, iste versin durumu var. Erkekler kolaya, erkekler pervasızlığa, erkekler kalitesizliğe koşutlandı. Bu durum genel kaliteyi en dip sınıra yaklaştırdı, şu halimle bir kaç girişim yapsam bana bile verecek bir sürü kadın var, şurada, otobüs durağında, yada en yakın çevrenizde. Ama erkek kalmadı piyasada, öyleya, avcı erkekler besleme olursa ekolojide tersine işlemez mi?

Bir diğer sosyolojik konu ise, mutlaka bir gücün yakınında yeralarak var olabilme kriteri. Bu durumda, siz siz olarak değil, siz kime yakınsanız siz o şekilde saygı görüyorsunuz. Herhangi biriiseniz hiçkimse muamelesi görüyorsunuz. Bu kadar basit.

E naadır konu başlığım, bir takım gelişmelere aşırı bağımlı olma psikolojisi. Mesela döviz hareketleri, mesela dış siyaset, mesela piyasadaki genel hava, mesela hava durumu, mesela resesyon. Zamanla bu etkenler hepimizin ruh ve beden koşullanmasının beyni oldu, artık moralimiz bu etkenler ile hareket eder hale geldi. Beynimiz spekülasyonlar ile doldu, söylemler beyin oldu.

Bu konu başlıklarından hareketle, sizde çevrenizdeki gelişmeleri daha iyi gözlemleyebilirsiniz, kendinize göre. Bakkalların kapanması, kız çocuklarının erkenden ergen olması, yakalanan uyuşturucu partileri, gizli veya resmi kumar rakamlarındaki büyüme, cinnet cinayetleri, intihar edenler, yada çevrenizde artan gözyaşları...

Ben bile kendime ne kadar güvenebilirim konusunda kendime güvenemiyorum. Ki ben, yani mustafa, yani yaşayan son mehir. Birgün buradan size seslenirken, -ey elalem artık takvayı geride bıraktım, kollayın kendinizi der isem, o an elinizde ne varsa beni öldürmekte kullanınız. Sonra kendinizi, kısaca: Dünya bitmiş demektir.

13 Ekim 2009 Salı

Bende iğrenç olabilirim örnekleri

-ama olmam-

Mesela mimar erenden 20 gün önce ayrılan defne hanım şimdi ne teselli edilirdi, cayır cayır, kocasından ayrılma tesellisi veya intikam psikolojisi eşliğinde, sabahlara kadar, molasız.

Mesela, hande yener denilen marjinal hamal ablayı, kendisini kocası zanneden taze sperm makinesinin gözü önünde tütsülemek, üzerine sıcak çikolata ( +200 ) dökerek alemi inletmek iniltilerle.

Mesela, sosyeteden beğendiğim karı olan ivana hanımefendiyi, bir sandalda osmanlı kıyafetleriyle tanımlı halinden yalın haline çevirmek ve kalın meksika kemeriyle döverek bronzlaştırmak, nede tatlı huzur olurdu.

Mesela taze bekarlıktan kıvılcımlara geçmekte olan sibelcan hanımefendiye gümüş doz eroin seansından sonra, zayıflatıncaya kadar olan vahşi hareketler, çok güzel hareketler bunlar.

Mesela yazı birinci bitiren ajida hanımefendiyi, rumelifenerinin bir gizli odasında, loş ışıkta ve yosunlu duvarlarda, bütün estetiklerinden ayıklayarak, 65 yaşında bir nine oldurmak, oldurana kadar tarihindeki ateşleri yaşatmak.

Mesela,

Sevişme aktivitesinin anaduygusu

Kimisi itiraz edebilir, -neden anafikir değil de anaduygu?

Bende böyle, fikir bazında sevişmeye karşıyım, duygu da yer almalı, zaten etrafımız fikirleri uyuştuğu için sevişenler ile dolu, ben bu sevişmeye dolgu sevişmeler diyorum, dolgunun ne olduğunuda siz biliyorsunuz.

Burada duygulu sevişmenin ne olduğunu siz değerli okuyana uygulamalı ( halden hale geçerek ) anlatamayacağıma göre, yansıtmalı olarak anlatmaya çalışayım.

İnsanın en birincil sebebi "varolmayı" sürdürmektir. Kendisi için varolma içgüdüsündeki insanın saklı sebebi ise varetmektir. Sevişmek ise aynen servet gibi-para gibi- bazen amaç bazen araç olarak nitelendirilir. Aynen maaliyet muhasebesi mantığındaki gibi, kendimiz varolursak karşı cinsi cezbedebiliriz, cezbetmenin derecelerinde yukarı tırmanırız, okur-çalışır-sosyalize olur velhasıl ekler de dururuz kendimize. Ne için: Belki tutunmak, belki başarmak belki beğenilmek ve belliki sevişmek için. Çekirgenin 3. zıplama tahtası sevişme yatağıdır.

Sevişme aslında karşılıklı beğenme özüdür, sunma ortak paydasında. Sunma bir misapirperverliktir, davetiyesi beden olan. Beden bir şiirdir, okutana ve yazana haz veren. Haz bir duygudur, varolmanın eşiğinde.

Varolma da varolmanın hedefi.

Birde her gördüğüne cinsel arzular duyanlara gelelim, bir tür mania eğilimidir, sahte varolma içgüdüsünün bedendeki titreşimidir. Kalındır. Kendi gibi insanların takıldığı yerlere giderek, basit paydalarıyla sevişenlere ise araç olarak sevişenler diyebiliriz. Geneldirler. Hızlı kaçarlar ama uçamazlar, su içerler ama yüzemezler, sevişirler ama sevemezler.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Boğaziçinde Pazar Sayfiyesi

Boğaziçi benim eğitim kurumum, 94 te bitirdim, bitirebilen son kazma olarak tarihe geçtim hatta, kendi imkanlarıyla ittire ittire, arkamda segment olarak en az 2 milyon ana kuzusu'nu bırakarak, bana göre başarı.

Şimdi hanımın ve çocuğumun en kısa en ulaşılabilir en kandırak sayfiye yeri olarak mana kazandığını söyleyebilirim.

Yeşillik tarihi bina manzara trafik teröründen uzaklık uhreviyat özgürlük hayvanat gibi boyutları çoktan sindirdim, bir de bu işin tarihi var, benim tarihimdeki gerçek boğaziçi.

Bir soğuk sonbahar dehlizi, kayıt günü acemiliğinde ve tedbirli korkusunda.

Biri beni çevirmiş ve sormuştu,

Pardon ben kayıta geldim, ama ingilizce bilmiyorum, burası ingilizce eğitim veriyor, acaba beni alırlar mı? diye...

Sonra edindiğim arkadaşlarım, alıştığım arkadaş kalıpları dışında insanlar, hepsini tanımak ilginçti ve asortikti.

Ama kendim gibi birini yakalayamadım, sadece olmalarını istediğim bir sürüm olarak arkadaşlık ettim, isabet olmuş, sadece bir tane arkadaşım var boğaziçinden, kendisi kadim dostum. Yani 100 tane arkadaşı olandan daha güçlü bir bu, yada 1 > 100.

10 bine yakın anı ile ayrıldım, ama boğaziçi sadece okulum değil, hayat tarzım da oldu, kişiliğime giydirilen en yakışır elbise olarak.

Futbol ve Fatih

Herkesin dilinde bir sakız, belliki daha çok çaklayacağız.

Milli takım afrikaya gidemedi, 2010 yazının bir tadı eksildi, tümümüz yasta ve üzüntüdeyiz, kabul.

Birde fatih konusu var. Benim bildiklerim de var, ve benim için önemli sizin için -siz.

Fatihin 19 yaşındaki kızı jeep e biniyor.

Fatih aynı zamanda Bodrumda Fatih üreğin komşusu.

Fatihin Man Hattanda dairesi var.

Fatih aynı zamanda sedat pekerin ve mehmet ağarın yakın dostu.

Fatih hakkında mahalle arasında konuşurken bile etrafa bakınarak konuşabiliyoruz, ya çıkarsa diye.

Adana mağarasının yaban erkeği fatih, veda ederek kayıplara karıştı, ama bütün okları acemi federasyon başkanına biraktı, kaçıp efsane oldu, kahraman oldu.

Fatih birde hesap vermem ama izahat veririm diyor, vay sülalesini.

Fatih 2012 ye kadar olan yaklaşık 15 milyon lirayı da elinin tersiyle itti, sanki yiyebileceği para yokmuş gibi hesaplarında, vay anasını.

Fatih en son ne zaman taktik geliştirdi ve uygulattı, sanırım bilen yok.

Fatih milandan kovulup ta kahraman olmayı yinede başarabilmiş en meşhur mağdur olmayı da başardı ve havada kapıldı yine.

Fatih belçikanın hocasını dövmeye kalktı.

Fatih sayesinde 2006 ve 2010 kupalarına katılamadık, oh ne ala.

Fatih sayesinde futbolumuz sabıkalı oldu, sicilimize yazıldı.

Fatih telefonda tanburacının bıyıklarına tecavüz etti, ve ağzını açan yok fatih sıçar diye.

Fatihin parmağı koptu, ahlar yerini buluyor demekki.

Fatih köşesine çekilmeyi bilemediği için köşesi ona geldi.

Fatih federasyona sözleşme yenilemeye bile gitmedi, sözleşme ona geldi.

Fatih iflas etti, 80 milyon alacaklıya duyurulur..

9 Ekim 2009 Cuma

DÜNYANIN EN GÜZEL KADINLARI

diye yazın internete, gelsinler. Siz ne göreceksiniz bilmem ama ben gördüklerimi sunacağım, bakalım o kadar güzeller mi?

Kadının anatoestetiğine bakalım önce; ( hep öyle yapmaz mıyız ) özellikle metro ışıklarında, daha bir ince, orantılı ve özel bir sanatkardan çıktığı bellidir. İnsan altyapısının üzerine ikincil bir işlem görmüştür ve kalas iken dal - tahta iken çıta olmuştur. Ekstra güzel kadınlar ise, üçüncül bir işlem ( processing ) gördüğü için, dayanıklılık olarak çok hassas ve narin, hatta hayal dünyasında gezer derecede gerçekötesidir, vitrine konurlar. Bütün reklam faaliyetleri ve cinsel çaresizlik içindeki düşük profillerin hayal objeleri bu kadınlardır.

Üremenin kaderi olan sprem denizindeki eşeyli üretime coşku veren kadınlar bunlardır, bir nevi deveyi çeken eşektirler. Hayatta hiçbir fonksiyonları bu özellik kadar birincil olmayan güzel kadınlar, 3. evrede ( çocuk ergen akil ) olan akil evrenin sonlarına doğru, zengin bir direğe bayrak olurlar.

Mustafa için güzel kadınlar ne ifade eder, zaten anafikrimiz de bu: Ben bir hammadde, yani varoluş, yada haşroluş uzmanı olarak, sabah dükkanın önünde uyurken yakaladığım yağlı berduş ne ifade ediyor ise, güzel kadınlar da onu ifade eder, ne bir eksik ne bir fazla.

Eşcinsel veya ibne değilim bu arada, böyle düşünen varsa bu sizin ukdenizdedir.

8 Ekim 2009 Perşembe

SON MODEL ARABA

Biz millet olarak yastık altında bir hayal saklarız.
Aslında seviye ile ilgili bazı yorumlara kaçan olacaktır. Benim buradaki niyetim yaşadığım anları tüttürmek.

Sabah bir tane önümden geçti mesela. Sahibini merak ettim. Dünyada ne kadar çaba emek ve statü sahibi olduğu aklıma geldi, zira "en son model" arabaya biniyordu.

Üç şerefeli 2010 model çağla yeşili cenaze arabası.

4 Ekim 2009 Pazar

an indian legacy..tata...

Bu markada ekmek yemeğe çalışıyorum acizane, geçici bile olsa biraz ekmeğimizide irdeliyelim dedim. Hem de konulara total bakış açımı paylaşmış olurum, katkı mahiyetinde.

Bi kere tatatuta dediğiniz markanın dahil olduğu grup dünyada 120 bin kişiyi istihdam ediyor, siz ise evinizdeki 1-2 kişiyi zar zor, bu demek ki büyük bir istihdam kaynağı. Zincirleme reaksiyonu ile 1 milyon ve dağılan toz bulutuyla on milyon kişi tatanın ekmeğini yiyor, müşteriler hariç.

Başlıca sektörler, demir çelik plastik danışmanlık turizm tekstil gıda temsilcilik ve distribütörler, işortaklıkları, her tarakta bezi olan bir kurum.

Otomotivi unuttum.

Bu krizde en son land rover ve jaguar markalarını da satın aldılar, cash on the table 1 milyar dolara.

Hindistanda ilk beş şirket içinde yer alan tata grubu, son yıllarda dış açılımlara merak sardı. Hindistan içi ciroları aslında gruba yetiyor da artıyor olmasına rağmen hemde. Mesela Türkiyede 6 model ile çalışsalarda, hindistanda 40 civarında model araç mevcut. Çoğu kamyon otobüs ve ticari araç türleri başta olmak üzere.

Türkiyede 12 yıldır tata markası mevcut, yaklaşık senede 3000 adet araç satışı var, isotlar grup bünyesinde, 80 adet hizmet noktası ile.

Dünyada çin tehdidinin en önemli panzehiri olarak hint malları gösteriliyor, yani eğer çin kontrolden çıkarsa, ekmek-uçak-uzay mekiği satmaya kalkışırsa, 1/10 fiyatına hemde, hint mallarıyla çini dizginlemek mümkün olabilecek. Bu olguyu küçümsemeyin, dünya krizinin bir sebebi de kontrolsüz büyüyen çin ekonomisi. Hatta bir kaçımız, çin malları yüzünden işsiz bile kaldık. ( biz kaç kişiyiz )

Türkiyede pikap ve binek ( pinek ) araç ile varolmaya çalışan Tata, önümüzdeki 10 yıl içinde ve NŞA, ilk 7 marka içinde olabileceğini görüyorum. Tabi eğer beni çalıştırmaya devam edebilirse.

Ayrıca tata markası ferari nin sponsoru vede formula birde uzun yıllar Williams olarak mücadele etti.

Üst marka oluşumuna yönelen Tata, şu anda zaten bir çok markanın alt üreticisi olarak ta faaliyet yürütüyor. Mesela Fıat'ın motor bloğu, vede benim bloğum olan: YERİ GÖĞÜ DELEN ADAM.

Arabalarım kaç lira, diye düşünen olduysa, 17600 liradan başıyor pinekler, pikaplarda 20'lerden.

Orta sınıf halka ve kırsal kesime birde şantiyevari sektörlere, en önemlisi ihale ve taahhüt işlerine yönelik araçları satıyorum. Bu araçlar ne işinize mi yarayacak? Söyliyeyim.

Anlı şanlı suv'larınızı getirin ve doğu karadeniz kırsalında sizinle bir ralli yarışı yapalım. O zaman görürsünüz tata'yı.

Yvonne Stratovski ile anlatılmak istenen

Dünyayı ve kütlesini zihninizde sınırlayın. Bu kütleyi sonsuz noktalardan oluşan bir kütleye dönüştürün ama matematiği işe karıştırmayın, en büyük güç olan hayal gücünüz ile. Sonra bu sınırsızlığı, noktaların oluşturduğu sonsuzun sonsuzu kombinasyonlar ile varedin, mesela başkan obamayı bir timsah avında kahve içerken, pınar altuğ ile silvestre stallon'u bir lise sırasında, padişah abdülmecid ile yazar oranpamuğu çapkınlığa çıkmışken, her hali her resmi her olan biteni her rengiyle oluşturabilirsiniz. Yani hayallerden hayal üretebilirsiniz.

Mustafa Mehir ve Yvonne Stratovski denilen sarışın, diş sevimlisi hot hatunu bile hayal edebilirsiniz. Ben ettim ki bunu yazıyorum.

Bir adada ıssız kalmışız, ada ıssız değil biz ıssız'ız yani. Yvonne saçlarını deniz suyuyla yıkıyor, ben yvonna deniz kabuklarından kolye yapıyorum, yvonne bana sesleniyor, adadan kurtulmak için yek umudu benim çünkü. Oysa ben biliyorum, yvonu bulmak için üç beş haftaya kadar buraya sahil güvenlik birimlerinin ulaşacağını. Sahil güvenlik çavuşunun bana bu güzel kız ile geçirdiğim bir ay boyunca neler yaptınız gibisinden bakacağını....

Silinmek üzere

Pazar sabahları bir yere gidiyorsanız, gözlem yapan gözlerinizi açın.

Cumartesi ateşinden çıkma kadınlar görürsünüz. Genellikle sutyen takmazlar, ya geceden kaybolmuştur yada göğüs uçları buna izin vermeyecek kadar yıpğranmıştır. Gece kalabalığı yanlarında yoktur, evlerine ıssız giderler, kaderlerinin şeridinden. Kiminin yürüyüşü bile değişmiş şekilde.

Cumartesi yosmaları, evlerine varınca pişmanlıklar yerine, diğer cumartesilerin planlarını yapmaya başlarlar, dün geceki adam henüz uykusunda gezerken...

OROSPULUĞA GEÇİŞİN KRONOLOJİ MANUELİ

"bir erkeğin, dünyayı bir kadın gözüyle görebilme kabiliyeti dahilinde"

Kötü bir baba ve aile ortamı ile düşler yarıda bırakılır.

Karşı cins bizzat uygulamalı kaçamaklar ve bakirelik endişeleri olmaksızın taranılır.

Kötü bir evlilik yaşanır, her ne kadar olumlu düşlerle başlasada.

Kadının kariyer denemesi yaşanır, oysa kariyerde de vermek mecburidir, kariyere inanç kalmaz.

Orospu ruhuyla mutlu olan kadınlara özenilir ve etin ete ne zararı olur felsefesi yanıp söner.

Birkaç duygusal deneme yaşanır ama duygusallığına inandığınız erkeğin duygusallığının ardından daha vahşi bir yatak arzusu olduğu görülür.

Yaşanılan tatminler sıralamasında seks kaynaklı olanların derecesi sorgulanır ve üstlere taşınır.

Mahalle baskısını boşa çıkaracak çeşitli yöntemler çalışılmaya başlanır.

Batı dünyası kadını olarak bize yansıyan özgür tipin saç boyası tercihleri örnek alınır.

Her aşktan kalan hatıranın, seks isteğinin ne kadar önüne geçtiği ölçülür ve biçilir.

Şu ana dek yaşadığınız kurallı, ölçülü ve prensipli hayatın getirileri ve seviyesi ile seviyesizliğin seviyesi birbiriyle rekabete başlar.

Gazetelerde manken veya sanatçı ünvanlarına sahip orospuların aldığı hediyeler, verdiği klas sahibi adamların hoşluğu ve "ya çıkarsa" sendrmu eşlenmeye başlanır.

Otuz kırk aşamadan sonra girdiğiniz yatağın, aslında bir telefon ile girilecek kadar yakınınızda olması, sizi teknolojisiyle fetheder.

Şimdiye kadar olan bütün filmlerdeki kadın, tek gecelik yaşamların öznesidir, yani filmler ciddiye alınır ve filmler gerçek hayatın aynasıdır. ( bu senaryoyu devamlı işleyen yönetmen takımının da anasını avradını siteyim. )

Çocukluğunuzda öğretilen din öğretileri ve ceza ödül yönetmeliklerinin beyinde bıraktığı kalıplar sökülür, sökülmeyecek kadar köklü olanlar üzeri kapatılarak selden korunur.

Kürt bakkal, tüpçü osman, kapıcı rafet, ve mahalledeki kadın kolleksiyoncusu yakışıklı vural ile alıştırmalar veya idmanlar pekiştirilerek, kontrollü geçişe başlanır.

Orospu olunur.

1 Ekim 2009 Perşembe

Söylem Report

-Hani Söylem Teyze bitmişti Mustafa?
-Ramazan'da bitmişti, Bayramda yeni sipariş geldi
-Hani kul hakkı, hani didişme darbelerinden aldığın yaralanma ihtimali, ve bir sürü sanal gevezelik?
-Bir hesabımız yok ki, Söylemi tanıyan varmı? veya o kendini tanıyor mu? Zannetmiyorum.
-Pekiyi bütün yazılım sermayenin Söylemden oluştuğu söyleniyor? ne dersin?
-SÖYLEMDEN İBARET derim, söylemden ibaret zannedilir.
-Sana tepkirse yeniden?
-Tepkimeyi sever, roket gibidir, 100 bin tövbe eder, yine şarap içer, kağızmanın köylüsüdür, bu
yazılar onun tuzudur, keçi gibi arada sırada bu tepeye çıkar, kayatuzu tepesine.
-Bu kişiyle ilgili bir niyetin veya kötüniyetin var mı, samimi ol lütfen ama? -Var.
???
-Söylem teyzee kalıbını bırakması...