10 Mayıs 2016 Salı

SEVME DE YANIMDA YAT

Ben 80 lerde eğrilmiş doksanlarda yönelmiş 2000 lerde olgunlaşmış bir neslin ağacıyım.

Elbette zamane değilim, elbette sanal değilim, hatta beyni sıvılaşmış bir nesil de değilim.

O yüzden kadının değerini bilirim, o yüzden vefalıyım, ekmeği yerde gördüğümde yüreğime mızrak girer. Çöpte gördüğüm ekmek için ise dünyanın fitilini ateşlerim.

Zaten bu yazımın konusu ise değer yargıları ve sıvılaşan insanlık değeri.

Geçmişte izdüşümüne rastladığımız bazı ahlak duvarları günümüzde oyuncak seviyesinde inmiş durumda. Para ve menfaat vaadleri karşılığın tarjediye dönüşmüş bir ahlak manzumesi ile karşı karşıyayız.

Kastım,

Artık aile değeri, artık şeref değeri, artık namus değeri ufalandı ve uzayda bir yerde metal kaplı roket ile bizlere el sallamakta ve uzaklaşmakta.

Her zamanki gibi istatistiklere yansıtamayacağım ama farkında olduğum bir sıvılaşma içindeyiz.

Bu sıvılaşmanın birinci yortusu SOSYAL AĞLAR. Yani eski arkadaşlık ve akrabalık hatta sevgi denilen kutsal hazinelerin sıvılaştığı kanal. Artık fütur yok, artık sınır yok, artık tanışmak ve kaynaşmak kabloların denetiminde. Kendimizi olduğumuz gibi değil, bize sunulan karakter parametreleri ise sınıflandırmak zorundayız. Sanal saldırılara açığız, isteyen bizi 2 tuşta altedebilir, isteyen ipliğimizi 2 tuşta dünyaya etiketleyebilir. İsteyen bizi ban eder, isteyen yan eder, isteyen deleyt, isteyen favoreyt.

İkinci sıvılaşma yortumuz ise cep dünyası. Konuş konturleş, paketleş, tarifeleş, mesajlaş, internetleş, leş leş leş.

Yani sosyal adam akil adam yada bir varlık olmak yerine, cep telefonunun megabaytına yerleş. Hayatını ilişkilerini, yaşambağını, denetim ve denetlenme ihtiyaçlarını cebinde taşı. Telefonun ile markalaş. Uzaklaş, ipini elinde tut, özgürleşmenin dakikası sıfır nokta yetmişbeş kuruş. Bir operatörün oyuncağı ol, dünyanı değiştokuş et, yenilenmek için tarifeni, operatörünü telefonunu değiştir. İstersen copa cabana plajına bağlan, istersen nepalde bir budaya, istersen fethiye uludenize, yada farklı bir sosyal ağa. televizyonunda, kariyerinde, birey olma imkanların da, hepsi cebinde. İletiş. İletiştiğin kadar önem arzet, ama sonunda sıvılaş. Kampanyalaş.

Üçüncü sıvılaşma yortusu ile ilişkiler, aşk denilen şeyler, ve seks. Kolay ucuz değişken, esnek. Tarz tarz. Boş kalan gemiye atla, sana atlasınlar, paylaşım adı altında 2 adet kriter tamamsa, yani partnerin konuşabiliyor ve kokmuyorsa, onunla paylaşımı zirveye çıkar, bağ kurdum zannet, yat onunla. Bu zamanda anne baba aileyi arkadaşları kandırmak kolay. Kılık değiştirmek, karını çocuğunu aldatmak için son 10 saniye. Bir sürü klişe var zaten. Bedensel ihtiyaçlar, ruh ikizliği, boy-görl frend. Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz, sırtımızda küfe mi taşıyoruz. Zaten deneyimlerden üç sıfır atıldı. 3-5 deneyimi olan antisosyal.

Dördüncü sıvılaşma yortusu ise boş vakitler. İnternet başında geçen ömürler. Amaçsız gezmeler, amaçsız sosyalleşmeler. Bir takımın, bir siyasetin, bir sanal iddianın peşinde gece gündüz eyleşmeler. Mekancılar kazanıyor. 2 çay 3 lira bi simit karper 3 de o. Altı liraya altı saat. Hayatın peşinde kim koşar be annem? Al sana boşa hayat. Git beyoğlu bohem sokağa. Asmalı mescit miş ismi orasının. Bi viski shot 6 lira, dik dik üstüste, sana dik dik kimse bakamaz orda. Yaşam bohem orda. Bir sürü boş vakit mekanı var. Ortaköy var, kanlıca var, çamlıca var. Amerikan pazarı var. Köprüaltı var. Mahallende birahane var, sponsorlu birahaneler var. Kim ne diyecekmiş sana. Ortam kaliteli, dostlar bohem. Hükümeti halkı spor dünyasını konuş ta konuş. Gurme ol, guru ol, geçmişi deş. Acıkmaya uykuya işe belli bir pay ayır hayatından, haa unutmadan sanal sosyalliğe de, geri kalan zamanda bütün vaktin boşvakte. Ne ala.

Unutmadan, burada mustafa diye biri var, tüm bunların üzerine sanal sanal giden, tuşlarını şarjör gibi boşaltan. Çok uluslu olmayan. Marka olmayan. Sosyal bile olmayan.

Dolayısı ile bir vakit gelecek ve bir akit gelecek ki, yaşarmıyım bilmem bilemem,

SEVME BENİ YANIMDA YAT....

TENHA ADAM

Issız değilim, bir aileye sahibim, bu sayede tenha'yım.

Pekiyi, acaba doğru zamanda doğru yerde olduğumdan bahsedilebilir mi, yok henüz değil.

İnsan kırkına dayanınca ister istemez bu tanımlamalarla husüle geliyor. Derdo oluyor, derdest oluyor, derbeder oluyor.

Başkalarının saplandığı ve çıkamadığı hayatı sorgulama değirmenine girecek kadar lüks içinde değilim. ( Ammada lüks. )

Hayatımın merkezine suni zekayı, suni ortamları ve diğer sunileri koyacak kadar da değersiz olduğumu düşünmüyorum.

Her mantık ve matematiğin vardığı nokta şudur: Bizler ne kadar farklı olalım yada olduğumuzu düşünelim, bir zaman sınırında doldurulması gereken boşluğun neferleriyizdir.

Bu yüzden; bir duvarın bir tuğlası olabilmenin bilinciyle,

İstediğin kadar canda büyüt aşk denilen ezberi
Biçare süzülendir yaşam denen kaçamak.
İstersen yay beni hayallerin yaylasına,
Bil ki; en derindedir Allah-ı ilahi aşk.

İstersen kolla beni sırtınla omuzunla,
Bir gün zuhura gelir ölüm denen basamak.
Veyahut gerdir beni davulların yüzeyine,
Aşkta,gururda aniden davul gibi patlayacak.

Kalbinde neşhesiyle bir mustafa zıplardı,
Bit'miydi pire'miydi, gören varsa anlatacak.
İçimde yeşillenen cennet denen müjdeyi,
Azımız çırpınarak zor-bela yakalayacak.

Şimdi uyku vaktidir, ahretin bahçesinde,
Allahım cenneti ver ölümün körpesinde
Tohumu görmez misin yeşil ve kahverengi,
Yaşam da tohum gibi, topraktan çağlayacak.

Elbet düşünme vakti, gençlik sönücü ateş,
Sen içini ferah tut, peygamber kula kardeş,
Lirik pastoral epik, nası yaşarsan yaşa.
Cennetin ağacı ol, ırmaklarla yıkanacak...