3 Haziran 2016 Cuma

ECELİMLE KONUŞTUM

Ölüm ne ağır hezimet.

Dünya denilen yuvarlama kürede, ölüme hiç ışık tutmadığımı keşfettim. Sizin için onunla konuştum.

Yeri göğü yakan adam olmaktaki "gök" öğesi belkide ölümü çağrıştırdı. Ve tepeye biryere kuruldu. Ama göğü yakmak nasıl olabilirdi ki?

Dünyadaki ölümlerimle işe koyulmam lazım. Burada dini bütün geçmişim ve geçmişimdekiler en önemli kaynak.

Çocukluğumuzun ölümü, bizim elimize sorumluluk verilmeye başlanmasıyla başlar. Banada ilk kez çalışmam gerektiği söylendiğinde geçici ölüm yaşamıştım. Gazete piyangosundaki kazı kazan kartlarını kazıyarak maddeten rahatlamanın çalışmanın gereğini ortadan kaldıracağını düşünmüşüm. Aynen 15 yaşındaki taze fındık kızlara evlenme vaadedilmesi gibi. Boştu kazı kazan kartları.

Sonra primitif aşkım esra ile aramıza giren yaz tatili ile yazın kalbimi dondurmuştum. 18 temmuz, dün gibi hatırlıyorum.

Sonra üniverstedeki alışılmış döngitin yerine, gece okumalarının, geyiksi arkadaşlıkların, havuzun bitme anının geldiğinde ölmüş gibiydim.

Kaybettiklerimde de ölümle tanıştım.

Sonra askere giden otobüsün kapısında. O soğuk kütahyaya sabah 6 da inişimde, ve kalan bir iki saati değerlendirmeye yönelik boş çabaların sonunda, haydi arkadaşlar, teslim olalım, teslim dediğimde. Ve son kıldığım, kıldırdığım 2 rekat mecburiyet namazında.

Daha en az 10 kere dünyasal ölümlere gülümsemek zorunda kaldım.

Şimdi daha iyi anladığım ölüm eşiği ile konuşarak, biraz daha karanlığımızı loşa çevireceğim.

Ölümü tadacak olmanın dünyadaki tepkimesi, ruhbani yaşam formudur. Ama ölüm; isterseniz kendini kumdan kalelere kilitleyin, isterseniz dünyayı frenleyin, dünyada bilinen ve ölçülebilen bütün kinetiklerden, hızlardan ve şoklardan daha keskin bir dönüştür. Çünkü bedeni değil, ruhani bir ayrıştırmadır. Dolayısıyla kendinizi hergün çiyanlara 100 kere soktursanız bile, ölüme alışkanlık direyemezsiniz.

Ölüme huzurlu bir yolda giderken yakalanmak sayesinde en kazançlı stratejiyi yakalarsınız. İlahi güce açılan kapıya her türlü dünyevi hırs ve hesaplardan arınmış, ve kendini dinginlemiş halde varmak sayesinde, ölüme eşgüdümle eşlik edebilirsiniz.

Ve en etkili sırra, bence, parmak basarak, bir huzurlu ölüm diliyorum sizlere.

Bazen doğruyu hisseder ama herkesin sürdüğü yollara girersiniz. İçinizden bir küçük kuş kanat çırpar ve sizi uyarır. İşte o vicdan denilen kuş, ölümün dünyadaki güzel kardeşidir. Vicdan devamlı hakkı savunur, her hava ve yol şartında susmaz. Sizi uyarır ama ölümü hatırlatarak, ve ölüme hazırlığı.

Bu yazıyıda ona başvurarak yazdım, eşyazarım o, demekki ölümle uzaktan ahbap sayılırız.

Satırlarımın ölümü

GAVATAR

Olcek olcek didiydimde, oluvedi, yimi odduz milyon dolarımız gidiveedi.

Amerikalılar, yüksek çözünürlüklü teknolojileriyle, kaptığı gibi paralarımızı sırra kadem basıverdi. Yerli yardakçı, yandaşçı, ve yatakçılarıda paylarına düşeni kapattılar. Seyredenlerde yaranmacı.

Neti, neticesi suni zeka. Canlandırma. Hafıza-isanallamasallaması.

Ben neye karşıyım, biliyormusunuz sevgili eterlenik halkım?

10 yılda çekildi, şu kadar paraya maaloldu, sinemadan başka yerde izlenmez, gitti mi gider, arkadan bakarsın, sakalını yakarsın. Vıdı vido..

Elbette insanlar inanmak istediklerine inanırlar, nooluyor sana densiz Mustafa?

Bari inanmış gözüken iradelerle seyredin.

Ben mesela dünyanın en pahallı adamıyım, nasıl mı? Özümdeki insaniyet 1 milyar dolar, kendim de bir o kadar ederim, topla, 2 milyar dolar..

Bu pezevenk kameron, 10 senelik emeğinin her bir gününe 100 bin dolarlık iş yaptım diye emsal alırsa, elbette film en pahallı film olur.

İbnenin evladının kamera arkasını seyretmediniz mi, mankenlere sensör takıyor, sanal ortama uyarlıyor, fon, fondaten derken, oluyor sana film.

3 boyutlu, yaratcılı zekalı, karaktere bürünmüş, efektli, defectli, double impaktli.

Birde çalmış sağdan soldan gavat, 2 milyar da iyi hasılat.

Bizim sanal zekaya bu kadar kaynak aktaran yapay halkımıza bir hatırlatma: Bütün bu sanal zekalar bir araya gelse acaba bir sineğin kanadına can verebilir mi?

Hatırladınız mı?