1980 lerin sonu 1990 ların başıydı, aşk yenilir yututlur cinsten cesaret değildi.
Yılların verdiği hormonel dengeler ile karşı cins denilen latifelere karşı içimde hisler uyanır olmuş halde, daha çok hayallerin oluşturduğu bir samanlıkta, aşk denilen buharı solunum ediyordum.
Aşk şimdi profesyonel bir kontrat. Aşk şimdi sanal alemlerde yürüyen bir cezve.
Okuyordum en hazin romanlarda aşkı. Ne kadar felç ettiğini, ne kadar derine işlediğini, yani ne kadar günah olduğunu.
Aşk romanlarında resmedilen, yani aşık olunan kadının bir ilahe olduğundan gem vuruyordu bütün şarkılar.
Yılda bir kez yüzünü görsem, ömrümde bir kere elini tutsam kıvamında bir şiirdi aşkın tarifesi.
Sonunda formüllere vurdum aşkı, gevezesi yada tırlağı olmadan.
Allaha duyduğumuz, sonra anneye çevirdiğimiz, sonra öğretmene, sonra sonra sonra,
yani tüm bizden üstün olan varlıklara duyduğumuz bir minnet olduğunu ve şekil değiştirerek içimize işlediğini farkettim.
Saplantıya dönüşecek kadar yoğun bir kıvamı vardı aşkın.
Aşka dair ne varsa benim kazanımda kaynayan bir iksir olduğunu anladım, aşk vardı, aşk yoktu.
Diliyorum ki, aşk ile bir daha karşılaşırsam, onu kendimi zehirleyecek kadar damarıma şırınga edeceğim. Aşk madem bi vardı bir yoktu, bende varlığını kanıtlayana kadar benliğimi feda edeceğim aşka.
Aşkıma...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder