18 Mayıs 2016 Çarşamba

FURKAN TİCERET

Furkan ticeret, Ümraniye Namık Kemal mahallesi sapasında, demir profil ferforje işi yapan ve bir babanın etrafındaki biri liseli, biri yarı zamanlı oğul ile dönmekte olan ticarethane.

Baba Faruk ve oğulları Necmi + Şener bu işte çalışıyorlar. Baba eski alamancı olarak, daimler crayzler fabrikası tecrübesinden emekli, bu sebepten iş yerinde disipline tedbire hatta misyon ve vizyona aşırı önem veriyor. Hatta Almanya fabrikada kafasında baretle çalışmaktan dolayı, adı Baretta kalmış, baretta faruk. Anneleri Şirvan hanım ise kürtmüş, almanyada fabrikadan aynı vardiyadan, baretta faruk adını duyunca, kürtçede baretta "gönlü dağlarda gezen" manasına geldiği için Faruğa bilabedel kalbini vermiş. Nikahlarını fabrikanın vardiye müdürü Niclas VOLVARENZE kıymış, fabrika müdürü Şilga ZILINGEN ise mesaj göndermiş. Ne zaman Niclas Alanya'ya gelse bizim Faruğu arar, hatrını sorar, hatta 3 sene önce alanyadaki bahçe demir işlerini Faruğa yaptırdı, Niclas bunun karşılığında 73 model kupe mercedesi Faruğa hediye etti, ama kapıda duruyor, otomatik vites olsa da.

Faruk, apartman altı kira olsa bile misyonu duvara asmış.

Kaliteli hizmetten taviz vermeden, müşterinin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda, güleryüzlü ve çözümcül müşteri yaklaşımlarıyla, sahip olduğumuz bilgi, beceri, ustalık ve teknolojik gelişmeler paralelinde, her türlü metal doğrama ferforje, aliminyum ve bahçe düzenlemelerini yapmak.

Misyon daha derin.

Babam Siirtli Kazım beyden aldığımız iş terbiyesi ve dünya görüşü dahilinde, esnaflık ve kurumsallık bilinci ile, aldığımız her türlü işi, çevreye saygılı, maliyet odaklı, ve izah edici açıklamalarla bütünleştirip, anahtar teslim metal işleri yapmak, bununla yetinmeyip, müşteriden alacağımız fidebek ile daha mükemmel işler yaparak, ticari itibarımızı yükseltmek, Atatürkün emir buyurduğu muaser medeniyetlerin üzerine çıkmak, ve orayı ele geçirmek.

Bu yazıları yazan kurumsal kimlik desingneri 2 buçuk milyar almış Faruktan ama faruk pek bi beğendiği için bu tümceleri, kerata kendini kazıklasada yaptırmış bu işi. Nasıl olsa günün birinde gelir, bi ferforje işi çıkar, yada bahçe, bende ona bu
okkayı okkalarım düşüncesi bilincinde, aslında doğru, mutlaka gelecek bizim desingner, zira okkayı bırakıpta sıvışmak yok bu dünyada.

İşini yaparken Faruk, oğullarına öğretmeyi seviyor, göstermeyi ve gözlerindeki öğrenme arzusunu. Kürd deyip geçmeyin, kürd te insandır. Ama oğulları biraz -daşakaskeri, 17 ve 15 yaşlarına gelmelerine rağmen, daha çok fece, mesne, ipot, vadayfon-torksel kıvamındalar. Birde ar en bi yada hipop tarzları var, ama babalarından gizli, görse şayet; birine misyon birine vizyon tabelasını kafalarına geçirir.

Faruk ticaret çok özenli dedikya, nasıl özenli derseniz, 12-13.15 arası ne telefon ne müşteri ne diğer hiçbi işe bakmıyor, temizlik saati, 16.30-45 arası, özellikle metal tozlarını yerden hava vakum pompasıyla topluyor, ağzında none, bi baret eksik. Baretide 3 sene önce kaybettiği Şirvan hanımı hatırlattığı için giymiyor, giyemiyor. Kanserden.

Furkan Ticaret, haftada 3 işle dönmekte,, irili ufaklı, zira, kar marjı iş küçükte olsa ona göre, büyükte olsa.

Nede olsa bekarlık, 1 sene önce dükkanına inen Gülsev Hanım ile ufaktan bir kıvılcım sonucu, aşkın en saf haini tanıdı, 34 yaşındaki Gülsev ile artık mesenn arkadaşı, oğulları okuldayken, ve onların haberi olmadığını sansada, ki oğulları ne çakal, her yazışmaları kaydediyo piçler, tatlı bir muhabbetleri ve münasabetleri var, 50-34, eşlemede sorun yok, sadece Gülsev hanım biraz ağır takılıyor, yaşı genç ama Faruk 50, saçını siyaha boyatmak artık pahallı nede olsa, zaten demir tozları boyalı saça yapışıyor, ama estetiğinden de vazgeçemiyor.

Birgün Gülsev hanımla mehiri karşılığında, yani imam nikahıyla evlenme planı var, nede olsa vasiyeti belli rahmetelli eşinin, bu çocuklara başka anne yasak, birde miras bölünmesin hesabı. Ne kadar sabrı azsa Faruğun, o kadar gönlü geniş Gülsevin.

Bu zamanda kadınlara güven olmaz, Gülsev aslında Motor drag yarışçısı Erdi'ye hayran, saat 9 gibi erdi geliyor, siyah deri motorcu kostümüyle Gülsevi alıyor dükkanın önünden, sonra drağa kalkıyorlar, sabahı ediyorlar, ama Gülsev bigün Erdi'nin ereceğinden emin ya, o yüzden Furkan Ticarette müşteri kaydı var, hatta yüzde 40 indirimi.

Hayat işte böyle dostlar, en ağır yaşanmışlık ve görüntüler bize farklı resimlerde yansır, en ağır sitemler bazen bir hikayede akar. Dua edecek biri varsa Allaha ve onun nimeti Ramazana şükretsin...

MÜTERCİM

MÜTERCİM
Eda loş odasında sabaha uyandı, 34. yaşının sabahına.
***

Adapazarı sabahlarını hatırladı, her şeyin tozmavi olduğu, şirin, dişlek ve fırlama kızı. O zamanlar sabahların önemi yoktu, çünkü uyanır uyanmaz başlıyordu gün, uyuduğunda bitiyordu.

Lise diplomasını aldıktan sonra evine doğru yürürken anladı bazı gerçekleri: Artık üretimi tamamlanmış paketlenmiş bir Eda kostümü ile yaşayacağını.

O akşam evinin bahçesindeki salıncakta sallandı son defa.


***

Teknik bir üniversiteyi kazandı. Şehrindışına çıkacak ve daha soğuk bir ortamda kendini sıcak tutmayı deneyecekti. Sanırsam 1997 li yıllardı, artık aynadaki kişi ona baktığında daha özenliydi ve saygıyı hakettiğini düşünüyordu. Tavanarası'na kaldırdı çocukluğunu, eski aynalarını, artık kendi başına alıyordu güzellik malzemelerini ve kadınlık özentilerini.

***

Melankolik bir gününde, edalı ve aklı bir karış uzayda, hocası Kenan HOCA, yöneylem hocası, sırtına hafiften dokunarak, tahtada işaretli kişiliklerden hangisi olduğunu sordu Edaya?

-bennn;
sanatçı gibi düşünen ve fakat yaşayamayanım...

-Hıı, dedi yöneylem hocası, sert bir mizaçla karşılaşmak istemiyordu, kişilik türlerinin arasına dahil olmayı reddetmek hocanın lügatında "anarşistlikti." Üzerinde fazla durmayınca, Eda o gün kişiliğinin kabul görmediğini hissetti ve üniversitesini bırakmak istedi.

Aslında kişiliğinin mirac'ını yaşamıştı.

***

2000'lerde üniversitesi bitirdi. Adapazarında seksek oynayacağı çizgiler yoktu artık, büyükşehir'in kaldırım parkeleri vardı, hayallerini burada gerçekleştirebilirdi mesela; seksek oynama için tam sıçrayacaktı, ama gülünç olabilirim diye sendeledi sadece.

***

Şehir hayatının olmazsa olmazlarından ve yalnız kadınlığın tutacağı dal olarak bir ilişkiye geçiş yaptı, yaşam saati 26'ları gösterirken. Adı Hüseyin olan kişi ise 33 yaşında idi, Eda'nın şimdiki yaşlarında. Onu anlamayı çok denedi, ama Hüseyin aşırı gizemli birisiydi. Eda onu anlamıyordu, paylaşımları sadece yatakta vücud buluyor ama Hüseyin'in gizemleri donuyordu ateşten sonra. Oysa kadın ruhu erkek ruhuyla beslenebilen bir vampirdi ve tüketmedikçe teklerdi. Eda bir gece Hüseyine nokta koydu ama artık şehrin kadını olmayı seçmekten başka çare yoktu, ruh teslim alıp beden ödüyordu. Geceler saymayı öğretti Edaya.

***

Bir yandan çalışıyordu emekçi Eda. İşvereni ona karşı esnekti, çünkü üniversite hocası yanlış yaparak onu görmezden gelirken, serbest piyasa ekonomisine hakim olan Aydoğan BEY; Edayı geniş bir çemberde serbest bıraktı. Onun patlamalarıyla, onun çalışma odaklı olduğu günlerde kazanmaya razı oldu Aydoğan BEY. Yer Kağıthane, zaman: Bilinmiyor.

***

Şişlide 70 metrekare bir eve taşındı, yanında bölümden arkadaşı olan ermeni kızı Sonya ile birlik. Sonya'nın özgür ruhunu sevmişti eda. Kendinden daha vampir, kendinden daha fethedilmez, kendinden daha maceracı. Sonya ve Eda artık arkadaşlıkta sınır tanımayan gecelerin "ruheltileriydi." Erkek başlıklı sınırsız geceleri yaşamaktan gece ile gündüzleri yer değiştirmişti. İflah tanımaz fahişe kıvamında iki beden İstanbulun ihtiyaçlarına haşır neşir. Sonradan ilahi adalet tecelli etti, kızkardeşlik aşamasına geçiş yaptıklarını anladıkları andı kopuşları, yani birbirlerini korumaya ve kollamaya başladıkları zamanlar. Sonya başka eve taşındı.

***

Birgün Cihangir'de bir maskeli parti daveti geldi Eda'ya. Kedi kız kostümüne 500 lira saydı, siyah parlak janjan bir kostüm. Partide o derece dansa verdi ki kendini, neredeyse Beyoğlunun bohem tanrıları bile kıskandı kızımızı. Çevresi elinde zeytin taneli kadehlerdeki mat içeceklerden oluşan adamlarla dolmuştu. Hem ağır olmaya hemde Eda'nın dansına karşılık vermeye çalışan komik halleri vardı bu tuhaf topluluğun. Eda o gece ruhları emen kimliğine ruhlarla dalga geçen bir renk daha ekledi. Çünkü etrafındaki topluluk Eda için kavga eden, çığrından çıkmış mart kedileri gibi eğlendirdi kızımızı. Mekan sahibi Eda'yı taksi tutarak ve hesap almadan arka kapıdan çıkardı. Hatta Eda kapıda birkaç paparazzi gördü, hep o düşlediği anı gerçekleşirdi.

-Çekmeyin ulan toplar, gidin ananızı çekin!

***

Sonradan bu hayatın bedeli mahiyetinde bir nadas dönemine geçti. -Kendini artık güzel bulmadığı- gibi bir ilave sebebi de vardı. Neler yapmadı neler, Buda cd koleksiyonu birikimine başladı, kiliseleri ziyaret etti, şişli karamürselin arkasındaki komşu travestilerle muhabbet ederek hayatı farklı bakış açılarıyla tanımayı denedi. Nede olsa bir taraftan çok uzaya gitmiş, bir tarafı geri kalmıştı. İstiklalde bir kaç protestoya katıldı, yani emekli bir fahişenin yaşam tarzını terennüm etti bi süre. Tepkisel yaşadı ama içten içe Edaya olan tepkisi de saklıydı.

***

Adapazarı ona darılmıştı, pişman gecelerinden birinde bu sızıyı hissedince, annesine telefon etti ve hafta sonu için geçmişine randevu verdi. Belkide büyükşehir onu yıpratıyordu, ve kesin dönüş günü için kaldırımlarını saymalıydı eski kentin. Bu sefer seksek çizgilerine basmadan sekti. Mahallede sağ kalan birkaç kişiden biri olan Edibe teyzenin sütlü böreğinden yedi. Bu mahalde Edibe teyzenin torunu Cevat ile "karşılaştırıldı". Cevat son derece mütevazi biriydi, iki karşılaşma hemide iki günde, oysa Eda sanatlaştırılamamış bir sanattı ve hocasına karşı olan isyani duruşu devam ediyordu. Cevatın msn'ini yazdığı kağıdı sigarasının izmaritiyle beraber Pamukova dinlenme tesislerinin bir köşesine bırakıverdi.

***

Şefaatin şirkatinden beter diye bir rumuzdan mesaj geldi edaya. Arkadaşlık sitesine üyelik başlatmıştı hayat ona. Bu tuhaf rumuzlu beye şu cevabı gönderdi:

çok çirkinim..
tenim soluk..
saçım komik..
giysilerim de acaip..


***

İsmi Nejat olan bu beyefendi bir dizi yazışma sonunda ellerinde çiçeklerle onu ziyarete geldi. Eda'nın dönüşümü sayılırdı bu gece. Aslında kendisine sorgusu suallerinden bir kaçını bu beyefendiye soracaktı. Onu neden mi davet etmişti? Belki birkaç merak kuyusundan su çeker, belki birkaç sır perdesi aralanır, belki Eda'nın cini beliriverir, yada hiçbiri olmaz ise, başağrılı bir sabaha uyanmak olurdu bu gecenin getirisi. Haydan gelen huya bindirilir giderdi gizemli şehrin geçmişine..

***

-Eda, Edaaa, uyan artık, nasıl oldun diye okşadı yanaklarını Nejatın elleri.

-Bana ne oldu, neredeyiz kabilinden baktı Eda gayet rahatsız tedirginliğiyle.

-Canım akşamleyin biraz içki komasına girdin, saçmaladın hafiften, dudağına ruj sürüp halıda kedi gibi haller yaptın. Sonra aniden kusmaya başladın.

-Yaa öylemi neler dedim?

-Kendini çirkin bulduğunu söyledin, sonra bana yumruk attın, iki dakikaya göğsüme yaslanıp ağlamaya başladın, sonra beni yatak odana çekmeye çalıştın, gömleğimi yırttın, baktımki halin iyi değil, seni la paix ( lapa ) hastanesine getirdim, sanırım alkole bağlı bastırılmış kimlik ansiyetesi yaşamışsın, öyle dediler. Bir yakının varsa aramam gerekiyormuş, telefonundan Sonya diye bi arkadaşını aradım, aradığım kişiye ulaşamadım.

Birazdan tahlil sonuçlarına göre çıkaracaklar seni...

***

Artık günlerini daha konformist, daha çilek kıvamında yaşıyordu eda. İki haftada bir hafta sonları kabul günü yapmıştı erkek sofrası gecelerini. Kendisine göre: çok eşlilik bedeninin dini olmuştu. Tazelenme ihtiyacıydı arayış, arınma süreciydi sevişme. Doğum anıydı sabahlar.

***

İşte hikayeciğin başındaki sabahlardan birine uyandı Eda. Günlerden 21 Aralık tarihi işaretliydi, yaşını 34 e devredecekti, bir başka deyişle kızını 34 yaşındaki damada verecekti. Muhasebesini yaptı belleğinde, sanal dünyayı açtı laptoptan, gelen 324 mesaja baktı sitelerden. En anlamlısını bulduğunda ikna olarak, bu 34 tonluk ağırlığa karşı koymaya çalışacaktı.

***

Bir mesaj hafızasını çeldi.

Sevgili Eda,

34 yaşını, İstanbulun taşlı kaldırımlarına serpilmiş ömrüne tebriklerden bir taç yapar, o siyah kalimero kafana kondurmak isterim.

Evet bir fahişesin sen, iflah olmaz bir fahişe. Ama gecelere yıldız gibi yağan bir melektir fahişe. Bütün melekler güneş batınca uykuya dalar çünkü. İşte bu yüzden herkes seni taşlarken ben seni taçlamak istedim.

Benim siyah meleğim, siyahşın fahişem,

Hiçbir önceliğim yok, hiçbir önemim yok, sadece seninle yıldızsız bir geceyi kutlamaktan başka. Ben seni o kadar seviyorum ki, bu adı konmamış gecenin hatıralarını tütsü yaparak, her gece evimi arındıran bir gece kahramanıyım.

Hem seni, diğerleriyle paylaşmaktanda asla gocunmuş değilim. Herkes için metal bir fahişesin ama ben için ninni söyleyen bir melaikesin. Kendime statü sağlamaya çalıştığımı da zannetme. Bu düşünceler beni yoracaktır.

Seninle beraber olmaya beni zorlayan kadere şunu sormuştum: Acaba bu kadar güzel bir gece kadınının bedenini haketmiş olabilir miyim? diye. Sonra anlayabildim bu sorunun cevabını: En ahlakçı en gelenekçi ve en sütbeyaz kadınlarda olan gizli fahişelik, sende alenen vardı, senin sunmaya çekinmediğin, ben ise sunulmaktan ötürü bu şölene dahil olmalıydım. Seninle gerçekten seviştiğimizde, o narin bedenin ile ateşlerimiz kaynaştığında, acaba bedenim şımarır ve seni tekrar ister mi diye de düşünmedim değil. Ama hakediş ti, bu mirastı, günün geceye hediyesiydi. Ve ben bunu geri çevirseydim, sen banyoya girdiğin anda çıktığım kapının kapanışını önlemeseydim bu hediyeye sırt çevirmiş olacaktım. Günaha girecektim.

Belki seninle devreden günden sonra da seni görmek isteyecektim ama gündüzlerde fahişe aramak nafile bir çaba, geceleri beklemek gerek.

Şimdi sana bu kadar uzun bir yaşgünü yazısı yazarak belki kıymetli vakitlerini aldım. Düşünmeni ve içsıkıntılarını azdırdım. Fakat sadece senin hayatından bahçeme düşen bir yaprak bana mütercim oldu, ben halen daha o geceyi yaşıyorum, senin bir gecen benim en az 5 yılımı tercüme etti ve sabahlar o hayalle daha ferah, daha konforlu bana.

Şimdi belki merak ettin beni. Hani önce sana hazır çorba aldım marketten, beni birde beyaz layt marlbora almaya gönderdin. Bana buda koleksiyonunu gösterdin, hani şu kel kafalının hediye ettiği. Sonra seninle dizilerden kliplerden konuştuk. 2 kere hamile kaldığını anlattın, annene ev almak için para biriktirdiğini. Sonra benden teşebbüs görmeyince, birden soyunmaya başlamıştın ay ışığı vurmuştu bedenine, ve beynime ekran koruyucu yaptım o bedeni. Senin çıplak bedenini. Bana banyo yaptırdın. İlk sevişmemiz mekanikti ama onu melankolik sevişmeler takip etti. Ten numara ten uyumu. Hani havlunu arıyordun ya, ben üzerine almana yardım ettim, o an gözlerin minnet ile baktı. O gecenin sıcaklığı ise benim üzerime. Şimdi bende gecelere minnetle bakıyorum.


***

Sevgilerimle..

SAKA FATMA'NIN TORUNU OLMAK

1930 LAR...

Hiç göremediğim bir nesil öncem. Saka Fatma.

Saka nedir bilmeyen varsa söyleyelim, evlere seyyar su dağıtım işi, iş ortağın ya bir emekli at, ya bir eşek, yada ikisinin arası katır.

Ve bu zor işi yapan bir kadın, babaannem, Saka fatma.

Dedemin ikinci hanımı saka fatma. Dedemle beraber sakalık yapıyor. Bir gün dedem acemi saka olarak su alınan yere gidiyor, oradaki diğer sakalar dedem yeni olduğu için temiz bir dayak atıyorlar ona. Tabi bu olaydan Saka fatmanın haberi oluyor, alıyor yerden bir odun, gidiyor sakaların topluca bulunduğu yere, kadın başına sakalara dalıyor, paat-küütt.

Dedeme bu tarihten beri dokunamıyor diğer sakalar.

Bizim ailenin kadınlarında bu böyledir, hepsi saka fatmanın ruhunu taşır. Ve o ruh şaad olsun.

.

BEN OLMAYI BAŞARABİLMEK ( MİCHAEL JACKSON )

Şimdi size

ÖLÜMDEN İZİN ALINARAK YAPILMIŞ BİR MICHAEL JACKSON RÖPORTAJI'NI SUNUYORUM.....

hatırana sevgi ile 1958-2009

Maykıl, bu göç zamanı bu fırsatı vererek ne kadar büyük olduğunu gösterdin bir kez daha.

Hoşgeldin.

Merhaba, sorun değil hoşbulduk, sadece gönülden istediğin için izin verdiler, belkide dünyadaki misyonumu biraz netleştirmek gerekiyor.

Maykıl, gelenektir biliyorsun, seninle ilgili birkaç hatırlatma ile başlamak istiyorum.

Bu dünyanın en az 15 yıl bir numaralı lokomotifi oldun, müzik dünyasına en az 60 milyar dolarlık, maddi manada elbette, katma değer yarattın. Senin ismin azizler gibi yaadedilecek. Müziğin ruhu olmaktan öte, müziğin ve gösterinin yüzyılını icad eden ve onu büyüten bir babası olarak yaşayacaksın. Ulaşılamayan her yere ulaşarak dünyayı şereflendirdin. Birde senin konserlerinde hayranlarının bir ifadesi var, eğer hastanelik olmadıysa, adeta sonsuzluğa bakışı andıran. Özlemin yerçekimi ifadesi, ve yeniden doğuşuna hazırlanırken dünya, sahibinin sesinden dinleyelim, oldu mu bu şimdi Maykıl?

Teşekkürler mustafa, sözlerin bir bütünün görünen parçasını çok iyi yansıttı bana, kendimle tanışmak isteği uyandı içten içe.

Yeniden doğuşa hazırlanıyordum ama netice olarak, evet, yeni bir yeniden doğuşa imza attım. Sanırım dünya beni çağrıldığım diğer dünyadan ancak bu kadar muhafaza edebildi.

Maykıl, bu röportaj esnasında senin müziklerini fona yansıtmak istiyorum eğer izin verirsen.

Sorun yok.

Sen kendini bildin bileli, hatta 60'larda başladın ve gösteri dünyasını 70'ler 80 ler, 90'lar, yani ortalama bir ömür kadar ayakta tutmayı başarabildin. Aya ilk ayak basıldığı günü hatırlıyor musun?

Evet, yaşlı büyükamcamın çiftliğinde idik, ve bir gösteri yaptık bununla ilgili, kardeşlerimle.

Sahi mi?, İsmi neydi bu gösterinin?

Moon, you are not far away, as soon,

yani biliyorsun artık bütün dilleri konuşabileceğim,

" Ay, sanıldığı kadar uzağımda değilsin "

Öyleyse bu olay senin müzik kariyerini etkiledi.

Evet, ay benim çok uzaklarda gördüğüm, çok sevimli bir yüz ve arkadaşımdı, pürüzsüz bir rehberdi gecelere, zaten ten rengimi ona benzetmek için neler vermedim neler.

Yani gündüzleri bu yüzden mi gizlendiğini söylüyorsun?

Belki evet belki hayır ama aya ilk ayak basan kişi olmayı başaramadım yinede. Bu özlem benim müzik anayasam olarak kaldı, senin bahsettiğin insanların bana bakış ifadesinin aynısını çocukluğumda ben ay'a bakarken görebilirsin.

Peki Maykıl, peşinden koştuğun, daha somut neleri söyleyebilirsin, sanırım Kral Olmak bu konuda sana yardımcı olmuştur.

Kral olmak zaten kitabımda yazılıydı, onu geç, ama biliyorsun her zirvenin baktığı bir yükseklik vardır, benim zirvemdeki yalnızlığım "ben olmayı başarabilmekti". Yani olmam istenilen her yüzü taşıdım ama ben denilen okyanusa gezmekten hazzediyordum sadece. Öyle bir keşif macerası diyebilirim ki, ne parayla ne tecrübe ile hatta sevgi ile bile ulaşılamayacak değer ben olmak.

Peki sen ben olmayı başardın mı bu arayışında?

Biliyorsun, dünya tarihinde hep bir amaç için yaşadı insanlar. Kimisi Tanrının emirlerini yaydı, kimisi bir icad yaptı, kimisi savaş kazandı, ben ise sadece Ben olabilmek için yaşadım.

Peki ya Maykıl, taklid edildin, imha edildin, onorize edildin, ilan edildin, ilah bile dendi senin için, bunların temelinde ben olmak coşkusu mu vardı bizim bilemediğimiz.

Sanırım beni Michael JACKSON yapan da bu oldu.

Şimdi dünyadan başka bir zirveye giderken insanlığa mesajın varmı?

Benliklerinin şarkısını dinlesinler, yorulurlarsa benim şarkılarımı dinleyebilirler.

Maykıl, çocuklarına en son neler fısıldamak istersin?

Dünya bir miras, ben onlardan aldığım dünyayı, bir şartla onlara bırakıyorum: Çocuklarına bırakmaları şartıyla.

Peki seni nasıl anmamızı istersin?

Her Haziran 25 tarihinde, her ülkenin enstrümanları ve sanatçıları, ayışığında ve mumlar eşliğinde, benim hakkımda hissettiklerini çalsınlar, küçük bir çocuk korosu bir şarkımı söylesin.

Maykıl, birşeyler soruyorumda, gözyaşlarımın kusuruna bakma, ama sensiz bu dünya çok ufak ve karanlık, keşke..

Hayır Mustafa, bu da gösterinin bir parçası.

Peki müslüman olman hakkında?

Hışşşt, orası Allah baba ve benim aramda..

Maykıl, dünyayı ne zaman ziyaret edeceksin?

Ay'a bakın, orada yürüdüğümü göreceksiniz, o yürüyüşün sonunda sizinle olacağım, sizin değerlerinizi yaşatmanızı kontrol edeceğim, umarım benzerlerim size bensizliği hissettirmezler.

Benzerlerin bile seni yaşatacak, ne kadar mutluluk verici. Senden dünyada kalan izler o kadar derin ve sahici ki, umarım sonsuzluktan bile görünüyorlardır.

Pekiyi, orada kimlerle tanışmayı umuyorsun?

Ailem, ve ailem olacak herkes ile, isimlere önem vermeksizin.

Şunu düşündün mü hiç? Mesela senin sayende milyonlarca insan hayatını kazandı, milyonların umudu olmayı, onların en yakın dostu olmayı, varsa bir sırrı anlatabilirnisin.

Yüreğimizi ortaya koyma oyununu oynadım, ve milyonlarca yürek kazandım.

Şimdide seni saran en tatlı merak ve heyecanı bizimle paylaşır mısın?

Dünyada sahtesini giydiğim kostümlerin gerçeklerini giyebileceğim. Hep ben olmayı başarabilmeyi istedim, sanırım o kostümlerin içindeki gerçek ben olacağım.

Mustafa, kardeşim, seninle ben olduğunda görüşmek dileğiyle.

Maykıl seni dinlemek zevkti, bana bu şerefi verdiğin, dünyayı şereflendirdiğin için teşekkürler...

michaeljackson@sonsuzluk.world