22 Mayıs 2016 Pazar

Ahmetaltanlaşma

Seks hüzünbazı Ahmet ALTAN abiyi biraz mizahla bulayacağız, bakalım yenilebilecek gibi mi?

Ona telefon ettiğimde, -Kilyosta olmaz Ahmet! diyen o değildi sanki. Dilruba otelin Karadenizin azmış dalgalarına bakan salaş bir odasında dökülüyordu sözcükler onun o geniş ağızından, tabi ben öpmelerimle izin verirsem...

Dilinde mayhoş bir tat vardı, o tadı almak için dilini köpek dişlerimle ısırırdım, ahh! derdi içten hissetmeleriyle, ve gel senin olanın tapusunu al der gibi sunardı bana tepsisini. Onun kızılcık tepeli göğüslerinin sıcaklığı kanıma hareket verirdi. O ulvi besteyi, sevişme denilen nota havuzunda söylerdik en vahşi tabiatımızla. Karadenizin öfkesiyle dalga geçerdik. Her seferinde tadına baktığım o şekilli vucudun salgılarını bekleyen boynu bükük bir kasabanın çobanıydım. Savaşımızı o yönetirdi, ben hizmet ederdim. Yerdim onu, yerdim. Büyük göğüslerini ağzıma doldurduğumda, çocukluğumun muhallebilerinin lezzetini alırdım sebepsiz. O ise tek göğüsle kalırdı, onuda emeceğimden emin halde. Kalçalarının merakı dize getirirdi beni, bir koca adam olarak üzerlerinde yaylanmak ise Dolmabahçedeki lunapark gibi sevindirirdi hallerimi. Onun porselen vucuduna haksızlık eden siyah bedenimle, doğayı kirleten bir bedevisiydim aşkın. Sonra sevişmeye haydutluk katmak için asılırdım saçlarına, ona çaresizliği hissettirmek ve savaşmaya zorlamak için, derin iniltilerle karşılık verirdi, savaş borazanıma asılırdı. Savaş ilanıyla birlikte atına biner, ve hayvana büyük eziyetler ederek, çölü dumana katarcasına, bana vurmaya başlardı. El, ayak, göğüs, kalça. Sonra birden sevişmek isteyen ruhu gözlerinde belirdi, her kadına has. Beni tırmala ve gerekirse kanımı akıtarak tecavüz et yalvarması ile, karşı bedene elçimi gönderdim. Uçbeyi görevini çok iyi yapmaya ve tuhaf bir tempo ile karşı araziyi nakış gibi işlemeye başladı. Her vurduğunda karşı ordunun bir neferini haykırışlarla gömüyordu feryatlar. Cinayet bu. Her yerden fışkıran tuzlu sıvılar karıştığında bedenin gizemli suyuna, durma vaktinin geldiğini anlardık.

Organizmamız iki nefes oksijen, biz 2 nefes duman, iki kere iki dört eder, dörde kadar sayıp, dalgalarla dalga geçmeye devam....

Kilyos dilruba palas 8 mart 1969....

( Aslında Götoş Ahmet, gazetedeki servisin sekreteri Hanifeyi kilyosta ucuz bir otele atmış, zira kazandığı maaşı eski karılarına nafaka olarak hacizli, o yüzden soyduğu hıyarın bir dilimini siz okuyuculara uzatıyor, sizde yayınevi kuyruğunda bu ikramı geri çevirmiyorsunuz. Bazı hayatlar sanaldır, yutturulur size aynen: Hanifeye yutturduğu gibi, ama bir farkla size "tuzlayarak" verir. )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder