31 Aralık 2009 Perşembe

HENÜZ

Ne gariptir ki hiçbir anlam taşımıyordun benim için, sıradan ve tüketilebilirdin. Yakın zamanlara dek.

Ama bir yavru kedi kadar garip bir hüzün ve masumiyet taşıyordun, ismin ile özdeşleşmiş. Ya sen çok özeldin, yada benim sana olan karmaşalarım. Bir tesadüfe yuvarlanmamış hikayelerdeki gerçeklik kadar cürmü vardı adıkonmamışın.

Bir karanlık madende yaşanan telaş, bir son vapuru kaçırmanın çaresizliğinde bulduk ikimiz ikimizi. Birbirimizin feri feneri ışığı olduk gözlerimizin ışıltısında. Sen o musun dediğin şey parolamızdı, ve birbirimize dahil olduk hariçten.

İstersek güneş açıyorduk istersek yağmur, ama ben en çok cehennemi sıcaklığını özleyeceğim uzay boşluğumda. Ve kal dersen kalırım, ol dersen olurum.

Sevgili kadın, balkonumdaki çiçekleri açtıran büyüdeki kadın. Sen benden, ben senden türemiş olabiliriz belkide, bana gösterebilirmisin birbirimiz için bu derece yaratılmış iki insan?

Açmazlarını anlamadım sanma, onlar benimde açmazlarımdı, aşık olabilmenin anahtarı hükmünde. Ama bazen dertlerin ismi soyadımızdır ve fena halde işlenmiştir kimliğimize. Bu derece mert duruş sergilemeseydik, zirveye kazınmazdı adımız, buna sende içten hak verdin zaten.

Belki bedenlerimiz birlikte karşıladı seher güneşlerini ama, sanmaki her doğacak güneş içimize işleyecektir diye. Bazen kış güneşleri bizi ısıtamaz, gece çıkan ay kadar. Ben fazla gevelemeden, bir itirafımızı daha yapayım. Seninle olmaya inanamadığım için vede doyamadığım, vede anlayamadığım için,

henüz sevişmedik seninle...

Üç boğa

Hikayeyi bilmeyen yok, aslında masonik bir söylemdir. Bir arada olmak ve birbirini satmamak üzerine.

Üç boğa devamlı birlikte gezen, iyi arkadaşlığa sahip ve birbirlerinin arkasını kollayan bir grup.
Hain kurt ise bunları hiçbirzaman tek başına kıstıramadığı için çaresiz durumda. En sonunda bir plan yaparak bunların arasını açıyor, birine diyor ki sen en güçlüsün, birine diyor ki sen en akıllısın, beyaz boğaya diyorki, bunların ikisi seni bana sattı, sen bunların arasından ayrıl, ve bütün otlak sana kalsın.

Doğal olarak, bunların arasına giren nifak tohunu sonucunda, kurt teker teker, hatta canlı canlı, bağırta bağırta ilk ikisini yiyiyor.

Sıra üçüncüsüne geliyor;

Diyorki beyaz boğa;

Hani beni yemeyecktin?

Kurdun cevabı ilginç:

Ben seni daha arkadaşlarını sattığında yemiştim..

Oldukça manidar.

Siz siz olun, ayağı koksada, karizmanızı bozsada, hatta size uymasada yanınızdakileri satmayın. Yanında olduğunuzu bildiğiniz insanları özellikle.

Çünkü yeni olana, parlak renkleri olana, size cenneti vaadedenlere kanmayın. İnsanların varlığı bile bazen çok şeyler ifade eder, mesela yenmemek, ve yenilmemek gibi..

2009 yaşanmadı çoğumuz için, 2010 yaşansın olur yeter hepimiz için....

30 Aralık 2009 Çarşamba

Zıpkın geriliyor

İşte Eyy büyük insanlık,

kendinize mukayyet olun, yılbaşı denilen "baş" sökün vermeye başladı.
Bende gözlemlerimi sunabilmek için Taksimde biraz seğirttim. İşte size gezici uyarılar.

Etraf -bakireliğini 2009 da bırakmak isteyen taze fasulyelerle dolu. Renk renk ve çok cıvıllar, dikkatinizi ısırabilirler, hemde kim olursanız olun.

Bakireliğini 2000de, 1-2-3-4'te sırasıyla daha öncede bırakanlar sanmayın ki boş duracak ve armut toplayacaklar. Onlarda kurban arıyorlar, şehveten erkek bulunca onları bir yere atacaklar,ve duhul işlemlerine geçilecek.

Oysa sabah, yani 1 ocak sabah ne ile karşılaşacaksınız?

Akşamki aşk meleğinin yerini, makyajsız, pjamalı, gerçek vucüd ölçülerinde ve karnı aç, laanet bir cadı, sizi tecavüzle suçlayacak potansiyel ihtimallerde. O yüzden kırmızı elmalara pek kapılmayın. Hangi masaldaydı o bilmem ama bu masal değil.

Birde sonsuz eğlence ve sınırsızlık vaadeden eğlence yerleri var. Bakıyorsunuz cüzdanınıza ve elli lira limit, eğlenceyi karşılıyor hesapta. Birde şampanya bedavadır, içeri hatun kaynıyordur, eee bu zamanda 50 liraya uzay seyahati, durulur mu dışarda, haydaa içeri. Üstüste tıkışmalar, berbat servis ve ucuz malzeme ile geçiştirilen, iki balon, üç ışık ve gaycinsel bir şarkıcı nüvesi ile 2 sıfır on, yani sıfır üzeri 10.

Birde kaliteli yerler var, kadın gibi, dıştan kaliteli. Ama senin için kıpır kıpır, dışarda halk birbirini pandiklerken, içeride ağır eğlence ve iç karartan karanlık. Yaşlı başlı müşteri ve personelde bıkkınlık. 2010 olsada gitsek, hesap en az 3 milyar, soruyorsunuz vicdanen: "pandik yemek daha mı iyiydi?"

Şimdide yıllardır yeisimin kabardığı başlangıçlar olan yılbaşlarında nasıl bir ortam hayal ediyorum diye bir hayali ortam portresi...

2 adet, yok, 3 adet akademik ama bomba Rusla asrı saadet bir odada, hatunlar hafif çakırkeyf, İstanbulun en yüksek binasında, yıldızlar seyirci, Mustafa'nın gücü 10 kaplan, şayet olmazsa bir tavşan, bunların atalarının tarih boyu dedelerimize yaptıkları eziyetlerin hesabını sormak, fonda ise 80'lik viagra. Aperatif olarak 40 lık levitra,

Beygir destekli tork,

Hayallerimden iyi geceler, mutlu yıllar...

28 Aralık 2009 Pazartesi

Bir mevsim daha

Ben "kendimi okudukça" ruhumu süzebiliyorum ve arındırabiliyorum. Özümüz en etkili ilaç.

Kaç galibiyetiniz var, kaç mağlubiyetiniz? İşte arınma mevsimi.

Kaç kere bedeninizle sevdiniz, kaç kere benliğinizle sevebildiniz? İşte itiraf mevsimi.

Kaç çiçeği sulamakla, kaç çiçeği sevginizle yetiştirdiniz? İşte hasat mevsimi.

Kaç kişiyi güzel olduğu için, kaç kişi siz güzel olduğunuz için sizi sevdi? İşte hesap mevsimi.

Ve bir mevsim düşünün, her mevsimin onda yaşandığı. Yalnızlık, karar, gurur, üşüme, hüzün mevsimlerinin içinde yeşerdiği. Bu mevsime ne ad verirdiniz?

Veda mevsimi idi doğru cevap..

Dünyayı bekleyen sorular ve amatör cevapları

Hani varya bir ışık yanar aklımızın bir köşesinde, -şu şöyle giderse noolacak, şu biterse noolacak, ilerde noolursa noolur? gibisinden..

Sonra bir bakmışız gazetede bir haber, şu şöyle oldu, bu böyle oldu diye yazıyor. Ve sizde diyor sunuz ki; Aaaa, ben bunu öngörmüştüm a dostlar.

Bugün bir üniverste bitimi arkadaşla konuştum ve ona dünyanın geleceğini sordum. Yanıta dikkatinizi çekerim: "2-3 milyar insanın ölmesi lazım. "

( Aslında kendisi de bu 2-3 milyar ölünün arasında sayılacak bir seçim kriteri olsa )

Dünyayı küçülterek büyütmek isteyenlerin vardırdığı kavrama noktasına bakın dostlar: Son derece dengeli nüfüs artışı sonucu dünyanın ulaştığı 6500 milyon kişiyi dünya kaldıramıyor. Oysa dünya nufusunu florida ve alabama eyaletleri bile kaldıracak düzeyde iken. Demekki dünya küçülerek büyümez, büyüyerek büyür.

Dolayısıyla ortam kalitesi bu yükü taşıması açısından çelik iskelete sahip olmak gerekliliğinden, çorba iskelete dönüşmüş. Yani dünyanın geleceğini hesaplaması gereken mühendisler bunu hesaba katmamış. Şimdi ise binayı yıkmaktan söz edilir durumda. Hal ortada, ve "ben halden anlarım"

Ben ezelden beridir teknoloji düşmanıyım, yani dünyayı küçülten bir numaralı sihire.
Ben avam seksin düşmanıyım, yani dünyayı amaçsızlaştıran kolay ulaşılabilir eyleme.
Ben erken kalkanın yol alması taraftarıyım, bir tuşla iklimi değiştirecek güçlerin kolaycılığından ziyade.
Ben finans egemenliğine karşıyım, yani fırsat eşitsizliğini yaratan "para parayı çeker" kaidesine.
Ben televizyonlara karşıyım, yani dünyayı gayretle tanıma fırsatını elimizden alan kutuya.
Ben adaletsiz adalete karşıyım, yani adalet kavramı iki dudağının arasında olan menfaatçi krallara.
Ben akacak kanın damarda durmasına karşıyım, yani bünyeyi kirleten atıl fazlalığa.
Ben emniyet şeridinden giderek diğer insanları hiçe sayan düşünceye bile karşıyım, yani kendi kendimize duyduğumuz saygıyı kafamızda sorgulatan uyanık şerefsizlere.

Ve ben kendime karşıyım, bu halleri ve çözümlerini algılayabilmeme rağmen yeldeğirmenlerinin rahatça dönüşüne...

27 Aralık 2009 Pazar

SALLANTILI YORUMLAR

Biraz biraz 300 yazıya doğru vardırmışım literatürü. Hiçbir ticari kaygım yok, estetik kaydım yok, imaj derdim yok, reklam amacım yok, eleştirilme kuruntum yok, evet yazılarımda herşey var ama bu saydıklarım yok. Düşünebilen beyinler için esas zenginlik burada yatıyor olsa gerek.

Birazda hayalgücü eklentili bazı geyikleri beslemem gerektiğini anladım. Bu saydıklarım aylar veya yıllar sonra karşıma mevzuu olarak gelir ve içten içe gururlanırım benderya. Mesela günlük hayata bazı deyimler karıştırdım ve sıkça kullanılan kalıplar haline geldi desem, hiçkimse buna inanmaya yanaşmaz. Çünkü bunlar anonim, ve bende anonimin bileşeni.

Mesela "geyik muhabbeti, mesela "gökten elmas yağsa bizim bahçeye dinazor üreme organı düşer, mesela "kalkmışın dini imanı olmaz, mesela çatır çatır livaata etmek, mesela "ilik gibi hatun, mesela "cirlop gibi hatun, mesela "beyin damcıklaması, mesela "kapı duvar, ve anonime karışmış onlarca belki yüz, deyimin ilk mucidi oldum. Aranızda bazıları diyecek ki, -git bunların teliif hakkını al! Yok anam yok, vererek mutlu olma hakkını aldım, bilmesenizde buradayım, yeter bana bu yeterlilik.

Şimdi bir iki tuhaf ve gereksiz bilgi daha icad edeyim, ki mecrasının ben olduğu kayıtlı olsun:

Klima.

Japonyadaki klimanjaro dağından gelen serin esintiler sonucu japonlar klimayı icad etmiş.

Viyadük.

Kralın görevlendirdiği dükler, evvel zaman içinde ırmakların üzerine köprüler yaparak, bu yapılara viyadük ismi verirmiş.

Atmosfer.

Işık ve canlılık manasına gelen fer sözcüğü ile gökten gelen manasına gelen atmos ile birleşince bu isim ortaya çıkmıştır.

Hamburger.

Hamburg, hamuruyla meşhurdur. Birgün bir Hamburglu bir anne, hamurun arasına koyacak birşey bulamayınca, Türk komşusunun getirdiği köfte ile hambugeri icad etmiştir.

Kartvizit.

Eskiden seyyah tüccarlar, gittiği bir adresi unutmamak için oranın tarifini "cardo" denilen deve kulakları derisine çizerlerdi. Zamanla bu işlem kurumsallaştı ve kartvisit oluştu.

Domino.

Eskiden mahkemelerde yargıç kimin suçlu olduğunu anlamakta kararsız kalınca, ilahi adaletten yardım isterdi. Bu yüzden ingilizce Cehennem taşı manasına gelen "doom inferno" taşları zamanla domino olarak kullanılır hale geldi.

Afrodizyak.

Avrupa nüfüsu zamanla üreme hızını kaybedince, misyonerler Afrikaya çare bulmaya gittiler, ve kara afrikalıların korkunç üreme gücünü bizzat test ederek, bazı bitki ve şurupları avrupaya getirdiler. Kelime manası latince "Afrika İksiri" olan şurup Afrodizyak kullanılır oldu, avrupa kurtuldu.

Vejeteryan.

Ortaçağda avrupada kilisenin baskısıyla eşiyle bile cinsellik yaşamaları yasaklanan çiftçiler, hayvanlarıyla duygusal ve ötesi ilişkiler kurmaya başladılar. Daha sonra başgösteren kıtlık sonucu, bu hayvanları kesmek ve etinden faydalanmak ihtiyacı zuhur etti. İşte bu çiftçiler duygusal bağları olan hayvanları yemeyi reddedince, ingilizce "reject" yani reddetmek manasında "rejETarian" lar ortaya çıktı, zamanla et yerine bitki yiyen manasındaki vegETarian sözü günümüze kadar geldi.

Bu günlük bu kadar...

Bugün yazılmaya değer birşeyler var mı?

Günaydın hatırlı pazarlar. Yarın pazartesi, onada günaydın.

Şimdi biraz toplumsal yazacağım. Eski kareler ile şimdiki görüntüleri karşılaştırınca umarım akan bir dere içindeki yaprak olma bilinciniz gelişir. Uzaklardan gelen denize dökülme seslerini, derenin şırıltısına karıştırmak sayesinde biraz "ben" olabilirsiniz.

Eskiden sokağınızdaki dükkanların beşte biri lokantaydı, bu orana cafe kahve ve pastane dahil. Şimdi beşte üçü. Bu orantıya hiç dikkat eden oldumu zahir? Yani kunduracının, sıhhi tesisatçının, kırtasiiyecinin yerini, mide salonları aldı. Bünyemiz zayıfladı, midemiz büyüdü. Ucube olduk ahali.

Eskiden yüksek duvarlı malikanelerde yaşamak, ki saray ve hükümet erkanı hariç, kesinlikle ayıp kabul edilirdi. Sofaya kadar, kilere kadar, herkesin ortak alanları çok genişti, kalpler dahil. Şimdi yüksek duvarlı açık hapisanelerde yaşamak ile böbürleniyoruz. Arabamız güvende, çocuğumuz parkta, herşey garantide, rolantide. Bu yaşam böbürlene böbürlene büyüdü. Gazetelerin 20 sayfası toplu konut mezarlıklarına reklam yapıyor. Hepimizin özentisi "site hayatı", Siteyim bu hayatı. Çocuğum arka mahallenin çocuklarıyla mahalle savaşı yapmadıkça, top oynayacak arkadaşı yoksa, babaannem mahalleden haberler getirmiyorsa, herkesin sevinci herkesin değilse, ki üzüntüsü de dahil.

Bayramlar var birde, hani şu aylar öncesinden sinemaya gitmek için kuruş biriktirilen. Hani şu kurbanlıkları beslediğimiz, şekerlerin tozunu aldığımız, göznuru dantellerin işlendiği, ayakkabıların yeniden tasarlanarak yenileştirildiği, yada gıcır gıcır yapıldığı. Tavanarasının bile tozunun alındığı, çatıdaki kiremitlerin bile hatırlandığı. Şimdikileri saymıyorum bile, şimdikiler Turuksel bayramı, vadafon bayramı sadece..

Ben yazdıkça bulutlar toplanıyor, renkleri kararıyor, ağlayacak gibi oluyorlar. Denize dökülme sesi ve dere şırıltısına birazdan yağmurun ağlayışı da eklenecek sanırım.

The wrong reservation

Mustafabeyin süklüm püklüm bir ingilizcesi var, hadi kalkın, onunla tanışalım.

Fortuna fortunatli, I sav a voman on the streeyt. She vas a craying. Then ay vent to hör. And ask: Whom yure crayin for beby?

She straight to me and sait:

It does nat interferes you, ı also cry for a faithless. Its name is nat importante as well, go to home and sleep for the new day, please, please.

But I insisted, ıf there ise a problem, and there are problems, less or much several assistance may help you.

Okay sir, İf you wanted to me to share, Im am Cheer with you the problems.

We went to starcoffe for double coffee. Waitress wrote the order, and bills us. On the table, there were 2 straingers. The classical music is on air, wit no smooking, ıt costs 69 pounds.

Im coming from abroad, my name is suzan she said that, and add;

I vas wrong, ı missunderstood him, he is nat a enginnerr, he was only a pilavcı hasan.

Anday ask to suzan:

Is there someting wrong occure bitween both of you?

She ansırd: Yes hasan kiss me first and goes beyond together. It vas my first experince of all my sexual life with a Kurdish man.

I wait because some tears on her eye, ı gave selpak to her hand, she have performed then.

After the sexual activity, he beaten me, I was shock, and, hasan told to me:

I am not love you, ıf you like pilav and yoghurt, there is a possibility to love you.

Mr Mehir; I never make a sex vith a turkkish kurdish man. Im so upset. And no vacation room, also all money TL. spent for journey. Help me, assist my soul, to return Scotchland, mr and msis brown are wonder about me.

I gave her about 200 pounds in cash on the table. And left a little kiss to her lips.

She wanted to gave me her beauty, but ay reject, I never go to the bed with a girl, who makes love with pilavcı hasan.

This is all the storey.

25 Aralık 2009 Cuma

Bugünden notlar...

Dünya yuvarlak, ve günü çok kısa. Ama çok ince bir işçilik saklı günlerin içinde.

Mesela sadece bugün öğrendiklerim.

Dünyanın en güzel kadınları Taylandlı travestilermiş. Yakında bloğum sona erebilir.

Bir sabah zebza meyva haline giderseniz ama elinizde çuvalla, istediğiniz kadar doldurabilirsiniz. Bedava.

Taylanda uçakla inişe geçereken havayolları ikramları; incir fındık üzüm, kavrulmuş artı kurutulmuş.

Kabaca Kerane

Keraneler, istanbul keraneleri.

Karaköy rıhtımından çağrıştığı haliyle kaldı aklımda. Denizle özdeşleşti.

Sahipleri esnaf, çalışanları fırlama, sermayeleri erbaptı. Nicelerimizin bir önceki oluşumu kerane çıkışlıydı.

Bir gün sakal bırakmıştım, varmıştım sahiline keranenin. İçerde gelinlik kuşanmış bir hayat kadını bana; Gel sakallarını sürt ..cığıma demişti, oysa ben gözlem için gitmiştim. Hatta eğlence için yine bile giderim.

Nişantaşında değme sosyeteden farklı bir yaşam tarzı olmayan Havalı deniz, belki emekli olmuştur ama, öyle bir tüttürüyorduki citan'ını ortalarda, oralarda. Kesin içinden yenilere küfrediyordu. Sonradan yeşilçamda kerane filmlerine esin bile verdi. Öyle havalı işte.

Ama girmedim hiçbir zaman mektebin kapısından. Aynen osman hamdi bey'in yağlıboyalarına baktığım gibi baktım sadece. Şimdi kerane küçüldü ama her yer kerane. Adı fuhuş, boya ve fırça, biraz ithal çokça yerli. Fuhuş yaşantımızın yeni ismi...

Çok kurcalamadan stop, reklam yapıyor der birileri...

Temel Sevişme Teknikleri

Arabi, japoni, türki,

Dünya kültür çeşitliliği esasına dayalı sevişme tekniklerinden bahsederek, sizlerin genel yaşam kalitenizi yükseltme amacındayım.

Bazıları ayağa kalkıpta Mustafa Dünyada ne kadar cins hatun varsa sobelemiş diye yaygara yapmasın. Zira her kadın aynı kadındır, bazıları taksim, bazıları eyfel, bazıları bağcılar meydanı sadece.

Kürt kadınlarla olan sohbetinizde en önemli kıstas; önem vermektir. Bu cins kadınlar hayat boyu önemsiz bir kuluçka işlevi gördükleri için, önem verilme durumunda kürt hatunların -e -de -den, yani bütün hallerini kolayca görebilirsiniz, hatta kürt abonesi bile olabilirsiniz.

Hemen fransız kadınına geçelim, kürt kadınının tam tersi, bu kadınlar da abartılı bir önem gördükleri için, aşşağılık adi bir fahişe muamelesine bayılırlar.

Alman kadını aslında malum disiplin ve mekanik uygulamalardan sıyrılmaya yönelik arayışın kadınıdır gerçekte. Alman kadınını şaşırtan kazanır, hemde neler neler.

Japon kadını, saf ve basit bir denkleme tabidir. En çok önem verdikleri öğe olan "ataları". Yani Japon atalarının bazı karakteristik özellikleri katın bünyenize, görün japon teknolojisini.

Amerikan kadını en zırhlı kadındır, özel anını bulmak gerekir. Çünkü tüketim ekonomisinin en çok sarmalladığı kadındır. Gösteriş ile şansınızı denersiniz. Ama çok çabuk deşifre eder şahsınızı. Amerikan kadının en zayıf tarafı kadınlık içgüdüsü olan çocuk doğurma içgüdüsüdür. Senden bebeğim olsun diliyorum dediğinizde, o dev gibi amerikan kadını minik fareniz olur.

Rus kadınının ülkemizdeki tahribatı malum. Hepsi paragöz, çatal dilli yılancıklardır. Esiriniz gibi görünür ama esir eder bütününüzü. Dolayısıyla rus kadınını buz kalıplarının arasında aramak gerekir. Tundrada hayatta kalmak içgüdüsü ile bütün yaşam kırıntılarını değerlendirir. Kendileri buz bukalemunudur. Sıcak davranın erisinler.

Sırada Türk kadını var.

Bu bir basitlik mi veya en kompleks nitelik mi oluyor, onu bilemem ama;

Türk kadını ile iyi sevişin yeter...

( Not: Yazının başlığı ile yazı arasında kalan ve beklediğini bulamayanlar:
Sevişme; zaten bir kadının kalbini elde etme aşamaları değil midir? Kadının aklını çelen, kadının tamamını fetheder. Aklı fikri trifonfini de olanlar yine muz kabuğuna bastı. )

23 Aralık 2009 Çarşamba

Türk insanına pazarlama teknikleri

Mevcut etiketinize yüzde 20 ilave edin, sonra düşün bu yüzde yirmiyi.

Sizin patronunuzu tanıdığını-canciğer olduğunu söyler, aslında yok öyle birşey, ama yüzyıllar boyu böyle devam edecektir bu kalıp. Patronu tanıyan patrondan alır esasen, şahsen ben böyle yapardım.

Sakın müşterinin ihtiyacını belirlemeye kalkmayın, size ihtiyacını kendisi söylesin.

Eliniz mal dolu olsa bile, mutlaka son kalan mal şeklinde pazarlama yapın. Yada ona özel uçakla getireceğinizi, geminin rotasını değiştireceğinizi, hatta fabrikaya özel üretim yaptıracağınızı. Utanmayın; dövizkurunu bile sabitleyebileceğinizi söyleyin.

Asıl mesleğinizin profesör doktor veya yüksek mühendis olduğunu söylemeyi unutmayın, bizim halk mağduru sever, mazlumu nokta nokta ker.

Taksitle yapılan alışverişlerde sakın faiz maiz lafını etmeyin. Bizim halk abartmayı sever ama kabartmayı sevmez.

Çok konuşmak tehlikelidir. Bırakın zaten boş laf profesörü olan halkımız konuşsun ve sonunda "hadi bakalım ver bir tane" diyeceği zamana kadar sabredin.

Satışta bir hatanın bütün sevapları götürmesi diye bir kural geçerlidir. Bütün ihtimalleri hesaba katarak garantili ve yuvarlak konuşun.

Sizin önerinizi veya teklifinizi karıma soracağım diyen insanlara sakın ha kanmayın. Karıya soracağım diyen adama şahsen ben mal satmam. Zaten karıya soran adam karı gibi adamdır.

Müşteri ile zeka yarışı ve iddiaya girmeye sakın kalkmayın. Onun iddia ve doktrinlerini gerçekmiş gibi kabul edin. Aksi halde satsanız bile yaptığınız ticaretten birşey anlamazsınız.

Mustafa, bu söylediklerinin hiçbiri bilimsel ve ilimsel değil diye karşı çıkanlara da hak veriyorum.

Zaten hiçbirşey okulda öğrettikleri gibi değil, bizi kandırmışlar...

18 Aralık 2009 Cuma

Roberto

Mahsun plaj çocuğu, babası hakem, baldırı 60 santim. Gelmiş geçmiş en iyi sol bek.

Gitti.

Ama yandığım tek nokta ne biliyor musunuz: Galatasaraya bir gol atamadı, ama direkten döndürdüğünü hatırlıyorum.

Roberto ilk geldiğinde aklıma ilk gelen şey, Galatasaraya atacağı bi kucak gollerdi, çünkü kendisi çok çapkın ve vurucu bir tip olduğu için galatasaraya çok iyi bir damat olacaktı. Ama olmadı.

Adoş bu transfer ile ilgili " Fener ancak formasını alır " demişti ya, bu bile kendini bilen için 100 gole değer.

Aslında robertonun tipi şemali, askerde kafayı kele döndürmüş maraşlı acemilere benzediği için, onu kendime ekstra yakın buldum.

Keyifli bir şampiyonlar ligi maçında, topu benim bulunduğum tribüne atınca, orada bulunan bir amca; Keseyimmi topunu diye bağırdığında, güldüğünü hatırlıyorum. Anlamadı ama anladı.

Yolun açık olsun kel arkadaşım. Formanı adnana ben hediye ederim.

15 Aralık 2009 Salı

Dubaide Türk Hükümranlığı

Konu ekokriz değil.

İlk önce bunlara tüm istilacı girişimciliğimizle altyapı sattık. Çölde medeniyet sağladık ki bu az şey değil. Şimdi oralara giden bizim yarıyavşamış medya, bize saltanat satıyor. Bizde ilk para vurumunda dubaiye gideceğimiz planları yapıyoruz. Pastaya ceviz verdik, şimdi pastayı yemek zorundayız.

Dubaide yakın zamanda 800 metrede, uçaksavarımızla arap dilberleri indireceğimiz günlere doğru gidiyoruz, ki oda kiralayana araplar bedava zeytingöz veriyor, fuhuş promosyon yani.

Reklamını yaptığımıza göre, şimdide işin sosyal yönüne gelelim. Çölde süslü betonarme içinde yaşanan dramlar konumuz.

Dubai zenginler hapisanesinde zaman farklı akıyor, tek hayat tarzları; zamanı iyi geçirme felsefesine sahip arabiiler, osruklarını bile törenle atmaya başladı. Aslında kas yapıları, yani bozulmuş anatomileri ve şişmiş tavuk görüntüleriyle gaz işi bile büyük bir aktivite.

Bakın nasılda bizim kaşar dizilerimize meraklılar, işte size alternatif pazar, alın samanyolundan 50 milyara bir dizinin pazarlama hakkını, verin 500 bine.

Eğerki geçmişten gelen gözetmen türk abi imajını iyi oynarsanız, istediğiniz sermayeyi yükleyebilirsiniz.

Kalp atış hızları ortalama 35-40 olan araplara enerjik kişiliğinizle ayrıca nufüz edebilirsiniz.

Bizimle lüks ihtişam sınıfında ve hayalgücü boyutunda yarışamayacak kadar zihin fakiri olan dubaide her türlü sanal rezilliğide okutabilirsiniz. Hatta Şeyh olup milyonları toparlamak ta işin cabası.

Siz siz olun, siz Türk olun da Dubaideki yumurtasız tavukları ızgara yapmayın, benim bile iştahım kalktı şu dakika itibariyle.

14 Aralık 2009 Pazartesi

AVATARRR.

İşte gelecek kehanetlerim; biçim biçim vede evre evre kafa çıkarmaya başladı. Teknoloji boka saracak, evrim tersine dönecek konularında burada az tuş basmadım. İşte, eserlerini koruyamadıkları için, olay sinemadan başka yerde izlenemez formata döndü. Daha durun, koltuğunuzu daha çoook ıslatacağım, mabaadınızı çürüteceğim. Bu ne ki?

İşte bilmem hangi gezegendeki koloninin özgürlük savaşındaki ikilemler, aşklar, karşıtlıklar, medeniyetler, böyle bir konu, farklı bir cins, sos, kına, salça, ve Avatarrr.

Şimdi fan siteleri, meraklı forumları, tv fenomenleri ve bütün zer-zevat bu film hakkında sanal tatavasyona başlayacaklar. Eleştri, karşı görüş, taraftarları, siteler vesair müthiş bir çekim alanı manyetizması oluşturacaklar, katma değer ekonomisi ile türk sermayesinin 10-15 "milton" doları havadar olacak. Aynen.

Biz Türküz, biz istilacı ve intikamcıyız, bende hemde. Şimdi avatardaki yaratıkların dişi olan mavi gözlüsüne, en ahmetaltanvari hareketlerle dünyalının gücünü gösteriyorum, doğacak olan yavrumuz ise büyük ihtimalle brozontus dinazoruna benzer.

Kendi çapımda bütün avatara gidecek sinemaseverlere yavrumuzun peluş bebeğini armağan ettim bile.

Aklı olan anladı.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Kalite Diye Bir Şey

Eğer varsa 2 tane kaliteden bahsedebiliriz. Dışa vurumu olan, ve dışa vurumsuz.

Dışa vurumlu kaliteden 2 şekilde bahsedebiliriz. Dışa vurgulanan ve dışa yansıyan.

Dışa vurgulanan kaliteden 2 tane sonuç çıkar. Mevcudun vurgulananı ve olmayıpta vurgulanmaya çalışılanı.

Olmayıpta vurgulanan kaliteden 2 tane çapanoğlu çıkar. Ticari çıkar ve kompleksli kişilik.

Kompleksli kişilikten ise sadece kompleksli kişilik çıkar başka birşey çıkmaz.

Dışa vurumsuz kaliteye gelecek olursak, dışa vurumsuz kalite; en kaliteli kalitedir, kardeşiyle yanyana gelmeye bile yanaşmaya çalışmaz. Kaliteye has bir kalitedir, başka birşeye değil.

Bu minik yazımla sakın bir sınıflama yapmaya kalkmayın, kaliteniz ortaya çıkar mazallah.

SÖYLEM TEYZENİN YAZILARI ÜZERİNE

Birkere Söylem Teyze diyince duracaksınız orada. Florans Naytingel akımının öncüsü olan Söylem, ruh dünyasındaki sızılarımızın çaresi yazılar yazar, nasıl?, kendi iç dünyasında ürettiği melhemler ile.

Gelişmesinin merhalelerinde durup geriye bakma ve geleceği aydınlatma amaçlı bakışları ve bakış açıları ile, toplumdaki kalabalıkların yalnızı Söylem, bizleride bu ıssız buz çöllerinde konuk ederek serinlememizi sağlar.

Modern İnsanın Trajedisi olarak sınıflanan yazılarında, teknolojiye ve teknolojide kaybolmuş insanlığa yaktığı ağıtları ile, vardığımız noktanın bir zirve olduğunu ve artık düşüşün başladığı sinyallerini alırız.

Normal insanın düşünce devri saniyede 2500 lerde seyrederken, 10 bin devri gözü kapalı yapabilen Söylem Teyzenin düşünce hızı, neredeyse dünyada gezmedik santim bırakmamıştır. Uzaylı teknolojisi ile yada şöyle diyelim; yabancı bakış açısı ile dünyayı keşfeder, notunu verir.

Yaklaşık 8 ülke vede 100 ayrı nokta kayıtlı olan portföyünden edindiği evrensel izlenimleri ile dünya vatandaşlık mertebesine ulaşan bir zat, bir şahene, bir kitaptır. Yazar olabilme tekamülü ile farklı deneme ve sürrealist hikayeleri mevcut olan söylem, aynı zamanda bir soğan ekmek seansına bile kendini adapte edebilecek bir yapıya sahiptir. Zira mevcut olduğu salon toplumu ona tam bir samimiyet sağlamamıştır.

Şimdi kendisine yazar olabilme aşamasındaki kendi amatör tespitlerimi ileteceğim.

Yazar olmak istemelisin, kimse seni yazar yapmaz doğal kabiliyetlerinle keşfetmek suretiyle.

Uzun yazmalı ve beyinleri tokatlamalısın, bir hikayeyi bütün sürrealizmi ve pasajları ile bir bütünün omurgasına tutarlı şekilde oturtmalısın.

Öncelikle kendin bu alemde seyrüsefer yapabiliyorsan, insanları o noktaya uçurabilirsin, yoksa yolu kaybetmek olasıdır.

Sahip olduğun değerleri ortaya çıkartmakta, o haris ve şüpheci kişiliğin ile gelişmeleri gölgeleyebilirsin, zira ben herkesten büyüğüm ve sofistikeyim egoların ile geçmişte çok yaralandığını ve gözyaşlarını içine akıttığını gördüm, ben; Mustafa yani..

Yine YILBAŞI gelecek

Birbirleriyle kovalamaç oynayan 365 ler, onlar eğlenirken, bizde onların eğlencesine ömrümüzle katılıyoruz.

Tüketim yılbaşılarından birini daha yaşamadan yaşamak yoluyla özümsemeye geldim.

Taksimde toplanan coşkulu kalabalığın içindeki coşku ateşinden yine taciz kurşunları ateşlendi. Güney Afrikalı Joan ve Kristinin baldırları morardı, kalabalıktan biri elinde 2 adet jarse kilot ile tarlabaşına yöneldi.

Sevgilisi tarafından yılbaşında cinsel festival hayalleri elinden alınan kazım, sevgilisi ayferin evi önünde havai fişek patlatmaktan gözaltına alındı.

Bu yılbaşına sevgilisiz giren K.M.Paşalı bir grup genç, tüketmeyi bile tüketirken midelerindeki maddelerin kimyasal reaksiyon sonucu ateş almasıyla birlikte, kendilerini meydandaki havuza zor attılar.

Aksarayda, yılbaşı için kiralık kadın kalmadığını öğrenen kağıt toptancısı Nezih, yılbaşını geçirmek için şişme kadın da kalmadığını öğrenince, kendisine kağıttan arkadaş yaptı, ama sabun kalmadığını öğrenince yılbaşı kutlamaktan vızgeçti.

Yılbaşı gecesi için kiralık araba bulamayan bir grup liseli, İETT Ayazağa garajından otobüs kaçırdı, ve bandırmadaki ucuz barlarda yılbaşı kutladı.

Söylem Teyze bu yılbaşı Romada rezervasyon yaptı, 5000 avro feda olsun Nuhun Ankara Makarnası için...

8 Aralık 2009 Salı

Kış Güneşi

Bahsimizin 2 boyutu var, yeni gelecek olan filmler gibi 3 boyutlu değil yani, istemeyen okuyamayabilir. Birincisi iklimsel boyut, ikincisi duygusal boyut. Ben bu ikiliyi harmanlayacağım, harmanımsan harmısan, harmana benle varmısan?

Yılların ömrünü ömrüme denklerdim çocuk iken. Bilmeden bunu sizde yapardınız, 31 aralıkta çılgın dehşet eğlenceler, 1 ocakta yeni doğan bebe gülümsemesi. Yani cehennemden cennete hesabı. Peki değişen mevsim hareketleri ile aşk hayatımızın ortak bir paydası olabilirmi? Olabilir demeyelim, hüküm Allahındır diyelim ama bazı bilimsel göstergeleride gözardı etmeyelim, ilim çinde bile olsa bir tuşla ulaşılabilir halde çünkü.

Mesel kediler, ufak bir kıştan sonra eğer güneş yüzgörümlüğü yapar ise, kendileri hemen MSN ve FCBK' larını açıyorlar. Ama yanılıyorlar, ve kışın hamile kalmak, rüşvet alırken yakalanmak gibi birşey.

İnsan organizmasını açar isek: Kış aylarının kasveti ve kısa aydınlığı, insanda umutsuzluk hormonu yeşertir. Yüzümüz az güler, evde olmak ve güvende olabilmek paydaları ağır basar. Bu sebepten özellikle kadınların çiftleşme ihtiyacı yükselir boş atımlı veya dolu atımlı. Erkeklerin ise otomatik organizmaları evde fazla kalmaktan ötürü sakinleşir, güç üretir ve sevişme dürtüsü alevlenir. Belgesi ise yazın doğan çocuklar. Oysa ilkbahar ve yazın farklı genlerle buluşmak isteyen erkek çağlayanı, diğerinin peşine düşer, diğer bedenlere asılı kalır.

Kış güneşi tezimde vurguladığım anafikirde, tüm doğal salınımdan aykırı olmak üzere, yeni bir ruha aşık olma histerisi kastedilmektedir. Bu yüzden kadınlar erkeklerine karşı çok sunuşkar, ve uysal olmaktadır, güven içgüdüsünden dolayı. Erkekler ise kendilerine bir aşk yolu bulur ise kesinlikle aldatmayı göze alacak bir depreme yakalanır. Çünkü erkek kimliği, çokeşli bir nüveden oluştuğu için, erkek güven azalmasını başka bedenlerle takviye eder.

Bu yazıdan bir şey anlamadınız mı, bende pek anlamadım ama bir vakit gelecek ve anlayacağız aşkım...

7 Aralık 2009 Pazartesi

Yabancı kadınlar ile Bizimkilerin farkları

Geçtiğimiz yıllarda bir haber okudum, diyordu ki; Hollanda cinsi hollstein ineklerin yıllık süt verimi, bizim en verimli modelimizin 10 katı olduğundan sebep, inek ithal edip bizimkilerle kırma yoluyla süt rekoltemizin arttırılacağı kararı alınmıştı. Yahu be menem bir işmiş arkadaş dedim içimden gülerek. İşin zor tarafı bu giriş ile bu yazıyı, birde başlığı denkleyebilmek.

Tabiiki maksat; kahrımızı çeken kadınlarımızın imajıyla oynamak değil. Nasıl ki zencilerden, çinlilerden, slavlardan farklı isek, başlıkta bahsedilmiş mevzuuda da farklılıklar olacak.

Bizimkilere yalan söylerseniz elde tutabiliyorsunuz, yabancılara yalan söylerseniz kaybediyorsunuz. İnanmayan denesin.

Bizimkilerle yatmak için kırk katır kırk satır atladıktan sonra belki, o da belki yatabileceğinizi kastediyor, yabancılara bir içki ısmarlayınca ve hoşlandığınızı söyleyince hemmen o akşam.

Bizimkilerle yattıktan sonra sabaha salya sümük ağlayan bir kadın, yabancılarda ise size günaydın diyerek, öperek uyandıran bir kadın.

Yabancıyla yattıktan sonra arkadaş oluyorsunuz, bizimkilerle yattıktan sonra düşman.

Yabancı kadınlar sizin esprilerinize içten kahkahalar atarken, bizim kadıntılarımızda şüphe ve direnç.

Yabancı kadın erkeğin hizmetine girmekle mutlu olunacağını benimsemiş, yerli kadın erkek toprağın altına girince....

4 Aralık 2009 Cuma

Sana Aşık Oluyorum

Bu blog original by by me, çok analitik bir yapıya sahip. Yani her parçası birbirine uyumlu. Gören için. Amaçlı ve hedefli, vizyon sahibi. Seyir zevki olanlar için dev bir akvaryum, içinde yaşam olduğunu bilenler için mutluluk vaad ediyor.

Şimdide aşk denilen borazanın başına oturuyorum ve içindeki sırları size aktarmak istiyorum.

Aşık olmak aslında gönüllü olmanın bir yüce seviyesi. Bir kadına aşık olmayı kastediyorum ama, kadınların bir erkeğe aşık olma semptomlarıda sanırım aynı dna'nın sarmallarına benziyor.

-Bakışlarımdan anladın değil mi bir yola beraber saptığımızı. Ayrıntılarımızın önemi kalmadı. Ben senin güzelliklerine daldığım yerde kaldım. Bir şiirsellik bulutunun bizi yükseltmesi yerçekimine ters, ama nefes alışımız bu yükseklikte dahada sıklaştı. Şu an atmosferden kopmak üzereyim, ve bulutun kaptanı olarak herşeyinle bana ait olmanı hissedebiliyorum. Senden ne istersem isteyeyim, kendimin olmuş sayabilirim değil mi? Baştan evet değil mi? Senden geçmişin intikamlarını alabileceğimi hissediyorum ama değil intikam almak, senin kılın için kaynayan lav çukurlarına düşmeye bile gönüllüyüm. Bu mutluluğun geri ödemesi bizi ne kadar geriye götürürse götürsün, birlikte ödeyeceğimizin gücüne sahibiz. Kimse bize dokunamaz, dokunsada bulamazlar. Senin nefesini alıp veriyorum, ve her nefeste dahada arıyorum hissetmeyi. Lanetli bir cadı olsan bile senin kolleksiyonuna katılmaya can havliyle hazırım. Herşeyi birlikte yaşamışız gibi kazanın içi, ve fokur fokur. Ama sensizlikte üşümemi engellemiyor. Her hedefin ismi sen, aştığım her dağdan sonra doğan yeni güneşlerde beni bekliyorsun ve bu meczup halimle koşturmaya bayılıyorum. Kanım bir kez daha kaybettiği alyuvarlarıyla buluşacak, bunun için ölüm ufak bir ayrıntı, bir kıymık. Bu toplumdan kovulsam bile. Seninle dans ederken seni öpmeyi istemedim değil ama sevgide saygı saklı, benimkinde saygı kemik, kemikten duvarlarım iç içe geçmiş seni korumak için, ama sen ihanet etmezsin değil mi, bu sorularda nefesleniyorsam, güneşinde serinliği aradığımı sende kabul et. Aşk mecbur etmemektir bende, sevaptır sevap. Herşeye meydan okutan o cesur duruşunla kapımda tekbaşına olma sahnen ile amaçlarımın merkezine dahil oldun. Allahıda şahit ettik, artık önümüzde birşey duramaz değil mi?

Hatırlı Cumalar

Kendi kendini yiyen hayvan hangisidir desem, ironi yaparsınız bana ve "insan" dersiniz.

Bu cuma boş vaktim çok ama hoş değil, çeşitli merhalelere merhem süreceğiz birlikte.

Öncelik l,e, basit zekadan ve türevi olan konuşmalardan uzaklaşır hale geldim. Bilgelik, kalite, bütünlük ve felsefe arar hale geçtim. ( Buradan beni kötü niyetli olduğumla itham eden, yani onunla bedensel düşünceler beslediğimden dem vuran zeka dahil. ) Katlanamıyorum böyle hormonalliği düşüncesinin üzerine geçmişlere. Sırt dönüyorum sırt dönülme ihtimali olsada.

Sonra özne olarak daima insanı düşlüyorum, insansız uzay uçuşlarında ısrar edenlerin elektronik zekasına madeni yağ sürerek.

İnsanların duyarlı görünmek için sarfettiği çabaya hayretimden elektrik çarpmışı oynuyorum; -Ne bu abi diyerek, kendilerine dokunulduğunda kıpkırmızı kesilen hasetleri süzdüğümde.

Ulan Mustafa, sen bu dünyaya azsın bu kadar çokun yanında demek farz oluyor.

Evrensel Adam

Kendimin reklamı....

Evrensel adam nasıl olunur kursuna gitmedim, ama tanımlarımda eski alfabe ile yazılmış bir paragraf var.

Evrensel adam, büyük bir pozisyona gelemez ve hayat standartlarını yükseklerde yaşayamaz. Zira pozisyonu zaten büyüktür.

Evrensel adam, her tür insan tipi ile empatiktir. Önyargı ve iletişimsizlik diye bir problemi yoktur, kendisi kapanmadığı sürece.

Evrensel adam yıllar sonra görseniz bile gözlerinde aynı ışığı yansıtabilen adamdır. Elektrik kesintisine uğramamaz, aynen hazine odaları gibi.

Evrensel adam, günahsızdır, ama sizin günahlarınızın aynasıdır, sizi kendisine benzetmede yazısız ve kuralsız bir etkileşim içinde olduğunuz kişidir.

Evrensel adam, hint fakiri tasvirinin medeniyet kostümü giydirilmişidir. Müziği çok şeye kadir'dir.

Evrensel adam, içindeki çocuğu aç bırakır, susuz bırakır ama öldürmez, bazı edebiyat şahesteleri gibi.

Evrensel adam mir uzay istasyonuna çok benzer, içinde liman olmaya odaklı, adanmış hayatlar barındırır, zamanı farklı boyutta yaşar, sizden önce ölebilir veya sizin öldüğünüzde gençtir.

Evrensel adam, öldüğünde mezarcıyı bile ağlatabilecek adamdır.

PORT'RAIT

fAŞİST..

İşte size bir otobiyaografi. Klişe bir kişiliğin kendi içindeki tutarsızlığında, vijdani tuzaklardan kaçışının göstergesi.

Kahramanımız asıl itibariyle çeşitli ruhları bünyesinde barındıramamaktan sebep, yoksunluklarını farklı ruh hallerine bürünerek gidermeye niyetli. Tek cevabı olabilir; Sanane..

Sanane acizane bir ifade ama sarılabilinecek tek yılan.

Yetenek yoksunluğundan ötürü, yeteneğe yeltenenlerin bahçesine karbondioksit salınımı tehlike değerlerinin üzerinde. Sarıldığı tek kurşunu; kimliği.

Doğa, yeşil, özgürlük, ifade benzeri kalıpları var, kalıp ustası, kırmızı çizgilerinin içi kalıplardan görünmüyor. Duvar ustası.

Dünyayı kendine görüş gözlüğünde görme odağında bir yaşam. Bu cümle kadar tutarsızlık salınımı. 3 boyutu 2 boyuttan ibaret, ona göre 5 boyutlu bana göre 2, "herkesin banası kendine" dedi bile içinden.

Bu faşiste ne söylenebilir ki, tutarlılığa daveti, yarım ekmek arası keçiboynuzu olarak yedi bile.

Sendeki faşizm; ruh milliyetçiliği, ruh; sigara dumanı, milliyetçiliğin paydasında sadece sen.

Bu faşist benim aslında, saf sen değilsin.

3 Aralık 2009 Perşembe

Komveks miymiş neymiş?

Mustafa yine bir fuara gider-bu hayatındaki 20 inci fuar.

Seramik araba lojistik araba yapı mapı derken 20 eder toplamı. Bu fuarların en marjinal fazlalığı olan adam Mustafadır fuar çakalları arasında.

Oysa Söylem hiç fuar görevlisi olamamıştır hayatı boyunca, boyu uzun hayatı kısa.

Hemen fuarın rengi dekolte kızlardır diye bir merak saracak okuyanları, öyleya edebi sapık mustafa ve adres arayışlı memeliler. Yok ama ben onları seven, gerekirse saran bir odağım sadece. Merak eden varsa söyliyeyim, fuar kızından karı olmaz. Kısa günün kar'ı olmayacağı gibi.

Yinede merak eden varsa söyleyeyim, günlük yövmiyeleri 60-100 tl arsında, ve utanarak söylüyorum, boylarına göre. Hadi bakalım insan hakları savunucusu Söylem teyze, göreve, git bir yerlerde protesto ediver.

En hayret bir diğer nokta ise, alıcı yok komple satıcı var, fuarlar duvaksız gelin olmuş, fiyatlar gebermiş.

Bazı anlı şanlı büyük markalar ise parasından korkup fuara girmemişler, hatta en büyükler. Kalite bazen beyinde.

Şimdi bu fuar bu günlük bitti, insan hikayelerini uzatmayacak ve anlatmayacağım, zira hayatta hiçbirşey bana sürpriz değil. Bunuda protesto eden ediversin bir yol..

2 Aralık 2009 Çarşamba

Edebiyyat Güneşi Söylemi Teyze

Uzun süren sonbahar Söylem Teyzenin yapraklarını dökmüştür, artık kış ayazları ve ilk buz tanelerine hazır bir vcuddur Söylemin ki.

Derin iç yolculukları ve ruhunu geçmişte gezdirmeleri ile amatör bir kalem olmayı başarabilmiş söylem; bir sonraki adımlarında daha büyük yolculuklara yelken kulakları ile açılacaktır. Buradan da anlaşılacağı gibi Söylem Teyzenin kulakları Tava Kulaklarıdır. Bu ses şehirler boyunca yankılansın.

Bir edebiyat söyleşisinde Yazar Pamuk ile karşılıklı oturmuşluğu bile olan Söylem, öncelikle kendini diğer yazarlardan ayırmaç eden özelliğim nedir diye şirketleşmeye karar verir. Tüm çocukluğu, gençliği, ve biçim değiştirse bile profesyonelliğinde daima salaş bir yaşamın içine sofistik bir ruh betimleyen Söylem, yazılarında da bu ruh ve beden uyumsuzluğunun sürtünme seslerini dillendirmektedir. Gölgesinden veya yaşadığını hissettiğinde nefesinden çekinen Söylem Teyze, sayısız ayrışmalarından birine daha start verir. Artık bestseller bir yazar gibi giyinecek, mekan olarak cihangir ve mücavirini benimseyecek, varsa teşekkürcü müdavimlerine canlı yazılar yazacaktır Cezair sokağı ricalinde. Hayvan barınaklarında deyim yerindeyse barınacak, morçatı kadın evlerine moral katacak, ve ezilmiş halkların yanında eylemlerde bulunacaktır.

İlk olarak okmeydanında polisle çatışmaya giren çocuklara laf anlatmaya çalışır, ajanprovakatör olarak nitelendirilir ve dayak yer, sonra polise laf anlatmaya kalkışır, gösterici olarak jop yer, hayvanbarınağında köpeklerin saldırısına uğrar, kadın cezaevinde koğuş üzerine kitlenir ve 1 hafta bayram tatilinde içeride kalır, en son hayranlarını ağırladığı cezayir sokağında, sohbet bitimi hayranlarının 1 gecelik tüketimini cebinden öder, ( yaklaşık 4 binevro )

Yani, yazar olma tavı merhalelerinde, fiziksel-ruhsal-siyasal-parasal her türlü şiddete maruz kalır. En iyisi yazar olmak yerine teşekkürcü yorumculara arzımı sunmak en tehlikesizi demek suretiyle yazar olma tedavülünü baskıdan çeker.

Derdest bir şekilde....

29 Kasım 2009 Pazar

Gençler; Dikkatli Seks Yapın

Şimdi yeni bir yöntem deniyorum, ilk defa önce başlığı belirledim, sonra yazı ekleyeceğim. Tipik bir bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma hadisesi.

Sayın Gençler,

Biliyorum her türlü görsel iletişim yoluyla size sex içgüdüleri aşılanıyor. Bomba gibi göğüsler, da vincivari gizemler, bal dudaklar, ayran kalçalar, ızgara gibi dumanı üstünde hatunlar, vede bekaret kemerini astık, sıkıntıları aştık hikayeleri....

Birde sonu bitmez tükenmez sabahlara kadar yengemi tıngırdattım pornovizyonları, gerek sözel gerek yazısal...

Ben mesela, yeni yetme zamanlarımda, kızlardan yayılan parfüm kokularını, onların doğal kokuları zannederdim, fırlama hormonlarım beni kandırırdı. Hayaller süslerdi ıssızlarımı..

Aynı duyguyu eminim ilk bekaretlerini subay gençlere veren bakireler de hissetmiştir. Öyleya onların hepsi birer potansiyel Atatürk, ve kendi bekaretlerini kutsal bir amaca veriyorlar. Piçgurusu hormonlar.

Şimdi bir kızı öptüğünüzde emin olun ağzınızdaki tat çilekli ruj aroması. Yalanıp durmazsanız sevinirim.

Bir kız size aşırı derecede afedersiniz vermek istiyor sa, mutlaka şüphelenin, bisikletten düşmüştür, ve eğer zar atarda, kan gelirse, yeni teknolojik icad olan kan kapsülleri işbaşındadır. Bu zamanda bekaret başa beladır.

Ey kızlar, ahir ömrüm boyunca benimle arkadaşlık etmekte pek naz ettiniz, ama mesela ismi tolga, cüneyt, emre olan şahıslara karşı pek bi dirençsiz şahsiyetler oldunuz. Elde var bir oda; Mustafa ya.

Ama size duygusal ve çekici gelen o şahsiyetler genelde size gecelik aktivite sunumu sağlayan ve öteye gidemeyen terzilerdi, diktiler geçti. Ama söz ağzımızda kaldı, naapalım salak çok.

Birde feys çıktı zamanımızda, arkadaşın arkadaşı terzilik yapar iyide yamar ihtimaliyle, artık sevişen sevişene. Teknoloji piçliği.

Aman kızlar, sevişme ortamınızda etrafta fantezi kamerası varmı yokmu dikkat edin, bir bakmışsınız, intstar olmuşsunuz. Bizim toplum bunları fazla kaldırmaz.

Birde mutlaka her yılışıldığında size sunuma hazır evli evsiz bir sürü ihtimal olduğunun farkındayım. Orospuluk hem erkekte hem kadında, ama siz si olun enerjinizin en azami yüzde 20 sini seks etiketleyin. Yoksa kartın rengi kırmızıya çalar.

Bu uğurda bir şiir okumuştum, sevişme duygusunun anafikrini +bütün çıplaklığıyla özetleyen:

Sur dibinde tek göz hanede
Odun kömür Hak getire
Ama pide gibi döşekte apış arasına girdi mi elleri
Gül gibi kızlar düşünde.

- anlamadınız mı?

Seks sadece bir düşünce bulutudur, sa siz onu deler geçersiniz, yada o birilerini sürükler peşinden ve suya dönüşür.....

Muhteşem bir pazar aksiyonnamesi

İnanmazsınız, bir bayram-bir pazar-bir tata nöbeti ve bir yağmur, benzeştirmek gerekirse, yerler otuz santim efil kar, sessiz sessiz yağanından, ağaçlar dallar beyaz, şehrin gece ışıkları ve sevdiklerinizle parkta kartopu oynamaya gitmişsiniz, öylesine bir kartpostal.

Bu bayram neleri mi düşündüm, merak eylediniz mi? Yani beni merak edecek kadar seven biri var mı? İşte onu düşündüm, beni seven var mı diye...

Beni bu bedene üflediği için Önce Allah, beni seviyor ki üfledi.

Sonra benimle var olanlar, yakın çevrem, sevip güvendiler ki hayatları benimle geçiyor.

Sonra benimle iyi anıları olanlar, onlara iyi vakitler geçirttim ki, beni hatırladıklarında bir çay demleyerek kendilerini seviyorlar.

Sonra yolda bulduğum kredi kartının sahibi, sanırım insanlık ölmedi diye tanımasada sevmiştir beni, neden kartını kullanmadığım ve bankaya geri verdiğim sebebinden.

Yaşayan bütün kedilerin yakın geçmişleri, onların ata-babalarına iyi davranıp süt verdiğim için, şu an dünyaya geldiler, varlıklarına sebeb, tanıyamayacaklarsada seviyorlardır beni.

İnanır mısınız, bu kadar yeter ama beni okuyorsunuz ya, beni seviyorsunuz, ama kendinizi benim kadar sevin yeter.....

Söylem Kendini Topluma Adar

Ne kadar zavallı insanların ne kadar zavallı tiyatrosunda seyrettiği oyunların açmazına sinirleri bozulan Söylem, artık topluma varlığını feda etmeye ve gelecek nesillerin yönlerini bulmasına yardım etmeye çalışacaktır. Kendisi eski maya yazıtlarında bahsedilen Tanrıça Helmatya ile benzeştiği gerçeğinden hareketle, böyle bir çıkarımı benimser.

Söylem teyze yöntemini düşünür, ne yaparak toplumu düzeltecektir, en etkin yöntemin, aynen binaların kolon diplerine yerleştirilen dinamit lokumları benzerii, toplumun çeşitli katmanlarına yapacağı lokumvari sözler ile örnek olmayı planlar.

Önce apartmanında, yani rizedansında 30 daireye bakan ap. görevlisi Semavi ile işe başlar.

-Bak semavi, apartmana yaptığın alışverişte marketten aldığın komisyonlar, rıza olmaksızın elde edinilen bir kazanç, buna son ver, ayrıca her apartman sakinine yaptığın fakirlik edebiyatı ile hayatı bedavaya getiriyorsun, geçen gün seni sessiz takibimde aksarayda alem yaparken gördüm, köyde 4 katlı binayı dikmişsin, ayrıca 2 sokak ileride malatyalılar otoparkındaki doblo'ndan da haberim var. Birde 4 kattaki dul Semahat hanım ile olan cinsi diyaloğun....

Marketçi Ziya ile ayaküstü sohbetinde.

Ziya bey, senin 4.buçuğa sattığın domates aşağıdaki varoşta 1. buçuk, ayrıca bizim kesemizden kapıcı semaviye ayda 2000 lira teğet geçtiğinide hesapladım, sen evli barklı adamsın, ya semavi ile aksaray alemleriniz, gel etme eyleme, vergi levhanda matrah 3 milyar vergin 1400 lira, Sen bu rüşvet vede alem faturalarını matrahtan düşsen bile en az 20 bin lira vergi vermen gerekir, ayrıca halen daha fiş kesmiyorsun, kessende yüzde 8 den kesiyorsun bazen yüzde 1 den, yettimi yetmedi, geçen tek tek senden alışverişimi hesapladım, aylık 1128 lira yerine 1279 lira ödedim, ekonomistim ya, gel sana son bir şans, bu tabloyu tersine çevir, esnaf ol esnaf...

Gayrettepe-Eminönü otobüsüne.

Bakın şöfor bey,

1780 lira maaşınız, 600 lira çocuk yardımınız, senelik 5400 lira sosyal yardımınız var, kaba hesapla 2800 lira aylık, birde emeklilik garantiniz, birde yıpranma tazminatınız, peki vatandaşın akbilinden aldığınız 1.75 kuruş neyin nesi, sizin o kontür yüklemenizin bedava olduğunu biliyorum, günde 50 kişiye satsanız aylık 5000 lira, birde belediye içinde yaptığınız sosyal paylaşımlar da cabası, illa bir firavunluk yapıp sizi ekmeğinizden mi etmeli, dürüst olun adam olun esnaf olun ulan.

Elektrik idaresi gişesine:

Sayın memur bey, ben sizin bu para üstü yok hesabıyla ayda en az 3000 lira kırpıntınız olduğunu hesapladım, birde son ödeme günlerine makbuz basıyor ve ayda 250 bin lirayı vadelendiriyorsunuz, en az ayda 2000 lira buradan. Sizin idarenizin yaptığı iç ve dış uygulamalar zaten yılın soygununu işaret ediyor, bu sizdeki işini bilen memur tavırları ile memleketin geleceğini gaspa ne hakkınız var, Allah birgün elektriğinizi öyle bir keser ki, ahiretinizden maada, dünyanız da söner.

Söylem Teyze, bu şekilde mesela; Eminönündeki balık ekmekçilere, doğalgaz okuyucularına, sinemadaki yer göstericilere, manava, kasaba, gazete bayiisine velhasıl, toplumla içli dışlı bütün köftehorlara dersini verir, bir ay içinde düzelttiği adam sayısı 150 kişi ve onlardan alışveriş yapan 50 bin kişi, aileleriyle 200 bin kişi, örnek mahiyetindeki hareketlerden etkilenim yoluyla 2 milyon kişi, ve yarattığı sinerji vede dalgalanmalar ile bütün toplumu kurtarır.

Aslında Söylem Teyze, süslü hayat tarzını ve edebi şahsiyet olma ideallerini bir kenara bıraksa, daha neleri neleri düzeltecektir de......

27 Kasım 2009 Cuma

ŞEHRİN SİSMİK GERÇEKLERİ

Son bayramınız kutlu olsun.

Bir paragraf ile,

Benim ne hissettiğim önemli değil, artık şehirde görmediğimiz çok çok diyar var, heryerinden benli ur çıkmış, salkım saçak dengesiz. Ötenazi ister halde ve bunun adı gelişme değil. Büyüme değil. Herkezi kucaklayan ve kaçaklayan yöneticiler, gemide istihap sorunu var, ve bir dalga yürümeye başladı, deniz herşeyi temizler, ve uzaklaştırır. Birgün belki antik bir harabe olarak günyüzüne çıkabiliriz. Gelişemeyen balıklar olarak balık yemi olmakta sakınca görmeyiz umarım. Leyla UMAR mesela. Yok yok, derinden derine deprem alarmı duymuyorum, söylemin söylemine bakmayın, sadece ummaktan kaçılanı umdum o umman yüreğimle.

24 Kasım 2009 Salı

Ormanda Komando

Bir pazar günü, Kemerburgaz'ın bir ormanı, orada bir sportif şenlik, şenlikte sponsorlar ( event pezevenkleri ) o sponsorlardan biri, birinin bir adamı, adamın biri , Mustafa..

Sabahın altısı, minibüs ve börek ile başlayan gün, o sırada hepiNiz pireler olimpiyatında, ama ben ıssız ve sisli bir orman yolunda. Klasik yolu kaybedişim, 10 km, Karadeniz istikametine girişim, olsun girişim eşittir girişim. Orman perisi çıksa yoluma, sürpriz olmaz, sevişiriz çalılarda peri periye icabında.

Sonra bir orman girişi, kapısı Jurassik parka benzetilmiş, aradan çalıları ezerek sportif pikabımla bu minik olimpiyata dahil mişim.

Sponsor standını kuruyorum tek başıma, hesapta benim en ana sponsor ama tek başına dev sponsor, yada sponsorus. Diğer sponsorlar en az 3-5 kişi, ama olsun. Sponsor yalnız ölür.

Beynime dolan oksijen, sabahın yedisi amma, cinsel aktivitelerim uyanıyor sebepsiz.

Bakmaz mıyım etrafıma, bir tane şaheste bayan olsa ama nerde, hepsi kaknem sporcu karılar, güzel kız ne arar burada. Onlar şimdi yatakta. Şımarık ve seks perisi hatuneler, ne işi var sabahın altısında ormanda?

Biri hoşgeldiniz diyor, ben organizatör şubu, ve başlıyor istekler, yok kameraman taşınacak, yok görüntü sağlanacak, yok tanıtım yapılacak...Bir ben miyim tapılacak?

Yapıyoruz ne isterlerse alimallah, bu sırada orman dekatloncuları sıra sıra boy, boy, poşetine sepetine koy koy. 50 yada altmış km. gidecekler insafsız ormanın dip boyutuna, ayı olsam gam yemem, insan yerdim diyorum, nede olsa ayı gibi adamım.

Gidiyorum kano boyuna, çekiyorum en anlamlı resimleri, bunlar doğanın kahraman isimleri.

Bazende sigara almaya yada rica üzerine vodka-şarap, basıyorum marşıma, iniyorum şehere ara sırra.

Bazıları arabamla deneme sürüşü yapmaya yalakalanıyor, yaptırıyorum ofroad şekilleri, yada asfalt desenleri.

Sonra güç bela bir köfte attırıyorum ızgaraya, aç kalmasın sponsor, resim çekmek kolaymı abi?

Red bulcu beni buluyor, içiriyor bedava redbulları, arıyorum ormanda aşkı, sevdayı, olurmu olur.
Organizatör yada koordinatör, yada herneysekor, kız benimle tanışmaya geliyor, elini uzatıyor, abovvv; Tatyana, içtim ya redbulları, kanatlı melek geldi en rus ırkından, ama orospu olmayanından. Tanıştığımla kalıyorum, elim yada başka yerim havada, olsun insan tanıdım ya.

Bir sürü geyik, bir sürü çakal, geçiyor saatler ormanda, ve çöküyor gece ormana.

Yarışı en son equip 17.48 de bitiriyor, başlıyor ödül faslı, çek babam çek resimleri şarjın varsa.

Sonra birinciye ödül vermeye geliyor sıra, Buyurun ödül vermeye Tatadan Mustafa. Ödül madalyalar da kurabiye anasına yedireyim. Takıyoruz sportmen ruhlara kurabiye madalyası. Adım çıkmış sponsora, geliyor bir sürü sponsor arayışlı adamlar bana, ulan bi taneniz hoş bayan olsada, bi madalya da olsa ya bana? Sadece öpüşme yeter, gerisi kalırdı zamana.

Ye birkaç kurabiye, içme sıcak vodka, bidaha redbul, rüya göreceğiz anasını satayım, oksijen artı testostoran.

Varırsan akşam 8 de eve, yat hemen yatağa....

Mustafa Mehir - Kurabiye Macera Şenlikleri - Baba Sponsor - 22 kasım 2009 - Eyüp - Kemerburgaz koordinatları....

19 Kasım 2009 Perşembe

SÖYLEM PLAYING GOD

Rüzgarın ruhu modülasyonlu Söylem Teyze, kendisinin içerildiği bir blog sayesinde günlük endişe ve takıntılarından uzak ve müreffeh bir hayat sürmektedir. Önem insanı önemli yapar psikolojisiyle. E-kolay mı? Toplumun değil ama toplumu oluşturan birey tarafından önemsenmek yahu?

Otonom çalışan kadın olarak, istanbul gezmelerinde bu ruh hali etkindir Söylemin. Galata kulesi altında, brezilyalı garsonun çaylarını içerken, adeta brezilya plajlarındaki kadar evrensel, ve aynı çay bahçesinde günde 5 saate yakın karalama yapan yazar yan masada çalışırken, adeta kendisini yazıyormuşcasına özgüven doludur. Havası bazen öyle yükselir ki, adeta çıkıp solo tango yapacak kadar, ve hatta kuleye çıkıp, üsküdara uçacak kadar. Söylem işte..

Sonrasında bazı afacan haylazlıklarını düşünür, söyleyemediği kelimeler ile. Çok tuhaf aptal bir kişilik çatışması yaratarak kırdığı yumurtaların hem kalplere hemde ekolojiye verdiği zarardan dolayı mahkemede muhakeme edildiğini görür gündüz düşlerinde. O yumurtalardan bir daha civciv çıkmayacağını düşünmek istemeyecek kadar.

Oradan şişhaneye yürür, sinagog önünde adımları nedensiz bir şekilde hızlanmaktadır, dedikya uzun boylu cenin ruhlu.

Perşembe pazarındaki canlılığı seyretmektir ideali, sanki kendi geçişi ile bereketlenmiştir piyasa, yüklenmiştir anadoluya gidecek koliler kamyonlara.

Diyetine ihanet, karaköyde güllüoğluna girer, yüzümde güller açsın sanılsamasıyla. Oradan batık iskelenin önünde power bukunu açar ve maillerine, millerine, ve likit nakidine gözgezdirir, eğer artmışsa 100 bin aurosu, dünya ekonomisini iteklemiştir iyiliğe, ferahlığa. Yanına bir dilenci bile otursa.

Kaçamak gözlerle, sarayburnu-eyüp hattına seyirler yapar, ama kimse görmesin ister, zira ruhunu dolaştırmaya çıkmış bir kadın olduğu hissedilirse, seyyar çıkma teklifleri ve pis gülüşler onada uğrayabilir. Hemen telefonuyla bedava kontürlerini yemeye başlar, iletişim ekonomisine hareketlilik kazandırması da kısa günün kar'ıdır.

Dalgaları eritebilecek bir vapuru gözüne kestirir, artık nereye gidiyorsa, üsküdar-kadıköy-beykoz hattında. Tesadüf üsküdar çıkar ve kuledeki düşleri tamamlanmış olur, evde kalmamış gelin olur hayaller. Elbette unutmayalım ulaşım sektörüne yaptığı katma değeri.

Vapurda pastırma yazını kaçırmamak için, cumbada oturur, sigarayı bırakmıştır ya, kalemini içer, içinden geçirir; karşımda geçmişten bir arkadaş olsa.

Üsküdarın martıları onu selamlar, hele bir tanesi yok mu; lise kaçamakları yaptığı -20 yıl öncesinin martısına çok benzemektedir. O martının adı süavi'dir söylemin anılarında.

Çıkarır çantasından ibrişimli şalını, gider aziz mahmut hüdai türbesine, yakında karnına düşürmeyi planladığı minik söylev için yetki ve huzur almak derdindedir ilahi bir şahsiyetten, ama birde selamidedesine de gitmeyi planlamaktadır, Çamlıcada. Türbe ekonomisine yaptığı katkıyı da unutmayalım.

17 Kasım 2009 Salı

2012 FENOMENİ

Konu dünyanın sonu olunca, duyarsız kalınamıyor, özellikle ben gibi 6x6 şahsiyetler.

Öncevvellikle, yaratılan fenomen ve takip eden film, kitap ve diğer neşriyat bu fenomeni tetikleyen unsurlar, yani dünyanın sonu bu neşriyatı değilde, neşriyat, dünyanın sonunu çekikliyor bana göre. Önden gideni bulduk.

Dünyada artık gündem yaratmak, yaratılan gündemden evvele gelmeye başladı. Domuz gribi akımıda, sanki sanırsın edebiyat akımı, parçaları yer değiştiren dünyada bir yergösterici sıfatında. Bizlere nereden alışveriş yapmamızı gösterir haliyle. Bundan sonraki davranışlarımıza yönvermez ise yönsüz olayım.

Genetiğiyle taşak geçilmiş gıdalar dediğimiz hadise daha çok uzun süre gıdaklar, zira bu konu lafçılara, yani birşeyleri diline dolayarak üretenlere çok güzel bir sahne oluşturdu. Bir gizem, bir şüphe vede cepheler yarattı. Bir kısım "ucuz olacak ise yenir" derdinde, bir kısım ise sonsuz hijyen felsefesi ile "doğaya kaçmaya" sebep buldu. Bir sürü espri ve tartışmaya zemin doğdu. Mesela ben de bir espri yapayım da kadın hayranlarımın gözündeki yerim yücelsin: Diyelim ki suşi' de genetiği tutturduk, peki üzerinde suşi yediğimiz japon bakirenin genetiği?

Bizim genetiğimizle çoktan oynandı, cep telefonu ile, hinternet ile, bilgisayar ve teknoloji ile, oynanacak bir yer kaldı, onuda sonraya saklıyorlar. Bu sebepten dolayı artık yaptıkları hiçbir pazarlama ile istedikleri sonuçları elde edemiyorlar. Yeni troller işe yaramıyor. Neyse 2011 i geçelim 2012 ye gelelim.

Askerde iki haftada bir haber yayarlardı ortama: Ya askerlik kısalıyor, yada iptal oluyor diye. Aynısı kesin Cezaevlerinde de uygulanmaktadır: Af geliyor yada yolda diye.

Bence; Dünya artık yaşanmazlara geldi, ve kurtulmak isteyen bu insanlığın tesellisi "dünyanın sonu" oldu. O yüzden ha bire içlerdeki istek dışa salınmaya başlandı. Nasıl mı? İçinizde hiç bayram heyecanı duyan var mı? İçinizde hiç insan isteyen var mı, dünyaya çocuk doğurmak isteyen kadın var mı? Var mı, bir kızın penceresinden bir bakış için saatler geçiren var mı?

Var mı 2012 ye mektubu olan?

15 Kasım 2009 Pazar

HAK VAKİİ OLMADIKÇA...

Şu sonbaharın pazarında, güzün kasımında, akşamların hilali ile aydınlanmak, yeni günün habercisi ve şahidi olmak hasletleriyle....

Senin peşinden gelmiştim bir deniz kasabasına, sabahı bir caminin ayakkabılığında yapmıştım. Güneş çıkana dek titremiştim aşkından.

Akşamın macerası kemiklerimi titretirken, son kalan paramla senin minibüsüne binmiştim. Ne kadar acemiydi aşkımız.

Pansiyonun kapısını açık unutacak kadar uhrevi bir battaniye idi sevişmemiz, istanbuldan bütün arkadaşların sana öpücük göndermişti ya, hepsinin öpücüğü bende kalmasın diyerek öpmüştüm seni.

Hani bana kedini ödünç vermiştin, senden hatıra olsun diye, sanırım onu dışarı salmasaydım, sana daha büyük bir onurla iade edebilirdim. Bizim oranın kedilerinden dayak yememiş olsaydı.

O kuytu ormanda bana ne demiştin, hatırlıyor musun, beni daima seveceğini, ama sözler kuytuda yitti diyerek seni suçlayamam ki..

Bana sonradan bakışların arkadaş ortamına gizlenmiş sırlar oldu, neden bana gizli bir bahçen olduğunu ve mustafa çiçekleri yeşerttiğini söylemedin, kuruttun onları.

Derme çatma zamanlarda kendine aşık ederek ve esrederek, bir tohumun kök salacağını neden hesaplayamadın, köklerimi kurutmak neyin nesiydi.

Siyahşın, umarım bana yutturduğun sözlerinle başın göğe erdiyse, hak vaki olana dek yedi cami yaptırmak nasip olur sana.

Geri sayıyorum, mümkünse elini çabuk tut...

H1 MAGAZİN 2

( küçük not: Bu yazıyı bir okurumun ricası ile yazdım, eğer bir konu hakkında karalama yapmamı istersen, mustafamehir@hotmail.com dan istek yapabilirsin, sen evet, sen )

Magazin gündeminde havada uçuşan paraya, çoğumuz işi bilmeyen çavuşlar misalindeki kıçımızı avuçlama tepkisi veriyoruz.

Reklamlarda 10 saniyelik görüntüye 650 milyar, dizide bölüm başına 100 milyar, bayramda bir geceye 80 milyar, ev alan araba alan iş kuran sanatçı müsveddesinin harcadığı trilyon ile dünyadaki sayılı nefesimizi "hiç" ediyoruz.

Ama düşünmek işimize gelmiyor.

Bizim gibi -eksi moritanya- seviyesindeki arada derede sıkışmış toplumlarda, en büyük sektör "cila" sektörüdür. Toplumsal geri kalmışlığın ve istihdamsızlığın, hobisizliğin, meraksızlığın doğal sonucu boşvakit patlamasıdır. Hayata hazırlanması gereken genç, sosyal hayattan ıralanmış memur, günlük gelgitlerin travmasını atlatamamış çalışan, eli işe gitmeyen ev kadını, işsiz, güçsüz ve amaçsızların en büyük tatmini, kendilerine sunulan kraliçe arı veya prenses karıncaya hizmet edin doktrinindeki magazin girdabına tapmaya başlar.

Bu kişilerde, yani magazin ikonlarıda, aynen enflasyondan geçinen ve büyüyerek ufalanan bir çemberde yedikleri her haltın toplum katmanlarındaki akisleri ile tatmin olan esrarkeşlerdir. Birbirlerine sallamaları, özensiz tüketimleri, çıplaklık ve saldırganlık gündemleriyle, çadır tiyatrosuna malzeme olmak kaderindedirler.

Yüzlerce milyara ev, binlerce milyara araba, alırlar, yani yağmurla gelen birikintiyi denize salarak, sonsuz düşüşlerinde parende atarlar. Biz ise uçurumun yarıklarında onları seyreden garip martılar olarak, sonsuzluk sahnesine dekor oluruz.

Örnek gerizekalı ikiz kız kardeşlerin zihinsel özürlü halleri ile en ucuz hamburgeri anlamaları ile, bu hamburgeri alan ve yiyen kişiler, siz o gerzek kızların tebası olabilirsiniz.

Sadece orospuluğu ile şöhret olmuş bir hatunun yine hamburger reklamından aldığı 650 milyar, hamburgeri yiyenlerin zaman içinde orospu veya ibne olması genini tetikler.

Aylık 120 milyarı beğenmeyen 2 bilinmezli hatunların sunduğu evlilik programını seyrederken, bu hatunun hayır işi yaptığını zannederek seyreden garip halkın birincil yakınlarına tecavüz etmek bir nevi hayır işidir.

Mafya dizilerini büyük bir uhreviyat ve dini ayin kıvamında seyredenlerin beynine kurşun sıkmak, yada boğazlarını kesmek, yapan adama kurban sevabı sağlar.

Bayramda bilmem hangi otelde şu sanatçı çıkıyor, adam başı en az bir milyarı elinde savuşturmak için çırpınan VIP misafirlerin, aynı istek ve hırs ile karaköy genelevinde istihdam edilmesi sayesinde, dolaylı tüketimden yine aynı sanatçılar kazançlı çıkar. Çember tamamlanmış olur.

Bilmem hangi pop sanatçının sadece yabancı kızlar ile çıkması ve artık Türk kızlarını beğenmemesi, zamanında bu sanatçının muhterem validesinin Türk erkeklerini beğenmemesi ve gavur erkeklerle çıkması arasında doğru orantı vardır.

Yeni kasedinin bomba gibi parçalarla dolu olarak ve 2 yıllık bir çalışmadan sonra çıktığını, almak için acele edilmesini salık veren popçunun, bu iki yıl içinde yaptığı iş yatırımlarından iflas ettiği veya kazıklandığı gerçeğini saklamaya çalışması, bu kasedi alan meczup kitleyi ilgilendirmemektedir, nasıl olsa kendileri kaşındığı anda süt fışkıran inek hüvviyetindeler.

Çok güzel hareketler ile bire beşbin felsefesinin öncüsü olan arka mahalle tefecileri, zamanında yaptıkları eşit halklar ve özgürlük propagandası ile bire beşbin orantısını denklemek için "ben bu ihtimalin gerçekleşme ihtimalini sevdim, sevdiysem suçlu değilim, sömürdüysem orospu çocuğu olmadıkya" der.

Neyse, herkes hakettiği hayatı yaşar.

Söylem Teyze'nin müzik mağcerası

Söylem'in lise yıllarıdır, gençler arası muhabbetlerde altyapıyı müzik ve müzisyenlerin oluşturduğu. Kavak yellerinin tınısı ve cilası müzik üzerinedir.

Söylem aslında sıkışık bloklarda yetişmiş bir kardelen olarak müziği belli bir kesimin eğlencesi olarak görsede, duyarlı ruhuna serum ararken, müzikle tanışmış ve daha sürgün iken giyip çıkardığı kostümlere müziği de eklemiştir.

Trt de yayınlanan Müzik Dünyası isimli proğrama adapte olmuş, ve izzet öz abisinin engin kültürüne harfiyen uymuştur. Müzik listeleri, çıkış şarkıları, dönem müzikleri, gruplar ve solistler geçidi.

Bu literatürü ile okuldaki sosyal çevresinde artı yönde bir çıkış yaşamış, o zamanki öğrenci partilerine davet alarak, çıkma tekliflerine de mazhar olmuştur.
( 1987-1992 )

Yaşadığı sosyal çevrenin eski istanbul kandanslı olması ve taksim banliyölerine denk gelmesi ile, müzik ve eğlence kavramlarını aynı potada eritme dönemlerine girmiştir. Canlı müzik tiryakisi olmak ve müzik grubu elemanlarından etkilenim yönüyle, artık bar kültürünün bir bileşeni ve önde gideni olmuştur.
( 1992- 1996 )

Söylemin genç ve asi ruhuna bir zırh geçirmesi ile kişiliğinin nasırlaşmış tepesinin en iyi göstergesi artık Rok müziktir. Sabaha Anadolu rok, öğlene metal rok, akşama heavy rok, ve eğlencenin en tepe noktasında heavy metal rok ile zamanlarını demlendirmektedir.
(1996-2000)

Söylem teyze artık iş dünyasının profesyonalitesinde ve memleket görmüşlüğün zirvesinde farklı müziklere bayrak açar. Oda müziği, salon müziği, etnik müzikler, klasik müzik ve kızılderili müziği dahil bir dünya senfonisi ile haşır neşirdir artık.
( 2000-2008 )

Hiçbir yerde yayınlamadığım Söylem itirafları bölümünde ise;

Cengizin kasetlerini, taverna müziğini ve ankara havalarını çok sevdiğini, ama modern zamanlar ve cilalı imaj devri sebepli olarak bu taraklarda bezi olamadığını, en büyük hayalinin bir kına gecesi oyun havaları ortamında savurtturmak olduğunu, düğünlerde bunu yapan minik çocuklara çok özendiğini belirtmiştir itirafların azizliğinde.

13 Kasım 2009 Cuma

Mustafa MEHİR portresi - Söylem ÖYKÜCÜ

Değerli edebiyat dostları, sizlerle yeni bir açılımda bir arada olmaktan dolayı çok mutluyum, yine yeni yeniden hoşgeldiniz.

( Mevzi sağanak alkışlar )

Sizlere olan bu anlatımımda benimde aynel yakından tanıdığım, kalbii bir amatör yazardan bahşedeceğim. Müstahdem arkadaşımız birazdan size onun bazı denemelerini dağıtacak, kendisinin kendisinden bahsedildiğinden haberi yok, hiçbir zamanda olmadı. Arkadaşımızın adı Mustafa soyadı Mehir, mehir demek, kadınlar evlenirken kocaları tarafından terkedilirler veya boşanırlar durumunda kendilerine vaadedilen altın para bilezik yuro gibi şeylerin adı.

Mustafa bu yazma işine aslında gündem yazarı olmak amaçlı başlamış, kendisinin çevirgen bir ruhu, muhafazakar bir yapısı, dini bütünlüğü var, ve psikoloji yeteneği çok fazla. Ama yazılarında ortak bir anafikir, saplantı ve tarz yok, araya mizah katarak ve gerçek ile hayalin harmanında "dokunduran" yazıları var. Hatta kendi değimiyle, bir ara denemelerini kategorilendirmeye çalışmış, ama işin içinden çıkamamış, aşk-ilişkiler-toplum-eleştiri-tespit-kehanet-ihanet, neredeyse her yazı ki yaklaşık 300 adet, 300 farklı kategoriye bölünmüş. Hatta bu yazılar bile kendi içinde bölünmek üzere iken bu sınıflama işini bırakmış.

( ilgisi devam edenlerde gülümseme tepkisi )

Mustafanın belli bir amacı var aslında, günümüz toplum yapısındaki kaosları ve açılımları sınıflayabilmek, yine kendi değimiyle, boşta gezen ruhlara olta atmak. Hiçbir oluşuma girmeden sadece takdir ve ya tepki, ilgilenilmek ve ilgilenmek.

Bu üretken yapı içinde toplum dinamiği nereye koşarsa, Mustafa o tarafa atak yapıyor ve toplum dinamiğinin önüne geçerek, onu dizginlemeyi başarabiliyor.

Mustafa aynı zamanda fizik kuralları ile toplum dinamiğinin birbirine karşı eşgüdüm içerisinde olduklarını iddia ediyor. Ben burada neyi kastettiğini anlayamadım, o yüzden açamayacağım. Sanırım hızlı giden atın çiftesi pek olur diye bir örnek verebilirim.

( izleyicilerden bir kısmı espriye bir kısmı Söyleme güldüler. )

Şimdi bu farklı kişiyi, anlaşılmaz ve zor insanı, eğer fotokopileri çekildi ise sizlere dağıtıyorum, ve anlayan varsa geri, anlamayanlar beri gelsin diyerek konuşmamı kapatıyorum,

Bir daha ki anlatımımda "avanak avni" tiplemesini sizlere portreleyeceğim.

Edebi kalın.

( Alkış ve sorui şaretleri............ )

SEVİŞMEDEN SORUMLU DEVLET BAKANLIĞI

Özal'ı rahmet ilen yaadedelim. Bu bakanlıkların kimyasını değiştiren adam Özal'dır.

Ülkede bu konuda bir bakanlık yok, bu konuya haasleten "kadın ve aileden sorumlu devlet bakanlığı" bakıyor.

Böyle bir bakanlık kurulsa ve profesyoneller ile donatılsa, bakın hangi meseler hal yoluna girer.

- Genelevlerin kalitesi yükselir, eski itibarı yerine gelir, işsizlik sektörü yüzde 1.5 küçülür.

- Haydar dümen gazetesinde sevişme sorunları olan muzdarip insanlar, dalga geçilme kaderinden kurtulur, ve daha çerçeveli bir profil olarak incelenir.

- Yabancı kuyruklu hayat kadınlarından vergi alınır, ki tahminimce bu vergi yıllık en az 1 milyar dolar,

Ayrıntı: 100 bin hayat kadını günde 1 den yılda 36500000 fuhuş, kadından 20 pezevenkten 20 lira alınırsa.

- Televizyondaki evlilik programlarından kurtuluruz.

- İnternetteki pezevenk sitelerinden kurtuluruz

- Fuhuş meslek yüksek okulları açılır, ve özel üniversitelerden bir kaçı kapanır.

- Temiz devlet Temiz Fuhuş şeklinde ülkemiz dışa bağımlı politikalardan kurtulur ve uzakdoğunun esrarkeş bakirelerine giden paranın önemli bir kısmı bizim kekik kolulu anadolu güzellerine gider.

- Derenin taşmasını önleyemiyorsan, bari elektrik üret yada tarlayı sula denilen madde beşinci beş yıllık kalkınma planına irat kaydedilir.

ESKİ ÇOK MU REZİL, YENİ ÇOK MU MÜKEMMEL

Gosip güörl, ve diğer sevişme çekirdekli amerikan dizilerine ve yarattığı cazibe dalgasına taktım bu aralar. Bunlardan biri yani atom çekirdeği ise seks andı sity isimli dizidir.

Bu dizileri aslında eleştirmekle birlikte, bir oluşumun üstyapısını oluşturdukları gerçeği ile ciddiye alarak değerlendirmek istiyorum.

Kızlara bakın, hiçbiri normal değil, ya çok güzel, çok güzel olmayanlar ise mükemmel. Erkeklere bakın, ya çok yakışıklı, yada değilse çok karizmatik ve karakterli. Yani normal ve normalin altı bir şahsiyet göremezsiniz, örnek benim gibin.

Eee, buzdağı izleyicileri olarak, herşey normal gözüküyor değil mi? Boş vakit eşittir hoş vakit değil mi?

Ah şu mustafanın gözü kör olsun a dostlar, dinlemeye vaktiniz var ise:

1- BİLİNÇ ALTI SEKS PROPAGANDASI İLE SİZ BOŞ VAKİTÇİLERİN EN BÜYÜK EĞLENCESİNİ SEKS YAPTILAR, EVET SİZİN, İRADENİZİ BEDENİNİZDEN AYIKLADILAR.

2- DİZİ KARAKTERLERİ AYRIM GÖZETMEKSİZİN BİRER TEKNOLOJİ KULLANICISI, TEKNOLOJİ USTASI, VE TEKNOLOJİ İLE SOSYAL STATÜLERİ BELİRLENEN BİRER HERO.

3- HAYATLARININ BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU RESTORAN KAFE VE EĞLENCE YERLERİNDE GEÇEN DİZİ OYUNCULARINDAN TEK FARKIMIZ, BİZİM MEKANLARDA KAMERA VE ÇEKİM OLMAMASI. AMA SALAK GİBİ YANİ SALKIM SAÇAK BU YERLERDEYİZ.

4- HERŞEYİ MUSTAFADAN BEKLEMEYİN, Bİ DELİKANLI DA KENDİ GÖZLEMİNİ YAPSIN BU KONULARDA, KALDIYSA ŞAYET.

EROTİK TÜRK SİNEMASI

1984 senesiydi sanırım. 13 yaşımda bir sürgün iken. Sabahtan varmıştık kurtköydeki akrabalarım yanına. Voltran çizgifilmini seyrettiğimi hatırlıyorum. Öğleden sonra ise köydeki fırlama çocuklar ile birlikte, kartal minibüs yolunda bir sinemaya gitmeye karar verdik.

Karete filmi, vang yu, tek kollu kahraman gibisinden. Ama bu sinemanın bir özelliği vardı, arada kayda giren, parça denilen erotik filmler. Yerlisi yabancısı ile. Şimdi benim seyrettiğim filmin konusunu biraz irdeleyeceğim.

Ali PINAR, baş karakter, yeni evli, balayına gidiyorlar, zengin A+ kategorisi, çünkü arabası Buicque, türkçesi Bıyık, kim koydu ise. Karısı ( filmdeki karısı ) o günlerin afro kıvırcık modası ile şaheste bir hatun. Balayına gittikleri tesis ise çok enteresan ama bir benzinci arkası oteli.

Odalarına çıktıkları andan itibaren, hafif batı müziği eşiliğinde emekçi seks görüntüleri.

Birde aynı otele gelen bir diğer yeni evli çift. Önce sizli bizli konuşmalar, bu seferki yeni gelin, simsiyah saçlı zeytin gözlü bir aşufte, kocasını hatırlamıyorum, demekki dikkat etmemişim.

Yemekte birbirlerine iltifatlar, beğenmeler ve bakışmalar. Sonra düşünceler, ve senaryo gereği çapraz yatak sahnesi, yani kime niyet kime kısmet hesabı Ali pınar X zeytin göz - diğer koca X afro kıvırcık.

Sonra birbirlerine yapılan itiraf ve bende yaptım, öyleyse ödeştik tarzı bir geri sevişme, ve herkes yoluna.

Biz sinema severlerin yolu ise Kartal - Pendik.

Dehlül Kime Çaktı

Bu diziler bizden değil, bizi teşhirden uzak, yarı brezilya, yarı filipinler.

Ben de bu dna sarmalı kıçı başına denk dizilerden "behlül" olanına bir paragraf ile katkıda bulunayım dedim.

Adnan bey kısa süren hetoro seksüellik döneminden çıkışta Dehlüle rastlar. Dehlül tenisten çıkmış, duşa girecek, kıçını ve tenisini hafif örten bir havlu. Adnan bey, Dehlülü kendine çeker ve dudaklarına yapışır. Ben senin amcan değil, babanın homo arkadaşıyım, birgün eyfelde mazoseks yaparken baban düştü ibneyimki der. O sırada Pifter, evin alt odalarından birinde, evin küçük çocuğu, kahya ve matmazel ile toplu seksten çıkmıştır, teni beyazlamış halde. Hatta kahya odadan çıkar, Piftere bi tokat atıp ağzını kanatır ve emmeceli öpme yaparak odaya çeker, matmazel ise öğrencisine kendisini tımarlatmaktadır, gögüslerinden kanlar şıpr şıpr yere damlar, zevk iniltileri sabah ulumalarına kadar devam eder.

Evin küçük kızı ise, köşkün penceresinden içeri çektiği evli erkeklere, çeşitli bölgelerini yalattırmaktadır, en sevdiği yalambaç şekilleri ise, kedi süt yalaması, köpek yavrusu yalaması, eşşek eşeğinkini yalaması şekilleridir.

Pifterin müptezel annesi eskimeyen kadın Sebahat ise özel odasında konken arkadaşlarıyla, vücüduna dart saplattırıp, 5 adet zencinin ağlayana kadar kendilerine tecavüz etmesi karşılığında hoş vakit geçirmektedir.

Evin bal yüzlü hizmetçisi ise, ten renginden sebepli bir çekim gücü ile, Adnan BEY'in yeni aldığı yarış atı Favalli beygiri ile aralıksız 32 saat'tir süren bir cinsel maraton içindedir. Bahçeşehir ünüversitesinin tiki öğrencileri arasında yapılan bir anket ile, bu dizinin seks yaşamı en normal bulunan kişisi hizmetçi seçilir, ödül verilmeye ahıra gidilir.


BEN Mİ TERBİYESİZİM, YOKSA SİZ BU AHLAK EROZYONUNA KARŞI BİR AĞAÇ DİKMEDİĞİNİZ İÇİN ÇOK MÜKEMMELSİNİZ?

12 Kasım 2009 Perşembe

KEMALİST SÖYLEMLER

Büyük adam olmak büyük kurum olmakla mümkündür. Büyük kurum olmak için vereceğin sözleri tutmalısın. Yapamayacağın ayarlar için söz vermemelisin. Yapanların önünde ceketini ilikleyerek.

İnsanların zayıflıklıklarından yararlanmamalısın, herkesin birey olarak arkasında adalet, üzerinde hakkın gözleri olduğunu unutmadan.

İyi hesap yapamaman ve bazı boşlukların üzerini doldurmayışın sonucu; geçmişin peşinden gelecek, ve karanlık gecelerin karabasanı olacaktır. Rüzgarın varoluş sebebi, boşlukları kontrol amacıdır. Bir rüzgara yenik düşmek ile kişiliğinin sağlamlığı ortaya çıkar.

Güvenilmek asla bir miras değildir, elde edilir yada hakedilir. Güven bir sorumluluk hissi yükler sana. Güvene layık olmak gibi.

İnsansız hiçbir devrim olmaz, yenilik olmaz. Devrimi önce kendi kafanda yap ki, insanların kafasına ve hissiyatına hitap edebilesin. İnsanların menfaatine olmayan devrimler sadece darbe yaratır. Darbeden ilk darbelenenler ise darbeyi yapanlardır.

Etmiş olduğun her lakırdı, kınından çıkan kılıçtır aslında. Kullanılmadan kınına geri koyulan kılıç mutlaka paslanır. Birdaha kılıç çekmene imkan tanımaz, veya çektin diyelim, kullanma imkanı bulamazsın bir daha.

Bakan gözler sayesinde olanı biteni olduğu gibi gör. Gözlerin içinde saklı olan yargılar ile gerçeği görmeye çalışırsan, gerçek senin gerçeğine dönüşür ve başkalarının gördüğünden çok farklı hallere bürünür. Şayet gözlerinde hayaller saklı ise, ya hayalleri gerçeğe, yada gerçekleri hayale dönüştürebilirsin. Ve çıkan her eser gerçek veya hayal olsun senin eserindir bunu başkaları da görür.

11 Kasım 2009 Çarşamba

SÖYLEM TEYZE LEZZET HARİKALARI

Söylem teyze, likit nakit hesabındaki 101.237 evro'nun bile kifayetsiz olduğu bir haber alır, okulda aynı sıralara dirsek koydukları arkadaşı Newbahar'ın Ağaoğlu My Space konutlarından tam 367 bin eyuroya konut alması ile tüm kılıç ve kalkanlarını kuşanarak, iş arama ve bulma işine girer. Kendi çaba ve hasletleri ile Ülker Çikolata ve Şekerleme turizm inşaat ve halı yıkama A.Ş. sinde ( kısaca ÜLKER diye adlandırılacaktır. ) yaratıcı lezzet mühendisliği kadrosuna müraacat eder, dolu dolu cv'si ve iştahı onun iş görüşmesinde en büyük kozu olacaktır. Alım görüşmelerini yapan Ülker Murahhas azası ve azalarını etkilemek için plaj çantasına depoladığı bütün ülker ürünlerini çatır çutur yer ve kurum bağlılığı göstereceğinin sinyallerini yakar, işe alınır.

Daha eve gelir gelmez, oturur dap tabanlı powerpoint system başına ve yeni ürünlere hayat verme seansına başlamaya başlar. Kişiliğini ürünlere yansıtma amaçlı bir konsept belirler, yani gelenekçi, ahlakçı, otantik, batı normu, doğu oryentalizmi, edebiyat, ahlakçılık, sürrealisszim ve mistizm.

İlk üründe ülker puf ürününün pufunun içine antep fıstığı yerleştirilmesine karar verir. Ürünün yeni adı " ülker Antebi" olacaktır. Hatta ekstra sürprizli olsun diye fıstığın kabukları ayıklanmamış şekilde konumlandırılmasını hesaplar.

Diğer ürünü ise badem çekirdeği içine çukulata enjekte edilmesi ve isminin de Ülker Sürrealist olmasıdır. Devamlı surette çukulata içinden badem çıkacağına, tam tersi olsun diye Vangogist bir yaklaşımı benimser.

Akşamın son ürünü ise diyeti ve sağlıklı beslenmeyi temsil ederken, aynı zamanda gözdeki ışığa kuvvet versin diye, üstü milföy hamuru kaplı, altında incir reçeli tanesi ve merkezde fındık veya beyaz leblebi konumlandırılacak bir üründür, adı Ülker Dolunay olsun der.

O sırada telefonu acıdan acıya çalar, mesaisi bölünür ve arayan newbahardır, sesi üzgün ve ağlamaklı bir o kadar oymaklı.

Söylemciğim bühü bühü, aldattı beni şerefsiz, aldattı beni zalim, hay inanmaz olsaydım.

Ne oldu diye şaşakalan Söylem sorar;

Ne oldu?

Şu sana aldım dediğim My space teki daire varya;

Eeee?

İşte ben onu aldım diyorum ama aslında dün gece Rehina'dan çıkarken bi baktım ferarisiyle Ahmet AĞAOĞLU denen müteahit varya, o durdu önümde, çok çirkin bir adamdı ama ben arabasına bindim, sonra bana dediki, eğer sevgilim olursan sana 367 bin euroluk daire hediye deyince, adam birden gözüme güzel gözüktü, sonra bana dairesini göstermeye gitti, ay utanıyorum bundan sonrasını anlatmaya, ühü ühüü, der. Sanada boşu boşuna daire aldım diye haber verdim ama o haber asılsız çıktı, inanma diye aradım, öhü öhüüüüü,

Söylem powerpointini kapatır ve otomatik likit hesabındaki son duruma sörç eder, 101. 779 uro ve artıbir yaşanmışlık daha.

Söylem Teyze'nin mükemmellik teftişleri

Söylem Teyzenin sosyal sorumluluk bilinci ermişi olması, onu sadece eleştiren biri olması haricinde, denetleyen ve raporlayan bir görevi de beraberinde gerektirmektedir. Ama herkesin ortak söylemlerinden daha seviyeli bir araştırma ise Teyzeye yakışan bir yakışıklılıktır. Bu yağmurlu günü İstanbulu denetleyerek geçirmeyi planlar.

Raporunu dikkatlerinize sunuyorum, kendi kaleminden:

Belediye Ulaşım Müd. Dikkatine:

Minibüslerde şöförün görüş alanına plaza kızları, mini etekli veya gösterişli bayanların oturması yasaklanmalı. Şöför kişi bu durumda trafikte akrobasi yapmaya başlıyor, sağa sola kırıp, makaslar yaparak, kendini ferrarivari bir araçta, ve trafiği de Formulavari bir ortam olarak görüyor. Hemcinslerimin ruh hali ise olumsuz etkileniyor.

İstinye park İşletme yönetimi dikkatine:

İstinye park içindeki istinye pazarından tam dolmalık biber alırken, bir yangın alarmı tatbikatı için motorolamın alarmını kurmuştum ve çalmaya başladı. Kendimi dışarıya atmam yaklaşık 4 dakika sürdü. Yaşama ihtimalim sizce yüzde kaç?

Metro ulaşım daire başkanlığına:

Özürlü asansöründen faydalanan kişilerde mental özür durumu denetleniyor mu, rapor isteniyor mu. 5 liraya bir çocuk tuttum ve bu asansörü kullanmasını istedim, ve kullandı, hiçbir uyarı ile karşılaşmadı. 5 liramı nereden geri alabilirim?

Opet yön. kuruluna:

Aracıma 3 seferde 5 defa yakıt doldurursam 15 kasıma kadar geçerli olan kampanyada, 100 mil kazanacaktım. Doluya koydum olmadı, boşa koydum dolmadı. Bu kampanyanın ne kadar sürrealist olduğuna Cenap Şahabettin şehadet ederse, ben de şehadet ederim.

10 Kasım 2009 Salı

Söylem Teyze "Misyon ve Vizyon"

Söylem çağdaş ufka sembol bir kadındır, hem ince, hem muhafazakar, hem de dış kapımızdır garp'a dönük.

Kendisi çeşitli kurumsal kurumlarda mertebeler iktida eylemiş olup, 100 bin ayuro birikiminde ve daha bir sürü birikimiyle, artık vizyonel görevlere amadedir.

Bu radde ile artık ülkenin ufkuna seyyar uydular dikmenin zamanıdır. Yunesko ve dahi diğer kuruluşlara, Avrupa gümrük birliği ve dahi Uluslararası ateşeliklere soyunur, üst kültürel kimliğiyle. Sonunda kendisine vecdedilen asarı makamiye olarak, Dışişleri ( hariciye ) konuk ağırlama süprevayzırıdır, kurumu ise uluslarası stratejik ilişkiler teşkilatı.

İlk görevi kendisine birincil ağızlardan vehmolunur: Mart 2010 da ülkemizi ziyaret edecek olan Kamboçya Tarım bakanı Kamburo TUTO ve tarım müsteşarlığı hey'etine evsahipliği vazifesinin icraası.

Hemen boğziçin uluslararası ilişkilerden feyz arkadaşı Kıvanç Akbil ile doğrudan telekomüke olur. Kıvanç Cevaben:

Valla Söylemciğim, ben babamla ramide toptan nohut işindeyim, 15 senedir, bi ara gıda fuarında japonlarla iş konuştuk, ama orda kaldı, akşam da japonları aksaraya götürdüm, yani çaktık uluslararası manada der, beni heyetten azadı mezat eyle.

Oradan da, aya irinide rehberlik eden diğer arkadaşı Newbahar Fitzzgibbon ile temas eyler. Ama Newbaharın cevabı ise, eşim Fritz Fitzgibbon gençliğinde kamboçya esir kampına düştü ve bu yüzden çocuk sahibi olamadığımız adamlara hopitalite yapamam diyerek affını ister.

Ulaşabildiği sosyal çevresinden 50 ve katları arkadaşı bu görev için kendisine Domuz Gribinden ( hbirnebir ) tutunda, kürd açılımına ( kü1Aç2 ) varana kadar çeşitli yaratıcı ve ilginç mazeret söylemlerinde bulunur. Teyze, şöyle bir düşünür, gerçek kaç tane dostu olduğunu ve bunlardan sadece birinin bile diğer süslü sosyal çevreden yüz kat daha delikanlılık mertebesinde olduğunu, ama çanakkale savaşlarında gitmiştir giden. Neyse.

Söylem bir an için bu kutsal çemberde tek kaldığını anlar ama asla vazgeçmeyecek ve Mustafa denilen şirret acubey'e bir işi tamamlayacağını göstererek, mor formayı giydirecektir...

Kamboçyalıların geleneklerini araştırmakla işe başlar. Kendileri haka dansının bir evrimseli olan Saka ritüelini sevmektedir, saka grubu araştırır, bulamaz ve minik yöresel giysili çocukların çiçek sunumu ile bu görseli dönüştürür.

Bağcılar belediyesi bando takımını kiralar, ama kamboçya milli marşı için gece tarifesi isterler, kiradan vazgeçer, MP3 üne hobarlör sistemi adaptasyonu ile milli marşın da üstesinden gelir.

Kamboçya ile tarım ticareti konusunda hiçbir altyapı olmadığını görür, ve rami toptancılar sitesinden numune 20 poşet bakliyat edinir. Tanıtım ve yemek tariflerini mükemmel ingilizcesi ile poşetlere etiketler.

Learn by doin sistemi ile heyetin ve bakanın kalacağı 1 haftayı nakış gibi dokur. Hazırlıkların presentesini teşkilata yapar, herkesin eli patlayana ve fışkırana kadar Söylemi alkışladığı bir olağanüstü gün yaşanır hariciye koğuşlarında. Bir devir kapanmaktadır bu solan gül bahçelerinde...

Mart gelir, o meşhur mart. Atatürk havaalanında olağanüstü bir Söylem dinamizmi yaşanmaktadır, Söylem atom kız olarak her ayrıntıyı mükemmelleştiren bir arı hissiyatında.

Taaki, o talihsiz duyuru havaalanı display board'da akana dek.

Sayın Yolcular, Kamboçya sosyalist Cumhuriyeti ile Çin Republik, uzun süredir gerilen ilişkilerinden ötürü birbirlerine savaş ilan etti ve çatışmalar olanca şiddeti ile başladı, bu yüzden kamboç hava yollarına ( k.a.l ) ait 333 sefersayılı uçak uzun süre semalarımızda görünmeyecektir.

İtenşın pıliyz, is there any one who wants to wear the purple uniform over dı Mıstafa, just, has to wait another bahara...

Atatürk'ün çiçekleri

On kasım,

bu tarih bana birşeyler anlattı, sizler ile paylaşmaya yeltendim. Dedi ki;

-Bak Mustafa MEHİR bey, herkesin Atatürk'ü en iyi kendisinin anladığını iddia etmesi nedendir bilirmisin? Onun verdiği ülkü'nün kendini devamlı yenileyerek, her çağda yeni ufuklara açılabilir özelliği. Devamlı kendini yenileyen bir ürün olunca, onu tarihe gömmeye kimse yeltenemiyor.

PEKİ ONUNLA NELER PAYLAŞIYORSUN, BİZE DE SUNAR MISIN DEYİNCE,

Bana fısıldadı birgün ve "beni o kadar çok kalıplaştıran ve klişeleştiren davranış var ki dedi, beni esas hareketsizleştirenler" bunlar diye. Sordum, dert sende ise dermanı da biliyorsundur diye. Elbette çocuk dedi, ben zaten geleceğin çatısını önceden belirlemeye çalıştım, yani benim ezberlenmeye ihtiyacım yok, zorla sevdirilmeme ihtiyacım hiç yok, benim çatım altına girmeyi zaten isteyeceksiniz ve mutlu olduğunuz sürece bu çatı sizi ağırlamaktan mütehassıs olacaktır.

Bari bu kadar ileri görüşlü biri olarak, bana gelecekten bildireceklerin var mı diye sordum,

Zaten çağlar boyu insanları uyuşturacak bir sürü martaval olacak, o martavalları yaratanların tek amacı, toplumu ülküsünden uzaklaştırmak ve kendi bağımlısı haline getirmektir. Zamanla bu martavalların bağımlısı haline gelecek nesiller ise, bu martavalların en ateşli savunucuları haline gelecekler, kişisel hırslarını her türlü toplumsal çıkarın önünde görecekler. Bu yüzden koruması gerekenleri kendilerinden korumak elzem hale gelecek. dedi.

Biz ne yapmalıyız dedim?

Aklın, bilimin ve ancak üreterek güçlü olunabileceğinin farkında olmak dedi. Güçlü olarak varlığınızı sürdürebileceğinizin farkında olmak dedi. Bağımsızlığın sadece toprak sahibi olmak manasına gelmediğini ekledi.

Bugünümüzü nasıl görüyorsun diye sordum.

" Sizler kendinizi görebiliyor musunuz?" dedi.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Söylem Teyze'nin Yılbaşı Hazırlıkları

Söylemi yaklaşan yılbaşının derin huzuru sarar. Öncesinde bayram vardır, akraba talukatı ile bayramda ilişkileri yüceltecek ve dillere şayan bir yılbaşı daveti ile feysten, okuldan, kariyerden ve sosyal-asosyal çevreden ilişkilerini tamir etme imkanı bulacaktır.

Eşiyle oturur ve partinin adını koyarlar:

2010 a Söylemler by öykücü teyze powered by Google.

Söylem ile eşinin münazarası sürer, acaba parti çılgın mı olmalı, maskeli mi, oturaklı mı, eşli mi, müzikli mi, çocuklu mu, hayvanlı mı, yatılı mı, eve servisli mi, soft drinkli mi, gazozlu mu?

Uyanık Söylem aynı zamanda sosyal çevresine kendini hatırlatacak ve gecenin sürprizi olarak bir bebek bekledikleri müjdesi ile eğlenceyi patlatacaktır. Öyle bir atmosfer hesaplar ki, kimse 2011 e kadar partiden çıkmak istemesin, ee Söylem bu, Sağı solu ve yolu belli olmaz.

Bütçeyi de yaparlar:

Söylem Family Slayt Show 300 usd.

Deniziçeri ve denizaşırı Telekonferans party Live 20.000.000.000 afgani ( afgan para birimi )

Kanepeler 100 Euro

Kanepe tamiri 80 Sterlink

İçkiler 200 Frank

Yerli içkiler 100 krone

Dönerci kazım anahtar teslim döner 150 riyal ( döner hariç )

Dansöz belly dancer 2 ad. 500 ruple,

Maytap ve çatapat ile balkon havai fişeği ( dolapdere made ) 130 lira

Ev süsleme 2.000.000 yen

Parti kadınları ( temizlik için ) 2 yarım cumhuriyet altını

Ve diğer organizasyon masrafları 1000 şiling.
Fikir patlama anında çıkan bütçe yaklaşık kestirme yolla 9000 tl olacağı için, ertesi akşam tekrar bütçe planlama toplantısına ihtiyaç duyulur.

Slayt şhow laptoptan akan resimler, isteyen baksın modellemesi.
Kanepe yerine dilimli su böreği ve sigara böreği 30 tl
İçki yerine 4 tane gazoz fanta cola maden suyu by tansaş 9.75 tl
İnegöl usulu köfte 2 kilo paket ve piliç baget 22 tl
Dansöz yerine misafirler arası dans yarışması
Maytap yerine saat 12 de mum yakımı 3 tl - 5 mum.
Ev süslemesi için grapon kağıdı ve balon ( 100 lü ) 10 tl
1 kilo patlamamış mısır 7 tl
Tombala oyun seti 10 tl by toys r us
Taksi durağına telefon bütçesi 4 tl

olarak belirlenir, çocuk müjdesi'nin vakti zamanı da 2011 yılbaşına ertelenir.

Elbette Parti adı da değişir:

Pop Corn Reinforcement'2010 by Arbella Makarna & Atiker Sıralı Injection Systems

Teen Söylem ve İlk Boyfrend

Teen Söylem, ki daha teyze değil, nene değil, ilk lise yıllarında, sınıfından Hakan Gülmeriç isimli collage ile cumartesi sabah 11.15 te buluşmak üzere cumadan söz almıştır. Birlikte sinemaya gidecek ve öğleden sonra coğrafya çalışacaklar, böylece hayatın ilk merdiveninin ilk basamağını beraber adımlayacaklardır....

Söylem saat 11.06 da Megavizyonun önüne gelir, baktı kimse yok, ağa camine turlar, neden Hakan erken gelmedi biye bir gıcıklık geçer içinden, ama ilk buluşmada ters evrilmeler yaşamak, hayatımın geri kalanına negativite yaratır diye, saat 11.25 gibi bir sorti daha yapar.

Hakan orada beklemektedir, elinde kır çiçeği, made in taksim meydan, boğazlı beyaz kazak ve fitilli kadife pantolonu ile, Söylem de ise komple kot dizayn.

İlk buluşmanın şaşkınlığında ilk sözü Söylem alır:

Hangi sinemaya gidelim, ama peşinen ve nakden söyliyeyim, kendi biletimi kendim alırım.

Alternatifleri sıralar hakan,

Nejla Nazır ve Ferdi Baba'dan "PASTIRMA YAZI"

"POLİS AKADEMİSİ 3" ve

KING KONG New yorkta,

Sen hangisine gidelim dersin? diye sorar Söylem, zira karşılıklı bir tanıma içgüdüsü egemendir, ikisinde de lise üniforması olmadığı sebebiyle.

Ortak bir görüş ileri sürerler ve Polis Akademisi filmi ağır basar, ilk görüşme gerginliğini alma özelliği açısından.

Oysa pastırma yazı isimli filme gitselerdi, necla ve tayfur ikilisinin aşklarının alevlendiği filme tanık olacaklar ve içlerindeki sevgi filizi ateşlenebilecek, istikrarlı ve evliliğe giden bir yolda huzur dolacaklardı.

King Kong Newyorkta filmine gitselerdi, şu an çok meşhur olan yıldızlar, Jüliya Roberts, Bredi pit, Georj Klonney, gibi şahsiyetlerin ilk oyunculuk deneyimlerine şahit olacak ve bu oyuncuların yıllar içindeki yükseliş trendinde daima birbirlerini hatırlayacak ve çok sıkı dost olacaklardı.

Komedi ağırlıklı filme gittikleri için ise şuan sadece 2. sınıf bir tanışıklık içindeler ve feys arkadaşı olarak kayıtlılar. Çünkü film onları baydı ve Söylem başı ağrıdığı için, Hakan da, öğleden sonra derbi seyredeceği için nazikçe ayrıştılar. Hakan, bu arada, iyi bir cimbomludur, biline....

7 Kasım 2009 Cumartesi

sahib ül hayrat vel hasenat

Yaradılmış olan her canlı ve varlığın sahibi Allah'tır.

Yegane varlığımız olan bir can, bir canımız var. Hasletler ile ördüğümüz o kalıba sarıp sarmaladığımız. Bir de düşlerimiz var, yarınlarımızla koşulladığımız. Bir sevgi bileşeninin yapı maddeleriyiz, o ca'na giydirilmiş bedenler olarak. ( tabiyiki Söylem Teyze bu bileşene dahil değil, o ayrı, o asayrı. )

Çeşitli alemlere dağıtılmış bireyler olarak, ilk parçadan ayrılan atom molekküllerinin alt türevleri olduğumuzun bilincine yerleşmeli, ve ait olduğumuz ilk bütünün çekirdeği etrafına tekrardan toparlanacağımızı bilerek yaşamalıyız. ( tabiyiki Söylem başka, o nerede isterse orada toparlanır. )

Toparlanma düdüklerinin sesleri bize geldiğinde, mızık sızık yapmadan, tezgahı serdiğimiz çabukluk ve hakkaniyet ile geri sarmalı, ve karşımıza çıkmadan önce bilançoyu derlemek mükellefiyeti ile hareket etmeliyiz. ( Söylem hariç, bu doğu arabik sentezlere gelemez kendisi. )

Hepimiz bizi yaradan Yüce'yi görecek ve bir çorap söküğü gibi yiten hayatlarımızın aynı hızla geri örüldüğü bir iplik çilesine dönüşmesiyle, hayatta iken peşinde koştuğumuz bütün ipuçlarının cevabını, bir iplik çilesinde bulacağız. ( Buna Söylem de dahil. )

6 Kasım 2009 Cuma

"POZİSYON KESİN PENALTI VE KIRMIZI KART"

Sayın sporseverler, programımıza hoşgeldiniz, konuğumuz sayın Herman MOROĞLU'na da hoşgeldiniz diyorum, hocam hoşgeldiniz.

Hoşbulduk hocamm,

Evet sayın izleyicilerimiz, şimdi size tanıtımını yaptığımız 50 yıl öncesine ait bir maçın, Salatasarayın Kadıköyde Ezberbahçeye karşı en son kazandığı maçın bir taraftar tarafından gizli kamera'ya alınmış kayıtlarını izlettireceğiz ve Herman Hoca bize yardımcı olacak. Sizlerden gelen maillerde bu konu'nun neden işlendiğini merak eden duyumlarınızı alıyoruz. Zerzavat spor merkezi olarak bu konu'nun çok tartışma konusu olduğunun bilinciyle, tarihsel gerçeklerin saptırılmamasına yardımcı olmak ve gerçekleri açığa çıkartarak kamuoyuna bilgi vermek amacındayız.

Az sonra izleteceğimiz görüntülerde Salatasarayın golcüsü Karıncaezmez Söylem ile Ezberbahçenin defans elemanı Beton Mustafa arasındaki sportif çekişmenin satır aralarına geleceğiz.

Gelelim hoccammmm.

Bu görüntüde soldan yapılan atakta, topla beraber yürüyen Beton, Karıncaezmezin dirsek darbesiyle kendini saha dışında buluyor, bak birde kendisine dirsek geçirilmiş gibi yerde yatarak, kendini atarak yani, Beton'un sarı görmesine sebep oluyor. Tabi o yıllarda kesit kamerası yok, tekrar yok, ceza kurulu yok, ne oluyor hocam.

Ne oluyor Herman Hocam?

Yapanın yanına kar kalıyor, ama 50 sene sonra bile sevap ta günah ta çıkar karşına hocammmm. Bu işler bumerang gibidir, adalet tecelli eder hocaa. Artistik yok delikanlıya öööle.

Peki hocam, bir diğer pozisyona geçelim. Sağdan yapılan ortada karıncaezmez topa yükseliyor yaptığı kafa ile maçın tek golünü atıyor, yorumunuz ne hocam?

Atıyor attığına ama Beton'un üzerine çullandığını hakem görmüyor, gol iptal, endirekt çift vuruş, bu ikiiii.

Peki hocam bir diğer görüntüye geçelim. Maçın son dakikası ve beton, şu kafası sargılı olan ve dizi kanıyan futbolcu, soldan cezaalanına giriyor, peşinde karıncaezmez, tam cezaalanına girerken, arkadan yatarak ve kayarak bileğine bir darbe alıyor. Ayağı kırılıyor bu saniyede, sizce bu hareketin karşılığı ne?

Hocamm bak, diğer faul ve kusurlu hareketleri geçtik, onları yutturdu, ama bu hareket kesin ve kesin

PENALTI VE KIRMIZI KART HOCAMMMMMM.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Söylem Teyze Rab Yolunda

İşte beş yıldızlık bir tefrika daha: Söylem Teyze'nin Mekke Yolculuğu ve hacı oluşu....

Söylem Teyze, şimdi de bir maaazin programında gördüğü Yaşar ALPTEKİN muhteremin gözlerindeki ışığı edinmenin tekamülünü kovalamaktadır. Aslında kimselere söylemediği dünyasında, o sahaf senin, bu aktar benim, şu falcı onların, bu üfürükçü diğerlerinin, dolaşıp durmaktadır, ruh büyüsü budur Söylemin, ama soranlara, Taksim Sanat howzdaydım, pilates yaptırdım, Avm avına çıktım diye kıvırcıklar döşenir. Bir Söylemin hayatı okyanus gibi sırlar içermektedir.

( Söylem Teyze = Laktusyus Liberatyasus )

Hacı komitesine gitmek ile başlar işe. Hac farizasının çeşitli ayrıntılarını tedarik eyledikten sonra, özkağıdı dediği küçük not defterinden hazırladığı soruları ki bu tarihte ilk defa oluyor, görevliye sormaya başlar;

1- 500 mil yani 800 km. biriktirdim, fiyattan düşer miyiz?
2- Sefa merve arasını joging kıyafetimle koşabilir miyim?
3- Kurban kesmeye karşıyım, yanımda patlıcan götürsem kabul olunur mu?
4- Kabenin 3 boyutlu fotoğraflarını çekmek için makina buldum, alayım mı?
5- Bayram namazından sonra israili protesto edeceğim, uygun bir yer ayarlar mısınız?

şeklinde cins cins sorular sorar, ama aslında bütün bu sorularda; bilinmezin stresi denilen 1000 yıllık bir histeri yatmaktadır, ki ilkel kabileler bu histerilerini saldırganlık olarak yansıtırlarmış zaten.

Hac umre federasyonu görevlisi Kamil Zat, bu sorulara tekamülliyetli cevaplarıyla Söylemi hacılamayı başarmıştır.

İşte cevaplar:

1- Biriken millerinizden dolayı fiyatı indiremeyiz ama sizi isterseniz Irak Basra yakınlarında uçaktan atabiliriz, indiğiniz yerdeki acenta sizin millerinizi değerlendirir, Allahın izniyle.

2- Sefa Merve arasını isterseniz olimpiyat meşalesiyle koşun, niyet esastır elhamdülillah.

3- Keseceğiniz patlıcanı musakka olarak somalili fakir hacılara dağıtır ve sevabına nail olursunuz inşaallah.

4- Kabe'i beytullahın resmi gönüllerde evelallah 3'ten daha fazla boyutludur, müslümandan daha iyi makina yoktur bu icmalde.

5- İsraili protesto etmek yerine, israillilere şefaat dileyeceğiniz mekan çoktur maaşallah.

Söylem şokun manasını anlar yüzdeki kılcal damarlarına dek. Kabe yolculuğunun rehberasyonunda bile şimdiye kadar hiçbir şair yazar felsefeci, gitarist ve senaristten almadığı ilhamın nuruna bürünür solaryumlu yüzü. Gözündeki ışığı kimseye çaktırmadan cepten fotoğraflar. Düşünür kendi kendini arafatın hilalinde, çanakkaledeki beyaz bulut alacaktır cismini üstüne, yürüyecektir bir kainatın şerikine, melekler hamd ile gösterirken birbirlerini söyleme, diye bir arabi ilahi dilinde fısıltı olur. Yerçekimi etkisini kaybetmektedir Söylemde yavaştan, yavaştan.

Ama; der Kamil zat; bir meyil geldi, bir saniye...

Söylem döner dünyaya.

"Kontenjanımız bitmiş 2 saat önce, kısmet ise seneye....."

*****

Mustafa MEHİR

Kadar

Neden elitin eliti olmakta bu kadar ısrarcısın?

Sen değilmi çamurla beslenmekten, çamuru cildine süren yoldaki? Hayaletin miydi o?

Bu değişimlerin, bu değiş tontonluluğun, göründüğün gibi olmak mı, olduğun gibi görünmek mi? Bana sorarsan, ki ben bu konuların yargıtayıyım, sen buldumlardasın, sen görüntün olmuşsun.

İlla önemli koltuklarda oturmak ise hayattaki öznen, bilki o koltuklar nemlidir. Üstüne oturanı algılar, ve nem salgılar. Sen veya diğerin otursada algılar, huzur artık ummandadır.

Ben bu durumda senin ve diğerinin koltuğu olmuşum da haberim yok. Şu meşhur bukalemunu seyrettin mi, her koltuğa tırmanıyor ve saniyede o koltuğa uyum sağlıyor.

Belli belli seyretmişsin, değişiminde saklı olan renkler dışarıyı inandırabilir ama pigmentlerinde ilk koltuğun renkli renkleri saklı, sen de hayatın boyunca o renkleri değiştirecek duracaksın.

Hayırlı sinekler.......

3 Kasım 2009 Salı

KRİZ ORTAMINA BAKIŞ TEDBİRLERİ

Herbirimizin hayali; -bir şans oyunundan para çıkması ve borcumuzu harcımızı yatırıp, dünyada rahat bir nefes alabilmek. Zenginide böyle fakiride, mağaracısı da. Milli Piyango biletleri basım halinde zaten, hayırlı ola. Bir kilo da bana doldur evladım...

Öncelikle sokaktaki haydut ve yarıhaydut nufüsü Cumhuriyet tarihinin en makro düzeyinde. En ufak bir değer bile olsa, açıkta ve boşta hiçbirşey bırakmayın.

Size birdenbire daha samimi ve canayakın davranmaya başlayan nemenem insanlara şüphe ile yaklaşın ve asla ortaklıklara girmeyin, parasız bile olsa böyle ortaklıklar, imza bile atmayın. Zira kriz ortamları insanları canavarlaştırır ve hayasızlaştırır. İmam bile imanını satacak raddeye ulaşabilir.

İyi kötü bir işiniz varsa asla borçlanarak rahata varmayı denemeyin, iyi kötü işinize güvenip bir yatırımın altına girmeyin. ( borç ödeme yatırımı olsa dahi. ) Zira haydut bankalar dahil, herkes kriz zararını çıkartmak için enayi arar halde. Karaya varmanın tek şartı; suyun üzerinde kalabilmektir. Bu söz kulağınıza küpe olsun.

Bankaların ( hepsi 1 tane aslında, ama -lar demek zorundayım ) kasaları önce para ve boş kalan yerleri de kasatura ile dolu. Ama süt dolu bir meme gibi kendilerini sıkmakta vede zorlamaktalar, halen daha aç bebekler arıyorlar senelik yüzde 35 ort. faizle. O yüzden faizleri 0.4 lere dek çekecekler ve Mustafa bir kez daha haklı çıkacak hep olduğu gibi.

Bir diger nokta ise asayiş, sokaklar tecavüzcü ve fırsattan istifadeci sapıklar ile dolu. Krizlerde en çok namus sektörü felç olur. Kadın çalışanları ise mağdure. Parasız kalan fuhuşçular ise namuslu kadın kaynağına yönelerek, kendilerine fırsat fuhuş arar hale gelirler. Kadınlara düşmanım ama ahlak düşmanı değilim. Bu sebepten uyarıyorum. ( Hoş ahlaklı kadın sayısı bir elin parmakları ya )

Peki Mustafa Efendi, biz bu kriz ortamında bu derece kendimizi geriye çekersek, ekonomiye kim can katacak ki ? derseniz, ekonomiye can katacaklar paravanın arkasında, yaklaşık atıl 15 milyar dolar sermaye, ve dolaylı 30 milyar ile beklemedeler. ( Krizden önce satış yaparak likit kalanları kastediyorum. ) Yaklaşık bir yıl içinde dış fırsatçıların önlerini keserek bir 15 milyar daha potansiyeli devralmaya hazırlanıyorlar. Krizden çıktık yaygarası bu sebeple.

Neyse, açık hedef haline gelmemek için daha fazla yazmaya gerek yok. Akli olan son 19 seneye bakabilir ve beni anlar abi.

Özel not: Haydi, ekolojistliği bırak, ekonomist bir yorum yap, görebilelim annesi.