13 Şubat 2010 Cumartesi

Asuman, beni diskoya götür.

Sene 56, Yozgat nahiyesi Oruçbaba kazasında bir köy kızı. Uzun boyundan ötürü kıza bir isim yakıştırmışlar: Minare. Asıl adı Asuman Krause, ama Asuman boyundan utanıyor, geldi minare, gitti minare. Babası Köy kahvecisi. Mazbut aile yaşamı.

Minare Asuman, babasından gizli fotoromanlar okuyor. Babası görse artist mi olacaksın başımıza diye Asuman'a etmediğini bırakmayacak. Oyar vallaha. Asumanın yaşı 22 olmuş, aslında evlilik yaşından gün almış, üçüncü çocuk yaşına dayanmış mazbatası, ama şu uzun boyu yok mu, yere batası.

Babası 1932 senesinde mühendis olarak Almanyadan gelmiş, geliş o geliş, anadolu köylerini gezerken tren yolu bahanesiyle, Yozgatın ayranından içimiş, içiş o içiş.
Merak ediş, din değiştiriliş, sünnet ediliş, kız isteniş, toprak veriliş, köye yerleşiliş. Asuman dünyaya geliş.

Bir ağustos eylülünde, kaçar Asuman köyünden. Fotoromanlardaki Cahide vermiştir ona bu ilhamı. Önce Adanada pavyonlarda şarkı söyler, çoğu radyodan duyduğu. Sonra gurbeti vatan beller, Adanadan trene, oradan İstanbula. Onu dinler bir TRT'ci, yanaşır yanına vaadlerle, ihtilal olmuş garip varoşlarında Koca şehrin.

Harbiyede binada, şarkılar söyler, sunuculuktan arda kalan zamanda. Aynı zamanda açılıp saçılmıştır koca minare. Babasını ailesini soracak olursanız, derlerki kızımız yaban ellerde.

Zeki Müren paşası ile musiki çalışır, çakıl gazinosunda şansı açılır, artık sosyetenin gülü, cemiyetin bülbülü, popüler hayatın külüdür gecesinde vahşi şehrin.

Zamanın tüccarıyla, bürokratıyla, armatörü, kalantoruyla evlilikler yapar mevsimler arasında. Keçinin olmadığı sahnede dört başı minare.

Siz ne kadar ket vurursanız vurun zamana, Asuman bir yolunu bulur kalıtımsal mirasın. Neden Asuman kadar olamadık kardeşim diyorsanız; minare oldunuzda önünüzü kapatan mı vardı kardeşim diye alırsınız cevabı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder