Bu kadar açılımın gırladığı zamanımızda, iyi ki bu blog açılımını yapmışım. Sanırım kendimi test ettirirken, kendimi test edebildim. Peki mustik, sen bu blokta neye-nelere karşıydın, hacetin neydi diyen veryansınlarım olmayacak, ana fikir özlemdi, çocukluğun gençliğin sevginin keşif ve diğer yaşanmışlıkların özlemlerinin yağmuruydu. İşte yine yağmaya başladı.
Yada aldığım övgülere bir atıftı. Zeki, duygulu, equ, edebi, felsefi, narratist, sürrealist, abondanist +1001; tüm alınan iltifatlı hakaretlere cevabımdı.
Günlüğün kabacası oldu, zaman ve kronolojiden mugayyir, duygularımın saçıldığı hafızanın geri çağırımlarından bir tayf yarattım.
Kendimi işaretlememdi kendime, ben davranış istikrarını yakalamakta zorlanabiliyorum, aslında her insan kadar, ama adım mustafa, hani kaybolmasın diye ormanda çizersiniz ya tebeşiri, o yüzden siyah üstüne çizdim blog yazıları.
Bir zamanlar ben neymişim diye anlatmak zorunda kalmayacak ilerdeki ben, sadece açınız bakınız diyecek, goykıla mustafa mehir yazın diyecek, oturduğu yerden.
Hafızalarını geri çağıramayacak kadar interpasif olduğunda beyni, dur bakalım hatıralar şuradaydı diyebilecek, tektuşla.
Ve bloguyla ölecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder