18 Temmuz 2010 Pazar

BİZİM OYUNUMUZ

Bize oyunlar oynar hayat, performanslarımızı ölçer, zeka-strateji-irade açılarından. Kendini çok üstün zanneder. Bizde ona arada küçük pokerler çeviririz, neden mi; rövanş tutkusundan, küçüğüz sana karşı ama ezik değiliz türünden.

Bu oyunların içeriği ve yönelişi farklı farklı. Kimi zamandan kopar, kimi başlıbaşına kalır, kimi dünyaya sırtını döner, kimi kendini kutsal amaçlarına adar. Yani bize sunulan küçük yeşil sahanın dışına çıkmaktır amaç, küçücük kuzucuklar olarak.

Neden gülüm, neden buradayız, neden bir kalıptayız. Sen ben olsaydın bu oyunda olacak mıydık, hayır, bu oyun birbirimize karşı değil çünkü, çiftlerde yarışıyoruz, sana oyun oynamam mümkün değil. Elbette yaşamının ipliği sende kalsın, yönetmeyi başarabil kendini, ama bana verseydin bu direksiyonu bile, gücümce kaostan çıkartır, ve geri verirdim sahibine. Kaç defa yaşamlar elime verildi ve kaçının kaçını, tamamını geri verdim, ben bile bilmiyorum, orduda bile araç kurtarma operatörüydüm. Vay talih vay.

Fonda sil baştan.

Evet uyumsuz evet yakışıksız evet kaçamak evet kaçmak evet, ama bu bir oyun. Hayattan sonra bizi yargılayacaklar, yaşamımızı bir fincanda önümüze sunacaklar, gözlerimizden bile bizi soracaklar. Onların konuşacağı bizim susacağımız, susayacağımız vakitler gelecek. Tek damla suyun yaşamın herşeyin önüne geçeceği iklimlere serileceğiz.

Ama bu oyunda beni severmisin, sevme, ama beni tutarmısın gülüm. Elimi...

Ben belki boş bir sabun köpüğüyüm, varlığıma kendimi bile ikna edemezken, ama senin gözünde varlık olabilirsem, her şey ne kadar hoş akıp gidecek.

Benimle oynamaya var mısın gülüm,