26 Nisan 2016 Salı

İyi geceler olmadan uyunmaz...

Sen sendin ben ise ben, evrenin hediyesi değiliz aslında hiçbirimiz...

Toprağı eşeleyecek ve sulayacak ve ekecektik değil mi, böyle büyüyecekti ekinler. Güneşe ve belkide bize muhtaç tı çiçekler.

Kim ne için ne kadar fedakar olacaktı ki başka türlü.

Hiçbir izahat bir karşılık etmese de, sıfırdan bir çıktı, ben kaldım.

Göremedim emeği ve fedakarlığı ne benden ne senden.

Solmuş aşklar müzesinin arşivinde bir yaprak olduk, "zaman" denilen farenin kemirdiği.

Yinede bu çocuğu doğurmamalıydı zaman, caminin bahçesinde köknar, mezarlıkta bir selvi, patikanın yanı solgun papatyalar.

Üzgünüm ne demeliyim, tarihim seni düşman olarak kaydetmek zorunda kendime saygım kadar.

Benim iman dolu gönlüm gibi daha bir sürü bahçelerim var, bahçelerin solmuş çiçekleri arasında da aşkımızın mezarı...

BUNLARDA MI YALAN?

Artık yazmak biraz yokuş oldu hayatın çile ve gailesinde. Bu yüzden teklemekte kalbin yörüngesi. İçimde ama inanki içimde hepsi...

Yüreğimde tek tek kalan tellerin çabasıyla bu yazının tuşlarına dokunuyorum.

Bayramdan önceki cumartesi. Bir adam var adı kemal, araba aldı benden ve 15 gündür mekan eyledi dükkanımı. Artık streslenmeye başlamıştım, ter atmaya. İşe girmek istiyor, hükümete yükleniyor, işi gücü ben olmuşum adeta. Bu cumartesi dükkandan uzaklaşmak için gittim bir plakasız arabaya kabin yaptırmaya, ve bağlandı aracım adeta maküs kaderim gibi. Başladı iğneyle kuyu kazma hadisesi.

Ve bir haftadır verdiğim amansız mücadele ve travmalar sonucu sonunda işi bağladım, arabayı kurtardım maddi manevi birsürü gayretle. Ayrıntısını ne siz sorun ne ben söyliyeyim. Sadece konu başlığı para, eziyet, vakit, biriken işler, çözülmeyen yumaklar, çorap sökükleri ve bir dizi muamma.

Bu kadar hayatın içine sokmak istemem sizi, ama bayramdan önce bayramlık hatta kurbanlık bir vaziyetim vardı. Şimdi aldık nefesi pek şükür.

O sırada gördüm hiçbir insanın ben olmadığını ve ben olduğunu. Kültür mozaiğiymişim meğer.

Her insanın iyiyi ve kötüyü bende gördüğü.