Dünya, şu sonbaharda hangi safhalarda, ona bilenmek istedim biraz.
Bilen bilir, M.Mehir, bir konuda tezlenecek ise araştırıp okumaz, sadece bilenir ve gerçeği ensaf haliyle ortaya bırakır. ( esnaf olarak okuyan olduysa dürümlenmiştir.)
Obamayı getiren sürecin başladığını, bayan pirinç dışişleri bakanı olunca sökerlemiştim. Rakibi ise, kocamağduru hilari, ve çiftlik ağası görünüşlü mak enro muydu, mac lein miydi, işte oydu.
Dünyayı kriz denilen, yer değiştirme hareketine sokacak olan zayıf halkaların yerlerine kaynaklandığı anlarda, Obama Meltemi esiyordu. "Beyaz sarayda bir Beşiktaşlı" olarak, Çarşının kitap yazacağını bile görümledim. Obama ile taçlanması planlanan dünya yerdeğiştirme hareketinin temelinde, -hareketin Allahı- dediğimiz türden bir enerji var. Hindistandaki kast tabir edilen, ana sermaye ile uç ezilenler arasındaki tortu kitleyi yani kaskatı kastı, yerinden bölme türbülansı. Bu kütle kitleyi hareket ettirmenin yolu ise, sahibi olan ana sermayeye kimlik değiştirtmekti. Eee, değişti ve kastlar suya karıştı. Yeni dünya düzeni artık beyaz bir sayfadır.
Doktor, mühendis, avukat..Eskiden ünverste mezunu olduğunda üçünden biri oluyordun, ve toplum statünü peşinden yetiştirmeye çalışıyordu. Şimdiki mezun yapılanması, aynen sosyete lokantaları menüsü gibi çeşit çeşit, yada moda deyimle, varyetik. Şimdi mezunsanız, bişey doktorusunuz, bişey mühendisi, yada bişey avukatı. Filmi bile vardıya, "Ş. Avukatı."
Bununla ilgili 20 sene sonrasının bölümlerini sayınca kimse şaşırıp avokadolaşmasın.
Bina görevliliği kalorifer bölümü elemanlığı
Hal meyve sebze tazelik kontrol şefliği
Barda içki önerme ve meze eşlemesi ekspertizliği
Tatil köyüne ilk girişte yaşanılan adaptasyonel geçişi sağlama süpervizörlüğü
Evlilik danışmanlığı ve arkadaşlık süreç yönetimi
Bugün ne yemek yapalım önerme pratisyenliği
Davet ve açılışlarda basın ilişkileri ve manken ayarlama detonetörlüğü.
Balık avcılığı ve ağcılığı kontrol işletme personelliği
Ramazan diye cinsel fakülteleri yazmıyorum.
Birde tüketimin geldiği nokta var, bankalar emisyon kapasiteleriyle bütün varlığımızı emisyonladı dikkat ederseniz, iş ruhumuzun sınırına geldi, geleceğimiz tatile çıktı, bu durumda bu garip yarışın birikintisi parayı bize tekrar satmaya çalışıyorlar, dikkat dikkat, kredi faizleri yüzde .38 lere kadar inecek, siz siz olun sakın nikah memurunu görmeden istenileni yapıp kredi çekmeyin. Mustafa dedi dersiniz, kırlangıca binersiniz...
6 Haziran 2016 Pazartesi
Ayn-el yakin duruşlar
Bu kadar açılımın gırladığı zamanımızda, iyi ki bu blog açılımını yapmışım. Sanırım kendimi test ettirirken, kendimi test edebildim. Peki mustik, sen bu blokta neye-nelere karşıydın, hacetin neydi diyen veryansınlarım olmayacak, ana fikir özlemdi, çocukluğun gençliğin sevginin keşif ve diğer yaşanmışlıkların özlemlerinin yağmuruydu. İşte yine yağmaya başladı.
Yada aldığım övgülere bir atıftı. Zeki, duygulu, equ, edebi, felsefi, narratist, sürrealist, abondanist +1001; tüm alınan iltifatlı hakaretlere cevabımdı.
Günlüğün kabacası oldu, zaman ve kronolojiden mugayyir, duygularımın saçıldığı hafızanın geri çağırımlarından bir tayf yarattım.
Kendimi işaretlememdi kendime, ben davranış istikrarını yakalamakta zorlanabiliyorum, aslında her insan kadar, ama adım mustafa, hani kaybolmasın diye ormanda çizersiniz ya tebeşiri, o yüzden siyah üstüne çizdim blog yazıları.
Bir zamanlar ben neymişim diye anlatmak zorunda kalmayacak ilerdeki ben, sadece açınız bakınız diyecek, goykıla mustafa mehir yazın diyecek, oturduğu yerden.
Hafızalarını geri çağıramayacak kadar interpasif olduğunda beyni, dur bakalım hatıralar şuradaydı diyebilecek, tektuşla.
Ve bloguyla ölecek.
Yada aldığım övgülere bir atıftı. Zeki, duygulu, equ, edebi, felsefi, narratist, sürrealist, abondanist +1001; tüm alınan iltifatlı hakaretlere cevabımdı.
Günlüğün kabacası oldu, zaman ve kronolojiden mugayyir, duygularımın saçıldığı hafızanın geri çağırımlarından bir tayf yarattım.
Kendimi işaretlememdi kendime, ben davranış istikrarını yakalamakta zorlanabiliyorum, aslında her insan kadar, ama adım mustafa, hani kaybolmasın diye ormanda çizersiniz ya tebeşiri, o yüzden siyah üstüne çizdim blog yazıları.
Bir zamanlar ben neymişim diye anlatmak zorunda kalmayacak ilerdeki ben, sadece açınız bakınız diyecek, goykıla mustafa mehir yazın diyecek, oturduğu yerden.
Hafızalarını geri çağıramayacak kadar interpasif olduğunda beyni, dur bakalım hatıralar şuradaydı diyebilecek, tektuşla.
Ve bloguyla ölecek.
BEDELLİLER ÇANAKKALE'DE
Çatışmanın tam ortası.
Üç kafadar, cephenin tam ortasında kahramanca, göğüs göğüse gaza ediyorlar.
"Tevetoğlu Tarkan Subay,
Çiloğlu Mert Çavuş,
ve kıdemine istinaden,
Başoğlu Bilal Onbaşı. "
İngiliz ordusu, kudurmuş köpek gibi mevzileri, denizden, havadan ve karadan bombalamakta.
Gell hain İngiliz diyor Tarkan subay, gel kefere, Bir de nazlı nazlı dalgalanan bayrağa bakıp;
"Ölürüm yoluna" diyor içinden.
-Aslanlar gibi asker oldum, aslanlar gibi de ölürüm diyerek, kulakları çınlattıyor ve ekliyor:
-Herkes bilir, sözkonusu vatan olunca zırdeliyim ben.
Ve başlar İngiliz mevzilerini batarya ile taramaya, yanından uçan kurşunlar adeta Azrailin ulaklarıdır.
Çiloğlu Mert Çavuş bir Tarkan'a birde cepheden yağan mermilere baktı. Zamanında yaptığı talimlerle savaşa hazırlanan bu deli genç, bir tekneye 5 tane Manken ( temsili düşman mankenler ) mevzilenmişken, tekneye sızmış ve ele geçirmişti. O sırada; kahraman annesi, Gazi Çilli bacı'nın uzaktan sesi duyuldu.
-Yetiştim kahramanlar, ben sizin ananızım, size kendi ellerimle sardığım yalancı dolmaları getirdim. Ama sakın yemeyin. Bunları İngiliz gavuruna yedirin. Yerlerse tabi dedi.
Bu kahraman Türk kadınının bütün tehlikelere rağmen cepheyi ve düşman hattını yararak yanlarına cephane getirmesine çok sevindiler. Moralleri arttı. Şehadet şerbetine kavuşmayı dilediler.
Başoğlu Bilal Onbaşı, kararan bulutlar gibi üzerlerine gelen tehlikeye baktı. İngilizin 40 parça gemisi, kendi mevzilerine yönelmişti. Artık sayılı dakikaları değil, sayılı nefesleri olduğunu anlamıştı. İngiliz armadası amansız bir top ateşine başladı, ama Bilal Çavuş tam 21 yıl askerlik yapmıştı ve Amerika'ya bile gitmişti. Savaş sanatını ona Çorbacı Berluskoni denilen değerli İtalyan Mareşal öğretmişti.
Birden Bilal Onbaşı'nın yüzü aydınlandı, gözleri sevinç ve ışıkla doldu. İngilizin gemi saflarının arkasında bir destroyer müthiş bir alev topu olmuş ve alevler kusmaya başladı. Yenilmez İngiliz Armadasını beş dakikada Çanakkalenin serin sularına gömdü.
Başoğlu Bilal Onbaşı, bütün Türk cephesine seslendi:
-Benim Gemim, Benim Gemimmmmmmmm.....
mustafamehir@hotmail.com
Üç kafadar, cephenin tam ortasında kahramanca, göğüs göğüse gaza ediyorlar.
"Tevetoğlu Tarkan Subay,
Çiloğlu Mert Çavuş,
ve kıdemine istinaden,
Başoğlu Bilal Onbaşı. "
İngiliz ordusu, kudurmuş köpek gibi mevzileri, denizden, havadan ve karadan bombalamakta.
Gell hain İngiliz diyor Tarkan subay, gel kefere, Bir de nazlı nazlı dalgalanan bayrağa bakıp;
"Ölürüm yoluna" diyor içinden.
-Aslanlar gibi asker oldum, aslanlar gibi de ölürüm diyerek, kulakları çınlattıyor ve ekliyor:
-Herkes bilir, sözkonusu vatan olunca zırdeliyim ben.
Ve başlar İngiliz mevzilerini batarya ile taramaya, yanından uçan kurşunlar adeta Azrailin ulaklarıdır.
Çiloğlu Mert Çavuş bir Tarkan'a birde cepheden yağan mermilere baktı. Zamanında yaptığı talimlerle savaşa hazırlanan bu deli genç, bir tekneye 5 tane Manken ( temsili düşman mankenler ) mevzilenmişken, tekneye sızmış ve ele geçirmişti. O sırada; kahraman annesi, Gazi Çilli bacı'nın uzaktan sesi duyuldu.
-Yetiştim kahramanlar, ben sizin ananızım, size kendi ellerimle sardığım yalancı dolmaları getirdim. Ama sakın yemeyin. Bunları İngiliz gavuruna yedirin. Yerlerse tabi dedi.
Bu kahraman Türk kadınının bütün tehlikelere rağmen cepheyi ve düşman hattını yararak yanlarına cephane getirmesine çok sevindiler. Moralleri arttı. Şehadet şerbetine kavuşmayı dilediler.
Başoğlu Bilal Onbaşı, kararan bulutlar gibi üzerlerine gelen tehlikeye baktı. İngilizin 40 parça gemisi, kendi mevzilerine yönelmişti. Artık sayılı dakikaları değil, sayılı nefesleri olduğunu anlamıştı. İngiliz armadası amansız bir top ateşine başladı, ama Bilal Çavuş tam 21 yıl askerlik yapmıştı ve Amerika'ya bile gitmişti. Savaş sanatını ona Çorbacı Berluskoni denilen değerli İtalyan Mareşal öğretmişti.
Birden Bilal Onbaşı'nın yüzü aydınlandı, gözleri sevinç ve ışıkla doldu. İngilizin gemi saflarının arkasında bir destroyer müthiş bir alev topu olmuş ve alevler kusmaya başladı. Yenilmez İngiliz Armadasını beş dakikada Çanakkalenin serin sularına gömdü.
Başoğlu Bilal Onbaşı, bütün Türk cephesine seslendi:
-Benim Gemim, Benim Gemimmmmmmmm.....
mustafamehir@hotmail.com
SIFIR ARABA ALIRKEN NELERE DİKKAT ETMELİ
Bunca yıllık araç pazarlaması yapan biri olarak; Araç alımlarınızda uğrayabileceğiniz tecavüzler hakkında biraz karalama. Burada satıcı sanmayınki tekbaşına, hayır, sizin kendikendinize ( self ) tercihlerinizde fiili livataya yol açabilir.
Araç belirlemenize yardımcı olmaları için akraba ve talukatınızı galeriye götürmeyin. Marka, servis maceraları, renkler ve zevkler, bilmem nerde tanıdığı olanlar, kendi zevkini üstün görenler, şu ve bu olsaydı diye kafa zukerler, hepsinin üflediği rüzgar ile beyninizde kaos oluşur.
Araçta deneme sürüşünü mutlaka yapın, alışkanlıkların geçiş sürecinin sizi ilerde pişmanlığa sürüklememesi için.
Benzinli dizel tercihinde en az çocuk istismarı vak'aları kadar çok saptırmaca yapılır. Bu kuralı ben en son kere şekillendirmek istiyorum. Önce veriler;
Dizel araba pahallıdır, servis gideri yüksek olup ve motör ömrü daha kısadır, yakıtı ucuzdur. ( bülent hanım gibi oldu aslı motor )
Benzinli araba ucuzdur, bakımı da ucuzdur, motor ömrüde uzundur, ama yakıtı pahallıdır bu meretinde.
Dolayısıyla bazı bilinmezler vardır, mesela yakıt fiyatlarının ilerdeki seyri gibi. Sadece sizin günlük ortalama kilometreniz en önemli kriter olmaktadır, birde motor hacmi, yani vergileriniz.
Dolayısıyla, burada da kararsız kalırsanız Sezen AKSU şarkısı benzeri bir tercih yapınız:
Ne Çıkarsa Bahtına, döner Girer Saklına.
Bir diğer önemli konu ise kredi miktarı. Benim tavsiyem, eğer ticari amaçla alıyorsanız, aracın ticari ömrü kadar vadeyi tercih ediniz. Yani ortalama 3 sene. Ve araç bedelinin % 70 ine kadar maksimum kredi çekiniz.
Eğer Binici iseniz, en fazla iki yıl ve araç bedelinin % 50 sini kredi kullanınız.
Aracınıza teklif alırken, mutlaka, vergileri, ortalama servis maaliyetleri, kasko ve sigorta bedeli, kredi masrafları ve kredi geri ödeme tablolarını isteyiniz, birde şu anki 2. el bedelini.
2. el konusu çok önemli, bir galericiyi arayıp, tercihiniz olan markanın ve modelinin 2. el performansını yani diyelim araç 30.000 lira, aynı aracın 3 yaşındaki modeli 21.000 lira ise yaklaşık % 70 performans ile seyretmektedir. Ama çok iyi bildiğimiz bazı lüks ve güçlü araçların performansları % 40 lar seviyesinde işlem görmektedir. Çünkü 2. el piyasasını, "ortalama aile" dediğimiz insanlar belirler. Ve çok yakan, servisi pahallı, vergisi yüksek üstüne üstlük yaşlanmış araçları "ortalama aile" tercih etmez.
Burada tercihlerinize sınır getirmek gibi bir amacım yok elbette, zira hayat tarzınıza en uygun araç, sizin için en faydalı araçtır. Geliriniz kuvvetli ise zaten statünüzü bu tip araçlar temsil eder. Aksine standart bir araç tercih ettiğinizde çevreniz tarafından algılanan imajınızın size kaybettireceği etki, maalesef Türkiye için söylüyorum, maddi kayıptan daha fazladır.
Bu konuda tavsiyeye ihtiyaç duyan, duyacak kimse yoktur ama, mustafamehir@hotmail.com dan yazılı danışmalara yazılı cevaplar geleceği bellidir.
Sizi Seviyorum..
Araç belirlemenize yardımcı olmaları için akraba ve talukatınızı galeriye götürmeyin. Marka, servis maceraları, renkler ve zevkler, bilmem nerde tanıdığı olanlar, kendi zevkini üstün görenler, şu ve bu olsaydı diye kafa zukerler, hepsinin üflediği rüzgar ile beyninizde kaos oluşur.
Araçta deneme sürüşünü mutlaka yapın, alışkanlıkların geçiş sürecinin sizi ilerde pişmanlığa sürüklememesi için.
Benzinli dizel tercihinde en az çocuk istismarı vak'aları kadar çok saptırmaca yapılır. Bu kuralı ben en son kere şekillendirmek istiyorum. Önce veriler;
Dizel araba pahallıdır, servis gideri yüksek olup ve motör ömrü daha kısadır, yakıtı ucuzdur. ( bülent hanım gibi oldu aslı motor )
Benzinli araba ucuzdur, bakımı da ucuzdur, motor ömrüde uzundur, ama yakıtı pahallıdır bu meretinde.
Dolayısıyla bazı bilinmezler vardır, mesela yakıt fiyatlarının ilerdeki seyri gibi. Sadece sizin günlük ortalama kilometreniz en önemli kriter olmaktadır, birde motor hacmi, yani vergileriniz.
Dolayısıyla, burada da kararsız kalırsanız Sezen AKSU şarkısı benzeri bir tercih yapınız:
Ne Çıkarsa Bahtına, döner Girer Saklına.
Bir diğer önemli konu ise kredi miktarı. Benim tavsiyem, eğer ticari amaçla alıyorsanız, aracın ticari ömrü kadar vadeyi tercih ediniz. Yani ortalama 3 sene. Ve araç bedelinin % 70 ine kadar maksimum kredi çekiniz.
Eğer Binici iseniz, en fazla iki yıl ve araç bedelinin % 50 sini kredi kullanınız.
Aracınıza teklif alırken, mutlaka, vergileri, ortalama servis maaliyetleri, kasko ve sigorta bedeli, kredi masrafları ve kredi geri ödeme tablolarını isteyiniz, birde şu anki 2. el bedelini.
2. el konusu çok önemli, bir galericiyi arayıp, tercihiniz olan markanın ve modelinin 2. el performansını yani diyelim araç 30.000 lira, aynı aracın 3 yaşındaki modeli 21.000 lira ise yaklaşık % 70 performans ile seyretmektedir. Ama çok iyi bildiğimiz bazı lüks ve güçlü araçların performansları % 40 lar seviyesinde işlem görmektedir. Çünkü 2. el piyasasını, "ortalama aile" dediğimiz insanlar belirler. Ve çok yakan, servisi pahallı, vergisi yüksek üstüne üstlük yaşlanmış araçları "ortalama aile" tercih etmez.
Burada tercihlerinize sınır getirmek gibi bir amacım yok elbette, zira hayat tarzınıza en uygun araç, sizin için en faydalı araçtır. Geliriniz kuvvetli ise zaten statünüzü bu tip araçlar temsil eder. Aksine standart bir araç tercih ettiğinizde çevreniz tarafından algılanan imajınızın size kaybettireceği etki, maalesef Türkiye için söylüyorum, maddi kayıptan daha fazladır.
Bu konuda tavsiyeye ihtiyaç duyan, duyacak kimse yoktur ama, mustafamehir@hotmail.com dan yazılı danışmalara yazılı cevaplar geleceği bellidir.
Sizi Seviyorum..
Oruç nereden alınır, nerelere bırakılır?
Elbette beni tanıyanlar bilir, "sahurdan al iftarda bırak" demeyeceğimi.
Orucu sokaktan al, çaresiz yetimler gibi titrerken, koynuna sok, bağrına işle, onu okuldan mezun edip, yollara bırak.
Orucu, bir fakirin ellerinden al, besle, beslen, onu ışıldar halde avize'ne bırak.
Orucu, dondurucu bir kuzey rüzgarının sarmaladığı buzların içinden al, ovala, bağrında ısıt, güzelce sar ve akdenizde bir ağacın dallarına bırak.
Orucu, Bosna'da bir mezarın rüzgarlarla uğuldayan taşının yanından al, severek okşa, yüreğinde yıka, ve onu edirnekapıda bir şehidin, taze güllerinin arasına bırak.
Orucu, annesi öldüğü için çaresizlikle miyavlayan bir kediciğin ağzından al, sevginle besle, özeninle büyüt, sımsıcak yatağında huzurla uyuyan yavrunun başucunda bırak...
Orucu sokaktan al, çaresiz yetimler gibi titrerken, koynuna sok, bağrına işle, onu okuldan mezun edip, yollara bırak.
Orucu, bir fakirin ellerinden al, besle, beslen, onu ışıldar halde avize'ne bırak.
Orucu, dondurucu bir kuzey rüzgarının sarmaladığı buzların içinden al, ovala, bağrında ısıt, güzelce sar ve akdenizde bir ağacın dallarına bırak.
Orucu, Bosna'da bir mezarın rüzgarlarla uğuldayan taşının yanından al, severek okşa, yüreğinde yıka, ve onu edirnekapıda bir şehidin, taze güllerinin arasına bırak.
Orucu, annesi öldüğü için çaresizlikle miyavlayan bir kediciğin ağzından al, sevginle besle, özeninle büyüt, sımsıcak yatağında huzurla uyuyan yavrunun başucunda bırak...
Allah yolunda eş almak ve eş olmak
Ramazan geldi, şu mustafa, kadın erkek ilişkileri haylazı adam, nede oldu, birden kalemine melek tozu döktü dediğinizi duyar gibiyim. Cevabım basit, bir özünüz birde kanatlarınız vardır. Bazen özünüzle bazen kanatlarınızla uçarsınız. Söylem Teyze ise şu aralar çok didişmek istiyorsa, eski yazıları okusun. Şu an raitingi düşük, ilerde yükselir.
Evet konumuza konumlanalım. Allah yolunda eş olmak mevzuusu. Çok önceki yazılarımda -Bir kadını ne güzel yapar demiştim, ve Erkeğin gözünde ondan olacak çocuğun hem güzel, hem gürbüz hemde düzenli tüketen bir varlık üretebilme kabiliyeti demiştim kısaca. Yoksa bir et'in güzel olması sadece aç olduğumuzda açıklanabilir. İtiraz etmeyin işin temeli bu.
Dolayısıyla seçtiğimiz ve bizi seçen eş, kutsal bir amacın kutsallık kazanmış bir değeridir. Aşkın büyüsü eridiğinde bu kutsallıktan başka amaç kalmıyorsa "boşa gitsin" çözümü, insan olarak çok düşük bir çözümdür. Eğer herşeyi medeniyetle çözeceksek, medeni kanun kitabıyla evlenebilir ve herşeyi tektaraflı yaşayabilirsiniz.
Gelin aşk denilen sabun köpüğünü üfleye üfleye zirvede tutalım ve ona yere düşerek erimesi için kaderine terketmeyelim. Kendi üzerimize toz düşsün ama eşimizin üzerine düşürmeyelim. Allaha verecek cevabı olduğuna inananlar hariç....
Evet konumuza konumlanalım. Allah yolunda eş olmak mevzuusu. Çok önceki yazılarımda -Bir kadını ne güzel yapar demiştim, ve Erkeğin gözünde ondan olacak çocuğun hem güzel, hem gürbüz hemde düzenli tüketen bir varlık üretebilme kabiliyeti demiştim kısaca. Yoksa bir et'in güzel olması sadece aç olduğumuzda açıklanabilir. İtiraz etmeyin işin temeli bu.
Dolayısıyla seçtiğimiz ve bizi seçen eş, kutsal bir amacın kutsallık kazanmış bir değeridir. Aşkın büyüsü eridiğinde bu kutsallıktan başka amaç kalmıyorsa "boşa gitsin" çözümü, insan olarak çok düşük bir çözümdür. Eğer herşeyi medeniyetle çözeceksek, medeni kanun kitabıyla evlenebilir ve herşeyi tektaraflı yaşayabilirsiniz.
Gelin aşk denilen sabun köpüğünü üfleye üfleye zirvede tutalım ve ona yere düşerek erimesi için kaderine terketmeyelim. Kendi üzerimize toz düşsün ama eşimizin üzerine düşürmeyelim. Allaha verecek cevabı olduğuna inananlar hariç....
O HEP ÜZERİMİZDE
Farklı ülkelerde Allah'a farklı isimler verilir. Mesela benim bildiklerim: Senior, Teo, God, vesair, ama bazı dinlerde mükemmeliğin kelimeleri ve tasvirleri Allahı Resmeder. Excellente, perfecta, extraordinar, vesair. Dikkat ettiniz mi, hayranlık karşısında yüceltilen varlık. Allahı bilinçli sevmek manasına gelen, onun yüceliğini görerek sıfatlarından isim üretmek. Dinler ne için vardır cinsinden.
Peki İnsancıklar ortaya takdir edilecek bir iş çıkarttıklarında, Allahtan bir özelliği mi sergilemiş oluyorlar? İçlerindeki Allaha ulaşma özlemini mükemmel bir iş yaparak mı tasvir edebiliyorlar? Mesela sanat dediğimiz olgunun ucu bucağı olmadığı için, sonsuz pasaj ve derinliklerden oluştuğu için, belli bir kural veya anayasanın kontrolünde olmadığı için, Mükemmeliği sanatta yansıtan adam içinde Allahı arıyor diyebilirmiyiz? Veya Sanayi devi olan, veya Ticaret devi olan veya binlerce insana ekmek tutturan kişilerde sizce Allahın yüceliğine işaret etmiyorlarmı özden öze?
Bu uğurda uzaya gitme teknolojisini, sağlık ve sosyal alandaki icatları ve insanlığın altına bir yükselti koyan herkezi "Allahın Mükemmellik Elçisi" kabul edebilir miyiz?
Yani Allah'în sözü olan "Sizler bana dönecek ve döndürüleceksiniz" kuralındaki sonsuz döngü devam ediyor ve biz ona yaklaşmak ivmesini her hareketimizde destekliyoruz. Daha büyük adım atanlar sadece, onun mükemmeliğini daha yakından gösteriyor.
Bu Ramazan biraz daha farklı düşünmeye zorlayın kendinizi, mükemmel'e ulaşmak için.
Peki İnsancıklar ortaya takdir edilecek bir iş çıkarttıklarında, Allahtan bir özelliği mi sergilemiş oluyorlar? İçlerindeki Allaha ulaşma özlemini mükemmel bir iş yaparak mı tasvir edebiliyorlar? Mesela sanat dediğimiz olgunun ucu bucağı olmadığı için, sonsuz pasaj ve derinliklerden oluştuğu için, belli bir kural veya anayasanın kontrolünde olmadığı için, Mükemmeliği sanatta yansıtan adam içinde Allahı arıyor diyebilirmiyiz? Veya Sanayi devi olan, veya Ticaret devi olan veya binlerce insana ekmek tutturan kişilerde sizce Allahın yüceliğine işaret etmiyorlarmı özden öze?
Bu uğurda uzaya gitme teknolojisini, sağlık ve sosyal alandaki icatları ve insanlığın altına bir yükselti koyan herkezi "Allahın Mükemmellik Elçisi" kabul edebilir miyiz?
Yani Allah'în sözü olan "Sizler bana dönecek ve döndürüleceksiniz" kuralındaki sonsuz döngü devam ediyor ve biz ona yaklaşmak ivmesini her hareketimizde destekliyoruz. Daha büyük adım atanlar sadece, onun mükemmeliğini daha yakından gösteriyor.
Bu Ramazan biraz daha farklı düşünmeye zorlayın kendinizi, mükemmel'e ulaşmak için.
Münevver Cinayetinde Vicdani Sorular
Bu konuda yazmayı düşünürken epey zorlandım, ama gaipten gelen bir ses; Midas'ın Kulakları Eşek Kulakları dedikçe, ve uykularım kaçtıkça, bazı sakıncalı soruları ütopyamdan alıp kağıtlara döküyorum.
24 Haziran
Medya bu konuyu nasıl ele alıyor?
-İstismarcı olarak. Nasıl bu dosyada, davacı, davalı, yargı, polis, savcı, adli tıp, avukatlar v.s. unsurlar varsa, medya bu konunun istismarcısı. Günlük eklerine bir de Münevver Cinayeti Eki koyma eğilimindeler. Bu davanın bir ucunda Gariboğlu ailesi olmasaydı, bu konunun raf ömrü ne kadar olurdu?
Cem'in yazışmalarında bahsettiği "Sırrı" ne olabilir?
-Herkesin kolayca sıralayabileceği ihtimaller, ama en çok öne çıkan birkaç tanesi,
Cem eşcinsel eğiliminde olabilir,
Cem cinsel yetersizlik veya fonksiyon bozukluğu yaşıyor,
Cem uyuşturucu kullanıcısı olabilir,
Aile içinde şiddet ve benzeri olaylar yaşamış olabilir
Cem aile içi sadakatsizlik olaylarına şahit olmuş olabilir
Cem geçmişte bir suç işlemiş ve bu suçu kız arkadaşına bahsettiği için pişmanlık duymuş olması sebebiyle, münevverin yaşamasını risk saymış olabilir.
Buluştuklarında yaşamış oldukları, muhtemelen Alkol veya uyuşturucu veya iktidar ilaçları etkisiyle, tartışmanın derecesi olağan seviyeyi üste taşımış olabilir.
Cem nerede, ve kimden, nasıl destek alıyor?
-Cem en yakın ihtimalle yurtdışında okuduğu yerlerden birinde edinmiş olduğu arkadaşları, veya yerli halk, veya bu tür durumlarda zanlıya yataklık etmekte profesyonelleşmiş bir örgütün himayesinde.
Ailesinden destek almadığını varsayalım, kendisine ait bir gizli birikimi vardı, herhangi bir banka veya gizli kasa kullanmadığını varsayarsak, bu birikimin en az 100 milyar olması gerekli, ve bu parayı "zula" etmiş olması, yanında taşıması gerekli, ailesinin bu paradan habersiz olması gerekli.
Ailesinden destek aldığını varsayalım, bu para ancak bir arkadaşına gönderilen havalelerin oranındaki artış ile yansıyor olabilir. Bu açıdan, öğrenci arkadaşlarına giden havale miktarlarındaki artış incelenmeli. Mesela normalde ayda bin lira gönderilen bir öğrenciye, birdenbire 5000 lira gitmesi gibi.
Gariboğlu ailesinin yurtdışındaki şirketlerinden yapılan noname ödemeler yoluylada bu para aktarımı olabilir.
Gariboğlu ailesi bu olaydan ne kadar mağdur, devlet ile olan ilişkileri ve diğer ticari ilişkilerine bu olay ne kadar yansıdı?
-Aile TMSF borç yapılanması ile borçlarını uzun vadede ödüyor. Ama tahsil kabiliyetinin sürebilmesi için, birtakım kaynaklar'a ihtiyaçları var. Ailenin sahibi olduğu bazı şirketler, Multinet, Burgaz rakı, gibi, Yurtdışı madencilik işletmesi ve sair yatırımları ile borçların ödenmesi süreci yürümekte. Yani devlet için bu aile, kamuoyu borçlarının tahsili için önemli durumda. Aile'nin bu olaydan ötürü yaşamış olduğu travma, ve muhtemelen suçluya yataklık yapmaları sonucu, bulundukları zor durumdan ticari iflas çıkabilir. Ekonomik krize denk gelen bu durumda, kamuoyu alacaklarının tahsili için Gariboğlu ailesinin yıpranmasına devletin korumacı tedbirlerle yanaşacağı ihtimali vardır.
Pekiyi, zanlı ve maktule arasındaki ilişkiye bakış açınız?
-Sadece bize yansıdığı kadarı ile. Bir kere yaşları reşit değil, ilişkilerinde paylaştıkları dialoglar, bu ilişkinin çocukluk seviyesinde bir yetişkinlik rolü olduğunu görüyoruz. İlişkiye cinsellik bulaştığı sebebiyle, ki bu anlaşılıyor, münevverin yakın paylaşımda bulunmuş olabileceği sırdaşları, annesi v.b kişilerin sorgusu olayın seyrini değiştirebilir.
Birde kamera görüntüleri var, sonradan ortaya çıkan, hatta gizlenmeye çalışılmış ama bilgisayar yedek hafızaya atmış, bu konuda ne diyebiliriz?
-Cem'in yakalanmasına bir katkı yapar mı bilmem ama, bu görüntülerin gizlenmesi sadece, site yönetiminin suça iştiraki olarak kamuoyundan tepki görmedi, bir sinema olarak seyrettik, avukatları bu olayı buldular ama devlet sahip çıktı bu keşife, dolayısıyla aynen ergenekon dalgası gibi, cinayetin 2. dalgası diyebiliriz. Olay içinde olay.
Siz ne zaman Cem'in yakalanabileceğini düşünüyorsunuz?
-Sanırım bir takım pazarlıklar sonuçlandıktan sonra, iktidar siyaseten zayıf bir duruma düştüğü zamanda, Cemi saklayan grup içinde bir zincir halkası zayıf çıktığı anda, çünkü 100 güne bir sıfır eklersiniz, kolayca 1000 gün oluverir. Ama aslını sorarsanız, aranılan Hakan UZAN, Kemal UZAN, nerede saklanıyor, pazarlıklar sonuçlanırsa Cem GARİBOĞLU'da bulunabilir.
Kamuoyu Vicdanı'nın Sesi Mustafa MEHİR
24 Haziran
Medya bu konuyu nasıl ele alıyor?
-İstismarcı olarak. Nasıl bu dosyada, davacı, davalı, yargı, polis, savcı, adli tıp, avukatlar v.s. unsurlar varsa, medya bu konunun istismarcısı. Günlük eklerine bir de Münevver Cinayeti Eki koyma eğilimindeler. Bu davanın bir ucunda Gariboğlu ailesi olmasaydı, bu konunun raf ömrü ne kadar olurdu?
Cem'in yazışmalarında bahsettiği "Sırrı" ne olabilir?
-Herkesin kolayca sıralayabileceği ihtimaller, ama en çok öne çıkan birkaç tanesi,
Cem eşcinsel eğiliminde olabilir,
Cem cinsel yetersizlik veya fonksiyon bozukluğu yaşıyor,
Cem uyuşturucu kullanıcısı olabilir,
Aile içinde şiddet ve benzeri olaylar yaşamış olabilir
Cem aile içi sadakatsizlik olaylarına şahit olmuş olabilir
Cem geçmişte bir suç işlemiş ve bu suçu kız arkadaşına bahsettiği için pişmanlık duymuş olması sebebiyle, münevverin yaşamasını risk saymış olabilir.
Buluştuklarında yaşamış oldukları, muhtemelen Alkol veya uyuşturucu veya iktidar ilaçları etkisiyle, tartışmanın derecesi olağan seviyeyi üste taşımış olabilir.
Cem nerede, ve kimden, nasıl destek alıyor?
-Cem en yakın ihtimalle yurtdışında okuduğu yerlerden birinde edinmiş olduğu arkadaşları, veya yerli halk, veya bu tür durumlarda zanlıya yataklık etmekte profesyonelleşmiş bir örgütün himayesinde.
Ailesinden destek almadığını varsayalım, kendisine ait bir gizli birikimi vardı, herhangi bir banka veya gizli kasa kullanmadığını varsayarsak, bu birikimin en az 100 milyar olması gerekli, ve bu parayı "zula" etmiş olması, yanında taşıması gerekli, ailesinin bu paradan habersiz olması gerekli.
Ailesinden destek aldığını varsayalım, bu para ancak bir arkadaşına gönderilen havalelerin oranındaki artış ile yansıyor olabilir. Bu açıdan, öğrenci arkadaşlarına giden havale miktarlarındaki artış incelenmeli. Mesela normalde ayda bin lira gönderilen bir öğrenciye, birdenbire 5000 lira gitmesi gibi.
Gariboğlu ailesinin yurtdışındaki şirketlerinden yapılan noname ödemeler yoluylada bu para aktarımı olabilir.
Gariboğlu ailesi bu olaydan ne kadar mağdur, devlet ile olan ilişkileri ve diğer ticari ilişkilerine bu olay ne kadar yansıdı?
-Aile TMSF borç yapılanması ile borçlarını uzun vadede ödüyor. Ama tahsil kabiliyetinin sürebilmesi için, birtakım kaynaklar'a ihtiyaçları var. Ailenin sahibi olduğu bazı şirketler, Multinet, Burgaz rakı, gibi, Yurtdışı madencilik işletmesi ve sair yatırımları ile borçların ödenmesi süreci yürümekte. Yani devlet için bu aile, kamuoyu borçlarının tahsili için önemli durumda. Aile'nin bu olaydan ötürü yaşamış olduğu travma, ve muhtemelen suçluya yataklık yapmaları sonucu, bulundukları zor durumdan ticari iflas çıkabilir. Ekonomik krize denk gelen bu durumda, kamuoyu alacaklarının tahsili için Gariboğlu ailesinin yıpranmasına devletin korumacı tedbirlerle yanaşacağı ihtimali vardır.
Pekiyi, zanlı ve maktule arasındaki ilişkiye bakış açınız?
-Sadece bize yansıdığı kadarı ile. Bir kere yaşları reşit değil, ilişkilerinde paylaştıkları dialoglar, bu ilişkinin çocukluk seviyesinde bir yetişkinlik rolü olduğunu görüyoruz. İlişkiye cinsellik bulaştığı sebebiyle, ki bu anlaşılıyor, münevverin yakın paylaşımda bulunmuş olabileceği sırdaşları, annesi v.b kişilerin sorgusu olayın seyrini değiştirebilir.
Birde kamera görüntüleri var, sonradan ortaya çıkan, hatta gizlenmeye çalışılmış ama bilgisayar yedek hafızaya atmış, bu konuda ne diyebiliriz?
-Cem'in yakalanmasına bir katkı yapar mı bilmem ama, bu görüntülerin gizlenmesi sadece, site yönetiminin suça iştiraki olarak kamuoyundan tepki görmedi, bir sinema olarak seyrettik, avukatları bu olayı buldular ama devlet sahip çıktı bu keşife, dolayısıyla aynen ergenekon dalgası gibi, cinayetin 2. dalgası diyebiliriz. Olay içinde olay.
Siz ne zaman Cem'in yakalanabileceğini düşünüyorsunuz?
-Sanırım bir takım pazarlıklar sonuçlandıktan sonra, iktidar siyaseten zayıf bir duruma düştüğü zamanda, Cemi saklayan grup içinde bir zincir halkası zayıf çıktığı anda, çünkü 100 güne bir sıfır eklersiniz, kolayca 1000 gün oluverir. Ama aslını sorarsanız, aranılan Hakan UZAN, Kemal UZAN, nerede saklanıyor, pazarlıklar sonuçlanırsa Cem GARİBOĞLU'da bulunabilir.
Kamuoyu Vicdanı'nın Sesi Mustafa MEHİR
KURTULUŞ REÇETELERİM (1): KABLOLARI SÖKÜN !
Sizi bilinciniz dışı mutsuzluğa mahkum eden şeyler olduğuna inanır mısınız? Ben inanırım. Mesela Bilincinizin altı. Bir korkuyu, endişeyi siz düşünmezsiniz ama bilinçaltınız düşünür ve mutsuzluk hormonlarını damarlarınıza salgılar. Hatta mutluluk verdiğini düşündüğünüz şeyler bile.
Zamanımız insanı tüketim odaklı, oysa tüketim bir yokoluş ve sona erdirme manası olduğu sebebiyle, mutsuzluk veren bir mutluluktur. Zira nasılki tren seyahatinde trenin ray değiştirdiğini anlamadan yola gideriz ya, mutluluk yolunda bizi mutsuz eden yollara girmek te bilinçaltımızı tekeline alan bir tehlikedir. Hocalar, bilenler ve derin düşünenler bana hakverdi bile.
Kablolar, yılanlar, bizi bir merkeze bağlı hale getiren hastane hortumları. Bizi bağlayan, bizi esreden, bizi boğan yılanlar. Kimileri görünür, kimileri görünmez, ama hareketlerimizi ambargo altına alan kablolar.
Kanıtın varmı diye soracak olursanız, var elbette. Bir kere bütün kabloların yöntemi aynı. Ortak bilinç ile hareket ediyor bu kablolar. Kolayca kablo sistemine giriyorsunuz ve sonra abone sistemiyle sizi köleleştiriyorlar. Hayatınızda belli kaynakları bu kablolara adamış hale giriyorsunuz.
Geçmiş hayat ve hayatlarınızda bu kablolar yoktu. Farkettiyseniz daha mutluydunuz. Ama siz öyle bağımlısınız ki, kaybettiğiniz mutluluğu bile kablolarda aramaktasınız.
Halen daha anlamayan varsa, anlamak için kablolara başvuran varsa, size bu kablolarıda açıklayayım.
İnternet kablosu,
Televizyon kablosu,
Mobil telefon görünmez kablosu,
Telefon kablosu,
Kredi kartı kablosu,
Size özel hale gelmiş diğer abonelik kabloları.
Bu kablolar ilk ortaya çıktığında hepsi masum tavşan yavruları olarak doğdu. İnternet mesela, şirket birimleri arası iletişimi kolaylaştırmak için doğdu.
Televizyon kablosu, anten çevirme derdini ve külfetini kolaya indirgemek için doğdu.
Mobil telefon, devletlerin tesisat döşemekte zorlandığı ve telsizin etkisi kısıtlı yerlerle iletişim için doğdu.
Telefon kablosu, muhabbet için değil, iletişim ve haberleşme için doğdu.
Kredi kartı kablosu cebimizde para taşımayalım, mikrop kapmayalım diye doğdu.
Doğdular, semirdiler, biri onlara hormon aşıladı, kimyaları bozuldu, türevleri çıktı, kendi kendilerine kavga etmeye başladı hatta, kablolarından kollar çıktı. Kollarından kıllar çıktı ve Canavara dönüştüler.
İnsanlık onurunun kabloları yenmesi dileğiyle,,
mustafamehir@hotmail.com
Zamanımız insanı tüketim odaklı, oysa tüketim bir yokoluş ve sona erdirme manası olduğu sebebiyle, mutsuzluk veren bir mutluluktur. Zira nasılki tren seyahatinde trenin ray değiştirdiğini anlamadan yola gideriz ya, mutluluk yolunda bizi mutsuz eden yollara girmek te bilinçaltımızı tekeline alan bir tehlikedir. Hocalar, bilenler ve derin düşünenler bana hakverdi bile.
Kablolar, yılanlar, bizi bir merkeze bağlı hale getiren hastane hortumları. Bizi bağlayan, bizi esreden, bizi boğan yılanlar. Kimileri görünür, kimileri görünmez, ama hareketlerimizi ambargo altına alan kablolar.
Kanıtın varmı diye soracak olursanız, var elbette. Bir kere bütün kabloların yöntemi aynı. Ortak bilinç ile hareket ediyor bu kablolar. Kolayca kablo sistemine giriyorsunuz ve sonra abone sistemiyle sizi köleleştiriyorlar. Hayatınızda belli kaynakları bu kablolara adamış hale giriyorsunuz.
Geçmiş hayat ve hayatlarınızda bu kablolar yoktu. Farkettiyseniz daha mutluydunuz. Ama siz öyle bağımlısınız ki, kaybettiğiniz mutluluğu bile kablolarda aramaktasınız.
Halen daha anlamayan varsa, anlamak için kablolara başvuran varsa, size bu kablolarıda açıklayayım.
İnternet kablosu,
Televizyon kablosu,
Mobil telefon görünmez kablosu,
Telefon kablosu,
Kredi kartı kablosu,
Size özel hale gelmiş diğer abonelik kabloları.
Bu kablolar ilk ortaya çıktığında hepsi masum tavşan yavruları olarak doğdu. İnternet mesela, şirket birimleri arası iletişimi kolaylaştırmak için doğdu.
Televizyon kablosu, anten çevirme derdini ve külfetini kolaya indirgemek için doğdu.
Mobil telefon, devletlerin tesisat döşemekte zorlandığı ve telsizin etkisi kısıtlı yerlerle iletişim için doğdu.
Telefon kablosu, muhabbet için değil, iletişim ve haberleşme için doğdu.
Kredi kartı kablosu cebimizde para taşımayalım, mikrop kapmayalım diye doğdu.
Doğdular, semirdiler, biri onlara hormon aşıladı, kimyaları bozuldu, türevleri çıktı, kendi kendilerine kavga etmeye başladı hatta, kablolarından kollar çıktı. Kollarından kıllar çıktı ve Canavara dönüştüler.
İnsanlık onurunun kabloları yenmesi dileğiyle,,
mustafamehir@hotmail.com
VARIMI YOĞUMU HERŞEYİMİ ALSADA HÜDA
Bir dava dosyası dünya. Biz savunmada.
Kalbim bir noktada atar durur. Gözlerim uzaklarda, yakını görmez, yakınları seçemez.
Kalbime en yakın olanlara karşı tedbirsizimdir. Bana silah çekme ihtimallerini az bilirim. Eli kanlı birçok yakınım vardır geçmişimde. Kanları daima damlar, kan mahkumiyeti derim bu acıklı duruma.
Ben tutarlı olmakla övünürüm, başkaları benimle dalga geçer, ben onlarla dalga geçerim, başkaları benimle dalga geçmekte tutarlı. Neresinden tutarsanız tutun, hasarlı...
Kalbim yörüngesinde atacak, atabildiği kadar, dava'm belki yosun tutacak, tutabildiği kadar. Mutlaka yeşil gözükecek. Ben ne kadar davamda tutarlı kalabilirsem artık..
Şimdi beni okuyanlar, elinizden kan sızıyorsa devamlı surette, o kanlar yosunlarımı besleyecek, ve size herşey yeşil gözükecek, uzağımdaki yakınlar dahil...
Kalbim bir noktada atar durur. Gözlerim uzaklarda, yakını görmez, yakınları seçemez.
Kalbime en yakın olanlara karşı tedbirsizimdir. Bana silah çekme ihtimallerini az bilirim. Eli kanlı birçok yakınım vardır geçmişimde. Kanları daima damlar, kan mahkumiyeti derim bu acıklı duruma.
Ben tutarlı olmakla övünürüm, başkaları benimle dalga geçer, ben onlarla dalga geçerim, başkaları benimle dalga geçmekte tutarlı. Neresinden tutarsanız tutun, hasarlı...
Kalbim yörüngesinde atacak, atabildiği kadar, dava'm belki yosun tutacak, tutabildiği kadar. Mutlaka yeşil gözükecek. Ben ne kadar davamda tutarlı kalabilirsem artık..
Şimdi beni okuyanlar, elinizden kan sızıyorsa devamlı surette, o kanlar yosunlarımı besleyecek, ve size herşey yeşil gözükecek, uzağımdaki yakınlar dahil...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)