4 Ekim 2010 Pazartesi

Tozlu çukurlu yollarda

Burada gerçekten paylaşıyorum hayatımın görseli gösterilebilir kısımlarını. Amaç karşılıklı paylaşım değil, parçalarımı paylaşın, tek istisna paylaşmak isteyen olursa..

Elbette evime binbir parçaya bölünmüş olarak döndüğüm hayal kırıklıkları oldu. M olarak, f olarak, s olarak, i olarak, r olarak, ve yine parçalarımı birleştirdim, diktim, yamadık, elektrodiyaliz yaptım, ve ucube dahi olsa bir mustafa olarak karşınızda zuhur eyledim. Ama siz bana korkuluk deyin. Sıfata benziyor ama isim tamlaması. Iraktan dönen asker, denizden toplananlar, canavarın midesinler çıkanlar, bazen de elektrik süpürgesinin toz torbasından. Çıktım, geldim.

Mesela esra vardı yalıköylü, uğruna yaşamımı 2 sene mühürlere sardığım. Birgün bana dediki, kız arkadaşımla alışverişe çıkmak senden daha önemli... Bu söz üzerine üzerini bulutlarla kapladım esranın. Ama bir prensip edindim bu yaşanandan: Asla kıyas yapması için kimseyi zorlamayacaksın. Ben mi o mu demeyeceksin. Ve birde yan etki, ben kimseyle kıyasa tutulacak adam değilimmiş.

Uzun bir kız vardı, upuzun zamanlar önce, kendisiyle kedi köpek geçiniyorduk, her doğum anımda o vardı, en çok ihtiyacım olan hiçbir zaman yoktu. Neyse. Bu kızı bulutlara sarmam ise şöyle gerçekleşti: Kendisinin ruh emen bi yapıya sahip olduğunu bildiğim gerçeğini kendime ikna etmek. İkna olunca bu uzun yolun sonu görünmediği anlaşıldı. Yolun sonu bulutlara çıkar.

Gerek meslek hayatı gerek müşteriler, gerek diğer arkadaşlıklar, hepsi tozlu dumanlı yollardı vede birgün mutlaka çukurlarına düştüm. Gerek top müdürler, gerek top patronlar, gerek top iş arkadaşları, gerek devlet ve diğer şüreka ile onları bulan hançerlemeler yaşadım, hep ben hançerlendim, ama akan kanın hesabı bir kelimeye bakıyor, Allahın soracağı

-RAZIMISIN? kelimesine..

1 Ekim 2010 Cuma

Taşanlar

Kendimi hüzün trenlerine kapılmış biletsiz yolculara benzetiyorum. Destinasyon olarak bulutlar gözüküyor. Yağmurlarıyla toprağa ineceğim.

Kendimi sonbahar rüzgarlarına binmiş cücelere benzetiyorum. Kime veya neye göre kısa olduğumu bilmiyorum. Sadece benden daha küçük canlılar varmıdır merakıyla.

Mustafa'yı asla dost olamayacağı kadınlarla aynı gemide görüyorum. Bu geminin kaptanı olmak nöbetlerindeyim. Ama bir sabah vakti taşa bağlanıp çok sevdiğim denizlerin derin mavisine bırakılacağımı bilerek...

21 Eylül 2010 Salı

Mevsimler ve İnsan Tabiatı

DEĞERLER MANZUMESİ OLAN ŞU İLAHİ HAYATIMIZA BAKARSAK, BAKAKALIRSAK;

Değişmeyen değişimin bir dalga olduğunu ve üzerinde biz insanların battığı çıktığı bir tablo görürüz. Hayat mücadelesi ise kısaca "su üzerinde kalmak" anafiilinde şuuyu bulur.

Hayat bu kadar basite indirilebilecek bir olgu değil olsada, hayatta mütefekkir sıfatına erişmiş insanların bakışında çoğu formülün çatısı böyle düzlemler oluşturur.

Beni vazgeçiniz beni boşveriniz, ignore me, yada cayın benden.

Bu düzlemlere mikroskopla bakmayı denediğinizde, bir böceğin gözü gibi birsürü girinti ve çıkıntının hayretler uyandırıcı kareografisi bizde şaşkınlığı tetikler. Geçmişte beraber bulunduğum çoğu insanın şu anki önemi sıfırdır, geçmişte çektirdiğimiz resimleri hatırlamayız, geçmişteki ruh hallerimiz bize anlatıldığında kendimizi tanıyamayız, geçmiş alışkanlıkları bırakırız. Aslında bir dalganın içinde görünmez olduğumuz hissine kapılıveririz. Eski uzakların yakın olduğu bir yerdeyizdir.

Bu yüzden hayatı sarmalamaya çalışırken onun bir su yumağı olduğunu ve dış tesirlerle hareket ettiğini unutmayın. Benden size tavsiye;

KARAYA VARABİLMENİN ŞARTI SU ÜSTÜNDE KALMAKTIR.

18 Eylül 2010 Cumartesi

TÜRK USULU SEKS HİKAYELERİ ZİRVESİ

askerdenyenigelmiştim. komşu ayten teyzenin kızı okşan ile beni evlendirmek istiyolardı. bu yüzden bizi görüştürmek için bi akrabamın evinde okşanla yalnız kaldım. 4 yaşından beri hastası olduğum okşan bende okşanası duygular uyandırıyordu. ona "benimle evlenmek için bazı fedakarlıklarda bulunman gerekli" dedim. bu sözümden çok etkilendi ve "ne gibi fedakarlıklar? diye sordu, mesela burada birbirimizi iyi tanımamız ve birbirimizi içimizi açmamız gerekli dedim. Bu sözden de çok etkilendi ve yavaş yavaş beyaz bistüyerinden bi DÜĞME açtı. yanıma çömeldi. Kalp atışım 180 olmuştu ve benim patriot yavaş yavaş ırağa doğru yöneldi. okşanın göğüslerinden taşan dalgalar ayranımı köpürtmüştü. ona dolapta pezevenk arkadaşlarımın bıraktığı dondurmadan bahsettim ve "çilekli dondurma severmisin?" diye sordum, bayıldı ve derhal getirmemi istedi. Sabahlara kadar onunla atiyenin dondurma şarkısını aypodtan mp3 yaparak dinledik ve çilekli dondurma yedik. Okşan ertesi gün annesine benimle evlenmek istemediğini söylemiş, sabaha kadar bana dokunmayan ve salak salak şarkılarla dondurma yiyen bu gerzeği ormana bile almazlar demiş. şimdi penceresinin altında yağmurda bekliyorum dondurma yemekten sıçamaz oldum, kabız oldum, benim duygularım ne olacak?

rumuz gördüğüm yerde-batman

2.

badafon'un baz istasyonu bakım işleri ihalesini almıştık. kırşehirdeki istasyona bakım emri geldi, vardiya amirim bana meil gönderdi ve "hazırlığını yap, badafondan bi mühendisle buluşacaksın ve işi en geç 2 güne halledeceksiniz" dedi. Arabama atladım ve mühendisle buluşacağımız yer olan kırşehir otogarında beklemeye başladım. Mühendisi erkek beklerken, bide baktım, karşıdan 1.80 boylarında bir afeti evran çıkageldi, merhaba ben serpil, sizinle zor bir görevi yerine getireceğiz, en iyisi önce tanışalım ve ekip uyumunu yakalayalım dedi. Onunla arabada 2 saate yakın konuştuk. Yeni boşandığını, mutluluğu bulamadığını ve hayatta bazı zirvelerini doldurması gerektiğini anlattı. Sonunda kırşehir kaman dağının tepesindeki baz istasyonuna çıktık. Burası adeta bir istasyondan çok, her türlü konfora sahip bir sığınak gibiydi. Baz istasyonu ayar paneli kutusu yerden biraz yüksekti, arabamdan seyyer merdiveni aldım ve duvara dayadım. Serpil o gün kahverengi deri mini etek giymişti. Siyah dantelli kilodunu gördüm. Bi ara dengesini kaybeder gibi oldu, ve onun iri baldırlarını yakaladım, birden elektriklenme oldu ve panelden kaçak yapan elektriğin savurmasıyla kendimizi yatakta buluverdik. Serpilin saçları elektrik çarpmasıyla dikleşmiş ve olanca güzelliği ortaya çıkmıştı, birde deri kıyafeti elektrik şokuyla yırtılmıştı. Aniden "KIRMIZIII" diye bağırdı ve kendimi yere attım. Ne olur ne olmaz Allah muhafaza, kırmızı kafamı delebilirdi. O sırada serpil ayağa kalmış kendi kendine söyleniyordu: Ben hayatımdaki zirveleri doldurmak için daha çooook boşa çalışırım.

rumuz : kendimen

17 Eylül 2010 Cuma

İncelik...

Bana ince olduğum hakkında epey inciler düzen iltifatlar almışımdır, ki bunun eğitimini, görgüsünü, görselini, pdf'ini filan almadığım halde.

Hatta Nişantaşının kenarında bıçkınlarla, fışkınlarla, bitirimlerle büyümüş olmama rağmen. Beyoolu ticaret liysesi, ömer hayyam, hernekadar terbiye bozacak mekanlarda bulunmuş olmama rağmen. İnceymişim işte.

Tabi bu konuda analizsiz kalmak olmaz. Ne inceliği bu, neyin inceliği, hatta 5N-1KA.

Konuyu bakın nerelerden harmanlayacağım.

İçtiğimiz su ne? Molekkül atom, yani zerrenin zerresi ve atomlar arası akışkanlık kaydırıcısı. H2O. Yani bize karışması, bize kaynaşması için gereken şey İncelik.

Aldığımız nefes ne? Oksijen atomu, arada gazlaştıcı. Neticede bizi yaşatan şeylerden biri, ve kesinlikle zerre, kesinlikle ince.

Yani kaynaştığımız herşeyin ince, mini, zerre, atomik ve molekülik olması gerekli.

Yaşamamız için incelik gerekli.

Yediğimiz gıda mesela, şekilden şekile giriyor, ama özümüze karışması için ufalanması, zerrelmesi, yani inceleşmesi gerekli.

Özümüz inceliğe odaklı fiziken, ya ruhumuz, ya tamamlayıcı etkenimiz?

İlişkiler bazında bakarsak, ince insanlarla iletişime meraklıyız, onları seviyoruz, zarafete vurgunuz zaten, ince olsun bizim olsun şeklindeyiz.

FENERBAHÇE PUAN FARKIYLA

Bu senede şampiyonluğu verecektir. İlgilenenlerin 0 216,......

14 Eylül 2010 Salı

SEN MİSİN ANNENİ DİNLEYEN?

Annelere saygıdan taviz verecek olanın kıçı büzüşe.

Kuşak farkı dediğimiz düttürü dünyanın zurnalarından en ikilemli ikilemi hepimizin başında, ya kuşağız yada kuşak başımıza sarılıyor. Saran ve sarılan yanyana, sarmak yada sarılmak aynı anda.

Erkek olalım, erkeksi olalım ( kadınları kastediyorum ) biz anneleri dinleme modundayızdır genellikte. Zira hayat verene en yakın olma sıfatı annededir. Hatta anne olan kadın daha şereflidir.

Özümüz annedir.

Ama annelerin, her ne kadar çok özelimiz olmasına rağmen , bazı hesapsız hareketleri müeccel burada,

yani;

fazla garantici, fazla duyarlı, fazla risksiz, fazla sakin, ve en az getirisi olan şekilleri bize tavsiye ederler, zira anneler için en büyük getirisi bizim selametimizdir.
Haaa, anladınızzzz.

Şimdi annelerimiz hakkında biraz daha analizci ama biraz daha onları sayarak severek düşünebilirsiniz.