16 Haziran 2016 Perşembe
AGHHHH AGHHHHHHH
Yağmur yağıyor,
Dert şeklinde damlalar.
İçimde kıvılcımlar ıslak
Çakmıyor.
Ahh elizabet ahh,
Bir ada vapurunda başlayan aşkımız
Bir tren garında bitti.
Gözlerim sırılsıklam.
Şimdi ben sosyalim
Sen ise medya
Ne kadar etkiliydik
Bu kısacık yolda.
14 Haziran 2016 Salı
ŞİİR DEYİN SİZ...
Karaköy, limandayım,
Köprü yanıbaşımda.
Balık aşıkları iş başında..
Kerhane çığlık çığlığa,
Az sonra martılar da katılır buna.
Hakeza;
Sonlanan veya başlayan,
Hayatlar var burada..
Köprü yanıbaşımda.
Balık aşıkları iş başında..
Kerhane çığlık çığlığa,
Az sonra martılar da katılır buna.
Hakeza;
Sonlanan veya başlayan,
Hayatlar var burada..
Sen 60 lı yılların siyah-beyaz melodramlarındaki soğuk vamp
Söylem Teyzeyi, evriltip - çevriltip, kimin yerine getirebilirdik? Öyle ya; bu duruş, bu ten, bu leylei sadr....
Astronotus mu olmalıydı, Üstranüs mü, kraliçe Mary Antuenette mi, Jeanne dark mı, Evita, veya kültür bakanı Nimet Bıçakçı, ve veya, bu imajlar ona gerekli evrenselliği sağlamaktan uzak mıy mıy dı?
Kendisini bir devre maaletmeli ve de efsaneliği ahada bu devrin üzerine oturtmalıydı. Değerlendirme meclisi her ne kadar onu 2350 li yılların uzak ikonusu olarak imajlasa da, o kendini başka bir eksene oturttu: 60'ların siyah beyaz filmlerinde işlenen o asil ruh ve terbiyeli aşklara, yalanın ve yılanın olmadığı, darbe ile devrimleşmiş, Amerika'dan yeni ses ve ışık sistemleri gelmiş, genç yıldızlar ve eskinin oturmuş sinemaskop harmanı, hayat güzellik yarışması, beatlesler, elvisler, moğollar, hepsi parlak yıldız, hepsi bir sinema ışığından perdeye veya sahneden halk'a süzülen şahaneler.
Yada Wily ronis resimlerindeki 930 lu yılların Paris'i olsun mu diye düşündü? Saf mutluluk saf huzur, gittin mi geri dönmek istemezsin kabilinden. -Amann neyime lazım dedi, hem daha uzak bir tarihti, hemde savaş rüzgarları yiyecekti bol bol. Kendisi savaştan ve ihtimalinden çok korkar da.
Işın odası hazırlandı ve tarihe mesaj geçildi:
Yüce Ahmet ÜLKÜ beyefendi, / Ülkü filimcilik, senaryo yazarı ve recisör.
Ahdımız olan oyuncu adayı Söylem Hanımı görüşlerinize saygıyla arzederiz.
Hörmetlerimizle,
Utku Artis ajansı,
Mustafa Utku MEHİR
El cevap;
Saygıdeğer hanımefendiyi çekimlerin yapılacağı pangaltı stüdyolarımıza 22 ekim 1964 salı sabah 08.40 itibariyle bekleriz, kendisi 32345 telefonlu numarayı ararlar ise adres tarif olunacaktır.
Ahmet ÜLKÜ asistanı
Süreyya ALTINTAŞ
...IŞINLANMA ÖNCESİ...
Son bakımlarını ve tuvaletlerini yapıyordu, maneküri, pedükuri, son boyalarını sürüyordu, hayal mavisi, hayal kırmızısı allıklarını, kıyafetini ise rolüne göre takınacaktı, paris crezi hors kostümünden tutun, bataklı dam kızı Aysel kreasyonlarına kadar uçarı bir bavul hazırladı. Türk filmi 960 versiyonunda oynayacaksınız, geri dönüp yıldız olacaksınız, ve kendinizi siyah beyaz seyredeceksiniz. Söylem bu ihtimale katık etti umitlerini, takma bir isim düşündü bu esere ve konseptine Eser Söylem Parlar, kısaltması ESP, olarak nakledecekti kendi takdimini...
...IŞINLANMA SONRASI...
Ağır adımlarla rumeli caddesinden Pangaltı'ya uzadı. Ülkü Filim stüdyosunu sordu gazeteci çocuğa. Eski postanenin ara sokağındaydı. Öylesine heyecanlıydı ki adımları, bir an şoku yaşadı, metro girişi neredeydi!!! Metrodaki güvenlik, koşuşturan tüketim ve kabalakçı? Ama uyandı ve metro yerinde büfeye uğradı, zambo sakızı aldı.
Ülkü filim girişinde kendine bir çekidüzen verdi, zile bastı, zil james bond müziği çaldı, kapıyı açan bayan:
Buyurun Eser hanım, yada söylem, size hangi isminizle hitap edelim?
Eser lütfen, Ahmet bey ile görüşebilir miyim?
Sizi bekliyorlar, içeride soldan ikinci oda.
Günaydın Ahmet BEY; ben Eser Söylem.
Çok tuhaf ve sinematografik bir adam bekliyordu ama bu kadarını değil. Sigara dumanlı, karbonmonoksitli, kitaplar raflardan taşmış, bir siyah masa ve saçlı sakallı, sakallar yüzünden taşmış 60 larda bir adam, başını hafifçe kaldırdı,
Buyurunuz matmazel, adaçayı veya Paris kahvesi sunabilirim size.
Teşekkür ederim, adaçayı diyebildi,
Ahmet BEY Gaulises blondie sigarası uzattı,
Kendinizden bahsedermisiniz Söylem?
Tabii, şimdi ben, emekli Budapeşte sefiri Hamdi bey kerimesi, rabırt kolej iktisat mezunu, ve yurtdışında Sorbone hukuk eğitimi almış bir oyuncu adayıyım, Mustafa BEY, sizi bana öneren kişi, sinemayı da bir büyü bir cennet esintisi olarak seyreden birisiyim, hepsi bu.
Peki, seyrederken aldığınız keyfi, oyuncu aşamalarında nasıl soluyacaksınız?
Bu bilgece soruya çalışmamıştı ama, doğaçlayacaktı artık.
Elbette, bunun Türk sinemasına bir deneyim olması ve sizin yönlendirmelerinizle bir eser olacağı düşüncem.
Bak kızım, oyunculuk zor bir müessesedir ve oynarken kendini seyredebiliyorsan bir keyfe dalar ve izleyene tattırabilirsin. Bu kanaate varabilecek misin?
Elbette, özellikle beni düşündüğünüz projenin anafikirleri ile kendimi inandırmama yardımcı olursanız.
Ahmet bey, uzandı ve bir raftan kağıtlar dolusunu eline aldı.
Bu projede Söylem, bir melodramda yeralacaksın, burada sana Belgin hanımefendi ve İzzet Günay bey eşlik edecek. Sen belgin hanımın kızı olacaksın, nişanlın izzet, koleje gidiyorsun, halkevlerinde öğretmen olmak niyyetindesin, baban ise demokrat ama darbeden mütevekkil, hapiste, üzerinde toplum baskısı ve şüpheler var. Bu ortamda nişanlın izzet ile bu güçlükleri aşmaya çalışacaksın, baban cezasını çekince evlenmek planını yaptınız. Ama filmimizin kırılma noktası ise, Nişanlın İzzetin, validen belgin hanımdan etkilenmesi ve aklının karışması, bu mihvalde topluma vereceğimiz lezzet ise, duygu karmaşası içinde mantık ve tutkuların mücadelesi olacak.
Ben burada biraz düşündüm ama, bu kurguyu canlandırmanın bazı riskler içerdiği muhakkak.
Ne gibi matmazel?
Mesel; Bir aşk üçgeninin iki tarafında anne kız var, bu kurguyu bir filimde canlandırmak toplumumuzun dinamiğine ters etki yaratacaktır. Yada zamanı değil, en erken 90 lı yıllarda bu kurgunun alt zeminini oluşturmak münasip olacaktır, şimdi izninizle dedi.
Ahmet bey son bir söylemini iletti,
Kızım, Beyoğlunda Markiz veya Opera kahvesinde bir otur ve şimdi söyleyeceklerimi düşün lütfen;
Birincisi, biz siyaset yapmıyoruz, san'at yapıyoruz, sen bu ahlakçılığın ile sinemaya dahil olabilir misin, onu düşün.
İkincisi, biz toplum seviyesine göre davranmak durumunda isek, halen daha Tarkan veya Karamurat, olmadı Köroğlu destanları çekmemiz lazımdır.
Üçüncüsü ise, biz aykırı insan olarak toplumu düşündürebiliriz ve onlara, onların sınırları dışında bir hissiyatı vererek mesafe almalarını sağlayabiliriz. Burada önemli olan mesajı vermek değil, mesajı almalarını sağlayabilmek. Dolayısı ile hayatımda ilk kere sizin gibi sorgulayan ve senaryoyu öğrenmek isteyen birini gördüğüm için bu izahatları verdim, ne Belgin nede İzzet bana gelipte senaryo hakkında birşey soramazlar, soracakları tek şey, film çekimlerinin nerede olacağı ve zamanıdır.
Söylem biraz dışarı çıktı, Taksime gitmek için metroya yöneldi, metroyu bir kez daha yerinde göremeyince, ancak ve ancak recisörün dediklerini kavramaya başladı.
Oraya metroyu yapacak zihniyeti ya burada 40 yıl bekleyecekti yada oraya metro yaptırma düşüncesini beyinlere algılatmak için mesajları olgunlaştıracaktı, şimşek bir kararla stüdyoya yöneldi. Kendi ahlakıyla değil ama sinema ahlakıyla filmde oynadı. Gayet te güzel oynadı. 2000' lere döndü ve halen daha oynuyor. Ama olsun, metro yerliyerinde ve sabahtan akşama metroyla seyahat ediyor ya.....
EĞLENDİREBİLDİM Mİ?
Astronotus mu olmalıydı, Üstranüs mü, kraliçe Mary Antuenette mi, Jeanne dark mı, Evita, veya kültür bakanı Nimet Bıçakçı, ve veya, bu imajlar ona gerekli evrenselliği sağlamaktan uzak mıy mıy dı?
Kendisini bir devre maaletmeli ve de efsaneliği ahada bu devrin üzerine oturtmalıydı. Değerlendirme meclisi her ne kadar onu 2350 li yılların uzak ikonusu olarak imajlasa da, o kendini başka bir eksene oturttu: 60'ların siyah beyaz filmlerinde işlenen o asil ruh ve terbiyeli aşklara, yalanın ve yılanın olmadığı, darbe ile devrimleşmiş, Amerika'dan yeni ses ve ışık sistemleri gelmiş, genç yıldızlar ve eskinin oturmuş sinemaskop harmanı, hayat güzellik yarışması, beatlesler, elvisler, moğollar, hepsi parlak yıldız, hepsi bir sinema ışığından perdeye veya sahneden halk'a süzülen şahaneler.
Yada Wily ronis resimlerindeki 930 lu yılların Paris'i olsun mu diye düşündü? Saf mutluluk saf huzur, gittin mi geri dönmek istemezsin kabilinden. -Amann neyime lazım dedi, hem daha uzak bir tarihti, hemde savaş rüzgarları yiyecekti bol bol. Kendisi savaştan ve ihtimalinden çok korkar da.
Işın odası hazırlandı ve tarihe mesaj geçildi:
Yüce Ahmet ÜLKÜ beyefendi, / Ülkü filimcilik, senaryo yazarı ve recisör.
Ahdımız olan oyuncu adayı Söylem Hanımı görüşlerinize saygıyla arzederiz.
Hörmetlerimizle,
Utku Artis ajansı,
Mustafa Utku MEHİR
El cevap;
Saygıdeğer hanımefendiyi çekimlerin yapılacağı pangaltı stüdyolarımıza 22 ekim 1964 salı sabah 08.40 itibariyle bekleriz, kendisi 32345 telefonlu numarayı ararlar ise adres tarif olunacaktır.
Ahmet ÜLKÜ asistanı
Süreyya ALTINTAŞ
...IŞINLANMA ÖNCESİ...
Son bakımlarını ve tuvaletlerini yapıyordu, maneküri, pedükuri, son boyalarını sürüyordu, hayal mavisi, hayal kırmızısı allıklarını, kıyafetini ise rolüne göre takınacaktı, paris crezi hors kostümünden tutun, bataklı dam kızı Aysel kreasyonlarına kadar uçarı bir bavul hazırladı. Türk filmi 960 versiyonunda oynayacaksınız, geri dönüp yıldız olacaksınız, ve kendinizi siyah beyaz seyredeceksiniz. Söylem bu ihtimale katık etti umitlerini, takma bir isim düşündü bu esere ve konseptine Eser Söylem Parlar, kısaltması ESP, olarak nakledecekti kendi takdimini...
...IŞINLANMA SONRASI...
Ağır adımlarla rumeli caddesinden Pangaltı'ya uzadı. Ülkü Filim stüdyosunu sordu gazeteci çocuğa. Eski postanenin ara sokağındaydı. Öylesine heyecanlıydı ki adımları, bir an şoku yaşadı, metro girişi neredeydi!!! Metrodaki güvenlik, koşuşturan tüketim ve kabalakçı? Ama uyandı ve metro yerinde büfeye uğradı, zambo sakızı aldı.
Ülkü filim girişinde kendine bir çekidüzen verdi, zile bastı, zil james bond müziği çaldı, kapıyı açan bayan:
Buyurun Eser hanım, yada söylem, size hangi isminizle hitap edelim?
Eser lütfen, Ahmet bey ile görüşebilir miyim?
Sizi bekliyorlar, içeride soldan ikinci oda.
Günaydın Ahmet BEY; ben Eser Söylem.
Çok tuhaf ve sinematografik bir adam bekliyordu ama bu kadarını değil. Sigara dumanlı, karbonmonoksitli, kitaplar raflardan taşmış, bir siyah masa ve saçlı sakallı, sakallar yüzünden taşmış 60 larda bir adam, başını hafifçe kaldırdı,
Buyurunuz matmazel, adaçayı veya Paris kahvesi sunabilirim size.
Teşekkür ederim, adaçayı diyebildi,
Ahmet BEY Gaulises blondie sigarası uzattı,
Kendinizden bahsedermisiniz Söylem?
Tabii, şimdi ben, emekli Budapeşte sefiri Hamdi bey kerimesi, rabırt kolej iktisat mezunu, ve yurtdışında Sorbone hukuk eğitimi almış bir oyuncu adayıyım, Mustafa BEY, sizi bana öneren kişi, sinemayı da bir büyü bir cennet esintisi olarak seyreden birisiyim, hepsi bu.
Peki, seyrederken aldığınız keyfi, oyuncu aşamalarında nasıl soluyacaksınız?
Bu bilgece soruya çalışmamıştı ama, doğaçlayacaktı artık.
Elbette, bunun Türk sinemasına bir deneyim olması ve sizin yönlendirmelerinizle bir eser olacağı düşüncem.
Bak kızım, oyunculuk zor bir müessesedir ve oynarken kendini seyredebiliyorsan bir keyfe dalar ve izleyene tattırabilirsin. Bu kanaate varabilecek misin?
Elbette, özellikle beni düşündüğünüz projenin anafikirleri ile kendimi inandırmama yardımcı olursanız.
Ahmet bey, uzandı ve bir raftan kağıtlar dolusunu eline aldı.
Bu projede Söylem, bir melodramda yeralacaksın, burada sana Belgin hanımefendi ve İzzet Günay bey eşlik edecek. Sen belgin hanımın kızı olacaksın, nişanlın izzet, koleje gidiyorsun, halkevlerinde öğretmen olmak niyyetindesin, baban ise demokrat ama darbeden mütevekkil, hapiste, üzerinde toplum baskısı ve şüpheler var. Bu ortamda nişanlın izzet ile bu güçlükleri aşmaya çalışacaksın, baban cezasını çekince evlenmek planını yaptınız. Ama filmimizin kırılma noktası ise, Nişanlın İzzetin, validen belgin hanımdan etkilenmesi ve aklının karışması, bu mihvalde topluma vereceğimiz lezzet ise, duygu karmaşası içinde mantık ve tutkuların mücadelesi olacak.
Ben burada biraz düşündüm ama, bu kurguyu canlandırmanın bazı riskler içerdiği muhakkak.
Ne gibi matmazel?
Mesel; Bir aşk üçgeninin iki tarafında anne kız var, bu kurguyu bir filimde canlandırmak toplumumuzun dinamiğine ters etki yaratacaktır. Yada zamanı değil, en erken 90 lı yıllarda bu kurgunun alt zeminini oluşturmak münasip olacaktır, şimdi izninizle dedi.
Ahmet bey son bir söylemini iletti,
Kızım, Beyoğlunda Markiz veya Opera kahvesinde bir otur ve şimdi söyleyeceklerimi düşün lütfen;
Birincisi, biz siyaset yapmıyoruz, san'at yapıyoruz, sen bu ahlakçılığın ile sinemaya dahil olabilir misin, onu düşün.
İkincisi, biz toplum seviyesine göre davranmak durumunda isek, halen daha Tarkan veya Karamurat, olmadı Köroğlu destanları çekmemiz lazımdır.
Üçüncüsü ise, biz aykırı insan olarak toplumu düşündürebiliriz ve onlara, onların sınırları dışında bir hissiyatı vererek mesafe almalarını sağlayabiliriz. Burada önemli olan mesajı vermek değil, mesajı almalarını sağlayabilmek. Dolayısı ile hayatımda ilk kere sizin gibi sorgulayan ve senaryoyu öğrenmek isteyen birini gördüğüm için bu izahatları verdim, ne Belgin nede İzzet bana gelipte senaryo hakkında birşey soramazlar, soracakları tek şey, film çekimlerinin nerede olacağı ve zamanıdır.
Söylem biraz dışarı çıktı, Taksime gitmek için metroya yöneldi, metroyu bir kez daha yerinde göremeyince, ancak ve ancak recisörün dediklerini kavramaya başladı.
Oraya metroyu yapacak zihniyeti ya burada 40 yıl bekleyecekti yada oraya metro yaptırma düşüncesini beyinlere algılatmak için mesajları olgunlaştıracaktı, şimşek bir kararla stüdyoya yöneldi. Kendi ahlakıyla değil ama sinema ahlakıyla filmde oynadı. Gayet te güzel oynadı. 2000' lere döndü ve halen daha oynuyor. Ama olsun, metro yerliyerinde ve sabahtan akşama metroyla seyahat ediyor ya.....
EĞLENDİREBİLDİM Mİ?
13 Haziran 2016 Pazartesi
seni oralarda gördüm.......
Bir yaz gecesi hayali gibi, bir otobüs terminalinde gördüm seni. Uzun yolların heyecanına sarılıydın. Kimbilir ya tatile, ya sevdiğine ya arınabilmeye. Gözlerin çakmaklar çakarken, geceye meydan okuyordun. Tekbaşınaydın valizin hariç Ama sen yüklüydün özlemlerinle ve geceyle başetmekle.
Seni kızkardeşini düğüne hazırlarken gördüm. Sana çok görülen mutluluğu onda görmek istiyordun. Oya nakış işlerken. Güzel başlar güzel gider diyordun, içinden taa içinden.
Seni sokak çocuklarıyla oynarken gördüm. Evcilik, seksek, sobe. Çocukluğunu yaşarken. Yüzündeki pembeliği, mahalleye yansıtırken.
Seni bir ihtiyara yardım ederken gördüm. Bütün dikkatini toplamışken. Yaşlandığında biri bana, senin gibi yaklaşsın dedim. Karşıdan karşıya geçerken.
Seninle biryerlerde konuşurken gördüm beni. Ellerimden tutmuştun, Anne eli tutar gibiydim, biryandan gözlerime bakarken. Ama inanmadım bu görmeye. Kopamazdın sen başka ellerden.
Seni kızkardeşini düğüne hazırlarken gördüm. Sana çok görülen mutluluğu onda görmek istiyordun. Oya nakış işlerken. Güzel başlar güzel gider diyordun, içinden taa içinden.
Seni sokak çocuklarıyla oynarken gördüm. Evcilik, seksek, sobe. Çocukluğunu yaşarken. Yüzündeki pembeliği, mahalleye yansıtırken.
Seni bir ihtiyara yardım ederken gördüm. Bütün dikkatini toplamışken. Yaşlandığında biri bana, senin gibi yaklaşsın dedim. Karşıdan karşıya geçerken.
Seninle biryerlerde konuşurken gördüm beni. Ellerimden tutmuştun, Anne eli tutar gibiydim, biryandan gözlerime bakarken. Ama inanmadım bu görmeye. Kopamazdın sen başka ellerden.
11 Haziran 2016 Cumartesi
Kabul
Arabul düşlerinde saklı hayalimi
Kalın bir sis tabakasıyla kaplı olan;
Bu senin zırh'ın olmuş.
Seslenmektesin gizemlere
Sesin kısık olsada; çığlık.
Kim haklıydı diye düşün geri kalan ömürde
Düşünmek ve yargılamak tesellidir ya..
Bence gülen yüzlere bak
Ayna sayarak
Hesapların çözümü için formuller ara
Ki çözesin.
Bir ilkbahar sabahı yağmurla yıkandınsa hiç,
Çıplaklığın giysin olmuş sa
Artık kıyafetinle öğünme daha fazla
Ayışığında gördüğümde kaldım seni.
Çıplak hatta çırılçıplak.
Biz çürüdük artık ölüm çukurlarında
Artıklar kimya olsun tüm meçhul sevdalara..
Kalın bir sis tabakasıyla kaplı olan;
Bu senin zırh'ın olmuş.
Seslenmektesin gizemlere
Sesin kısık olsada; çığlık.
Kim haklıydı diye düşün geri kalan ömürde
Düşünmek ve yargılamak tesellidir ya..
Bence gülen yüzlere bak
Ayna sayarak
Hesapların çözümü için formuller ara
Ki çözesin.
Bir ilkbahar sabahı yağmurla yıkandınsa hiç,
Çıplaklığın giysin olmuş sa
Artık kıyafetinle öğünme daha fazla
Ayışığında gördüğümde kaldım seni.
Çıplak hatta çırılçıplak.
Biz çürüdük artık ölüm çukurlarında
Artıklar kimya olsun tüm meçhul sevdalara..
VARLIĞIN
yokluğunda anlaşılacak bu değer. arzettiğin. çirkin adamların güzelliği. kısır ve sıfır bulunsa bile birşeyleri yazarak, herşeyi paylaşman. merdiven altı yoğurt imalatçıları gibi seri ama değerli birşeyler ürettiğin. düşmanına bile en zayıf anında vurmaman...hani vardırya içine attığın sıkıntılarla çaresiz hastalıklara düşersin, birikimler herzaman iyi değildir ya. senin de şifrelerin var. yaşanılası gizli hazinelerin varya, parasal değeri olmayan, onlar işte. ama neden, veya neden her teselliyi içinde ararın ki? dünyada anlaşılamayanın sana getirisi yokki, bunları yüce varlıkla paylaştığında sana cevabı, -mustafa ben bunları biliyorum zaten, neden kullarımla paylaşmadın...cevap olarak içinde biriktirdiklerini sunsan ne olur, sunmasan ne? varlığın çok kafa karıştırdı, bulutlardan seyrettin dünyanı, birtek sen biliyorsun ne çektiğini.keşke paylaşsaydın da tonlar kilo olsaydı. neyse varlığın herşeyden ağır diye kurgulayan yine de sensin.taşsan veya çağlasan, her ne yapsan, sorumlusu da varlığın.
9 Haziran 2016 Perşembe
Meteor Zenginleri
......Eğer ki dünü geçmek ise amaç, önce dünlerin arasından geçmeli......
Harcı alemde birkaç tutunduğunuz dal ile eyleştiğiniz günlerdir huzurun tekamülü. Adınız ne olursa olsun, bahçenize düşen meteor kadar talihin sahibisinizdir, yani meteorları gönderen sizin kaderinizi belirlemiş olur. Siz istediğiniz kadar fark yaratanı benliğinizde arasanız da.
Dünyaya çile çekmeye geldik, çileler ise aynamız, boşuna demiyorum, en güzel yüz en çok çile ile yoğrulmuş yüzdür. Dolu bir sınav kağıdı kadar yaşanmışlık barındırır. Ne kadar donanmış isen o kadar çile uygun görülmüştür sana. Seçilmişlik ile seçme hakkı elde edilir tersine işleyen dünyada, zira ölüm ne soğuk bir "a" şıkkı ise cennet ve cehennem onun sevimli ikizidir, çünkü bu ikisinden birini seçme hakkına sahibiz, yada bu bizim tek sahipliğimiz. Başka bir şeyi olduğuna inanan varsa, ki ben onlara "özinançlılar" kategorisine ayırıyorum, meteor bahçe yerine kafalarına düşmüş yorumunda bulunabilirim.
Mümkün olduğu kadar mecramda onları onlara anlattım.
Harcı alemde birkaç tutunduğunuz dal ile eyleştiğiniz günlerdir huzurun tekamülü. Adınız ne olursa olsun, bahçenize düşen meteor kadar talihin sahibisinizdir, yani meteorları gönderen sizin kaderinizi belirlemiş olur. Siz istediğiniz kadar fark yaratanı benliğinizde arasanız da.
Dünyaya çile çekmeye geldik, çileler ise aynamız, boşuna demiyorum, en güzel yüz en çok çile ile yoğrulmuş yüzdür. Dolu bir sınav kağıdı kadar yaşanmışlık barındırır. Ne kadar donanmış isen o kadar çile uygun görülmüştür sana. Seçilmişlik ile seçme hakkı elde edilir tersine işleyen dünyada, zira ölüm ne soğuk bir "a" şıkkı ise cennet ve cehennem onun sevimli ikizidir, çünkü bu ikisinden birini seçme hakkına sahibiz, yada bu bizim tek sahipliğimiz. Başka bir şeyi olduğuna inanan varsa, ki ben onlara "özinançlılar" kategorisine ayırıyorum, meteor bahçe yerine kafalarına düşmüş yorumunda bulunabilirim.
Mümkün olduğu kadar mecramda onları onlara anlattım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)