20 Nisan 2016 Çarşamba

Okyanusta Serinlemek

Bu bir tatil ilanı, ama rezervasyonu, ön ödemesi, kontak bilgileri olmayan. Zihninize benden bedava tatil. Hemde okyanusta.

Şimdi düşünün: Başkalarının sizin için tasarımını yaptığı kutularda yaşamak sayesinde nelerde köreldiniz? Nelere muhtaç ve nelerle iyi geçinmek zorundasınız?

Mesela patronunuz sizin sonsuz yetenek ve kapasitenize ne değer biçti? Evinizi yapan müteahhit sizin yaşam alanınızı nasıl belirledi? Diyetisyenlere göre kaç kalori size yeterli, veya kaç günlük tatil sizi tatmin edecek, tur şirketinin mantığı baz alındığında...

Biliyorsunuz toplum ikiye ayrılır, yöneten ve yönetilenler. Yönetilen olarak kaydınız varsa bu ölçülere riayet ederek size verilenlerle iktifa etmek mecburiyetindesiniz. Peki okyanusun yolu sadece % 4 lük yönetici kümesinde olmayımı gerektiriyor? Hayır! Zira buradaki kastım sadece yönetici statüsüyle değil, çevrenizi fikir-karizma-sürükleyicilik-yaratıcılık-heyecan-pozitif düşünce özelliklerinizle de yönetebilirsiniz. Siz sadece bir söz söyleyin, çok analiz ve fizibilite yapmadan. Bu söz önyargısız ve hesapsız olsun, Muhatabınızın kendini bulmasına katkısı olsun, hiç denenmemiş olursa daha makbule geçer.

Sıkıntılı insanlara inanç aşılayın, kendinizi örnek gösterin, aşılmazın aşılabileceği örnekleriyle onu sıkıntıdan ayırıp, üreten ama çözüm üreten konuma geçirin. Zamanla sizin yöntemi benimseyen ve sizi taklit etmeye başlayan tüm insanlar sizin okyanusunuzun bir damlasıdır.

Sıcaktan bunaldınızmı, sıkıntılar harareti arttırıyormu, havasızlık ve nem cildinizi bozmaya mı başladı. Buradaki duruşunuz normal zamanlardaki duruşunuzun beş katı etkili olacaktır. Başınızı göğe çevirin. Güneşin sizden daha yüksekte ama daha büyük olmadığını göreceksiniz, ve görmek ne işe yarar; inanmaya...İnanmak neyi tetikler; dirayeti. Dirayet neye benzer; ulu bir çınara. Çınar ne yapar; serinletir. Sizin gölgenizde soluk alan herkezin nefesindeki buhar bir damla olarak nereye düşer; Okyanusunuza.....

Okyanusta tatil artık mümkün. Her zamanda mümkündü.

Geçmişten geleceğe

Kuşak farkı derler, bilirmisiniz? Yaş farkı olan insanların dünya'ya bakış açısı farklılığı. Her iki tarafta birbirine göre haklı. Ben herşeyi çok farklı açılarıyla görebildiğine inanan ve böylece yüzlerle takdir edilmiş biri olarak bu konuya değineceğim, zira geçmiş dünya düzlemlerindeki mustafayı tekrar tekrar seyrediyorum, yaradan bu cd kayıtlarını elegeçirdiğimi ve izlediğimde bana farklı bakış açıları getirdiğini biliyor, bu yüzden yazabiliyorum. Bir ay sonraki mustafanın nasıl değişik hedefleri olacak ise, 20 yıl öncesindeki mustafanında öyle koşuları vardı. Şimdi bu koşular bana hernekadar amaçsız gelsede.

Akrabalarım kamyonete dolar, bizi programsız selamsız, kamyonetin kasasına atar ve olabildiğince uç sayfiyelere götürürdü. Kurbağa ve balıklarla oynar, kertenkelelere taş atardık. Çatapatları duvarlara sürerdik, parmağımız kanayana dek. Mantara tel bağlar, kızlar geçerken atardık, köyde manda bokunun içine sarma barut yerleştirir, camiden çıkan ihtiyarları gelirken gördüğümüzde fitilini yakardık. Makara ipliğini dar sokaklara gerdirir ve kurbanımızı beklerdik. Mahalle maçlarını sokak arasında yapar ertesi gün mahalle savaşlarını aynı yerde yaparak çocukluk denen çılgın ruhu beslerdik. Annemiz domates peynir ekmeği bize ucu ucuna yetiştirirdi. Ağaçaların tepelerindeki dutlar ve incirler en anaç hazinelerimizdi. Aniden silah sesleri ve koşuşmalar başlar ve yerlere yatma oyunu oynardık. Polis dur ihbarıyla anarşistin peşinden giderdi en fazla 45 saniye sonra. Mahallemizde kanalizasyon patlardı, itfaiyeye çay götürür, pötibör sunardık. Cuma namazına kısa pantolonlarla gider, gülme krizlerinde namazı ve apdesti tehlikeye sokardık. Öğretmenim uzun tırnaklarıyla kulağımı 3 gün kızartırdı. Karneyi eve bıraktığım yerden 3 ay sonra alırdım. Adalarda temiz floryada pis denizin tadı benim vitaminimdi. Deniz özlemini ise leğenlere su doldurup nefes tutarak dindirdik. Kuran kurslarında yediğim sakallı hocanın tokadından hala korkarım. Birkeresinde çöpten topladığımız ilaç ve kremleri birbirine karıştırdığımı ve patlattığımı hatırlarım, ama kimya dersim hep zayıf olmuştur bu patlamanın tesiriyle. Kuş yakalar ve salardık gözyaşını görünce kuşun. Köpek besler ve onunla dünyayı fethedebileceğimizi düşünürdük.

Şimdiki en hunhar fantaziler bile çocukluğumun yanına yanaşamaz. Adı geçmez, yüzüne bakılmaz.

Gelecek, geçmişteki yılların tümünden geleceğin 1 saati daha önemli, evet, inanmazsanız 1 dakika nefesinizi tutunda görün.

Şimdi yokuşlar çıkılmak zorunda ve çocukluk gençlik ateşleri olmadan arkamızda. Anne baba ya var ya yok, varsa bile olmayacaklarıda görülebilir.

Şansınız varsa kolay tüketilebilir bir aşk sizi 2-3 hafta yaşatır, ama sonrası 3 yıl geriye düşmek.

Yada dava adamısınızdır, isminizi silinmez mürekkeple basmak istersiniz, bişeyler yaparsınız. Ya benim gibi çağı tutmak isterken, çok güçlü bir düşman sizi dizçöktürür, yada çağa ayakta bile olsa biner,

çocukluğunuzda inersiniz...

CIVANMERT SÖYLEM TEYZE COMES TRUE

Söylem Teyze aldığı kurs sayesinde halk açılımını tamamlamış ve kendini geliştirmeye başlamıştır. Hatta ve bitta artık "köfte at, döner kes, az kuru, ve pilav üstü"diyebilmektedir.

Kendini daha nasıl açılımlara sürmeliyim diye iradesine yeni ünvanlar düşünür. Ve basit denilen hayatında nefret ettiği ama tek çıkaryol olan sistematiği düşüncelerine yansıtır. Kendine ikon olarak ilk kadın pilot Sabiha HANIM'ı belirler ve pilotluk kurslarına müraacat eder, yanlışlıkla paraşüt opsiyonunu işaretler ve paraşüt kursuna kaydolur. Artık kendini semalarda hayal edebilmektedir pilot başlığı ve kalın gözlüğüyle.

İlk atlayışını yapacaktır, paraşütünü kontrol eder, giymediğini anlar, giydirirler, ve kendini serin bulutlara bırakır. Martılara selam verir, tanımadığı kuşlara selam vermez, bu arada irtifa kaybetmektedir.

Paraşüt ipine asılır, ama paraşütü açılmaz, sevdiklerine mesaj çekmeye başladığı anda, onun durumunu farkeden bir kursiyer ona doğru dalış yapar. Adamı karşısında görünce havada diğer tarafa döner, adam da o tarafa, Söylem başka tarafa döner, adam da yeni tarafa, tam 360 dereceyi tamamladıkları anda, adam ona kendisine sarılmasını ve bu sayede kurtulacağını işaret diliyle anlatır. Ama Söylem teyze artık diğer insanlara yaptığı açılımın sona erdiğini ve kendi açılımlarıyla varolmak istediğini işaret diliyle anlatır. Adamın ipini çeker, adam kurtulur ama omuzu kırılmış olarak.

Söylem artık elinde kağıt ve kalem ile kurtuluş formullerini hesaplamaktadır.

Düşme hızı / hava sürtünme katsayısı X mesafe . ( kuşlara çarpma ihtimali ) + yerde yumuşak zemin veya denize düşme olasılığı >= Hayattakigünahlarım..

Kısacık Roman

Truvalı Helen, köygeçmişinden saraya gelen yolun kendisine nasip olmasının sırrını düşünüyordu. Tanrıça Hera neden Zeyna'ya değilde kendisine bu şansı tanımıştı? Yoksa azgın Zeus (T.T.) Olimpiya ziyaretlerinden birinde Annesi Eceabatlı Helin'e bir kötülük yaptıda, Herkülün bababir kardeşi(mi)ydi. Bu soruları konseye bildirmesi için asistanı Cladyus'a görev vermeye karar verdi. Tam o sırada çağrılacağını anlamış gibicesine açılan sır perdelerinin arasından Cladyus süzüldü.

-Kraliçen bugün çok gergin, Mısırdan gelen keten tohumlarını almayıp tembellik mi yaptı acaba dedi, feminen Cladyus.

-Clio, benim neşemi yerine getiren saraydaki tek eşcinsel sensin, ama seni dün gece fahişelerle birlikte Babil kulesine çıkarken görmüşler, dünya tersine mi dönüyor yoksa, dedi Helen.

-Yook canım daha neler, sadece beni hint kumaşları provası için çağırmışlar, Babilde mini defile şeklinde bir seans düzenledik, orada fikirlerimi aldılar, sonra kız kıza Romada son dedikoduları konuştuk, şeklinde cevap verdi.

Öylemii, neden bana bunları bildirmedin öyleyse sefil Clio?

Yuhh artık kraliçem daha saat sabahın 11'i , akşama kadar vaktim var nasıl olsa diye düşündüm. Yoksa bana kızdın mı tatlı bulutum, beni timsahlaramı attıracaksın, ay ölümü gör emi..dedi.

Kraliçe Helen mağrurlaştı, ey sadık kölem, bari bir tane ihsan eylede, meraktan içim içimi kemirmesin.

Hayhay beyaz meleğim, kulaklarını iyi açta, dinle o zaman:

Kral büyük İskender haşmetmaapları size gizli gizli hediye gönderiyormuş, amacı; kocan olacak Sezarı ve oğlun Tibetyus'u öldürüp, Romayı pörtföyüne katmakmış, bu yüzden bu operasyona "yumuşak darbe" ismini takmış, birkaç tanrıda bu operasyona noname destek veriyor. Gerçi sen sert darbeleri yumuşaklarına tercih edersin ama..

Ciddi olamazsın clio, hangi fahişe bunu anlattı, ve bu anlatanın gizli iskender ajanı ( GİA ) olmadığı ne malum?

Olamaz olamaz billa, hediyeleri alan sen, durumdan senatoyu haberdar etmeyen sen, fahişe Romalı Perihan'da GİA ajanı olsun, daha neler!

Bana Perihanla yatan son 10.000 asilin listesini getir, bu işin kaynağını bulacağım, ayrıca CSI Roma konsülüne'de söyle izinleri MS 1000'e kadar erteledim. Hediye meselesine gelince; bana doğru düzgün hediye filan gelmedi, gelen şeyler, keten tohumları, fil ödü, ve tavşan anevrizması, bunları hediye sayıyorsan tabii.
Biraz düşündükten sonra:

O halde acilen bu hediyeleri toparla, ABS ile geri gönderelim, ve bundan BUNDESLİGA takımlarının haberi olmasın. Bana da fildişi sahillerine bir resmi gezi ayarlayın, diş fırçamı eklemeyi unutmayın, diye gürledi HELEN.

Cladyus sanki HELEN'in iskenderle buluşmaya Fildişine gittiğini bilmiyormuş gibi yaptı, kaşarlı eşcinseldi kendisi, saraydaki işe yaramaz taktakçıların yerine İSKENDERİN sert darbelerini tercih ederdi. Helen onun yedinci kraliçesiydi, diğer altılıda aynen bu yollara başvurmuştu, İktidar böyle bişey diye düşündü Cladyus ve bir arya tutturdu:

BİRİDE BİR, BİNİDE BİR, GİREN SEZARA, ÇIKAN MEZARA !