22 Nisan 2016 Cuma

ÇAKMAĞINIZA GAZ DOLDURULUR

Yazmak hayatı ilginçleştiriyor. Yazdan kalma oluyorsunuz. Herşeyin yerli yerinde olduğunu anlatıyorsunuz kendi kendinize. Ve bu sizi ilginç kılıyor, diyorsunuz ya yok aslında birbirimizden bir farkımız, yazarak farkınızı ispatlamanız, his aktarımı, sizi başka renklere boyuyor.

Bende hayatımın önemli bir yol ayrımında epeydir yazıyorum. Bazen kendimi, maceramı, hayal dünyamı, farklarımı, görüşlerimi. Edemediğim sözlerimi...

Ben mahallenizin köşesindeki çakmakçıyım. Herşeyi çakmakla kalmıyorum, çakmayanların çakmağına da gaz dolduruyorum.

Benim tezgahı mobilyacı Adil Usta yaptı, sağlam işçilik ve makul fiyatla.

Gaz kaynağım olan dolum tüplerini ise Muzaffer abi'den temin ederim. Asla gazın yerine hava doldurmaz.

Genellikle Caminin yanında tezgahımı açarım, haftasonu ise Şeref Sitesinin yanı.

Müşterilerim ise benden aldıkları gazın daha bir bereketli ve uzun vadeli olduğu söylüyor. Diğer yerden aldıkları gazın onları yarı yolda bıraktığını, bunun tek sebebi var, müşterilerim insan.

Nedendir bilinmez, bazıları çakmaklarının tesadüf eseri en hayati durumlarda işe yaradığını söylüyor. Mesela Hakkı abi var, yenge ile benim çakmak vasıtasıyla tanışmışlar, ve önevlilikleri boyunca çakmağını doldurmadan gazım işini yapmış.

Ayten nine var, kimsesiz, mahalledeki tek yakini ben. Yıllardır sobasını benden aldığı çakmak ve gaz ile tutuşturuyor. 250 kuruşta borcu var, her gördüğümde helallik ister. Helal olsun nine.

Kahveci Murat abi ise bir alem. Mahalleye kavehane kurmak için gelmiş, ben hatırlamıyorum, kararsızlık içinde gezerken sigara yakmak istemiş, çakmağı boş, Çakmağını fullemişim 90 oktan. Cüzdanı evde unutmuş, ben eyvallah deyince kararsızlığı bitmiş ve mahalleye kahve kurmayı kesinleştirmiş. İşleri ve ilişkileri çok iyi, her gördüğünde -Ne gaz varmış sende diyerek takılır.

Neyse biz işimize bakalım. Çakmağınıza garantili gaz burdaaa

007 James BOND

Milliyetçi ingiliz ajanı, votka martini, salla ama karıştırma, Q, mrs manypanny, kraliçe...

Her filmi, o filmin adını anımsatan şarkı ve çıplak kızların dansıyla başlayan, bir operasyon görüntüsüyle ilgi çeken ve her anını dikkatle seyret mesajındaki intro.

Jamesin elinden geçecek bayan kısmısı bilahare endam eder, birisi lojistikçi bayandır, biri kötülere dahildir, biride yoldan geçen zattır.

Q denilen muhterem; james'a teknik bilgi ve zerzevatı verir, zamanla bu alet edavatın özel hayran kitlesi oluşur.

James macera mekanları bir doğa şaheseridir, mistik olur, uzay olur, okyanus olur ve buralardaki devanası kötülük üsleri işe uhreviyat katar.

Kötü adam çok gizemlidir, filmin finaline kadar yaptığı hinliği deşifre etmez, bu işi james çözecektir. Sadece savunma bakanlığı ve ing. özel istihbaratı biraz ipucu verir, sonunu james'e bırakarak.

Kötülerin mutlaka otantik yardımcıları ve ölüm tuzakları vardır, genellikle acı veren uzun süren öldürme koleksiyoneridirler. James bu çarka düşer ama kurtulur. Hatta filmde birkaç kere ölümden kurtulmazsa seyirci tatmin olmaz.

Her filmde ortak yön bir abartılı düşman, o devire mahsus özellikleriyle dünyayı tehdit eder.

Bu formatı önceden belli fenomeni zevkle seyreder, ve o zamanın trendlerini yakalarız. Söylendiğine göre bu filmin türkiyede çekilen bölümlerinde bazı mahallelimizin kızlarını dışarıya çıkarmadığı ve yine bazı mahallelimizin çocuklarını eve kapayarak james bond sebebiyle bize rusların savaş açacağı gibi senaryolara tedbir aldıkları görülebilir. Böyle böyle Türkiyenin oscar'ını almıştır James bond filmleri.

Yine filmin onuruna tarabya otelinde verilen davette bizim jet sosyetenin James karakterini oynayan artiste yakın olma ve/veya odasına masum ziyaret çabalarıda kesinkes olmuştur. Artist; bizim jet sosyetenin gülü Mesela Asude hanımefendi isimli olana,

Wad e nays sidy. Olso dı nayt bidıfıl, bad fo onli yor ayz iz mooğr vandifıll demiş, bunu duyan asude hanımefendi ise çıtır arkadaşlarına, bişeyler dedi ama ben yanından kaçtım, istermisin bi dahaki filminde benide oynatsın diyerek, şen kahkahalarını beykoza saçmıştır.

Kimbilir kaç etkisinde kalınan bond filminden sonra birçok bazımızın lakabı CEYMZ, KÜÜ, DAKTIR VATSIN, İVANOVİÇ, v.s gibi hayali karaktere dönüşmüştür.

Baksanıza yeni filmlerde James bile neye dönüştü, ona göre biz dönmüşüz çokmu?

KÜLT AMERİKAN DİZİLERİNE DEVAM: Deprem Avcısı

Sevgili okuyucu. Net ekran görüntülü amerikan kanallar ile seviye ve farklılık arayan nadide izleyicimize bende bir karakter ekliyorum. Chris Cellum. Bay-38 yaşında-yakışıklı, aileden zengin ama kendini halka adamış bir depremi önceden bilir kişi, işte size onun, AMERİKA KOKAN BİR MACERASI.

Chris bostondaki Nasa ve Tüksell sponsorlu - depremi önceden bilip kontör kazanın - konferansına davetlidir. Bu uluslararası bienalde her ülkenin ünlü bir sallamacı deprembilimcisi davetlidir. Boston ve Californelya bölgelerinde son zamanda zuhreden sallanma ve bulantılardan yorum çıkarın konferansıdır. Bu konferansı Libya El-ceziresindende canlı yayınlanacaktır, ama teröristler dama çıkıp tüm antenleri yokederek, Amrikan kültürüne noo çekmişlerdir.

Toplantıda ciay bütün securit tedbirleri almıştır. Her konuşmacının yanına bir zenci koymuştur. Konferansa Türkiyeden Prof. Aysel Yozgatlıoğlu davetlidir. Aysel ciddi prof görünüşünün altında çok seksi ve hayatının aşkını arayan bir kadındır. Yanındaki tüm zenciler illallah deyecek kadar hemde.

Alman delege Hans Ditermüren konferansta Chris aleyhtarı bir tutum sergiler. Depremin önceden bilinemeyeceği ve birgece ansızın gelebileceği uyarısında bulunur. Hans aslında hint kökenli bir depremizer cihazı şirketinin ortağıdır ( ürünün adı DEPREMHOROZU ) ve Cris'in depremi bilmesi alışkanlığı onun ekmeğini tuzlamaktadır.

Başkan açılış konuşması için salona gelir ve delegelere delgeç dediği için hoş karşılanmasada, boston valisi Maison KIRMIZIOĞLU, ( ametürkü ) ( türk kökenli amerikalı ) bu konferansın halkı halka olmaktan kurtaracağı umuduyla açıyorum der.

Aysel konferansa kırmızı puantiyeli eteği ve siyah file çorabıyla katıldığı için ilk başlarda ciddiye alınmaz, bu durum onun moralini bozar, zira bütün Türkiyede bu konferansta ne giyeceği hakkına bisürü yorum yapılmıştır. Fakat sonradan, Boston ve civarında deprem filan olacağı yok, olsa bile sizi oyacağı yok diyerek halkı bilinçlendirir.

Bay başkan ise Aysel ile tanışmak için onu penthausa davet eder, fakat Aysel toplantıyı erken terketmek zorundadır, zira teyzesi almanyada Hansın kiracısı olduğu için, tehditler onu başkanı bilinçlendirmekten alıkoyar. ArtıZira Amerikanın en az 150 milyonu başkandan oluşmaktadır. Hans sinsi sinsi gülerek, cihazını pazarlama yolunun açıldığını düşünür. İnsanları depreme karşı korkutarak cihazın pazarlanabileceği umudunu taşımaktadır.

Chris, nette deprem verilerini incelerken, birden karpuzyum elementlerindeki artışı hissederek, valiyi uyarmaya çalışır ama vali turizm gelirleri kötümüze girmesin diye düşünerek Chris'i bir odaya kitletir. Depreme az kalmıştır. Hans içerde şov yapmaktadır.

--Bakın cihazımın ibresi yeşili gösteriyor, önümüzdeki elli yıl deprem meprem yok, üretin boston, tüketin boston, californiyanın ağzına, çüketin boston diyerek Amerikanın anlayacağı türden pazarlamaya başlar. Cihazın yanında el feneri, mandal ve damarlı dartanyan denilen cihazı vermektedir.

Chris, Ayselden yardım alabileceğini düşünür ve onu aveasından arar, ama aveadan ses iyi gelmemektedir. Kısaca

Aysell yetiş, hans maskarası kamuoyunu felçetti, halkımızın uyarılması lazım, deprem kapıda der. Ama aysel bu çağrıyı,

Aysell, my fetish, hans mart kirası oyununu piçetti, halkamızın uyandırılması lazım, sperm kapıda diye cinsel içerikli bir mesaj anlamıştır. Chris'e zaten hayrandır. Amerikadan tokmaksız dönmek olmaz diyerek, uçağı geri çevirtir, konferans salonunda kadınlık içgüdüleriyle chris'i bulur, birlikte konferansa dalarak Hansın cihazı hakkında bilimsel bir deney yapmayı isterler, başkan confirme eder, cihazın kapağından içeri bir tilki sokarlar ve tilki çıkışta bir horoz kafası ile ağzını şapırdatarak çıkar. Hansın oyununu bozmuşlardır. Hans ta zaten hans değil, manitanın nikahı için para biriktirmeye yönelik hal ve hareketler yapan bir almancıdır, elde kalan deprem horozlarını badengütenberg autoşhoppen ( bademli oto sanayi ) de yeni şekil vererek, satmaya çalışmaktadır. Kendisine
yalnış beyan,
kamuoyunu terse yatırma ve
komşuluk ilişkileri kanununa göre okkalı bi ceza kesilir.

Chris ve Aysel ise, Boston Hiltonun şappe dairesinde başkanın özel konukları olarak depremi tartışmaktadırlar. Chriss Aysele:

Seni görür görmez bu depremin olacağını biliyordum der, ve bir depremi daha önceden bilmiş olur.

Aşk Hayatımdan Psikobozuk Ayrıntılar

Genç kızlara aşık olduğumu zannettiğimde, sekiz-on adet kartonu birleştirip, büyük bir çarşaf yapar ve tarihöncesi gazeteleri gibi aşkımı çok ince ayrıntı ve yazılarla kaplar, onlara vermek için aylarca beklerdim, verirdim. Onlar ise bana vermezdi...

Kızlarla çıkmadan üç gün önce titremeye başlar, heyecanlanır ve hayatın akışından kopardım. Hiç gitmediğim mekanlara onları davet eder ve hiç giymediğim elbiseleri giyerdim. Saçımı öne tarar ve ödünç güneş gözlükleri takar artı, pantolonlarımı yırtar veya üzerine şekiller karalardım.

En son görüştüğüm ve aşık olduğum bayanla bir deniz kıyısında yediğimiz kestane kabuklarını tam on yıl cebimde taşıdım. Neymiş, aşkımdan hatıra..

Biliyormusunuz ben hep kendimce aşık oldum, karşı tarafı bu kadar büyük bir duygu kafesine sokmadım, çünkü sevgi korumaktır. beklentilerimi kendime anlattım, çünkü sevgi beklentiyle anlaşamaz.

Sevgimin altında ezilip kalmak yerine, ya yürüdüm, ya koştum, yada kendimi bişeylere adadım.

Ama sevgi karın doyurmuyordu, bu zamanımızın buzul çağı kadar soğuk gerçeğiydi.

Sonra hiçbir sevgiye inanmadım,

Menfaat-seks-yaranma-yaltaklanma-basamak-dayanak-eğlence-dinlence-reklam isimlerini taşıyan şimdiki sevgilere geyirerek bakıyorum. Midemin asidini veriyorum saygı yerine.

Bu yüzden çocuklar anne babasızlığa mahkum, bu yüzden yeni neslin sevgi bileşeni eksik, bu yüzden hatta sperm kalitesi bile düştü, bankalardan sperm ister duruma düştü zavallı kadınlarımız.

İşte mustafayla başlayan sevgideki nitelik zaafiyetinin toplumsal sonuçları...

Hayatımdan birkaç tediye

93 senesiydi. Uludağa giden otobüslere rehberlik ediyordum. İstanbuldan çıkışta hafif yağmur vardı, uludağa girerken o masum yağmur kar fırtınası olarak, aynen bir kadın gibi, gerçek yüzünü belli etti. Otobüsümüz kar batağına saplandı, çekici bulmak için dağdan aşağı yürüdüm. Kurt yada ayı saldırısına açıktım. Sonunda çekicinin önüne kendimi atarak, türk filmi ritüelinden kopya çekmiş oldum. Adam kamu görevlisiydi ama kamuya ağzına alınmayacak kadar küfür saçıyordu. Millet neden evinde oturmazmış da dağa çıkarmış şeklinde saydı da durdu. Arada dikiz aynasından sıyırdığı karları yiyordu, demek haklı bir ruh hali vardır diyerek adamı taktikledim. Otobüsü ve misyonu kurtardım ama, istanbula dönene dek otobüsün bozuk kapısı kaslı vücuduma bağlı durumdaydı.

Osmanbeyde tezgahtarlık yapıyordum. 3,5 milyonluk kotları 14,99 gibi kıllandıran fiyatlarla satan bir patrona, üstelik orjinal US markası hesabı. Bir abiye 42 beden uymadı, 44 getirdim büyük oldu, 43 istedi ama o beden icad edilmemişti. Adama kalıbı büyük getireceğim diyerek 42 bedene 5 kişi çekçek yaptık ve bedeni büyüttük. Müşteri memnuniyeti çekerek gelmişti.

Lise gezintisindeydik. Hilton da fuar vardı, ve kısa etek bayanlar yeni afişe olmaktaydı. Bilirsiniz karşı cinsle iletişimim genelde cinstir. Sportmen, tosun, ve keno gaz vererek bu girişteki bayanı elde edebileceğimin sinyaline girdiler. Dokunanı yakarım dedim. Bayana yaklaştım ve -bu akşam kaçta çıkıyoruz? diye sordum.
Efendim? dedi.
Şey bu akşam kaçta çıkıyorsunuz acaba? dedim.
Ne demek istiyorsun dedi.

Gözlerinde vahşi kaplanı görünce;

Yani fuar kaça kadar açık, onu öğrenmek istemiştim ! dedim.

Saftı, kaplan yerini tavşana bıraktı.

8 e kadar açığız.

Bu hadisem; reddedilme kompleksini bana tam 10 sene yaşatan bir kıvılcımdı.

Meltem cumbula çok hastaydım mesela, onun zottirik bir tv programına gittim, kendisine bursa kestane şekeri hediye ettim. Çok mersiiii dedi. Ekibe dağıttı. Oysa ben onu ondan isteme tarzı bişey yapmıştım. Kestanenin yumuşaklığı yüreğimi, tadı esprilerimi, afrodizyağı afrodizyağımı, kolay yenilebilirliği hemen yanında olduğumu simgeliyordu. Salak bi fotoğraf çektik onunla, stüdyo şefi kılkadın beni azarladı. Aşkım kayda bile giremedi.

Size o anı yaşatmak için, binlerce yaşanmışlığım var, mecramda buluşalım.