Genç kızlara aşık olduğumu zannettiğimde, sekiz-on adet kartonu birleştirip, büyük bir çarşaf yapar ve tarihöncesi gazeteleri gibi aşkımı çok ince ayrıntı ve yazılarla kaplar, onlara vermek için aylarca beklerdim, verirdim. Onlar ise bana vermezdi...
Kızlarla çıkmadan üç gün önce titremeye başlar, heyecanlanır ve hayatın akışından kopardım. Hiç gitmediğim mekanlara onları davet eder ve hiç giymediğim elbiseleri giyerdim. Saçımı öne tarar ve ödünç güneş gözlükleri takar artı, pantolonlarımı yırtar veya üzerine şekiller karalardım.
En son görüştüğüm ve aşık olduğum bayanla bir deniz kıyısında yediğimiz kestane kabuklarını tam on yıl cebimde taşıdım. Neymiş, aşkımdan hatıra..
Biliyormusunuz ben hep kendimce aşık oldum, karşı tarafı bu kadar büyük bir duygu kafesine sokmadım, çünkü sevgi korumaktır. beklentilerimi kendime anlattım, çünkü sevgi beklentiyle anlaşamaz.
Sevgimin altında ezilip kalmak yerine, ya yürüdüm, ya koştum, yada kendimi bişeylere adadım.
Ama sevgi karın doyurmuyordu, bu zamanımızın buzul çağı kadar soğuk gerçeğiydi.
Sonra hiçbir sevgiye inanmadım,
Menfaat-seks-yaranma-yaltaklanma-basamak-dayanak-eğlence-dinlence-reklam isimlerini taşıyan şimdiki sevgilere geyirerek bakıyorum. Midemin asidini veriyorum saygı yerine.
Bu yüzden çocuklar anne babasızlığa mahkum, bu yüzden yeni neslin sevgi bileşeni eksik, bu yüzden hatta sperm kalitesi bile düştü, bankalardan sperm ister duruma düştü zavallı kadınlarımız.
İşte mustafayla başlayan sevgideki nitelik zaafiyetinin toplumsal sonuçları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder