27 Şubat 2010 Cumartesi

sAnAT hAYATıMın kaÇıncı YıLı

Mustafa Mehir, beennn, acaba kaçıncı sanat yılımı kutluyorum? Aslında bu işin içinde ne kadar çok kalbinizin attığı değil, sesinin ne kadar duyulduğu daha önemli. Bu yüzden bütün amatör sanat hayatımın kilometre taşlarını buraya hatırlayabildiğim kadar dizinleyeceğim. Belki onbin yıl sonra, mağaraya çizilen öküz resimleri kadar bir değer arzedebilirim, imzasızca.

Çocukluğumda sanat bazında evimizin bahçesinde tahta kılıçlar dekoru eşliğinde oynadığımız piyesler. Ben, pasaklı sali kadriye, iskelet aydın. Konu genellikle uyuşturucu geliri paylaşımı. Bizler mafya babası, anası. İşte mesela Neyork geliri için birbirimizle hesaplaşıyoruz, hesaplaşmada anlaşmazlık çıkıyor ve tahta kılıçlar ile birbirimize girerek oynanan piyes.

Yada teyze kızı Nevbaharla oynadıklarımız. Biraz daha majestik, onlar "apartmanda" oturuyordu çünkü. Bir yastığın üzerine biner, sürat teknesi o yastık, haydutlardan yada polislerden kaçardık. Yastıkla beraber savrulan tekneden sağa sola yuvarlanırdık.

Peki ya doktorculuk. İsmi neme lazım, bir kız, ben ise doktor, muayene edeceğim diye soyundurdum kıçına kadar, düşün daha o yaştan.

İlkokulda 4 ve 5 sınıf piyeslerinde yardımcı oyunculuk. Biri tematik. Yani çin imparatorunun kızına aşık olan bir yiğit. Çin impratorunun kızını şimdiki cem uzanın kızkardeşi ayla uzan oynuyor. Ben ise imparatorun muhafızı. Allahın Çin'inde namus koruyoruz, işe bak.

Bir de unutulmaz rolüm olan yunan askeri. Türk genci beni öldürecek, malum. Boğuşmamızda tüfeğim kırılmıştı. Ucu ışıklı siyah plastikten. Türkün gücü dünyaya yayılmıştı o tarihte, Nilüfer hatun ilkokulu -Nişantaşı- sahnesinden.

Okul ve çalışma ve aşk hayatı boyunca oynadığım karakterlerden bahsedemem, o kadar çok ki. Söylem teyze ile oynadıklarımız mesela, dekor istanbul, hiçbiryere ve şeye ait olmayan Söylem ile, hiçbir bağlayıcılığı ve koşulu olmayan mustafa, beykozlu esra ile sergilenen ilk aşk romanı, siyahşın, valla bisürü, ama dekor hep istanbul.

Hayatım sanat, memat.