25 Nisan 2016 Pazartesi

Sedanur EĞİLMEZ' İN HaYaTı

Sedanur 1978 in sonbaharında Erenköyde doğdu, dolayısı ile 12 eylül öncesi ve sontasını yaşamış bir mefküremiz'dir kendisi.

Erenköy kız lisesinin loşunda elini tutan ve dudağına bir silme ile başını döndüren, kimyasını ikmale bırakan Metin Ustabaş ise ilk erkeği sayılır yüzeysel lise günlerinden.

Babası Ethem EĞİLMEZ'i kaybeder 1998 de kalp yetmezliğinden, Mustafanın askerden döndüğü günlere rastlar.

Sonradan hayatın demirbükeyinden sebep, çalışmaktır hasleti, ki kazanmıştır aslında Gebze mühendislik fakültesini, yine galiptir geçim gailesi.

Elmadağ tarafında bir ithalat mümessiline dahil olur sekreteren, muhasebeyede iteklemelerde bulunacaktır.

Patronunun yoklamalarını savuşturmuştur, dekolteye geçit vermeden, bu ne ahkam, bu ne istihkam. Günümüz kadınının seks davetiyesi gibi dolaşıp, namus abidesi duruşu cinsinden.

Birgün bir kozmetikçi gelir şirketin girişine, niyeti çaycı ablayı inandırmaktır kozmetiğin hikmetine, ama o kalakalır sedanın eteğine, ayak bilekleri muntazam, ayaklar hatasız, tırnaklar cilasız, limonlu spreyide unutmayalaım.

Bir masal rüyası, bir düşler sandalı, karşınızda Sedanur kozmetikçikarısı.

Ama 1 yıl olur, 9 ay 90 gün, çok gezmesinden kozmetikçinin, ıslaktır bu yelkeni geminin, telefonda beş sevgilisi kayıtlıdır kozmetikçi haspinin. Boşanma, boşalma gibi çabucak olur.

Demekki ne öğrendik, suni kokulara inanmayacaksın, üzerine bina yapmayacakın.

Sonradan müdürünü farklı algılamaya başlar Sedanuruyla, evli, ve çocuklu, ama edebi ve ezik-romantik. Ona baba şefkatiyle ve saran bir edayla davranmaktadır, yaparmısınız lütfen diye lafa başlayan kiplerle, bir çay içimi, kitap bile yazmıştır müdürü, bir sonbahar aşkıdır sedanurunki, aşk-üst ilişkisi.

Evlilik mi, o çok uzak ihtimaldir artık, sonbahar yapraklarıyla bezeli Sedanurun ezelinde.

Demek ki ne öğrendik, kadın erkeksiz ayakta kalamaz, nefes bile alamaz, ama resmi ama gayriresmi.

İster aşkın üstüne ilişki giydirin, ister ilişkinin üzerine aşk, Sedanuruda böylece resmettik, her türlü ilişkiden uzak.

Mustafa MEHİR, sizin mustafanız. mayıs.

NİHATIN AĞZIYLA SÖRVİVOR

Ulan baskallll, napıyosun çalıların altında, maymun eken fırtına biçer oğlum, arap koddumun çocuu.

Yahu şu zeynep halanın safında yer aldım diye yanlış mı yaptım acaba? Bu zeynep nişantaşı karısı, trente - rüzgara göre hareket eder kati surette, acaba asena hanıma yanaşıpta, en büyük dostluklar kavgalardan başlar, delikanlı yanlış anlarsa yanlış yapmıştır diyerek bir muz uzatsam doğru olur mu?

Teryaaa, oğlum teryaa, olimpiyat madalyası alabilirsin ama delikanlılık madalyası alabilmen için dünyayı kulaçlaman lazım kaslı kurbağa. Stilini sitiym ben senin. Nihat varsa baklava börek yersiniz, nihat yoksa kayaya sürter tersiniz.

Acun bey, ben burada ezilenden yana tavır koydum, ezilen ben olduğuma göre, kendimden yana tavır aldım. Geçen gün götümü ısıran yengece de söylediğim gibi, beni buradan gönderecek adamın yengeci olurum, götünü ısırırım. Yada bu yolda ölürüm.

Özgeeee, ulan özge, ismin özge ama kendin özdemisin, bi söyle bana, sanmaki sana yavşaklık yapıyorum, belki de bu adada yazılmış kaderimiz, baskaldan uzak dur, nihata yakın dur, yarınki oyuna katılırsam sana piza ve baklava yedireceğim. Yermisin nihatın baklavasını, yersen ye.

Asena hanım, aseeee, ibo beyle yaşadığın kavga yüzünden sana sempadi besliyorum, ama sen bütün beslediğim hisleri aç bıraktın, bireysel oyunlarda haddini vereceğim eline, isterse kıvırma yarışması olsun, öyle bir kıvırırım ki, adadaki yengeçlerin bakışı değişir, memleketimin yengeci kadar olmasada....

SON BAKIŞ

Eskitmeyi öğrendim gözümde kadınları.
O billurlukları, O tad'ları, ve o baharlıklarına,
Ve tüm hallerine yılların kostümlerini giydirdim.
Cennet yüzlerine.
Sıcacık gülümseyiş, inci diş, çiçek tenlerine.

İsmi Eda idi, Seda idi, Veda idi,
Güzel yaşlandı bütün isimler.
Sımsıcak bahar kırlarında
Serince bir dokunuş resimler.
Şimdi beşikten mezara kalbimdeler.

Gün mazi oldu, Mustafa söze kalır.
Bu dünyadan meylini almış.
Bi dolu sevda yaşamış ecr ve ömürüyle
Şimdi sevda kayıp nehirlerde sır.
İfşa ediyorum bir daha sevmeler yok.
Bundan sonra seven baharda kışa kalır.

Bayram Tatilinde CEHENNEM anıları

Şu topçular iskelesi nede cehennemi bir yer, bu beklemeler beni tüketmesin diye oturdum notbokuma, yazdım taze sıcak anılarımı.

Cehenneme bileti aylar öncesinden hazırlatmıştım, bayramdı ne olur ne olmaz. Girişte bizi baş zebani karşıladı, elleri ateş gibiydi.

İlk görselimiz fuhuşçular. 2 metrekare bi çukurda saniyede 3000 devir ateş içinde döne döne kavruluyorlar. Fuhuşu ben böyle bilmezdim ama, sanırım fuhuştan uzak durmak gerekiyormuş. Bu çukurda 2 milyar fuhuşçu olduğunu söylediler, insan ancak bu kadar küçülebilir.

İkinci görselimiz kumarcılar. Bir metrekare çukurda beşyüz milyon kişi. Tam seçemedim ama hala daha zar atıyorlardı. Can çıkar huy çıkmazmış dedikleri bu olsa gerek.

Üçüncü çukurda din istirmacıları yığılı. Hem yanıyorlar, hem presleniyorlar, hem biçiliyor hem deliniyor hemde pislik yiyorlar.

Çukur dört, burada da tecavüzcüler var. Tecavüzün bini bir para. Dünyada yaptıkları burada başlarına geliyor. Ama bu sefer onlara vahşi kutup ayıları tarzı zebaniler eşlik ediyor.

Beşinci çukura geldim, yalancılar çukuru. Yatsıya kadar yanacaklarmış, ama cehennem saatine göre yatsıya, yani en temizinden bi 100 milyar yıl daha közleneceklermiş.

Aman Allahım, şu yetim hakkı yiyenler çukuruna bakarmısın. Birbirine paralel 2 sütun cehennem hızarı var burada, saniyede 5000 tur hızla dönüyorlar, aynen bir canavar ağzı, yetim hakkı yiyenleri yiyen bir çukur altı numarada.

Cehennemde yedi çukur olduğu rivayet edilir, şahsen yedinci çukuru göremedik, zira bu çukur sanal bir çukurmuş, internet ve sair suçlar için geliştirilmiş, test çalışmaları devam ediyormuş. www.sanalcehennemcukuru.org.chn sitesinden takip edilebilirmiş.

Mustafa Mistik

Kendimi araba markası olarak düşünsem, kesinlikle el yapımı, model yılı belli olmayan, az nitelikli ama şahsiyet donanımlı bir spor arabaya benzetirim. Çok benzin yiyen, bakımı ağır, ama hiçbir arabanın vermediği zevki yaşatan, kültürel bir göstergeye sahip. Radikal bir spor araba.

Kendimi bir kadına benzetsem, senelerin tahribatını güzellik olarak yansıtan, 20 sene öncesi elbiseleri bahar ferahlığıyla taşıyan, hep olumluya yoran, kendini yansıtan aynalara değer veren bir kadın olurdum. Her daim taze.

Kendimi bir bina olarak düşünsem, kesinlikle deniz kenarında, ahşap, sert kış rüzgarlarıyla yaz güneşinde serin kalmayı başarabilen, bir sürü taklitleriyle var olmayı başarabilen, modern bir tarihi eser olurdum.

Kendimi bir ormana benzetsem, zümrüt yeşili ve el değmemiş, muson yağmurlarıyla barışık, içinde vahşi hayvanlar barındıran, insanların keşfetme merakını engelleyen bir tabiatım olurdu.

Kendimi bir madene benzetsem, dünyada sadece bir noktada çıkan, oluşumu binyıllar almış, kolayca tüketilmeye elverişli olmayan ve en şiddetli bombaların yapımında olmazsa olmaz bir maddeyi barındırırdım.

Kendimi bir ırmağa benzetsem, denize kavuşmak için her tür engebeyi ve mesafeyi göze almış, ve ne yapıp edip tekrar çıkış noktasına döneceğini bilen sular gibi akardım.

MUSTAFA VARSA HERKES İÇİN VAR

Bugün 2 haziran ve ben kırk ( 40 ) yaşımdayım.

Çoğumuz için 2 sene bir yerde tutunmak, 1 sene mutlu olabilmek, 1 dakika huzur bulabilmek çok ama çok zor iken, bendeniz bunların hepsini şerbete boyayıp ilk kırk yılımı bu dünyaya vakefederek seyrü seferimi tamamladım.

Mesajım şudur.

Dünya sizin dünyanız bedeninizde dönüp duran. Kıyametiniz ölüm, huzurunuz kalbinizin çarpması, ve imanınız kendinize inanmak olsun. Bırakın dünyanın eksenini kendinize kaydırmayı. Sosyalistler, sermayedarlar, statükocular, nakşibendiler, ortodontistler ve bütün diğer kayyum dünyanın yörüngesini çizedursunlar,

Dünyaya isminizin harfleriyle çizdiğiniz resimin renkleri hepsinden canlı ve rastlanmamış olsun.

Huzuru bulamayan huzur veremez. Esra selma sevgül siyahşın nüzeyyen ve binlerce kahramanım, sizin resmime attığınız fırçalarla renklenen ruhumun huzurunda, ben, tavşan mustafa, çayırımda seker dururum kırkı kırk yararaktan...

KÖHNEMİŞ GECEYARISI

Yazın nemi doluyordu beşiktaşın atmosferine, yanık gazlı hamam dumanı ise gecenin isli makyajı.

Günün hareketi ve bereketi, pazarlığı, sportif fuhuşları, eve atmaları, terlemiş dekolte göğüsleri ise beşiktaşın vitrin camı.

Seslendirme esnaftan, hırıltılar trafikten, günsonunu alma işi ise hayvandan, berduştan, kimsesiz köpekten.

Sigara almaya çıktı mustafa, gece ya dört ya beşe beş, hadi olmadı altıya teğet.

Karnında biriken birikmiş gaz sancısı ve yaşanmamış anıların hüzünü çıkardı onu yukarıda anlatılan sahneye, gecenin hayaletiydi mustafa, sigara araması ise oskarlık, palmiyelik altın ayılık, yada portakallık rolü.

Bir palikarya yaklaştı yanıma, döner parası istedi döner sermayeden, kardeşi acıkmıştı söylediğine göre, ama aslında giyiminden anladıki mustafa; fuhuşa parası çıkışmamış bir alkol istasyonu. Oralı olmadım, çünkü nişantaşlıyım.

Katil kokoreççi kıyıyordu milattan kalan kokoreçleri, içine tuz, biber, baharat, ne varsa pullayıp. Gecenin evsahibi oydu, farzedelim çırağanda midnayt parti, şeref konuğu taksiciler olan, berduşlar misafir. Gözlemci sıfatıyla köpekler.

Biraz ötede laila gençler, hayat naumurlarında onların, birbirleriyle önsevişme misyonerleri, lise, üniversite hazırlık arkası, geceyle gün arası. Maalesef hep gülüyorlar, ağlamaya ve acılara borçlanıp, borçlanıp.

Nöbetçi tekelciden alıyorum ciharamı, içerisi duman, duman beşiktaş semtinin modası, duman olmadan olmaz beyazın karası, her zamanki gibi para üstünü eksik yada yanlış veriyor, eee, sabahlara kadar oturmanın cabası.

Yolda yarı g.y.n.k ucube fahişeler, fiziği hortlamış ucubeler, birde fenerbahçe aleyhtarı çarşılı gençler, o saatte ne işleri var fenerle bilmem ama, gecenin karanlığı veya ışıklandırmanın yetersizliğinden sebep.

Gece acayip kara çöküyor beşiktaşa, belkide beşiktaşlılara, ama ben ayrıyım, ben ayrımım, ben fenerli ve nişantaşlıyım.

Bir doğumgünüm daha, bir 39a merhaba, bir dizi ölü hücreye elveda, ezan molası ile biraz daha çıkıyor gece sabaha...02062010