Yaşam formlarına geçmeyi başaramadım. Boyutlar arası sıkışıp kaldım. Yazılıdan kaldım, sözlüye geçemedim.
Şeklim ne biliyor musunuz, belki şefkat değişkeni, belki aşk berraklığı, belki merhamet zerresi, belki öfke kıvılcımı, yani sizin hücreleriniz olan kardeşlerimden birinin şekli. O yüzden yakarışıma kulak verebilirsiniz.
Sizinle kardeşlerim adına konuşuyorum. Onlar sizin yaşam kanalında rahatça kayabilmeniz için altınıza serilmiş minik bilyeler, zerrecikler halinde, siz denilen kalple birleşik, sizi ifade eden günahsız bir ordu.
Biz emir kuluyuz ve sizinle birlikteyiz, emir sonuna kadar böyle, görevimizi tamamlayıncaya kadar. Bizi çok dikkatli kullanın sadece, çok ince eleyerek, çok doğru ve çok vicdan bileşeniyle. Emanet bilinciyle,
Zamana çok güvenmeyin, kendisi de bizim gibi bir boyut ve hücresel yapıda, yada kardeşimiz, yada bileşenimiz.
Ben ölü doğdum, herhangi bir başlamamış aşkın itiş hücresiyim, herhangi bir doğmamış bebeğin gülen gözüyüm, herhangi bir uçmamış kuşun kanadıyım. Yada yeşermemiş bir umudum. Görevim çile aşamasında bitti, böyle bir takdir var, bilin diye, benim gibi doğamamış hücrelerin sayısı, doğmuşların yüz bin katı, yani sizin gördüğünüz ve bildiklerinizin. Bu doğmamışların bütün sebebi sizsiniz yine, kardeşlerimi kötü yöneten siz.
Doğmamışların vebali de sizlerin üzerinde, bilmeniz gerekir diye, vicdanınızın üzerini silerek onu görebilirsiniz diye, yaklaşan ramazan bereketiyle serinleyesiniz, ve kardeşlerime iyi bakın diye..
4 Temmuz 2016 Pazartesi
24 Haziran 2016 Cuma
Sanırım ki
düşler düşlere dalacak bu gece
ısıtan pembe hayallerde
hayallerim battaniye
bir posta güvercini
ıslak imza
sen çıkabilirsin paketten
ama sen kırmıştın
ama sen delmiştin
şimdi kim suçlu
ve anlamakta zorlanırken
benim anlayışım debriyaj kaçırırken
şimdi seni ne ile yapıştıracağım
dönüşmeyen tek şey dönüşüm mü
tarih tozlu arşivlerde
dönmeyen yek şey dönüşün mü
ıslak imza mustafa mehir
ısıtan pembe hayallerde
hayallerim battaniye
bir posta güvercini
ıslak imza
sen çıkabilirsin paketten
ama sen kırmıştın
ama sen delmiştin
şimdi kim suçlu
ve anlamakta zorlanırken
benim anlayışım debriyaj kaçırırken
şimdi seni ne ile yapıştıracağım
dönüşmeyen tek şey dönüşüm mü
tarih tozlu arşivlerde
dönmeyen yek şey dönüşün mü
ıslak imza mustafa mehir
22 Haziran 2016 Çarşamba
- Mustafa Bir "Rus" Erkeği Olsaydı.....?
Hani şu tanıdığınız bildiğiniz...
Kendini türlü türlü şekillere koyarak muharrirlik yapan ve hiç kaydınıza girmeyecek meçhul hissiyatları taşıyan hayal zengini ben....,,,,,
Bir sırrımı paylaşarak başlayalım güne dedim; Hassaslık nedir biliyor musunuz? Yani biraz giydirilmiş hassaslık olan duygusallık?
Ben neden duygusal'ım biliyor musun?
Duygusallık, algılanan muhtemel acının panzehiri olan savunma duygusudur. Hava yastığıdır, süspansiyondur. Acıların paraşütü olan erken uyarı sistemidir. Yaaa.
Bu başlıkla hiç ilişkisi olmayan itiraftan sonra yıllardır kafamı karıncalayan bir travmayı size teşhiş edeceğim. Ben bir Rus erkeği olsaydım ve Türk erkeği mantalitesine sahip olsaydım, hissiyatımdan neler geçerdi?
Ulan bu bizim rus karıları dünya güzellik liginde ilk sırada ama neden biz rus erkekleri bu alanda ünvan sahibi değiliz, kompleks yapsak mı acaba?
Yahu bizim hatunlar ülkeye döviz girdisi olarak en az 5 milyar dolar sokarken, bizim milli ekonomiye katkımız neden güdük kalıyor, anlamadım gitti?
Neden yabancı erkekler bizim karılarla evlenmede bu kadar istekli de biz rus erkekleriyle evlenmede diğer ülke hatunlarından bir talep yok, reklamı iyi yapamıyor muyuz ne?
Bu hatunlar acaba beyin ( beden de olabilir ) göçünde çok hızlı hareket etti de, biz vodkanın tesiriyle geç mi kaldık desem acaba?
Bak şu halimize, bütün gün ser-sarhoş yatarken, bizim rus hatunlar vücudlarını zinde tutmak için günde 2 kere spor yapıyor, meslek ahlakımızı sorgulasak yararı olur mu?
Yada temelde düşünürsek, biz bu hatunları mutlu etmekte tembel davrandık ta, doğanın kanunu olan "mutsuz kadın arayış moduna geçer" kuralı mı işledi acaba?
Bizim karılar güzel olsun diye kominist dönemde genleriyle oynandı ise, bizim günahımız neydi de bizim genlerle oynayan olmadı, fırsat eşitsizliği mi desem?
Şu arz talep dengesine de aklım takılmıyor değil, etrafımız güzel rus kadını ile dolu idi, bizim de gözümüz gönlümüz doyunca işi tamamıyla tembelliğe döktük zamanında, yemeyenin malını mı yiyorlar ennihayetinde?
İşi ilahi kanunlarla düşünsek faydası olur belkide, kuzeyde hava soğuk, "kim uğraşacak sevişmekle" tezinden hareketle, bizim kadınlara ilahi bir güzellik verildi de, biz üremeye yönelelim, ama plan tutmadı ve rus hatunlar dünyadan talep görüyor. Bize bahşedileni; neden bütün dünya paylaşır? anlamadım gitti.
Yahu en iyisi bu işin günahını da kominist sisteme yükleyelim, zamanında bizim karıları kapitalizme salsaydık, şimdi bu dengeler çoktan oturmuş olurdu kanımca..
Kendini türlü türlü şekillere koyarak muharrirlik yapan ve hiç kaydınıza girmeyecek meçhul hissiyatları taşıyan hayal zengini ben....,,,,,
Bir sırrımı paylaşarak başlayalım güne dedim; Hassaslık nedir biliyor musunuz? Yani biraz giydirilmiş hassaslık olan duygusallık?
Ben neden duygusal'ım biliyor musun?
Duygusallık, algılanan muhtemel acının panzehiri olan savunma duygusudur. Hava yastığıdır, süspansiyondur. Acıların paraşütü olan erken uyarı sistemidir. Yaaa.
Bu başlıkla hiç ilişkisi olmayan itiraftan sonra yıllardır kafamı karıncalayan bir travmayı size teşhiş edeceğim. Ben bir Rus erkeği olsaydım ve Türk erkeği mantalitesine sahip olsaydım, hissiyatımdan neler geçerdi?
Ulan bu bizim rus karıları dünya güzellik liginde ilk sırada ama neden biz rus erkekleri bu alanda ünvan sahibi değiliz, kompleks yapsak mı acaba?
Yahu bizim hatunlar ülkeye döviz girdisi olarak en az 5 milyar dolar sokarken, bizim milli ekonomiye katkımız neden güdük kalıyor, anlamadım gitti?
Neden yabancı erkekler bizim karılarla evlenmede bu kadar istekli de biz rus erkekleriyle evlenmede diğer ülke hatunlarından bir talep yok, reklamı iyi yapamıyor muyuz ne?
Bu hatunlar acaba beyin ( beden de olabilir ) göçünde çok hızlı hareket etti de, biz vodkanın tesiriyle geç mi kaldık desem acaba?
Bak şu halimize, bütün gün ser-sarhoş yatarken, bizim rus hatunlar vücudlarını zinde tutmak için günde 2 kere spor yapıyor, meslek ahlakımızı sorgulasak yararı olur mu?
Yada temelde düşünürsek, biz bu hatunları mutlu etmekte tembel davrandık ta, doğanın kanunu olan "mutsuz kadın arayış moduna geçer" kuralı mı işledi acaba?
Bizim karılar güzel olsun diye kominist dönemde genleriyle oynandı ise, bizim günahımız neydi de bizim genlerle oynayan olmadı, fırsat eşitsizliği mi desem?
Şu arz talep dengesine de aklım takılmıyor değil, etrafımız güzel rus kadını ile dolu idi, bizim de gözümüz gönlümüz doyunca işi tamamıyla tembelliğe döktük zamanında, yemeyenin malını mı yiyorlar ennihayetinde?
İşi ilahi kanunlarla düşünsek faydası olur belkide, kuzeyde hava soğuk, "kim uğraşacak sevişmekle" tezinden hareketle, bizim kadınlara ilahi bir güzellik verildi de, biz üremeye yönelelim, ama plan tutmadı ve rus hatunlar dünyadan talep görüyor. Bize bahşedileni; neden bütün dünya paylaşır? anlamadım gitti.
Yahu en iyisi bu işin günahını da kominist sisteme yükleyelim, zamanında bizim karıları kapitalizme salsaydık, şimdi bu dengeler çoktan oturmuş olurdu kanımca..
21 Haziran 2016 Salı
EVCİL TİLKİ
Kediseverim çocukluktan beri, maceraların çemberinde yuvarlandığımız ve gece gündüz farkını bilmediğimiz evveliyatımızdan beri.
Ama hep dişi kediler yanımda sürtüngeç oldu, bir türlü bir erkek kedim, heybetli, kaslı kocakafalı, ve sahip olmaktan gurur duyacağım, en azından beni anlamak kapasitesi daha yüksek, işte ona sahip olamadım.
Cem gariboğlu yaşlarım daha çok fudbolla, sinema ve okumaklarla geçti, teksaz tomiks conan, dahane bahanelerle, ama kızlarla arkadaşlık yapmaya imkan ( olanak ) olmadı. Oysa maviş gözlü, pembe allı, lüpür saçlı, onlar nişantaşının kayta haytalarıyla arkadaşlıklar yaptı, ilk tensel deneyimlerini valikonağının parfümlü çocuklarıyla yaptılar, ben ise mecburen çocukluğumu gençliğime uzattım. Olsun yaşanacağı varmış. Olsaydı oysa....amannnnnn.
Sonra azmedip yükseklerden okullar kazandım, arada birkaç platonik aşklar yaşadım, neşemi hiç kaybetmedim, hani moda tabir vardır ya, sporumu hiç aksatmadım, ama daha imkanların özlemi içinde dönüp durduğum da çok oldu. Camiye para topladım, rabıta meclislerinde deliliğimi törpüledim, döner döner dururken canım annemi ebediyete verdim, yattığı yerde bir rüzgar her ziyaretimde beni okşar, canım canım canımı.
Yüzlerce ama birlerce insan tanıdım bu sürelerde, ama devamını getiremedim, bir cenk var bir coşkun, hayta söylem 1/2, ve orta ömürlü 5-6 arkadaş daha, hatırları sağlam.
Aslında her insan, onlara karşı ne kadar insan olabiliyorsan o kadar değerliydi. Ayna teorimi bu aşamada öğrendim.
Şimdi her başarıya, evliliğe, canım kadınım ve çocucuğuma sahibim. Başka insanların asla sahip olamayacağı bir seviyeye. ( MANEVİ VE YAŞAMIŞLIK BABASI ) Orjinalliğim bu yönde. Sıradanım ama benim örneğim yok açıklamasıyla.
Merak edecek bir şey kalmadı, başarı başarısızlık boyutunda, ya, aklıma geldi:
Keşke evcil bir tilkim olsaydı...
Ama hep dişi kediler yanımda sürtüngeç oldu, bir türlü bir erkek kedim, heybetli, kaslı kocakafalı, ve sahip olmaktan gurur duyacağım, en azından beni anlamak kapasitesi daha yüksek, işte ona sahip olamadım.
Cem gariboğlu yaşlarım daha çok fudbolla, sinema ve okumaklarla geçti, teksaz tomiks conan, dahane bahanelerle, ama kızlarla arkadaşlık yapmaya imkan ( olanak ) olmadı. Oysa maviş gözlü, pembe allı, lüpür saçlı, onlar nişantaşının kayta haytalarıyla arkadaşlıklar yaptı, ilk tensel deneyimlerini valikonağının parfümlü çocuklarıyla yaptılar, ben ise mecburen çocukluğumu gençliğime uzattım. Olsun yaşanacağı varmış. Olsaydı oysa....amannnnnn.
Sonra azmedip yükseklerden okullar kazandım, arada birkaç platonik aşklar yaşadım, neşemi hiç kaybetmedim, hani moda tabir vardır ya, sporumu hiç aksatmadım, ama daha imkanların özlemi içinde dönüp durduğum da çok oldu. Camiye para topladım, rabıta meclislerinde deliliğimi törpüledim, döner döner dururken canım annemi ebediyete verdim, yattığı yerde bir rüzgar her ziyaretimde beni okşar, canım canım canımı.
Yüzlerce ama birlerce insan tanıdım bu sürelerde, ama devamını getiremedim, bir cenk var bir coşkun, hayta söylem 1/2, ve orta ömürlü 5-6 arkadaş daha, hatırları sağlam.
Aslında her insan, onlara karşı ne kadar insan olabiliyorsan o kadar değerliydi. Ayna teorimi bu aşamada öğrendim.
Şimdi her başarıya, evliliğe, canım kadınım ve çocucuğuma sahibim. Başka insanların asla sahip olamayacağı bir seviyeye. ( MANEVİ VE YAŞAMIŞLIK BABASI ) Orjinalliğim bu yönde. Sıradanım ama benim örneğim yok açıklamasıyla.
Merak edecek bir şey kalmadı, başarı başarısızlık boyutunda, ya, aklıma geldi:
Keşke evcil bir tilkim olsaydı...
16 Haziran 2016 Perşembe
AGHHHH AGHHHHHHH
Yağmur yağıyor,
Dert şeklinde damlalar.
İçimde kıvılcımlar ıslak
Çakmıyor.
Ahh elizabet ahh,
Bir ada vapurunda başlayan aşkımız
Bir tren garında bitti.
Gözlerim sırılsıklam.
Şimdi ben sosyalim
Sen ise medya
Ne kadar etkiliydik
Bu kısacık yolda.
14 Haziran 2016 Salı
ŞİİR DEYİN SİZ...
Karaköy, limandayım,
Köprü yanıbaşımda.
Balık aşıkları iş başında..
Kerhane çığlık çığlığa,
Az sonra martılar da katılır buna.
Hakeza;
Sonlanan veya başlayan,
Hayatlar var burada..
Köprü yanıbaşımda.
Balık aşıkları iş başında..
Kerhane çığlık çığlığa,
Az sonra martılar da katılır buna.
Hakeza;
Sonlanan veya başlayan,
Hayatlar var burada..
Sen 60 lı yılların siyah-beyaz melodramlarındaki soğuk vamp
Söylem Teyzeyi, evriltip - çevriltip, kimin yerine getirebilirdik? Öyle ya; bu duruş, bu ten, bu leylei sadr....
Astronotus mu olmalıydı, Üstranüs mü, kraliçe Mary Antuenette mi, Jeanne dark mı, Evita, veya kültür bakanı Nimet Bıçakçı, ve veya, bu imajlar ona gerekli evrenselliği sağlamaktan uzak mıy mıy dı?
Kendisini bir devre maaletmeli ve de efsaneliği ahada bu devrin üzerine oturtmalıydı. Değerlendirme meclisi her ne kadar onu 2350 li yılların uzak ikonusu olarak imajlasa da, o kendini başka bir eksene oturttu: 60'ların siyah beyaz filmlerinde işlenen o asil ruh ve terbiyeli aşklara, yalanın ve yılanın olmadığı, darbe ile devrimleşmiş, Amerika'dan yeni ses ve ışık sistemleri gelmiş, genç yıldızlar ve eskinin oturmuş sinemaskop harmanı, hayat güzellik yarışması, beatlesler, elvisler, moğollar, hepsi parlak yıldız, hepsi bir sinema ışığından perdeye veya sahneden halk'a süzülen şahaneler.
Yada Wily ronis resimlerindeki 930 lu yılların Paris'i olsun mu diye düşündü? Saf mutluluk saf huzur, gittin mi geri dönmek istemezsin kabilinden. -Amann neyime lazım dedi, hem daha uzak bir tarihti, hemde savaş rüzgarları yiyecekti bol bol. Kendisi savaştan ve ihtimalinden çok korkar da.
Işın odası hazırlandı ve tarihe mesaj geçildi:
Yüce Ahmet ÜLKÜ beyefendi, / Ülkü filimcilik, senaryo yazarı ve recisör.
Ahdımız olan oyuncu adayı Söylem Hanımı görüşlerinize saygıyla arzederiz.
Hörmetlerimizle,
Utku Artis ajansı,
Mustafa Utku MEHİR
El cevap;
Saygıdeğer hanımefendiyi çekimlerin yapılacağı pangaltı stüdyolarımıza 22 ekim 1964 salı sabah 08.40 itibariyle bekleriz, kendisi 32345 telefonlu numarayı ararlar ise adres tarif olunacaktır.
Ahmet ÜLKÜ asistanı
Süreyya ALTINTAŞ
...IŞINLANMA ÖNCESİ...
Son bakımlarını ve tuvaletlerini yapıyordu, maneküri, pedükuri, son boyalarını sürüyordu, hayal mavisi, hayal kırmızısı allıklarını, kıyafetini ise rolüne göre takınacaktı, paris crezi hors kostümünden tutun, bataklı dam kızı Aysel kreasyonlarına kadar uçarı bir bavul hazırladı. Türk filmi 960 versiyonunda oynayacaksınız, geri dönüp yıldız olacaksınız, ve kendinizi siyah beyaz seyredeceksiniz. Söylem bu ihtimale katık etti umitlerini, takma bir isim düşündü bu esere ve konseptine Eser Söylem Parlar, kısaltması ESP, olarak nakledecekti kendi takdimini...
...IŞINLANMA SONRASI...
Ağır adımlarla rumeli caddesinden Pangaltı'ya uzadı. Ülkü Filim stüdyosunu sordu gazeteci çocuğa. Eski postanenin ara sokağındaydı. Öylesine heyecanlıydı ki adımları, bir an şoku yaşadı, metro girişi neredeydi!!! Metrodaki güvenlik, koşuşturan tüketim ve kabalakçı? Ama uyandı ve metro yerinde büfeye uğradı, zambo sakızı aldı.
Ülkü filim girişinde kendine bir çekidüzen verdi, zile bastı, zil james bond müziği çaldı, kapıyı açan bayan:
Buyurun Eser hanım, yada söylem, size hangi isminizle hitap edelim?
Eser lütfen, Ahmet bey ile görüşebilir miyim?
Sizi bekliyorlar, içeride soldan ikinci oda.
Günaydın Ahmet BEY; ben Eser Söylem.
Çok tuhaf ve sinematografik bir adam bekliyordu ama bu kadarını değil. Sigara dumanlı, karbonmonoksitli, kitaplar raflardan taşmış, bir siyah masa ve saçlı sakallı, sakallar yüzünden taşmış 60 larda bir adam, başını hafifçe kaldırdı,
Buyurunuz matmazel, adaçayı veya Paris kahvesi sunabilirim size.
Teşekkür ederim, adaçayı diyebildi,
Ahmet BEY Gaulises blondie sigarası uzattı,
Kendinizden bahsedermisiniz Söylem?
Tabii, şimdi ben, emekli Budapeşte sefiri Hamdi bey kerimesi, rabırt kolej iktisat mezunu, ve yurtdışında Sorbone hukuk eğitimi almış bir oyuncu adayıyım, Mustafa BEY, sizi bana öneren kişi, sinemayı da bir büyü bir cennet esintisi olarak seyreden birisiyim, hepsi bu.
Peki, seyrederken aldığınız keyfi, oyuncu aşamalarında nasıl soluyacaksınız?
Bu bilgece soruya çalışmamıştı ama, doğaçlayacaktı artık.
Elbette, bunun Türk sinemasına bir deneyim olması ve sizin yönlendirmelerinizle bir eser olacağı düşüncem.
Bak kızım, oyunculuk zor bir müessesedir ve oynarken kendini seyredebiliyorsan bir keyfe dalar ve izleyene tattırabilirsin. Bu kanaate varabilecek misin?
Elbette, özellikle beni düşündüğünüz projenin anafikirleri ile kendimi inandırmama yardımcı olursanız.
Ahmet bey, uzandı ve bir raftan kağıtlar dolusunu eline aldı.
Bu projede Söylem, bir melodramda yeralacaksın, burada sana Belgin hanımefendi ve İzzet Günay bey eşlik edecek. Sen belgin hanımın kızı olacaksın, nişanlın izzet, koleje gidiyorsun, halkevlerinde öğretmen olmak niyyetindesin, baban ise demokrat ama darbeden mütevekkil, hapiste, üzerinde toplum baskısı ve şüpheler var. Bu ortamda nişanlın izzet ile bu güçlükleri aşmaya çalışacaksın, baban cezasını çekince evlenmek planını yaptınız. Ama filmimizin kırılma noktası ise, Nişanlın İzzetin, validen belgin hanımdan etkilenmesi ve aklının karışması, bu mihvalde topluma vereceğimiz lezzet ise, duygu karmaşası içinde mantık ve tutkuların mücadelesi olacak.
Ben burada biraz düşündüm ama, bu kurguyu canlandırmanın bazı riskler içerdiği muhakkak.
Ne gibi matmazel?
Mesel; Bir aşk üçgeninin iki tarafında anne kız var, bu kurguyu bir filimde canlandırmak toplumumuzun dinamiğine ters etki yaratacaktır. Yada zamanı değil, en erken 90 lı yıllarda bu kurgunun alt zeminini oluşturmak münasip olacaktır, şimdi izninizle dedi.
Ahmet bey son bir söylemini iletti,
Kızım, Beyoğlunda Markiz veya Opera kahvesinde bir otur ve şimdi söyleyeceklerimi düşün lütfen;
Birincisi, biz siyaset yapmıyoruz, san'at yapıyoruz, sen bu ahlakçılığın ile sinemaya dahil olabilir misin, onu düşün.
İkincisi, biz toplum seviyesine göre davranmak durumunda isek, halen daha Tarkan veya Karamurat, olmadı Köroğlu destanları çekmemiz lazımdır.
Üçüncüsü ise, biz aykırı insan olarak toplumu düşündürebiliriz ve onlara, onların sınırları dışında bir hissiyatı vererek mesafe almalarını sağlayabiliriz. Burada önemli olan mesajı vermek değil, mesajı almalarını sağlayabilmek. Dolayısı ile hayatımda ilk kere sizin gibi sorgulayan ve senaryoyu öğrenmek isteyen birini gördüğüm için bu izahatları verdim, ne Belgin nede İzzet bana gelipte senaryo hakkında birşey soramazlar, soracakları tek şey, film çekimlerinin nerede olacağı ve zamanıdır.
Söylem biraz dışarı çıktı, Taksime gitmek için metroya yöneldi, metroyu bir kez daha yerinde göremeyince, ancak ve ancak recisörün dediklerini kavramaya başladı.
Oraya metroyu yapacak zihniyeti ya burada 40 yıl bekleyecekti yada oraya metro yaptırma düşüncesini beyinlere algılatmak için mesajları olgunlaştıracaktı, şimşek bir kararla stüdyoya yöneldi. Kendi ahlakıyla değil ama sinema ahlakıyla filmde oynadı. Gayet te güzel oynadı. 2000' lere döndü ve halen daha oynuyor. Ama olsun, metro yerliyerinde ve sabahtan akşama metroyla seyahat ediyor ya.....
EĞLENDİREBİLDİM Mİ?
Astronotus mu olmalıydı, Üstranüs mü, kraliçe Mary Antuenette mi, Jeanne dark mı, Evita, veya kültür bakanı Nimet Bıçakçı, ve veya, bu imajlar ona gerekli evrenselliği sağlamaktan uzak mıy mıy dı?
Kendisini bir devre maaletmeli ve de efsaneliği ahada bu devrin üzerine oturtmalıydı. Değerlendirme meclisi her ne kadar onu 2350 li yılların uzak ikonusu olarak imajlasa da, o kendini başka bir eksene oturttu: 60'ların siyah beyaz filmlerinde işlenen o asil ruh ve terbiyeli aşklara, yalanın ve yılanın olmadığı, darbe ile devrimleşmiş, Amerika'dan yeni ses ve ışık sistemleri gelmiş, genç yıldızlar ve eskinin oturmuş sinemaskop harmanı, hayat güzellik yarışması, beatlesler, elvisler, moğollar, hepsi parlak yıldız, hepsi bir sinema ışığından perdeye veya sahneden halk'a süzülen şahaneler.
Yada Wily ronis resimlerindeki 930 lu yılların Paris'i olsun mu diye düşündü? Saf mutluluk saf huzur, gittin mi geri dönmek istemezsin kabilinden. -Amann neyime lazım dedi, hem daha uzak bir tarihti, hemde savaş rüzgarları yiyecekti bol bol. Kendisi savaştan ve ihtimalinden çok korkar da.
Işın odası hazırlandı ve tarihe mesaj geçildi:
Yüce Ahmet ÜLKÜ beyefendi, / Ülkü filimcilik, senaryo yazarı ve recisör.
Ahdımız olan oyuncu adayı Söylem Hanımı görüşlerinize saygıyla arzederiz.
Hörmetlerimizle,
Utku Artis ajansı,
Mustafa Utku MEHİR
El cevap;
Saygıdeğer hanımefendiyi çekimlerin yapılacağı pangaltı stüdyolarımıza 22 ekim 1964 salı sabah 08.40 itibariyle bekleriz, kendisi 32345 telefonlu numarayı ararlar ise adres tarif olunacaktır.
Ahmet ÜLKÜ asistanı
Süreyya ALTINTAŞ
...IŞINLANMA ÖNCESİ...
Son bakımlarını ve tuvaletlerini yapıyordu, maneküri, pedükuri, son boyalarını sürüyordu, hayal mavisi, hayal kırmızısı allıklarını, kıyafetini ise rolüne göre takınacaktı, paris crezi hors kostümünden tutun, bataklı dam kızı Aysel kreasyonlarına kadar uçarı bir bavul hazırladı. Türk filmi 960 versiyonunda oynayacaksınız, geri dönüp yıldız olacaksınız, ve kendinizi siyah beyaz seyredeceksiniz. Söylem bu ihtimale katık etti umitlerini, takma bir isim düşündü bu esere ve konseptine Eser Söylem Parlar, kısaltması ESP, olarak nakledecekti kendi takdimini...
...IŞINLANMA SONRASI...
Ağır adımlarla rumeli caddesinden Pangaltı'ya uzadı. Ülkü Filim stüdyosunu sordu gazeteci çocuğa. Eski postanenin ara sokağındaydı. Öylesine heyecanlıydı ki adımları, bir an şoku yaşadı, metro girişi neredeydi!!! Metrodaki güvenlik, koşuşturan tüketim ve kabalakçı? Ama uyandı ve metro yerinde büfeye uğradı, zambo sakızı aldı.
Ülkü filim girişinde kendine bir çekidüzen verdi, zile bastı, zil james bond müziği çaldı, kapıyı açan bayan:
Buyurun Eser hanım, yada söylem, size hangi isminizle hitap edelim?
Eser lütfen, Ahmet bey ile görüşebilir miyim?
Sizi bekliyorlar, içeride soldan ikinci oda.
Günaydın Ahmet BEY; ben Eser Söylem.
Çok tuhaf ve sinematografik bir adam bekliyordu ama bu kadarını değil. Sigara dumanlı, karbonmonoksitli, kitaplar raflardan taşmış, bir siyah masa ve saçlı sakallı, sakallar yüzünden taşmış 60 larda bir adam, başını hafifçe kaldırdı,
Buyurunuz matmazel, adaçayı veya Paris kahvesi sunabilirim size.
Teşekkür ederim, adaçayı diyebildi,
Ahmet BEY Gaulises blondie sigarası uzattı,
Kendinizden bahsedermisiniz Söylem?
Tabii, şimdi ben, emekli Budapeşte sefiri Hamdi bey kerimesi, rabırt kolej iktisat mezunu, ve yurtdışında Sorbone hukuk eğitimi almış bir oyuncu adayıyım, Mustafa BEY, sizi bana öneren kişi, sinemayı da bir büyü bir cennet esintisi olarak seyreden birisiyim, hepsi bu.
Peki, seyrederken aldığınız keyfi, oyuncu aşamalarında nasıl soluyacaksınız?
Bu bilgece soruya çalışmamıştı ama, doğaçlayacaktı artık.
Elbette, bunun Türk sinemasına bir deneyim olması ve sizin yönlendirmelerinizle bir eser olacağı düşüncem.
Bak kızım, oyunculuk zor bir müessesedir ve oynarken kendini seyredebiliyorsan bir keyfe dalar ve izleyene tattırabilirsin. Bu kanaate varabilecek misin?
Elbette, özellikle beni düşündüğünüz projenin anafikirleri ile kendimi inandırmama yardımcı olursanız.
Ahmet bey, uzandı ve bir raftan kağıtlar dolusunu eline aldı.
Bu projede Söylem, bir melodramda yeralacaksın, burada sana Belgin hanımefendi ve İzzet Günay bey eşlik edecek. Sen belgin hanımın kızı olacaksın, nişanlın izzet, koleje gidiyorsun, halkevlerinde öğretmen olmak niyyetindesin, baban ise demokrat ama darbeden mütevekkil, hapiste, üzerinde toplum baskısı ve şüpheler var. Bu ortamda nişanlın izzet ile bu güçlükleri aşmaya çalışacaksın, baban cezasını çekince evlenmek planını yaptınız. Ama filmimizin kırılma noktası ise, Nişanlın İzzetin, validen belgin hanımdan etkilenmesi ve aklının karışması, bu mihvalde topluma vereceğimiz lezzet ise, duygu karmaşası içinde mantık ve tutkuların mücadelesi olacak.
Ben burada biraz düşündüm ama, bu kurguyu canlandırmanın bazı riskler içerdiği muhakkak.
Ne gibi matmazel?
Mesel; Bir aşk üçgeninin iki tarafında anne kız var, bu kurguyu bir filimde canlandırmak toplumumuzun dinamiğine ters etki yaratacaktır. Yada zamanı değil, en erken 90 lı yıllarda bu kurgunun alt zeminini oluşturmak münasip olacaktır, şimdi izninizle dedi.
Ahmet bey son bir söylemini iletti,
Kızım, Beyoğlunda Markiz veya Opera kahvesinde bir otur ve şimdi söyleyeceklerimi düşün lütfen;
Birincisi, biz siyaset yapmıyoruz, san'at yapıyoruz, sen bu ahlakçılığın ile sinemaya dahil olabilir misin, onu düşün.
İkincisi, biz toplum seviyesine göre davranmak durumunda isek, halen daha Tarkan veya Karamurat, olmadı Köroğlu destanları çekmemiz lazımdır.
Üçüncüsü ise, biz aykırı insan olarak toplumu düşündürebiliriz ve onlara, onların sınırları dışında bir hissiyatı vererek mesafe almalarını sağlayabiliriz. Burada önemli olan mesajı vermek değil, mesajı almalarını sağlayabilmek. Dolayısı ile hayatımda ilk kere sizin gibi sorgulayan ve senaryoyu öğrenmek isteyen birini gördüğüm için bu izahatları verdim, ne Belgin nede İzzet bana gelipte senaryo hakkında birşey soramazlar, soracakları tek şey, film çekimlerinin nerede olacağı ve zamanıdır.
Söylem biraz dışarı çıktı, Taksime gitmek için metroya yöneldi, metroyu bir kez daha yerinde göremeyince, ancak ve ancak recisörün dediklerini kavramaya başladı.
Oraya metroyu yapacak zihniyeti ya burada 40 yıl bekleyecekti yada oraya metro yaptırma düşüncesini beyinlere algılatmak için mesajları olgunlaştıracaktı, şimşek bir kararla stüdyoya yöneldi. Kendi ahlakıyla değil ama sinema ahlakıyla filmde oynadı. Gayet te güzel oynadı. 2000' lere döndü ve halen daha oynuyor. Ama olsun, metro yerliyerinde ve sabahtan akşama metroyla seyahat ediyor ya.....
EĞLENDİREBİLDİM Mİ?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)