Bahsimizin 2 boyutu var, yeni gelecek olan filmler gibi 3 boyutlu değil yani, istemeyen okuyamayabilir. Birincisi iklimsel boyut, ikincisi duygusal boyut. Ben bu ikiliyi harmanlayacağım, harmanımsan harmısan, harmana benle varmısan?
Yılların ömrünü ömrüme denklerdim çocuk iken. Bilmeden bunu sizde yapardınız, 31 aralıkta çılgın dehşet eğlenceler, 1 ocakta yeni doğan bebe gülümsemesi. Yani cehennemden cennete hesabı. Peki değişen mevsim hareketleri ile aşk hayatımızın ortak bir paydası olabilirmi? Olabilir demeyelim, hüküm Allahındır diyelim ama bazı bilimsel göstergeleride gözardı etmeyelim, ilim çinde bile olsa bir tuşla ulaşılabilir halde çünkü.
Mesel kediler, ufak bir kıştan sonra eğer güneş yüzgörümlüğü yapar ise, kendileri hemen MSN ve FCBK' larını açıyorlar. Ama yanılıyorlar, ve kışın hamile kalmak, rüşvet alırken yakalanmak gibi birşey.
İnsan organizmasını açar isek: Kış aylarının kasveti ve kısa aydınlığı, insanda umutsuzluk hormonu yeşertir. Yüzümüz az güler, evde olmak ve güvende olabilmek paydaları ağır basar. Bu sebepten özellikle kadınların çiftleşme ihtiyacı yükselir boş atımlı veya dolu atımlı. Erkeklerin ise otomatik organizmaları evde fazla kalmaktan ötürü sakinleşir, güç üretir ve sevişme dürtüsü alevlenir. Belgesi ise yazın doğan çocuklar. Oysa ilkbahar ve yazın farklı genlerle buluşmak isteyen erkek çağlayanı, diğerinin peşine düşer, diğer bedenlere asılı kalır.
Kış güneşi tezimde vurguladığım anafikirde, tüm doğal salınımdan aykırı olmak üzere, yeni bir ruha aşık olma histerisi kastedilmektedir. Bu yüzden kadınlar erkeklerine karşı çok sunuşkar, ve uysal olmaktadır, güven içgüdüsünden dolayı. Erkekler ise kendilerine bir aşk yolu bulur ise kesinlikle aldatmayı göze alacak bir depreme yakalanır. Çünkü erkek kimliği, çokeşli bir nüveden oluştuğu için, erkek güven azalmasını başka bedenlerle takviye eder.
Bu yazıdan bir şey anlamadınız mı, bende pek anlamadım ama bir vakit gelecek ve anlayacağız aşkım...