21 Aralık 2010 Salı

Yılbaşa Geldi

İnsanları bu sahte buluta bindiren nedir diye düşündüğümüzde bir sürü tetikleyici unsur göze çarpar.

Dönerci lokantaları dahil her tür esnaf bu yılbaşı tüketiminden pay almak için nail babanın geyiğine biner.

Hediye ekonomisi tavan yaptığı için yaklaşık 1500 sektör bu yılbaşına bağlar cirosunun çoğunu.

Sabahki baş ağrısına çıkar her hazırlık ve umut.

Kasımpaşadaki sapık, tarlabaşındaki kaçkın, çukurcumadaki entel, inşaattaki amele adeta aynı kişidir bu mutluluk bulutunda.

Bir sürü seks kaydı düşlenir, ama bir sürü taciz gerçekleşir. Taciz seksin teklifsizidir.

Alkol ise gecenin dezenfektanı. Siler geçer geçmişi, yer açar geleceğe.

Tüm bu bilinen tespitlerden sonra ne demeliyim acaba...

ABBAS'IN PROFORMA'SI

Şu otomobil sektörü çok bi alem. Bünyesinde her türlü insani organizmayı barındırıyor. Mozaik gibi, ama bu yazımda sanmayın ki size sevimli bir açılım yapacağım. Bu Abbas denilen şahıs aslında köyden kente gelip, sektöre dahil olan anadolu yağızlarından biri. Saf anadolu çocuğu kisvesiyle sektöre giren, teslimatçı, temizlikçi, yıkamacı, vesair kimlikleri taşıdıktan sonra, kariyerinin zirvesinde satış işlerine yükselen birisi.

Abbas'ın müşterileride aynı kökenden, yani köyden kente göçün nüveleri. Bizden olsun çamurdan olsun mantığıyla hareket eden, ve bu düşünce ile kendi kızlarını yada karılarını "Delici İmam'a teslim eden kırsal kafalar. Başka birine denk gelirsek bizi deler düşüncesini taşıyorlar. Öyleki, benim verdiğim fiyatlar daha aşağı olmasına rağmen, kendi köylülerinden daha pahallıya kazık yemeyi defalarca başarabilmiş kitle. Hatta Abbas'tan aldıkları fitbeyk doğrultusunda, başka kimseye otomobil sırlarını açmamaya yeminliler. Doktor sandıkları abbas aslında karılarını parmaklıyor, ama olsun, bizden olsun parmaklasın diye düşünüyorlar.

Abbas ise mutlaka cep telefonunu kayışında taşıyor, yumurta topuğuyla "parmakçılığı" haketmiş durumda.

Abbas işine şöyle devam ediyor. Zamanla kendi sermayesini oluşturup, 2.el arabaları kendi alıp satmaya başlayarak. Tabii ki, arabaların kmlerini düşürerek, bu sayede 60'ında genç kalmış sosyete güzellerini baz alıyor. Köyden gelenin malını köyden gelene takıyor. Doktor ya aslında.

Abbas bir yandan iş yaptığı bütün sektörlerden komisyonunu ceplemekte. Sigortacıdan, müşavirden, bankacıdan, hatta teslimat işini yapan eski meslektaşından bile payını alıyor. Selam verdiğinden bile isteyecek ama, olurya bazı fitneciler onun "kutsal adını" lekeleyebilir diye burada mütevazi bir duruşu sergiliyor. Abbas bu. Eski maraba, şimdi son model araba.

Abbas bir yandan da işinin gereklerini yerine getiriyor. Beraber iş yaptığı bütün odakları yemlemeyi ihmal etmiyor. Zira ABBAS ABİ artık kurumsal bir kimlik, ama tabelası vergisi beyannamesi yok.

Abbas artık yükünü tutmuş, abbas artık bir otomobil markası, abbas artık emeğiyle bir yere gelmiş şaban. Dolayısıyla Abbasla iyi geçinmek zorunda olan bir ortam doğdu. VeAbbas bu topraktan çaldıklarını bu toprağa gömmesi gereken biri olarak, başlıyor yanında adam çalıştırmaya, başlıyor işletmeciliğe, başlıyor, taksi plakası, servis minibüsü, araç kiralaması tarzı işlere. Bir yandan anadolu insanı zortlamasına, 2. el simsarlığına ve komisyonculuğa devam elbette.

Bu sırada abbasın çalıştığı plazadaki dişiler kaynamaya başlıyor. Abbasın bir anadolu kaplanı olması sebebiyle Abbas artık pençeleri ve ısırması merak edilen bir yiğit karizmasında. Dolayısıyla Abbasın konforu, anadolu söylemleri ve başarı hikayeleri kızlar arası sohbetlerde kabarmaya başlıyor. Sonunda bakıyorlarki, Abbas sırayla plazadaki bütün dişileri dişlemiş. Naaparsınız, doğanın kanunu. Bu sayede Abbas artık kazandığı paranın bir milyarını fuhuşa harcamadan da İmparator olabileceğini keşfediyor.

Günün birinde Abbas soyaçekiminden ötürü patronunun o eski kutsal insan değil, kendi çabalarıyla varolabilen bir şişme balon olduğunu düşünüyor. Zira yattığı kadınlar ile daha önceden yatmış bulunan patronun bazı iktidarsızlık hikayelerini öğrenmiş durumda. İşte bu yüzden vede sermayeyi de doğrulttuğuna göre, artık patronunun karşısına dükkanı açmanın zamanı geldi diye düşünüyor.

Şimdi size Abbası ve Abbasları anlattım, ama diyeceksiniz ki; Kim bu Abbas kardeşim, T.C. kimlik numarasına bakabilir miyiz?

Bu kişi çok bilinen bir kişi, telefonu kemerinde, plazalarda bir köşede oturan herkes, garip gözüken ama, kendinize yakın bulduğunuz ama, mağduru oynamayı bilen ama, aslında klark kent gibi kimlik taşıyan herkes Abbastır.

Abbasın proforması dediğim de, Abbasın müşterilerine kredi çekmekte kullandığı, şerefsiz bankacılara gönderdiği, müşteriye aracın tamamına kredi çekme beyanında bulunduğu, yanlışlar üzerine kurulu sahte beyandır. Aracın fiyatını yüksek gösterir, araca aksesuar takılmış gösterir, ve adamın cebinden para çıkmadan araç sahibi olmasını sağlayan belge niteliğini taşır. Abbasın sihiri budur. Abbasın proforması, Abbasın hayatta tutunmasının belgesidir.

Abbas aslında işini prosedürlere göre yapmayı prensip edinmiş sivri uçlu otomotivcilerin alternatifi olarak doğmuş ve beslenmiştir. Öyle yada böyle, bu sektör abbaslarıda, vakkaslarıda, cabbarlarıda barındırmak zorundadır. Çünkü herkesin araba almaya niyeti ve hakkı vardır diyerek karşı açılım yapıyorum, kendi kendime iltilafa düşerekten....

18 Aralık 2010 Cumartesi

İNSANIM HER TÜRLÜ TECAVÜZE LAYIKTIR, O KADAR !

Mensubu olduğum ve canına yandığım Türk hanesi olarak "tecavüz haketme" denklemini çözeceğiz bugün.

Halkların da bir karakteri vardır. Böcek gözlerindeki taneden bütüne sisteminin öngördüğü gibi. Tüm görüşlerin ortak paydası; bu karakterin izlerini taşır. Şaşmalar, sapmalar ve şişmeler dahil.

Kim ne derse desin, biz ortaasyadan geldik. Göçebe ve istilacı bir nüve'miz var.

Kimimiz plazalarda, kimimiz ağaoğlu sitelerinde, kimimiz AVM kültüründe, yada uzay şartlarında yaşarsak yaşayalım, çoğunlukla ASLIMIZI yansıtırız, altkültürümüzü taşırız, ve sadece şeklen değişiriz. Palavrasyon bir milliyetçilik söylemimiz vardır, aynı söylemleri taşıyan kişiler olarak, memleketi içten dıştan satarız. Satanlara karşı sonsuz bir hayranlık ve muhabbet besleriz. İlk fırsatta satarız, satmayı planlarız, satamazsak ise arpacı kumrusu gibi düşünür dururuz.

Örnek isteyen varsa, -ki götlerine girsin bu örnekler:

fiş almayıp indirim isteriz.
emlak vergilerini dipten gösteririz.
değerli emlak arsalarına inşaat yapmak için üsülsüzlük yaparız
rüşvet alır rüşvet veririz.
dini-Allahı hep kullanırız.

birde birde;

Adamlığı kimseye bırakmama payesi altında her türlü içli dışlı pisliği yaparız ve yaparız.
Yakınlarımızı kayırırız. En kaliteliyi en ucuza almak sevdasıyla dolanırız.

hatta hatta;

Atatürk yaşasaydı en has adamı olarak beni seçerdi diye düşünmekten de geri kalmayız.

İslami topluluklar ve yandaşları şu an iktidarda olduğu için yağ ve bal ticareti yapmaktalar, pahallı lokanta, bahçeşehir keranesi, ve lüküs jiplerinin içinde görebildiğimiz "onlara" sallar da dururuz,

ama zamanında halk partisi iktidardayken zengin olan dedemiz, amcamız, dayımızın bu topluluktan ne farkı olduğunu düşünemeyecek kadar da düşünce fakiri bedbahtlarız. Elbette bunu daha önceden düşünen varsa; sözüm onlara değil.

Benim rahmetli dedem bugünkü gayrettepe arazisi dutluk halinde iken, ki şu anki emsal değeri 800 milyon dolar, halk partisinin değerli elektrik idaresi buraya 7000 lira borç çıkarmış, garip dedem ise orayı 12000 liraya satmış. Bi nevi "sat kurtul" taktiği yapmış. Bilin bakalım bu uygulama zamanında kim iktidarmış?, hadi bakalım..

Bu yüzden her türlü eziyeti hak eden bir ortaasya göçebe topluluğunun son neferlerinden biri olarak

Benim kendi kendime edindiğim bir malım yok,
Benim kırklı yaşıma rağmen bir süper kariyerim yok
Benim bir arabam yok
Benim düşüp kalktığım her renkten bi metresim yok
Benim bi işim bi karım bi çocuğum var, çoğu hediye giyim eşyalarım, çoğu bağışlama ayakkabılarım, çoğu çizik atılmış borçlarım var.

Çoğu da azı da bu.

Ve asla gocunmuyorum, sigara tiryakiliğim dahil.

Ölene kadar böyle gitsin sadece, aç açık kalmayayım, bir dalın ucunda sallanmayayım, çocuğumun mürvetini göreyim.

ŞİMDİ SİZİ GÖREYİM.

13 Aralık 2010 Pazartesi

İSYAN ÇITIRLARI

İsyan çıtırları ile kastedilen mevzuu; gençkızlar ve erken kadınlar müessesesinin kendikendine kisvelediği kalkanları irdeleyebilmek.

Aslında ana sebep; anneleri gibi olmamayı dillendirmek. Ama tabi bu mevzuunun da içine girebilmek lazım, buda benim işim.

Face mace ve diğer zavallı paylaşımlarda genç kızlar müessesesi'nin dilindeki pelesenk şu; ÖZGÜRLÜK. Yani bağlı olmama, bağımsız olma, ve bu ülküyü kalkan olarak kullanma. Hiçbirşeyi yeterince ciddiye almama isyanı. Özellikle erkeklerle olan münasebetlerde annelerinin düştüğü aczleri toptan reddetme. Zaten toplumumuzun mikrobu olan dizilerde, filmlerde ve kadın programlarında bu acz'ler ısrarla vurgulanıyor.

Hatta genç kızlar müessesesi erkeklerle paylaşımı ve arkadaşlık derecesi yüksek olan hemcinslerini bu yüzden diğer uç olarak niteliyorlar. Kutuplaşmaya sanki muhtaç olduğumuz şu günlerde.

Bir bayrak açmışlar, dolanıyorlar toplumda, tam bir "durup dururken isyan" hallerinde.

Bu ağaç yaşken eğilir kompozisyonunda, bazı tanıdığım şahsiyeti ala zat'larında İSYAN ÇITIRI olarak dış dünyaya davranış sinyalleri verdiğini görüyorum.

Mesela Söylem, mesela bayan diazem ve hatta nüzeyyen, hatta karım yaa, düşünsenize. Yeni bir kategori: İsyan kıtırları! ( kıtır ile kart deyimlerini özdeşleştirmek mümkün. Kelime kökü bilimi açısından. )

Aslında toplumdaki homofobik değişimin, yani içten içe mitöz bölünmenin, yada GDO tüketilmesi kaynaklı değişimin şu anki özneleri İSYAN ÇITIRLARI.

İsyan çıtırları aslında isyan ettikleri şeyin birebir sonucu olduklarından habersizler. En bilinen adı ile YOZLAŞMA'nın. Yada, yalnızlaşma, içe çökme, kutup olma ihtiyacı ve sessiz haykırışların.

İstedikleri şey ise aşk destekli huzur, bu nasıl mümkün diye düşünürlerse, eksikliğini hissettikleri şeye karşı cephe duruyorlar, uzanıp almaları gereken kutuyu ellerinin tersiyle itiyorlar.

Erkeklerle olan en büyük kavga'nın aslında tersine dönmüş bir şemsiye olduğunu, ve ufak bir sallama ile işlerin yoluna gireceğini bilmeliler.

30 Kasım 2010 Salı

NE VAR, NE YOK?

( YAZILARIMI OKUYUP okuyup, yorum bırakma gereği HİSSETMEYENLER'e ithafen...)


Zurna kadar sesim yok, peşrev kadar sözüm var.
Kartal gibi gözüm yok, yükseklerde özüm var.
Deve gibi sırtım yok, dünya kadar yüküm var.
Tavşan kadar bedende eşşek kadar ç...m var!

***

Muhtar kadar yetkim yok, kral kadar gönlüm var.
Karun kadar malım yok, dağlar kadar yerim var.
Devlet kadar gücüm yok, oturmaya kilim var.
Y....ğı beğenmezsen, yarım metre dilim var!

***

27 Kasım 2010 Cumartesi

ACUN BANK

Hürriyette bir haber, Acun efendinin karısı servetinin yarısı karşılığında boşanma talebi davası açmış. Ayrıntıları önemsemiyorum, hayatımız ayrıntı zaten.

Bende acunun kutu yarışmasının elemelerine katılmış birisiyim, ama acun bu kadar büyümemişti o yıllarda daha kobi hatta kobicikti. ( 2007 )

Ve yaklaşık 5 yılda elli milyon dolar.

Şimdi tuhaf bir ayrıntıda sizi biraz boğacağım. Acun binası yıkılınca üzerine işemeye niyeti olan heveslilerden değilim. Zaten Acunun sendeleyeceğini biliyordum.

Acun efendi şöhretiyle paralel olarak eskiden günde 10-15 temasla gününü geçirirken, şimdi en azından 100-200 temas yaşıyor günlük ortalamada. Çoğu talep, çoğu dilenme, çoğu menfaat.

Acun efendi saç tozu reklamını defalarca döndürdü, yani vapurda yapılacak bir ürün reklamını türk ulusal televizyonunda yüzlerce dakika pazarlamaya çalıştı. Yani çapı belliydi.

Acun efendi arabalarının fotoğraflarının çekilmesine ses çıkarmadı, sıra elbette karıya da gelecekti, bu köprünün bir ayağını ihmal ederek büyümeye çalıştı, yani hem 1 milyonluk arabalara bineceksin hemde mevcut kadınla ömrünü geçireceksin. Bu yanılsama da çöktü.

Acun efendi Fethullah hocanın gölgesinden usuliyetsiz şekilde çıktı, yurt dışından yarışma formatlarını hocaefendi vasıtasıyla getirirken hoştu, ama sonradan hocaya by-pass. Daha acunun ne filmleri çıkacak piyasaya, aklı varsa hoca efendinin gölgesine bir an önce sığınsın, yoksası az sonra yoksa.

Acun efendi hakkaniyetle reytingleri paylaşması gerekirken, diğer program oluşumlarına karşı hegamonyasını ileri sürerek cenin katili olurken de işler yolundaydı. Oh ne mualla.

Acun efendi bir yandan TTV yada bilinen ismi Atv ile flört ederken, mevcut kanalından kopardığı parayı da arttırdı. Yani Tayibede kalça yapıp, show tv ye nispet koydu. Ticari fahişelik yaptı.(ticaretin içinde var ama hoş değil )

Şimdi de üniversiteli bir hatuna jip almış, garsonyer tutmuş, bişeyler bişeyler.

Basına yansımadıysa muhtemelen

KIBRISTA KUMAR OYNUYORDUR
MAFYA BABALARINA SERMAYE KAPTIRMIŞTIR
BİRKAÇ ŞİRKETE GİZLİ ORTAKTIR
BİRKAÇ SANATÇI ADAYINA TORPİL KOYMUŞTUR
BİRKAÇ OTELDE ALEM YAPMIŞTIR
BİRAZ TOZ KOKLAMA İŞİNE ÇARKETMİŞTİR
BORSADA GİZLİ OYUNCUDUR
VERGİDEN KAÇIRDIĞI BİRKAÇ HAN ( PLAZA ) SAHİBİDİR.
TAKSİ PLAKALARINI GİZLİ VEKALET VE İSİMLERLE CEBİNE KOYMUŞTUR.
BİRKAÇ İNŞAAT PROJESİNDE LAZLARLA ORTAKTIR.
BİR İKİ TANE ARAÇ SATIŞ SHOWROOM'U İŞLETİYORDUR.
ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ GÜZERGAHINDA BİR TAKIM ARAZİLERİN TAPUSU KASASINDADIR.
SİT ALANINDA YAPACAĞI BODRUM OTELLERİ İÇİN BAŞKANLARDAN İMAR İZNİ BEKLEMESİNDEDİR.

Yani uçurumların basamaklarını tırmanmıştır.

2011 de ne yaparım ne yapamam

Ömrümüz muhasebe, ama ortaya çıkacak mizanları "başka biri" değerlendirecek, yoluna kurban olduğum.

2010 da piyasadan gerideki bir markanın satış işinde çabaladım ama başarıyı yakalayamadım. Üzülmekle beraber gururum şudur ki, ben bunları itiraf edebiliyorum. Aralık ayı için erken konuşmak gerekirse, umut her zaman var ama umut yok, eski şaşalı aralıklar arada derede kaldı, 36 araba sattığım, bir trilyon ticaret hacmi yarattığım...

Yaşım 39 yani kırkın habercisi, hayat kırkından sonra başlar diyenler gurubuna selam çakacağım 2011 de, niyazımız niyazi olmadan bu eşiği geçersem, hayatımı değiştirme olanağım zuhur edecek.

Benim planım ve amacım şu, dolar bazında hayattımın geride kalanının en yüksek yıllık gelirini kazanmak.

Yani bol bol şans oyunu oynayacağım.