Veresiye defterine kendi borçlarını da yazardı, ya kapatır ya kapatamazdı.
Ben çocuktum, bakkallar "mahallem" filminin vazgeçilmez esas oğlanlarını oynuyordu. Sevdaları gizli, coşkuları göz önünde.
Bakkal dediğimiz, sosyal bir olguydu. Ne boşluk nede dolguydu.
Bakkal bize sadece hesap yapmıyordu, eğitimimizde rol oynayan bir kurum, bir emanetçi, bir haberci, bir ulu kişi. Ama şimdikiler kredici, faizci, yağcı, yada düzenin düzdüğü günahsız tüccarlar. Onlara ne girerse bizede onu yansıtıyorlar. Hayatta kalmaları tesadüfe bağlı saksı çiçekleri, onlar yerini sevecek, yerleri de onları.
Söylem teyzenin de çokça ah ettiği AVM ve diger hipermarketler, bakkalın mezarını iğneyle kazıyordu. Sermaye sonunda bakkalıda kurumlaştırmaya çalıştı, ama etsiz kemikti bakkal, hazmetmek her babayiğidin harcı değildi. Birkaç tanesi birleşip sel baskınını önlemeye çalıştılar, ama biliyorlardı ki; selin önünde durulmaz. Yinede çabaları takdire değdi tarihin gözünde.
Ama bakkal bilmiyordu, azrailin aslında kapısındaki kırmızı gül olduğunu, mevsimsiz açan. Birkaç yardımcı-misafir rollerde şansını denesede bakkal, en iyi filmini çekmiş aktör için diğer rolerin anlamsızlığını sonradan kavrayacaktı.
Şimdi bakkal köyde atasından kalan birkaç ineğin kilosunu tartıyor, pazarde ne eder diye fal açıyor mevsimsiz papatyalardan.
Kahraman bakkal şehit, mezarı sıcak, mermeri soğuk, hatırası taze.
Burada yazılar yazan adamda bir bakkaldı, ve sayfası bitti veresiye defterinin...
SON.
18 Şubat 2010 Perşembe
ÇAKALLAR VADİSİ
Birileri doğmak, birileri ölmek zorunda. Birileri üretmek, birileri yemek...
Köy yerlerini neden severim biliyor musunuz? Rekabet denilen unsur barınmaz. Rekabet isteyenler şehire gider. Köyde mutlaka huzur vardır., şehrin filtresidir köy hayatı. Yada akciğeri. Şehir kanserini temiz edip, devirdaimi yürüten unsur köylerdir.
Köy yerlerini neden sevmem, biliyor musunuz? Ortaçağdan izler taşır. Herkesin yeri garantidir, yıllar yılları kovalar ama köylüler hepsini. Hatta köyler kar altında değil 3 ay, 12 ay kalmaya bile razı olabilir. Atalet oğlu atalet.
Şehirde, sabahları bütün karıncalar yuvadan çıkar ve ormanlarına gider. Gidişlerinden sanırsınız ki, ormanı yerle bir edecekler. Ama hayır, ormanda yere düşen çürük meyvelerin ve ölü çalıların derdindedir karınca. Görevi hem temizlik, hem otlanmaktır. Ormanı yeşerten Allahtır.
Bu tabloları sergileme amacıma gelecek olursak: Bazen çakalların ayakizlerini duyarsınız ormanda. Onlar size duyurmamaya çalışsada.
Çakalın yaradılış amacı farklıdır. Avına sahip çıkmayan yırtıcıya mesaj vermek. "Sen ne kadar güçlü ve yırtıcı olursan ol, avını bulacak ve yakalayacak yeteneklere sahip olursan ol, ona sahip çıkacak iradeden uzaklaşıp, gurur veya diğer köreltici duygulara saplandığın anda, ben sessiz adımlarım ve sarı gözlerimle senin hatalarını zafere dönüştüreceğim."
Köy yerlerini neden severim biliyor musunuz? Rekabet denilen unsur barınmaz. Rekabet isteyenler şehire gider. Köyde mutlaka huzur vardır., şehrin filtresidir köy hayatı. Yada akciğeri. Şehir kanserini temiz edip, devirdaimi yürüten unsur köylerdir.
Köy yerlerini neden sevmem, biliyor musunuz? Ortaçağdan izler taşır. Herkesin yeri garantidir, yıllar yılları kovalar ama köylüler hepsini. Hatta köyler kar altında değil 3 ay, 12 ay kalmaya bile razı olabilir. Atalet oğlu atalet.
Şehirde, sabahları bütün karıncalar yuvadan çıkar ve ormanlarına gider. Gidişlerinden sanırsınız ki, ormanı yerle bir edecekler. Ama hayır, ormanda yere düşen çürük meyvelerin ve ölü çalıların derdindedir karınca. Görevi hem temizlik, hem otlanmaktır. Ormanı yeşerten Allahtır.
Bu tabloları sergileme amacıma gelecek olursak: Bazen çakalların ayakizlerini duyarsınız ormanda. Onlar size duyurmamaya çalışsada.
Çakalın yaradılış amacı farklıdır. Avına sahip çıkmayan yırtıcıya mesaj vermek. "Sen ne kadar güçlü ve yırtıcı olursan ol, avını bulacak ve yakalayacak yeteneklere sahip olursan ol, ona sahip çıkacak iradeden uzaklaşıp, gurur veya diğer köreltici duygulara saplandığın anda, ben sessiz adımlarım ve sarı gözlerimle senin hatalarını zafere dönüştüreceğim."
17 Şubat 2010 Çarşamba
Kanıt RECEP İVEDİK
Seyredene karışmam. Ben devrimci değilim ki.
Gülenleri eleştirmem. Millete cehennemi reva görenlerden olmadım hiçbir zaman.
Nitelik denilen unsuru kaybettik sadece. Hamburgerle, kolay fuhuşla, sevgisizlikle.
Nitelik idi eskiden kapıları açan, sonrası sizin yetenek ve azminize kalırdı. Buralara nasıl geldik?
Şimdi kısa hatırlatmalar ile biraz sinirlere dokunalım.
Magazin tarihinde başladı çürüme. Televolelerde masumca sunulan aile magazini, yani ilaçlı kola ile, lüks hayatın arayışına döndük. Meşhur fare kapanı süreci: Kola-bira-rakı-viski-esrar-eroin-teneşir.
Sonra reality şov denilen, özel hayat teşhiri. Kanlı, cinnetli, katliamlı.
Nihayet; kavgaların canlı yayını olan biri bizi gözetleyenler. Ve arkasındaki vampir sapıklar:
CAN TANRIYARLAR, PELİN AKATLAR, KENAN ERÇETİNGÖZLER, REHA MUHTARLAR, emeği geçen her tür kaşalot, Fatih aksoylar, ve bu katarın sonunda vampirden türeme Acun.
Stockholm sendromu: İnsan katiline aşık olurmuş. Orospu ise pezevengine.
Kanıt?
Gülenleri eleştirmem. Millete cehennemi reva görenlerden olmadım hiçbir zaman.
Nitelik denilen unsuru kaybettik sadece. Hamburgerle, kolay fuhuşla, sevgisizlikle.
Nitelik idi eskiden kapıları açan, sonrası sizin yetenek ve azminize kalırdı. Buralara nasıl geldik?
Şimdi kısa hatırlatmalar ile biraz sinirlere dokunalım.
Magazin tarihinde başladı çürüme. Televolelerde masumca sunulan aile magazini, yani ilaçlı kola ile, lüks hayatın arayışına döndük. Meşhur fare kapanı süreci: Kola-bira-rakı-viski-esrar-eroin-teneşir.
Sonra reality şov denilen, özel hayat teşhiri. Kanlı, cinnetli, katliamlı.
Nihayet; kavgaların canlı yayını olan biri bizi gözetleyenler. Ve arkasındaki vampir sapıklar:
CAN TANRIYARLAR, PELİN AKATLAR, KENAN ERÇETİNGÖZLER, REHA MUHTARLAR, emeği geçen her tür kaşalot, Fatih aksoylar, ve bu katarın sonunda vampirden türeme Acun.
Stockholm sendromu: İnsan katiline aşık olurmuş. Orospu ise pezevengine.
Kanıt?
ŞİNANAYDA SÖYLEM ŞİNAŞİNA NAY
Söylem lise bir bitiş günü, takdir beratı elinde, hemde sınıf ve okul birinciliğinde ikinci.
Ailesinin sözünü verdiği yaz tatili için hazırlık dönemecine girmiş halde. Küvette dalma antremanları yapıyor ama plastik ördekler gibi, kıçı başı istediği doğrultuyu tam olarak bulamaz hallerde. O zamanlara istanbulda su sıkıntısı var, küvetteki suyu ziyan etmek akıllıca değil olsada, Söylem o zamanlar çevreci değil, daha olmamış.
Annesi, babası, ergen kardeşleri ile Avşa adasına gidecekleri sarayburnu vapuruna saat 7.21 de akın ediyorlar, vapur 7.30 gibi çarkistan, 2 saat sonra gibi, ki söylem bu zamanda deniz tutmasından 5 kere kusmuk güzeli.
Ve 5 odalı pansiyon, denizkuzu motel, 0,75 yıldız, kahvaltı dahil.
Denizde söylemin ilk günü. 2 adet ahtapotun kolunu kırdı, 4 tane deniz yıldızının yıldızını söndürdü. Beş istavriti kör etti, 12 kaya balığı kayaların altında kaldı, birde deniz anasının gözüne ayak başparmağını soktu, deniz anası deniz analığı oldu. Böyle bir deniz macerası.
Aynı akşam Avşa adası kültür ve eğlence festivali dahilinde, şamriyel diskotekte, cinai şebeke KARTEL'in Avşa konseri var. Gurup üyelerinden Ademin, Hans ile yaptığı kürdilihicaskar düet ile Söylem yıldızlarda, insanları farklı yönleriyle tanımanın önemine odaklanıyor.
2. gün Söylem yediği gözlemenin soğanlarından ötürü gıda zehirlenmesi geçiriyor, adadaki sağlık ocağının doktoru 3 yıllık birikmiş iznini kullandığı için, Söylemin doktoru pansiyonun sahibesi Zeliha teyze. Söylem insanları mevki ve ünvanlarıyla değerlendirmemek gerektiğinin farkına varıyor.
3. Gün, Söylem diri. Adanın gezinti keşfinde. Arka tarafta terkedilmiş bir halı saha ve top koşturan veletler. Söyleme oynaması konusunda teklif. Hadi biriki vuralım diye girdiği oyunda, 2 saat boyunca, toplam 2 kilo zayıflamak dahil, müthiş bir futbol eğlencesine dahil olup, insanların ortak hedefi olduğu zaman, sinerji ve başarının geldiğini ve ayrımların geçersiz olduğunu düşünüyor. Hastalığı tekrar ediyor, erken uyuyor.
4. ve son gün. Denizde katliama devam. Ama deniz mutlaka rövanşı alır, ondan çaldıklarınız dahil. Söylemin bileği bir mercan resifinde kesiliyor. Plajdaki sütmısırcı, bir adet mısır püskülü sararak kanamayı durdurduğunda, söylem anlıyor ki, maceranın, bilgeliğin ve insanlığın sonu yok. Daha keşfedecek binlerce şey olduğunun bilinci ile, şimdiki ruhuna temel teşkil eden Söylem Teyze olarak İstanbuluna dönüyor.
Ailesinin sözünü verdiği yaz tatili için hazırlık dönemecine girmiş halde. Küvette dalma antremanları yapıyor ama plastik ördekler gibi, kıçı başı istediği doğrultuyu tam olarak bulamaz hallerde. O zamanlara istanbulda su sıkıntısı var, küvetteki suyu ziyan etmek akıllıca değil olsada, Söylem o zamanlar çevreci değil, daha olmamış.
Annesi, babası, ergen kardeşleri ile Avşa adasına gidecekleri sarayburnu vapuruna saat 7.21 de akın ediyorlar, vapur 7.30 gibi çarkistan, 2 saat sonra gibi, ki söylem bu zamanda deniz tutmasından 5 kere kusmuk güzeli.
Ve 5 odalı pansiyon, denizkuzu motel, 0,75 yıldız, kahvaltı dahil.
Denizde söylemin ilk günü. 2 adet ahtapotun kolunu kırdı, 4 tane deniz yıldızının yıldızını söndürdü. Beş istavriti kör etti, 12 kaya balığı kayaların altında kaldı, birde deniz anasının gözüne ayak başparmağını soktu, deniz anası deniz analığı oldu. Böyle bir deniz macerası.
Aynı akşam Avşa adası kültür ve eğlence festivali dahilinde, şamriyel diskotekte, cinai şebeke KARTEL'in Avşa konseri var. Gurup üyelerinden Ademin, Hans ile yaptığı kürdilihicaskar düet ile Söylem yıldızlarda, insanları farklı yönleriyle tanımanın önemine odaklanıyor.
2. gün Söylem yediği gözlemenin soğanlarından ötürü gıda zehirlenmesi geçiriyor, adadaki sağlık ocağının doktoru 3 yıllık birikmiş iznini kullandığı için, Söylemin doktoru pansiyonun sahibesi Zeliha teyze. Söylem insanları mevki ve ünvanlarıyla değerlendirmemek gerektiğinin farkına varıyor.
3. Gün, Söylem diri. Adanın gezinti keşfinde. Arka tarafta terkedilmiş bir halı saha ve top koşturan veletler. Söyleme oynaması konusunda teklif. Hadi biriki vuralım diye girdiği oyunda, 2 saat boyunca, toplam 2 kilo zayıflamak dahil, müthiş bir futbol eğlencesine dahil olup, insanların ortak hedefi olduğu zaman, sinerji ve başarının geldiğini ve ayrımların geçersiz olduğunu düşünüyor. Hastalığı tekrar ediyor, erken uyuyor.
4. ve son gün. Denizde katliama devam. Ama deniz mutlaka rövanşı alır, ondan çaldıklarınız dahil. Söylemin bileği bir mercan resifinde kesiliyor. Plajdaki sütmısırcı, bir adet mısır püskülü sararak kanamayı durdurduğunda, söylem anlıyor ki, maceranın, bilgeliğin ve insanlığın sonu yok. Daha keşfedecek binlerce şey olduğunun bilinci ile, şimdiki ruhuna temel teşkil eden Söylem Teyze olarak İstanbuluna dönüyor.
16 Şubat 2010 Salı
3 Büyüğün İnsanlar Üzerindeki Etkileri
1. Beşiktaş Taraftarı: Chp eğilimli. Sembollere düşkün. Bira-ve haftasonu rakı endeksli. Beyin hacmi küçük ve güngeçtikçe küçülür. Başarısızlık alışkanlığı ve looser eğilimi yüksek. Renklerin temsil ettiği dar açıda yaşamayı benimsemiş. Otistik ve kendi yarıçapında yaşam kültürünü geliştirmiş. Fakir toplumlardaki anlaşılması zor "namus" kavramı benzeri psikoloji beşiktaşlılığı savunan. Fenerbahçe maçlarını hayatın amacı olarak algılayan, maçı kaybedince nostaljiye dalan. Hayatta mutlaka bir kavrama karşı görüş geliştirerek, bu görüş odağında yaşayan. Taraftarlık sınırına "kan dökme" derecesini katmış. Melankolik tarzda takımına bağlı, ama aynı oranda karşı, aşk acısı çekmeyi özümsemiş, kendi içinde anarşi yaratmaktan hoşlanan.
2. Galatasaray Taraftarı: Menfaatine göre dost-düşman tespiti yapan, Fransız milliyetçisi, kadıköye gezmek için bile gitme alışkanlığını kaybetmiş, genelde kulisçi ve kazanç odaklı. İttifak ve adam uyartma alışkanlığı ile iş halleden. Birlik olma güdüsü kuvvetli. Vefasız. Rüzgarların yönüne göre at süren. Aristokrat. Adam kullanmayı çok iyi bilen. Sosyal statü arayışı belirleyici unsur olan. Halk ile arasına yüksek duvarlar koymuş. Masonik ilişkiler ve gizli oluşumlar dairesinde hareket eder. Yüksek hayat standartları ilkesini benimsemiş. Arabesk oluşumları gazlamaktan çekinmeyen. Birlikten güç olur ilkesiyle hareket eden. Bana dokunan yılanı kokoreç yapsınlar, başkasını sokanı kral ilan etsinler anayasasını oylamış.
3. Fenerbahçe taraftarı. Kanser illetinden en çok çekmiş. Arabesk. Kendi içinde şiddet eğilimi ve yıpratma alışkanlığı taşıyan. Hep yalnız hareket etme içgüdüsünde olan.
2. Galatasaray Taraftarı: Menfaatine göre dost-düşman tespiti yapan, Fransız milliyetçisi, kadıköye gezmek için bile gitme alışkanlığını kaybetmiş, genelde kulisçi ve kazanç odaklı. İttifak ve adam uyartma alışkanlığı ile iş halleden. Birlik olma güdüsü kuvvetli. Vefasız. Rüzgarların yönüne göre at süren. Aristokrat. Adam kullanmayı çok iyi bilen. Sosyal statü arayışı belirleyici unsur olan. Halk ile arasına yüksek duvarlar koymuş. Masonik ilişkiler ve gizli oluşumlar dairesinde hareket eder. Yüksek hayat standartları ilkesini benimsemiş. Arabesk oluşumları gazlamaktan çekinmeyen. Birlikten güç olur ilkesiyle hareket eden. Bana dokunan yılanı kokoreç yapsınlar, başkasını sokanı kral ilan etsinler anayasasını oylamış.
3. Fenerbahçe taraftarı. Kanser illetinden en çok çekmiş. Arabesk. Kendi içinde şiddet eğilimi ve yıpratma alışkanlığı taşıyan. Hep yalnız hareket etme içgüdüsünde olan.
14 Şubat 2010 Pazar
en verimli blog yazarı
Kendimi seçsem diğer blogçulara ayıp olur. Seçsem ne olur seçmesem ne olur?
400 adet içsıkıntımı gideren yazı ile blog kariyerimi epey verimli hale getirdim. Ama unutmayın ki, büyük resmin birer fırça darbesidir bu 400, resmin sadece fonunu oluşturabilmeyi başarmış oldum.
Blog adabına ters bir biçim benimsedim. Resim eklemiyorum her yazının üzerine, zira anlam pekiştirmeye gerek görmedim. Ferrarisini parçalatan ve sanayide satan adam hükmündeyim. Beni tanıma bahtsızlığına ulaşan bütün insanlar zaten parçaların orjinal olduğundan haberdar.
Mesleğim pazarlama yöneticiliği, bu kapsamda değil, satıcılık içeriğinde çalışıyorum, dökülenleri topluyorum, zaten pazarlama başlığı altında bir adet broşür ve kurumsal slogan ürettim ömrü ahirimde. O da şu:
" BİLMEMNE LOJİSTİK "
---biz düşünelim---
Broşürümde boktan olmuştu ama hala daha kullanıyor pezevenkler.
Aslında reklam metin yazarlığı veya senaryo ajansı kursaydım, daha verimli bir adam olurdum, bir sürü sevgilim ve botşovdan alınma botum, her istediğimde tarabyadaki villama gelen rusukranya güzelleri, ve dünyadaki her türlü güzel kadının çocuk doğurmak istediği damızlık olmak kabildi.
Ben haramsız ve yalansız bir kız çocuğu babası, gırtlağına gümrük bürosu koymuş, ayakkapları 3. kullanım ömrünü bitirmiş, yüzde 74 eski giyim ürünleri giyen, ricayla yaşamaktan minnet beziyle dolaşan bir hintfakiriyim. Acımayın sakın yoksa onurum ve gururum kabusunuz olur, kabak gibi oyarım.
Benim gibi atası dedesi babası gibi yaşamayanlara bir hatırlatmam olacak. En nihayetinde geçmişlerinizin yattığı bir çukura rezervasyonunuz var. Genç sevgiliniz siz öldükten bir hafta sonra hatıranızı yaadetmeyi bırakır, kendini gecelere bırakır. Şu an bir adım, şu gün bir kurtuluş olsun vijdanlarda.
400 adet içsıkıntımı gideren yazı ile blog kariyerimi epey verimli hale getirdim. Ama unutmayın ki, büyük resmin birer fırça darbesidir bu 400, resmin sadece fonunu oluşturabilmeyi başarmış oldum.
Blog adabına ters bir biçim benimsedim. Resim eklemiyorum her yazının üzerine, zira anlam pekiştirmeye gerek görmedim. Ferrarisini parçalatan ve sanayide satan adam hükmündeyim. Beni tanıma bahtsızlığına ulaşan bütün insanlar zaten parçaların orjinal olduğundan haberdar.
Mesleğim pazarlama yöneticiliği, bu kapsamda değil, satıcılık içeriğinde çalışıyorum, dökülenleri topluyorum, zaten pazarlama başlığı altında bir adet broşür ve kurumsal slogan ürettim ömrü ahirimde. O da şu:
" BİLMEMNE LOJİSTİK "
---biz düşünelim---
Broşürümde boktan olmuştu ama hala daha kullanıyor pezevenkler.
Aslında reklam metin yazarlığı veya senaryo ajansı kursaydım, daha verimli bir adam olurdum, bir sürü sevgilim ve botşovdan alınma botum, her istediğimde tarabyadaki villama gelen rusukranya güzelleri, ve dünyadaki her türlü güzel kadının çocuk doğurmak istediği damızlık olmak kabildi.
Ben haramsız ve yalansız bir kız çocuğu babası, gırtlağına gümrük bürosu koymuş, ayakkapları 3. kullanım ömrünü bitirmiş, yüzde 74 eski giyim ürünleri giyen, ricayla yaşamaktan minnet beziyle dolaşan bir hintfakiriyim. Acımayın sakın yoksa onurum ve gururum kabusunuz olur, kabak gibi oyarım.
Benim gibi atası dedesi babası gibi yaşamayanlara bir hatırlatmam olacak. En nihayetinde geçmişlerinizin yattığı bir çukura rezervasyonunuz var. Genç sevgiliniz siz öldükten bir hafta sonra hatıranızı yaadetmeyi bırakır, kendini gecelere bırakır. Şu an bir adım, şu gün bir kurtuluş olsun vijdanlarda.
Sevgililer günü ve Kıvanç'ın son model arabası
14 şubat, ölüme bir adım kitabının bir sayfası. Fazla kafa delmeden, alakaya değineceğim. Kıvanç kaç yaşında: 29, yakışıklı, bir kadına bir sevişmede en az 4 mutluluk yaşatacak bir kapasitesi ve kasları var, afrodizyak bir arkadaş.
Kendine 200 bin ahroluk jeep almış, plakasına ismini yazdırmış, istanbul gecelerinde hilali ahmer ambulansları gibi dört dolanıyor. Bulduğunu, daha doğrusu kendini bulan şanslı dilberlerimizi koleksiyona ekliyor. Ateş söndürüyor bir nevi, bölüm başına 75 bin lira, altı sıfırını ben attım, hükümetten sonra.
Sevgililer mezatında en az 100 milyon liralık ekstra kredi kartı çekimi yapılacak. Kıvanç zaten çekimini yapıyor sabah akşam, amcasının genç karısını imzalayıp duruyor, emek var, sanat var, heves var, tip var-nizam var.
Alaka şu;
100 milyon lira kıvanca en az 250 jeep parası demek. Adnan amcanın boynuzları engerek!
Kendine 200 bin ahroluk jeep almış, plakasına ismini yazdırmış, istanbul gecelerinde hilali ahmer ambulansları gibi dört dolanıyor. Bulduğunu, daha doğrusu kendini bulan şanslı dilberlerimizi koleksiyona ekliyor. Ateş söndürüyor bir nevi, bölüm başına 75 bin lira, altı sıfırını ben attım, hükümetten sonra.
Sevgililer mezatında en az 100 milyon liralık ekstra kredi kartı çekimi yapılacak. Kıvanç zaten çekimini yapıyor sabah akşam, amcasının genç karısını imzalayıp duruyor, emek var, sanat var, heves var, tip var-nizam var.
Alaka şu;
100 milyon lira kıvanca en az 250 jeep parası demek. Adnan amcanın boynuzları engerek!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)