Eyy Nüzeyyen, çıplak ruhunun sonsuz beyazlığında yağan sessiz karlar ile az kalmadım soğuk örtüler altında...
Nüzeyyen ile olan sohbetimde, temassız, ama temalı derinliğimizde, rüzgar etkisiyle birbirine değen kablolar gibi ne zaman ışık vereceğimiz ve ne kadar karanlıkta kaldığımız önceden hiç belli olmadı.
Sağlam, asaletli, çocuk tepkili ve ışığa duyarlı Nüzeyyen, bilinmedik denizler altında kimyasal cereyanlar üreten bilinmedik bir canlı sıfatıyla kaldı aklımda. Ne zaman çığ olup düştüğü, ne zaman kar olup tozuttuğu, nede nezaman olduğu belirsiz bir hayat belirtisi olmayı tercih etti mermer lahitinde.
Yakınına gelindiğinde kara mürekkepler ile savunma moduna geçen, uzaktan ise mürekkepten sonsuzluk şekilleri olarak algıladığım Nüzeyyen ile edebi sayfalarda kalmayı tercih ettim. Nü idi, Zey idi, yen idi, yani
RUHEN ÇIPLAKTI
VARLIĞINDA MADENLER SAKLIYORDU
KEŞFEDİLMEYİ BEKLİYORDU.
Çatıdan boyveren buzul sarkıtların hissini verdi, durduğu yerde masum, düştüğü yerde hasarlayıcı. Yaşı ya 21 yada 54 idi ama asla 21 yada 54 değildi, sadece bunu biliyorum. Düş yorganlarından sıyrılıp üşüdüğünde, salladığı ve sıcaklık ürettiği kimyasal yastık olmayı ve kalıcı bir ruh dostuna sahip olmayı kabullendim.
Boğaziçi derinliklerine sakladığım çamlıca gazoz aslında keşfetmesini beklediğim bir everest tepesiydi. Cevabını milat gibi hatırlarım. Herşeyin deşifresi cevabını.
AL GAZOZUNU KENDİN İÇ SAKLADIĞIN YERDEN!!!
Bu gazoz ilaçlı değil, asitli, esas değeri ise içi içilmiş şişesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder