2 Aralık 2011 Cuma

"Y" Nesli Arıza Veriyor

1980 lerde doğan ve çoğunluğu temsile yetkilenmeye başlayan ye nesli hakkında tanımlamalarda bulunacağım.

Bu neslin en büyük belirleyicisi TEKNOLOJİ. Sanal vitaminlerle beslenmiş ve kişilik kromozonları mutasyona uğramış bir nesil. Ama onları tanımlamak zorunlu ticari açıdan.

1 Aralık 2011 Perşembe

SEVGİLİYE

Canım, duy dinle sesimi,

Güzel ellerini tutmak, doyasıya sıkmak ve almak enerjini içime, akmak sana yavaş yavaş, hayranlıkla sarmak, ısınmak, hayata biraz ara verip, senin yörüngende döndürmek dünyayı, erken yaşının kalp çarpışını avucuma almak, sonra hafiften bir öpücükle gamzelerine, kokun sinemde, tenin tenimde, aşağı doğru akan bir şelalede yukarıya yüzmeye başlamak, baştan aşağıya yeniden keşfetmek sevişmeyi, çırpınmak bir kuş gibi, çaresizliği, sevişmenin utanışını, dünya varmış demenin hazzını keşfetmek, duymak yürek sarsıntılarını en acayibinden, sarılıp kalmak çırılçıplak, düşlerle gerçeği harmanlamak, senin en masum hallerini test etmek, sonra şu rezil hayata dimdik meydan okumak, sen merkezli hikayelerde bulunabilmek, her elini tutuşumda bir yavru kuşun hayata tutunuşuna şahit olmak, senin her çağrında hayata uyanmak, en derin aşk felsefelerini, en içte kalmışını, en dışa yansıtamadığını dinlemek müzik gibi, ve sana odaklanmak, sende yanmak sende erimek, varsa senden bi tane daha hayal etmek, yada tereyağ olup sıcacık ekmeğinde erimek, atmosfere karışmak, senin boyutundan bi daha dünyaya gelmek, gelmeyi dilemek, ve cehenneme dur çekmek, hayata nanik yapmak, uzayda kanat çırpmak, yada kısaca sevmek isterim seni. Durup dinlediğin için teşekkürler canım...

28 Kasım 2011 Pazartesi

ALEXİN HEYKELİ

4 ARALIK PAZAR SAAT 15,00 HAYAT İZİN VERİRSE ORADAYIM.

24 Kasım 2011 Perşembe

ÖĞRETMENİM

Karlı bir 1979 kışıydı, teneffüse çıkarttı bizi rahmetli nebile çelikkol. Yere yattım karların tadını çıkartmaya, başıma geldi, sağlığımı merak etti, belki yüreği pır pır attı. Kanserdi en ilerisinden ama inatla 1 yıl daha öğretmenliğimizi yaptı. Kocası geliyordu onu öğretmenlikten almak için, ama o bizi ışıtmaya devam etti. Mecburen bıraktı ve yine bir soğuk kış günü ölüm haberi geldi.

Minnetimi anlatamam, gözüm dolar yüreğim kıyılır, karşılıksız sevgiye inanırım zira, ve zira birgün ahrette boynuna sarılacağım, tek ödevim bu olsada....

17 Kasım 2011 Perşembe

BERABER SEVİŞTİK BİZ BU YOLLARDA

Hayatın hangi evresindeyim bir bilsem
Bir diğerleri için bu kadar üzülür müydüm hiç?
Ne kadar genel olsam da aslında herkez gibi
Beni özel kılan kıyasıya sevişmek.

İçimden hiç çıksada ömrüm bir tohum özü
Tad almayanlara sunmak bir o kadar ahmakça
Ama kim değer verdiyse, tuzum havada kaldı
Anlamadı ki hiç beni ve hiçte anlamayacak.

Kader kadar gemiler bile ufak ufuğa
En derin madenlerde zaten anlama sırrı
Kadem basar mı bilmem, eğer istersem onu
Ölüm arkadaşlığı bize bugünlük yetti.

12 Kasım 2011 Cumartesi

MİLLİ TAKIM OTOPSİ RAPORU

Adı milli olan herşey bizimse, ve bizim sorumluluğumuz altında ise, ölüyü defin işlemi de yılların mezarlık şefi olarak enbaşta bana ait.

Hidink, yıllar önce kuyruğu dik zamanlarda "dansözlerle dans merakında" bir adamdı. Cinsel cazibesi ve bütün yakışıklılığıyla nişantaşı ve bağdat caddesinde salınırdı. Dansöz olayı götüne girince, diğer 3. dünya ülkelerinin milli takımlarında kariyer yaptı. Şimdi 65 yaşında ve en fazla 100 adet sevişme potansiyeli var, yani hayatının geri kalanında yüzde 60 bile yapsa, en fazla 60 defa sevişebilir, 80 yaşına kadar yaşayacağını hesap edersek. Buradan şu çıkıyor, Hidink efendinin hayatta tek amacı kalan sevişmelerine oynamak. Kenarda kıyıdaki 100 milyon civarındaki parasını düşünürsek, hidinkin bize birşey vermeyeceği, sadece yılda 8 milyon hatırına öflene püflene milli hoca olmayı bu şekilde kabul etti. Bu paralelde yılda 2 ay Türkiyedeydi. Oğuz takım yaptı ve sadece mailleştiler. Rezil futbolla Almanyanın ardında olmayı kabul etmeleri zaten aşağılık bir hadiseydi. Sadece kalan 10-15 yıl ömrünü düşünen bir adamdan daha fazlasını beklemek dünyada bize mahsus bir özellik.

Futbolcularımız, havalarından geçilmeyen topçularımız, bu başıboşluktan çok nefis yararlandılar. Kasım ayında havanın soğuk olmasını hesap edemeyip, kendi havalarında boğuldular. Sonunda sarı kart görerek kendilerini dışarı aldılar. Korkakların yolunu tercih ettiler. Bazıları taraftarlarla tartışarak içlerindeki husumeti örtmeye çalıştı. Neticede 2012 yazında tatillerini yaparak, hidink önderleri gibi stres atarak para yiyecekler. Hatta aralarından bazıları turnuva maçlarını takip edecek, eğlenecekler ve tatilleri daha zevkli olacak.

Sponsor denilen tabelacılar ise, futbolu yönetme endişeleriyle, her türlü entrikayı resmileştirdi. Artık sponsorların tabelası bu cılız milli takıma ağır geliyor. Yayıncı kuruluşlar, tedarikçiler, reklamcılar tamamı milli takımın içini dışını boyadı, ortaya aciz bir gezginler kumpanyası çıktı. Artık masraflar bile çıkmıyor bu komediden.

Medya ise artık gelişmelerde değil, sonuca odaklı halleri ile bu cenazenin tabelacısı görevini üstlendi. Satmak uğruna, onur ilke ahlak etik denilen kavramları görmezden gelip, milli takım tiyatrosunu sofraya meze olarak getiriyorlar.

Bu ve bir bu kadar rezalet içinde, bir taneside arena stadı. Devlet politikası ile yüzdürülmeye çalışılan bu stadın, imalat masrafları çıkması için bu kadar milli maçı taşıması sonucunda, önce zemini, sonra tartışmaları ve en sonunda taraftarı patladı. Oysa haram para ile saadet olmayacağı tarihler ötesi bir gerçek. 2000 li yıllarda ben halen daha harama, uğura, ve hakkaniyetin su yüzüne çıkacağına inanmaktayım.

Tüm bu görüşlerimin kanıtı olan belge ise; Aziz YILDIRIM gibi son 13 yıla hükmeden en önemli hizmet adamının, en gerçek, en somut, en yürekli adamın içeride çürümesidir.

9 Kasım 2011 Çarşamba

ÇOK DA İZKİMDEYDİ A.Ş.

Hayatın bi sürü çöpçatanlığı var, içimize sindirdiklerimiz çoğunlukta.

4 aydır peşinde hacamat olduğumuz Fenerbahçe için, benim sevgim milyonlarca küçük gözden biri. Fenerbahçenin benim öldüğümden bile haberi olmayacak, demekki Fenerbahçe aslında sadece kendimizi sevdiğimiz gerçeği.

Hayatımızı verdiğimiz kadın mesela; onun hayatındaki boşluğu dolduran bir tuğlayım ben. Yani kadınlar demek boşluk demek ya. Biz sadece bir boşluk doldurucuyum, ben olmasam diğer milyonlarca tuğladan biri olacaktı.

Hayatıma giren kadınlar mesela; aşkın cümleleriyle duş aldığım. Ufak bir kaydırma, mesela, taksim reşitpaşa otobüsü ışıklarda 10 saniye daha beklese, hayatımıza giren kadınların algoritması değişecekti, arayüzler farklı ekranlara denk gelecekti, onların hayatında başka erkekler arayüz oluşturacaktı.

En iyi arkadaşım mesela, sevgilisinden arda kalan zamanlarda en iyi arkadaşım o.

Patronum mesela, onun gözünde bir deve pisliğinin reorganizmasıyım. O yeterki sıçsın bol bol, o boklara konacak bir sürü reorganizma var nasıl olsa.

İnternetteki kadınlar mesela, Bütün sermayeleri: " verme ihtimali" üzerine kurulu olan. Sadece birer tesadüf organizması tümü. Bendeki değerleri verme ihtimali, onlardaki değerim ise, kollu makinede yanyana gelecek üç çilek ihtimal: 1- Para 2- Seks 3- Kullanat.

Bayram mesela, Sonsuz uçuşun arasına serpilmiş duraklar. Bana bir konut gibi gelen, ama uçuşu uçması bir anda oluveren.

Sanırım hayattaki tek merakım, beni mezar çukurunda bıraktıkları andan sonra ne yada neler olacağı.

Mustafa bu işte..

4 Kasım 2011 Cuma

TOPLUCA YAPILAN EYLEMLERDEN BİRİ

Melike son zamandaki parlayışlı yükselişi ile, "muhteşem osmanlı" filminde oynadığı şaaşalı hayatın günümüzdeki parçası olmuştur. Havalı ferrariler, lambırciniler, reynalar, sosyetik ortamların aranan gözbebeği.

Acarkentte bir villa daveti de adeta sıradan bir gün, ortadan bir gece onun için.

Kaslı vucuduyla kuzeyin güneyi de, yırtık bir badi giymiş, davetin en zampara ikonu. Hapşıran herkese "çok ye" diyerek, cümbür cemaat bulduğuna bodosluyor. Bu bacak, göğüs, anüs, şampanya meme popo klitorisli gecenin finaline doğru ilerliyorlar.

Çarşambalarımızın milli birlik ve bareberliğini bozan bu ikili az sonra gecenin gizeminde, çanakkale bataryaları gibi çarpışacaklar. Tarih yeniden yazılacak.

Dizideki ismiyle isabel furtuna, kendini iznik süzme zeytinyağı ile yağlamış, mini göğüsleri pörtlemiş, şişme bebeklerin canlı mankeni gibi, ortamdaki her türlü pembe penisin havayla bağlantısını kesiyor. Ayağında gladyatör çizmelerinden başka vucudunu saklayacak hiçbir tölerans mevcut değil. Çıplak yani, anadan sezeryan.

Güney kıvanç ise, üstünde beyaz don ve traktör şamriyeli ile, plajdaki şahin K ritüeline nazire yaparak bu zevk denizinde yüzmekte. Hemen sağ tarafta, nihat - izzet ikilisi, kıvançla rekabet halindeler, ama erken boşalma sebebiyle sadece egzersiz kıvamında hareketleniyorlar. O yüzden Türkü naralarıyla geceye egzotik bir tat bırakmaktan öte yakaya geçemiyorlar ama olsun.

Hemen sol önde portekiz çetesi, quku, fernandes, almeyda. Üzerlerinde çarşı tişörtü, ama altları çıblak, gayet diri durumdalar, zaten atletik ve dinamik haldeler, zaten sevişmeyi biliyorlar, zaten hesaplarına adam başı nakit bir milyon sorgusuz sualsiz yatıyor.

Diğer katılımcıları yazamıyorum. Çünkü ışıklandırma zayıf, çünkü avukatlar aracılığıyla "özel hayata müdahele" davalarıyla karşılaşabilirim şu kel keloş halimle.

Mevzuya dönmek gerekirse, kıvançın şamriyeli sönüyor, isabel fortuna ile kuzey güney koordinatlarında karşılaşıyorlar, kıvanç boşalma saatini zaten bu zeytin kıvamındaki hatuna ayarlamış, kaslı şeyiyle melikenin üstünde bomba taraması yapıyor, ananaslı prezervatifini takınıyor, isabel melike ise o hengamede örümcek kadın pozisyonunu almış, daha bir yıl önce hayallerinde mastürbe ettiği kınavç olanca heybetiyle karşısında kıpkırmızı bir havuç gibi, kendinden fosforlu.

Gece...

Kapıda acarkentin taksi durağında karartılmış camlı 4-5 taksi, taksimetrelerini parlatarak bekleşiyorlar...

1 Kasım 2011 Salı

Nihat ve İzzettir Bu Ahvalin Rengi

Yıllar sonra bu hadisenin ne kadar gündemde olacağını bilmesemde, yazıyorum yılların ötesine.

Nihatın telefonu çalmış gece 3 te, ankaranın göbeğinde otel, uykunun en saf hali.

Arayan kişi İzzet: Gel gel Nihatım, hayranların burda fotoğraf çektirmeye - çekmeye geldiler.

Fotoğrafın tanesi 200 dolar.

Nihat normalde siktirin en cilalısını çeker, ama söz konusu hayranları ise, gelecekte 4 oy garanti, Made in Akp. Uyanıp süslenmiş sosyal sorumluluk bilinciyle.

Nasıl oldu bittiyse, İzzet Nihatı beklerken, izzeti nefsine yenilmiş, dört hayranına 4 kat cila çekmiş. Türküler çınlamış, anadolunun bağrı yanık, nameler sel olmuş akmış.

Sonra eşsiz hijyen bilinciyle İzzet; bütün hayranlarını banyoya doldurmuş, sanırım İzzet sıcak suda daha iyi şakıyo olabilir.

Bu arada Nihat dayanmış kapıya, bakmış ki karşısında banyodan yeni çıkmış 4 Anadolu keklik koyunu. Dumanları üzerinde. Memleketin koyunuyla koyuna binme oyunu oynamış. Ama bizim hain medya konuyu bilmediği için Nihata fuhuş etiketi yapıştırmış.

4 İzzet, 4 Nihat, magnumda barut kalmayıncaya kadar odayı savaş alanına çevirmişler. Hausekeeping'in odayı temizlerken anası sikilmiş nerdeyse.

İşte bu İzzet, uzatmaları oynarken, çıkış tünelini şaşırmış ve yanlış tünele odaklanınca, hayranlardan biri hayvanlık yapıp zzeti üstünden atmış. İzzet te, gururu kırılmış anadolu yavuklusu hiddetiyle, hem tüneli kazmış, hem silahını doğrultmuş, hemde türkü söylemiş.

Gençlik gücüyle yapılan bu cürm neticesinde, yapılan basın açıklamaları ile yüce Türk milletinin kafası karışmış. Millet bir sürü ayrı odağa ve alt odaklara ayrılmış.

Vicdanın sesi olarak soruyorum, sadece aracıyım:

1- Bu herifler 1 saat zarfında nasıl toplam 8 ilişkiye girebilir, hatta İzzet nasıl devamını getirecek enerjiyi kendinde bulabilir, hatta, kızları dövmeye güçleri yeter?

2- Kokoin mi kullanıyorlar?

3- Nasıl oluyorda bu kadar magazin tecrübeleri varken, kendilerini Ankaranın en merkezi yerinde rezil etmeyi başarırlar?

4- Bekar adamlar, yaparlar diyenler de var.

5- Kadınların o saatte bekar adamların otel odasında ne işi var diyenler de mevcut.

6- Otele nasıl silah sokabilirsin, burası dağbaşı mı?

7- Nihat gece uykusundan nasıl uyanıp, hayranlarını kırmamak için bu riski göze alır?

8- İzzet açıklama yapmış ve IMF başkanına kurulan komplo bana kuruldu demiş. İzzetin IMF MİT ERGENEKON PKK KCK ve diğer ilişkileri araştırılsın.

9- Deprem ve şehit olayları daha sıcakken nasıl yaparlar diyen de var.

10-Otelin müdürü pezevenk mi?

21 Ekim 2011 Cuma

Kahrolmuş Pkk Köpekleri

Hanginiz adam hanginiz insan?

İçlerinde bir tane adama benzeyen var mı? Yok ki bulamazsınız ki.

Beyni yıkanmış bejler, alman malı postal giyerek yaşam standardı yükselmiş kanalizasyon canavarları.

Kaleşnikof sökmek-takmaktan başka insani alamet barındırmayan hayasız köpekler.

TC bir bütün olarak bıçak olsun ve beyninize saplansın.

Bu memleket bütün denizleriyle, bütün sefalarıyla, bütün kardeşliğiyle, olanca güzelliğiyle karşınızda nazlı nazlı sizi seyredecek, ve güzelliğine güzellik katarak şanlı bayrağıyla sonsuza dek yaşayacak.

Bitler, pireler, lağım fareleri.

Sizi büyüten ekmek taş olsun...

13 Ekim 2011 Perşembe

ÖLME MUSTAFA

Yeter artık sonu uçsuz buhranlarım.
Gelmeden sızısı vuran afakanlar.
Dar geçitlerde boğan sel baskınları
Ve umarsız kadere yapılan başvurular.

Aşk terkedilmişliğinin dalga sesleri
Kanımı donduran sanal çağrıları
Ve bir oda dolusu yansımalar.

Hayatın sahnesinde düştüğüm durum bu;
Kalpsiz rüzgarların karşısında ayazlaşan kemiklerim
Belki gözyaşım buz olup donar ama
Sabah mecburi uyanışlar.

Bana saplanan yürek felçleri
Muzdarip olduğum haller durumlar
İçimde bir çiçek sulayacak var ise
Hayat boyu ve ahrette mutluluklar.

Kahretmek küfretmek istiyorum bazınıza
Ama ne mümkün ki arada uzaklıklar
Şayet ahrete varabilirsem mustafa sancağıyla
Dikeceğim yer sizin gibi ölü yaratıklar

2 Ekim 2011 Pazar

MERKEZKAÇ

Yaşam denilen kültürün odağında ama korumalı bir konumda yazılar yazıyorum. Diğer yaşamları yazılarıma harç ediyorum, kendi yaşantım ile terbiye ederek.

Evrenselim ama; evrensel olma odağımdaki bileşenler Din-Felsefe-Tanrı sevgisi ve insanlık onuru.

Geçen bir yazışmamda nur isimli bir "insan"dan şöyle bir takdir aldım: -Okyanus Yürekli.

Yani her abartılı nitelemede olduğu gibi, yani her hayranlık buharının yağmura dönüşmesi gibi.

Son zamanlarda olduğu üzre, yazıyı fazla uzatmadan söylemek istediğim: -Yüreğinde deniz besleyen her kişi ile suyun çekim kuvveti kanununa göre kardeş ve yarenim. Ama bu merkezkaç kuvveti yada çekim; beni asla yörüngemden çıkartmaz. Yüreğimde su saklayabildiğim sürece bu düzende konum sahibi olacağım.

Su damlaya deniz okyanusa kavuşmak istediği sürece yazılarım sürecek.

Bir garip mustafa var diyen serin yüreklere kalpten selam.

Kurumuşlara ise bulut dilerim.

1 Ekim 2011 Cumartesi

ABARTILAR

1 gram bal için 5 çiçek gezen bal arılarına ne demeli bizlerin yaptığı abartıların yanında?

Hayatımızda ameliyyenin yerini abartılar almış. Gözle görünmeyen herşeyi abartarak, bütün söylemlerimize renk ve derece katmaya çalışıyoruz.

Sanırım "inanılan" değilde, beğenilen bu.

Öyle bir ağlıyoruz ki, vucudumuzdaki 22 litre su kuruyana kadar.

Öyle bir aşık oluyoruz ki, varlığımızı harcamaktan geri kalmayacak kadar.

Öyle bir çalışıyoruz ki, adeta dünyada yapılacak birşey kalmayacak.

Öyle bir sevişiyoruz ki, dünyanın neslini devam ettirecek bütün enerji boşa gidiyor.

Ben gülüyorum sadece, öyle bir gülüyorum ki, karın kaslarım eriyor.

26 Eylül 2011 Pazartesi

DAR VAKİTLER

Ayışığı solumakta yüreğim, güneşin uzun günleri sinemi yakar da yakar.

Bir ciğerin kapasitesini darlandıran aşk üçgenleridir zamanda kalıcı olan, onların heyecanı dili açar gönlü açar bahtı açar.

Ama tehlikelidir bu okyanuslar, suyun altını göremeyenler için, apaçık tehlikedir.

Ne kadar uzmanı olsanda aşkın, göz suda kırılır, göz suda bulanıklaşır.

Pişmanı olmaktansa aşkın, balık gözlü olmak iyidir, ve balıklar çarçabuk unutur.

Fazla söz suyu ayrıca bulandırır.

15 Eylül 2011 Perşembe

KENAR SÜSÜ

Tavanaramda saklı bir hikayen var bende.
Hayal edişi bile neşelendirici.
Ben bilmeden senin müptelan,
Ümit saçan bir ışık gibi
Sızarak taşan rüyalarımdan.

İçine kemiren bir şey var diyorsun
Ama sen yarattın onu
Kendi malını bilmez mi insan
Hele ki senin gibi
Bir neşeli orman perisi.

Evet fahişe dünya, evet gelip geçici
Ama darlanmaya gelmeyecek kadar ufak
Güneş hepimiz için doğar ya,
Bir beyaz sayfaya yazacağız adımızı.
Kenar süsü yaşam sevincimiz olacak.

Şimdi sıra sende kenar mahalle güzeli,
Adın ister ayşe olsun ister nazlı
Üstünde güneş batmayan okyanuslar gibi ol
Kenarlarından tutmaya başla o dünyayı
Kenar süsün ya pet şişeler yada ben belki.

Şimdi hiçbişey bilmeyen bilgiçliğin ile (!)
Bana teselli vermek için yazmış dersin.
Ne de çok bilmişsin cahilliğin perisi
Sen ömrünü en güzelinden yaşa, benim safsalağım.
Ömrüne ömür biçmek sadece onun bildiği bişi.

13 Eylül 2011 Salı

ACIMIYOR

Taş olsa idi yüreğim yinede kanat çırpar
Yeni yetme heyecanlara kendini savunamaz
Kan otursa bile sancağıma kadar;
İnan bana aşkım; aşktan canım acımaz..

Dünyaya gelmiştim bir kısacık kordonla
Hayat bağımı kestiler kaldım çıplak ortada,
Oysa ne güzeldi ve bana ait o oda;
Yuvamı yaksalarda aşk canımı acıtmaz.

Aşk; gündüz düşlerinde bir sıcacık hayal
Hayalden hayal çıkar, ortada bişey kalmaz.
Bu şehir hasta sana, hayalin kavururken,
Bende bu şehirdenim, aşk canımı acıtmaz...

9 Eylül 2011 Cuma

İSMİMİ VERMEK İSTEMİYORUM

Her kimlikti kimliğim. Her kalıptı kalıbım. Ama hiçbir zaman her yüz olmadı yüzüm.

Önce hayallerime ilk giren vardı, yarı çocukluğumla bezeli. Onun "sempatiği" olmak istedim. Sadece saten saten gülsün bana istedim.

Sonra rüyalarıma giren vardı, onun hayali olmak istedim. Pıcır pıcır sesi ve bilgiçliğiyle yanımda olsun istedim. Işıl yeşili gözleriyle yumuk yumuk baksın istedim. Onun 2 yılı oldum, o benim ilk aşkım.

Sonra Söylem teyze girdi uzun uzun en uzun dönemime. Onun en saf ruh ikizi oldum. Onunla istanbulun gizemini paylaştım. Yürümediğimiz yol kalmadı, içmediğimiz çay.

Sonra siyahşın dedim. Siyahşının oyuncağı oldum. Siyahtı geceler, kaderim siyahtı onunla, güneşe yenik düştük.

Sonra matruşka sonra bayan diazem sonra sonra sonra

Aslında onların amacı başkaydı, ama hayatı gözlerinden film şeridi olup aktığında bir yüz görecekler, her resime yerleşmiş bir beni görecekler. Ama ben ismimi vermek istemiyorum.

6 Eylül 2011 Salı

Hain Patronlar

Bir 40 yıl yaşadım, bilmem bi 40 daha var mı sepette..

Hayatımdan kesit kesit verdiğim kesitler ile her iki kırkıda sizlere teneffüs ettirmeye çalışıyorum.

Biliyorum, benim dilim sizin diliniz değil, ama idarettirin işte.

İlk hain patronum Osmanbeydeki tekstil işi yapıyordu. Çalışma hayatının ilkindeki bir adamdım ve ezdi de ezdi. Devamlı işleri eksik yaptığımdan dem vurup beni kişilik travmasına sokuyordu. Hayatımın 2 ayı kayboldu. AMA HAYATIN BİR YÜZÜ İLE TANIŞMIŞTIM.

İkinci hain patronum ise lisede staj yaparken bizim sorumluluğumuzu üstlenen işveren temsilcisi muhasebeci sait beydi. Bize açıktan verilen asgari ücretin % 33 ü miktardan sigorta kesintisi yaptı. Aylık çay masrafının altında kalarak geçti 2 sene.
Karaköy elektrik piysasasında ticaretin temel felsefelerini öğrenmiştim arada derede.

Üçüncü hain patronum meşhur lion senior süha dağdeviren monsenyörüydü. Galatasaraylıydı. Masonikti. Pembe suratı beyaz saçları ve meşhur fransızcasıyla. Hep parasızlıktan ve bizi cebinden çalıştırdığından bahsederdi. 1 verip 3 alma felsefesiyle yaşardı. Sosyal rollerinden maada tam bir çingeneydi. Sosyal farkların belirginliğini anlamış ve anlatmıştım kendime.

Dördüncü hain patronum yine osmanbeyde tekstilciydi. Çok para kazanıp sonra dibe vurmanlardan. Bir sürü adam doldurup efektif kullandıramadığı için, sizi izne çıkarıyorum deyip hiçbir para vermeden bizi sokakladı. Burada ise durumdan vaziyet çıkarmak gerekliliğinin farkına vardım.

Beşinci hain patronum çiçek mezatının mdürüydü. Arkamda dayım var zannedip, benim arkalı biri olduğumu sanıyordu ama ben bu tezi onun aleyhine kullanmadım. Bir anda beni zor bir göreve attırdı. Bende balata sıyırdım. Ama bu işyerinde TARLABAŞI diye bir hayat olduğunun farkına vardım.

Altıncı hain patronum ise seyahat acentasının müdürüydü rehberlik işi yaptığım. Sezon yükseldiğinde sekreterine bizi çağırttırıyor ama normal sezonda kendi adamlarını çalıştırıyordu. Sezon yükseldiğinde çağırıldım ama gitmedim. Burada ise dersim, bazı işlerin omurgasız olduğu ve kendimi ona göre şekillendirmem gereğiydi.

Altıncı hain patronum ise bir firmanın ozalit sorumlusu ustabaşı oldu. Bol bol projelere ozalit çekiyordum, amonyak soluyordum. Yaz sezonunda sayemde tatile gitti, çalışıyormuş gibi yaptı, yalan söyletti. Ama kendi adamı geldiğinde beni hariç tutturmak için, işe devam etmemem için oyunlar yaptı. Zaten ben üniversiteye gidecektim, zaten bırakacaktım. Bıraktım zahir. Burada ise bazı işlerin sezonluk olduğu gibi, bazı insanlarında sezonluk olduğunu görme fırsatı buldum.

Yedinci hain patronum, yurdışı devremülk tatil firmasının misyonere benzeyen ve "kerameti kendinden malul" ingiliz kefereleriydi. İşi 2 haftada anladım ve bıraktım. Zaten bu adamlarda bir sabah pılı pırtıyı toplayıp ülkemizden ayrılmışlardı, bir sürü duası alınmış mağdur bırakarak. Temelini görmedikçe bir binaya adım atmamayı öğrendim ve uygulamış oldum.

Sekizinci hain patronum bir otelin rezervasyon müdürüydü. Pozisyonu gereği yavşaktı. Hain ve çukur kazmak için fırsat kollayan piçin tekiydi. Annesiyle tanışsaydım yatardım demem diyemem. Buradan ne öğrendim, bilmem ama biraz ingilizce biraz bilgisayar, birazda kendimi kollamadan yaşanmayacağı.

Dokuzuncu hain patronum Halis Topraktı. Kendisine en az 300 bin dolarlık ek bütçe yarattığım rakamlarla sabittir. O yüzden diyorum ki; öldüğü mezara hacet gidereceğim. Toprakta fedakarca çalışmayı ve insanın duygusal anatomisini öğrendim.

Onuncu hain patronum araba sektöründen oldu. Hem stratejik hem sosyal hemde ticari bir görev yürüttüm. Sadece ve sadece ticari çalışmak gerektiğini öğrendim.

On birincisi ise yine farklı bir araç markasıydı. Ne kadar başarılı ve ticari çalışsanda, bir amcık kadar ( vajina ) değerin olmayacağını öğrendim.

On ikinci hain patronum sosyetik bir züppe ve kokoman olan birisiydi. Paranın neleri neleri gizlediğini gördüm.

On üçüğncü hain patronum ise lazdı. Rüzgara göre hareket eden ve etki altında kalarak yaşayan birisiydi. Onu kendi yalnızlığına bırakarak ayrıldım. Dev olsada cüceler, ayna paradır doğruyu söyler prensibini yaşadım.

Ben bu şekilde tesisleştim, bu hain kişiler sayesinde mesleki olarak büyüdüm. Belki bir emekli maaşım olur birde yazlık yerde evim.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Nihat Doğan'ın Absürd Reklamı

Mondi reklamı yapmış Nihat.

Kendi özdeyişleri ve felsefesini oturtmuş reklam anafikri olarak.

Kendini Nihat Doğancı olarak tanıtan kitleyi de tanımak mümkün bu reklamda.

Nihat ve aftosu ( girlfriend-sevgili-manita yada verdegül ) araçları ( 1959 impala ) bozulunca, -vay anam heyecanın senaryosuna bak- mondi kamyonu ile yola devam ediyorlar.

Demek ki mondi kamyonlarına otostop yapmak ve istediğiniz yere gitmek serbest.

Nihat bu reklamda kendine yardımcı olan mondi kamyonları ile "toptan kalite" anlayışına dikkat çekmiş.

Yolda derin bir felsefe anlatımına geçen Nihat, iyiliği ağzında nihat, kırlardan koyun otlatan çocuklardan ve tarladaki emekçilerden dem vuruyor. Varlığımızın ve birliğimizin bu insanlara endeksli olduğunu hatırlatıyor. Yani bizim anlayış dağarcığımıza sihirli sözler fısıldıyor. Bu arada milli bir mondi markası da hafızamıza kazınıyor. Nihat çaktırmadan, yabancı marka ve yabancı konseptle reklam yapan diğer markaları adeta sıfırlıyor zihnimizde. Nihat yapıyor nihat ediyor.

Sevgilisi olan kız ise bu anlatımlarda ilgisiz ve umarsız bir yüz ifadesinde. Yani nihat aslında sevgilisi olarak resmedilen biz tüketici kitle ile yüzleşiyor. Ve mesajı patlatıyor: Unutma, varken değerini vermezsen, yokken çok ararsın.

Bu sayede mondi gibi milli değerlerin yabancı kaynaklara karşı kollanmasını istiyor. Belli ki Nihat kamu değerlerinin yabancılara satışından rahatsız, ama partilerüstü yaklaştığı için bu konuyu reklama sığdırma ihtimali mümkün değil. Yinede biraz daha uyandırıyor bizi Nihat. Bu toprağın koyunu bile yüce bir değer, ve biz bunu bir reklam ile anlıyoruz. Anlamak ne kelime, yüzümüze tokat gibi patlıyor.

Sonuç cümlesi ise her ne kadar reklamın genel gidişi ile uyumsuz olsada, ilkokul kompozisyonlarındaki giriş gelişme sonuç iskeletini tutarlı bir şekilde önümüze seriyor: İşte kalbim bu yüzden mondiyi sevdi.

Nihat survivorda 500 milyarı alamadı belki, ama ada ortamında da bir çok şeyi sevmişti.

Taneri

Tevfiki

Başlarda pascalı

Öströjen kaynağı özgeyi

Bayıldığında asenayı

Koşulsuz ve şartsız acunu

yengeçleri

kokonatı

hıyarlı muzları

balık ve deniz kestanelerini

hamburger kola patatesli ödülleri

taçmini

ada halkını

yağmuru

.


3 Eylül 2011 Cumartesi

Veda, Ramazan, Ve notlar

İç dünyamın ayışığı ramazanı bayrama kattım ve ilerledim ölüm hayatına.

Sultanahmet vardı, turistler şık şık orucun resmini çekiyorlardı.

2 kere boğaz köprüsünde yakalandım iftara, ilahi takdir.

İlk iftarım burger king sipariş kuyruğunda oldu, ketçap mayonez.

3-4 kere sahursuz iftar, gelenekten sayılır artık.

Çay sigara ve kahvenin çağrısını alamadım, aldım ama cevaplamadım.

29 da 29, ahirette bir çakılımız olmuştur inşallah.

Kendimi çalışmamaya verdim, maalesef kusur çuvalımız doldu.

Beşiktaşın orta ve kadıköyün çıplak dekolte ve meydanokuyucu kadınları, erkekseniz tahriğe devam.

Fenerbahçe ekseninden ayrılmadım, ramazanda mağdurun yanında olabilmek adına.

Somaliye gitti fitreler.

Yeğenimin bebeği oldu, hoşgeldin İrem.

Midemi küçülttüm, her ramazan olduğu gibi, gece gündüz çanağını tersine çevirerek.

Daha yüzlercesi yaşanmışlık var ama en önemi ve önemlisi;

Son iftarın o billur gözyaşını nasib etti ya Allah, şükürler yağsın yüceler yücesi makama...


26 Ağustos 2011 Cuma

Bank Asya Birinci Lig

Yaşasın.

Artık ligimizin adı belli.

Sizin liginize bir ara uğrarız. Tabi eğer döndüğümüzde size rastlarsak.

Nerede olursan ol, ne olursan ol.

Son sözümüz FENERBAHÇE....

25 Ağustos 2011 Perşembe

GERÇEK İLE GÖRÜNMEZ ARASINDAKİ IŞIĞIN ADI

Teşkilatlı ve kapsamlıca yürütülen bu süreçte, bazı kuralların kral olmadığını belirtelim.

Gölgelere karşı savaşamazsınız. Gölgelere enerji harcamak safdillik olur. Oyunun kuralı değişmiştir çünkü, gölgelerin gücü adına hareket edilemez.

Artık zaman; gayrinizami harp zamanıdır. Top tüfek asker belge ekonomi siyaset yada güç denilen olgular, veya hukuk-adalet kavramları, gayrinizami harbin muhatapları değildir. Gayrinizami harbin tek kuralı; sizi içine çektiği, düşürdüğü, zavallılaştırdığı durumdur. Sadece sürecin sonunda elinize bir intihar tabancası verilir, ve gereği istenir sizden.

Sonunda gayrinizami harbin dediği olur, kaynağı ne demokrasi ne kamuoyu vicdanı nede çoğunluğun kararı değildir gayrinizami harbin. Tek açıklaması; artık kuralların değiştiğidir Omurga ve onur aranmaz bu gayrinizami harp teşekkülünde.

Zaten; bu yöntemle savaşmak ta beyhude bir gayrettir. Bu gayret eforunu sarf ederek, oldukça zayıf bir hale dönüşürsünüz ve gayrinizami harbin daha da esiri olursunuz.

Fenerbahçe üzerinde oynanan bu gayrinizami harp senaryosunda, bir gölgeye ateş ederek, yada bu gölgeyi yakalamaya çalışarak, kendi kendimizi tüketiriz. Hiçbir sorunun cevabı yoktur, hiçbir karanlık noktanın muhatabı yoktur, dürüstlüğün "d" si bile yoktur bu savaşta.

Gayrinizami harbin en büyük silahı ise paranoyadır. Paranoyalarınız seslerle birleşir, aynalardan yansır, ve sinirinizi tahrip ederek sizi alaşağı eder.

Biz Fenerbahçe camiası olarak, en büyük teşekkül olduğumuz için, ve ne mutludur ki, Türkiye üzerine oynanan gayrinizami harbin hedefi durumundayız. Artık bu gölgeler fenerbahçe denemesiyle içimize yerleşecek, ve gayrinizami bir sürü diğer harbin kurucusu olacaktır.

Şimdi size bu harp ile mücadelenin ayrıntılarını vermeye çalışacağım.

Gayrinizami harbin ana teması, sadece 1 hedefe odaklandığı yanıltmacasında saklıdır. Oysa, kanser hastalığında olduğu gibi, bütün vucudu kapsama alan bir sinsiliktir.

Gayrinizami harp; karşıtlıklardan doğar, ve ayrılıkların içinden süzülerek herkezi susturmak suretiyle adeta bir adalet savaşçısı konumunu kazanır, oysa darbe ile yönetimi, irade ve bağımsızlığı işgal ederek, tüm alkış tutanları köleleştirir.

Gayrinizami harp, başkalaştırma etiğini mükemmel kullanarak hedefini izole eder.

Hatta bazen ilahi bir musiki gibi gözükerek yerini yurdunu terk ettirir sana. Egolarla beslenerek, bütün zırhları kolayca geçer.

Gayrinizami harp asla öldürmez, yaşayacak bedenler ele geçirir.

Önce semirtir, sonra yüceleştirdiği kurbanın başına adalet baltası gibi iner.

Konumuz sarı lacivertti, ışığımız ve ülkümüzdü, inanç bayrağımızdı, oysa şu harp sonrası karmaşa ve ıssızlıkta tüm bu renkler bir sis tabakası tarafından siyah-beyazlaştırıldı. Önce ötekileştirildi, şimdi ise ıssızlaştırıldı.

Kurtuluş savaşının intikamını almak için 90 yıl bekledi, unutmadı, işkembeye atmadı, en büyük kalenin dokularına inmeye başladı.

Mahallenin delikanlısının kanındaki alyuvarları boğmaya başladı.

Gayrinizami harp ile mücadelenin tek yolu var, kanındaki saflığın zararsız gözüken zararlılarca işgal edilme ihtimalinde bile, bütün ışık gibi görünen karanlıklara karşı durmak. Yada 90 dan geriye doğru saymak.

Sanırım bir gün öldürüleceğim ama gayrinizami harbe karşı kişisel zaferim olacak bu şerefli ölüm...

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Sultanahmette dilenci mustafa

Ve serhad ayı ramazan geldi vakte.

Artık sınırlarda yalpalama zamanıdır. İçimdeki ukdeleri güvercinlere yükleyip, göğe erme zamanıdır.

Düşe dal düşün, ne gemiler geçti hayatından, ne gemilere bindin. Yüzlercesi binlerce olan.

Şekerdi çocukken, televizyon, filim, kızlar, kitaplar, müzik-dizi bilgisayar....

Hepsi tegenna eyledi zamanın kısa tarihine, mevsim değiştirdi mevsimler.

Şimdi benim gibi dönün edebiyata sürü sürü kuşlar.

Ben bu gece sultanahmet hatırası yapacağım. Orada kuşlar yerine geçmişime bakacağım.

İftar topunu duyup saadete dalan ben, bu 13. günü uğurlu yapacağım.

Ramazanın saltanatı üzerinize olsun, üzerinize çekin ki üstünüzde olsun....

Mustafa MEHİR

6 Ağustos 2011 Cumartesi

AKLINI ALIR ALLAHIN BÜYÜKLÜĞÜ

İnsan çok narin. derme çatma bir ölü deri kadar narin. Yarısı toz yarısı zar hükmünde bir kül yanmışı.

İnsanoğlu, pardon, islamoğlu, zaten dünyaya gelmeden önce tutamayacağı sözler veriyor: VARLIĞIN BİRLİĞİN SAYILACAK nevinden. Ama sözde kalıyor yaradılış şerefi.

Şövalyeler bile daha şerefli verilen sözler bakımından. Kraliyeti koruma açısından.

Bu rahmet ayında, kendilerine "take a break" cinsinden izin verenler. Siz şu anda Türkiyenin en büyük gurubusunuz. Ramazanın sonlarına doğru "TOP" yapacaksınız. Türk oğlu Türksünüz.

Siz zaten daha öncesinde;

-Bu dünyaya çocuk getirmem/getirtmem diyerek çok karizmatik oldunuz.

-Benim kalbim temiz diyerek, diğer bütün ibadetini yapacak insanlara şüphe getirdiniz, sizin kalbiniz temizdi, bizim kalbimiz pis ti değil mi? Kalbiniz temizdi ama Allahın şartları zaten "eğer kalbin temiz ise bana ibadetini ifa et" şartını getirmiyor mu?

-Allah benim içimi biliyor dediniz, Sanki Allah dışınızı bilmiyor gibisinden.

-Hacı / hoca yüzünden ibadetten de dinden de soğuduğunuzu söylediniz. Acaba hacı hoca şu güzel dinin sahibi midir. Sizi dinden soğutan hacı&hoca Cehennem ateşinizi de soğutacak mıdır?

-Bunların niyeti buraları arabistana çevirmek dediniz. Şimdi sayenizde arabistan burası. Her kadın gizli verici. Her erkek alkol-uyuşturucu takipçisi. Görüntüde herkes ahlak sahibi-ulema. Ama aslında köpekvari uluma.

Bunları söylerken ne kadar gerici, ne kadar şahbaz, ne kadar fetbaz olduğumu düşünenler çıkabilir.

Ama ister sizden, ister kendimden olayım. İster içten, ister dıştan.

Ne olursam olayım.

AKLINI_AKLIMI ALIR ALLAHIN BÜYÜKLÜĞÜ, VE AKLIM ALMAZ BU BÜYÜKLÜĞÜ.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

beautiful DONATELLA

wE ELECT ourselves from net.

When the first it was june. You and the sun, which is more bright, who knows.

And a song goes inside indeed, says, two love and a man.

You increase my inhibitance, heritage, attetitude.

I always get up early since you outlined it.

Your eye-colour, I need to remember, is it dark gray, turquaz blue, old fashioned green, or whatever is it, I need to full fill them immediately.

Because, memory say, your life energy goes dark, which dark returns infinity.

We can live it, no one never leave it.

2 Ağustos 2011 Salı

CEHENNEM DONANA KADAR

Aşkın en üst hali resimlendi ise, izdüşümü kadıköye denk gelir.

Uzaylılar dünyayı yok etmeye kalksalar, en sağlam kale fenerbahçeden başlamak zorundalar.

Kurtuluş savaşları ve mücadelelerinin meşalesi Fenerbahçedir. Diğerleri Fenerbahçe isminden türeyen, ve bu zırhın altında spor faliyetleri yapan spor kulüpleridir.

Yenilgiyi kabul etmemek Fenerbahçeliliktir. Kan ve gözyaşı pahasına dünyayı terkeden ruhlar fenerbahçe çatısında sarmaş dolaştır.

Sabah uyanırken Allah aşkı, günü yaşarken Fenerbahçe sevgisi, gece uyurken ana sevgisi öğünleri bütün evliyalar tarafından tavsiye buyurulur.

Ben bütün bu değerlere bir renk eklemek istiyorum.

ALLAHIN TAKIMI FENERBAHÇE.....

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Müslümanın Hayrına

Bu İslam Ayında,

Şefaatlerle dolu şelaleler akmaktadır bizim etrafımızda, orucumuzda. Biz aslında sıcakta yanarız sanırız ya, yok, öyle değil, serinlememiz, hatta donar gibi olmamızdır aslında. Terslikler kanunu tersine işler, ne mutlu bu şelalede donana.

Biz Allah rızası için oruca çıkarız ya, başka insanlar çıkar düşünceleriyle karşımıza. "Ben aslında tutardım ya, ben tutabilirim ya, ben tutsaydım iyi olurdu ya, be tutardım ama tutamadım ya..

Esas tutulma , tutarsızlık ve çelişkiler içinde kalmak. Biz tutulmayanlardan olup, tutanlardan olmayı dilemek üzerine varız.

Kalbini temiz tutanlara, son sözüm kalbinizi temiz tutun, ama arada bir "iman sabunu" kullanın.

Ve Allah için bu islam ayında kadınlardan uzak durun.

Daha açılacaklar
Daha yalvaracaklar
Daha şeytanlaşacaklar
Daha faalleşip çıldıracaklar,

Yani şeytanın daha esiridir kadınlar.

Ama siz dahil, yani kadının en büyük destekçisi olan erkek olarak, onun şeyutani vesveselerine pabuç bırakmaz sanız, kadında yola gelip İslam ayında İslam güneşinden primlenecektir.

Herkesin Mekanı cennet ola.....

29 Temmuz 2011 Cuma

İki Helikopter Parası

Recep İvedik filmlerindeki komik ve düşük senaryolardan biri 2011 türkiyesinde oynanıyor.

Saçma.

Helikopter İhalesi ve Fenerbahçe.

Tahminen bir helikopter 110 milyon dolar civarında. Savunma amaçlı ( hikaye saldırı amaçlı ) sikorski, kobra yada adı her neyse, bu helikopterlerden 20 tane civarında alınacak. Aziz yıldırım'ın elinde bu ihale. Nato ilişkilerinden ötürü.

Sen gel bu ihaleyi damada bırak, sana başka pasta ayarlayalım.

Aziz yıldırım ezilmedi, büzülmedi.

Devletin elindeki çark bu durumda Aziz Yıldırıma çevrildi. Gerekçe:

Eskişehirsporun taktik tahtasını sen yazdın.

Eee?

Eskişehir Yenildi...

Şike.

Yaa?

Her fenerbahçeli 20 tl verse, 500 milyon dolar.

İhale kazancına eşdeğer.

Bizi bu hesaplama vaziyetlerine itti zaman.

Evvel zaman içinde...

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Şahadet

Ne kaldı günahların tahsiline, ne kaldı kavuran ateşe, ne kaldı istikbale?

Hayatımızın tek manası Ramazan, arınma, değişim, kutsalma manileriyle geliyor.

İçim bir hür, günahlara dolu bavulu bastırıp basırıp kendimce ağzını dikişliyorum, artık kilitler patlarsa bilmem.

Dileğim, şahdetimin atmosfere karışsın, bir buluta değsin, bulut ağırlaşsın, yağmura zaten yetmez ama en azından sis olsun, bir kaç tene değsin.

Bendeki esinti 2 kişinin hafızasına değerse, bir ten abdest alsa aralarından, bir iftarın uhdesine erse,

Mustafanın bavuluna bir el atsa....

Allah kabul etsin sevgili müslüman kardeşlerim, Allah dostunuz olsun....

25 Temmuz 2011 Pazartesi

"KIYAMAM SANA" LI PİDE

Ramazan öncesi son kuduruk yazı:

Fahişe mesleğine saygı duyarız biz erkekler. Fahişelik bir bağıştır karşılıklı. Alan da veren de fahişesidir hayatın....,

Fahişeliğe duyduğumuz saygının temelinde bir güvenlik valfi yatar. Evdeki kadınımız, hayatımızdaki kadınımız, yada yerine hiçbirşeyi koyamadığımız kadına karşı bir geri tepmedir fahişe alternatifi. Bir intikamdır. Bir geçici hevestir. Bir yenilenmedir.

Asıl kadınımıza karşı bir tehdittir. Masum bir tehdit. Çünkü fahişeler yüzde 90.90 daha güzel bir kadındır. Daha kullan at bir kadındır. Daha kolay içinden çıkılabilir bir manzumedir. Yerine göre hatta, daha insaflı ve merhametli bir kadındır fahişe.,

Çünkü evimizdeki kadın bizimle hayatı, fahişe ise anı paylaşır sadece. Fahişe karşılığını verir paranın. Kendine sunulmuş bedenini kiralar. Akdini yerine getirir. Aklını yerine getirir. Fahiş bir fiyata, yani saçma bir yüksek para ile fahişelerle anı paylaşırız biz erkekler. Kapılan yanılır fahişeye. Her kadın bir fahişedir ya, fahişe bunun üstte kaymak tutmuşudur.

Yani evdeki kadının bazen ortaklığa aykırı hareketinden, yada biz erkeklerin maymın iştahından da kaynaklansa, fahişenin maddi cezasını biz erkekler, manevi cezasını ise kadınlar çeker. Çok mu muamma?

Değil.

Fahişeler keskindir. Fahişeler otoriterdir, fahişeler risk alır, fahişeler; besin zincirinin en üstünde yer alır. Aynen aslan gibi, aynen köpekbalığı gibi, aynen kutup ayısı gibi. Aslan payını fahişeler yer toplumun. Parasal, içgüdüsel, ve hatta prestij gibi unsurların -arslan payını- fahişeler yer. Vucudunu ve bazen hayallerini çoğunlukla geleceğini verir mesleğine ve karşılığında aslan payını alır. Yapılan iş ile gelirin açıklaması bu bağlamda özetlenebilir.

Her kadın ve hiçbir kadındır fahişe.

Bugünlerde fahişeye başka başka isimler yakıştırılmaktadır. Orospu, hayat kadını, eskort, konsomatris, telekız, motor, yok daha ne isimler ne isimler. Yani her toplum kesimi kendi inanışlarına göre dikip biçmişler fahişe kavramını. Oysa çok basit, fahişten gelme: FAHİŞE.

Bedenini görsel olarak sunan kadında, yani manken fotomodel de fahişedir. O meşhur güdüye hitap eden her kadın fahişedir. Diskoda çılgınca dansederek ifade eden kadın da fahişedir. Genelevde ev kızı gibi siftah bekleyende. Diyorum ya; meslek başlıbaşına. Sektör birbaşına.

Nasıl ki her sevişmenin içgüdüsü farklı farklı ise aynen parmak izi gibi, hepsinin sevişme temposu, hepsinin oluş anı, hepsinin zamanı, hepsinin ortamı farklı farklı ise, bütün bu değişken dinamikleri bedeninde söndüren fahişe saygıyı hakeder bence.

Bütün kötü hayat yaşayan kadınların en gizli ifadesi "keşke fahişe olsaydım" tümcesinde saklıdır. Hatta bazen "ben istesem neler neler yapardım" söylemi de fahişeliğe atıftır. Bu lafı etmeyen kadın ben tanımadım, içinden geçirmemiş kadın tanımadım, hatta fahişeliği bir tehdit olarak algılatmaya çalışmayan kadın olmamıştır.

Gemleri su üstünde tutan suyun kaldırma gücü varsa, her kadını fahişelikte tutacak kadar sevişme içgüdüsü her toplumda vardır. Yüz kadından 99 u mutlaka bir erkeğe sokulmak isterse cevabını olumlu alır. Seviyesi ne olursa olsun. Fahişeliğini yapar.

Beni ne mühendisler ne doktorlar istedi lafının temelinde gizli fahişelik yatar.

Herhangi bir yüzük yada gönül bağı olmayan her özgür kadın -dikkat edin- mutlaka fahişelik yapar.

Bu toplumsal açılımdan sonra, konu başlığım ile ilgili sonuç paragrafına geçiyorum.

Fahişelikte sadece bedensel su çekimi kanunu öncesinde bir muhabbet faslı geçer. Fahişe konuyu kendi mecrasında tutarak erkeğe bazı etken-edilgen konulardan bahseder. Onu kendine yakınlaştırır, kendini farkettirir ve arzulattırır. Uzaklık bağını çözer, ve bedenine odaklar. İster başına gelen talihsiz olaylar, ister kaderin onu bu yola itmesi, ister siyaset politika, ister klip moda,

Fahişe en sonunda kendini dişileştirir ve muhabbeti sks boyutuna çeker.

Sevişilir olur biter.

24 Temmuz 2011 Pazar

Ayrılık Acısı NAHHHHH Geçer....

Yutopik bi aşk sanılgısında yaşıyoruz. Artık kişisel söylemlerimizde -emesen ler fayzboklar twitler ve daha adını bilmediğim bir sürü kimliksizlik yerine geçen belge var.

Ve işin tuhafı tüm bu uydurma şahsiyetlerde nedense hep tarihte yaşamış efsanelere özeniş gözüme çarpıyor. Çoğunun çoğu, battal gazilere, seyid çavuşlara kubilaylara fatma ninelere halide ediplere öykünüyor.

Saklı kimliğin özleyişi bu olsa gerek.

Ben bu fotonlarla, elektronlarla, veri akışları ve sanal uyuzluklarla uğraşamam. Benim kimliğim yıpransada sahici. Benim 1300 sanal arkadaşım yok, 20 tane saklı kimliğim yok. Ben Yeri göğü yakan adam'ım sadece, Adamım sadece.

Ve benim aşklarım var, onların aşkını tadamasamda. Ben hep başkaları için yaşadım, bu zamanda bu kimlik aynen boğazın en nadide yalısı gibi, çoğunun gözüne, çoğunun götüne batacak. Güzelliği görmek isteyene ise tüm kullanım hakkını verecek.

Ben halen daha ilk aşkım yalıköylü esrayı unutmadım, unutsam ne diye geçerdim evinin önünden 2 kere sebepsiz?

Ben halen daha ihanetin tanrıçası Siyahşın'ın yaşattığı sevimli anlarımızı, fransızca öpüşleri, ilk yatalaklığımı unutmadım. Unutsam ne diye yoldan geçerken onun apartımanına bakayım ki.

Ben halen daha boşvakitlerimin en asil oyuncağı Söylem Teyzeyi unutmadım. Unutsam nasıl onu eşiyle gördüğümde içimden sonsuza dek mutluluk dileyebirim ki?

Ben halen daha ilk elini tuttuğum ve sevgi akımında titrediğim Elif'i ( Allah rahmet Eylesin ) unutmadım ki. Unutsam nasıl ona sevgimi sunmadığım için kaderine etki ederek onu ölmekten kurtarabilirdim'i düşünebilirim ki?

Ben halen daha :::'ı unutabilirm ki. Beni sımsıcak gülümsemesi ile sahillere bırakan meleği. Unutmasam nasıl onun bir gün denizden çıkacağını bekleyebilirim ki?

Ben halen daha nasıl nathalia'yı unutabilirim ki, ay ışığında kadının nasıl göründüğünü hayatıma çivileyen? Unutsam Kiev'in hava durumuyla neden ilgileneyim ki?

Ben halen daha Nüzeyyeni nasıl unutabilirim ki, herşeyini bana vermeye hazır direnişin askerini? Unutsam nasıl eski telefon edişlerine ne cevap vereceğimi bilmemenin salaklığı beni güldürebilir ki?

Ben halen daha nasıl krizlere gebe kaldığım :::'yı unutabilirm ki. Her 18 martta şehitlerini bir başka andığım ilin kızını.

Ben halen daha nasıl Bn. Diazemi unutabilirim ki, içimdekini okumada en profesör kadını, unutsam ona nasıl nasıl olduğumu ve ana ayrılış sebebimizi mail atma isteğim olsun ki?

Daha bir sürü yaşanmamışlığım var, ama yaşlanmaya başladım, sizi elbette unuttum yada unutacağım, merakta kalmayın.

Mustafa'nın ayrılık acısı NAHHHH geçer çünkü....

gÜLME YÜZÜME

Şimdi sen ne kadar geçmişi tırmalayıp, kan akıtsanda, be aşkın yüzü kutsaldır diyeceğim. Bu uğurda zararı-kaybı çek diyeceğim.

Şimdi sen ne kadar maddi-manevi yıkımlarından bahsederek geceyi yuvarlasan da, bu senin tercihindi, yıpranma payımı göze alarak konuş diyeceğim.

Şimdi sen ne kadar dünyaya 1 kereliğine geldim desende, doğacak güneşleri de hesaba ekle diyeceğim.

Şimdi sen ne kadar seviştik, ne kadar yakın olduk, ve ben yandım desende, o gecelerin ateşini bir de bana sor diyeceğim.

Şimdi sen ne kadar senden başkasıyla yaşayamam desende, ben dolar 1700 lira oldu diyeceğim.

Şimdi sen ne kadar arkadaş kalalım dersen, ben de o kadar arkadaş olmadığımızı ekleyeceğim.

22 Temmuz 2011 Cuma

ŞEBEKe ÇARŞI

Kimin isyankar, kimin asi ruh kimin delikanlı kimin protest, kimin ....


olduğu belli oldu.


Çarşı efsanesi bir hint masalı olarak literatüre geçti.

Çarşı iade işlemi tamam. Makbuz no 867553

21 Temmuz 2011 Perşembe

YENİDEN FENER, HER ZAMAN FENER, SONSUZA KADAR FENER

Ulan çakallar sürüsü, haysiyetsiz domalıklar, eli daşşağında yobazlar.

KUTSAL DEĞER FENERBAHÇEDEN ÇEKİN ELİNİZİ, ÇEKİNNN, ÇEKİNNNNNNNNNNNNNNNN.

Bize şikeci demeye yaftanız yetmez, haysiyetini zaten yetmez.

Neden son ana kadar şampiyonluğu kaçırma endişesi yaşadık, söyleyin ulan..

Neden 17 maç kazanmamız zülfünüze dokunda darlanbazlar?

Attığınız son dakika golleri bile yetmedi, tanımsız golleriniz bile yetmedi bize.

Biz güneşli günlerin çocuklarıyız, gölge etmeye cürmünüz yetmedi, yetmeyecek.

Davul sülalesi, sinekli çakallar ordusu;

Kupayı iade ettiniz de size şerefinizi iade eden oldu mu?

Ulan üreme tohumları. Uzatmayın.

Hiç bir zaman Fenerbahçe olamayacaksınız....

18 Temmuz 2011 Pazartesi

ÇARŞI'da dolaşım :))))))))

Abbasağada sıradan bir cumartesi. Beşiktaş gurubu çarşı sohbet toplantısı yapıyor. Ben de vakit bolluğundan dolayı katıldım ve 20 dakika dinledim. Korkunç komikti...

Önce dün gece gördüğüm rüyadan bahsedeyim. Ihlamurda 10 kadar fenerli bağırıyoruz. Sonra çarşı gurubu bizi taşla sopayla bıçakla kovalamaya başlıyor. Biz tam da ıhlamur kasrı seviyesinde kaçarken, bir bakıyorum ki 1000 civarında fenerli ağaçlıklara saklanmış ve elleriyle bize "sus" işareti yapıyorlar. Çarşı bu tuzağa balık gibi yakalanıyor ve etrafı amansızca çevriliyor. Benim o anki düşüncem: Çarşıyı bi güzel eşşek sudan gelene kadar dövülecek ve hepsinin beyni yumuşayacak. Oysa Fenerbahçe rüyada bile çok büyük. Hemen bir forum ortamı kuruluyor, ve çarşı ile Fenerbahçe anında konumlarını tartışmaya başlıyor. Dahada enteresanı şu: Bizi kovalayan 100 kişi forum başladığında 10 kişi sayısına düşüyor.

Önce Alen konuştu bu forumda. Çok moralsiz izlenimi verdi. Adeta nişanı atacak bir nişanlı konumundaydı. Herkesi uyardı ve "sadece kendi sorunlarımızı dile getirelim başka takımlara karışmayalım" mesajı verdi. Fenerbahçeyi dile dolamama konusunda katılımcıları uyardı. Oysa dervişin zikri ve fikri asla ayrı olamazdı.

Aynı çarşı internet sitesinde trabzonu şampiyon ilan ediyordu, ne zaman: Fenerbahçe içeri alındığında. Sonra birden dalga çarşıya vurduğunda bu kutlama mesajı ortadan kalktı aniden. Oysa aynı çarşı başka klüplere benzemediğini, asil olduklarını ve eşsiz olduklarını anlatıyorlardı. Yangından mal kaçırma bu olsa gerek. Başkasına boynuz parlatırken boynuzun altında kalmak bu olsa gerek.

Sonra çarşının askeri spor yazarı Zeki demirkubuz diye biri asıldı mikrofona. Diğer takımlardan "renkliler" diye bahsetti. Oysa onlar değilmiydi, Fenerbahçenin tüm rakiplerinin rengine giren? Gökkuşağı gibiydiler yakın zamanda. Trabzona bile yalvardılar "bizi yenin" diyerek.

Oysa onlar değil miydi; Topu galatasaraya son dakika teslim eden. Oysa onlar değil miydi papermoonda yemek yiyen. Oysa onlar değilmiydi son maçta bursalı olupta tarihini satan. Oysa onlar değil miydi Rizeye yatıp bursayı küme düşüren. Oysa yüzlerce defa onlar değilmiydi renkten renge giren?

Elbette tarih balık zekalı onlara göre, zekasızlara göre.

Sonra söz taraftara döndü. Bir tanesi çıktı ve dedi ki: Biz kupayı teslim ettik, Fenerbahçe 1 gram delikanlı ise Şampiyonluk kupasını geri versin. Aklınca blok oluşturmaya çalışıyordu.

Sonra üzerinde sarı lacivert renkler olan bi renk körü aldı mikrofonu. Kupayı iade ederek temiz kaldıklarını belirtti. Oysa kupayı iade etmek tam bir şark kurnazlığı olup, kendi kendini tatmin etmenin bir şeklidir. Kupayı iade ederek namusu şerefi iade ediyoruz manası çıkar ortaya. Tabi kartal gözü ile başka bir görüş ortaya çıkıyorsa bunu bilemem.

Basını suçladılar, federasyonu suçladılar, digitürkü suçladılar, hükümeti suçladılar, fenerbahçeyi suçladılar. Klasik.

Şerefli ikincilikleri şampiyonluğa tercih ettiklerini vurguladılar. Demekki 2<1.

Sonra 2004 yılında 8 puan ilerden kaçırdıkları şampiyonluğa geldi sıra. Çingene lucesku, türkiyeye gelmiş en şerefli hoca oldu. Cem papila eyyamcı olmadığı için suçlandı, yani şerefli biri olduğu için. Oysa cem papila sidiğine kadar beşiktaşlı.

Bu çarşı zaten bir ara kendi kendini kapatmıştı, sonra yeniden resetledi kendini. İş epey acayip oldu.

Bir sakin cumartesi abbasağa parkında böyle acayiplikler yaşandı ve bitti.

15 Temmuz 2011 Cuma

ciğersiz PKK

İnsan olan ne diyebilir ki kötüye,

Adı üstünde kötü.

Hakaret mi, cinayet mi, soy kırım mı?

Bu neye delalet, neye cihet, neye hizmet?

pkk nın kaynağı uygar batı medeniyetini mi yıkacaktın zehir atarak gökten?

Çözüm bu aslında.

Ama bizim zehir uçakları kalkmadan, onların nükleer bombaları ateşlenir bile.

Onursuz yaşamak mı ölüm mü?

Sır burada saklı işte.

Benim cevabım onursuz yaşamaktansa...........

13 Temmuz 2011 Çarşamba

SENİ NÜKLEER SEVİYORUM FENERBAHÇEM...

Hukuk oyuncağından gelen bozulma sesleri ve mekanik gürültüler ile sallanmakta olan Fenerbahçe Cumhuriyetine bazı mesajlar vermek elzem oldu.

( en az 100 bin kişi beni takip ediyor ya...)

Fenerbahçeye ve Fenerbahçeliliğinize sahip çıkın, hepimiz Aziz YILDIRIM'ız.

Mason G:S: ortaya atılmış bir emekli fahişe gibi saf değiştirip durmaktadır. Bunlardan gelecek destek yerine İsrailli yahudi insanlık düşmanlığı ve yamyamlık derneğinin lanetli desteğini tercih etmektir Fenerbahçelilik.

Mason G:S: bize laf atacağına, 8-0 lık tarihi depremin yaralarını sarsın. Yada malatyada kullanılan doğan görünümlü şahinlerin 1000000km bakımını yapsın.

Edepsiz ve beyinsiz lazların yapmaya çalıştığı gerzek muhabbetlere kulak asmayın. Rus karılar geldiğinde karısını çocuğunu sokağa salan adamlara belli ki çernobilin radyasyonu az gelmiş.

Beşiktaşın berduş çarşısı hinternet sitesinden trabzonun şampiyonluğunu kutlamış. Sarsak egoları ile kendilerini bile ikna edemeyen sokak çalgıcısı çarşı: Bira manyakları. Asosyal grup. Desibel şampiyonluğunu bile kaptırdınız. Hadi daha çok alkol daha çok gürültü. Badeledim sizi.

Bu cevapları yazarak bile önem derecesini yükselttiğim için bu güruhlardan herhangi bir teşekkür beklemiyorum. Yaşadığınız sürece zararsınız. Böbreğinizi bağışlasanız kedilere bile yedirmem.

Bir de Erman Toroğlu var. Düzen düzene. Gel hakemlik müessesesini düzelt, başkan ol, kadı ol, imparator ol, Erman imparaTOROĞLU desinler sana. ARA Kİ BULASIN...

Bodrum barlarında şöhret düşükünü cıvırlara şarap ısmarlayıp onları yatağa atan zihniyeti, yıllar boyu bize aynı teraneleri ve ezik domatesleri satarak yaptığı şüpheli şöhretini aklasın. Bizim köyün uyuz köpeği iste. Senden kalp astımı olan tavuklar korkar ancak ve ancak geceyarısı sonrası. Delikanlı olman karşılığında 1000 kutu 250 cc viagra benden.


Burada adını sayamadığım ama kendilerini ve niyetlerini çok iyi bilen bazı şaşkınları da anmadan edemeyeceğim.

Fatih Altaylı
Ahmet Çakar
Ahmet Ağaoğlu
Oswald Tamburacı
Bilgin gökberg

ve sair dallamalar ile

sırasını bekleyenlere içten saygılarımla,

( bunların seviyesine inmeden bunlarla başetmek maalesef mümkün değil )

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Tarihin Gölgesinde Fenerbahçe Olayına Bakış

İsa, Musa, Muhammet,

Galileo, Nazım Hikmet, Nelson Mandela,

Tarihin "KAYITSIZ" güçleri tarafından iç edilen, tersyüz edilen derdest edilen bir sürü şahsiyet ve onların yaşadığı yaptırımları yazar tarih.

Amacım tarih paylaşımı değil, sadece zihin aydınlatan sorular ile, somut sorular ile bu olaya yaklaşmak.

1- 8 aydır sürdürülen takip neden ligler biter bitmez operasyona dönüşmedi? Seçimler ile liglerin bitimi arasındaki 3 haftalık sürece ayrıca dikkat çekmek isterim.

2- Neden başbakan-iç işleri bakanı, savcılık ve diğer birimler bu takipten haberdar edilmedi?

3- Bahsi geçen paralar sonucu neden hiçbir futbolcuya ulaşan yada ulaştırılan paralar takip edilmedi, neden maçların gidişatına şike görüntüleri yansımadı?

4- Basın ve polisin soruşturmayı yargısız infaza çevirmesi ve kamuoyu karalama kampanyasına dönüştürmesine ilgili makamlar sessiz kaldı?

5- Neden FB sportif hisseleri en çok prim yapması gereken dönemde özellikle yabancılar tarafından yoğun olarak satıldı?

6- Neden FB yöneticileri "dinlendiklerini" biliyorken bu tarz aptalca ve alenen konuşarak kendilerine ve kulübe zarar vermeye çalışsınlar?

7- Nasıl oluyor da; basketteki doping skandalı ve futbolcumuz emrenin attığı varsayılan aptalca sms ile yıpratılmaya çalışılan Fenerbahçe klübü ile operasyon ve linç kampanyalarının "bir el" tarafından yönlendirildiği kanaatine varmaktayız?

8- Fenerbahçenin en verimli mali ve sportif başarılarının denk geldiği 2010-2011 sezonu operasyonun başladığı tarih olarak seçildi?

9- Neden trabzonlu yöneticiler bizim şampiyonluğumuzu hiçbir zaman tanımadılar, bir bildikleri mi vardı?

10- Aziz YILDIRIM'ın daha önce bir cemaatçi grubun desteğindeki yöneticileri dışlaması ile sahip olduğu uluşlararası müteahitlik hizmetlerinde elde ettiği başarılar ile, aynı zamanda FB yöneticilerinin ticari başarıları ile operasyonun şifreleri arasında bir paralellik bulunmakta mıdır?

11- Fenerbahçenin küme düşürülmesini isteyen trabzonlular, beşiktaşlılar ve diğer zümre eğer emellerine ulaşırlar ise, klüplerinin uğrayacağı maddi zararların farkında olmadıklarına göre, klüplerine destek olmak için ne gibi planlar yapmaktalar?

12- Sadece Fenerbahçe ile kapanacağını zannettikleri soruşturma sonunda, yaptırımların etkileyeceği takım sayısı ( tahminen: Sivas, Gençlerbirliği, karabük, Eskişehir, Beşiktaş, İBB, ve bir adet takım ile ) sayesinde liglerin iskeletini kaybedeceğini biliyorlar mı?

13- Uefa nezdinde şampiyonlar ligi ve diğer kupalara katılacak tüm takımların -trabzon dahil- haklarında çıkacak adli kararlar sonucu ortaya çıkacak tablonun sosyoekonomik, itibar ve marka değeri, sponsorluk, yayın hakları v.s. etkilerini şu ana dek hesaplayan olomuş mudur?

14- Siyaseten etkisi azalan askeriye, satışlar ile el değiştiren kamu kurumları, bankacılık başta olmak üzere dış sermayeye sunulan tüm sektörlerden sonra kronolojik olarak elde edilmeye çalışılan son kale fenerbahçe'ye uzatılan ellerin kırılması sonucu meydana gelecek olan sosyal patlama ve toplumsal hareketler hesaplanmış mıdır?

15- Aziz Yıldırım'ın sağlığı ile ilgili tahliye talebi kabul edilmediği için kamuoyuna sağlıklı bir açıklama ne zaman yapılacaktır? Yoksa aziz yıldırımın yurtdışına kaçacağı gibi bir ihtimalden mi korkulmaktadır. Aziz yıldırım sahip olduğu ticari ilişkiler ve ömrünün 30 yılını verdiği ve tesis ettiği kurumsal kimliğinden hangi şartlarda vazgeçerek kaçmaya çalışır?

16- Her zamanki gibi yaşanılan süreçten büyüyerek ve devleşerek çıkacak olan birlik ve beraberliği tavan yaparak, rakipleriyle arasındaki farkı en az 2 katı açacak olan Fenerbahçe spor klübünü kim durduracaktır?

17- Tesis, başarı, mali yapı, transferler, şampiyonlar ligi, kurumsal güç, marka değeri, Türk sporundaki ağırlığı, ve gittikçe büyüyen Fenerbahçe spor klübünün pire için yorgan yakacağı düşüncesine kapılanlar kimler olup, organik bağları ne zaman aydınlatılacaktır?

18- Kamuoyu Vicdanı adına hareket edenlere 18. tokatımızı indirdik, tokat manyaklığına karşı bir ilaç ne zaman geliştirilecektir?

8 Temmuz 2011 Cuma

FENERBAHÇE AŞKI ASLA BİTMEYECEK

Nerden geldi bu rüzgar, hangi evrenden.

Bu aşkı yüreğimin en derinine oturttu?

Sarı Laciverdi gözüme tanıttı ve dünya bu renklere büründü?

Her aşk vefasızdı, asılsızdı ve ağlamaya değmezdi.

Her kadın peşinden koşuldukça uzaklaşıyor ve bana gülerek bakıyordu.

Ama Fenerbahçe adasıydı her dalganın beni sürüklediği yön.

Şu sahte teknolojik dünyada, sanal insanlıkta, düzeysiz beşeriyette.

Hiç anlayamadığım ama hep ağladığım aşkın, gerçek aşkın ay yüzü Fenerbahçem oldu.

Ve şimdi, bu tuhaf zorbalıkta, bu hain taarruzda, bu alçak seferberlikte

Allahın Huzurunda,

SON SÖZÜM(ÜZ)

FENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇEFENERBAHÇE.....................................................................

7 Temmuz 2011 Perşembe

FENERBAHÇELİ MUSTAFA

İlk gittiğim maç: 1983 fb- Ankaragücü 2-0 Goller selçuk ilyas

En erken gittiğim maç: 1989 sabah 06.30 konyasporla şampiyonluk maçı

İlk gözyaşı döktüğüm maç: Fb- Zeytinburnu 0-0

İlk deplasman maçım izmir 1989 altay 69,000 kişden biriydim

İlk defa kaçtığım maç fb-malatya 6-0 ( 23 nisan )

Rakip tribünden seyrettiğim maç sayısı 6 kez.

İlk defa polisten jop yediğim maç Ali sami yen 1985

Bayan arkadaşı ekerek seyrettiğim maç 1993 parma

Devre arasında camiye gittiğim maç 3-4 galatasaray

ÇATLAMIŞ TOPRAĞI SULARCASINA
KAYBOLAN ZAMANI ANLARCASINA
SEVMEK DİYEMEM; TAPARCASINA
ANLADIM Kİ FENER;FENER,FENER.........

6 Temmuz 2011 Çarşamba

FENERBAHÇEYE MASONİK TAARRUZ

Kolay mı ülkenin en büyüğü olmak?

Kolay mı insanların gönlünde yatan teminat olmak.

Kolay mı içten içe herkesin nufüs kağıdına işlenmek?

İşte Fenerbahçe ve temsil ettiği değerler tek dişi kalmış canavar olan masonluk kurumunun taarruzuna uğradı ve gizli çark fenerbahçeyi içine çekmeye çalışıyor.

Kaplanı kedi yapmaya çalışan sistem en sinsi mekanizmalar ile paslı gövdelerine emir gönderdi.

Fenerbahçe şike yaptı?

YAAAAA?

Kamuoyu vicdanı diye bir etiketi de hain dosyalarına kapak yaptılar.

Kamuoyu vicdanının kriteri nedir? Hukuk sisteminde kamuoyu vicdanı diye bir madde var mı?

O halde;

Etilerde bebekte zekeriyaköyde acar villalarında yaşayan, ultra lüks yaşayanlara da kamuoyu vicdanı uygulansın. Kamu hizmetinde çalışsınlar.

10 sene önce buzdolabının rafını ancak dolduranlar, şimdi holding oldular ise, onlara da kamuoyu vicdanı uygulansın.

Siyasete yakın durmak suretiyle milyar dolarlara varanlara da.

İhalecilere de,

Medikalcilere de

Müteahitlere de

Koça sabancıya karamehmete doğuşa fuhuşa da uygulansın bu vicdan.

Boşversenize,

Vicdan pavyonda çalışan bir konsomatris. Süslesen püslesen ancak ikoncan olur fazla bişey olmaz. Bu sebeple bu vicdanı başköşeye koyanlara ve saltanatını ilan edenlere bazı birtakım mesajlarım var.

Vicdanınızın saatine 100 lira veriyorum, istersem 150 lira, bırakın vicdanınızı.

Fenerbahçeyi 2. lige mi düşüreceksiniz,

Maçlarımızı olimpiyat stadında oynarız, 120 bin kişiye koltuk moltuk istemez.

Cumhuriyet söylemimize mi takıldınız, kurarız yanarsınız bitersiniz.

Aziz başkanı derdest mi edeceksiniz, 1000 tane aziz olur tahakküme sokarız alayınızı.

Hukuk mu silahınız; yürekle karşı koyarız.

Amacımız tehdit mi, değil, zaten varlığımız tehdit size. Uyku ilaçları stoğuna başlayın.

Sahi kuzum, siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?

5 Temmuz 2011 Salı

ESKORT ANDI

Ben Eskort HAZAL,


Meslek boyunca güzel bakımlı ve hoş kalacağıma,

Müşteri memnuniyeti ilkesiyle hareket edeceğime

Muayyen günlerimde mesleğimi icra etmeyeceğime

Verilen randevularıma sadık kalacağıma

Gizlilik ilkesiyle hareket edeceğime

Müşterilerimi dışarda gördüğümde tanımayacağıma

Müşterilerimin özel hayatıyla ilgili bilgileri sır olarak tutacağıma

Müşterilerimin aşırıya kaçmayan isteklerini makul karşılayacağıma

Birden çok talep olduğunda ücretler ile oynamayacağıma

Diğer eskort arkadaşlar ile mesleki rekabet hariç haksız rekabette bulunmayacağıma

Müşterilerim ile duygusal ilişkilere girmeyeceğime

Sağlık koşullarına uygun hareket edeceğime

Dini manevi zamanlarda çalışmayacağıma

Müşterilerimin performansıyla ilgili durumlara saygılı davranacağıma

Mesleğimle ilgili her türlü gelişme ve teknolojik ilerlemeyi takip edeceğime

İşimi yaparken çevreme rahatsızlık verici hareketlerde bulunmayacağıma

Tanıtım yaptığım resimlerin bana ait olacağına

Sunduğum tarifeler harici diğer ekstra ücretler talep etmeyeceğime

Düzenli olarak tıbbi muayene ve diğer sağlık testlerine gireceğime

İki müşteri arası en az 1 saat hijyen hazırlığını yapacağıma

Müşteri ihtiyacı olan malzeme ve sağlık sarf malzemelerini tedarik edeceğime

Müşterimle iletişim bilgilerini paylaşacağıma ve çağrılara cevap vereceğime,

Müşterilerimin özel hayatında sorun yaşamamaları için özen göstereceğime

Reşit olmayan kişiler ile ilişki kurmayacağıma,

Toplumun genel ahlak ve genel sağlık kriterlerine uyacağıma

Elde ettiğim bilgi ve sair enformasyonu diğer kişi ve kurumlar ile paylaşmayacağıma

Herhangi bir kurum-kişi ve oluşum adına hareket etmediğime ve etmeyeceğime

Kamu yararına olan edindiğim bilgi ve sair enformasyonu ilgili kurumlara ileteceğime,

Türk anane, örf ve gelenekleri ile ahlak etik ahlak kurallarına aykırı hareket etmeyeceğime,

Yaşanacak hukuki süreçlerde müşteri menfaatini kollayacak türde ifadelerde bulunacağıma,


NAMUSUM VE ŞEREFİM ÜZERİNE ANT İÇMEK İSTERİM DEEEE....

Kadınlar Hakkında

Erkeğin faydalı zamanının 3te birbuçuğu sevişme odaklı. Yani vizyon misyon ilke vesair bütün karizmalar delinmiş bu tespit ile.

Peki erkeği bu kadar güdüleyecek etken olan kadınlar ne düşünüyor.

Ben kadın değilim. Ben kadınsı da değilim. Eğilimim de yok. Kadınlar hücresinde büyümüşlüğüm dahil, böyle bir kariyer barındırmıyorum.

Peki nasıl kadınlar hakkında ( uygulamaya yansımasa dahi ) neden bu kadar çok şey biliyorum.

1 Temmuz 2011 Cuma

ÖRDEK YEMİ FABRİKASI

İnsanın içinden hiç birşey gelmiyor. Bu aralar. Sebebi malumunuz.

İnternet, kablosuz canavar.

Vakit ve istek canavarı. Kendini yüzle çarpıp, dev aynasında gösteren ve bizleri kandıran yokluk yansıması.

Bu yüzden insanlar kendilerini sonsuz bir kayak pistinden inme zevki yaşayarak, yada sürf, sonsuz dalgaların üzerinden kayarak tatmin ediyorlar.

Aslında; asla. Sadece bir makineye kendimizi yazdırıp, seyredip duruyoruz.

Neyse, bu gerçek internetin büyümesini önlemeyecek. TAAKİ KABLOLAR KOPANA KADAR.

Bu yüzden bir tepki dile getirmeli.

Bir umutsuz köyün yamacına fabrika kurmak istiyorum.

Süs ördekleri için yem fabrikası.

O köyün insanları mutlu olacak. Ne için çalıştıklarını önemsemeden, süs ördekleri için yem ve bakım ürünleri üretecekler. Mesai kutsaldır ya umutsuzlar için.

Zaten ördekler önlerine gelen herşeyi yedikleri için, fazla yatırımıda gerek kalmayacak.

Her tür hammaddeyi yemleştireceğiz, yada içselleştireceğiz. Paketleyeceğiz. Ebat ebat, öbek öbek, dizgi dizgi, bu yemleri büyük illere sevkedeceğiz. Ambalajın üstüne sevimli ördek resimleri yaptıracağız. İlk siparişi köy meydanında kutlayacağız. Ticarileşmiş olacağız. Çekim ekipleri gelip, bizim bu örnek ördek yemi fabrikamızı çekecekler, geniş kitlelere ulaşacağız.

Tabi üretimimizin ne kadar ticari ve başarılı olacağı meçhul. Neticede mutluluk ürettik neresinden bakarsan bak.

Sonra israilden yada çinden bize sipariş ve ortaklık önerileri gelecek. Diğer hayvanlar için de üretim bantları eklememiz istenecek ama biz sadece Ördek yemi üreteceğiz. İhtisası arttırıp kaliteyi düşürmek bize ters ne de olsa.

Fabrikanın imtiyaz sahibi köyün mütevelli heyeti, ve köyün siyasi insanları da temsilci olacaklar.

Birde ördek güzellik yarışmasına sponsor olduk mu, değmeyin sosyal keyfimize.

En sonunda, bu çabalarımız neticesinde, ördeklerimizin yaşam standardı da en az 5 basamak yükselecek dünya averajında.

Cumalık hikaye bu dostlar. Cumanız hayrola....

29 Haziran 2011 Çarşamba

TUHAF AŞK HİKAYELERİ

Ben merkezli...

Beykozda esra ile buluşmuşum. Kayıtlı tarihimin ilk buluşması. Mavi gömlek var üstümde, hemde çivit mavi. O zaman saçım da var.

Beykoz korusu, bir ağacın altı. O kadar safarozum ki, kız bana yanaşımlarda. Ama bu tarihin ilk buluşması ya. Ben yüzümü çevirdim öptürmedim. Pişman mıyım, bilmem ki..

Onun yediği kestane kabuklarını 7 yıl montumun cebinde taşıyan da ben.

Esra ile saysan saysan 6-7 kere görüştüm. Üniversitesinde, nişantaşında, galleriada, boğaziçi ünüversitesinde, sarıyerde, bide beykozda.

Söylem teyze, yine o bana ilk kur yapan zat. İngilizce hazırlık sınıfında. Dersi astık, tuhaf bi sigara içtik. Kaotik ruh ikizliğimiz 7 sene sürdü. 40a yakın görüşme, 10-15 tanesinde küserek ayrılma, 10-15 kere beni geri arayan oydu. Tuhaftı söylem teyze. Hiç yatılmadı onunla, pişman mıyım, hiççççç.

Siyahşın. Onun tatil yaptığı yere borçla gittim borçla döndüm. Kedisine baktım bizim evde 10 gün. Ona borcumu verdim ve ayrıldık. Bi kere yatıldı, kimse zarar görmedi. Zararsız mustafa, erotik kaplumbağa.

Ve 20 ye yakın kadından bana, benden kadına başlamadan eriyen yaklaşımlar. Öküzlüktür söylemesi; bir adet jigololuk denemesi, olmadı, zaten olamazdı.

Birkaç bilgisayar virüslüğü, ama sanaldan sanala, erişimsiz.

Haa, evliyim ve çok mutluyum. Sanırım en kayda değer aşkım da bu.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Yakışıklı Penis

Girdiğim arkadaşlık ve sair sitelerde bakıyorum ki;
gezdiğim yerlerde daldığım denizlerde

Kadın Milleti güzelliğin yüceliğini almış eline, dünyaya mesaj saçıp duruyor.

Biz erkekleri vefasızlıkla, değer bilmezlikle, ve hatta, kötü kaderlerinin vektörleri olarak anmaktalar.

Dünya üzerindeki değerler adına ve karşılıklar prensibine göre konuşuyorum ki,

Ve hatta evrensel olduğumu da ekleyerek

Herşey ve herkes hakettiğinin karşılığını alır ve hakettiği yerdedir.

Hiçbir düzen haksızlığa karşı yerinde duramaz.

Çalışmasının karşılığını alamayan işçi orada durmaz.

Çabalarının karşılığını alamayan patron kepengini kapatır.

Ot bile yaşam koşulları oluşmamış ise orada bitmez. Ot bile !

Sadece mecburiyetler karşısında bir süre beklemeyi kabulleniriz, o kadar.

Bu yüzden kadınlara, muhatap almamam gerekirken bile söylemek istiyorum ki;

Erkeğin karşısında değil, yanında durun, güzeli güzel yapan tek şey ona bakandır.

Penis bile bu söyleme dahildir....



Ne yazı oldu ama

19 Haziran 2011 Pazar

Açıklama

yAZILARIMDA

SEx

eROTiK

sEvişmE

ROMAntik


başlıklı bölümleri kaldırdım. Maalesef SEX SATAR deyişi gerçek oldu bu masum blogta.

Tık rekorları bu yazılarda.

Bu yazıları kaldırdım.

Ne jıgloyum ne pezvenekim

ne başka bişey.


Okuyan okur okumayanın dibi uyuz olsun aşınsın....

18 Haziran 2011 Cumartesi

17 Haziran 2011 Cuma

Günlük

Bu müşteriler de çıldırdı, sat babam sat, mal kalmadı, yani araba, çoğu kimsenin hayallerini süsleyen arabalar, bende bir fatura karşılığı mal sadece, stok maliyeti olan, koruma kollama derdi olan, hatta sıkıldığım bıktığım...

Düğün mevsimi geldi millet habır hubur evlinip duruyor. Altıncılar, düğüncüler, gelinlikçiler, ve jinekologlar yaşadı, tatile mutlu çıkıyorlar.

Seçim olmuş, bitmiş. Bu tayyip tam bir sapık. Kilot koleksiyoneri. Kilodunu almadığı adam bırakmadı.

Aşk mevsimi geldi, sanırsam hormonları kavanozda biriktirmeliyim, gelecek nesillere "bizden" bişey kalsın.

Günümü günlüğümü bu kadar paylaşsak yeter,

Gününüz salim olsun dostlarımm...

16 Haziran 2011 Perşembe

Özge Ulusoy'u Tanıyalım

Ben, ortalama kadın zekası ve cesaretinin, ortalama olmayan bir estetik bedene yerleştirilmesinin sonucuyum.

Kendimi en çok ailemle kahvaltı yaptığım dakikalarda iyi hissederim.

Hiçbir zaman orgazm yada birleşme denilen olgulara varamadım, bu yüzden şemalimde muzurluk göremezsiniz.

40 lı yaşlarımda sosyal statülü biri ile yani birisi ile değil, biri ile evlenerek, onun nesil misyonuna katkıda bulunacağım, istesemde istemesemde.

Erkekler bende ne mi buluyor, hımm, sanırım lisede iltifat edilince yüzü kızaran masumiyetin bana indirgenişini.

Evet, önceki hayatımda ürkek bir alageyiktim.

Erkekleri yiyen bir dişi örümcek olmak imajını taşıyamadım, piyasamı yükseltemedim.

Evet uykuyu seviyorum, orada kim ne der kim ne giyer endişelerinden uzağım.

Yani yaptığım yemek lezzetli olmaz, yiyenler hatır için yer, henüz kadınlık ve anaçlıktan uzağım, ama şansım sürüyor.

Survivorda vucudumun reyting yaptığını söyleyenlere gülerim, ben kendimi hiç bi zaman çıplak yada dişi hissetmedim, böyle görenler biraz bilinçaltıları sorunlu tipler.

Birgün gerçekten seveciğimi zannettiğim insan ile buluşmayı hayal etmiyorum, o yazgı zaten kaderim, çabalayarak ulaşamam, tanrı karşıma çıkarırsa ne ala.

Yaşamdan zevk alma güdülerini sadece aşırılıklarda arayanlar beni bulmaya çalışmasın.

Neden bu yazıyı yazma gereği hissettin mustafa?

Cennetteki 2 boyutlu hurileri sende hissettim de ondan.

14 Haziran 2011 Salı

DEKOR KADINLAR

Dünyada birkaç şey yaptım, beşinci vitesi bulmak için.

Mesel; Futbol oynadım, baktım ki toplara en sert vuran, geriden başlayıp öne geçen, vucüd koyduğu adamı sahadan silen adam oldum. Yetmedi, en estetisyen golleri attım. Ama yetmedi, zirvedeki su yavandı.

Sonra kumara takıldım, tek kollu, çayına, karı bulmasına. Fakat kumar, temdeki fahişeler gibiydi, sadece işini yapan ve oynatana kazandıran.

Sonra dini temalı gruplara dahiliye. Arkadaşlar, arınmışlar, hep iyiyi işaret ederek, nefsini körleyenler. Ama bir baktım bendeki kültür derinliği yok.

Sonra geç te olsa, kızlarla arkadaşlık yapmaya başladım. En sıcak güneş, ve donduran buz, arktik buz da diyebiliriz, birbirlerini yakmadan, eritmeden yanyanalık yapacaklardı. Bu samimiyetsizlik zaten iradenin en yüksek perdesinde gezinen ben için çocuk oyuncağıydı, ama manasız yerde yokum, ve kızlarla arkadaşlık yapanlar bana çok bandana geliyor. Orjinal aslan köpek tasmasını fazla taşıyamadı.

Sonra bir arkadaş dediki, gel şu bol yaldızlı gece hayatında bir çorba içelim. Aldım kaşığı. Saçma salak kendinden kültürlü boğaz diskolarında bir bardağa 50 liralar verdim, arabamı parkeden çakala 20 liralar verdim. İşleri güçleri salak sosyete erkekleri avlamak olan örümcek kızlara içki ısmarlayacak kadar kellelik yaptım. Bu hareket hepsinden daha çok buluta binmekti, er geç anladım.

Dedim ki özüme kırarsam kendimi bulurum. Öyleya eski arkadaşlar ve eski komşular. Ama bir baktım ki, siyah beyaz filmler ancak gülmeye yarıyor. Oradaki melodram yaşanılası değil, anlatılası.

Spor dedim, kitap dedim, rus jimnastiği dedim, hamam dedim, cezayir sokağı dedim, diye diye, maçkadaki teleferik bile dedim.

Fakat bir baktım ki, en çok kayaya çarpan en yamuk adam olarak:

-Hayattaki en zirve hadise, içten gülen, duru ve endişesiz gülen bir kadının, senden aldığı güç ile güvende hisseden bir kadının gülen gözlerine bakabilmek...

11 Haziran 2011 Cumartesi

ŞEHVETİN ŞİFRELERİ

İnsan baz alındığında, en büyük varoluş sebebi ve ekonomi içeren madde Şehvet'tir.

Şehvet filmleri, şehvet ihtimalleri, şehvet kasılmaları, şehvet amaçları sayesinde dünya döner.

İyi okuyan, iyi çalışan, kendine iyi bakan, vesair kişisel bütün gayretlerin tahtı payiahtında şehvet oturur.

Şehvetin ana şifresi, üreme devamlılığının aort damarı yana ana motoru olması gerçekliğidir.

Güzel bir kadındaki ana fikir, ondan doğacak bebek insanın güzel olma ihtimalinin yüksekliğidir. Yani bir yanılmaca, sudaki kırılma, yada sanal gerçekliktir şehvetin özü.

Şehvetin ikinci teması ise, yani perde arkasındaki adam da diyebiliriz, açlık hissidir. İkincil açlık.

Şehvet aktivitesinde, aynen besin alma içgüdüsündeki yemek iştahı gözlemlenir. Partnerin aşırı şehvetlerde ısırılması gibi hallerin içgüdüsü beslenmektir. Bu yüzden uzmanları cincel hazzın diğer adına Doyum demişlerdir. Bir zincir yapısında bu denklemi sunmaya çalışırsak: Cinsel beslenme sonrası gıda beslenmesi ihtiyacı belirir. Gıda beslenmesi sonrası bu zincire cinsel beslenme halkasını eklemek ihtiyacı beliriyor.

Benim, bilimsel olmayan bilimsel açıklamalarımdan sonra, biraz da 40 yaşın cinselliğinden bahsetmem lazım.

Yaş dönümümden, ama sapıkça olmamak kaydıyla: 5 adet 20 yaşındaki delikanlıyı, 3 adet 100 yaşındaki bilgeyi, 20,000 beygirlik süper tanker motorunu, nil nehrinin debisini, kazanovanın karşıkonulmaz ruhunu, bir tavşanın en kızgın zamanını, bir tazmanya canavarının vahşetini, bir kaplanın tutkusunu, bir uzay aracının keşfetme arzusunu, kış uykusundan uyanmış bir ayıyı, açlıktan ölmek üzere olan bir köpekbalığının keskinliğini, ve bu yolda ölmeye değer diyen karıncanın inancını harmanlayın, yerin yirmi km altına gömün,

Adı Mustafa olur...

7 Haziran 2011 Salı

BAYAN DİAZEMİN EKSTRA MACERASI

Bayan diazem, sanal hayatın sahtekar dostluklarından sıkılmıştır, hemde canı sıkılmıştır.

Daha marjinal daha kökten daha iç ayrıştırıcı tecrübeleri deneyerek hayatta tecrübe sahibi olacağını düşünür. Doğu bloku fiziği benzerliğinden yararlanarak güneye inmeye karar verir.

İlk durağı bodrumdur. Eline boş olsada bir gitar kutusu alır, kafasına bandanayı takar, ucuz bi pansiyon bulur, daha pahallısını ve sağlıklısını bulur.

Gümbet plajında dolaşırken gece gece, plaj ateşinde gitar çalan bir topluluğa yanaşır ve onların şarkılarına el çırpmaya, dönmeye, hislenmeye başlar. Fakat onlara merhaba, ben diazem diye elini uzattığı anda gitar çalanlardan biri o eli havada bırakarak: Biz face grubuyuz, www.gitarlayasayanlar.org/facebook, eğerki bu gruba üye değilsen seninle tanışamayız derler.

Diazem pozisyonunu korur ve pansiyonuna geri döner.

Diazem ertesi gün bodrum kordonunda dolaşırken, bir çadır görür, içerden bam güm vur patlasın şeklinde eğlence sesleri gelmektedir. Kapıdaki görevliye yanaşır ve içerideki eğlenceye dahil olmaya çalışır. Görevlinin cevabı, bizler www.akpartibuldancadiri.org üyeleriyiz ve bodrumda seçim çalışmasına geldik. Siz eğer partimize üye iseniz eğlenceye dahil olursunuz cevabıyla karşılaşır. Pansiyona uyumaya gider.

Ver elini antalya parolasıyla yola çıkar.

Gece yatlimanına kırar rotayı. Ve gece turu sadece 10 lira hesabı bir tur teknesine katılır. Fakat tekneyi daha önceden ://cilgingeceler.com sitesinin gayrikanuni çete üyeleri kiralamıştır ve tekbaşına gezen hatunları meslek sahibi yapma amacıyla sahilden bayan toplamaktadırlar. Diazem tam da yat limandan ayrılırken suya atlayarak ve boğulmaktan kurtarılır, ve tedbirsizliğinden ötürü kendine kızarak saçını çeker.

Sabah pansiyonda kahvaltıda, tam karşısında siyah saçlı, üzüm gözlü, gürbüz, ve gülüşüyle iç ısıtan, özgür ruhlu ve zevk sahibi bir beyefendiyle karşılıklı çay içmede bulur kendisini. Bir dalgaya binmiş, bir rüzgara tutunmuşlardır. Dün geceki kabus mekanı yatlimanı, artık iki ruh ikizinin kuş yuvasıdır. Ama nedense, Bedri isimli bu beyefendi, çoktan elini tutması, çoktan onu sarması gerekirken, biraz uzakta durmaktadır, biraz mesafeye dikkat etmektedir. Sanırım beyefendiliğinden, sudili nezaketinden, çok değer verdiğinden yada vesair sebeplerle diye fazla önemsemez konuyu.

Faket, tam akşam yemeğinde, kendisini dansa kaldırmasını istediğinde, Bedri bey bir itirafta bulunur,

Ben seninle istanbulda veya türkiyenin heryerinde görüşmek istiyorum, diyerek onu pansiyonuna bırakır, Diazem huzurlu bir uykuya dalar.

Sabah pansiyonun kapısından atılmış kağıda uykulu gözlerle bakar:

Sevgili Diazem,

Eğer benimle irtibata geçmek istersen, www.gizliescinseliz.com veya //farklıdünyanincocuklari//facebook sitesinden bana mesaj bırakabilirsin.

Diazeme sevgilerimle...

6 Haziran 2011 Pazartesi

AŞKIM

1980 lerin sonu 1990 ların başıydı, aşk yenilir yututlur cinsten cesaret değildi.

Yılların verdiği hormonel dengeler ile karşı cins denilen latifelere karşı içimde hisler uyanır olmuş halde, daha çok hayallerin oluşturduğu bir samanlıkta, aşk denilen buharı solunum ediyordum.

Aşk şimdi profesyonel bir kontrat. Aşk şimdi sanal alemlerde yürüyen bir cezve.

Okuyordum en hazin romanlarda aşkı. Ne kadar felç ettiğini, ne kadar derine işlediğini, yani ne kadar günah olduğunu.

Aşk romanlarında resmedilen, yani aşık olunan kadının bir ilahe olduğundan gem vuruyordu bütün şarkılar.

Yılda bir kez yüzünü görsem, ömrümde bir kere elini tutsam kıvamında bir şiirdi aşkın tarifesi.

Sonunda formüllere vurdum aşkı, gevezesi yada tırlağı olmadan.

Allaha duyduğumuz, sonra anneye çevirdiğimiz, sonra öğretmene, sonra sonra sonra,

yani tüm bizden üstün olan varlıklara duyduğumuz bir minnet olduğunu ve şekil değiştirerek içimize işlediğini farkettim.

Saplantıya dönüşecek kadar yoğun bir kıvamı vardı aşkın.

Aşka dair ne varsa benim kazanımda kaynayan bir iksir olduğunu anladım, aşk vardı, aşk yoktu.

Diliyorum ki, aşk ile bir daha karşılaşırsam, onu kendimi zehirleyecek kadar damarıma şırınga edeceğim. Aşk madem bi vardı bir yoktu, bende varlığını kanıtlayana kadar benliğimi feda edeceğim aşka.

Aşkıma...

4 Haziran 2011 Cumartesi

Kadınları tanıdıkça sevmeye başladım

Nihayet.

Onları insan olarak değil de; diğer canlılardan bir tür olarak görmeye başladığımdan beri kadınları sevmeye kani oldum.

Aslında bu cümleyi çoğu kadın sevmedi ama samimi bir itiraf olarak görebilmeyi başarabilirlerse, eminim onlar da beni sevmeyi başarabilecek.

Çok uzatmayacağım.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Kedilerim vardı

Karakterime renk vermişler midir bilmem ama, benim ilk arkadaşlarım kediler oldu.
Hayvanlar ve hayvan yaradılışlı insanlarla çok iyi anlaşırım bu yüzden, dostlarım alınmasın.
Aslında kimse'nin ruhu hayvanlığa karışmamıştır da, bu benim insanlığa bi eleştirim.

Şu halkla ilişkilerli işimde o kadar çok karakteri test ettim ki, insanların hayvanlaşması için saniyelerin bile uzun olduğunu gördüm. Bu yüzden insanatı: AKPLİ CHP Lİ, MHP Lİ yada hangi fraksiyona dahilse dahl olsun, belli bir ayrımla bakmadım. Hani ilkokuldaki kesirler vardır ya, 2/5 7/9 yada tam tersi 18/4 burada üstteki değere değil, payda dediğimiz alttaki asıl karaktere hitap ettim. İnsani ilişkilerdeki başarımın temeli budur.

İlkokulda, ortaokulda, lisede, yüniversitede, askerde, bu gerçek değişmedi. Aslında benim bu özelliğim bir uzmanlık alanı, yada bilim dalı kabul edilebilir. Bu yüzden sizlere bazı insan karakterleri ile neden çok iyi arkadaş olabildiğimin örneklerini vereceğim.

İlkokulda sınıfın kabadayısı olan Bayram kuzu,

Ortaokulda, melankolik ve cüneyt arkın delisi Yusuf çetiner

Lisede tam bir süt çocuğu olan Hakan,

Üniversite hazırlıkta, tam bir rahim ikizim olan Esra,

Üniversite tam bir fenomen olan en altların ve en üstlerin bileşiği söylem teyze,

Yılların ağzına sıçan arkadaşlığımızla, kendi ceviz kabuğunun kralı Cenk,

Mahalleden apartman ve marka adamı İlker,

Mahalleden cinsi sapık İnanç,

Mahalleden ahret ve dünyanın resmi Latif,

Akrabam ve ruh ikizim, bir o kadar negatifim Mehmet,

İş dünyamdan ilk akıl hocam orgeneral emeklisi salih bey,

Toprak seramikten kılı kırbin yaran Celal

Askerden yüzlerce isim var ama hatırlanılması zor yılların yüzleri,

Ulan düşünmekten ve saymaktan beynim ağrıdı, ama ne uyumlu şahsiyetmişim meğer.


ŞİMDİ YILLARA BAKIYORUM, MAZİMDE DERİN SAYGI, İSTER GÜNIŞIĞI OLSUN İSTER AYIŞIĞI, NE KADAR ÇOK DOSTUM OLMUŞ, BİR ÖMRE DEĞER....

SAYFADAR

Sayfalarr, sayfalar.
Dalgalarla dolu okyanuslar. Yüreğin taştığı, mürekkebe dönüştüğü.
Ayların yılların fon oluşturduğu.

Bilir misiniz; insanlık taa eski ırklardan beri yazar durur. Bende yazarım, ara sıra çizerim. Ama ne kadar derinsem, o kadar tılsım çıkartabilirim. Yani ölüm kuyusundan çıkar benim mürekkebim.

Ölüm.

Ölüm > herşey

Ölüm >= herşey.

Herşey = Ölüm

Senin atletikliğinle, seksiliğinle, arkadaşların ve kültürünle, yada neyin varsa, onlarla ilgilenmem aslında. Sen çok yaşa diye dua ederim ahirinde.

Ben tabutumu yontarken ulu sedirlerden, senin tabutunun başında bekler, eğlendirebildiğimce eğlendiririm seni.

Senin bu dünyaya hediyeni.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

KARAR VERMİŞLERDİ...

Sıla 22 yaşında Enver 27 yaşında idi. Malatya pozantıda yerleşik BAL ve DEMİRCİ ailelerinin kerime ve mahdumu durumunda iki birbirini seven genç'tiler.

Evner yüksek tahsilini takiben Artvin tabur komutanlığında kısa dönem askerliğini bitirmiş ve İş bankası pozantı şubesinde vezneci olarak çalışıyordu. Sıla ise liseden sonra okumamış bir taze.

4 yıldır birbirlerini tanıyorlardı. Arkadaşları vasıtasıyla Malatyanın AVM'si olan MALATYA PARK ta tanışmışlardı. Şimdi orası kutsanmış mekanları o masum aşklarının.

17 Nisanda nişan törenleri yapılmış ve her bakımdan evliliğe hazır iki civandılar.

Her ne kadar Pozantıda namus anlayışı düğünden sonrasına odaklı olsada, ara sıra malatya üzümlük mevkiinde buluşur ve asma dalları arasında öpüşürler, koklaşırlar, sevişirlerdi. Bi keresinde Enver SILA'nın süt kokan göğüslerine ulaşmaya çabalasa da, sadece uçlarını görmeye vakıf olabildi. Sıla acil bir müdahele ile asmadan bir salkım kopararak icrai faliyete engel oldu ve düğünü çabuklaştırması için enveri uyarttı. ki Aslında düğünün ertelenmesi için naz yapması gerekirken.

Enver'in maaşı ekstralarla beraber 1230 lira olmuş, ve istanbulda 3000 liraya tekamül eden kur farkından ötürü hayli şişkin sayılırdı maaşı. Ara sıra vezneden günlük 10-15 lira arası fatura üstünü de denkleştiriyordu, Sılanın göğüsleri aklına geldiğinde.

Fakat dedeleri Pehlivan Mehmet 87 yaşında vefat edince düğünün olasılığı da epey uzağa atılmıştı. Yani en az 6 ay.

Bu denklemleri ve istikametlerinden ötürü gerdeğe uzanan yolda hasretlik olmaya başladılar. Ama bir gün sıla öğlen yemeğinde annesinin yaptığı börekleri götürdüğünde, Enver ile Banka müdürü aslı hanımı sohbet halinde görene kadar. Kadınlık ve kıskançlık içgüdüleriyle hareket ederek, artık Enverin hayallerini gerçekleştirmeliydi.

Börek eve döndü, plan hazırlığı acil olmalıydı.

Bir pazar buluşmasında, Enver ile birlikte gittiler bağbozumuna.

Enver yaz kış ceketle gezen birisi olarak, hafif yağmurda sıla'nın üzerine attı ceketini. Zaten hayatım boyunca bana en seksi sevişme davranışının ne olduğunu söyleşeler, cevabım aynıdır. Dişinin üzerine ceket-kazak-hırka giydirmek. ( yada Havlu )

Bu sebeple Sıla, Enveri kendisine çekerek hararetli ve masum ama çekimi yüksek bir öpüş kondurdu. Artık davetiyenin rengi belliydi.

Enver yakındaki bağbozumu evine doğru sürmeye başladı sılayı.

Kafasındaki bütün check pointler boşluksuz şekilde dolmuş ve sevişme raporu görünmeye başlamıştı.

Aslında Sılanın sevişme sonrası gözyaşları ve Enverin bu ilk deneyiminin pişmanlığında bir sürü ayrıntı gizliydi. Pişmanlık, sahiplenme, korku, gizem, ve eğer sırası geldiyse seks.

Yaa dostlar, günümüz insanında sevişme aktivitesi aynen bu dokularda cereyan ediyor.

Bir dokunuşun bin ah ile sonuçlandığı bu dünyada, sevişmeyi sadece beden eğitimi yada güncel ihtiyaç olarak gören ve basite indirgenleyenlerin pişmanlık gözyaşlarını ben akıtıyorum içime.

Demekki işim zor, bu kadar gözyaşı ile cennetin ırmaklarının çağıldamasını duymaktayım, içimdeki damacana şaldır şuldur sallanadururken.

24 Mayıs 2011 Salı

BİN YIL DA GEÇSE AŞKLARIMIN ÜZERİNDEN

Şimdi çoğu anne, şimdi hepsi eş.

Ne olursa olsunlar, sevdikleri adamın isimlerinden biri mustafa, ne de olsa çocuklarının bir hücresi mustafa.

Dünya üzerinde aşk geçmişi puanı varsa, dünyada tek eksi puanı olan kişi de mustafa.


Şimdi uzayan uzay boşluklarında, her bir evrene dağılsada aşklarımın tozları,
bir gece gökyüzüne baktıklarında, bir yıldızdan süzülen ışığın tadı mustafa.

Şimdi her ne kadar büzülmeye başlasa da tenleri, onları genç tutan bir ten hücresinin adı mustafa.

Ve,

Her ne kadar günahları örtülsede üzerlerine, diğer dünyaya götürecekleri sevaplarının adı da

MUSTAFA...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

HAMSİYE

Daha dün koşuyordun çiçekli bahçelerde,
Şimdi ne işin var lacivert gecelerde.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

AMMANNNN, BOŞVER

10 gün sonra kırkımdan merdivenle düşeceğim, elim ayağım kafam eskiyecek, boşverrr.

Tanıdık dost akraba, bir sürü yüz, bir sürü yaşanmışlık, kitap yazsam kağıt yetmez ama, boşverrrr.

Kariyerde bi sıcak çay içecek mekan yapamadık, aman boşverrrr.

Hayatımız boyunca aşk hep eşek oldu ve tepti de tepti ama boşverrrr.

Başarı denilen şeyden karpuz yapamadım ama miniminnacık bisürü misketim var, boşverrr.

İstenilen kişi olamadım ama istediğim ömrü yaşamayı başarabildim ya, boşverrr.

Allah ile aram adeta örnek gösterilecek kadar örnekti, hayat gailesi bu alakayı biraz dıştan törpüledi, içten daha sağlam ama boşverrrrr.

20 Mayıs 2011 Cuma

Fenerbahçe Taraftarlarına Şampiyonluk kutlama önerileri

1- Tava edinin, tüp edinin, hamsi alın, mısırunu'na bulayın, yağda kızartın, Taksim meydanı yada Bağdat caddesinde vatandaşa sebil dağıtın.

2- Fenerbahçeye yapılan tüm haksızlıklara karşı kafanıza prezervatif geçirin, bu şekilde şampiyonluğu kutlayın.

3- Bir adet vitrin mankeni bulun, üzerine Fenerbahçe harici her takımın formasını giydirin, kız arkadaşınız gibi süsleyin ve dolaştırın. Not: Vitrin mankeni yerine Şişme kadın da kullanabilirsiniz.

4- Boşverin bunları, deli gibi şampiyonluğunuzu kutlayın. Delirin Çıldırın.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

OROSPUNUN KENTYAŞAMI +18

Firma olmuştu istanbulda Feryal.

Şişli lisesinde 94 te mezun olmuştu. Lisede çıktığı şişli belediye encümen reisi'nin oğlu ile ilk deneyimini kabataş setüstündeki o ıssız yağmurlu gecede yaşamıştı.

Sonradan dedikodusu türedi, Feryal orospu oldu cümleleri sakızdı artık ağızlarda. İlişkisini unutmak için denediği yöntem ise yeni ilişkilere yönelmekti.

99 yılında ramiz isimli bir tekstilci ile nişanlı kaldı 6 ay. Ramiz elazığlı ve zengindi, pis sakalları, altın zinciri ve siyah bwm'si olan biriydi. O kadar.

Sonradan bir süre arkadaşlarıyla catering işi ortaklığına girdi, ama işbilmezliğinden ötürü 10 milyarlık bir senet imzalayıp işten uzaklaştırıldı, zaten yemekçi olamayacak kadar albenisi vardı feryalin.

Bi süre eskord işine gönül verdi, ,istanbula gelen japon arap 42 milletten adama özel eskortluk yada rehberlik tarzı bir organizasyona girişti. Ve yasak olsada bu janti işadamlarına fahişelik yapmaya başladı. İsveçli frederikson sırf eskort hizmeti almak için 5 kez istanbula geldi orospunun evladı. Ama günlüğü 200 dolar olan bu organizasyon artık feryalin ışıltılı hayatına cevap veremiyordu.

Feryal bu mihvalde henüz dinç olan bedenini kendi pazarlayacak ve paralayacaktı. Bu sebeple etilerde bir ev kiraladı. Gönül isimli eskord arkadaşını bu eve taşıdı. Artık spordan siyasete, iş aleminden sanatçıya, organizatörden menejere, geniş bir yelpazede orospuluk hizmeti yapıyordu feryal. Dolar trafiği başını döndürmüştü, gecede 1500 dolarlara varan deli sevişmeler ile neredeyse her çalan telefona atlıyor ve gece gündüz farkını sıfırlıyordu bedeniyle. Aylık geliri 40-50 bin dolar arası gidiyorrrrr - geliyordu.

Birde yaptığı işten zevk alma düsturunu paye edinmişti, gerçekten sevişiyor gerçekten veriyor, gerçekten kuduruyordu. Yeni gelin performansına yaklaşan bir maratonun kahramanıydı. Orgazm tekniğini geliştirdikçe, sosyetedeki koko partilerinin en ikoncanı oldu. Bütün büyük dalgaları feryal yakalıyordu. Bir numaralı orospuydu, hatta bir iki tane aşığı oldu. Onlara ev araba sattırdı.

Beş yılda beşyüzbin doları ayağa dikti. Aslında kazandığı paranın GMSH si en az 2 milyon dolardı ama spor, beslenme, güvenlik, rüşvetler, kaptırmalar, sağlık, ve bütün orospuya has giderler gidince 500 bin dolar kalmıştı.

Bir gün bir tebligatçı dayandı kapıya, elinde catering işinden kalma 10 milyarlık senet ve yılların müteakip faiziyle 350 bin dolarlık bir geçmiş karşısına dikildi.

Kalan 150 bin doları iş arkadaşı gönül çaldı.

İstanbul ise Feryalin orospuluğuna doymuştu artık. Gecede 200 dolara inmişti nafaka, nafaka İstanbul ile olan evliliğinden ve boşanmasından kaynaklı aylık geliriydi orospu Feryalin.

Babası Yalçın bey, yenikaramürsel de ( Y.K.M.) reyon memuruydu, 48 yaşında ölmüştü, birgün kızının istediği, sinemaya gitmek için istediği 5 milyonu vermediği için Feryal fahişelik otobanına sapmıştı. Ama gelgelelim, o gün yalçın beyin cebinde 5 lira yoktu zaten.

Hikayemin başına neden +18 yazdığımı bimiyorum ama hikaye aslında -18 başlangıçlı.

Her orospunun babası erken ölmüştür nedense, her orospu gençkızlığını yaşayamamıştır nedense, her orospunun başından kötü bir nişanlılık yada evlilik geçmiştir genelde.

Hikayemin bir anafikri var elbette, ama ana tema şu; "ne kadar istekle ve isteyerek yaparsan yap orospuluğunu yada ibneliğini yada götverenliğini, dikiliverir karşına geçmişin kayıtları yarrak gibi......."

17 Mayıs 2011 Salı

FECİ HALDE MASTÜRBE EDİLİYORUZ...

Gerçek yaşam kalitesi ile suni yaşam kalitesini karşılaştırıyorum kafamda yüzüncü kez.

İyi yaşayan insanların tarzlarına eğiliyorum. Bunun para ile ilişkisini sorguluyorum kafamda. Parası olanın yaşantısı kalitelidir tezini sorguluyorum. Ve para ile kaliteli yaşamın ortak paydalarda olmadığını düşünüyorum.

Ömrünün sonunu yaşayan bir insanın "ömrümü dolu dolu yaşadım" özetini nasıl yapabildiğini anlamaya çalışıyorum. Nasıl gözü açık gitmeyecek diye kıskançlıkla iç geçiriyorum. Az biraz anlayabiliyorum.

Konunun özü bıçak altına yatmakla alakalı. Yani yaşamın değerini bilmemiz gereken durumları tecrübe etmekle. Ve iyi geçen zamanların ortalaması ( H = Z x P ) ne kadar yüksek ise, BEN DOLU DOLU YAŞADIM ÖMRÜMÜ demenin gerçekliği o kadar manalı.

İyi yada kaliteli dediğimiz ömrün bir takım bileşenleri var. AŞK, LÜKS, BAŞARI, ORTAM, HUZUR, PARA, TÜKETİM, KARİZMA, GÜVEN, vesair. ( ekle babam ekle )

Şimdiki konu ; Dolu dolu yaşayabildim demek ise, -ŞU AN YAŞADIĞIMIZ HAYATIN SPEKÜLASYONLARI HAKKINDA SİZLERLE PAYLAŞMAM GEREKENLER VAR. Yaşam kalitesini sorgulamamızla alakalı.

1- TV. Diziler bizi mastürbe ediyor. Oradaki karakterler ile özdeşleşmemizi yakalayan dizi başarılı oluyor. Cemileler, pargalılar, polatlar, bilaller, ezeller, ahmetler, mehmetler, aylinler, hatta ve hatta KAPTAN ALİ'LER.

2- Acun. Kendisi rol model olan bu dogmatik kişilik ve kullandığı yarışma formatlarındaki karşı karşıya getirme teknolojileri ile, egzejerasyon politikaları, kişilik çatışmaları, yada hayatı suni yaşattıracak her tür komplikasyona kurban oluyoruz.

3- Futbol. Sesimizi duyurmanın en kolay yolu olan sportif oyun ile, kendimizi aşma denilen olguya tavan yaptırıyoruz. Bir ordunun komutanı, bir devrimin lideri, bir dinin peygamberi, bir akımın öncüsü olabiliyoruz.

4- Bohemlik. Beyoğlu yaşam kültüründe en barizini gördüğümüz bohemlik ile en ucuz kavram olan kahramanlık ve districted, yani ayrı kişi olma kostümünü giyerek kendimizi 100 ile çarpabiliyoruz. Biz toplumdan farklıyız dönmedolabi ile özellikle beyoğlunda yapılan sohbetler, ahbaplıklar, ışıltılı hayatın el fenerini sallamak yöntemleriyle, kendi kendimizi beceriyoruz. Bu döngüden ise, oradaki ucuz barlar ve restoranlar hayatının balık istifini yapıyorlar. Söylem teyzenin yaşam tarzını da deşifre ettim böylece, kendisine selam, eski dostu mustafadan.

5- Şans oyunları. Adı üstünde, şansın oyunları. Oynamak isteyene hayal bedava, hayaletler hizmetçi.

6- Ucuz seks. Hayat devir daimi boyunca kendini kudretin sembolü zanneden beyefendilerimiz ile kendini carmena mendoza zanneden hanımefendilerin eline verilmiş en düsturlu dönmedolap. Alan razı satan razı olayının destanlaştırılmış aktivitesi. Burada balık istifini ise, işi en kolaya indirgeyen meşhur -yabancı uyruklu kadınlar- yapıyor.

7- Sanalite. Yukarıda saydığım her maddenin bir tuşa indirgenmesi. Basitin basitliği. Arkadaşımız facebok, haberleşmemiz msn, sallamalarımız twit, sevişmemiz ise sanal sitelerde saklı. Hepimizin kasedi var, kasedi olmayan pöskevit yesin.

8- Mustafa Sinan MEHİR

14 Mayıs 2011 Cumartesi

GEL ŞAMPİYONLUK GEL

Fenerbahçeliyim.

Fenerbahçe ile ilgili evrendeki her titreşimden bir tanesi kalbimin çarpmasıdır.

Kulağım gözüm oraya bakar.


Düşmanlarımın sayısını bilemeyecek kadar büyük bir camianın mensubuyum.

Herkes eğlenirken ben eğlenemem, ama ben eğlenirken herkez üzülür.

Ben üzülürken herkez eğlenir. Herkez üzülürken ben eğlenemem.


Ve şimdi şövalyelik zamanı, şimdi taç giyinme zamanı.

Şimdi yaradılışımın manasından birini yaşama zamanı.

Bulutların çölüme ağlama zamanı.


Kısmetse Sivas diyarında bu anı ölümsüzleştireceğim. Kısmetse kelebeklerin çuvalını açacağım. Kısmetse İstanbula dönen kelebeklerin sırtındaki kafilede uçacağım. Kısmetse, mühendis, memur, zengin, tüccar, artist, ne olursa olsun, binlerce kelebekle caddeye dalacağım. Kutsanmış bir çeşmeden kana kana birincilik şerbetini içeceğim.

Tarihe kayıt geçen o günü her titreşimde duyabiliyor, her titreşimde heyecanlarak bekliyorum. Binlerce kalbin titreşiminde olduğu gibi. Kupayı gözyaşımla sileceğim.

GEL ŞAMPİYONLUK GEL.

KENDİM

Sabah düşündüm otobüste.

Ben ve yararım nedir diye.

Hani seçim ortamı var ya, herkes cayır cayır bağırmakta.

Şimdiye kadar çalışarak kazandığım 250-300 bin liraya karşı tamamını harcamışım. Yurtiçinde.

Bu paranın yarattığı katmadeğer 1,250 milyar düzeyinde. Yani 3-4 vatandaşa istihdam yaratacak bir katkı. Hemde hayata nispeten geç başlamış olmama rağmen.

Birde bankalarla olan ilişkilerimden ötürü yaklaşık 12-13 bin lira düzeyinde ekstra ödemem var. Bu katmadeğerin bankalarda geviş getirilmesi sonucu en az 50 bin liralık bir üretim söz konusu.

Satış göreviyle alakalı olarak, yaptığım yaklaşık 8 trilyon düzeyinde bir ticaret hacmi sözkonusu. Yani şimdiye kadar yaptığım satışlarım GSMH'si. Bunun 5 trilyonu zaten olacaktı, ama en az 3 trilyonu yaratıcı satış aktivitelerimin sonucu. Yani olmayacağın olmasıyla alakalı. Bunun katmadeğeri paha biçilemez, zira burada kıstasımız ise "standart bir türkün katmadeğeri" ile yapılacak karşılaştırma.

Bir blog yazılarım var. İsteyen istediğini alıp-satabiliyor. Bu katkı marjinal bir katkı. Maddi değerlerle ölçülemiyor. Ya değersiz yada hayat değiştirecek kadar değerli.

Cami için yardım toplama aktivitelerim oldu. Nişantaşı meşrutiyet cami.

Birde çırak nevinden katkım olan insanlar var.

Birde benden feyz ayrıştıran kimlikler var. Büyük küçük farketmiyor.

Bilmediğim ne varsa daha onlar da sizlerdendir. Sizi ilgilendirir...

12 Mayıs 2011 Perşembe

BEŞİKTAŞIN KUKASI

Peh peh peh

bizim 29 senedir alamadığımız kupayı beşiktaş aldı.

Kazandığı toplam para 3,650 bin dolar. Yani fernandesin kirası. ( çete mensubu )

Peki Şampiyon olan takım kaç lira kazanıyor?

40 milyon avru.

Birde maç kazanırsan alacağın paralar. Mesela Barca bu seneki kupayı alırsa 120 milyon avru kazanacak.

40 milyon avru dolara çevirirsek 62 milyon dolar ediyor.

Beşiktaşın 17 katı.

17

Bu rakamı ben bir yerden hatırlıyorum.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

NABZ

Beni açtığınızda, bir gazete, bir internet sayfası, bir ana haber bülteni göremezsiniz.

İstediğinizi alamazsınız. Alamazsın..

Ben bütün atan kalplerin ortalamasını gösteririm. Ben bütün uzaydaki yörüngelerin ortak yöründesinde hareket ederim. Ben geçmişe bakarak koşarım.

İçindeki pazarlığa hitap ederim. Kalbinin resmine fırça atarım. Çizerim.

Uzayda bir göl olsa, dünyanın ışığının yansımasıdır bu göle gözlerimin içi.

Fon ise sabırdır.

Mustafa sabrın nabzıdır.

Atar durur.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

İYİ MİSİN

Samimi içten canayakın,
Kaskaba savunmacı yabani.
Filhakika;
Senden bahsediyorum senden..

Bahar nezlesi olmuşum,
Bahar yorgunu.
Sigaraya devam ediyorum.
Seni tüttürmeye bir yandan

Sen çok canayakındın, canı acıtacak kadar;
Çekip gitmelerin insanı.
Var bi ara varsa senden;
Sende sen kaldıysa,

Ben yalanım sen yalan,
Sözünü tutmaya ramak kalmıştı,
Kuşlar göçe merak salmıştı,
Ama söz de yalan sen de yalan.

Varsa eğer ahiri, benim de bir sırrım var
Kesinlikle gerçek, cam gibi.
Sırrımı kazı kendini gör
Rüyanda adam gibi.

Şimdi sen kim mi oluyorsun?
Yalancı! desem belli olur.
Ufkumu zorluyorsun.
Yinemi naş naş, emrin olur....

SİYASETEN

Meydanlar şen, meydanlar cıvıl.

Zamanımızda her garabetin sırrı ( yani donunun lastiği ) çözüldüğü için, siyaset denilen mekanizmanın da bütün gerçekleri çözülmüş durumda. Artık mhp chp anap akp dkp bdp scp ve her türlü kısaltmanın ortak amacı belli; İNSANLAR MENFAATLERİNE GÖRE HAREKET EDER". Bu yüzden siyasetin ana teması VAAD'tir. Yani menfaatinize çalışacağım iddiası.

Vaadleri ortaya koymanın çeşitli yöntemleri vardır. En yaygını yada "EN YANGINI" : proje'dir. Projeci partilerin anafikri; çalışacaklarının yolunu çizdiklerini ispatlamaktır.

Ben ise partilerüstü kişiğimle bazı vaadleri partilere tavsiye edeceğim.

1- FUHUŞA VERGİ KONULACAK, SENEDE 5 MİLYAR DOLAR GELİR İLE KANAL AÇILACAK.
2- DEV LUNAPARK AÇILACAK. SURVIVOR MASTERŞİF YETENEKSİZSİNİZ GİBİ PLATOLARI OLACAK.
3- H.A.S.O KURLARI TERTİB EDİLECEK. ( HAYATTA AMAÇ SAHİBİ OLMA )
4-

6 Mayıs 2011 Cuma

MAVRADAN OPERASYON yer islamabad

Bay başkana ulaşmak istiyorum, ben hayalet timden TİM

Buyrun Ben başkan, döner var dürüm var ev yemekleri lahmacun urfa..

Bay Başkan bay başkan, geronimo'nun villaya giriyoruz, tamam, onay için 7080 e kısa mesaj ve kırmızı kod, emirlerinizi bekliyorum tamam amuna koyum.

( Mr prezdan mr peridan, we just make entry to the Geronimos penthous, we seek approval by short message with red lipstick, we will to be announced, yeah fuck, )

Girin ama İslami üsülde olsun, ayakkabıları çıkarın, haremliğe dikkat edin.

Haydi kızlar, silahları "on" konuma ayarlayın. Bu operasyondan kimsenin haberi olmamalı. Kalanları şahit yazamayacaklar. Direnişle karşılaşırsak ateş serbest. Tanrı amerikayı korusun.

Durun lann, stop stop.

Nooldu kara şahin?

Ezan okunuyo, iki dakika sigara molası. Kentuck fried çiken molası.

Tamam bitti, operasyona başlıyoruz, hazırrrrr, bastım zile

Öter islam bülbülleriiii, öter islam bülbülleriiii...

Duymadılar bir daha bas zile

Sordum sarı çiçeğe, annen baban var mıdırrrrr...

Esselam, kim o?

Biziz Üsamettin, özlemedin mi bizi baba yaa

Vay kardeşlerim, nerdesiniz yaa, ulan hayırsız joniler, arap kadar taşşamız yokmuş, gelin lan içeri orrospunun çocukları, ananıza biniym lan, 4x4 hemde, ibnelerrrrr

Üsamettin naber lan, afganistandan beri görüşemiyoruz, ne rus karısı zittik ulan çöl çadırında, hala daha taşşaağın sola bakıyomu i,çerdeyken.

Sormayın ağalar yaa, taşaam sola, gözüm yola bakıyodu, kaç senedir ne malboro, ne viski ne playboy, işimiz gücümüz Cnn seyredip çavuşu tokatlamak. Derisi soyuldu lan,

Tamam tamam, sosyal güvenlikten belgelerin çıktı, emeklisin oğlum, başkan imzaladı, kademeni de 9 yapmış, gıcır maaş geliy oğlum,

Vay pis zenci, kendisini 10. derece yapmış bizi dokuz, oğlum sayemde Amerika 2000 trilyon dolar kazandı, bize 200,000 dolar maaaş, zikerim lan adaletini O bama'nın.

Boşver abi, asgari geçim indirimi bide Azami seçim yardımıyla 300ü bulursun.

Emekli ikramiyesi ne verdi göt başkan.

Mıamide villa, Sibel CANA komşu oluyosun oğlum, karı senede 4 kere doğuruyo, ama sen ona dokuz doğurtursun, hazır sülhiden ayrılmış. Karı ateş oğlum, 11 eylül yanında çatapat kalır.

Yahu onun kasedi çıkacaktı padişah adında çıktı mı lan hayırsızlar?

Baba sen nerde kalmışsın yaa, padişah kasedi çıktıktan sonra 11 tane daha kasedi çıktı.

Peki Ebru gündeşle Uche evlendiler mi?

Ebrunun başından 2 evlilik geçti, sonunda taze yemek için çıtırla evlendi.

Nerden biliyim abiler yaa, burda hergün tek kürek yalova, bir de zeka geriliği yaptı, bi baş ağrısı yaptı ki, sormayın yaa, yaş oldu 60,

Neyse abi, muhabbeti, daha çok yakarız, dışarda helikopter bekliyo, ama al şunları giy, yat yere, tat ketçap sürücez resim çekip fotoşoppi yapıcaz.

O ne lan, yemişim fotoşopu,

Sen bişey yapmıcan be üsamettin, bilgisayarda yapıcaz, operasyon yaptık hesabı.

Ulan neler çıkmış biz piyasada yokken, bülent ersoya benzetirsiniz şimdi beni.

Yok anana benzeticez, neyse, biraz çekim yapıcaz, yakın lan cigaraları, ortalık toz duman gözüksün, keş serbest,

Ulan ibneler, Sibel can hatırına öldürdünüz beni, muhabbetinizi skim, operasyonunuzun da taaamına koyum.


Başkan, bay başkan, operasyon tamam, üsamettinin selamı var, tavlayı hazırlasın, patlıcan gibi mosmor edicem o ibneyi diye selamları var, hillariyede çok hürmet gönderdi, bill'le arası iyi mi diye soruyo,

TAMAM