30 Temmuz 2009 Perşembe

AY LOVE "GALAPAGOS"

Galapagos adaları. Günümüz. Dünyanın geçmişle olan köprüsü. Erken keşfedilseydi veveya dünya mirasına eklenmeseydi, Dubai grup'un anasını ağlatacağı yer. Veya Trump veya Ağaoğlu "my galapagos " olacaktı.

Buradaki hayvanlar neler düşünür diye iç geçirdim. Ayten otobüslerinde genellikle. Nerden kaşındım, nerden kurcalandım bilmem. Sanki burası yeniden gündeme gelecek, veya yeni bir hayvan keşfedilecek, yada volkan harekete geçecek yakınlarda. Herhalde hissi kavlen vukuu damarım kabardı gibi birşey.

*HİKAYE*

-Baba, bize ne olacak dersin şu dünya ahvalinde?

-Ne olacak ki, carette carette'yiz oğlum biz, ekoloji döndükçe yumurtalardan denizlere, denizden karaya. Bir şey mi duydunuz?

-Baba şu nesli kurumuş semenderlere baktım, Allaha yan bakıyor tersi dönmüş, elham'sız gitmişler sahilde. Dedimki bu fukara tayfanın sonunu getiren, bize neler hazırlıyor diye?

-Bak oğlum, o semenderler Allahtan belalarını buldular, bizim yumurtaları sahilden kazdılar kazdılar, Allah razı gelmedi, petrol karası oldular, biri bulandı, hepsine bulaştırdı. Saddamın karabatağının yanındalar şimdi.

-Peki Selami abi, bu grenpis'çiler ne ayak abi.

-Magazinci lan onlar, beşiktaş sahilinde parayla dergi satıyorlar artık, sonrada otu çekip, sabaha kadar birbirlerine biniyorlar.

-Ee, abi yapma gözünün yağına yumurta kırayım. Onların çiftleşmek hakkı değil mi, yeni nesil grenpis projeleri.

-Yok oğlum, onların hesabı başka, görmüyor musun bütün işleri tröstlerle, sektörlerle. Rekabet grenpisi iyice çingen yaptı. Ver parayı sür karayı.

-Peki geçen gün gördüm abi, sahile pankart germişler, Deniz feneri yakında Galapagosta, konser, Safiye Faik, diye.

-Nee, deniz feneri mi, ahada şimdi tükendiğimizin resmidir oğlum. Faik safiyeye hava atmak için bizim kabuklarımızı kırar.

-Neden geliyorlar abi.

-Oğlum bu deniz feneri varya, islami sermayenin, yada bir deyişe göre, Al'guiade'nin öncü birliğiymiş. Sosyal fotoğrafı çekip, oradaki yatırımları, emperyal kardeşlerinden önce yetiştirelim ayarlı.

-Yaa selami abi ne çok şey biliyorsun abi, boşuna sana Galapagosun Fatih ÜREĞİ demiyorlar.

-Oğlum dostun martıysa, albatrossa sende çok şey duyarsın.

-Abi aşk durumların ne alemde? Geçen gün Havalı Melahat le görülmüşsün çalılıklarda.

-Konuştuk. Ne kadar yumurtlarsın dedim. Dedi, taş çatlasa 5 sezon 50 total.

-Sonra?

-Sonra 5 sene mezar kazarız oğlum. Bana en aşağa 10 sene 100 yumurtalık performans lazım.

-Abi amacın yumurta yapmakmı, Melahat abla taş gibi kız, 450 yaşında, dünya yaşıyla 36 abi.

-Oğlum o kadar hesabı bizde biliyoruz. Karının amacı elli yumurtadan sonra üstümden doğal hayatı koruma vakfı korumasına girmek.

-Peki ya neslimizin devamı nasıl olacak abi?

-Oğlum duymadın mı, üçüncü türle seks, artık herşey kollektif. Fantazinin sonu gelmedikçe nesiller tükenmez.

-Peki hangi türü düşünürsün abi, bizde arada neslimizi koyverek.

-Abi ben şahsen galapagos maymunlarını düşünüyorum. Nat Geo'dan seyrettim. Full fantazi + muamele.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

TEPEDEKİ RESİM VE YANSIMASI

Şu blogüstü resim varya, hani mahallemizin 1500 yıllık çeşmesidir de, amerikalılar istediğinde değer kazanır. Bu resmime hayaran kaldım. Bir bayanın resmi olmamasına rağmen. Bu resmi, da vinci, botiçelli veya arivederçi yapsaydı eminim manasıyla 100 milyon ederdi. Bende sebeplenirdim.

Resimde bir ferrari şapkalı, dar tişört siyah-haki, büzülen bir bakış, küstah ile bilge arası, ömrün tellenmesini temsil eden sigara, haftasonu bıyık projesi, sağ tarafta erdemi ve ilahiliği resmeden bir ışık, terazinin öbür kefesinde de özlemini seyreden bir gizem hatun. Ortam loş, bi okadar hoş, zamanı kestirmek güç, -150 veya +100 olabilir M.S.

Beni fotoraflamayı seven bir elin katkısı da var, şimdi uzaklarda olsada.

28 Temmuz 2009 Salı

EROTİK-ROMANTİK HİKAYELER ( GİZLİ SAKLIM )

Yine sıcak, yine buhran, sosu toz olan. Tatil hakkımda yok, araba sat, araba sat rüzgarlarıda sadece samyeli, zavallı tenimi kavuran.

Bu ahvalde 3 yıl öncesiydi. Temmuzun dibi. Genel Müdür çağırdı.

-Seni eski işyerimin kilit müşterisine göndereceğim. Arabayı yıkat, üstünü başını efille, sana Asu eşlik edecek, müşteri onun.

Asu. Adına kanmayın, moleküler çekimi olmayan bir kadın ve korku merkezi. Özel odasında steril, selamı kıt, mesafesi uzun. Bir yıldır şekil hariç hiçbir paylaşımım olmamış bir kazulet. Kerameti kendinden mamul işyeri ikonlarından. Hissiz vampir kadın. Karşıdan gelince koridor değiştirdiklerinizden.

Kendi kendime düşündüm, bu puşt genel müdür beni kovduracak, Asuya'da harcatacak. O yüzden beni korkularımla yüzleşme seansına sokuyor. Yolda giderken şerit değiştirsem Asu gammazlayacak, bir nevi deneme çekimi ama filmin çöpe gideceği belli. Eh anasını satayım şimdiden.

Bütün arkadaşlar bunu duymuş, Asuya şöförlük yapacağımı, cenaze timi gibi dizilmişler, beni teselli ediyorlar. Bu çaycı ne zaman haberi uçurdu arkadaş? Asu merdivenlerin başından göründü, ruhuyla sevilmeyen bu kıza, cellata bakar gibi baktım.

Çıkalım mı Mustafa BEY, dedi.

Buyrun asu hanım. ( bırr )

Motoru çalıştırdım, süs ikonası buz hayret yanıma oturdu. Aslında arkaya oturup, fakrimi yüzüme çarpmak varken.

İşyeri mücavirinden çıkarkene dek konuşmadık. Birden döndü, şefkate saran bir sestonuyla;

Rengin içaçıcı değil, nasılsın?

Ses sanki onun değildide, Cindrellaya kostüm getiren iyilik perisinindi.

Sıcaktan olabilir.

Biraz sessizlik.

Bana sen dedin.

Evet. Ne varki, sen, sen, sen.

Sanırım havaya dişilik molekkülleri sıkmışlardı. Asu, benim yanında yapılması en kırmızı hareketi yaptı. Kapalı ayakkabılarından ayaklarını çıkarıp, koltuğu geriye çekti ve dizlerini topladı, eteği dizaşırı yerleri geçti, ve kültürüm beni yanıltmıyorsa uçuk pembe iç çamaşırıyla selamlaştım.

Bak sevgili musti, ben bir yıldır seninle bir paylaşım bekledim. Sen bu işyerine en fazla, en efendi, ve asla yanılmayacak hislerimle en romantik aşkı içinde besleyen farksın.

8.7, merkez üssüm adaların güneyi..

Asu, arabayı ayran satan bir ağaçdibine çekmemi istedi. Sigara içicisi olduğunu orda öğrendim. Gizemlerini bende sonlandırmayı ister bir venüsün kıskacındaydım. Yürüyelim dedi. Sıcak ona gömleğini bir, iki, sırayla üç dal açtırdı. Pembe südyeninden taşan sinyaller ile akilane hislerim yerini lise çağlarıma bıraktı. Artık bir çekimin kölesiydim. Çamaşır pembe, kilot pembe, herşey pespembe, yer gök pembenin arasından görünmez oldu. Organizma pembe, düşler pembe, asu pembe.

Buz erimiş pembe olmuş, sarılıştık, en şiddetli öpücüğüyle içimi vakumladı, korku perdesi masal perdesinde son buldu. Bu seansın sadece 1 kez olduğunu söyledi, ona aşık olmaya çalıştım ama izin vermedi. Bedenimin gördüğü en taze pembe ile elele helal olduğu meleklerce kabul edilecek bir sevişme yaşadım. Asla bir beden rahatsızlığı duymadım. Vicdansız aşka eser oldu heykellerimiz.

Arabada özü olmayan özüne döndü. Gittik müşteriye 20 araba sattık, ama daha önemlisi, ben artık gizli saklımın beni nasıl kendine inandırdığına hayret ediyorum. Birdaha böyle bir şey yapmadı Asu. su...

Mum Işığında AYTEN

İnsanların daha gerçek hali mum ışığı halleridir. Gün ışığı aslında bir karanlık, çünkü sadece dışa, imaja yansıyor.



Ben size çok müteşekkirim Ayten. Geçmişimden cımbızın alabildiği yegane şahsiyetsiniz. Bendeki yeriniz İstanbul'un en değerli arazisi. Siz'in tabiiki çok zor bir ruhunuz vardı, çözümleyenin fişini çektiğinizi biliyorum. Ben ise kendimden şarjlı hallerimle sizi epey şaşırttım hatta taşırttığım da bakiidir. Sizinle görüşmelerimde esas amacım, o 2000'siz yıllarda, ruh olarak 80'li hatta, sizin içten olarak gülebilmenize aracılık etmekti. Ettim.



Kıymetli Ayten,



Elbette bizlere ömrünü adamış eşlerimiz var. Onların yeri ayrı, mekanları kabe. Asla o yörüngeye girmemeli, zira uzayda kaybolmakla sonuçlanır uzay mekiğimiz. Zaten siz benim, ben sizin ahlakçılığımızı biliyoruz.



Biraz sizden bahsetmek istemiştim, şu yazarlık halleriniz dikkatlerime cezbolmuştu da. Zaten sizinle klasik yuro dolar hesabı açmadık, siz de bana, ben çalışmıyordum, şimdi başladım arada, siz en son bir eğitim kurumundaydınız şimdi nerdeyseniz? bunlar mevzumuz olmadıki zaten. Zaten feyzinizdeki insanlarla yapacağınız türde ceylanlar bunlar.



Siz sözkonusu olunca benim taramalı susmuyor. Kusuruma kalmayın,



Mum ışığında çok güzelsiniz, beni çok eğlendirdiniz gülerken. Kendime güldürdünüz. Size acayip hakkım helal olsun, ayrıca babanada rahmet dilerim, mekanı cennet.



Hadi işte haberler böyle, fazla gözünü bozma gari..

Mermer Kalp

Her günümde bir eksilmeyi formüle yazarsam:

t-( k? ) = Azalan düzenekte ömür

Her yaşadığım aşkı formülle anlatsam

-=aşk :( belki ve belki %)......."0"

Her giden sevgilinin bende kalanı

m&xyz ( -xyz ) >= m yani kısaca m=m

Gelecekteki aşklardan beklentim ise

.......> + M & xyz >= XXX

Bunun gerçekleşme ihtimali ise

XXX + M = m31


Tüm bunların toplandığı formül ise atomsal değer olarak

xyz + xxx + M&xyz ( XXX ) >=> $.

26 Temmuz 2009 Pazar

DOĞAÇ

( İstanbul. Gece 05. Kimin umrunda? İstanbulda bir semt geceye sarmalanmış. Kimi alakadar eder? Bir otobüs bekleyen adam. Sıradan, çok sıradan. Bir binayı aydınlatan projektör. Bundan basit ne var? İşte o ışıkta kendini parçalarcasına dönen duran çılgın bir kelebek, ışığına kavuşmak isteyen, çıldırmış, gecenin tek hareketi, semtin ve İstanbul'un. Bu beni alakadar ediyor, hemde nasıl, bir ölüm kalım mücadelesi, ışıktan beklenti, aslında ışık onu yakacak belki, ama o kendini parçalıyor. Ebatları sadece kanatlarından, uçmasından oluşan bir böcek, kendini yağmalayarak ışığa kavuşmak istiyor. Hatta ışığın bile umrunda değil. Gecenin hiç değil.... )

Ahmet Emrah TEKGEZER. Asıl adı böyle, pop müzik serüvenine girecek, arkasında müzik prodüktörleri. Burak kutlardan, Tarkanlardan, Sandallar ve Kenanlardan sonra yeni bir ilah üretmek durumundalar. Dosyalar incelendi Ahmeti seçtiler. Sesini dinlemeye pek gerek yok, üsküdar cemiyetinde 3 sene geçiren adam nasıolsa. Ellerinde safilo kalemlerle Ahmet'e bir tip belirlediler ve bu tip Allahtan sonra Ahmete en yakışan poptip oldu. Adını belirlediler. Zamanın bütün trendleri biçildikten ve Cemil İPEKÇİ'ye sorulduktan sonra. Albüme şöyle bir kapak:

muhteşem...
DOĞAÇ..

Konsept belirlediler. Modern Yunus EMRE - Genç Aşık Veysel. Albüm resimleri bu yüzden çuval ve çoban kepeneği giydirilerek çekildi.

Geçmiş belirlediler. Alıcı kitle genç kız ve ergen erkek, yani feminen ağırlıklı, bilgelikten ve karizmadan hoşlanan, orta yüksek gelir gurubu. Bu durumda Doğaç geçmişi şöyle: Yüksek bina ve minarelerin aktarma-temizlik-baca vesair işlerini yerden fersah fersah yüksekte yaparak ancak geçimini sağlayan, eğitiminide bu şekilde yürütmüş, bu yükseklikte şarkılara yüksek bir ruh katmış söylerken ve insanlığa tepeden bakabilmeyi başarabilen bir doğal yetenek.

Çıkış belirlediler. Eskidendi ikonacanlarla görülmek. Şimdilerde üstüne para verselerde ikonacanlar popçulara çıkış sağlayamıyor. Bu yüzden çıkış için Sandal ağabeyiyle birlikte sabah ağarırken bilinmedik kırlarda koşu yaparken çekilmiş resimler. Hani şu eski popçular gençlere el veriyor da, onun yenilenmiş çizgisi talep görüyor ya. Musti'nin yanındaki gizemli genç kim, ağaçlara neden tırmanıyorlar, musti evrimine mi hazırlanıyor, ormanda sandala mı biniyorlar. Meraklandırma kampanyası ve DOĞAÇ'ın çıkışı.

Eh imaj kaygısı hemen hemen giderildi, peki bu adam ne söyleyecek? İşin ürün tarafı nasıl yapılandırılacak? Yeniden trend trenine şöyle bir gözgezdirildi. Halk kendinden bazı esintiler görünce, o ürüne saldırıyor trendinden hareketle, Amatör yazarlar mecrasından iki isimle şarkı sözü üzerine anlaşıldı ve siparişler verildi. Bir kadın ve bir erkek. Mustafa ve Hülya kod adlı kişilerle anlaşıldı. Mustafaya 5000 lira Hülya'ya 10000 lira verilecekti. Mustafa'nın şiirleri:

B. Yüzü

1-Ten Testi

2-Yüreğim Kaldırımlarda

3-Kalpten seken Kurşunlar

4-Eşeyli Üreme

5-Ruhunu alana bedenin bedava

6-Sevişmek gece gece.

Hülyanın Şiirleri

A.Yüzü

1- Sabıkalı aşklardan ibaret

2-Gel küllerden doğalım

3-Hararet kırmızısı

4-Geçmişin tortusuna aşkın korkusunu ekle

5-Zamansız açtı güller

6-Sensin aşkın katili, davulun uzak sesi, bunu erken anladım. ( Türk Sanat Müziği formunda..)

24 Temmuz 2009 Cuma

DÜNYADAKİ MEKANLARIM

Mekanların sadece bir sevgiliyle anlam kazanması, o mekana biraz haksızlıktır. Ben mekana mekan demem, o mekana tek başıma gitmek içimden gelmiyorsa.

Taksimin yamacı olan bir yer vardı, ilk türk holivudu olan Cennet Bahçesi. Orada bizans imparatorları prenseslerine evlenme teklif edermiş. Bende de megalomanlık varya.

Boş kaldıkça boğaziçinin çimenlerine giderim, ağaç altından boğazdaki gemileri gözlemlerim. Peçesinin ardından göz süzen bir aşuftedir o manzara. Hem seksidir, hem geçen giden gemilerde aşkın mutlak geleceğini görürüm.

Canım türk otantizmi çektiğinde karaköydeki köprü altında gezerim. Almanyadan gelmiş gibi bakarım kendi kültürüme. Canım biraz sonrada güllüoğlundan baklava çekecektir, her biten aşkın ardından istendiği gibi.

Tenimde tuz istersem, bir otobüsle kilyos denilen doğanın garsoniyerinde gizli denize dalarım. Buda benim bodrumum, ikoncanlar çatlasın.

Canım ahiret çekerse, ramazanda sultanahmete çekerim gemiyi. Oruçtan bir saat önce mutaassıp ailelerin şenliği bir köşeye kurulur, ezanın bayrağı minarelere iner çıkarım gözlerimle.

Canım hedonistlik isterse, aksaraydaki sahte cennete, rus azizelerinin fink attığı holivud bulvarına giderim. Bunlara bakmakla ruhlanır bedenim, ama konuşmam asla, sesleri boğmaca olmuş kazlara benzer. Kuğu gölü balesini sessiz sinema olarak izlerim.

Canım cehenneme gidecek insanları çekerse, Bebek semtine giderim. Bana acıyarak göz süzdüren kızlı erkekli tuhaf dünyanın işçilerine aynı acımakla bakarım.

Hayatın delillerini çürütmeye gelince sıra, nişantaşıma kavuşurum. Eski teyzeler nineler, ve eski ben. Ruhların valsini sessizce izlerim, geçmişin ruhlarının. Çocukluğumun anlamsız filmini acılar içinde seyrederek, eski duvarlarıma bakarım. Babamın tokatlarına yüzümü uzatırım.

Haksızlık etmeyelim, bazı aşkla kavrulduğum dişi varlıkların eski semtlerine de uğrarım. O ana dahil olarak o anın hisleriyle yıkanır, çıkarım günümüze.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

ATOM ÇAĞI'NIN ULTRA FAHİŞESİ

Şu tekno marketlerin önünde birbirinizi ezerek aldığınız elektronik harikası aletler varya, biraz geri durursanız size bir yenisini icat ediyorum.

Üzerinde çalıştığım bu aleti öncesinde kalıp olarak düzenleyip, geliştire geliştire, ruhumu kata kata, empati ve deneme yanılmalarla size, hizmetinize sunacağımı bildiririm.

Kaynak eser olarak yaşanmışlıklarımı kullanacağım. Eserimin kalıbı için dünya tarihinin en güzel kadını olan rus ırkından bir kızı kiraladım. Kız, bikere atadan babadan süper profesyonel. Yüzlerce soyundu giyindi, orgazm taklidi yaptı, ve yine dünya tarihinin en değerli erkeği olan Türk erkeğiyle olan arşivini bana açtı. Dikkat ederseniz malzemeden kaçmıyorum.

Bu prototipe beyin koymak gerekiyordu, gittim, dünya tarihinin en çalımlı ırkı olan latin kadınında karar kıldım. Kendileri aynı zamanda erkek fiziğine ve dayanma kapasitesine en yakın tür olarak kayıtlı.

Birde yürek lazımdı. Onuda fazla zorlanmadan buldum. Ölüyü diriltmekte en maharetli olan, disipliniyle ve mesleğine olan bağlılığıyla dünya tarihinden çekip aldığım Alman kadını. Alman milletinin tarihini okuyanlar bilir, germen ırkının kadınını.

Bu yavaş yavaş şekillenen çalışmaya bir de ruh gerekiyordu. Gene dünyayı turladım, gene arşive tıkıldım, beynimin hücreleri ful mesaiye daldı ve, oybirliğiyle Fransız kadınına karar verdim. Dünya tarihinin sanatta ve ihtilalde en büyük eserlerinin kaynağı olan fransız kadını.

Bilahere yaşam destek ünitelerini tasarlamaya geldi sıra. Öncelikle çok yönlü, ve her özellikten belli bir seviye yakalamış kadını aramam gerekiyordu. Lider özellikli olacak, gerektiğinde erkeğini kayıtsız şartsız destekleyecek, aynı anda anne ve çocuk olma kabiliyetlerinde bir varlık. Uydudan izledikleri için farkettiler ve bana gönderdiler Amerikan Kadınını.

Bu kadının bir diğer özelliği ise, ağır şartlarda hem işini hem kadınlığını uzun yıllar sergileyecek ve kırkından sonra bir kırk daha çıkaracak metanette, gayrette ve onurda birisi olmalıydı. Mailimin uyarısı yandı söndü ve işte karşımdaydı: Japon kadını.

Sıra gelmişti, en önemli birleşeni monte etmeye. Fahişelik vasfını. Ölçtüm biçtim, çarptım böldüm, dünyanın bütün kadınları aynı tahlil sonuçlarını veriyordu. Hemen hemen. Sonunda fahişeliği destekleyen maddeleri işin içine kattığımda, uzaktan bir müzik duyuldu: Samba. Dünya tarihinin en çocuksu ve en ateşli, bileşeni olan Brezilya kadını.

Sıra geldi oral yetenek olan konuşma, aksan, ve sestonu denilen multimedya özelliğine. Burada biraz tembellik yaptım, çünkü o sesi 20 senedir tek geçiyorum. Yunan kadını.

Kendini en sıradışı gösterme diye bir donanıma odaklandım. Windows her 3 senede bir bu konuda patırtı yapar ya, bu paralelde düşünerek ışığı gördüm. İspanyol kadını.

Bu kadar özelliği eklediğim metal fahişenin güvenlik ayarlarınada bir katkı gerekiyordu. Fahişeliğini her zaman göstermesi durumunda ayarlarını korumanın imkansız olduğu gerçeğiyle. Öyleyse fahişe ruhunu en iyi saklayan bir türe odaklanmalıydım, ışıkları kapattım ve onu gördüm. Arap kadını.

Eh bu kadar emek ve zaman harcarsınızda, onu fahişelik denilen dayanılmaz hafiflikten koruyacak bir asalet duvarı gerekmez mi? Onuda buldum. Duvarı aşmak zor olsada, İngiliz kadını.

Artık piyasa sürümü hazırdı. Sıra pazarlamaya geldi. Sen gel dünyanın özelliğini bir üründe topla ve onu Türkiyede sat, arkanda medya da yok, holding de, yabancı sermayede. Bu durumda bir katkıda bizim iç pazardan almak gerekiyordu.

Modelimin adı: Türkan. Dünyanın hiçbir enine sahip olmayan ama kendisini dünyanın en tepesinde gören: Türk Kadını....

21 Temmuz 2009 Salı

AYTEN GEÇEN GÜNLERDEN BİRİNDE BENİ ARAMIŞ

Zaman, oluklardan sızan su gibi. Farketmesemde akıp duruyor. Her halükarda kendine bir suyolu bulacak, engel tanımayacak, zaten artık su sızmıyorsa, hayaletler gemisine bindiğimin resmidir artık.

Geçen hafta aramış beni bu meşhur zat. Telesiktiretime mesaj bırakmış. Ayten yavuz kızdır, nefret eder ama severim, görmek ister, ister ama istemezuk derim. Elini tutmak hayalleri beni az meşgul etmemişti trafikte kalmış otobüslerde, daha metrolar yokken. Ben sırf bu yüzden minibüsler dururken otobüse binerim ama Ayten bunu bilmez.

Ayten bana mesajında demişki, üzerimde çevresel baskılar hortuma dönüşüyor, yavrulamam konusunda beklentisi olan herkezin selamı bile değişti, selaymünhamile, aleykümbebe..Kocam bu konuda bana baskı yapmıyor, benim kararıma endeksli ama, arasıra gece bakıyorum, yastığın kulağını öpüyor, pofunu okşuyor, kıçını pofpofluyor. Adam bilinçaltına sarmış sarmalamış, ben nezaman kağıt banknotların ön yüzüne baba olarak resmedileceğim gibisinden. Mustafa, ben kimsenin bildiği kızlardan değilim, statüyü sağlayan çocuk doğurmaksa, bunu ben confirme ederim, baskılara kanıp imzalamam demiş, bi kaç şey daha demiş ama bant sardığı için sesler boğuntu olarak çıkmış.

Bende alınca mesajı, bantı başa sardım, Aytenin duyamayacağı şekilde banta kayıt yaptım. Öyleya bu sözleri bana aytenin kendisi değil bant kaydı naklettiği için, muhatabım bant. Biraz birazda bunlar vebal altına sokar adamı. Aytenin huysuz ruh olduğunuda biliyorum, ben yokken evde hizmetçi doldurmuş banta bunları diyebilir. Sonrada bahçıvanla çocuk yapmaya çalışmış, hizmetçiyi kovdum tazminatsız diyebilir. Bu durumda arkadaşı sinirlendirmemek gereğiyle, muhatabım hizmetçi, şayet hamile kaldıysa muhatabım bahçevan.

Bak bunlardan biri,

Çin atasözlüğü takar atgözlüğü,
Kalmadı babandan sana miras, çocuklarına vericen dünyanı biraz,
Ortaya çıkınca ciyaklar vıyaklar, yaşlandığında ise türlü türlü kıyaklar,
Madem sen bi numara büyüksün bu bataklı dama, ne iş yaparsın ki sadece yama,
Ömür kendini tekrar etmekle devinir, orta yaşa geldiysen mezarcı hafif sevinir.
Ne yaparsınki bu iş dünyanın devri, gençliğinden beri aynısın, daima fevri.
Madem buldun kendine hayatında bir eş, söylermisin bu tahtanın neresi yaş.
Gireceksiniz bir yaz günü çarşafa birlikte, çarşaf akpak olacak eşsiz temizlikte.
Senin yerine ben dokuz ay on gün yatarım. Bakacak gücün yoksa çocuğada ben bakarım.


Ayten, mesajı aldın mı?

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Genç Kızların Evlenme Açmazı

Yaz aylarını idrak ediyoruz. Etrafa bir göz süzdürün, sincaplar bile nerdeyse balıklara evlenme teklif edecek kadar bağrıaçık durumda. Ülkemde kız olarak doğmamış olmaya zaman zaman şükr, zaman zaman isyan ettiğimiz olmuştur, şimdi şapkayı tersyüz edip, zavallı kızların yerine koyacak kendini ruhenişteniz ve gözlemlerini servis edecek.

Biraz sahilde yürüdüm ve hangi tabakaya mensup olursa olsun, evlenme acabalarının beynini kemirdiği birsürü gençkızımızı gördüm. Düşündüm; bizim zamanımızda bir kızla 2,5 laf konuştuğumuzda hemen birbirimize yakıştırıldığımız bir masal perdesi açılırdı. Kızın yanakları kızarık, bizim omuzumuz çıkık, saadet bulutlarına tırmanırdık. Kız size ağbi derdi, yani ağbi zarfını bırakırdı, olaki muhallebiciye gittik, kız başlardı ağbisine kendini anlatmaya. Şimdikiler gibi kontör satmazdı, msn'ine meşgul yazmazdı, bir mesajla başlayıp, bir mesajla satmazdı, naaparsın teknoaşk işte.

Ben aslında gençkız ruhunun olağanüstü kırılgan ve mücevher olduğunu biliyorum. Ama ortam denilen gayrihijyen müessesenin bu ruhu düşürdüğü hallerinde farkındayım. Dost katı söyler, dil ise kemiksizdir. Bakıyorum geceye ve kızlara, yanında erkek olanında olmayanında gözleri aynı acabalarda buluşuk. Yalan mı?

Kızlarımız gayet dekolte, göğüs müessesesi, en avantajlı kadınlık mecrası yazdan mı nedir, açık hatta apaçık. Bacak kurumu ise şayet güveniliyorsa, oda ortada, yada oturma pozuyla ortalarda. Gizli ilgi toplayıcı olan bakımlı ayak sergisi, bütün erkeklerin fetişi, onlarda fora. Eee, bu tarifi yapılan kızın amacı ne; elbette gel beni keşfet. Sıcaktan mı? Hadi canım sende. Giyim-kuşam derseniz; gayet azmettirici, eee bu kız mahallemizin, komşumuzun kızı değilmi, nerden geliyor bu seks'e davet öğretmenliği? Elbette şaşkın kızlarımızın evlenme denilen rekabette avantajlı olma içgüdülerinden. Bir de bu hallere gelmek için yapılan saatlerce bakım makyaj? Alışveriş için ayrılan zaman para araştırma? Bilgi yarışmasına hazırlanır gibi okunulan kitaplar, megabaytlarca internet, kişisel gelişim mecralarına duyulan ilgi? Bu kızlar evlenmek istiyor, doğru adamı bulmaktan öte, sadece adam bulmak istiyor. Uygun şartlarda yavrulamak istiyorlar. Hani varya yumurta bırakmak için binlerce km akıntıya karşı yüzen ve ölen somonlar, şu doğa belgesellerindeki. Sahilde bu somonlardan yüzlerce gördüm, denize çok yakındılar..

Şimdi lafım genç kız olarak resmettiğim sevgili varlıklara: Yukarıdaki insan olmak ne demek biliyormusunuz. Hepiniz sadece ve sadece İKONCAN'sınız. Evet maalesef. Oysa erkek ikoncanlara evlenme gözüyle bakmaz. Şaşırdınızmı.

Erkek kişilik ister, namuslu yırtıklık ister, gözlerine göz arar. Etrafa duyarlı zeka ister, sözlerinizde kararlılık ister, kendisinden üstün bir yanınız olsun ister, veya bir yetenek. Gizlenmiş bir ateş ister, yani evleneceği kızı seçerken erkek;

Kendi karakterini kızda görmek ister.

19 Temmuz 2009 Pazar

ÇILGIN PLAYBOY'UN MERAK EDİLEN YAŞAMI

Evet, başlıktaki gibi yaşayan bir isim var, ben olmadığım kesin. Benimki gözlem ama, bir isim verelim playboy'umuza, biliyorsunuz orospuya orospu denmez, sevişmeye sevişme denilmeyeceği gibi....

İsmi Mercan, babası aslında Mustafa Ercan koymuş ama annesi Mercan olarak kalınlaştırmış. Babası önemli icra heyetlerine başkanlık yapmış, hükümetlerde hariciye görevleri yapmış, holdingler kurmuş bir haşmetmaap. ( lütfen araştırma yapmayalım, sadece okur olmakla yetinelim ) Annesi bekarlığında önemli devlet ve ticaret erbabıyla adı anılmış, yüksek maarif tahsilli bir hanımefendi. Mercanın bu havası ve fahişe ruhu'da annesinden gelmekte..

Mercanın arabası teknoloji ve geleneği harmanlamış 400 bin liralık bir mezarati. 5000 cc motor, 12 valve, elişçiliği kupe kabrio, bir tanede manako prensi albırt'ta biride ibiza kralında olan. Adamı arabasından tanıyan vardır aranızda ya.

Mercan bazı holdinglerin stratejik planlamasında çalışmış, ülkenin ilk 10 beyni arasında gösterilmiş dahilerden biri, ama şu kadın denen ahtapot biçimli mikrop etrafını sarınca,
Mercanın bütün zeka derinliği, süper sevişme kanalına kaymış, mercanda seksin her türünü kadının her türüyle hayata geçirmiş, o yüzden elinde kala kala en zengin sevişme arşivi olarak ilk ona girecek bir yaşanmışlık var.

Mercan dünyanın bütün zirvelerinde bulunmuş, rio plajlarında, amerikan başkanı konferanslarında, G-7'de, davosta, Tüsiad'da, ingiltere kraliçesinde, fransa lejyon de onor töreninde, everestte, mikonos adasında, Oskar'da, Cannes'de, hatta ülkenin en zengin adamının damadı bile olmuş, yaşanmışlık baaabında.

Bir iki tanede jeep'i var unutmadan, ama bunları kışın kullanıyor.

Mercan, süpermenden etkilenmiş, hani süperman Clark, gemileri, trenleri, uçak ve roketleri durdurabiliyor ya tek eliyle, Mercan'ın amacıda; akıp gitmekte olan hayatı durdurabilmek, zira geçen gün saçından bir iki tane beyaz ayıklamıştı. Bu sebeple Mercan nerede trend, nerede coşku, nerede popularite varsa oraya demiri atıyor. Birde artık Türkiye güzelleri ve manken takımından sıkılmış, taze güzellere karar kılmış, kekik kokulu, anadolu esintili.

Mercan'ın görüntüden birde işyeri sahipliği ve ekmeklediği 12- 13 kişi var. Projeler üretip bunları büyük tröstlere satmaya çalışıyor. Zira telefonunda bütün numaralar, ülkenin en top ( zirve ) isimlerine ait. Bürokratı, bakanı, ceo'su, dernek başkanı gırla. Bunlarda Mercanla gayet iyi geçiniyorlar, zira çoğunun mercanla beraber seks ve kaçamak temalı arkadaşlıkları olmuş. Mercan dedikodu yayarsa, kendilerinin kariyeri tozlanır, kimse yerini zedelemek istemez, o yüzden Mercan aradığında telefonları açıktır, açık olmak zorundadır.

Mercan aşk hayatında aslında o doymak bilmez vampir haşeratın üyesi sayılmaz. Zira ilişkileri üç-hatta son yıllarda 4 ay sürebiliyor. Ama Mercan bu, güneşin zayıfladığı yerde oluşmaya sıcak bakmaz. Adı gibi. Bu yüzden Mercan.

Yanında çalışan hırslı bayanlara gelince. Elbette güzel olduklarını tahmin edebilirsiniz. Ama Mercan'ın babasından aldığı bir disiplin var, "mesai saatlerinde bıçakla oynanmaz, mesai saatinden sonra bıçaksız çıkılmaz." Bu yüzden Mercanın bayan çalışanları şöhret olmak için ya Mercanı baştan çıkarmalı, yada işten ayrılmalılar. Yoksa Mercan başka bahara.

Kokain'e ilgisi var densede ben sadece sinir hastası olduğunu düşünüyorum, olsun ne farkı var, olsa ne yazar olmasa ne.

Mercan aslında magazinin size yansıttığı playboylardan farklı, gördüğünüz üzre. Yaklaşık kriz hesabıyla 5 milyon dolarlık bir mal varlığı var, bunun açılımı ise: 650 bin arabalar, Bebekte ve tarabyada sahil evleri, 1.75 milyon, şirketi 1 milyon, yurtdışındaki evi 400 bin, istinyede işyeri 300 bin, menkul ve bankalar 250 bin.

Telefon rehberi, ismi ve yazacağı kitabın telif hakları 650 bin.

Yaşanmışlık serilerimim bir zerresini paylaştık, Mercan'mı, ben mi daha zenginim, yorumlar mısınız?

Kadın nasıl öpülür

Bilinmesi gereken ama bilinmeden yapılan bir eylemdir öpüşmek. Kadınları öperiz, diğer sevgi duyduğumuz canlılarıda ama sizlere ruheniştenizden bir jest daha, tam tekmiliyle KADIN NASIL ÖPÜLÜR......

Sınırsızlıkla öpülür. Kadını öpmek nasıl derler, mini bir seks denemesidir. Kadın öperken aktardıklarınızla bir masal anlatmalısınız, kadın büyülenmeli ve size kenetlenmeli, o an bitmesin diye iç geçirmeli.

İştahla bezenmeli kadını öpmek, varya yaşamak için yemek, kadını'da yaşatmak için öpmeli her öpüş bir yaşam öpücüğü edasında.

Şevkat duvarını delmelidir öpmek. Onun huzursuzluğunu alarak güveni kanına karıştırmalı, sevdiğinizi anlamalı, kadın ne yaşta olursa olsun, babasının onu bebekken öptüğü hazzı verebilmektir öpmek.

Kalplerin atışını aynı ritme uydurmaktır öpmek, dış dünyaya kapanmak ve sonsuzluğu selamlamaktır öpmek ve öpülmek.

Yılın transferidir öpmek, bedeni titreterek başka aleme uçurabilmek, ruhun miracını belgelemek ve bu transferin imzasıdır öpmek.

Bir bedene geçişin anahtarı, o bedenin giriş kapısını diğer girişlere kapatmak ve her öpüşün hatırasını tarihe eşsiz kaydıyla yazabilmektir öpmek.

Bir işgal planı, bir ateş duvarı, bir siyah beyaz resimdir öpmek, renklerin anlatamadığı aşkın asaletinin perçem perçem ruha işlemesi. Bu nakışı dudaklara bezemek ve gözlerde kendini görmek, olaki sözler anlatamıyorsa, hareketin ruhunu sergilemek.

Ben kadını böyle öpüyorum, kene yada kapan değil dudaklarım ama orada bir ömür kalmak istiyorum, bidahaki hiçbir öpüş, bu zirveye ayak basmasın diyerek...

18 Temmuz 2009 Cumartesi

HALİS TOPRAĞIN ÖLÜM TANGOSU

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12829532.asp?gid=229

Duydumki saygıdeğmez eski patronum Halis TOPRAK 17'lik bir salatalık sütü ile evleniyormuş. Aman ne güzel 40 x 40 düğün düzenlensin, yaltak sosyete özel olarak ağırlansın, nikah memuru yüklü bahşişi kapsın, balayına da Londradaki altın klozetli malikaneye gidilsin. Umarım duvarların izolasyonu iyidir, kızımızın viagraya alerjisi olmaya görsün, sağlığı bozulmasın.

Tam ömrümün 4 senesini bu firmaya bağlamıştım. Askerlikten sonra hayata tutunmak için bir yerden başlama gereğiyle. Normalde 3. günde bırakmam gereken bu müesseseye 4 yılını verecek babayiğit aranızda pek bulunmaz. Boğaziçi mezunu olduğumuda övünerek belirteyim.

Özal; zamanında koç ve sabancıya gözdağı vermek için yukarlattığı Halis Ağa, her sebepsiz yükselişin kademesiz düşüşünü yaşadı ve yaşattı. Kendisinin olmayan para ile yaptığı görgüsüzlükler, denetime girdiğinde oynadığı madur senaryoları ile sıfırı eksiye düşürmekten sakınmadı. Yüzlerce yaralı kariyer yarattı. Ama onun için çalışan demek MARABA demektir. Çünkü servetinin kaynağı katır nakliyeciliği olan adamın elbette sosyal düşüncesi olamaz.

Peki ya o mağdur ve hayatı kaymaya aday kızın babasına, yani biyolojik tetikçiye ne demeli. Yazılı izin vermiş kızının katliamına. Topu topu alacağı 150 - bilemedin 200 milyar için. Beni dikkatle dinle babalık: Halis ağanın sözüne pek güvenme bana kalırsa, sana verdiği 15- bilemedin 20 milyarın devamı gelmeyecek. Kızın o sırada birmilyon çabayla bir yangının külünü yeniden yakmaya çalışıyor olacak. Olsun Halis AĞA sana -baba diyecek ya, babayı görmeyi sen istemiş olacaksın. Eh alan memnun satan memnun, şeytan memnun.

Halis ağa, sen çıkmayan candan umut kesilmez diye yaptığın bu son varyasyonları kameraya kaydet en iyisi. Ben 4 senemin hesabını soracağım yerde birlikte seyrederiz.

17 Temmuz 2009 Cuma

ASAL ADAM

Tarihteki asal adamları biraz merceğe oturtacağız. Öncelik ise asal adamlığın ne olduğu ve nereden anlıyoruz asal olduklarını.

Asal adam sadece ve sadece kendine inanan ve bir zirveye kurulmuş adamdır, o zirvenin yüksekliği asal adam için önemli olmayıp, sıfır seviyesinde bile olsa o adam için orada tek başına olmak önemlidir.

( Salaklık testi: Issız adam filmiyle paralellik kuranlar bu yazımı okumasın. )

Mesela Kaptan Tommiks. Sadece misyonuna inanan bir ranger. Seks le menfaatle, keyifle alakası yok. Atı silahı olsada olur olmasada. Tabi bildiğimiz kadarı bu. Sonradan Yüzbaşı Tommiks rütbe atlayıp yolu şaşırmışsa bilmem. Haram yiyen polis moduna girmişse saçı dökük göbeği büyük, birde evlenmişse, tom ve jerry adında mahdumlar eylediyse, asal adam olarak anamayız adını.

Aklıma gelen diğer asal ise, Cengiz han. Hayatı boyu savaş istila, hayat boyu töre. Devlet kur, devlet boz. Hani o eski fresklerde heykedilen soğuk adam varya, duruşu, bakışı, ifadesi mesajı daima aynı olmuş, hep bir yöne bakan adam. Fena halde asal.

Atatürk'te asal adamdı. Aklına koyduğunu yaptı. Deli dediler, deli ettiler, kötülediler, yücelttiler, ama onun fikri daima; sekiz yaşında kargaları kovalamak, 38 yaşında gavur kovalamak, 48 yaşında cehaleti kovalamak, ve 58 yaşında bulutları kovalamaktı. Tanıdım en asal adama asallık dersi verir.

Bir diğer asal adam ise James Bond. Ne asal ama. Tip, onda, zeka onda, popüler de, yaptığı iş önemli de. Ama o isterse her saate bir afet, her çukura bir hazine, her yeryüzüne bir daire koyabilecek ken, misyonundan taviz vermemiş. Asallamış ta asallamış.

Bir diğer asal adam Castro, yaşlı kurt asal. Devrimin öncesinde ne ise devrimin sonrasında o. Kendini domates yetiştirmeye yada puro ihracatına adadığını bilen var mı? Adasaydı şayet onu anmak ne mümkün olacaktı. Asal mı asal.

Kaddafi de diyebilirim. Kaddafi asalın komedi katılmış versiyonu. Amacı kutsal mı? hayır, varabileceği bir nokta veya görebileceği bir saygı var mı, hayır. Ama sadece asallığı benimsemiş. Sanal asal.

Veeee, Mustafa, Asallığın kitabını yazabilecek tek asal. Halen daha kendine aşık, halen daha yaradılışının bir amacı olduğuna, gizli bir amacı olduğuna inanıyor. Süpper güçleri olduğuna inanıyor. Dünyayı iyilikle kurtaracağına inanıyor. Geçmişindeki sahtekar, orospu, ve adilerin bile aslında sahtekar, orospu veya adi olmayabileceği ihtimaline bile inanıyor. Bu asal bütün asallar gibi kendine inanıyor. Asallığa da inanıyor.

Asal olmayanla asla diyecek kadar asal.

14 Temmuz 2009 Salı

İzel Çelik Ercan neden dağılmış olabilir?

Bu pop üçlüsü'nün dağılmış olma sebebini bulmak için önce neden biraraya geldiklerini çözmeye çalıştım. Sizde öyle yapın.

Üniversite marifinde veya hayata önhamilelik döneminde birkaç paydada buluşmak çok kolaydı. Bende simit, sende karper varsa çaycı'nın memleketi önemli değildir. Hangi takımı tuttuğu bile.

Bu fikirle üç farklı yumurtanın omletlerine bol bol ekmek bandık. Oysa yaptıkları müziği zavallıdan da öte, ekmek arasında sunulan, sucuk, ıspanak, çokomel benzeri bir fas fut gibi yutturan neydi bizim gençliğimize? Nasıl yedik?

Bir kere aralarında tek sanatçı sayılacak kişi biraz izel. Ercan fırsatçı ticari organizatör, Çelik ise şahsiyete tutunmayı başaramamış biz dogma'cı.

Bu grubun sinerjisi nereden geldi diye düşünürsek: Birincisi Türk halkının açlığı, yani aç adamı doyurmanın kolaylığı. İkincisi, mevcud-alışıldık grupların snoplaşması, kendilerini rolling stons saymaları, üçüncüsü, bir inanış olan, gençliğin en makbul ve güçlü odak olarak lanse edilmesi.

Bu dalgalar sonucu bu arkadaşlar, daha müzik şahsiyeti, yani kulağı gelişmemiş yığınların ilahları olmayı başarabildiler. Yani içe dönük birbirini tamamlayan legolar olmak yerine, dıştaki boşlukları dolduran legolar ( dışbükeyler ) olarak zuhur eylediler.

Sonradan, para için birbirlerini içten içe eritmeleri, izele aynı anda aşık olmaları ve aslında aşık olmadan inatlaşmaları, bu grubun temel taşı benim gururlulukları, grubu satma, grup adına kendini yetkili görme, diğer arkadaşlarının katkılarını küçük görme ve ipe sapa gelmez bir sürü varolma rezillikleri.

Zaten bu üçlünün şükürler olsun ki dağılmasından sonra, bireysel olarak müzik çizgileri ve hayat çizgileri çok farklı yerlere dağıldı. İzel şu anda sivilceleriyle ve genç erkeklere olan yaşlanmama çabalarıyla, Ercan şu anda Aydın doğana damat olması ve hıncal uluç olma çabalarıyla, Çelik'te Atatürkçülük kabadayılanmaları, ve çıkış anında biten çıkışlarıyla hatırlanmakta.

Yinede; -Mustafa neden bu konuya el attın, anlatmaya çalıştığını anlamadık, sana giren çıkan nedir diye soran olursa, sanırım müziğin evrensel ifadesiyle cevap vereceğim:


Birgün yatsam sonra rüyaya dalsam hiç uyanmasam.
Sonra birdenbire sevgilim gelse, bana sarılsa.
Yürüsek sahilde, dolaşsak kırlarda, sonra birden bana o lafı fısıldasa.
Yürüsek sahilde, dolaşsak kırlarda, sonra birden bana

Aa! Aa!

Allahım bitmesin bitmesin bu rüya, sonunda evlilik olsun ne olur uyandırma
Allahım bitmesin bitmesin bu rüya, sonunda evlilik olsun.

10 Temmuz 2009 Cuma

BEĞENNAME

Salaklık kimde?

Yazarak gurulaşacığı düşünen bendemi, yoksa beni keşfet dediğim kitap yayıncısında mı?
İnsanların yazma içgüdülerinin ittirmesi ile kucaklarına düşüren yayıncı ( bundan sonra YAY olarak anılacaktır ) benim mesajıma cevap vermeyi bile çok gördü. Demiştim ki; bakın bana kitap yazın, coşun, coşturun dediniz ama, bende bu masrafı yutacak hortum yok, alın size allayıp pullayıp göndereyim, kesin biçin, et-kemik ayrımını yapın, yenilir hale getirin. Yani önce sevişizm, sonra evlenme.

Ama ne yapsın salak YAY, benim pazarlama dehamı bilmeme batağına saplandı her 4x4 gibi.

Çağırsaydı bu absorbeciler, sucker'lar, idyotlar, yada kısaca YAY, ONLARA DEVRİM FİKRİMİ SUNACAKTIM.

BEĞENNAME'Mİ..

Ben yaklaşık 85 farklı ruh halimle denemasyonlar yazdım. 100' e tamamladığımda, 2. aşamaya geçecektim. Kitaptaki denemeleri, insanlara farklı bir ruh haline bürünmeleri koşulu şekliyle okumaları konusunda sufle pazarlaması yapacaktım. Haliyle, bazı yazılar bazılarına çok, bazıları az hitap ediyor. Aynen tavuğun budunu yeriz, derisini belki, kemiğini asla varya. Her denemenin basılacağı sayfa, ki başlıklarına özel seçili imajlar eklenmiş halde, sayfa dipleri delikli delikli, yani biletlerin yırtılan kısmındaki deliklilik hali, amaç; insanlara size hitap etmeyen sayfayı koparın, ve atın, ama ne zaman ruh takviyesine ihtiyacınız olduğunda, atmadığınız sayfaları okuyabilirsiniz mesajını atacaktım. Yani denemelerimi kişiselleştirecekti insanlar. Şahsiyetlerinin aynasını bu denemelerde bulacaklardı. Ama durun, beğenmediği sayfaları getirenler, sayfa başına diyelim 0,1 lira mesela 50 denemeyi beğenmeyen 5 ytl'yi geri alma hakkına sahip olacaktı. Yani denemelerin tamamını beğenmeyen, kitaba verdiği paranın yarısını geri alacaktı.

Bir taşta,

Hem insanların olaya katılma içgüdülerini,
Hem beğenmediğini paramparça et içgüdülerini,
Hemde, bu kitabı çıkaran salağı siteriz tamamını geri vererek diyenleri

olmak üzere 3 kuş vuracaktım.

YAY, ise dünyayı kendisince yorumladığı ve beni küçümsediği için

kısaltması "Taşş Kebabı" olan kebaptan bol bol yedi.

Benmi, ben yine kaybetmedim, ama kaybettirmeyi başardım.

BEĞENDİNMİ?

9 Temmuz 2009 Perşembe

Zornistan

Hayat edebiyatla hoş geçti ama durdum ve ilk minübüse atladım, son kalan boşluğa, filledim blanksı.

Geçmişimi gezdiğim edebiyat; ruhumu hem eksi buzda hem hijyende tuttu, ama toplumsal ödevler kabusa dönüştüğü için "iş" buldum. Şu normal insanların, normal şeyler yaparak dedikodusunu yaptıkları şey. Bokun sarıldığı paçavra. Size paçavra ödedikleri.

Her zamanki gibi bir adamın pazar payını yükselteceğim, ona insanlar kazandıracağım, çalışanları motive eden gizli mıknatıs olacağım. Birkaç hatun bana vermek üzerine düşünecekler, aynı onlar, beni ilk gördüklerinde çok çirkin ve itici bulduklarını, esprimlerimden gıcık kaptıklarını itiraf edecekler, ve aslında bunların yüzük takmadığımdan kaynaklandığını bilmeyecekler. Sonra kendilerini teselli edecek beden veya aletlere yönelecekler. Klasik.

Sonra bu adam beni çağırıp, pahallı olduğumu söyleyecek, tanzimatımı ödeyecek, veya sittiği bir bayanın dolduruşuna veya dedikodusuna inanıp, beni işten atacaklar. Paramı aldıktan sonraki ilk işim olan adamın bir koridoruna sessizce osuracağım, bu benim özel lanetim. O işyerini iflas ettirmeden dağılmaz, güçlü formul sayesinde.

Halbuki salak; beni gemisinde barındırsa, bu namaz ne işe yarar kasvetine düşmese, şirketi ve kendi, bir ilahi adamı, bir gelecek okuyanını, bir örümcek hisliyi, bir zirve yapışkanını barındırsa, kendini enaz on ile çarpacağını bilse. Ama her zevkini hiçbişeye değişmeyenler gibi, bir gecelik verecek gizli fahişeye kanmak yerine, kısık sesli sesi dinlese, hem günahkar olmayacak, hem uzaya yol alacak benimle. Neyse, sıkıntılı konu bu.

İşte bu döngüye girdim. Vicdanımı paralayan tornistanı yaparak. Akşam işten eve gelip, kim kimi sitiyorları seyredeceğim.

Zor bu ömrü limana ulaştırmak..

5 Temmuz 2009 Pazar

KAVUŞMASIZ AŞKLAR SERİSİ: Plaza Kızları

Biliyorsunuz bende aşk hadisesi çakma değil avrupa hesabı, yaşanmışlık ve yaşatmışlık içiçe. Bundan kastım, toplumun yaşadığı ve yaşayacağı ortak duyguları yazıya taşıyabilmek. Aslında geleceğin bazı işaretlerini yazmaya çalışıyorum. Ama görebilen görüyor. Egomuzdan arınırsak gözlerimiz kuvvetlenir ya, okundukça pasımı atabiliyorum bende, sizlerin paylaşımı benim passökücüm. Sizlerin kabulleride, benim dolu dolu yaşamam demek oluyor.

Plazaların yoğun olduğu yerlere gittiniz mi? Yada öğlen arası vakitleri, giriş çıkış saatlerinde plazalara yakın durduğunuz oldumu? Olmuştur vesselam.

Orada görünen bazı cinsi latife'nin adı benim nazarımda plaza kızıdır. Nasıl köy kızı, ağa kızı, kralın kızı, maça kızı, hayatımızın kızı gibi bazı gruplar gerçekse, sizlere biraz plaza kızı ısmarlayacağım.

Bu plaza kızları, herhangi bir kız kozasından çıkarak oluşurlar. Aslında bizim kızlarımızdır. Ama farklarının temelinde bazı değişimleri esas alırlar. Çalışacakları plazaya bir bakarlar, çokkatlı, moderin, dimdik, güvenlikli ve statü sembolü. Kendilerinide çehre ve çevre olarak plazaya benzetirler. Plazalar güvenlikli olduğu için plaza kızlarıda dekoltede gayet cesur olmakta. Ayrıca mütevazi maaş almalarına rağmen, giyim bakım ve gösteriş konularında epey bütçeliler. Plaza kızları aynı zamanda sınırlarda bir kadınlık gösterisi sunmakta, birbirleriyle rekabet halindedir. Çünkü kadının olduğu heryer rekabetle döşelidir. Ama kadınlık ne kadar az taşırılmaya çalışılırsa çalışılsın, kabak gibi ortaya saçılan bir mefhumdur.

Plazalarda dedikodu akışı adeta havalandırma cihazlarıyla sirküle olacak kadar yoğunluk taşır, o yüzden plaza kızı, aşklarını plaza beyleriyle plazadan uzakta yaşarlar, ama akşam deliler gibi çarpışan beden ve ruhlar, sabah birbirlerine bir günaydını bile kuru kuruya derler. Ben bunun onlarca örneğini biliyorum, varın siz hesap edin katsayısını.

Benim plaza aşkım THY'de staj yaparken 90 larda, asla bedensel kitle imha savaşına girmediğim, bir sevimli sex suratlı plaza kızı olan Nihal Hanımdı. Nihal hanım, plazada yanık vücuduyla, dizüstü eteğiyle, beyaz, şeffafe yakın gömleğiyle, gömleğinin içindeki şefkat ve gösteriş sembolleriyle tanınırdı, aslında plazada benzerlerinin arasında farkedilmezdi, ya onu dışarı çıkartmak, yada farkeden gözlerle bakmak zorundaydınız. Ne farkı vardı acaba tv'lerde, magazinlerde gördüklerimizden bilemiyordum. Nihal'ile çay, yemek ve kahvaltı sıralarında rastlaşırdık. Plazadan bile büyüktü.

Birgün, yemek sonrası bir çardakta, arkadaşlarından izole olmuş, tekbaşına oturuyordu. Adeta hayallerine fotomodellik yaparmış gibi. Adımlarımı seyrelttim, bu hareket vahşi hayvanların avlarına saldırı kararının yansımasıdır, bendede var. Bende nihale karşı daha çok şey vardı ama sigara yoktu. Sigara bitmişti, aynen Nihale olan aşkımın başlamadan bitmesi gibi. Aslında sigara kendime karşı acı itirafımın simgesi. Zira Nihalle kesin sevgili olacaktık, ve onunla olan arkadaşlığım boyunca Plaza Erkeği olmak zorunda olacaktım. Mesai saatlerinde ayrılacak, mesai bitiminde bitecektik.

mustafamehir@hotmail.com

4 Temmuz 2009 Cumartesi

AMERİKA

Hayatınızda yer tutan etmenleri gözden geçirdiğimizde AMERİKA denilen bir unsur ve binlerce yansıması olduğunu görüyoruz. Öyle bir yer tutuyorki, ailemizden, mahallemizden, okulumuzdan, mesleğimizden, hayallerimizden biri olsa ancak bu kadar olur.

Peki kardeşim nedir bu Amerika, pazarcıdan, asgari ücretliden, adaletten, ekonomiden, dışişlerinden, darılmazlarsa, ismini sayamayacağım bir sürü kesimden ne istiyor yahu.

Bir kere Amerikayı bu kadar içimize sokmamız demek, onu benimsemişiz demektir. Öyleyse Amerika habis bir ur değil, olsaydı, çizmeleri dikmiştik.

Amerika, her başarısızlığın sebebi ise veya gerikalmışlığın, hatta resmedildiği gibi, örgütlerin ardındaki örgüt; demekki Amerika'nın bazı dengeleri korumak gibi bir görevi olduğunu anlamaktayız. Bunun ötesinde, Amerikanın herkezin ortak mazereti, ortak düşmanı, ortak hedefi olmak gibi bir çoklu rolü üstlendiğini kabul edersek, demekki bu meret hepimizin baktığı zirvenin diğer adı.

Peki Amerikayı neler yaparken görebiliyoruz? Mesela, neresi Cerahat olmuş, oraya neşterini vururken, nerede karışıklık ve karmaşıklık varsa, Amerikanın orada bittiğini, gövde gösterisi yaptığını, veya demir yumruğunu indirdiğini..Yanılıyormuyum? Yani Amerika bir baba,bir mahallenin kabadayısı, bir nevi jandarma komutanı. Yada tokatçı. Yada ameliyatçı.

Amerikaya ne kadar güvenebiliriz diyenler hoplayacaktır. Amerikadan daha güçlüsü çıkarsa elbette. Çünkü Amerika zirveye tekrar kurulmak için her pisliği yapacaktır, zira amerika bizler olmadan yaşamayacak bir yaşam kültürü değildir. Mutlaka ve mutlaka, yaşaması için bize kültür ürünlerini pazarlamak mecburiyetindedir. Düşmanı olsun olmasın. Dünyayı gücüyle kendine aşık etmiş bir kocaoğlandır Amerika.

Amerikayı günde 33 kere zoka sokup çıkaranların, söylermisiniz Allahaşkına, Amerikadan başka işleri güçleri varmıdır sizce? Aynı kişilere, aynı Amerika bir davet çıkardığında, manyak tavşanlar gibi Amerikan hayranı kesilenler kimler? Amerika olabilmek sevdasındaki vahabiler değilmi. Sonradan resimlerle karşımıza geçip, burası ilyoniz, burası vizkonzin, burası niiyork, burası OHHAAAYO.

Demekki lafta Amerikan aleyhtarlığı, demekki kardeşi Amerikan Hayranlığı

3 Temmuz 2009 Cuma

SEYRELTME EGZERSİZİ

Türkiyede yaşayan kadın sayısı..........36.887.983
İlişkiye açık olanlar..................................7.776.951
Size yakın yerde yaşayanlar...................1.118.948
Sizin eğitiminize tekamül edenler.............226.091
Evlenme amacıyla hareket etmeyenler....60.445
Maddi çıkar amacı olmayanlar...................17.580
Gece çıkacak durumda olanlar.....................6.649
Sizinle ortak zevkleri paylaşacaklar...............982
Bunda samimi olanlar.......................................197
Sizizi siz olduğunuz için benimseyecekler........34
Sizi gerçekten sevecekler...................................13
Masraflara ortak olacaklar..................................7
Bütün masrafları çekecekler...............................2
Bunlardan daha güzel olanı..................................1
Huzuru bu kadında diyeceğiniz...........................0

ELDE VAR ?

2 Temmuz 2009 Perşembe

AÇIK ÖĞRETİM: Kadınlarla sevişmede uygulanacak teknikler.

Açıköğretim Yayınları 10057/798 c.69-2009

BÖLÜM 1. Sefer Görev Emri.

Sefer görev emri kadından tarafınıza iletilir. Bu çağrıyı aldığınıza dair acil bir cevabı en geç 5 dakika içinde geri iletmez seniz, paraşütsüz atlamış paraşütçü gibi çakılırsınız.

Bu cevabı iletirken uygulanması gereken teknik prosedürler:

-Televizyonu kapatmak ve duşa yönelmek, diş fırçalamak
-Kadına arkadan yaklaşıp, kulak mecrasına özel sözler sarfetmek
-Duyarlı olduğu bölgelere ve civarına yapılacak hırsız ellemeler, ovalama ve mıncıklamalar.

Sefer görev emrini almak için uygulanılacak tedbirler:

-Evdeki tatbikatlarda eve şampanya şarap getirilir, sosyal statünüz düşükse çamlıca gazoz.
-Veya kırmızı çiçek, ekstra kokulu.
-Ev işlerine yardım edilir, düzenli ve ekstra sensitif, duyarlı olunur.
-Veya işyerinde en çok düşündüğünüz kadın evinize gelseydi sanallaması yapılır.
-Tüm bunları yapamıyorsanız veya maddiyattan yana diperlemişseniz, dünyaya küsmüş melankoni ve hüzünlü gözler maskesini takın, kadın emri otomatikman çıkartır.

-Dış buluşmalarda uygulanacak tedbirler:
-En başından itibaren sevişme odaklı bakışlar ve sahiplenme tavrı. ( kadına çaresizlik hissi ve güven verir. )
-Kadını dinlemek ve sözlerinin bittiği ana odaklanarak, rahatlamış şekilde bahse girmesini sağlamak.
-Korkutmadan kıyafetini ve makyajını üstükapalı eleştirerek, en büyük kozunu kullanmasına ortam sağlamak.



-BÖLÜM 2. Tatbikat safhası.

Her iki tarafın üstü hafif trendine girmesiyle birlikte, karşılıklı çıkarlar prensibinden hareketle, tatbikatı yönetme insiyatifini elinize alınız.

İnsiyatif sağlayan tedbirler.

-Kadın vucudünda elinizi gezdirerek, zamanla masaja dönüşen gezintiler yapınız. Kadın vücudunun keşfedilmesinden kedi gibi haz alır.
-Kadın vücudunda duyarlılığın tezahür ettiği, yerlerden biri olan ayak masajını, harfiyen yerine getiriniz. Bu kadında birleşme momentumunu tetikler.
-Kung fu felsefesinden hareketle, kollarınızı ekstra güçlü halde kadını yönlendirmekte kullanınız. Elleriniz kadının itirazlarını önleyecek kadar güçlü ve kararlı olmalı.
-Üzerinde halen daha giysi varsa, henüz insiyatifi tam olarak ele alamadığınıza işarettir, veya kadın sizin bu farklı teknolojinizin biraz daha devam etmesini istiyordur.
-Kadının son kalan giysilerini, aynen kadına davrandığınız incelik ve nezaket ile çıkarınız. Mümkünse katlayıp bir yere koyunuz. Sana total değer veriyorum mesajını ve sevişmenin duyarlılığını kanıtlamış olusunuz. Kadın bu hareketlerle, uçağı pistin başına çekmiş ve motorlara tam kuvvet vererek uçuşa eşlik etmeye hazırlanmaktadır.

Bu noktadan sonra kural ve teknikler geçersizdir. Tatbikat aşamasına geçiniz. Aşamanın sonunda yaşanmışlığınızın mana ve önemine denk gelecek bir espri yapınız, katıla katıla gülmesi sayesinde yaşayacağı tatmin duygusu iki ile katlanacak ve bir dahaki sefer görev emrini seferberliğe dönüştürecektir.

Başarılı bir dönem geçirmeniz dileğiyle,

SİZİ ÖLMEKLE TANIŞTIRAYIM

71 nişantaşı doğumlu. İşçi bir babanın çocuğu. Babası ölümüyle mezarcıyı bile ağlatacak bir kaç adamdan biri. Annesi ise öldüğünde dünya durmuştu.

İlk ve ortaokulu nişantaşında okudu, ticaret lisesi okudu. Okusam mı çalışsam mı diyerek arada derede kaldıktan sonra, boğaziçini kazandı, okudu bitirdi. Çalıştığı işler, osmanbey tezgahtarlığı, otel rezervasyonculuğu, devremülk bağlamacısı, gazete reklam satışçısı, borsa müşteri danışmanlığı, pazarlama koordinatörlüğü, tur rehberliği, havlu servisçiliği, çiçek mezatçısı, yapı malzemesi satış, telekominikasyon pazarlama, ingilizce öğreticiliği, lojistik pazarlama, maç karaborsacılığı, ve araba satıcılığı, reklam organizatörlüğü, ozalit çekicisi, ve bilimum işler. Evlendi, çocuğu oldu'dan önce kadın denilen mecralarda gezdi. E.U, X.X. A.I, O,A, K.O, isimli kadınlarla gezmişliği ve dahası vardır. Kendi cinsleri ile daha uzun zamanlı arkadaşlıkları hemde imrenilecek paylaşımda ve çok uzun süreli yaşar-yaşatır. FB ruhuna yürekten bağlıdır. Onunla sevinir üzülür, yaşar. Dinine bağlıdır, Allaha inanır. Elinden dilinden kimseye zarar gelmez, ama bel ağrılarıyla yaşar. Sporcudur. Hayvani sportmendir. İnatçıdır. Sessiz sakin ama kışkırtılınca vahşi bir kurtadamdır. Kadın düşmanıdır, ama düşmanına en çok saygı duyan. Bilenler bilir, doğrucudur, sözüne inanmayanlar ile rüzgara karşı işemek arasında doğru orantı vardır. Sigara içer, en iyi dostudur, zira para karşılığı kendini sunan, olduğu gibi olan birkaç şeyden biri sigaradır. Alkole düşmandır. Bildiğiniz bütün sanatçılar kadar yeteneklidir. Bütün sanatçılar kadar komik, bütünü kadar duygusaldır. Hayvanseverdir, bir insana hayvan diyerek iltifat eder, çünkü hayvan bir karşılık beklemeden sevilen yaratıktır. İsteyen beşiktaşa gelir, onu görebilir veya duyabilir, olmadı hisseder, zira 10 senedir burada yaşamaktadır.

Sizi ibretle dolu bir yaşamla tanıştırmak istedim. Bu kadar....

1 Temmuz 2009 Çarşamba

KORKUNÇ BİR RÜYA

Konusu ağır olmayabilir ama zihnimin koruyucuları devre dışı olunca, yattığım yerde gördüğüm rüya beni fecii sıkıntılara soktu. Hayali bir ülkenin duyarlı vatandaşı olarak gördüm bu rüyayı.

GÜYA,

Ülke gizli bir kanser gibi iktidar savaşlarına sahne olmuş, kimin yönettiği belirsiz. Yönümü bilemiyorum, değerimi bulamıyorum, geleceğimi göremiyorum.

Sigaraya başlama yaşı 11, alkole başlama yaşı 13, fuhuşa başlama yaşı 14, bu durumda benim yaşım 130 larda, ölüm safhalarına girdiğim belli oluyor.

Her 4 kişiden biri işsiz ve niteliksiz, çalışan diğer üçlünün biri gizli işsiz, çalışan diğer 2 kişide birbirlerinin ayağını kaydırmaya çalışmaktan dolayı hissiz.

Şarkı ve şiir yazacak sanatçı, ilham gelmesini değil, telefon gelmesini bekliyor, sipariş üzerine ruhunu kiralamak derdinde, birilerinin hegemonyasına girmiş, hayat damarlarımızdan biri bakım çalışmasından dolayı kapalı.

Ülkenin basını, bol estetikli sosyete orospularının reklamını yapmaktan, feryatlara kapalı. Bakın bunlar insansa siz hayvansınız diyerek, muhabbet tellalı olmuş, zamanla kendini pazarlar olmuş.

Hiçbir cinayet aydınlatılamıyor, insanlar sır olarak kayboluyor, mezarlıklara yakın daireler ise anormal değer kazanıyor bu durumda.

Benim dahil, bütün çığlıkların sesi kısık, bağırmaya çalıştıkça ses tellerimi tükürüyorum.

Burası Michale JACKSON'ın Neverland' ımı yoksa, olmayan ülkemi,

Böyle bir ülke varmı? Eğer varsa ben uyumak istemiyorum, duruşumu bozmadan..

İyi Bir Fahişe Nasıl Olmalıdır?

Yaşımız çok eskidi, kanlı kriz ise etimizi çürüttü, kemiklere sirayet etti. İçten yediğimiz derin darbeye karşı vücud doğal tepkisini vererek, yedek can damarımıza ulaştı ve hepimizi hepimiz yapan, yani insanı insan yapan değerimize ulaştı. Maalesef.

Dirayet duvarıyla kaplı, acabalarla gizlenmiş, namus ve şeref hücremize. Hani o meşhur deyiş varya, "öldüğümüzü hissettiğimiz anda yaşadığımızı anlamak" denilen... İşte o hücre.

Yanlış anlasılmasın; tecavüzden zevk alalım sloganı atmıyorum. Fahişeliği özendiren bir propaganda değil bu yazı. Dünyanın en eski mesleğine atıfta bulunacağım. Bunun sizi etkilemesine izin vermeyeceğim. Zira sizin de bildiğiniz gibi; ya fahişesinizdir, ya değil..

Fahişenin en önemli değeri vücudu'dur, sanılanın aksine "işlem merkezi" değildir. Çünkü görünen ve arzu alıcısını harekete geçiren şey vücudun kendisidir. Vücudun diriliği ve hareketliliği, dinamizmi, fahişeliğin pazarlama yani imaj fonksiyonunu destekler. Burada, fahişeliği keşlik, serkeşlik, ve yıkılmış hayatlar olarak algılamak, mesleğin kalitesini ve karşılıklı memnuniyeti düşürür, düşende yok olur.İyi bir fahişe mutlaka spor, düzenli spor, ve egzersizleri programlı olarak yapmalıdır.

Fahişe ve giyim belli noktada özleşmiştir. Fahişe olmayan bir fahişe ile fahişe olan bir fahişeyi yanyana getirdiğinizde, büyük ihtimalle doğruya ulaşamazsınız. Fahişenin giyim tarzı, tiyatrodaki abartılı kostüm ile günlük giyimin arasında yer alır. Bu sebeple fahişe kazancının yüzde 15-20 bölümü ile giyimini desteklemek zorundadır. Fahişe aynı zamanda hediye edilen elbiseleri giymemelidir. Çünkü mesleği ile ayrılmak, ve ayrı tutulmak istiyorsa, bu basitliğe yanaşmamalıdır.

Fahişelik asla çıplaklık değildir. Fahişelik erotiklik ve gizem mesleğidir. Ulaşılmak isteneni cömertçe sergilemek fiyatı düşürür. Mesela liseli yıllarımdaki yüksekkaldırım ziyaretlerimde, son derece çıplak iş bekleyen erbabı gözetlerdim, ve etkilenmek bir yana, kadınlar hamamı görüntüsü ile gizemlerimin üstünü kapatırdım.

Fahişelik asla ve asla taklit ile biryere geleceğiniz ve devamını getireceğiniz bir yol değildir. Ünlü film yıldızlarını, sosyetenin ikoncanlarını ve prensesleri taklit eden fahişenin erkek gözündeki ince yorumu, sadece fazla para istenileceği manasına gelir. Doğal ile suni arasındaki tercihlerin yönü bellidir.

Fahişelikte ısınma turları ayrı bir uzmanlık alanıdır. Aynen dişçiniz gibi. Uzmanlaşmış dişçiler hasta koltuğundaki insanı önceden şartlandırma ve olaya inandırma yöntemleriyle kendilerine ve tedaviye kazandırırlar. Fahişe burada, en inandırıcı replikler ile, arkadaşlık kurma ve ruh esnetme teknikleriyle donanmak ve katılımı garantiye almak durumundadir. Aslında bir seferlik seans için bu kadar donanıma ne ihtiyaç var diyenler çıkabilir aranızda. Ama akıllı fahişe müşteri memnuniyeti ilkesi ile hareket ederek, yağmurların birgün az yağacağını ve bulutları çağırması gerekeceğini iyi bilir. Partnerini ( müşteri demiyorum ) önemser, onun kendisini arzulamasını sağlar. Erkekler'in çoğunun lafta canavar, ama en soyunuk haliyle masum bir kedi yavrusu olduğunu bilir. Dolayısıyla bir bebeğe davrandığı hassasiyet ile hem rekabetin zararlarından korunur, hem az miktarda insanla çok miktarda işini yapar, hemde kazancını kolay ve yüksek kazanır.

Fahişelik aynı zamanda engin bir meslek kültürü, taleplere cevap verebilme ve gelişmeleri ona göre takip etme konularında özel birikimler ister. Olması gereken birkaç özellik, iyi bir dans ve tiyatro yeteneği, masaj yatkınlığı, hijyen bilgisi, aktüaliteyi sıkı takip, yabancı diller ( gerektiği kadar ) geleneksel kültür derinliği ve ifade zenginliği gibi kavramlardır.

Fahişe aynı zamanda partnerinin mutluluğa ulaşmasını en temel ilke edinmelidir, mutlu bir partner ile kendiside mutluluğunu araya sıkıştıracaktır. Dolayısıyla buradan çıkarılacak sonuç, siz olaylara katılırsanız, karşı tarafın katılımcılığı en iyi neticelerde buluşur. Dolayısıyla partnerinin kontrol dışı hızını, enerjisini ve disiplinini sağlayacak tarzda bir tansiyonu yönetmelidir.

Ne oluyorsun Mustafa, aşkın ve yaşanmışlığın bir üyesi olarak, millete ahlaksız bir mesleği satmak da neyin nesi diye düşünen halen daha varmı bilmiyorum, ama anlayanlar anladı.

Türkiyede para kazanmak için, kayıtlı veya kayıtsız her 13 kadından biri,

Türkiyede aşırı seks bağımlılığından ötürü, her 24 kadından biri,

Türkiyede işi zengin avcılığı olan her 45 kadından biri,

Türkiyede vesika almak için sırada bekleyen 13000 kadının hepsi,

Türkiyede açığı kapatmak için yabancı uyruklu 28000 kadından hepsi,

Türkiyede bu işi resmi yapan her 19000 kadından herbiri,

Türkiyede bu işi yapamadığı için yapan her 49 kadından biri,

Türkiyede bu işi kocasıyla olan sorunlarından dolayı gizlice yapan her 16 kadından biri,

Bu işi evlenemediği için yapan her 170 kadından biri,

Bu işi evlenebilmek umudutla yapan her 90 kadından biri

FA-Hİ-ŞE.

Not. (Alıngan insanlara)

Bu yazıdaki bazı noktaları para kazanmadan ( non profesyonel ) eşinle veya sevgiliyle paylaşmak serbest. Eğer evli bir kadınsan sanırım evinin fahişesi olmanın önemini bildiğine inanıyorum.