26 Eylül 2009 Cumartesi

EXORCİST KADINLAR İLE TANIŞMA

Geldik zurnanın waw dediği noktaya.
Bloğunda % 34 kadınlar ve huyları konusuyla borazan üfleyen bir yazıcıyım. Yani kaba deyişle sermayem kadınlar. Peki bu varlıklar ile olan ilişkilerimde pin noktaları neler, hiç düşündüm mü? Elbette, Mustafa düşünen bir varlıktır.

Şimdiki kastım ise, kadın karakteristiğini gözümde oluşturan olayların açılımına geldi. Hani deriz ya; olaylar ve insanlar, şimdiki konu Mustafa ve Kadınlar.

Olayları daha iyi hikayeleştirmek için farklı farklı kadınların bir tane ismi olsun: Nüzeyyen.

Nüzeyyen, çıplak ve ayışığında en iyi görünen canlıdır. Vahşi ama şefkatlidir, kaplandır kısaca, sakınmayı bileceksin, yada kafayı kolu kaptırırsın.

Nüzeyyen eğer seni reddetmiş ise, asla bunun bir yanılgı olduğundan sebep, kendini arabesqe vurma. Nüzeyyen, hayattaki seçimlerinde hak veya adaletle değil, beğeni ve ruh hali yada yada cinsel dürtülerindeki kabarmalarla hareket eder. En kısacası, emeklilik planlarıyla.

Nüzeyyen ile paylaşımı hedefliyor isen, Nüzeyyenin seni süzdüğü o ana, yani gerçek ana odaklanmalısın. Nüzeyyen anlık beğenileriyle seni sınava tabi tutar, tekrarı, gerisi veya bütünlemesi olmaz.

Nüzeyyen, şayet çaresiz kalır ise, veveya kendini çok yalnız hissettiğinde, seni sana öyle bir anlatır ki, dünyadaki tek erkek sanarsın kendini, ve Nüzeyyenin koynuna girersin kabaca bir manada tecavüz mağduru olursun, Nüzeyyene kaptırırsın yuları.

Nüzeyyen ve kediler bir evrimin iki yarısıdır. Yaşlı Nüzeyyen her ne kadar adaletli ve haksever ise, genç Nüzeyyen bir o kadar hoyrat ve savurgandır, tabiatını çöpe atar, saplanırsın bataklara.

Nüzeyyenin gözyaşı otomatiktir. Nüzeyyenin gözyaşı bir çok katı maddeyi yumuşağa çevirir, Nüzeyyenin amaçları doğrultusunda.

Nüzeyyenin arayışı sonsuzdur, hatta sorumsuzdur. Nüzeyyene sonsuz bir güven ve arkası sağlam hissi ile bakarsan, Nüzeyyen bunu anlar ve bu rahatlığın acısını senden katı katı çıkarır. Nasıl mı, güldürme beni..

Somut birşeyler yazmamı mı bekliyorsunuz? Kusura bakmayın, Nüzeyyen soyut olduğu için olaylar da soyut oldu. Somut bi tek ben kaldım..

25 Eylül 2009 Cuma

www.gizlisanatlar.com

Başlığımda bir yanıltma gizli, eğer sanal satıhları kandırabildiysem, sizide kandırabilirim demektir. Şayet tıklamışsanız, siz de kanmışınız manasında..

GİZLİ SANATLAR

Bir görünen sanatlar var, bir de bunların altbaşlıkları.
Görsel S.
Plastik S.
Sanatsal sanatlar bile var.

Konumuz bu değil olsada, girişimiz bu.

Peki gizli sanatlar ne, nereden çıktı, süpersonik mustafanın cuma zekası ürünü mü sadece ve sadece...

Yok, değil elbette, her insanda marjinalen varolan üstün bir yan, özellik, veya beceri.

Gizli sanatınız ne mesela, güzel söylemek,taklit yapmak, yemek yapmak veya sohbet??? Olabilir ama daha marjinal ne var diye biraz sepetimize bakalım.

Önce Mustafa tabi, damalı eşşek mustafa ya.

Arya söylerim,
Kızlarla bire birde çok iyiyim.
Toplumu gaza getirişim çok etkileyicidir.
Doğaçlama yaparım, kendim bile inanırım.
Psikopatı çok nefis oynarım
Karşımdakinin moduna girebilirim.
Duygusal şarkıları söyleyenden daha iyi söyleyebilirim eğerki modumda isem.

tahmini saysam otuz tane daha sayabilirim, hemde esinlenme değil, birebir performans olarak ortaya koyulmuş şahanelerimden.

Ve anafikir; Sen Şahane misin?

24 Eylül 2009 Perşembe

Çocuk Yetiştirme

Zamanımızda çocuk yetiştirme işi eskiden zor. Hem çevre hem sosyal çevre hem teknoloji, hem yarışma ortamı.

Şahsen çocuğumun 1 e 1 kendi yetiştiğim nişantaşı mahallemde yetişmesini isterdim.

Ben aslında teknolojiye karşıyım bir manada. Bizim yerimize bizi belirleyen elektroni demek teknoloji. Yani suni bir zeka, önceden doldurulmuş bir beyin, kurallı olmak adına benim seçimlerimin sınırını belirliyor. Bana ağılında 1 metrelik bir çapta yaşam olanağı sunan bir sığır muamelesi. Süt verimim düşüyor, mutlu birleşmeler yapamıyorum diğer sığırlarla, çünkü teknoloji benim çiftleşeceğim sığırı bile belirlemiş. Gen haritalarını eşlemiş ve doğmamış çocuğa isim belirlemiş. Don bile biçmiştir.

Haydi ,,

gününüzün geride kalanını yaşarken sizi yöneten suni zekaları düşünün. Sonuçta memnunsanız birşey demem, ama değilseniz çekin fişini suni ilahlarınızın. Suni çocuklarımız olmaması adına.

Bugadde.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Maviden daha mavi

Abartının bir ölçüsü var mı? Maviden daha mavi var mı mesel a?

Biz sevgimizi ifade etmeyi severiz. Kapalı duruşlarımız olsada. Bir kişinin ekstra hiçbir şeyi yok ise bile, onun sevme-sevilme kabiiliyetleri ile ortalamayı yakalaması bizim toplumumuz standartıdır. Bu yüzden, toplumumun dayanışma ve hoşgörüsü ile direncimiz oluşur zatti.

Pekiyi, pekiştirdiğimiz, yada arttırdığız özellikler ile ne elde ederiz. Mesela sevgilimizin gözlerinin maviden daha mavi olduğunu vurguladık, ona olan olanca sevgimizle, ve her yerde dillendirdik. Elimize ne kalır bu abartıdan?

Bayram ötesi, kafalar duman, fazla uzatmaya gitmeden, ki bu başlıkla terse düşürür beni.
Maviden daha mavi kahverengidir, kırmızıdan daha kırmızı siyahtır, sevmeden daha sevmek aldanmak ve aşktan daha büyük aşk intihardır.

Bu yazılımın yazılış sebebi ise, vapura bindim, elimde ekmek, martılara serpiyorum. Karşımda bir çift, ellerinde simit, martılarda ölümsüzleştirecekler aşklarını. Aması var. Birbirlerine olan ilgi abartı, öpmeler abartı, sarılmalar da. Var olan sevginin tezahürü abartı. Simitlerine martı gelmedi, aşk anlamsıza döndü, bir vapur yolculukları vardı, abartıda sürdü. Belkide abartılacak bir şey kalmadı, simitlerini vapurda bırakıp kayboldular. Simite baktım ve abartılmış bir aşkın sahipsiz çocuğunu gördüm.

Abartmayayım.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Faşist Kutlamalar Başlasın

Bayram sabahlarında sütlü neskafe keyfi yazısı yazmak yerine siyasete girmek biraz mide asidi olsada, biz aside dirençli birer politikacıyız, siyasetide sindiririz, siyasetçiyide indiririz Alimallah.

Kendi geçmişimize sürüklediğimizde mousu, tüm devirlerimize birer tık yaptığımızda, bir politikacı resmi yanıp söndüğünü görürüz. Bendekiler demirel ecevit özal necdet calp yıldırım akbulut tansu mesut ve taip. Çok arkada olan ama çok özeller de var: Cemuzan Adnan kaveci kamer genç azimet köylüoğlu ve diğer vorld of vonderslar. Ama bu giriş için, konunun özü değil.

Sorduk mu?:

Kendimizi dönemlerin ortalaması alındığında acaba hangi siyasi söyleme yakın buluyoruz diye?

Solcular mesela, çok romantik ve dünyanın olmasını istedikleri bir romantik dünya olması söylemidir temelleri. İdealist-sanatçı, direkt ve isyankar bir ruha sahip olmakla beraber, tamamen paylaşımcılık ve eşitlik denilen felsefeyi güderler. Öğünmek gibi olmasın, dıştan görüntüm aynen solculara benzerdi gençliğimde.

Sol taraf nedense Türkiyede hiçbirzaman külliyen iktidar ile buluşamadı. Çünkü eşit paylaşım sadece çukulatalı gofret'te olur. Yarıdan hesaplayıp bölmeyi başarabilirseniz elbette. Mazlovun o alçak üçgeninde işin anafikri ile karşılaşırsınız, yani sağlıklı toplum yapısı ile. Altta yarı insan yarı böcek olan ezilenler, ezilmeyi sevenler, ezilmeden yapamayacaklar, ve nadiren ortaya çıktıklarında zar zor tutunabilenler, yani loosert ruhlular. Kompleksin üretim fabrikası. Yüzde 70 olup gelirin yüzde 15 i ile alım gülüm yaşarlar. Hatta en büyük oy kaynağı oldukları için, ve normalde sol karakterli olmaları gerektiği halde, ufak vaadlere kanar ve sağdan sağdan giderler.
Ortada ben ve bizler yüzde 25 aldığımız da yüzde 15, babalar gibi yaşarız, evleniriz, hobiler ediniriz, çocuğu da koleje yolladın mı, gir kozana veya vazona. Üsttekiler de aslında bu matematiğe göre yüzde beş olup yüzde yetmiş ile yaşarlar ama bunların kendilerine özel mazlov üçgenleri vardır, hatta dörtgen ve yamukları. Yamulmak istemeyen sosyal kastından dışarı çıkmaz bu teoride. Filmlerdeki şaban hariç, girer çatıya, sıçar çatının ağzının ortasına kısaca.

Birde sağa çekelim. Yaşayan bir geçici organizmadır, sürüden çıkan sürüdür, arı sürüsü olur, çekirge sürüsü olur veya karınca ama mutlaka eski sürüden türerler. Kasıp kavururlar, denize dayanırlar ve Allahın takdiri ile tanışıp yaşam formlarını sonlandırırlar, tohumları rüzgardan yeni bir sürü yaratır ve solu karşılarına alıp, dayata dayata, bazen dayak ata ata yürürler iktidara. Bu kadar.

Diyeceksiniz ki, yahu bu sağın hiçmi omurgası yok hiç mi söylemi yok, yada görünen bir şekli, var elbette. Sürü birarada gezince istediği şekle bürünür. Mesela denizdeki balık sürüsü nasıl topluca bir balinaya benzerse, sağ sürüsüde istediği organizmanın şekline bürünebilir. Vala öyle.

Bu durumda ben siyaset meydancısı olarak, bu yazıda her nekadar romantik olmamasamda >=( yeni kelime ) en azından bir ilke belirleyebildim: TOPLUMA YÖN VEREMEZSİNİZ, SADECE TOPLUMU BİR ARADA TUTABİLECEK YAPIYI OLUŞTURABİLİRSİNİZ VE TOPLUM SİZİN KİRACINIZ OLUR.

Bu yapıda faşizm oluyor. Yani toplumun temel taşı insanın egosunu yüceltmek, ve onu egonuzun altına egzost yapmak.

Çok mu felsefi oldu, çokofelsefe o zaman bu, siyaset yazım bu kadar oluyo benimde.

Beni sevenlere veya sevmeyenlere iyi bayramlar...

18 Eylül 2009 Cuma

Ve yürek yangını; uzak eden yakınları

Hararetle öptüğüm, yangınıyla kumlaştığım

İşte şafaklara paralel gittiğimiz yol burada unutmaya çıkıyor. Deli azap günlerinden çıkışımı yine sen sağlarsın, sağlamasanda varsın.

Paylaştıklarımızla şiirselliğe dönüşen bu aşkta, uzayan patikalatın bu kadar doyumsuz yaşanabileceğini sen öğrettin bana, hakkını helal edermisin..

Okyanusa batmamayı verdin bana mutluluğunla, derinleri düşünmedim, derinliğini düşündüğüm kadar.

Aşkta rastlantı yoktur diyordun ya hani, burada birbirimize yazılmışlıktan bahsedebilir miyiz?

Sadakatlerimi sana sunacağım bir meşhum ara sokakta, karşında saygıyla eğileceğim, bakalım yılların makyajını silmeyi başarabilecek miyiz?

Yüreğim yangını seninle ormana döndü, eğer bir yerim olacaksa senden bana; bir ormanlık içi serin bir mezar, mezar taşım ağaçlar.

Peki oldu, ama unutma, seni ölüm raddesi sevdim, Allahım kusura bakmaz ise...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Fenerbahçenin Büyüklüğü Nereden Gelir

Futbol bir sanayi dalı. Artık her hanenin futbol çarkına katacağı bir para var ve planlı ve devamlı. Dolayısıyla futbol sadece futbol değil atasözüne geliyoruz.

Düşler tiyatrosu olan futbol sahnesinin ortadoğu kanadında yüzyıldır ateşi forse eden bir kurum var. Fenerbahçe Kalesi. Öyle bir efsaneki bu destan, kökü kurtuluş savaşına dayanan, kökü bağımsızlıkla sulanmış, cumhuriyetle yeşermiş ve zaferlerle taçlanmış. Ve mensubu olmaktan gurur duyulan.

Taklit edilen, ama tanımlanamayan bir sevginin tezahürü bir klüp, anı şanı ve destanıyla FENERBAHÇE...

Şimdi tarihe girersem bazı klüplerin rengi kaçar ama şunu diyebilirim, Peygamber efendimiz yaşasaydı mutlaka Fenerli olurdu, daha edecek söz varsa.

Fenerbahçe'nin, renginden veya toprağından ötürü dünyada mağlup edemeyeceği takım yoktur, sadece gününde olmamak vardır fener için.

Fenerbahçe'nin herzaman düşmanı vardır, ve hayatta tek arzuları Feneri mağlup etmektir, ailelerinden hatta dinlerinden bile maada.

Fenerbahçe eğer dünyada umut diye bir duygu var ise, oluşumuna en çok harç koyan müteahhittir.

Fenerbahçe, eğer sportif ruh diye bir madde var ise, bu kuruma örnek gösterilecek kadar hesapsız ve kitapsız duruşun simgesi olur.

Fenerbahçe, eğer bir sıralama var ise; taraftarının uğrunda vazgeçebileceği en çok şeyi arkasında bırakan ululuğun seviyesidir.

Fenerbahçe, eğer zirve diye bir nokta var ise, bu zirveyi test edecek en yüksek uzay aracının renklerine sahiptir.

Fenerbahçe, eğer Fenerbahçe gibi bir takım var ise, varlığını o an sonlandırıp, tarihe efsane düşülecek en hacimli varlıktır.

Fenerbahçe, eğer varsa rekabette eşi benzeri, rakiplerinin yaşaması için kendinden taviz verebilecek en fedakar iradenin ismidir.

Ve sen, eğer bana Fenerbahçe kadar kendini sevdirebileceğine inanıyorsan, seni Fenerbahçeliliğe davet edecek kadar üstün bir ruha sahip olmaktan ötürü sarı laciverd rüyalar görebilirsin.

Aşkınla yanmak;
Güneşe varmak.
Güneşin sarısını,
Uzay laciverdiyle anmak,
Varsa eğer verecek bir canım,
O müstesna kalbi bayrağına sarmak.
Ne büyük cennet; Fenerbahçeli olmak....