1 Haziran 2016 Çarşamba

SÖYLEM TEYZENİN AFYON MIZRAKTEPE MACERASI

Haftasonu kültür turları kapsamındaki Söylem, hintranet sörfünde kendine obsüyon aramaktadır. Kriterleri girer;

Ulaşımı düzgün
Sosyal konaklama varyetesi yüksek
Tarihe beşiklik yapmış
Suç oranı sıfır olan
Suyu havası doğası zengin hatta mineralli
Denizi gören dağlara sıfır bulutlara değen
Yerel halkın kültürü ıso 9002 ve üstü
Extreme sporlara uygun
Gece ile gündüz sıcaklık farkı 5 derece ve altı
Fay hattının geçmediği
Kültür ve turizm bakanlık onaylı
Milli park statüsünde ve mavi mor eflatun bayraklı
İstanbula yakın
Gecelik konaklama bedeli 35 lira ve altı all inkülisif
Muhtemel bir 3. dünya savaşında saldırıya uğrama ihtimali olmayan
Savaş deprem ve diğer tehlikelere karşı sığınak özelliği taşıyan
Türk ve dünya mutfağının en geniş alternatiflerine mugayir ....

gibi özetini çıkarttığım kriterlere istinaden SEÇ tuşuna basar.

Karşısına 1 dakikalık bekleme sonrası "56 chavrolette coupe bazalt kırmızı" fotoğrafı çıkar. Hatta aracı şişman bir rahibe kullanmaktadır.

Söylem teyze rahibeyi aynen bir penguene benzetir, penguenden aklına güney kutbu gelir, güney kutbundan aklına kutuplaşma gelir, kutuplaşmadan aklına savaş gelir, savaştan aklına mızrak gelir, mızraklı bir yer arar, yanına sayfiye turizt söylem gibi yardımcı kelimeler yazar ve MIZRAKTEPE valizi hazırlanmaktadır bile...

En iyi remli bilgisayarın kendi beyni olduğunu kavramıştır ve teknoloji düşmanıdır artık. Cep telefonunu ve aboneliğini iptal eder, mailini çökertir, bloğuna virüs bulaştırır, arabasının uzaktan kumandasını manuele çevirtir, banka otomotik ödeme talimatına para havale etmez, hatta ve hatta tuvaletinin rezervuarına varana kadar, yerine maşrapalı sistemi adapte edene kadar.

Trenle bolvadine varır, yol boyunca insanların kendisine bakışına anlam veremez, bir tane çocuğu trende köşeye kıstırır ve sorar:

-Bana baksana sen, neden bana baktığında sinirimi bozacak şekilde gülüyorsun?

-Ama abla yazın ortasında sırtında kayak takımı, kamera şakası mısın diye mallığa vurmamak için gülüyorum der.

-Söylemin bünyesinde taşıdığı öğretici ve eğitici hasletler suyüzüne çıkar, hatta Atatürk devrimlerini anadolunun ücrasına taşıyan bir cumhuriyet öğretmeni edasıyla:

-Bak sevgili çocuk, sen eğer okulunda yurdumuz ve sosyal bilgiler dersini iyi çalışsaydın, Afyon ilimizin öne çıkan özelliğini bilebilirdin, hatta bana rehberlik eder ve 50 dolar kazanabilirdin. Şimdi söylüyorum ve bunu aklına iyi yaz!!!

"AFYON'UN KAYAĞI MEŞHURDUR."

Söylem trenden iner, afyon cumhuriyet meydanında ilerler, yorulur, meydandaki hababa çay bahçesine kurulur, kendisi artık bir gezgin, bir seyyah, bir modern zaman markopolosudur. Keyifle bir kahve söyler, anıta karşı içer, Atatürk hatta marks, hatta engels, hatta çeguvarya, hatta eva peron, hatta evliya çelebi, biraz rambo, biraz edison, biraz kolomp, yani ne kadar tarihi şahsiyet varsa bu kahvenin tadında harmandır.

Sonra kahve ile canlanan zihni uyanışları ona mutlaka bir kalori yedeklemesi yapmasını söyler, meydanın karşısında bir tabela görür: Mc BOMBA. Hemde özel menü tercihini müşterilere sunan bir yerdir burası. Dürümcü teyzeden yarım metrekarelik bir lavaş kestirir. İçine Afyon sucuğu, afyon kaymağı, zerdali reçeli, ısırgan otu enzimi, kavurma koyun eti, badem lapası, anzavur balı, ve ismi ilginç olduğu için "şişman yarimin gamzesi" denilen sostan koydurur. Yer.

Sonra meydandaki dolmuşçulara Mızraktepe'yi sorar, dolmuşçular kendi aralarında münazaradan sonra, mızraktepe diye bir yer bilmediklerini, ama kendisini oraya 100 liraya götürebileceklerini söyler. Söylem teyzenin içinden dolmuşçuları linç etmek geçer, ama mızraktepeye ulaşmadan böyle birşey yapmayacaktır. En iyisi kendine daha bozulmamış ve tarihi iyi bilen bir yaşlı insan aramaya başlar. Arar sorar ve yörenin en yaşlısı olan Kara Fatma lakaplı Fatma Kara'yı bulur, Mızraktepe yi sorar.

5 dakika sonra fatma ninesi ona boz eşşeği koşullayıp, kendisi rehber, Söylem yolcu, yola çıkarlar.

Kara Fatma aslında bilinen bir efsaneye göre afyon ormanlarında yaşayan Mutant korku kapanı elemanlarının resmi turist tedarikçisidir. Aynen hizmeti koşulsuz şartsız sağlayarak müşteri memnuniyetini kazanan, sonrada onlara yüklü fatura kesen uyanıklar gibi. Sözün özü, Söylem Teyze, sabahın ilk ışıkları orman dallarından yüzüne vurduğunda, kendini boz eşşeğin yelelerini okşarken ve uyanma safhasında bulur. Fatma nine şavkı vurmaz yüzüne çünkü ikilem durumundadır, yani eşek ve kendisi.

Onu uzaktan izleyen 3 mutant yamyam kendi aralarında fonetikle Söylem teyzenin pişirilme ve haşlama yöntemlerini tartışmaktadır fısıltılarla: Kulak verelim,

Kel olan:( google translator ) Biraz kemikli, bence pirzola yapalım.
İri olan: Çok ziyan etmeyelim, eti çıkarsa pastırma, çıkmazsa kemik haşlama yapalım.
Kel ve iri olan: Canlı canlı yiyelim vitamini kaçmasın.

Ve üçübirarada, yüzünü orman çiyleri ile yıkamakta olan Söyleme doğru hucüm ederler, ve o tuhaf kahkahaları ile Söylemin kaçmasını dilemekte ve onu avlamayı planlamaktadırlar....

Yaklaşık 3 saat sonra, Afyonkarahisar organize suçlar büro amirliği binasının önünde, önde Söylem Teyzemiz, ve arkasında "etkin pişmanlık" yasasından yararlanmak isteyen 3 mutant yamyam korku kapanı vahşisi basın toplantısı yapmaktadır. Kendilerinin çevirmenliğini Söylem teyze yapar, özetle,

- Biz ormanda yıllardır 2000 civarında insanın günahına girdik ve onları yedik, yaktık. Yaptıklarımız bir iğrençlik, bir vahşet ve sonsuz bir gafletin hezeyanı sonucudur. Bugün sabah saatlerinde karşılaştığımız ve bize farkını yansıtan birisi, yani yanımızdaki bu melaike sayesinde ait olduğumuz insanlığımızı hatırladık ve buradayız. Tekrar huzurlarınızda teşekkür ediyoruz.

-Olay nasıl oldu, biraz ayrıntıları verebilir misiniz? ( Afyon Havadis muhabiri )

-Elbette, kendisine sabah saldırı halinde yaklaştık, normalde insanlar ya kaçar yada anında korkudan bayılır bizimle karşılaşınca. Adı üstünde korku kapanı. Ama Söylem hanım bizi görünce kesinlikle korkmadı ve fotograf makinesi denilen cihazı eline alarak, bizi resimlemeye başladı. Şaşırdık ve yutkunduk. Kendisi fotoğraf çekimi bitince bize,

-Çok ilginç bir misafir karşılama yöntemi, emin olun hawaide bile bu kadar yaratıcısını görmedim. Sabah sabah güne dinamizm ile başlamamı sağladınız, dedi.

-Biz şaşkın salak birbirimize bakarken, tam bir lider gibi yanımıza geldi, çok samimi bir ses tonu ile, yaşadığımız hayatın çok doğal olduğunu, kendisi bir şehir kadını olmasına rağmen, köy veya dağ insanı ile çok daha etkili bir iletişime geçtiğini söyledi. Hatta trendeki çocuğa bile laf anlatamadığını ekledi. Sonunda bize "ne kadar en yakınlarına anlatamadığı iç dünyası varsa" onları anlattı, biz anormal etkilendik, kendisi bize bazı yazılarını ciltlemiş bu kapsamda ve o yazıları bir hazine gibi verdi, ve biz uzun hapis yıllarımızda bu yazıları okuyarak eğleneceğiz.

Ne gibi yazılar acaba bunlar sayın mutant?

Mesela, yazgı, babaannenin anıları, bir eğe düşü, şiirlerin anlamı, ben artık bir spor aşığıyım, ve hatta kimseye yayınlamadığı "gonçik kuşu 2" yazılarını bizimle paylaştı. Huzurlarınızda ona son bir şey SÖYLEMek ve teslim olmak istiyoruz:

-Mükemmel yazılar yazmışsınız, hayatımızı değiştirdiniz, içten ve sahici, çok teşekkür ederiz!!!!!


merak edenler için:

http://video.bilgiblog.com/video/sinema/271494/korku_kapani_sinema_film_video

Söylem Teyze "MANTA AVCISI"

Söylem teyze'nin bankacı eşi beyefendi, üretmiş olduğu 2.700.000 eyro kredi den ötürü banka üs yönetimince maldivlerde 10 günlük on yıldızlı vakasyon ödülü kazanır, hemde iki kişi. Bu haberi Söylem Teyzeye haber verdiğinde, kanatsız bir melek moduna giren Söylem, hayata ekstra motivasyonun vermiş olduğu atiklik ve cevvallik ile:

Evdeki tüm tozları temizler
Kütüphanesini başatan aşağı elleçler
Taaki telefon rehberini yenilemeye ve dış pimapenlerin parlatıcısına kadar herşeyi ama herşeyi rekor bir sürede deal ederek, daha da ne yapabilirim şeklinde evrensel bir kürt şair gibi enginleşir, Pamuk Orhan'ın "yeni bir hayat" romanını bile bir gazete süresinde okur, renovasyonunu tamamlar ve geri sayıma başlar.

Seyrü seferlerine çıkmadan önce bile çevreye duyarlı, doğaya borçlu ve gelecek nesillere sorumludur. "STOP BOILING ATMOSPHERE" yazılı suya dayanaklı elyaf poster yaptırır, postere "kayıp hamsi dursun" diye bizden bir kahramanın resmini iliştirir. Sualtına dayanıklı dijital fotoğraf makinesi alır doğubanktan, Söylemin Teknoloji tedarikçisi, Vangölü elektronik'ten.

Ve sefer zamanı gelmiştir, taksi ile Sabiha Gökçen havaalanına varırlar, 56 lira verir Söylem, ee kolay değil, tamı tamına seyahat bütçesinin yarısı, tabi ki taksi ücretlerine zam gelmez ise.

Lütfenzanın 737 SW uçağıyla, ve 737 sefer sayılı seferiyle, kalküta üzerinden ufukta Maldivler gözükmektedir pendik semalarında, mutluluğu okyanustur Söylem Teyzemin.

Maldivlere gelişte havaalanında kontrol bankosundaki görevli memure Söyleme gülümseyerek: Pespörd please sorusuna söylemin cevabı: st_1974 olur.

Kaldığı otel doğadan esinlenerek karnıbahar şekli verilmiş, karnıbahar tarlası şeklinde bir apart, açık büfeleri; beşiktaş semt pazarı şekli verilmiş vejetaryen büfe, garsonlar semizotu, içkileri meyva kokteyli ve havluları ise hint keneviri liflerinden ibarettir. Otelin içindeki gölcüğün eğlenti tekneleri ise, nilüfer çiçeği şeklindedir. Kültabakları bile kaplumbağaların sırtına bağlıdır, devrilme ihtimali olmayan galapagos modeli.

Otelin animüdürü Othello ile bir söylem geliştirirler, yarı ingilizce, yarı resmi dil olan hispanikçe. Oti, Söylemin Türk olduğunu duyunca, büyük büyük dedelerinden birinin cenevizlilere esir iken, bir türk denizci tarafından kurtarıldığını anlatır ve bu jestiyon karşısında, normalde 1000 maldiv Şebi ( para birimi 1 şeb = 3.14 usd ) olan Manta Avı turunu, kendilerine 988 Şebi'ye sağlamak istediğini söyler. Aslında Oti, her gelen milletten turistin atalarının kendi atalarını kurtardığını anlatmaktadır, ama olsun, kokakolanın ambalajında ne yazıyor: Alan razı satan,,,pardon Anı yaşa.

Söylem Teyze, artık kendini av veya avcı olarak görmekte, ve pankartını okyanusta açmanın derdindedir. O sabah, önce kültür fiziğini yapar, esner, 2 duble havuç çorbası ve tarhanalı brokoli enzimi içerek enerjisini tavana salar. Çocuk havuzunda yüzme transmisyonunu kuvvetlendirir, damarlarındaki istilacı türk RNA'sının azmettirici etkisini hisseder. Manta'lara karşı bilenir. Boyları beş enleri üç toplamda 10 m2 olan mantalara karşı, gittikleri yere koloni olarak giden denizlerin teyzelerine, tarih öncesinin günümüzdeki temsilcilerine veveya tarih mirası canlıya. Sonunda Samantha burnu denilen manta populasyonunun yoğun olduğu mercan resifine ulaşır tekne. Söylem Teyze denize 3 defa erken dalacak kadar sabırsızdır. Othello ona zıpkınını verir ve hangi uzaklıktan Mantanın neresine nişan alacağını yarı hispanikçe yarı türkçe anlatır. Ve rastgele manasında işaret verir, Söylem teyzenin tüpsüz 10 metreye inişi 10 saniye bile sürmez. Tüpünü almaya geri çıkması da 10 saniye sürmez. En sonuncu raunda sıra gelir, karşıdan yaklaşan mantaya mevzilenir, etki alanı olan 5 metreden ilk atışı yapar, ama zıpkın gider mercan resifine saplanır, ikinciside öyle, üçüncüsüde, beşinciside, derken manta ağır ağır yoluna gider ve uzaklaşır. Akşamın ilk ışık kırılmalarıda kendini göstermektedir, söylem tekneye çıkış anında bir arayışına daha bir evrensel cevap bulur.

"Siz ne kadar kendinizi şartlandırırsanız şartlandırın, dünyadaki açıkhava koşullarının size verdiği hedef ve hedefleme algısı, su altındaki ışık kırılmalarının ölçütleriyle değişir ve aynı değildir, ben bunu görerek anladım."

Tekne dönüşü pankartını açar ve en evrensel değerin ortak akıl olduğunun altını çizer.


Bitii.

BELGESEL NİTELİĞİNDE

Tarihlerin 1971 i vurduğu bir zaman dönemecinde doğan adam ile, geride kalan taş-cila-yontma-tekerlek-öküz- ilk-orta-lise-modern-motor gibi çağlar kapanmış ve duygu çağı başlamıştır.

Çocukluğunda naif, ilkokulda süt dökmüş kedi, ortaokulunda melankolik, lisesinde ergenlik, yüksek okulunda mütevazi, ve tüm hayatında efendi olan bu adamın düşmanlarının sayısı, dostlarının tırnaklarını geçmez. O kadarcık ruhu ve sütü bozuk insan olacak elbette.

Yazlarını mahallede, kışlarını okulda geçiren bu adam sayesinde, mahallenin çocuğu kavramı dahada yukarılara taşınmıştır. Hiç misket çalmamış ama bütün misketleri çalınmış bir adam gördünüz mü?

Mahallenin bakkalına gidip, bir tane gazoz şişesi kırdım, onun parasını getirdim şişe yerine diyen çocuk gördünüz mü?

Kırdığı bütün camları yaptıran çocuk gördünüz mü?

Kendi odunlarını taşımak varken, komşunun odununa yardım eden çocuk gördünüz mü?

Ben gördüm.

Arkadaşlarının ödevini yaparak kendi ödevinden geri kalan öğrenci gördünüz mü?

Kendisini oynatmayanları kendi oyununda oynatan birini gördünüz mü?

Mahallenin kuran kursunu şenlendiren ve yaz tatilini dahada ısıtan birisini?

Ben onuda gördüm.

Kadınlara değer veren

Onları ciddiye alan

Bunları beklentisiz yapanı?

Ben gördüm.

FAİLİ YİTİK CİNAYETLER

-Baksana, aradığım cevaplarda biraz senide görebilirsem, ayrılık sonrası daha rahat dönebilirim özüme dedi adam.

Kadın umarsız biriydi. Hesapları içerde bırakmayı tercih eder şekilde:

Sen birlikteliğimiz boyunca hep ayrılık hüzünlerini yaşamayı seçtin, en büyük aşkın acısı eve dönene kadar sürer diyerek, şimdi nasıl olurda kapanmayan bir yara ikilemine parmak basabiliyorsun?

Fakat dedi adam, seni dışarıda tutarak konuştuğumu anlamamışsın, zira eski aşklara atıfta bulunma intikamını bana çok gördüğünü, yada hazmedemediğini algılayamamanın faturası niye?

Elbette, sen narsist olabilirsin gizlemeye çalıştığın yada korumaya herneyse ruhunla, bunu anlayamamak benim suçum.

Burası mahkeme değil dedi adam, suç ikimizindi, veya ikimizin, sen benim bu asi ruhumdan ilham aldığını söylerken aşkımız filizlendi, alevlendiren sendin ve yangını körükleyen, şimdi her kundakçı gibi yangın yerinde gezen bile hatta.

Bak dedi kadın, demekki mahkemede söyleyeceğin sözleri çoktan hesaplamışsın, cehennem ve cennet bu dünyada demekki, seninle olan biten de buydu.

Ben zamanları karıştırdım, eğer her nefes ile ölümün ateşini körüklüyorsak, sırf seninle olan yangınlarımızdan ötürü geçen zamanın yerine hangi seni koyabilirim?

Belkide senin şu boyutlarının arasından sıyrılamadığımdandır dedi kadın, şu an bile en yakınımdaki uzak gibi görünüyorsun, belki tutkulardı ateşi körükleyen ve bizi içine atan. Çünkü bir yabancı gibi konuşuyoruz, ve asla numara yapma, ses tonunda yabancılığı hissedebileceğimi biliyorsun.

Yani duygusallığın yeri yok şu beş dakikada? Öylemi.

İçimden öyleyse öyle demek gelsede, sana hayran olduğumu ve doğam itibariyle değerini yadsıyamayacağımı bildiğinden dolayı, cevabı belli sorularla saniyeleri heba etmeyelim.

Bu kadar kesin bir icra ilanı ve bu kadar seri bir kum saati işleyişinde hangi ruhumu açığa çıkarabilirim ki? Hayranlarımın koleksiyonuna giremeyecek kadar nadide bir cennetin var bende. Sanırım sana hayranlığımı anlatmayışımada bozuldun, oysa..

Sus lütfen, hayranlığının derecesini gözlerinden aldım ben, hayranlık varya şu yaşanmışlığımızda sadece ilkokul evresiydi. Senden önce ilişkilerim oldu, evlendim ve ben bir anneyim, oysa bunu itiraf etmeyi bile aşkın yayılma hızından dolayı başaramadım.

Demekki sorumluluklar, demekki yükler ve yükümlülükler, yani senin çocuğunu varsa çocuklarını senden ötürü kabul etmek ve onları benimsemek bu duygunun boyutunda bence çok kolay bir çıta ve inanki aşarız birlikte.

Sen öyle diyorsun, belki öylede olabilir ama ben kadınım, ve organizmamı sadece gerçekler yönetir. Ben gece rüyada dünyayı gezebilirim ama asla ipin ucunu bırakmam. Neden sevişmedik sanıyorsun, neden belgemiz yok, ve neden seni çuvallamak bu kadar elimdeyken, mühür aşamasını engelledim sence. Yaa elbette, kadın erkek meselesi değil mi? O kadar basit değil, belkide bebek olarak seni sevmeyi seçtim.

Yani başından beri biliyordun ayrılığı.

Yoo haksızlık etme bu bir eleme değil, bu bir beğenmeme de değil. Bir erkek olarak, hayatımdaki istatistiklerde geçilmen mümkün görünmüyor, ve bir değersin, bu sözü yineliyorum.

Ama sözü veremiyorsun, varsa eğer bazı yönlerim beğenmediğin, onları törpülemeye hazırım.

Yoo hayır, olduğun gibi sevmek mümkün ama olmanı istediğim gibiyi sevmek bence haksızlık olur. Ve yine bütün normlar ve şartlarda bu ilişkiyi canı pahasına sürdürmesi gereken kişi ben, yani kadın olması gerekirken, dehan ve hafsalan neden buradaki olağandışılığı kavrayamaz. Gözün kör olduysa bir benim aşkımdan, ben o gözlerin pınarlarında erimeye adayım ama bunu bilmemen gerekiyor. Bunları neden söylediğimi anlayamıyorum, ama kum saatinde bir dönüşün anlamı kalmadı. Ve acımasız olmamı istiyorsan, şimdiden başlayacak bir fırtınaya hazır olmanı öğütlerim.

Sendeki bu tavır bile daha keşfedilmemiş birsürü hazinenin haritası. Atletik bir merakım olduğunu da biliyorsun. Ben gururluyum ama önünde diz kırmamı istiyorsan inanki gururumada çöktürürüm.

Yo, hayır, lafı sürdürecek bir senaryoda olmaya beni çekiyorsun, sanırım sonu düşünmemek bu olsa gerek. Hani dünyada kıyamet kopacaksa son saatimde sen olursun ama kıyametim olmana, kıyametin olmama asla müsaade etmem. Sonundan korkmaktan sondan korkmaz oldum. Belkide bunu önleyememen sonucu bu kararı vermiş olabilirim.

Bak işte emin değilsin kararından.

Eminim, emin olmamaktan eminim ki bu sancı demek, kıyametli kışlarda kapıların üzerimize sürgülenmesi demek.

Bu da mı bir istatistik?

Bu bir istatistik değil bir ihtimal. Sana kadını öğrettim, sen olacak olmuş tüm ilişkilerinde artık yüzyıllar boyu yükselecek eserlere imza atabilirsin. Ben tüm bu ilişkim boyunca ölmüş kocamın ailesine karşı ne kadar endişeli ve mahçup bir tavırda olduğumu tahmin edemezsin.

Sen ömrünün geri kalanını bir türbenin mum ışığında bekleyerek mi geçireceksin yani. Yani ben bu türbede canlanan geçmiş bir hayalden mi ibaretim sence?

Bazen ışıklar insana oyunlar oynar, ve yanıltır, ben bu ışıklarda sarhoş oldum ve hemen hemen hepsi 3 haftada ayıldım. Artık bu oyunu daha fazla oynayamam. En şerefli en sahici ve en giderici aşkı yaşadık. Sanırım ışığımız zayıfladı ve dansı bırakma zamanı geldi. Eğer her dansın ardından bir sevişme geleceğini düşünüyorsan, şimdi tam sırası, bedenim bundan onur duyacaktır, haramdan çıkan bir helalde cevaplarını bulmana yardım edebilirim. Ve sende kum saatinin son dönüşünü unutmayabilirsin. Olsada olmasada elveda.....

( mecburi ilave: Bu canlandırmayı gerçek bir kamera kaydı zannedenler olabilir diye ekleyeyim: Bu canlandırmadır, ve gerçek zannetmeniz yazı başarısıdır. Erol TAŞ rahmetliyi kötü bir adam zannederek taşlayanlar geldi aklıma...)

HAKEDİŞ

Kalbimizden geçenleri söylemenin ayıplandığı bir zamanda yaşıyoruz, biz arkadan imajımız önden gidiyor. Bu gerçek sadece öldüğümüzde değişen bir vaka. O zaman biz önden imajımız arkadan gidiyor.

İyi insan olmak yetmez diye bir söylem geliştirilmiş. Oysa her insan iyi insandır, anneler çocukları iyi insan olsun diye hamileliğe geçiş yapar. Demekki iyi insan olmanın kartviziti cebimizde. İyi insan olmanın getirdiği birşey varsa, onu devamlı kanıtlamak zorunda olmak, demekki sadece iyi insan olunuyor, iyi insan doğulmuyor.

Kadınların yaşı neden sorulmaz diye düşünelim. Demekki, kadınların başka bir yaşam ölçüsü var. Bu ölçü ne diye sorgularsak, kadının daima vitrinde olması ve cazibe içermesi. Ömrümüz kadınların tozunu almakla geçecek manası da çıkarılabilir.

Erkekler neden cinsel birleşme yaşadıkları kadın sayısı ile övünür? Bu sayede savaş kazanmış komutan rütbesi daha mı yükseklere çıkar. Oysa kadın, devinimini devam ettirmek için zaten vakitli vakitsiz cinsel çağrışımlar ile davet eder, durur. Üsküdar vapurunda seyahat etme sayısı ile de övünsek, şehir hatlarının hattı gerilir mi, gerilmez mi?

Neden insanlar geçmişteki hikayelerini anlatarak prestij sağlamaya çalışır. Güç herkeze dağıtılmış bir nimettir, ve onu kullanmaz isek, sönmüş yıldızlar gibi içeri çökeriz. Demekki geçmişimizden dem vuracak isek, bunun algılatılması değil, algılanması daha saygın bir içerik içerir.

Bu örneklemeleri dağlar kadar üstüste koyar, dünyayı örneksiz bırakacak çoğunluğa erişebilirim. Toplumdaki samimiyetsizlik ve bu samimiyetsizliğin gelenekselleşmesine karşı eleştiri getirdim. Vahşi kaplanı, kedi yavrusu gibi süt içerken resmetmiş kaç kişi var aranızda, korkunç timsahların sinek yakalayarak sağ kaldığını bilen, köpekbalıklarının hamsi peşinde koşarak belki yakaladığından haberdar?

İmajınızın varoluş süresini bilen biri olmayı istemek zorunda bırakmayın ve herkes hakediş miktarını abartmasın. Tımarhaneye adam yollama kariyerimi açtırmayın bana, rüsva olursunuz ey insanlık...