30 Aralık 2010 Perşembe

KAPTA KACAK BELDE BACAK ETTE PARMAK GÖTTE ZIBIK YILBAŞI KUTLARIZ

E-AYLİNNNNN, yılbaşını kutladımmı senin kudurukum?

Kutladın ya tahsin, ay daha demin şantöz karıya üflüyodun, nede çabuk nefesin bitti yaa?

Ne bilim yaa, rıza baba kaptı elimden tam öpüyodum çengiyi, uçarak geldi ve dizide öldük burda yaşalım dedi. Hemde Ferhundeden inipte geldi dobiş, dizide bol bol sulandım ama partide kayabildim sonunda, neclanın intikamını aldım diyerekten.

Dur bakiim oğuza yanaşalım, oğuzzzz:

Ya bir bırakmadınız be oğlum, şevketle seans yapıyoruz, şu alttaki şevket, aradakide hayriye hanım, hükümet gibi baksana, mum gibi eritti ikimizide, yaprak dökümü olduk bu soğuk aralık gecesinde.

Ali kaptan nerde beyler, karolin geldi kapıda kalmış, üzerinde kırmızı siyah şifonyer gecelik var askısız, açılışı ali kaptanla yapacağım diye tutturdu. Ali abi, ses ver abii.

Huoyyyp, 5 dakka işim var bizim dizideki müzik öğretmeni inci hanımla sol fej yapıyorduk. Daha 10, yıl marşını yeni bitirdik, birazdan sırayla 2 - 30- 40 - 50- 60- 70- 80 hatta yüzüncı yılı bile aradan çıkartabiliriz.

Amann, canlı para altan abi naapyosun abi, süper fantaziye geçmişsin. Bulduğun bütün deliklere para koyup sonrada paraları içeri gömüyosun, nasıl iş bu abi yaa?

Format gereği abicim, daha bir milyonum var gömecek, bi müsaade ver, işimiz çok.

Behzat abi nedir bu ÇE meselesi, bu arada hayırlı işler, rus ruleti takılıyosun arada, hangisinde patlatmayı düşünüyosun?

Çe meselesi aslında ÇÜK meselesi, rus ruleti konusuna gelince, uzak dur da sana patlamasın bi yol.

Aman küçük kadınlar da burdaymış, özge abla başı çekiyor, nedir bu küçük kadınların senaryosu, bi küçük bilgi versen özge abla, yada hande abla?

Bak anacım, küçük kadınlar işin artistik kısmı, bak şu mallara, küçük diyebilir misin, doksan altmış doksan, bi topla bakalım: 240, şimdi küçükten gazını alda, burda büyük işler yapıyoruz, 2011 hesabı.

Vayy polat abi, deve tuncayla deve güreşi, arada doktor ablayıda eklemişsiniz, neden üçlü abi?

Bilmiyosan öğren, iki kişinin bildiği sır sayılmaz, az sonra Memati de getiricek silahını, bütün sırlar ortadan kalkıcak.

( velhasılı, Türkiyede bütün dizi alemi yılbaşı partisi hesabı stres atmaktadır, bi yandan da çalışma saatleri uzunluğu ve diğer konularda eyleme hazırlanmaktadırlar. Paralar bölüm başına en az 30 bin lira ve çalışma saati uzunluğu, ne yapsın bu emekçiler, teselliyi birbirlerinde aramaktan başka? )

Bu arada: FATMAGÜLÜN SUÇU NE?

Mutluluk dolu '11...

Ayaz Rüzgarın Öpüşleri

İşte kırkmilyara dayanmış dünya, işte onun üzerinde birer zerre tozu benliklerimiz. Sakil kıyılarda uğuldayan ayaz rüzgarlar. Dertlere sarılı bedenlerin mezar taşlarından gelen ıslıklar.

Her öpüş sıcaklığının dönüştüğü mermer buzlar. Nerede bu aysberglerin babaları? Onlara ıssızlık vaadetmemiştiniz oysa. İlgilenmeyecektiniz de neden yaptınız onları?

Zirve ile Ziverbeyi aynı gören kadınlar. Hassas bedenlerinizi saracak aşk bulamayınca takıp takıştırarak var olmayı uman kutup fokları. Derdiniz de derin, denizde..

Artık ıssızlığınıza son!

İşte size benden yılbaşı hediyesi, bir isim olarak, bir tek gece olarak, yada bir sızı olarak kaydedin ismimi de defterinize, yada denizinize. Soyadım Mehir, M ile yazılır, Manisanın M'si.

28 Aralık 2010 Salı

PIRLANTA YILBAŞI ÖNERİLERİ

Yılbaşına geri sayım başladı, ben şahsen yılbaşına uyuz bakıyorum. O yüzden en büyük pişmanlık bile en küçük günahın şemsiyesi olmaz demek isterim.

Az sayıda dostunuz ile birlikte en mütevazi ortamları benimseyin.

Yılbaşı demek her piyasanın bir sahte bulut yardımıyla genleşerek yukarılara uçması demektir. Bu yüzden düşüşü hesaplayın ve gece görüş gözlüğü ile olaylara bakın. Bulutun şekilden şekile girmesi sizi kahramanlaştırmasın. Neticede bir bardak sudan ibaret.

Yılbaşında sekize dokuza şartlanmayın, en iyi sekiz zamansız sekizdir. Bir sıcak öpücük bile sekizdan daha haysiyetlidir.

Özellikle rus karıları zengin etmek için karaborsa arayışlarına kanmayın, rus karılar çoktan kaporaları aldılar, bize rus görünümlü çingenler kaldılar.

Televizyonlar, 15 gün oönceden çektiler paket yılbaşı yaygaralarını, hiçbiri canlı yayın yapmayacak, şakır şakır dansöz, ortaya saçılan oynamadan duramamcılar, hayat enerjisi yaymaya çalışan reytingçiler. Ama ne de olsa hiç yoktan iyidir.
Bir ocakta acil serviste görüşmemek üzere,

ARİF'2011

23 Aralık 2010 Perşembe

İLANAT

Pens büyütücü geldi, etkili sonuç garantisi. Aşağıhoratlı köyünden Muhtar hüsmen ağa üzerinde denenen pens büyütücü ile 3 haftada 11 santimden 19-20 santime ulaşıldı. Hüsmen ağa ayrıca saç boyası, bıyık bademi, ve nacar saat kazandı.

İlan başarısı: *****yıldız.

( İlanda hem kullanıcı, hem yer, hem zaman, hem ölçülebilirlik, hem promosyon, hem garanti, hemde etkili bir sunum var. )

Meme büyütücü şimdi size bir telefon kadar yakın. Meme büyütücü ile artık koca bulma derdine, silikon masrafına, çocuğa süt emzirme endişelerine son. Harbi klinik isviçre laboratuvar araştırmalarına göre kullanmaya başladıktan sonra memesi 58 santimden 98 santime sıçrayan inekten edindiğimiz izlenime göre, insanlarda memeyi basen kadar büyüteceğine kesin gözüyle bakan profesör helbert van fontingen, kaliforniya enstitüsünde rehberlik ve rençberlik bölüm başkanı, evli ama eşcinsel.

İlan başarısı en az *****yıldız.

( İlanda ürünün kolay ulaşılabilirliği, etki alanı, kullanım kanıtı, celebriti profesör ve profesörün özel hayatı işlenmiş. )

Bekarlıktan sıkılanlar, başlık parasını denkleştiremeyenler, sosyal ortama girmekte sancı çekenler. Bu fırsat sizin için. Dünyanın her lokalinden şişme kadınlar, balon kızlar artık ACUN markasıyla hizmetinizde. Yıkanabilir, silinebilir ve dikilebilir özellikte bu hayat arkadaşınıza artık 100 dolara sahip olabilirsiniz. Durun daha bitmedi; eğer 20 dolar fark verirseniz bebeğinizi istediğiniz ünlüye benzetiyoruz: Hadise, burcu esmersoy, nimet çubukçu, aysel tuğluk, hande yener, demet şener, müzeyyen senar, ladi gaga, ve hatta selma aliye kavaf. Durun henüz bitmedi, bekar bayanlar, sizi de düşündük, şişme erkekler şimdi canlısından farksız. Sünnet etmemeniz şartıyla 20 lira x 6 taksit, yanında kolonyalı mendil bedava, durun daha bitmedi, bitmez..

İlan notu *****yıldız.

( ilanda sosyal bir meseleye parmak basılmış ve ürün çeşitlendirmesi ve kişiselleştirme fonksiyonu düşünülmüş. Kadın erkek ayrımcılığına gidilmemiş. Doğa ve ekolojik denge vurgulansaydı daha iyi olurdu ama ilan süper, almayanı öpsünler.)

22 Aralık 2010 Çarşamba

TELEVİZYON, OĞLUM TELEVİZYON. KENDİNE GEL OĞLUM...

Amacım var kardeşim, şu televizyonu eleştirmek, yerin dibine kadar...

Birinci salvo dizilere: Her bölümü meraklandırıcı sahneyle bitirme geleneği. Adam/kadın ölecekmi, yada öldürecekmi? Dur bakalım ne diyecek? Kesin buradan ya ölüm ya ayrılık ya aşk çıkacak beklentisi. Ama sonunda ne oluyor; DAĞ FARE DOĞURUYOR.

Birde dizilerde ölümsüzlük sırrı keşfedilmiş. Ölsede-öldürülsede diziye geri gelenler yüzünden artık size saygım kalmadı. Yuh.

Peki şu cinselliğin kullanılması formülünüz. Benden size kıyak: Ananıza-karınıza-kızınıza cinsellik benden bedava.

Peki şu haber programlara ne demeli. Wikiliks, ergenekon, kılıçtaroğlan, teayyip, amerika, israil, avrupa topluluğu, türban, mafya... Sıra ne zaman ananıza gelecek diye merak eden yok mu?

Birde haberlerde rajon kesen ankırmenler yokmu: Darbeci ali kırca, türkçe özürlü birant, kabak tadı uğur, dolaylı yoldan reha, nerde kardeşim defne samyelim benim yaaa.

Hele mağazin programları yok mu; Televoleden seken size girsin.

Birde karizmatik sunucu formatlı yarışmalar, ağdalı, uzatmalı, geçirimsiz formatlar, neşe, meşe, hüzün, hayalkırıklığı.

1000 küsür tekrarıyla okan beyaz. Bokun yüzbininci süzdürümü.

Acun belası, haftada 5 posta, 50 milyon dolar, tekrarı tekmili gazı, kanser loading işler.

Çok çüküm hareketler de var. Amatör ortaokul formatı. Artist olmuş jiplere binen tosbağalar. Türkiye sizi hatırlamakta çooook zorlanacak.

Sizin modernlik anlayışınız bu, sizin yedirme alışkanlığınız bu. Sizin bize layık gördüğünüz kalite bu.

Gene en iyisi ne derseniz, kimse kusura bakmasın, yada baksın: ŞABAN FİLMLERİ.

En çok hakettiğimiz aslında.

21 Aralık 2010 Salı

Yılbaşa Geldi

İnsanları bu sahte buluta bindiren nedir diye düşündüğümüzde bir sürü tetikleyici unsur göze çarpar.

Dönerci lokantaları dahil her tür esnaf bu yılbaşı tüketiminden pay almak için nail babanın geyiğine biner.

Hediye ekonomisi tavan yaptığı için yaklaşık 1500 sektör bu yılbaşına bağlar cirosunun çoğunu.

Sabahki baş ağrısına çıkar her hazırlık ve umut.

Kasımpaşadaki sapık, tarlabaşındaki kaçkın, çukurcumadaki entel, inşaattaki amele adeta aynı kişidir bu mutluluk bulutunda.

Bir sürü seks kaydı düşlenir, ama bir sürü taciz gerçekleşir. Taciz seksin teklifsizidir.

Alkol ise gecenin dezenfektanı. Siler geçer geçmişi, yer açar geleceğe.

Tüm bu bilinen tespitlerden sonra ne demeliyim acaba...

ABBAS'IN PROFORMA'SI

Şu otomobil sektörü çok bi alem. Bünyesinde her türlü insani organizmayı barındırıyor. Mozaik gibi, ama bu yazımda sanmayın ki size sevimli bir açılım yapacağım. Bu Abbas denilen şahıs aslında köyden kente gelip, sektöre dahil olan anadolu yağızlarından biri. Saf anadolu çocuğu kisvesiyle sektöre giren, teslimatçı, temizlikçi, yıkamacı, vesair kimlikleri taşıdıktan sonra, kariyerinin zirvesinde satış işlerine yükselen birisi.

Abbas'ın müşterileride aynı kökenden, yani köyden kente göçün nüveleri. Bizden olsun çamurdan olsun mantığıyla hareket eden, ve bu düşünce ile kendi kızlarını yada karılarını "Delici İmam'a teslim eden kırsal kafalar. Başka birine denk gelirsek bizi deler düşüncesini taşıyorlar. Öyleki, benim verdiğim fiyatlar daha aşağı olmasına rağmen, kendi köylülerinden daha pahallıya kazık yemeyi defalarca başarabilmiş kitle. Hatta Abbas'tan aldıkları fitbeyk doğrultusunda, başka kimseye otomobil sırlarını açmamaya yeminliler. Doktor sandıkları abbas aslında karılarını parmaklıyor, ama olsun, bizden olsun parmaklasın diye düşünüyorlar.

Abbas ise mutlaka cep telefonunu kayışında taşıyor, yumurta topuğuyla "parmakçılığı" haketmiş durumda.

Abbas işine şöyle devam ediyor. Zamanla kendi sermayesini oluşturup, 2.el arabaları kendi alıp satmaya başlayarak. Tabii ki, arabaların kmlerini düşürerek, bu sayede 60'ında genç kalmış sosyete güzellerini baz alıyor. Köyden gelenin malını köyden gelene takıyor. Doktor ya aslında.

Abbas bir yandan iş yaptığı bütün sektörlerden komisyonunu ceplemekte. Sigortacıdan, müşavirden, bankacıdan, hatta teslimat işini yapan eski meslektaşından bile payını alıyor. Selam verdiğinden bile isteyecek ama, olurya bazı fitneciler onun "kutsal adını" lekeleyebilir diye burada mütevazi bir duruşu sergiliyor. Abbas bu. Eski maraba, şimdi son model araba.

Abbas bir yandan da işinin gereklerini yerine getiriyor. Beraber iş yaptığı bütün odakları yemlemeyi ihmal etmiyor. Zira ABBAS ABİ artık kurumsal bir kimlik, ama tabelası vergisi beyannamesi yok.

Abbas artık yükünü tutmuş, abbas artık bir otomobil markası, abbas artık emeğiyle bir yere gelmiş şaban. Dolayısıyla Abbasla iyi geçinmek zorunda olan bir ortam doğdu. VeAbbas bu topraktan çaldıklarını bu toprağa gömmesi gereken biri olarak, başlıyor yanında adam çalıştırmaya, başlıyor işletmeciliğe, başlıyor, taksi plakası, servis minibüsü, araç kiralaması tarzı işlere. Bir yandan anadolu insanı zortlamasına, 2. el simsarlığına ve komisyonculuğa devam elbette.

Bu sırada abbasın çalıştığı plazadaki dişiler kaynamaya başlıyor. Abbasın bir anadolu kaplanı olması sebebiyle Abbas artık pençeleri ve ısırması merak edilen bir yiğit karizmasında. Dolayısıyla Abbasın konforu, anadolu söylemleri ve başarı hikayeleri kızlar arası sohbetlerde kabarmaya başlıyor. Sonunda bakıyorlarki, Abbas sırayla plazadaki bütün dişileri dişlemiş. Naaparsınız, doğanın kanunu. Bu sayede Abbas artık kazandığı paranın bir milyarını fuhuşa harcamadan da İmparator olabileceğini keşfediyor.

Günün birinde Abbas soyaçekiminden ötürü patronunun o eski kutsal insan değil, kendi çabalarıyla varolabilen bir şişme balon olduğunu düşünüyor. Zira yattığı kadınlar ile daha önceden yatmış bulunan patronun bazı iktidarsızlık hikayelerini öğrenmiş durumda. İşte bu yüzden vede sermayeyi de doğrulttuğuna göre, artık patronunun karşısına dükkanı açmanın zamanı geldi diye düşünüyor.

Şimdi size Abbası ve Abbasları anlattım, ama diyeceksiniz ki; Kim bu Abbas kardeşim, T.C. kimlik numarasına bakabilir miyiz?

Bu kişi çok bilinen bir kişi, telefonu kemerinde, plazalarda bir köşede oturan herkes, garip gözüken ama, kendinize yakın bulduğunuz ama, mağduru oynamayı bilen ama, aslında klark kent gibi kimlik taşıyan herkes Abbastır.

Abbasın proforması dediğim de, Abbasın müşterilerine kredi çekmekte kullandığı, şerefsiz bankacılara gönderdiği, müşteriye aracın tamamına kredi çekme beyanında bulunduğu, yanlışlar üzerine kurulu sahte beyandır. Aracın fiyatını yüksek gösterir, araca aksesuar takılmış gösterir, ve adamın cebinden para çıkmadan araç sahibi olmasını sağlayan belge niteliğini taşır. Abbasın sihiri budur. Abbasın proforması, Abbasın hayatta tutunmasının belgesidir.

Abbas aslında işini prosedürlere göre yapmayı prensip edinmiş sivri uçlu otomotivcilerin alternatifi olarak doğmuş ve beslenmiştir. Öyle yada böyle, bu sektör abbaslarıda, vakkaslarıda, cabbarlarıda barındırmak zorundadır. Çünkü herkesin araba almaya niyeti ve hakkı vardır diyerek karşı açılım yapıyorum, kendi kendime iltilafa düşerekten....

18 Aralık 2010 Cumartesi

İNSANIM HER TÜRLÜ TECAVÜZE LAYIKTIR, O KADAR !

Mensubu olduğum ve canına yandığım Türk hanesi olarak "tecavüz haketme" denklemini çözeceğiz bugün.

Halkların da bir karakteri vardır. Böcek gözlerindeki taneden bütüne sisteminin öngördüğü gibi. Tüm görüşlerin ortak paydası; bu karakterin izlerini taşır. Şaşmalar, sapmalar ve şişmeler dahil.

Kim ne derse desin, biz ortaasyadan geldik. Göçebe ve istilacı bir nüve'miz var.

Kimimiz plazalarda, kimimiz ağaoğlu sitelerinde, kimimiz AVM kültüründe, yada uzay şartlarında yaşarsak yaşayalım, çoğunlukla ASLIMIZI yansıtırız, altkültürümüzü taşırız, ve sadece şeklen değişiriz. Palavrasyon bir milliyetçilik söylemimiz vardır, aynı söylemleri taşıyan kişiler olarak, memleketi içten dıştan satarız. Satanlara karşı sonsuz bir hayranlık ve muhabbet besleriz. İlk fırsatta satarız, satmayı planlarız, satamazsak ise arpacı kumrusu gibi düşünür dururuz.

Örnek isteyen varsa, -ki götlerine girsin bu örnekler:

fiş almayıp indirim isteriz.
emlak vergilerini dipten gösteririz.
değerli emlak arsalarına inşaat yapmak için üsülsüzlük yaparız
rüşvet alır rüşvet veririz.
dini-Allahı hep kullanırız.

birde birde;

Adamlığı kimseye bırakmama payesi altında her türlü içli dışlı pisliği yaparız ve yaparız.
Yakınlarımızı kayırırız. En kaliteliyi en ucuza almak sevdasıyla dolanırız.

hatta hatta;

Atatürk yaşasaydı en has adamı olarak beni seçerdi diye düşünmekten de geri kalmayız.

İslami topluluklar ve yandaşları şu an iktidarda olduğu için yağ ve bal ticareti yapmaktalar, pahallı lokanta, bahçeşehir keranesi, ve lüküs jiplerinin içinde görebildiğimiz "onlara" sallar da dururuz,

ama zamanında halk partisi iktidardayken zengin olan dedemiz, amcamız, dayımızın bu topluluktan ne farkı olduğunu düşünemeyecek kadar da düşünce fakiri bedbahtlarız. Elbette bunu daha önceden düşünen varsa; sözüm onlara değil.

Benim rahmetli dedem bugünkü gayrettepe arazisi dutluk halinde iken, ki şu anki emsal değeri 800 milyon dolar, halk partisinin değerli elektrik idaresi buraya 7000 lira borç çıkarmış, garip dedem ise orayı 12000 liraya satmış. Bi nevi "sat kurtul" taktiği yapmış. Bilin bakalım bu uygulama zamanında kim iktidarmış?, hadi bakalım..

Bu yüzden her türlü eziyeti hak eden bir ortaasya göçebe topluluğunun son neferlerinden biri olarak

Benim kendi kendime edindiğim bir malım yok,
Benim kırklı yaşıma rağmen bir süper kariyerim yok
Benim bir arabam yok
Benim düşüp kalktığım her renkten bi metresim yok
Benim bi işim bi karım bi çocuğum var, çoğu hediye giyim eşyalarım, çoğu bağışlama ayakkabılarım, çoğu çizik atılmış borçlarım var.

Çoğu da azı da bu.

Ve asla gocunmuyorum, sigara tiryakiliğim dahil.

Ölene kadar böyle gitsin sadece, aç açık kalmayayım, bir dalın ucunda sallanmayayım, çocuğumun mürvetini göreyim.

ŞİMDİ SİZİ GÖREYİM.

13 Aralık 2010 Pazartesi

İSYAN ÇITIRLARI

İsyan çıtırları ile kastedilen mevzuu; gençkızlar ve erken kadınlar müessesesinin kendikendine kisvelediği kalkanları irdeleyebilmek.

Aslında ana sebep; anneleri gibi olmamayı dillendirmek. Ama tabi bu mevzuunun da içine girebilmek lazım, buda benim işim.

Face mace ve diğer zavallı paylaşımlarda genç kızlar müessesesi'nin dilindeki pelesenk şu; ÖZGÜRLÜK. Yani bağlı olmama, bağımsız olma, ve bu ülküyü kalkan olarak kullanma. Hiçbirşeyi yeterince ciddiye almama isyanı. Özellikle erkeklerle olan münasebetlerde annelerinin düştüğü aczleri toptan reddetme. Zaten toplumumuzun mikrobu olan dizilerde, filmlerde ve kadın programlarında bu acz'ler ısrarla vurgulanıyor.

Hatta genç kızlar müessesesi erkeklerle paylaşımı ve arkadaşlık derecesi yüksek olan hemcinslerini bu yüzden diğer uç olarak niteliyorlar. Kutuplaşmaya sanki muhtaç olduğumuz şu günlerde.

Bir bayrak açmışlar, dolanıyorlar toplumda, tam bir "durup dururken isyan" hallerinde.

Bu ağaç yaşken eğilir kompozisyonunda, bazı tanıdığım şahsiyeti ala zat'larında İSYAN ÇITIRI olarak dış dünyaya davranış sinyalleri verdiğini görüyorum.

Mesela Söylem, mesela bayan diazem ve hatta nüzeyyen, hatta karım yaa, düşünsenize. Yeni bir kategori: İsyan kıtırları! ( kıtır ile kart deyimlerini özdeşleştirmek mümkün. Kelime kökü bilimi açısından. )

Aslında toplumdaki homofobik değişimin, yani içten içe mitöz bölünmenin, yada GDO tüketilmesi kaynaklı değişimin şu anki özneleri İSYAN ÇITIRLARI.

İsyan çıtırları aslında isyan ettikleri şeyin birebir sonucu olduklarından habersizler. En bilinen adı ile YOZLAŞMA'nın. Yada, yalnızlaşma, içe çökme, kutup olma ihtiyacı ve sessiz haykırışların.

İstedikleri şey ise aşk destekli huzur, bu nasıl mümkün diye düşünürlerse, eksikliğini hissettikleri şeye karşı cephe duruyorlar, uzanıp almaları gereken kutuyu ellerinin tersiyle itiyorlar.

Erkeklerle olan en büyük kavga'nın aslında tersine dönmüş bir şemsiye olduğunu, ve ufak bir sallama ile işlerin yoluna gireceğini bilmeliler.

30 Kasım 2010 Salı

NE VAR, NE YOK?

( YAZILARIMI OKUYUP okuyup, yorum bırakma gereği HİSSETMEYENLER'e ithafen...)


Zurna kadar sesim yok, peşrev kadar sözüm var.
Kartal gibi gözüm yok, yükseklerde özüm var.
Deve gibi sırtım yok, dünya kadar yüküm var.
Tavşan kadar bedende eşşek kadar ç...m var!

***

Muhtar kadar yetkim yok, kral kadar gönlüm var.
Karun kadar malım yok, dağlar kadar yerim var.
Devlet kadar gücüm yok, oturmaya kilim var.
Y....ğı beğenmezsen, yarım metre dilim var!

***

27 Kasım 2010 Cumartesi

ACUN BANK

Hürriyette bir haber, Acun efendinin karısı servetinin yarısı karşılığında boşanma talebi davası açmış. Ayrıntıları önemsemiyorum, hayatımız ayrıntı zaten.

Bende acunun kutu yarışmasının elemelerine katılmış birisiyim, ama acun bu kadar büyümemişti o yıllarda daha kobi hatta kobicikti. ( 2007 )

Ve yaklaşık 5 yılda elli milyon dolar.

Şimdi tuhaf bir ayrıntıda sizi biraz boğacağım. Acun binası yıkılınca üzerine işemeye niyeti olan heveslilerden değilim. Zaten Acunun sendeleyeceğini biliyordum.

Acun efendi şöhretiyle paralel olarak eskiden günde 10-15 temasla gününü geçirirken, şimdi en azından 100-200 temas yaşıyor günlük ortalamada. Çoğu talep, çoğu dilenme, çoğu menfaat.

Acun efendi saç tozu reklamını defalarca döndürdü, yani vapurda yapılacak bir ürün reklamını türk ulusal televizyonunda yüzlerce dakika pazarlamaya çalıştı. Yani çapı belliydi.

Acun efendi arabalarının fotoğraflarının çekilmesine ses çıkarmadı, sıra elbette karıya da gelecekti, bu köprünün bir ayağını ihmal ederek büyümeye çalıştı, yani hem 1 milyonluk arabalara bineceksin hemde mevcut kadınla ömrünü geçireceksin. Bu yanılsama da çöktü.

Acun efendi Fethullah hocanın gölgesinden usuliyetsiz şekilde çıktı, yurt dışından yarışma formatlarını hocaefendi vasıtasıyla getirirken hoştu, ama sonradan hocaya by-pass. Daha acunun ne filmleri çıkacak piyasaya, aklı varsa hoca efendinin gölgesine bir an önce sığınsın, yoksası az sonra yoksa.

Acun efendi hakkaniyetle reytingleri paylaşması gerekirken, diğer program oluşumlarına karşı hegamonyasını ileri sürerek cenin katili olurken de işler yolundaydı. Oh ne mualla.

Acun efendi bir yandan TTV yada bilinen ismi Atv ile flört ederken, mevcut kanalından kopardığı parayı da arttırdı. Yani Tayibede kalça yapıp, show tv ye nispet koydu. Ticari fahişelik yaptı.(ticaretin içinde var ama hoş değil )

Şimdi de üniversiteli bir hatuna jip almış, garsonyer tutmuş, bişeyler bişeyler.

Basına yansımadıysa muhtemelen

KIBRISTA KUMAR OYNUYORDUR
MAFYA BABALARINA SERMAYE KAPTIRMIŞTIR
BİRKAÇ ŞİRKETE GİZLİ ORTAKTIR
BİRKAÇ SANATÇI ADAYINA TORPİL KOYMUŞTUR
BİRKAÇ OTELDE ALEM YAPMIŞTIR
BİRAZ TOZ KOKLAMA İŞİNE ÇARKETMİŞTİR
BORSADA GİZLİ OYUNCUDUR
VERGİDEN KAÇIRDIĞI BİRKAÇ HAN ( PLAZA ) SAHİBİDİR.
TAKSİ PLAKALARINI GİZLİ VEKALET VE İSİMLERLE CEBİNE KOYMUŞTUR.
BİRKAÇ İNŞAAT PROJESİNDE LAZLARLA ORTAKTIR.
BİR İKİ TANE ARAÇ SATIŞ SHOWROOM'U İŞLETİYORDUR.
ÜÇÜNCÜ KÖPRÜ GÜZERGAHINDA BİR TAKIM ARAZİLERİN TAPUSU KASASINDADIR.
SİT ALANINDA YAPACAĞI BODRUM OTELLERİ İÇİN BAŞKANLARDAN İMAR İZNİ BEKLEMESİNDEDİR.

Yani uçurumların basamaklarını tırmanmıştır.

2011 de ne yaparım ne yapamam

Ömrümüz muhasebe, ama ortaya çıkacak mizanları "başka biri" değerlendirecek, yoluna kurban olduğum.

2010 da piyasadan gerideki bir markanın satış işinde çabaladım ama başarıyı yakalayamadım. Üzülmekle beraber gururum şudur ki, ben bunları itiraf edebiliyorum. Aralık ayı için erken konuşmak gerekirse, umut her zaman var ama umut yok, eski şaşalı aralıklar arada derede kaldı, 36 araba sattığım, bir trilyon ticaret hacmi yarattığım...

Yaşım 39 yani kırkın habercisi, hayat kırkından sonra başlar diyenler gurubuna selam çakacağım 2011 de, niyazımız niyazi olmadan bu eşiği geçersem, hayatımı değiştirme olanağım zuhur edecek.

Benim planım ve amacım şu, dolar bazında hayattımın geride kalanının en yüksek yıllık gelirini kazanmak.

Yani bol bol şans oyunu oynayacağım.

25 Kasım 2010 Perşembe

Bakın şu topun zıpladığı yerlere

Türk takımları şu son dönemde oynadıkları maçlarda resmen AGD sendromuna yakalanmış durumdalar. Yabancılarla bırakın rekabet etmeyi, götünde don durmaz bir pozisyondalar. En zayıf takımlara yenilip, biraz dişli takımlara karşı ise tecavüze uğruyorlar. Büyük Türk düşünürü vede taşınırı olarak bende bu konuya "genel çizgimden" bakacağım...

Futbol dediğimiz 7-8 temel harekete bağlı ve alt zeka ile birleştirilerek oynanılan bir taarruz sporu. 1840 larda ortaya çıkmış ve dünyada 2 numaralı spor. ( zekz'ten sonra )

Konuyu dağatmadan:

Türkiyede fazla önemsenen her efsane gibi futbolcular da bu deli kasırganın şişirdiği etekler parçalanınca zemine çakılmaya başladılar. Hemde eteksiz olarak, yani bütün çıplaklıklarıyla.

Sanki çok önemli bir misyonun savaşçıları konumuna uçtular. Oysa hep birbirleriyle oynanan oyunun hiçbiyeri savaş değildir. Karınızla yatağa girdiğinizde yaptığınız şey alışkanlıktır, yani savaş değildir!

Gündemsizlik manasına gelen futbol bu şekilde ilahlaştırıldı, yani topla beraber iki kişiden sıyrılıp 8 metrelik ağlara top gönderen adam senelik bir milyon dolarlık adam oldu, bırakın bir milyonu "adam oldu".

Bu yüzden toplum orospuları olan -sosyete karılar, -lüks fahişeler, tv yorumcuları, ve gazete goygoycuları gibi varlıklar futbolcularla yatıp kalkmaya başladı. Yönetici maymunlarda adeta bakan başbakan oldular. Bir laflarıyla toplum ya ayağa kalktı ya yerine oturdu.

Bütün bu suni şişmenin paraya çevrilmesi gerekiyordu, ve şifreli maç yayınları ve akıl dışı paralar havalara savrulmaya başladı. Para futbolu yönetmeye başladı.

Kancık bankalar, hapisane giriş kartı olan kredi kartları, GSM markaları ( GSM: Götünüze Sevecen Muamele ) vesair kim varsa menfaat çevresinden hepsi ama hepsi stad çevresindeki eşek eti köftecilerin yerini aldı. Modern adı SPONSOR olan yani event pezevenkleri..

Birde teknik direktörler var, şu senede 2 milyon dolarlık adamlar, baktılar ki kendileri üçgenin tepesindeler, hepsi birer vali-bakan-müsteşar yada mafya babası oldular. Birde beraber çalıştıkları menejer denen tayfa. Komisyon rüşvet gırla.

Ve yine futbolculara gelirsek, antremana minibüste kaçak gelen yada lise kızlarının okul çıkışında bekçilik yapan adamlardı bağcılarda kartalda yenibosnada pendikte. Şimdilerde ise basit hezeyanları ile gündemi oluşturan kanaat önderleri oldular.

ASLINDA BÜTÜN BU AKTÖR VE FİGÜRANLAR BİR PLAYSTATİON OYUNUNUN KARAKTERLERİ. YAZILIMI BELLİ OLAN VE SİZE-BANA BİR PARÇA HEYECAN YAŞATMAYA YÖNELİK TİCARİ BİR KURGU. SPORU SPOR OLARAK GÖRMEK İSTEYEN VARSA ARAMIZDA GİTSİN ÇEKMEKÖY STADINDAKİ DEREÇAYSPOR-YEŞİLBİTLİSSPOR maçını seyretsin.

BU KADAR.

19 Kasım 2010 Cuma

Kariyer Özgeçmişi

İlk çalışma tecrübem osmanbeyde tezgahtarlıktı, patron beyefendi 3 milyon liraya aldığı sahte markalı giysileri 14.990.000 liraya satardı. Acayip acayip para kazanır ama bana haftalık 5 milyon verirdi, osmanbey sütişte 1 kazandibi 350.000 liraydı o zamanlar. Okul tatilinde 2 ay çalışmıştım. Bütün müşteriler bu giysileri "gerçek" diye alırdı. Calvin Clein livays meramında.

Sonra okul stajı hesabı Karaköyde bir elektrikçi. Anonim bir şirketti, giresunlu-ordulu-sivaslıların çalıştığı. Tam 2 yıl aralıklı, yani hafta arası aralığında 2 yıl çalıştım. 1988 den beri sigortalı dediğim orasıdır. Anadolu esnafı, yerde kablo ölçme, kolileme-bantlama, senet çek protesto kavramları hayatıma girmişti.

Sonra lise bitti ve üniversite beklemesi başladı. 2 haftalığına nişantaşta bi tekstilcide vakit harcadıktan sonra, yılların mason galatasaraylısı Monsieour Süha DAĞDEVİREN beyefendinin kabataştaki havlu servisi "SERVİMATİC" firmasında servis elemanlığı yaptım, ayda 200 milyon liraya. Süha bey şu anki Cüneyt ARKIN görünümüde, gözlüklü, her telefonu "vıy" diye ( vieoux ) açan bir fransız sevdazeniydi. Duvarında helikopterli fotoğraflar, bir sürü masonik berat ve şilt barındıran biriydi. Barış mançoya mektuplar gönderiri ve çocukların pirinç kabuğu ile beslenmesini yazardı. Barış MANÇO moda 80300'e. Müşteri olarak havlu değiştirmeye gittiğim yerler de Süha beyin tanıdığı o zamanın top 100 şirketleriydi. Artur endersen, Hürriyet, Büyük Klüp, GS adası, etap otel, yeşilköy büyük klüp, ve servis şöförü çamur şevket.

Toplu bir direniş neticesi Süha beyden ayrıldım ve dayımın çiçekçi olmasından sebeple Çiçek mezatında Muhasebe elemanlığına başladım. Herbiri 15 kilo gelen kırmızı kaplı defterlerle. Gelen zarfları açar ve işlerdim mezat bilgilerini yalan yanlış. Yer Ömer HAYYAM-Tarlabaşı. Sihirbaz mandrake zeki, milli takımın malzemecisi Diakoz, ve türlü türlü eski şöhretin barınağı olan Ömer Hayyamda. Yanımda çalışan Şenol Çingeneydi. Diğer muhasebeciler arnavuttu, genel müdür kürttü, başkan yugoslav göçmeni horoz mehmet. Çok renkliydi çook.

Ve azmedip üniversiteyi kazandım. Arada ingilizce ders verdim. Aşık bile olmuştum esraya.

Üniversite yıllarında rehberlik yaptım SETURDA. Uludağa adam götüren otobüslerde, tur başına 100 lira kalıyordu, birazda masrafları kabartınca 150. İlk jigololuk denememide yaptım hatta. İstanbullu, annesiyle yaşayan kaknem bir içigeçmiş hatunla, ama istanbulda arkası gelmedi. Capitolde bir kere şindlerin listesini seyredebildik ve eve dönüş. Ömrümde kayıtlı tek jigololuk denemem denenmeden bitti.

Yine bir yaz tatilinde ENKA'da ozalitçilik yaptım. Yerin üç kat altı ve keskin bir madde kokusu, 600 lira maaş, düşünün enflasyonu. Fazla mesaiden bir ara 1300 lira bile kazandığım oldu, tam 114 saat karşılığı. Her cuma iş bitiminde anlaşmalı marketten 5 kilo yoğurt götürürdüm eve. Komşulara dağıtıyordım eğer dökülmediyse. Dışarıdan ozalit çekim dükkanları gelir ve bana rüşvet teklif ederdi, ama ben fazla çalışır, hep çalışır ve rüşvete malzeme olmazdım. Üniversite masrafları çıkıyordu yavaştan.

Yine staj bu sefer T.H.Y merkez binası, şu yeşilköydeki siyah bina, 3 ay. Şirket ortamlarından ilk mide bulantısı geçirdiğim yıllardır, plazalardan. Orada sevimli suratlı bir plaza kızına sevdalanır olmuştum ama adı üstünde plaza kızı.

Ve mezuniyet sene 94, yazı hayallerle geçirdim ve kiracımızın vasıtasıyla hilton rezervasyon yani begofise girdim. Bir ayda çıktım, hiiiç bana göre olmayan bir deneyim. Sigara içemiyosun, saat 5 te işi bırakamıyorsun, hergün özenli traş oluyorsun. Ama aslında esas sebep şuydu: Aşık olduğum kız olan Esra'nın eski erkek arkadaşı orada müdürdü. Ve ben hala o karanlık derin katran karasevdanın etkisindeydim. Duyun da inanmayın. Komplekslerim bitiriyordu beni.

Sahtekar bir devremülk firmasında 2 hafta geçirdim ve sahtekar olduklarını anlamamla birlikte işi bıraktım. İş ve özel hayatımda sahtekarlara hiç tahammülüm yoktur, aslında vardır ama sadece yılanlara olan tahammülüm kadar.

Mahalleden nezihe abla vasıtasıyla service group denilen, zervızgırıp denilen yerde 9 ay pazarlama koordinatörü olarak ve 900 lira maaşla çalıştım. Çok amatör profesyonel bir şirketti. Zeki müren ölmüştü ve bu şirketin duvarına Zeki müren resmi asmıştım. Yan tarafıma da fenerbahçe şiirimi. Çok renkli bir dönemdi, ve askere giderken istifa ettim.

Unuttum aslında, arada borsa şirketinde ve sabah reklam merkezinde çalıştığım da oldu. Nasıl unuttum ama.

Askerlikte kademe çavuşu olarak 18 ay, aynen 501 gün, sapına kadar.

Sonra 4 yıl toprak seramik, sonra 1 yıl telsim, sonra 1 yıl lojistik, sonra 7 yıldır otomotiv.

Kariyerime bide bu gözle baktım, arada evlendim çocuk yaptım.

8 Kasım 2010 Pazartesi

MUSTAFA KURULTAYA GİDER

Hayatımız bize sunulan hediye, ama bana bu aralar içinde ne olacağı belirsiz paketler olan bir çuval gibi gelmeye başladı.

Borçlar harçlar mutsuzluk ve anlaşmazlıklar var bu pakette, renksiz kağıtlara sarılı.

Umutsuzluk güneşi var, onu pakete saramazsınız, ama gelmiş kapıma.

Dostların uzaklaşması pakedi, bir sebebi olan paket.

Aşkın vedası filmini de koymuşlar çuvala, pakedi açtığınızda kaybolan bir aşk hediyesi var.

Sosyal paylaşım pakedini açmayacağım, sosyallikte fayda yok eğerki paylaşacağın bir şeyin yoksa.

İşsizlik pakedi de görünüyor diplerde, başka nerede olacak ki.

Akrabalar ve hiç bitmeyen beklentileri pakedi. Bu paket benim paketi bile zorlamaya başladı.

Aha, gönderenden Allah razı olsun, İNTİHAR pakedini açtığımda işler yoluna girecek gibi gözüküyor.

4 Kasım 2010 Perşembe

KİMLER KİMLER ÇÖKMEDİKİ.....

Ömür törpüm artık kırkına merdiven sapladı. Zaten bloğumu okuyanlar bu kırk yılın mihenk taşlarını biliyor. Aslına bakarsanız benim ömrüm medreselerde okutulması gereken bir eser, deney hayvanı olsada, eğitim malzemesi olsada, kıssadan hisse bile olsa, yaşayana değil yaşananlara bakılmalı prensibiyle okutulsun isterim.

Şimdilerde bazı trendler adeta hortum gibi dönüyor etrafımızda, neredeyse içine düşmemek mümkün değil.

Mesela Ağaoğlu diye bir modern zaman padişahı var, vızır vızır dönüyor. Kendini Atatürk sıfatına sokuyor diyebiliriz. Yalaka Sinan ÇETİN ise Atatürkün silah arkadaşı Ali Fuat CEBESOY hesabı salınıp duruyor. Naaptıklarına gelince, bize 10 bin lira karşılığında padişah konforu sunacaklarmış bu edi ile büdü. Sonrasında da ara ödemeler, balon ödemeler, ana ödemeler, devamlı taksitler, şişirmeler, konfor farkları, tercih farkları adı altında mezarımızı kazacaklar. Tam bitti dediğiniz günde aidat adı altında ömrümüzün sonuna kadar ayda bin bin binecekler padişahın eşşeğinin sırtına.

Kadın olsam, hatta Orospu olsam bir adım ilerisinde ne sinana ne aliye kanmazdım, ve kendimi kazdırmazdım. Zira sattıkları şey sadece bir proje, maket içi hayaller, ekmek arası düşler.

Ağaoğlu en fazla 4 sene sonra püf. Zira bir adamın yaptığı iş ile yaşam tarzı bağdaşmıyorsa, işin bekası heladır.

Kastelli zamanında neydi diye hatırlayanlar olmayabilir ama ben hatırlıyorum. Şu 1 yıl önce 10 milyar borcu yüzünden intahar eden ve ölüsüne haciz konulan adam. İŞTE O.

Bir zamanlar filminin diğer aktörlerini de saymalıyım, zira basın denilen çarşafın bütün yüzlerinde bu portreler vardı bir zamanlar.

Haspi ağa, turan çevik, halis ağa, demirbank, egebank, imarbank, titan saadet zenciri, jet fadıl, papatyalar, STFA, sönmez filament, mambo sakızları, parizyen, pereja kolonyaları, aymar, kanal altı, hbb tv, cine 5, teleon, ankara gazozları, müslüm gündüz, adnan hoca, türk lirası, istanbul bankası, tipitip, adını sayamadığım yüzlerce popüler ikon artık kusura kalmayın, adınızı anamayacağım kadar çoksunuz...

3 Kasım 2010 Çarşamba

Yaşananlar

İlginç olduğuna inandığım birsürü şey, dinleyin bakalım.

Askerde gece nöbeti. Karşıda inşaat yapılıyor. Keresteler dizili. Müteahit efendi ise gece bekçisi koymamış şantiyesine, sebebi; asker alayının tam karşısında hırsızlık mı olurmuş? düşüncesi.

Ama 20 asker ve başımızda rütbelilerle beraber 1 kamyon keresteyi alaya indirmiştik.

Antik bir kilise vardı çanakkalenin sayfiyelerinde, o kilisede ise tarihin mirası ikona ve freskler. Bizim jandarma devriyesi suçüstü yaparak bu eserleri çalan fareleri yakalamış, alaya getirmiş. Eserler kayıt altında, emanette. Aynı gece bi bakıyorum ki karargah koğuşunda bir sürü havari asker ve ellerinde ikonalar, freskler. Kutsal isa adına koğuşta kendilerine adam arıyorlar, yani havari gibisinden. Aralarında "karı var" diye meryem ananın resmini gezdirenler bile var.

2 gün sonra kanal D haberi:

Çanakkalenin bilmem ne kilisesinden

700 MİLYON DOLAR PİYASA DEĞERİNDEKİ

eserleri çalan çete yakalandı...

Çok ilginç olaylar ve ofsaytlar yaşadım, bunlar ne ki yanında?

2 Kasım 2010 Salı

ORTAOKUL MUSTAFASI

Derin derin o çağlarıma gidip te size anı derlemesi yapmayacağım. Sadece o zamanki bir görüşümü sizlerin beğenisine sunacağım.

Tv belgesellerinde en yaygın görüntü; bir av hayvanını bir yırtıcının parçalaması ve sonrasındaki gelişmelerdir.

Ortaokul mustafasının görüşü ise aynen şöyle.

Av hayvanı biz vatandaşı simgeliyor.

Bizi öldüren avcı Amerika. Avlıyor ve lüzümlu parçaları mideye (s)indiriyor.

Bizi yada bizden kalanları değerlendiren ikincil yırtıcı ise devlet. Vergi alıyor, ceza kesiyor, oradan oraya buradan buraya sürüklüyor.

Bizden kalanları değerlendiren üçüncü yırtıcı yada artıkçı ise Banka ve belediyeler. Kalanımızı ayıklıyor, iyice emiyor özümüzü.

Bizden kalan varsa, ki mutlaka var, ne yapıp edip buluyorlar, esnaf zanaatkar ve diğer ulema, hatta din adamları, eğitmenler, vesair kitle.

SAYGILAR...

30 Ekim 2010 Cumartesi

Nahide motelde CUMCUM eğlencesi

Fakirim, çaresizim, düşünüyor ve üretiyorum fantazilerimi..

***

Sosyetenin kabesi Nahide motele hoşgeldiniz ulu cemiyet. Taşpınarlar, mermerciler, çapalar, ertekinler, dereliler, deresizler, denli densiz, çaplı çapsız bütün sosyete, jeti, seti, vede yandaş sosyete, CUMHURİYET BALOSU'na hoşgeldiniz.

Ooo, Nurettin hasman beyfendi hızlı başlamış geceye, özben hanımla bacak omuza seansı yapıyor, özben hanımın üzerinde kedi kız kostümü var sperm geçirmez, sırada götü bacağını açmış ayşegül hanım bekliyor, viski getirin nurettin beye, havai fişek patlatın şerefine.

Amanda aman, eran bey, sosyetenin 70li genç kızı ender hanımefendiyle yakınlaşmış bile, ender hanımın üzerinde bayrak motifli straplez var, eran bey bayrağa saygı duruşuna geçmiş bile, tüfeği esas duruşa çekmiş, koko getirin eran beye, dicey, sende koko şale türü bişeyler çal.

Aaa, feryal hanıma bakar mısınız, puket adasından melez zenciler getirmiş, en kısası 20 santimlik, elinde mızrak, silah zoruyla bu gece bütün sosyetik hanımlarımızın sırtını morartacakmış, duyduğuma göre 10 kere üstüste orgazm yapmadan bırakmıyormuş bunlar, hooop bir, hoop iki, derin ve yosuna kaydı bilem, hadi molada şu aslanlara mesir macunu yedirin de, cemiyeti paspas gibi silip dursun ayol.

27 Ekim 2010 Çarşamba

AFFET

Kişiler, içine yerleştirilmiş kişilikler...

Ne kadar gün yaşamışsam o kadar günde beni kandıranlar oldu.
Ben hariç herkes bana yalan söyledi, yalan oldu.

Çocukken misketlerimi, çalışırken haklarımı, severken aşklarımı gaspettiler.

Midelerine oturdu, oturdukları yerde kaldılar.

Belkide ahirete inançları yoktu, belkide adalete.

Adaletin sahibi belli, adaletin eşanlamlısı belli; HAK!

Hakla batılı ayıramıyorlarsa onların suçu ne?

Allahım affet onu ve onları...

KÜÇÜK DÜNYAM KÜÇÜK MUTLULUKLARIM

Hayat gailesi beni o kadar minimize eyledi ki, artık kaybolmaya yüztutmuş değerler sınıfına dahil oldum. Bunda hiçkimsenin suçu yok.

Allahın sevgili kulu olmaktan dem vururdum, çevrem bunu kabul ederdi hatta hiçbir baskı ve tehdit altında olmaksızın.

Dünyanın günleri öyle bir geçiyor ki artık, sanki kalın bir romanın sayfalarını pırrrr diye elinizden geçirircesine. Yani okunmadan, yani anlaşılmadan, yani hafif bir temas sadece.

Oysa bu yaşadığım ömür beni ben yapan değerlere ihanet kabul edilmeli mi diye düşünüyorum. Ailem, okulum, çevrem, dinim-ahlakım, yada beni 9 ay istirahat ederek dünyaya getiren sevgili annem dahil.

Dünyaya bir çocuk getirebildim sadece, bir tane daha borcum var, borçlardan fırsat bulabilirsem.

Tabi bu durumda çevreme, yani yarışa benimle beraber başlayanların durumuna bakmam gerekiyor.

Tek farkım var, onuda söyleyeyim, küçük mutluluklarım sadece.

( çay-sigara,lahmacun, satış yapmak, film seyretmek, maç seyretmek, karımla dalga geçebilmek, birde geçmişe özlem, gibi )

26 Ekim 2010 Salı

YENİ Bİ TANE GÖNDERİN

Ezeli ve ebedi düşmanım "kadın cemiyeti" bana bir savaşçı daha gönderdi ama boyaları çabuk döküldü, rektifiye edip aynısını tekrar gönderdiler, bu sefer arıza yaptı, su kaynattı, yolun kenarında bıraktım, kurt çakal parçalamasın diyerek üzerini kum çakıl karton ve sair malzeme ile örttüm, görünmesin diye hafif çukurlak bir yere bıraktım.

Bana yeni bi tane mümkünse nano teknolojik, elektrikli, buharlı, dizel, güneş enerjili, nükleer, turbo, 4x4, yani bütün donanımlara sahip bi model gönderin.

Bütün denemelerinizde beni üzemediniz yine, beni devre dışı bırakamadınız, beni paslayamadınız, benim çarkımı yamultamadınız. HİÇ BİŞEY YAPAMADINIZ...

Çalışın da gelin be.

:):):):):):):):):):):):):):):):) = :(

ER KİŞİLERE DEDE KORKUT'TAN SEVİŞME ÖNERİLERİ

Görende beni sevişmeden duramayan bi yiğit sanacak, yok anam yok...

Kadının sevişme sinyali gözündeki şevkat billurudur, aslında sana acımıştır, kozası delinmiştir, bi iyilik yapar sana ve kendine. Her sevişecek durumdaki kadın sevişme potansiyeline sahiptir, hatta zatta; ahlak, hijyen, ten uyumu, kültür farkı yada yada soğan kokusu bile ayrıntıdan ibarettir. Bu yüzden Er kişi niyetine daima sevişmeye hazır olun, hazırlıklı olun. Şevkat billurunun ne zaman bulutlardan ineceği belli olmaz.

Kadına yaklaşma durumu zuhur ettiğinde mutlaka 5 bölgeden birine odaklanın. Baldırı, belinin yanı, arkadaysanız gerdanı, ensesindeyseniz nefesinizle yanaşın, birde kulağı. Burada tercihlere saygı duyarım, ayak topuğu dahil.

Kadınları sevişmeye hazırlamanın kuralı nemden geçer. Nemden nemalanmak istiyorsanız, ateşinizi dengeli harlayın, ani ateş sonucu terdir, ama sihirli aşkın kuralı nemdir.

Kadını sevişirken kuralsız bırakmak ana temadır. Kadın bazı kurallar koyarak sevişme harekatını pasifleştiriyorsa, bu kurallara hemen atıfta bulunmayın, kadın denen varlıkta kural yoktur, sadece ne yapılmak istediğini size anlatıyordur, bu kuralları yerle bir etmek için sistemli çalışın,

Şefkat billuru buharlaşana dek devam eden aşklar, ve mutlaka sevişme sonrası bir espri, ve 3 dakkalık bir kadına sarılı kalma seansı ile sevişmeyi çelikten bir kale haline getirebilirsiniz.

Ah bir de DEDE bu dediklerini yapabilse....

25 Ekim 2010 Pazartesi

YES CAROLİN

Öyle bir geçer ki zaman...

Mevcut TV dizisinden hareketle yorum basayım dedim.

Carolin vakası üzerine. Ailesine bakan bir kaptan var, her ne kadar denizde geçen sürede insanlıktan uzaklaşmışsa da, burada bir cemile bir kaptan ve bir carolin mevcut.

Carolin yengeyi oynayan Wilma Elles aslında oyuncu filan değil, almanca bilen bir hatun, dışardan alman aktris getirmek zor olur diye oynatıyorlar yosmayı. Çom çom güzel bir hatun olmadığınıda söyleyebilirim, ben kadın uzmanıyım, bilen bilir.

Dizide herkes önden şartlanma yöntemiyle captana, caroline geçirtip geçirtip duruyorlar, öyle ya cefakar cemile, siğünün keyfindeki kaptan ile camının keyfindeki Carolin. Dağılan aile, dram üstü bindirme dram, toplasan iki gram.

Kaptan, tek tip Türk aile klişesine göre; mutlu olması gereken, ailesinin odağında dönüp duran bir efe olmak zorunda. Cemile çocuk doğurmak ve doğurtmak, çocuklarda okula gidip gidip gelmek zorunda. Bu çemberin dışındaki bütün olaylar haram ki haram.

Ama gelinde şu sahtekarlığa bakın ki, bu dizide kuraldışı hiçbirşey olmasa ve herşey mecrasında akıp gitse, bu diziyi seyreden olmayacak, bu diziyi bekleyen olmayacak bu diziyi ipleyen olmayacak. Demek ki herkes SAHTEKAR.

Bu teşpitten sonra değinmek istediğim nokta ise, diziyi izleyen ben gibi, sen ve sizler gibi, sahtekar izleyici ordusu gibi, başka başka noktalara değineceğim. Metaryalist noktalara, şeytani kıvrımlara, iç ve dışbükeylere..

Kaptan cemileden 4 hamlede 4 çocuk sahibi olmuş. Cemile güzel kadın, beyoğlunda gezerken baktırır hatta ovdurtur kendini, ama dizideki cemile artık garanti dışı kalmış, ezik ve büzük bir kadın. Bu tarihten sonra kadın olmaya kalksa ne yazar, belki belki Gönül yazar.

Kaptan ise açık denizlerde full oksijen depolamaktan, tekdüze yolculuklardan, dünyayı gezip ama sadece gezip tozamamaktan ötürü tam bir sağlık ocağı. Gürül gürül, ne odun dayanır ne kömür.

Zaten gemicilerin en az mastürbasyon yapanı kaptan olur, açık denizde yapacak başka ne sosyal aktivite var ki ( Asosyal aktivite aslında )

Bu kaptan kardeşimiz, Cemile ile ömrünü tamamlayacak, 5 ayda bir nasısın cemile, iyiysen yat cemile bana bi gerdan at cemile, dur kalkma, yarım dakka çok cemile, al sana kaptanın seks hayatı, al sana sönük bir şenlik ateşi. Zaten cemile hobba bi karı olsaydı 4 tane doğurmazdı, kaptanı boynuzlu deniz canlısı yapardı, kaptana yelken çekerlerdi, değil mi ama?

Haliyle bu konuyu benim gibi derecelendirecek şahıs göremedim, ele gelecek kadar bile bu konuda konuşan olmadı, sahtekarsınız oğlum hepi,niz sahtekarsınız. Kaptanın yerinde olsaydı herhangi biriniz, ya puşt ya ibne olurdu çoğunuz.

Ben burada dizi senaryosu yazmıyorum, ama abartmamak şartı kaydıyla, vede besleyebilecekseniz, yada eylenebilecekseniz, veya es diyebilecekseniz

"YES CAROLİN"

diyiyorum.

Caroline kalkan bıçaklar kırılsın, hepimiz Carolinciyiz, Carolin yattığın yatağın saten çarşafı olayım, topluma kafamı sokayım..


Mustafa MEHİR

22 Ekim 2010 Cuma

Bn. DİAZEM'in Hikayesi

Günlerden sıkıcı bir gündü, haziran ve yaz temalı. Beklenen arkadaşlar, aşklar, heyecanlar ve sair malzeme; sıcaklığın vermiş olduğu tavsama neticesinde yerini başıboş bir aymazlığa, coşkusuz bir dinginliğe ve sarısız bir laciverte bırakmıştı.

Bn. Diazem ise bu kayıtsızlıkta kendine farklı oyuncaklar, farklı içdışlıklar ve farklı eğlenceler medetiyordu. ( umma hastalığı )

Bn. Diazemin hayatta en büyük beklentisi, adındaki Sinir hapı benzetmesinden yola çıkarak, sinirini ve vücudunun diğer asabiyetlerini çıkarabileceği bir oyuncak sahibi olmaktı. Açlıktan çok, kadınlıktan çok ve sosyaliteden çok, sinirini dışa vurması ve pekmezini çıkaracağı bir hınç duymaktı amacı. Yani ne istediğini bilmez bir uçurumdu aslında. Gelgelelim, bu adını koyamadığı tuhaflıklara bir karşılık olabilecek unsur ne ise onu yakalayacak ve ıska geçmeden kemirecekti.

Bu siniri ile ilgili farklı hekimler ona çare bazında bazı teşhis ve tavsiyeler sundu.

Aşırı zayıflığın verdiği kansızlık
Gizli şeker
Geçmiş travmalarını atlatması için yunus balıklarıyla yüzmesi
Her sabah uyandığında bebek sesi dinlemesi
Sosyal ve aşksal ortamlara girmesi
Orta yaşlı bir yaşlıyla evlenmesi
Çocuk bakıcılığı
Acil servis hemşireliği
Çocuk doğurmak.

Bu gibi uzayıp giden reçetelerden gınası gelen Bn. Diazem, sonunda her sabah bebek sesiyle uyanma uygulamasını makul gördü. Ama zamanlı zamansız bebek sesi onun psikolojisinin "loji" sini aldı ve daha çok psiko oldu.

Acil servis hemşireliğine başladığı gün ilk hastanın kendisi olması sonucu günlük yevmiyesini tedaviye yatırdı, ilk günü son günü aynı güne yerleşti.

Yunus balıklarıyla yüzmesi 2 gün için onu idare etti ama, balıklı mayo giydiği için onu dişleyen bir yunus sayesinde bu tecrübeyi de tavanarasına saklamak zorunda kaldı.

Huzur huzurevinde diyerek yaşlıbakıcılığı işine soyundu, bu konuda tam gaza basacaktı ki, yaşı 37 lerde olduğu için genç-yaşlı psikojuna düştü, zira bu yaştakileri bilirim, iki adet küme arasında gidip gelmek insanın sinirini bozar, hele bn. diazem sözkonusu ise. İşi bıraktı.

Çocuk bakıcılığı zaten yapamazdı, zira yıllar ona bir çocuk hediye etmediği için onun gözünde bütün çocuklar potansiyel suçluydu. Düşünce bazında kaldı Bn. Diazem.

Artık sinirden saç dökme hallerine gelmişti, hergün bir tutam saçını yılların tsunamisine feda ediyordu Bn. Diazem.

Sanal dünyanın kapılarına dayandı sonunda. Herşey bir tık vasıtasıyla elinin altında bitiveriyordu. Sanal yaşadım sanal devam ederim diye karar verdi. Zira en son denediği onu gençliğinden beri kollama davranışı olan mühendis Arif bey ile de yapamayacaktı. Hakettiğine yada haketmediğine inanamazken.

Kendi dünyasındaki sinirsel boşlukları doldurmak için sinir uçlarını yakma fikri çaktı birden kafasında. Sinir uçlarını yakacak en tesirli ateş AŞK ateşi olacaktı hesapta.

Kime neye nasıl niçin aşık olabilirm diye düşündü. Sanal alemde her ihtiyaca cevap verebilecek türden bir olanaklar silsilesi vardı. Tıkla, tanış aşık ol, işler terse giderse cancel. En iyi seçenek.

Önce arkadaşşaklık sitesinden kara boğa rumuzlu bekar bey'e tıkladı. Karaboğa malatyalı kürt ve 47 sinde sicim gibi delikanlıydı. Onunla Sultanbeylide buluştular. Karaboğa onu elinde bir demet kır çiçeği ile bekliyordu. Saçları boyalı siyah ama yan saçlarını tepesine yapıştırmış, porofilodan emekli bu bey aynı zamanda taksi durağı işletiyordu, eh orta derece geçimi sağlayabilecek bir alternatifti kendisi. Her konuda anlaştılar ama el ele tam yürümeye başlamışlardıki: Baba bana para ver diyen 7-11 ve 17 yaşındaki üç genç ile karşılaştıklarında bazı hayaller yıkılıverdi. Düttürü dünya.

Bn. Diazem artık solgun hayalleri ve rengi kaçmış yastığı ile karşı karşıyaydı. Bu kadar deneme ve zar atışını müteakiben artık bir tek alternatif kalmıştı. O da günü birlik ilişkilerle eyleşme. Fakat bunu kendine yapamazdı, günü birlik ilişkiler sadece birer zaman geçirme oyuncağıydı ve onun fazla zamanı kalmamıştı. Denedi denedi denedi, takii yıllar 2030 ları gösterene dek,

Sonunda anladıki, hayat onu bir deneme gemisine bindirmişti, zaman su gibi akıp geçti bu teknenin altından, ne ayrıldığı eşi, ne gençlik hülyaları ne sanal arkadaşları ne düşüp kalkmaları, hiçbiri ama hiçbiri esas hükmünde değildi, sadece deneme yanılma araçlarıydı. Kendi kuyruğunu kovalamakla geçmişti hayatı Bn Diazemin.

Bayan Diazem ile ilgili 10 bin tane hikaye yazmayacağım, ara sıra "deneme" türünden yazarım, aslıyla uyumlu olsun diye. Bu arada bu hikayem kendisine ilaç mahiyetinde ve sadece bir hoşluk olsun diye yazıldı, öfkesini kontrol altına alsın ve kutu kutu Diazem içmek yerine, Bn. Diazem olmak yerine, denemelerle solmak yerine, hayatındaki denemelerle boşa geçecek bir 20 senesi daha olmadığını anlatabilmek için.

Sinirden anlaması zor diye bu hikayeyi açıklamayla bitirmek uygun oldu.

Mustafa Sinan MEHİR

21 Ekim 2010 Perşembe

FOREVER YOUNG

I look my appearence sometimes, and know what the years track. Then the comparision occurs.

The definitions stay meaningless besides the face expression, especially me.

In general, the times say; you are at the age you are feeling, but, the main thing is the soul, the main thing is which the soul says...

This is not a basic closing, this is the beginning of many many starts.

As the time goes by, MSM always play on his own way...

Günaydın

İşte bir sabahın çekmeköyü, ben ve bulutlar, meteorlojist balon, istikametsiz uçaklar. Veda eden güneş, yerine dublörünü bırakarak, nede tembel güneş, mayısta gelecekmiş brezilya'dan.

Rengarenk tırlar, vahşi kamyonlar, soğuk çatılar ve uğultu, deniz uzakta, taa şilede, ona da günaydın ama, duyması pek mümkün değil.

Şu anda kutuplarda mayalanmakta olan soğuk hava kütleleri, eski dilde alçak basınç merkezlerine de günaydın. Kavuşacağımız aşikar.

Sabah nizamında toplanan böceklere de günaydın. Bütün gün çöpü, çerçiyi havalandıracak ve işlerine yarayanı götürecekler, vergisiz selamsız.

Bilmem emekliliğine 2457 gün kalan arşiv memurlarına da günaydın. Ömürlerini arşive atan hafta sonu bir kadeh rakı ile ömürlerini günyüzüne çıkaranlarada..

BİR TEK SANA GÜNAYDIN YOK.

20 Ekim 2010 Çarşamba

KURBAĞALIDERE KOKTEYLİ

Taa aydos tepesinden kızıltoprağa kadar olan bütün evlerin katı sıvı ve yumuşak atıkları bilimum evsel atık dönüştürülmeden kanala bırakılır. Farklı sanayi bölgelerinden, ki bunlara gıda dahil, sucuk imalatı, hayvan yemi atıkları ve diğer seçkin malzeme eklenir. Çeşit çeşit insanların taze organik atıkları yol boyunca bu kokteyle katılır, hayvanlar dahil.

Hazırlamış olunan karışıma yol boyunca hayvan ölüleri eklenir, malzemenin beklemiş olması tercih sebebidir ve kokteylin besin değerini arttırmaktadır.

Yaklaşık 20 km boyunca zenginleşen bu karışımın artık mayalanma zamanı gelmiştir. Bu işlem için yeşil kurbağa heyetinden mütevekkil gurmeler piyasa öncesi değerlendirmeyi ve gerekli testleri yaparlar. Kurbağa gazı denilen sıkılaştırıcı etkilerini kullanarak kokteyle son halini verir bu heyet.

Adnan, haldün, yavru adnan, taze sermaye hakan, marsık rejkart, biseksüel ayhan, hamamcı baroş, helvacı, ve bu eşsiz kokteylin devamlı müşterileri olan ergun, kurdeşen, ateş ünal, fatih biladerler, jorjette haci, ve diğer cimconik mason davetlilere kepçe kepçe içirilir,

SON 10 YILDA OLDUĞU GİBİ.

19 Ekim 2010 Salı

KADIN OLMAYA KARAR VERDİM

Dünya sallanmalarıyla meşhur, çünkü yapısında var, içi erimiş kayalar dışı yumurta kabuğu, sadece 80 km ortalama kalınlığında, aslında yumurta kabuğundan daha ince.

Bu haller sonucu insan tabiatıda bu sallanmalardan etkileniyor ve üzerinde durulamaz, bina yapılamaz, tesis kondurulamaz hallere dönüşüyor.

Yazının başlığını okuyup ta benide bi haller aldı düşüncesine kapılan olmasın, dünyada direk kalmadığı için, ahirevi envantere "adam" olarak işlenmişim. Dahada ötesi fişlenmişim.

Bu kadın düşmanlığı denilen mevhumda beni "daralanda linç eden" kadınlara karşıdır sözüm.

Kadınlığı beceremediğiniz için kadın olmaya karar verdim. Artık derdinizi dermanınızı ilahi katmanlara söylersiniz. Çocuk ta doğuracağım, cilve de yapacağım, adamın ömrünü yemeden ayakta tutacağım, en güzel kadın ben olacağım, en ana, en şevkatli, en aşık, en cenneti hakeden, en paylaşımcı, en namuslu, en sanatsal, en şık, en görsel, en doğal, en ama en ama en ama en kadın

BEN OLACAĞIM.

Pabuçlar çıkacak dama fırlatılacak....

13 Ekim 2010 Çarşamba

KALPTEN YEMEK TARİFLERİ

YANIK YÜREK TARİFİ

BİR-İKİ AY ISLANIR, İYİCE YUMUŞATILIR SİRKELİ SUDA, SONRA TUZA SONRA ATEŞE BASTIRILIR, İYİCE YAKILIR VE İÇİ DIŞI PİŞER, MAYDANOZLA SERVİS YAPILIR.

KALPBASTI

KALP ÇIKARILIR VE İYİCE DÖVÜLEREK KIVAMA GETİRİLİR. tERSYÜZ EDİLEREK İÇTEN HAŞLANIR, BİDAHA TERSYÜZ EDİLEREK DIŞTAN HAŞLANIR. HAŞLANMIŞ KALP PARÇALARA BÖLÜNÜR VE MERMER ÜSTÜNDE KUŞBAŞI YAHNİ YAPILIR. SOĞANSIZ TAVSİYE EDİLMEZ.

BEĞENDİLİ KALP

TÜRK MUTFAĞININ VAZGEÇİLMEZİ OLAN BU TARİFİMİZDE, MANGAL GİBİ BİR YÜREK BULUNUR, İYİCE DÖVÜLÜR VE KIYMA MAKİNESİNDEN GEÇİRİLEREK İÇİNE YUMUŞATICI NİYETİNE YUMURTA KIRILIR, ELDE EDİLEN KARIŞIM KUYU TANDIRDA OLGUNLAŞTIRILIP, LAVAŞ EKMEĞİ VE GAVUR EZİYETİYLE PARDON GAVURDAĞI SALATASIYLA SUNULUR.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Tozlu çukurlu yollarda

Burada gerçekten paylaşıyorum hayatımın görseli gösterilebilir kısımlarını. Amaç karşılıklı paylaşım değil, parçalarımı paylaşın, tek istisna paylaşmak isteyen olursa..

Elbette evime binbir parçaya bölünmüş olarak döndüğüm hayal kırıklıkları oldu. M olarak, f olarak, s olarak, i olarak, r olarak, ve yine parçalarımı birleştirdim, diktim, yamadık, elektrodiyaliz yaptım, ve ucube dahi olsa bir mustafa olarak karşınızda zuhur eyledim. Ama siz bana korkuluk deyin. Sıfata benziyor ama isim tamlaması. Iraktan dönen asker, denizden toplananlar, canavarın midesinler çıkanlar, bazen de elektrik süpürgesinin toz torbasından. Çıktım, geldim.

Mesela esra vardı yalıköylü, uğruna yaşamımı 2 sene mühürlere sardığım. Birgün bana dediki, kız arkadaşımla alışverişe çıkmak senden daha önemli... Bu söz üzerine üzerini bulutlarla kapladım esranın. Ama bir prensip edindim bu yaşanandan: Asla kıyas yapması için kimseyi zorlamayacaksın. Ben mi o mu demeyeceksin. Ve birde yan etki, ben kimseyle kıyasa tutulacak adam değilimmiş.

Uzun bir kız vardı, upuzun zamanlar önce, kendisiyle kedi köpek geçiniyorduk, her doğum anımda o vardı, en çok ihtiyacım olan hiçbir zaman yoktu. Neyse. Bu kızı bulutlara sarmam ise şöyle gerçekleşti: Kendisinin ruh emen bi yapıya sahip olduğunu bildiğim gerçeğini kendime ikna etmek. İkna olunca bu uzun yolun sonu görünmediği anlaşıldı. Yolun sonu bulutlara çıkar.

Gerek meslek hayatı gerek müşteriler, gerek diğer arkadaşlıklar, hepsi tozlu dumanlı yollardı vede birgün mutlaka çukurlarına düştüm. Gerek top müdürler, gerek top patronlar, gerek top iş arkadaşları, gerek devlet ve diğer şüreka ile onları bulan hançerlemeler yaşadım, hep ben hançerlendim, ama akan kanın hesabı bir kelimeye bakıyor, Allahın soracağı

-RAZIMISIN? kelimesine..

1 Ekim 2010 Cuma

Taşanlar

Kendimi hüzün trenlerine kapılmış biletsiz yolculara benzetiyorum. Destinasyon olarak bulutlar gözüküyor. Yağmurlarıyla toprağa ineceğim.

Kendimi sonbahar rüzgarlarına binmiş cücelere benzetiyorum. Kime veya neye göre kısa olduğumu bilmiyorum. Sadece benden daha küçük canlılar varmıdır merakıyla.

Mustafa'yı asla dost olamayacağı kadınlarla aynı gemide görüyorum. Bu geminin kaptanı olmak nöbetlerindeyim. Ama bir sabah vakti taşa bağlanıp çok sevdiğim denizlerin derin mavisine bırakılacağımı bilerek...

21 Eylül 2010 Salı

Mevsimler ve İnsan Tabiatı

DEĞERLER MANZUMESİ OLAN ŞU İLAHİ HAYATIMIZA BAKARSAK, BAKAKALIRSAK;

Değişmeyen değişimin bir dalga olduğunu ve üzerinde biz insanların battığı çıktığı bir tablo görürüz. Hayat mücadelesi ise kısaca "su üzerinde kalmak" anafiilinde şuuyu bulur.

Hayat bu kadar basite indirilebilecek bir olgu değil olsada, hayatta mütefekkir sıfatına erişmiş insanların bakışında çoğu formülün çatısı böyle düzlemler oluşturur.

Beni vazgeçiniz beni boşveriniz, ignore me, yada cayın benden.

Bu düzlemlere mikroskopla bakmayı denediğinizde, bir böceğin gözü gibi birsürü girinti ve çıkıntının hayretler uyandırıcı kareografisi bizde şaşkınlığı tetikler. Geçmişte beraber bulunduğum çoğu insanın şu anki önemi sıfırdır, geçmişte çektirdiğimiz resimleri hatırlamayız, geçmişteki ruh hallerimiz bize anlatıldığında kendimizi tanıyamayız, geçmiş alışkanlıkları bırakırız. Aslında bir dalganın içinde görünmez olduğumuz hissine kapılıveririz. Eski uzakların yakın olduğu bir yerdeyizdir.

Bu yüzden hayatı sarmalamaya çalışırken onun bir su yumağı olduğunu ve dış tesirlerle hareket ettiğini unutmayın. Benden size tavsiye;

KARAYA VARABİLMENİN ŞARTI SU ÜSTÜNDE KALMAKTIR.

18 Eylül 2010 Cumartesi

TÜRK USULU SEKS HİKAYELERİ ZİRVESİ

askerdenyenigelmiştim. komşu ayten teyzenin kızı okşan ile beni evlendirmek istiyolardı. bu yüzden bizi görüştürmek için bi akrabamın evinde okşanla yalnız kaldım. 4 yaşından beri hastası olduğum okşan bende okşanası duygular uyandırıyordu. ona "benimle evlenmek için bazı fedakarlıklarda bulunman gerekli" dedim. bu sözümden çok etkilendi ve "ne gibi fedakarlıklar? diye sordu, mesela burada birbirimizi iyi tanımamız ve birbirimizi içimizi açmamız gerekli dedim. Bu sözden de çok etkilendi ve yavaş yavaş beyaz bistüyerinden bi DÜĞME açtı. yanıma çömeldi. Kalp atışım 180 olmuştu ve benim patriot yavaş yavaş ırağa doğru yöneldi. okşanın göğüslerinden taşan dalgalar ayranımı köpürtmüştü. ona dolapta pezevenk arkadaşlarımın bıraktığı dondurmadan bahsettim ve "çilekli dondurma severmisin?" diye sordum, bayıldı ve derhal getirmemi istedi. Sabahlara kadar onunla atiyenin dondurma şarkısını aypodtan mp3 yaparak dinledik ve çilekli dondurma yedik. Okşan ertesi gün annesine benimle evlenmek istemediğini söylemiş, sabaha kadar bana dokunmayan ve salak salak şarkılarla dondurma yiyen bu gerzeği ormana bile almazlar demiş. şimdi penceresinin altında yağmurda bekliyorum dondurma yemekten sıçamaz oldum, kabız oldum, benim duygularım ne olacak?

rumuz gördüğüm yerde-batman

2.

badafon'un baz istasyonu bakım işleri ihalesini almıştık. kırşehirdeki istasyona bakım emri geldi, vardiya amirim bana meil gönderdi ve "hazırlığını yap, badafondan bi mühendisle buluşacaksın ve işi en geç 2 güne halledeceksiniz" dedi. Arabama atladım ve mühendisle buluşacağımız yer olan kırşehir otogarında beklemeye başladım. Mühendisi erkek beklerken, bide baktım, karşıdan 1.80 boylarında bir afeti evran çıkageldi, merhaba ben serpil, sizinle zor bir görevi yerine getireceğiz, en iyisi önce tanışalım ve ekip uyumunu yakalayalım dedi. Onunla arabada 2 saate yakın konuştuk. Yeni boşandığını, mutluluğu bulamadığını ve hayatta bazı zirvelerini doldurması gerektiğini anlattı. Sonunda kırşehir kaman dağının tepesindeki baz istasyonuna çıktık. Burası adeta bir istasyondan çok, her türlü konfora sahip bir sığınak gibiydi. Baz istasyonu ayar paneli kutusu yerden biraz yüksekti, arabamdan seyyer merdiveni aldım ve duvara dayadım. Serpil o gün kahverengi deri mini etek giymişti. Siyah dantelli kilodunu gördüm. Bi ara dengesini kaybeder gibi oldu, ve onun iri baldırlarını yakaladım, birden elektriklenme oldu ve panelden kaçak yapan elektriğin savurmasıyla kendimizi yatakta buluverdik. Serpilin saçları elektrik çarpmasıyla dikleşmiş ve olanca güzelliği ortaya çıkmıştı, birde deri kıyafeti elektrik şokuyla yırtılmıştı. Aniden "KIRMIZIII" diye bağırdı ve kendimi yere attım. Ne olur ne olmaz Allah muhafaza, kırmızı kafamı delebilirdi. O sırada serpil ayağa kalmış kendi kendine söyleniyordu: Ben hayatımdaki zirveleri doldurmak için daha çooook boşa çalışırım.

rumuz : kendimen

17 Eylül 2010 Cuma

İncelik...

Bana ince olduğum hakkında epey inciler düzen iltifatlar almışımdır, ki bunun eğitimini, görgüsünü, görselini, pdf'ini filan almadığım halde.

Hatta Nişantaşının kenarında bıçkınlarla, fışkınlarla, bitirimlerle büyümüş olmama rağmen. Beyoolu ticaret liysesi, ömer hayyam, hernekadar terbiye bozacak mekanlarda bulunmuş olmama rağmen. İnceymişim işte.

Tabi bu konuda analizsiz kalmak olmaz. Ne inceliği bu, neyin inceliği, hatta 5N-1KA.

Konuyu bakın nerelerden harmanlayacağım.

İçtiğimiz su ne? Molekkül atom, yani zerrenin zerresi ve atomlar arası akışkanlık kaydırıcısı. H2O. Yani bize karışması, bize kaynaşması için gereken şey İncelik.

Aldığımız nefes ne? Oksijen atomu, arada gazlaştıcı. Neticede bizi yaşatan şeylerden biri, ve kesinlikle zerre, kesinlikle ince.

Yani kaynaştığımız herşeyin ince, mini, zerre, atomik ve molekülik olması gerekli.

Yaşamamız için incelik gerekli.

Yediğimiz gıda mesela, şekilden şekile giriyor, ama özümüze karışması için ufalanması, zerrelmesi, yani inceleşmesi gerekli.

Özümüz inceliğe odaklı fiziken, ya ruhumuz, ya tamamlayıcı etkenimiz?

İlişkiler bazında bakarsak, ince insanlarla iletişime meraklıyız, onları seviyoruz, zarafete vurgunuz zaten, ince olsun bizim olsun şeklindeyiz.

FENERBAHÇE PUAN FARKIYLA

Bu senede şampiyonluğu verecektir. İlgilenenlerin 0 216,......

14 Eylül 2010 Salı

SEN MİSİN ANNENİ DİNLEYEN?

Annelere saygıdan taviz verecek olanın kıçı büzüşe.

Kuşak farkı dediğimiz düttürü dünyanın zurnalarından en ikilemli ikilemi hepimizin başında, ya kuşağız yada kuşak başımıza sarılıyor. Saran ve sarılan yanyana, sarmak yada sarılmak aynı anda.

Erkek olalım, erkeksi olalım ( kadınları kastediyorum ) biz anneleri dinleme modundayızdır genellikte. Zira hayat verene en yakın olma sıfatı annededir. Hatta anne olan kadın daha şereflidir.

Özümüz annedir.

Ama annelerin, her ne kadar çok özelimiz olmasına rağmen , bazı hesapsız hareketleri müeccel burada,

yani;

fazla garantici, fazla duyarlı, fazla risksiz, fazla sakin, ve en az getirisi olan şekilleri bize tavsiye ederler, zira anneler için en büyük getirisi bizim selametimizdir.
Haaa, anladınızzzz.

Şimdi annelerimiz hakkında biraz daha analizci ama biraz daha onları sayarak severek düşünebilirsiniz.

11 Eylül 2010 Cumartesi

EVRENİN SINIRINI ZORLAYAN SORULARLA KARŞINIZDAYIM

Fazla rikkate, dialize, consülütasyona girmeden, kapsamlı soruşturmama başlıyorum.

Petrol yakıtı, yani yeraltında inorganikleşmesini tamamlamış eski canlıların bilcümle bedeninin, çökerek, eriyerek, yağlaşarak, difüzyon ve arınmalardan sonra gelecek nesillere bırakıtı olan madde. Tanım doğru sanıyorum.

Ahretsel tanımlamalarda ise belli benzeşmeler var. Ölme sonrası. Biliyorsunuz bedenimizde bazı kraliçe hücreler var, ve bütün bedenin yaşamı bu kraliçe hücrelere hizmete odaklı. Daha çok gen taşıyan hücreler. Söylem şimdi ayağa kalkacak ve diyecek ki, beyin dahil göz dahil bütün hücreler ayrışır!

Sen zaten apayrısın. Referanduma odakla kendini.

Buradaki sorum şu. Acaba ruh dediğimiz bileşenin yolculuğu, kraliçe hücreler üzerinden, bedenin aşamalarına şahit olarak bize birşeyler mi anlatıyor.

Mesela yanacağımız gerçeği. Kraliçe hücrelerimiz petrole dönüştüğümüz andan mı bahsediyor, sonra, yandıktan sonra, karışacağımız atmosfer cennetimiz mi.

Yani ilahi bağlantı, ve petrol oluşum süreci ne kadar kardeş, yoldaş, kaderdaş?

dÜNYAYI ZIPLATMAYA DEVAM EDECEĞİM.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Haylazım Bayram

Çeşitlenmedik ne kaldı ki Bayramlar üzerine?

Bilinmedikleri söylesem kısa devre yapar mı şenliğimiz?

Bayramlarda daima 2 psikoloji hakimdir.

1.

Geçen zaman ve ölüm odaklı kilometre taşı psikolojisi ( - )

2.

Sevinç dalgasının sardığı atmesforik psikoloji ( + )

Bu iki metamuntazam daima birbirini çeker bayramlarda. Farklı vektörler gibi farklı taraflara.

Ama kesin olan şudur ki, bayram metamorfozunda bu iki psikolojinin daima varolacağıdır. Zaten Türkinsanoğlunun bütün çabası bayramlarda, eksiyi artıya götürme çabası şeklinde geçer. Bu megaikilemi es geçen ve yoksayan, yada tatile çıkan bütün bayraminsanları, en sonunda bu bilançoya dahil olmak zorundadır.

Size 1,27 yıldır buradan bazı kavramları süzgeçleyip, kaynatıp, doğrayıp, dilimleyip yada giydirip, bazı tanılamalarda bulunan biriyim. Kutsal mıyım, yok hayır, bilge miyim, yok hayır, doktor muyum yok hayır. Ama bildiğim yolda aynen katır gibi size sunmalarıma devam edeceğim. Okumayarak demokratik tepkinizi koyun aslında, okunmak istemiyorum, sadece okumak istiyorum. Bana "düzleştirici jel" diyebilirsiniz ömür tezgahında.

Yazı şeklimi, iskeletimi, tadımı bazı yorumlarda gördünüz, sonunda ben vermek zorunda kaldığım için hakkımı

BENİM YAZILARIM "KEMİKLİ MASALLAR"

GERÇEK VE HAYALİ HARMANLAYIP, İNŞAAT MOLOZUNDAN SARAYLAR YAPMAKTI HAYALİM.

Bu bayramıda bu saraya katarsam ne? diyebilirime geldiğimizde:

Helal sana bayram abi, ramazan dayıyı solladın. Şu kısa boyunla, şu güdük motorunla, deryada dümensiz kalmış bizi çekeleyebildiğin kadar çekhele. Sanada çok sağol, zira bir aydır vitaminsiz ve sakarinsiz kalmıştı beden. Ama bu sayede ruhum duruldu, şimdi sen geldin, ortam kuruldu, şenlik dürüldü, öpebildiğim kadar insan öpeceğim, ve hatıranı ebediyete sürükleyeceğim.

Müsaade edersen Nişantaşında toplanacak para ve şekerler var daha çisil çisil, uzun eşeke de bineceğim, 2 film birdenede gideceğim, babaannemin yüz lirasını çekeceğim, beyaz mendil kirleteceğim, barış abiye eşlik edeceğim, eşşeklik edeceğim, bidaha gel bayram abi, daha dönmedolapa pineceğim....

5 Eylül 2010 Pazar

ŞİŞHANE ve KAVAL

( şiirin üst 2 dizesi alıntı, alt iki dizesi kalıntı )

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik
Bir güzellik doluyor gülden ve şiirden
Martılar konuyor omuzlarıma

Gözlerim İstanbul oluyor birden
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra hemen kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğin vapuru kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde

Nadimi olmuşum uykunun;
Gözlerin yastık olmuş,
Sözlerin seher.

Yağmurun bir damlasıyım pencerende,
İster sevginle ister şefkatinle gel.
İçimde bir tılsım senin adın;
Öpersen kurbağanım, öpmezsen mahsun bir kel.

4 Eylül 2010 Cumartesi

KARMENA MENDOSA POTBURİSİ

Cahillik kadında güzel durabilir mi?

Aslında karmen romanının 1/1 içeriğini bilmiyorum. Aşk mı, özgürlük mü, mücadele mi, güzellik mi, hepsi mi?

Karmeni biliyorum ama, flemenko şarap gül dans ateş kırmızı. Yani Kadın...

Dünya düzüleliberi ( dünyanın oluşumundan itibaren ) biz saf insanlar, yaradılışın son halkasını kendimiz biliriz,

Ama yanlış biliyorsak,

evrensel bi patlamadan sonra ya havuç başlı tüylü mavi burunlu balıklara dönüşürsek işte o anda insanlık öldü diyebilmemiz de mümkün.

Herkes maksimum duygulara sahip olduğunu düşünmekte haklıdır, çünkü en önemli kişi sizin için siz, ve en kuvvetliside sizin duygularınızdır. Rayiçi endeksi paritesi bu.

Müzeyyen Senar halen hayatta, biliyor musunuz, gidip bi gülümsemesine mazhar olmak için geç değil.,

Geldi Hidayet, dünya basket şampiyonu yapacak bizi ve simit tablasından kupaya giden yolda hidayete ereceğiz, belkide 5. olacağız ama ben şampiyon olmuş gibi sevineceğim içimden, çünkü 40 sayı fark yemekten doymuşum ben diplere.

Bayrama girmeye ramak, ramazan artık bohçacı, bilmiyorum ne kadar hakkını verebildim, ama ben dahil oruç tuttu düşlerim.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

SEDASIYLA

KALDI 10 GÜN,

ayrılıklara az kaldı, zavallılıklara az, günahın şemsiyesinin 10 günü kaldı.

Oysa seninle ruhumun üzerindeki pası tozu silebiliyorum. Sana haksızlık edenlere bu gerçek yeter.

Bazısı seni anlayamıyor, diyorki - ben ilaç alıyorum, ben müdürlük yapıyorum, ben açlığa dayanamıyorum.

Oysa öyle bir ilaçsın ki yanıbaşımdaki, senden bir tane yutanın ahreti netleşiyor, senle bir gece uyananın, senle bir daha görüşenin.

Evet halsiz kaldım, susuz, hatta kavrulmaya bile yüz tuttum çalıştığım yerde, ama Allahın emri sensin ya, cennet gülleri açtı bağrımda, çatlayan dudağımda, amaçsız atan kalbimde.

Uhudta peygamberin askeri bile olabilirim sayende, hiradaki güvercin, kabedeki harç, hatta giyebilirim hırkai saadeti.

Geçen gün ne konuştum biliyor musun, bu hırkai şerif acaba nano teknoloji ile mi örüldü diye, sonra güldüm kendi düşünceme, Peygamber giymiş onu, nano bize yeni, nano bize ilginç sadece.

Sen bunu bile düşündürdün bana, son gününün son iftar dakikasında ağlamak geleneğim var,

bunu hangi teknolojiyle yapıyorsun, işte buna şaşımaya devam edeceğim.

Sana sendeyken veda etmem yüreğini burmasın, sen en derinimde akansın. Kefenimi yıkamaya başla emi;

Mustafa Sinan - Ramazan 2010...

28 Ağustos 2010 Cumartesi

SIRNAŞIK GERİLİMLER

Mustafayı politika yaparken gören olmuştur, ama politika yazarken gören olmamıştır. Dünyaya geldim ama hiçbirşey görmedim daha diyebilenlere.....

Özümdeki tek siyaset seçim kabinine girdiğimde yaptığım nokta atışlardı.
Boğaziçinideki apolitik öğrenim yıllarıma bakıyorum, sanırım seksen öncesi yani 7-8-9ve 10 yaşlarımda daha çok siyasetle ilgileniyordum. Zira siyaset, üzerimizden geçen kurşunlar, babamın akşam eve gelip gelemeyeceği, sanayağı sırasının bize gelip gelemeyeceğiydi. Siyaset; marlbora'cı ( malborocu ) çocuklardı. Siyaset atmosferdi, siyaset buluttu, siyaset ekmekti, istersen siyasetten gayri dur. Şimdiki götü bozuk entel takımı siyasetten nefret ediyorya, yalan dolan diyor, menfaat diyor, çürümüşlük diyor, diyorda diyorya, delikanlı olupta 70 lerde siyasetsiz dursalardı şayet, işte karşılarında 40 yıl müttefikleri olacak mustafa.

Siyasetçideki duruşa bakmayın. Duruş artık çok kolay şekillendirilebilen bir imaj. Bu uğurda Cem UZAN'ın beyaz gömleğini bile yutmuştuk. O yüzden kılıçdaroğlunun kasketi bizde sadece nostaljik hasletlere tercüman olmalı. Ecevit ise çoktan gömülü.

Tayibin haftasonu gravat takmaması sanırım daha modern bir çizgi. Şimdi bazı sol aydınlar ayağa kalkacak ve "senin gibi yazan bozan analiz ve sentezlerin havada uçuştuğu bir adam neden Tayipin donunu indirmiyor ve onun beyninin karanlık içlerini bize göstermiyor? "

Toplumunda aynı oranda kirli ve çürütük olduğu için tabiki.

Çok basit. Hepimiz fiş almadık, nooldu, bir sürü maaş vergisi ödüyoruz. ( Özalın hayaleti )

Nooldu çoğumuz gelirimizin yüzde 3Ü nü, hatta o üçün birini beyan ettik. Şerefsiz alçak kalleş donsuz ahlaksız ve ardışık; kuyumcular, diş doktorları, eczaneler, minibüsçüler, ve adını sayamadığım bi sürü kaltak sayesinde.

Şimdi herşirkete bir sürü dolaylı vergi. (Zekeriyanın intikamı)

Halk çok mu edepli, emlak vergilerini 500 milyar yerine 35 milyar üzerinden verdi. Nooldu, Allah burada depremi, hükümet deprem vergilerini sardı. Taa sütümüze kadar.

Varmı az veya çok "hatalı" olmadığını iddia eden? Varmı,

VARMI ULANNNNNN.

Siz busunuz, bari susunuz, siyasetiniz bu, bari Atatürk Atatürk demeyin, siyasetinizi yedirmeyin..

26 Ağustos 2010 Perşembe

HEDİYE KÜLÜM

Arasra bazı bazı hatunları betimleyip dilimleyip, tabi önce gözetledikten sonra siz yüksek sadakatli takipçilerime sunuyorum.

Bunların çeşitli fotoraf vette sinemalarını yedikten sonra.

Şimdide size Hediye Kulüm isimli alman fotomontajı inceleyip, soğan maydanoz garnitürüyle, mustafa kürüyle sunmaya ne dersiniz?

( sosyal toplumsal mustafadan, manken servis sağlayıcısı mustafa'ya mı ) by söylem

( hayır saftorik aforizma, Allah neler yaratmış görün diye mustafaya sadece ) by ygya

...

Bendeniz 39 yaş ve 1.74 boylu ama 92, et kombinasıyım, kendime bakamıyorum, hatta hediye hatun insansa ben hayvanım diyecek kadar. aMA ŞU 1.80 LİK HATUNLARIN 48-52 KİLO OLMASINA İNSANİ VE BİLİMSEL BİR YORUM GETİREMİYORUM.

Mesela Julya Roberts, 178 boy 48 kilo densitesi 3.7, ben ise 1,9, yani yarı yarıya, ve julyada bende insanım,

yada Julya hayvan.

Hediye Hatun fotoğraflarından da anlaşılacağı gibi, dünyada yanına ne kadar hatun koyarsanız koyun;

EZER.

1,92 BOY, SAF ALMAN RİYAZESİ, SAPSARI SAÇLAR, DİŞLER BEMBEYAZ, BACAK BOYU EYFEL, GÖZLER DENİZ MAVİSİ, İNSAN MI LAN BU, DURUŞ YAY, GECE ÇIPLAK GÖRSEM, DÜŞER Bİ YERİMİ KAYBEDERİM.

Hediye KÜLÜM, ile analizim bu boyutlarda kalmak durumunda, zira ramazan var apdest var,

ha birde itiraf,

Heidi Klum kızın orjinal adı, ama benimle tanışıpta dünyada aşık olunacak tek erkek olduğuma karar verince isim değiştirdi.

Ama olanca gücümle ona Aşk'ın boş bir duygu olduğunu anlatacağım.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

ARABESK BAZEN İYİDİR

Mustafa neden bu kadar bilimsel olmaya çalışırda olmamaya çalışmaz. Oysa bilimsizlik ve ilimsizliktir bu milletin soyu sopu. Ve hatta ölümsüzlük zannedilir bu densizliklerin sonu, ama hayaldir, yanılmadır, fantazidir.

Doğaya bakın, bakabildiğiniz kadar bakın, hiçbir deniz mesela ırmağa özenip akmaya çalışmaz, hiçbir yağmur, buza özenip yerde kalmaz, hiçbir güneş ateşe özenip sabah akşam kavurmaz. Nizamlarını izler onlar sadece, aynen biz insan gibi belli bir süreye kadar gidecek rollerini.

Aynen meslekteki zorluklarım gibi, ki muhataplığım insanlarla, onları belli bir bakış açısına kavuşturma, belli dayanakları esas alma, ve belli oranda bir ateşleme ile ekmek kazanımına çalışıyorum. Külliyeciyim, toptancıyım, kooperatifim, sosyalim. Ama bu yöntemi kullanırken bilimsel olma ritüelinide kullanarak zaten Mustafa Oldum yada olabildim. Yani fark, yani eleştirilsede, yerden yere çalınsada, ben hep Mustafa oldum, bana kalkan eller iştahla indi ve vahşi tabiatları sersemleyene kadar eğlendiler şu meşhum tabiatla, benle.

Haklarım helal olsunmu, olmasınmı, bi ara bilimsel olarak bakarım konuya, :)

Şimdi diyorum ki, bilimin ışığı olmaya daha fazla gerek yok,

İNSANLARIN ANLADIĞI DİLDEN, YANİ ARABESK OLMAK İYİDİR.

( ARABESQ = uyumsuzluk, ayrıklık, isyan, karmaşa, düzen tanımamazlık, geçmişe özlem, vandalizm, istilacılık, )

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Mailden Faceboktan Mesajdan Blogdan

Dünyalarımı verirdim, eski 70 lere, teknolojinin sadece emeklediği ve bizi boğmadığı.
Arkadaşlık ve akrabalaığın hatta sıkı durun, sevginin bizi sarmaladığı günlere...

Şimdi herkes sanala bağlamış, bişey paylaştığını sanıyor, dıtıdıt paylaştım, tıkı tık konuştum, düdü düt gönderdim,

Ananı bacını ovayım modern dünya, ananı bacını.....

İnsanlar o kadar salak ve düdülük oldu ki, artık neredeyse tellerden sevişecekler, amerikadan jorcla bile, çinden vang yu ile, 2 dakkada evlenebilecekler.

İşte vadafon reklamları işte türksel manyakları,

Adam türkseli seviyomuşta reklam filmi çekmiş gönüllü, adam vodafon için ilave elli hat almış, vay gavatlar vay, Atatürkün cumhuriyetini sattınız teknolojiye,

Ama Mustafa Demişti size, bu kadar sanala dalmayın diye, çik çıkmış gibi telefon çıkacakmış, lep top 500 liraymış, ayfon şu kadarcıkmış, abonelik çülk kadar kolaymış,

be hıyarlar, be hıyarcıklar, be merdivenden kayanlar.

Ananızdamı sanaldı, babanız sizi maille mi yolladı ulan.

Tezekler,

Allahım, bu saf patates kullarını, aynı zamanda gururlu ve Atatürkçü olduklarını zanneden sevimli gremlin kılıklı kurtçukları kurtarma misyonunu bana ver,

İnsan olduklarına inandırayım onları, yakıştırmayı yakıştırayım...

M is THE right MAN?

Succesfull night lies ground. She apologises for the god.

" Please forgive my big fault, I took bad decs, anyone never matches me, but I stay under my sexual pressure. My holy miriam, an son, and master soul, and their brothers,

Give me a vonderfull guide, who loves me, and not to reject my past.

Then a good slep insides her, everything is full of hope.

She's name is Rihenne, known as "man lover", besides she says ı never gonna be a part of this, she always ready to make sex. Her blood and innocency has a big deal to make unreasonable sex with everyone everywhere.

At the saint trophese clinical, two months had'nt worked anymore,

Cıa, Fbi, Mossad, El kayde, MI5, mit, bit,

many of hidden companies with thoose, worked alltogather, then the conclusion was transferred to the universe by fax statement.

Miss Rihanna, 29, because of sexual violent soul, her mad fantasies, and possiblity of heart-missing, above mentioned decision was made and confirmed by state government.

Mr, Mustafa

This guy is preferred as the calm for rihanna, his very very hig to define and format the life, heis resharper of the life ways,

Rihanna and mustafa stay at the long island by 2 years, to rehabilite and rebuilt her sexual disposals.


US Federal Government
JUSTİCE DEP.

Mark J. GREYLAND

CHAIRMAN OF THE CONSULTANTS..

( Mustafa bavulunu hazırladı, gına gelmişti bu evrensel görevlerden,

Ulan Rihannanın taa, neyse, mübarek ramazan.

Millet şuyunu buyunu tutamaz, hadi mustafa göreve, ne iş oğlum bu, keşke dünyada fabrikada vardiyada bi işçi olsaydımda tütün saraydım, 500 liraya akşamı edeydim, şimdi nerde bir VIP şahsiyet varsa, git düzelt mustafa, Dünya seninle gurur duyuyo mustafa, help mustafa, serve mustafa, neymiş riahnna erkek görünce dayanamıyomuş, ulan ben miyim bu alemin keçisi, benim erkek olmadığımı kim söyledi, hadi 2 sene hatunu tedavi edecez de, ya bi göz kayması, ya bi eksen kayması durumu olursa, ayda beşbin dolara değermi oğlum,, diye söyleniyordu,

Bavuluna az kalorili sivaz ketesi, yağsız gemlik zeytini, kaya tuzu, keçi boynuzu ve sair ateş düşürücü gıdaları, birde el kadar dünya haritası topu aldı. )

21 Ağustos 2010 Cumartesi

ŞOL BEDEN DEDİKLERİ

Dünya denilen Hıfsı, döndükçe düğümleri çözülen bir tomak. Sırları keşfedilen.
Dünya üzerindeki hakim ırk olan ( koç değil gates değil trump değil ) İnsan; dünyaya yaşattıklarıyla çooooktan unutulmaz ırk ödülünü aldı. Doğdu debelendi, yaşarken debelendi, ölürken debdebelendi, dolayısıyla dönüşe bu kadar katkıda bulunan başka bir devingen yok.

Şimdi insana ne gözle bakmalıyız, elbette bir organizma, pis-iğrenç, tüketici, yavşak, dedikoducu, egoist, ve binbir kardeşi. Yani benim tanıdıklarım ve ben dahil, fiziken hepimiz pis, habis birer mikroorganizma entegrasyonuyuz. Ekonomik değerimiz sıfır, ölürkende yaşarkende, zenginkende fakirkende.

Şimdi elbette sıra fark yaratmaya geldi, insan bu kadar leşken, terlerken, yada sevişirken, onu kudsii bir aleme uçuran kanatların sırrı nedir,

SIRRI RUH,

övüncümüz, hasletimiz, farkımız, ve dialektiğimiz ruh,

YADA "TİN" denilir, ruhun diğer adı,

Sevecek olan ruhumu sevsin, bedene göre dayanma süresi daha uzun, bedenimin yani benim bedenimin bile bilmem kaç katı.

Şimdi bedene göre hareket ettiğimi sanan birkaç ukala domuza sesleniyorum,

( şu isim vermeme zırhı o kadar dayanıklı bir zırh ki, isim verme olsun bitsin )

Bedeninizin hangi safhasındasınız?

20 Ağustos 2010 Cuma

RONTGEN FİLMİ

HAYATTA BİR ALGI PROBLEMİ YAŞIYORUM. çÜNKÜ ÇALIŞIYORUM AMA HATTA ÇALIŞAMIYORUM. eLİM BİR YERE BİR ŞEYE GİTMİYOR. oLDUĞUM YERDE KALIYORUM.

HAYATTA BİR İNANÇ PROBLEMİM VAR. hİÇ KİMSEYLE GERÇEKTEN SAMİMİ OLAMIYORUM, SAMİMİ OLDUĞUMDA DA AŞK ARIYORUM, BU YÜZDEN SADECE KADINLARLA AZ SAMİMİ OLABİLİYORUM.

HAYATTA BİR VEFA PROBLEMİM VAR, KİMSEYE DEĞER VEREMİYORUM, DEĞER VERDİKLERİM ÖLDÜĞÜ İÇİN, ONLARADA BAĞLI KALAMIYORUM, BAĞLI KALMAYI BİLE ANLAMIYORUM.

HAYATTA BİR ADAPTASYON PROBLEMİM VAR. bU İNSANLAR NEREYE KOŞUYOR VE BİRBİRİNE OYUNLAR OYNAYIP DURUYOR, HATTA KANANLAR BİLE OLUYOR, BUNLARA DAHİL OLAMIYORUM.

HAYATTA BİR SADAKAT PROBLEMİM VAR, NEYE SADIK OLMAYI KAFAYA KOYSAM, O ŞEY ÖLÜVERİYOR, O YÜZDEN SADAKATE SADAKATE İNANAMIYORUM.

HAYATTA BİR TEK BİLETİM VAR, ONUNDA NEREYE KADAR GEÇERLİ OLDUĞUNU BİLEMİYORUM.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Kim Çocuk Yapmak İster Benden?

Günlük, sevgili günlük, çocuksu cereyan, içimi dökme isteği ve işte buradayız.

Hayatta herşeyi bilme yeteneğine haiz ( sanan ) mustafa olarak, işte, hiçbişeyden haz almaz durumlara duçarız.

Şurada düşüp ölmeyi o kadar isterdim ki, eğer bir harfi size geçirebildiysem.

Rüzgarın görevi tohum taşımakmış cinsinden.

Benden çocuk sahibi olmak isteyen varsa diye başlamıştım.

Şimdi bloğun her harfi okuyana bir çocuk benden.

Not.Seni Seviyorum.

The Movie, yani filmini izlemişinizdir, nişan töreninde buz heykelin altında ölen kocanın, geride bıraktığı taze duluna hazırladığı hikayeler.

Film endüstrisi artık konu olarak sevgi temasının açılımlarına daldı, ghost whisperer gibi, insanlarda kalmayan sevgi yeteneğini hayaletten, ruhtan periden ama 100 yıl geriden öğreniyor yeni nesil. Çünkü kablolar sizi boğdu, ağzınıza dolu dolu pisledi, üstüne birde esnedi ve hor hor uyuyo.

Zamanımızda sadece 2 tür kadının rekabeti var, sevebilme gayreti olan ve para kazanan, bana başka bir tür kadın varlığı söyleyenin kırk yıl mevduatı olurum.

Şimdi cesetlerinizi arkaya dayayın, antivirüslerinizi alert edin, ve şu sıcak kavuran ramazan gününde Not.seni seviyorum filmine dalın, arada uyuyabilirsiniz, ama dikkat edin; kablolara dolanmayın.

Değeri ileride anlaşılmasada olur ama mutlaka ölür mustafa sizi seviyor...

17 Ağustos 2010 Salı

kAYIP bALIK Gooooooooooooooooogle

DİKKATli basınımızda her daim bir haber.

Gogle, işte şu önemli günümüzde bize şu jesti yaptı. Yok işte gogle bizim şu günümüzü hatırladı, yok işte gogle bayramımızı kutladı, şeker resmi yayınladı.

Vay vay vay, vele vele vele,

Bunu; bir adet ajanda ile bir adet amatör web dizaynır ile tek tuş yapabilme kapasitesi var goglede. Yani yıllık 500 dolara yapıyo bize bu jestinasyonu.

Amerikan yaltakçısı, yardırıcısı, yalakçısı ve yılışığı basın ise bize konuyu toplumsal puntolarla veriyor. Gogle elimizi öptü hesabı.

PEKİ AYNI GOGLE ACABA KOLOMBİYANIN YADA KATMANDU CUMHURİYETİNİN YILDA KAÇ DEFA KIÇINI ÖPÜYOR SİZCE? En az yüz kere, Devlet başkanı Ebudu bekelenin ilk keraneye gidiş yıldönümünde de bunlar ilanat veriyorlar. Kolombiyanın ilk denizaşırı puro ihracatının yıldönümündede ilanat. Velhasıl, gogle ticari birşey. Rüzgar nerden eserse oraya döner. Sıfır beden ve sıfır haysiyet.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

BİLDİRMELER

Başka bloglarıda izliyorum helbet. Onlar daha kişisel. Sevgilisi aramış sevinen kızlar, arabasını clalayıp vakit geçirenler, siyasi evet hayır yüklemleri. Onlara en fazla dört, bana en az 5.

500 adet yazma hediye etmişim dünyaya, ilkindeki mustafamlıkla sonuncusundaki aynı solfejlerde, yani uzun bir yol. Tutarlıyım dilde. Sazda sözde sitemde.

Kozamı delenler oldu bu paylaşımda, aktım biraz yerlere, ama özüm keçeleşmeyi başardı ve içeri daha fazla düşman bakteri giremedi, haa; girip te ele geçirselerdi nooolurdu ki? Adı mustafa olan yaşam formundan bir başka yaşam formuna dönüşüm.

Sıcaklarla aramı soran varsa, bence sormasın, kışın kar yazın güneş, mevsimler aslında kardeş.

Referandumdadumda kararımı en evrensel çekiç olan vicdanıma verdireceğim. Yani tekbaşıma kaldığım kutuda, aynen o anda. Aslında, ne tayipin türkiyeyi satacağına, nede kemalin türkiyeyi sattırmayacağına güvenmiyorum. Tek güvencem kendim. Hep yalnızdık aslında, biz çoğuluz sandık. Öyle değil mi köhne sandık?

( çok aforizmik ve söylematik oldu )

Bugün geceyi 11 yıl önceye sardırın, 17 ağustosta ani bir sallanmayla kalkın.

Unutmadım seni onyedi.

Ardından çıkan tozu silmedim ben yakamdan.
Birgün gelirsin belki, ziyaret edersin diye.
Benim canı alırsan, başka cana karışma
Ardında 40 bin cana dua edilsin diye...

15 Ağustos 2010 Pazar

500

Son, daha doğrusu SOM altından 1.5 senemi ayırdığım blog projemde, proje demeyelim, paylaşımımda tam 500 deneme, belki 600 ama 500 denemeyi terimle kanımla duygumla yazdım.

Nüzeyyen, İnci, Söylem, ve gerçek yada sanal 50 karakter ile, bu karakterlerin padişahı Mustafa Profiliyle bu güne geldim.

Kaç defa kapattım, kaç defa açtım, kaç defa ağladım, kaç kere gömdüm kendimi bilemiyorum ama, beşyüze bağladım. Kendime ödül olarak bilmem ki ne alsam.

Ve hayatın tuhaf bir tesadüfü ki, sevgilim ramazan ayına geldi bu beşyüz. İslamın şartlarından biri ile binin yarısı beş yüzü gördüm. Belki bini de görürüm, ama görememekten de gocunmam, daha ne kadar ruhumun suyunu çıkarabilirim bilinmez o.

Kalbimle tutuşturduğum 500 havai fişeğin patlaması ile birçok uykusu kaçan vatandaş oldu, bir sürü kuş sürüleri havalandı, bir sürü devekuşu başını toprağa gömdü.

Dua da ettim küfürde ettim. Aşk ilan ettim, çöküşleri duyurdum, mustafanın sütünüde verdim, üstünü de örttüm.

İnsan hayatında neler neler var görüyorsunuz. Belki mezar taşıma bile bloğun linkini yazabilirim. Edebiyat dünyamın güneşini.

Elbette bana lezzetli gelen bir yakarış bu, çoğu kişiye göre yumurtalı muhallebi bu sıcakta, ama ne mutlu onu bile külaha koyup bu sıcakta serinlemeyi bilene.

Şimdi gökyüzüne yakın bi yerde kokteyl veriyorum, söylem nüzeyyen inci, şahan, polat james bond, küçük mustafa, asuman, ywonne strahoski, kıl ersin iş bankası gn müdürü, tayip berluskoni, mahallemin şarapçı imamı, ilk aşkım beykozlu esra, siyahşın, rus ırkı, eran tapan, holivuttan buruş viliş, cem yılmaz, yılmaz erdoğan, nuran sultan, heidi, arı maya, akıllı bıdık, lefter küçük andoniyadis, şeytan rıtvan, roberto karlos, maykıl, memati, bakan bürokrat kral,

hepiniz bu gece davetlisiniz, hayal dünyamdan iki kişilik davetiye, eşlerinizle gelebilirsiniz, lütfen cevap veriniz....

13 Ağustos 2010 Cuma

Menekşe Kokulu Yarimmm

Hiç gelmedin, artık gelmesende hoş.

Neydi seni sen yapan değer: Gözümdeki değerin, ama sen buldumcuk oldun, ve hiç değer vermedin, sen bilirsin, işte o yüzden gelmedin.

Kendini gıdım gıdım sunmak ne demek bilirmisin? Denize olta atmanın altmaddesi, oysa benim yerim deniz, yaşam alanım su, sen beni yiyecektin, ben seni sevecektim. Ama biten bitti ya..

Sen mi bana gelecektin, ben mi seni görecektim, ne göreceli bir işti bu, bence bu kadar görememektense, bi daha hiç görmeyelimi tercih ettim. Anlamadın, fitil ettin. Ama bu hiç hoş değildi.

Ora dedim, bura gittin, bunu dedim şunu dedin, şuna dedim, buna değdin. Belki arada bir sevişme, belki geçmişim, belki karasevda gizli ince dudakların. Mustafa uçtu üsküdara, sür kedini sabihaya.

Bloğum okunmayacakmış, tozu bile alınmayacakmış, sen onu dondurmama anlat. Beni aklından çıkarmayı başaran, hemde aklına hiç girmeden çıkarabilen hatun çıkmadı, Sen mi bunu başaracan?

He can, yada canan?

12 Ağustos 2010 Perşembe

Gündemden Sinyaller

Ve ramazan 29 bayram 1, ezici üstünlük ramazanda ama zamanla sonuç ne olur bilinmez. ) bilinir aslında (

Futbolda milli takım iki romanya sıfır, futbol gündemi zayıf, kimse özlemedi futbolu.

Eşimin doğum günü, kendisi Aslandır, ben ikizler, Allahtan şimdiye kadar hedefi tutturamadı pençesiyle. Nicce mutlu yıllara aşkı saadet.

Tur(k)izm sektörü nedense bu sene kan man ağlamıyor, iti köpek gibi turist dolu çünkü sandalcı takımı. Memnuniyet çığlıkları da çıkmıyor hasbamların. Nede köpekler, nede çıyanlar, nede bire beşçiler...

Ağladıklarında inanmıyorum bu yüzden hiçbir sektöre. Zaten sektöre ağlanmaz, sektörler ağlamaz.

Efe kavak yellerine geri dönüyor geyiğine karşı ağzı kapalıyım, istesenizde konuşmam. Duygu sömürüsü mü derdiniz? Dizi setine ağır bombardıman bomblarıyla dolu bir f16 düşerse, belki biraz üzülürüm, efe'de bu sayede cennete geri döner, bi daha diziye dönemez.

Kılıçdaroğlunun havuzlu villası varmış. Burhaniyede sahil kasabasında, ama 20 villanın ortak havuzu bu havuz. Dolayısı ile bu havuzdan gandi'nin hesabına bi çay demleyecek su düşüyor. İ.Melihle beraber içsinler, demokrasinin kardeşliği.

Robie willams Türk kızı aydayla evlenmiş. Kız biyolojik olarak türk. Ama kalçırıl olarak amerikan. Bizim Türk kızları ise, bakın popstarlar bile türk kızı tercih ediyor, türk erkeği görsün diye nispet basıyormuş. Ayrıca kız kesin bakiredir diyolar, nedeni; Türk ya. Mustafa burada yorumsuz kalmak zorunda, gündem olsun torba dolsun.

Bu yazıyı neden mi yazdım, blog günlük demek ya ve günleri kavanozlarsak daha fazla dayanır ya.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Söylem Teyze ve Tavanarası Tozları

Söylem teyze, cihangir muhabbetlerinde siyah kuşağa geçebilmek için bir yol düşünür ve ilk evinin tavanarasında anıların tozlarına bulanarak, aforizmik yeteneklerini geliştirmeyi planlar. Tavanarasının anahtarını binbir aforizma ile ele geçiren Söylem Teyze, yanına üç günlük simit, lavaşgiri, ebegümeci, süzme peynir, çizi, afyon balı ve nar ekşisi ile kendini tavanarasına kitletir.

İlk konuğu, küçükken en yakın arkadaşı olan tavşan dişli, tavşan kulaklı tavşan oyuncak yampiri dir. Anamaddesi büyük bir sünger ve üzeri tavşan formu verilmiş bezemeler olan yampiri, minik söylemin ilk ve son kankasıdır. Eski 20 yıl öncesini yaadederler, Söylem ona büyük aşklarını, büyük düşlerini ve büyük kulaklarını anlatır, yampiri'de ona tavanarasında kuşlarla arkadaş olduğunu.

En sonunda Söylem Tavşanına dışarı çıkmayı teklif eder, zira en iyi kankasıdır yaşayan yaşamış. Tavşan kibarca reddeder Söylemi, söylemde aynen çocukluğundaki gibi süngeri duvara fırlatır, aslında ikiside biliyordur duvara fırlatılma ritüelini. Tavşan -Ayy anam canım yandı diye bağırır yalandan, Söylemde ay canım biyerine bişey oldu mu diye onu teselli edecektir. Bu böyle gidip gelecektir.

İkinci konuğu tavanarasından, yeşil üç tekerli bisikletidir. Pedalları kırık olsada, binilebilir. Bi keresinde çukurcuma yokuşlarından birinde, hakim olamayınca bisiklete, tangır tungur yuvarlanmışlardı yerlere. Söylemin ilk defa orda dizi yarılmıştır, ve ilk defa selesi kırılmıştı bisikletin. O günden beri kader ortağıdır, gelmiş geçmiş en büyük ortağıdır bisiklet ile söylem birbirinin.

Söylem bisiklete dizini gösterir, işte oradadır ilk yarılmanın izşemali, iyiki unutmuşum der söylem, dizime lazer yaptırmayı, bisiklet ise mahçup, neden olduğu kazadan, yaşanmış anı işte yitik geçmiş fezadan.

Sonra birkaç anı daha, tek tek saygı durulan, Söylemde Aforizma Taa Bağdata buradan.

Mesela ilk yaptığı oya, ilk okul çantası, ilk telefonları, Walkmeni, simgeleri, imgeleri, ilk aldığı gümüş ortaköyden, hatta annanesinin gelinliği, mustafa, karneleri, diplomaları. Vs.

Bunların üzerine Aforizma'yı basar Söylem, gelmişi geçmişe vurdurup.

"Büyüdükçe daha güçleniyor muşum gibime geliyor, ama bazen de; bu bir yanılgı diye düşünüyorum. Güçlenmiyoruz sadece duyarsızlaşıyoruz sanırım...."

8 Ağustos 2010 Pazar

OKUMA

Ne yani, ruhum kararmaz, içim daralmaz benim.

Oyuncağına küsmüşsen, kırık oyuncaklara küsülmez, bilki; çöpe atılır.

Ben seni konağından alıp, işinden gücünden alıp, yada ailenden, bir yere çekmedim ki.

Benim bloğum okunmak için değil ki. Ticari değil ki, örümcek ağı değil ki.

Okunmamak beni değer yapar, ortalık malı olmaktan uzak tutar.

Bu cezalandırma endişeleri ve telaşları, yazılımlarımın ekmeğine yağ sürer, bal sürer.

Bu yazıları bir tek yazan okuyabilir, kişiye özel özelliği var, made in China, değil.

Şarkı sözünün karşılığı marş olsun:

MUSTAFA MARŞI

İtin kopuğun netin sardığı bu dünyada
Umudu bitik aşkın gördüğü bu rüyada
Yetmişlerde doğan bir güneşin oğluyum ben
Çöllerde vaha gibi
Belki yeri göğü yakacağım
Böylece sana ve sizlere
Yeşil cennet bırakacağım.

Bu davada solan gülün adı yok
Ne kadınlar su döktü, ateşimin sonu yok
Seni de gönderdiler, ama bunun hükmü yok
Okyanusta ada gibi
Belki senide, seni göndereni de boğacağım.
Böylece sana ve sizlere
Yeniden doğmayi sunacağım.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

MUSTAFA KULLANICISINDAN ÇEVRİMDIŞI MAİL ALDINIZ

Bizi kör etti kütük etti hormon etti bu zamanlar. Dışa değil, içe doğru kıvırdı.

Teknoloji diye bir üreme maymun çıktı bu soytarılıktan. Doğuş sebebi hayatı kolaylaştırma ve yaşamdan kazanma olan teknoloji, şimdi insanlararası bütün ağları sarmaladı. Örümcek gibi, çıyan gibi.

Şimdi sokaklar, telefonuyla dıt dıt gezen, kulağına yapışık, aypot ile bütünleşik, mailine bakmadan hiçbişeye meyil göstermeyen, yumuşak karınlı, ince kabuklu nesil türedi. Suratsızbook, twister, goykıllar diye zamane canavarları ise kablolarıyla emiyorlar özümüzü, paraya dönüştürüyorlar Allahın belaları.

3 geler, internet siteleri, siteee siteeeee çoğalıyor ve insanlığın sonu olacak mekanik canavarlara bile rahmet gözüyle baktırıyorlar.

Caminin hocası bile cuma namazında kısa mesaj kodu ile hayıra çağıyor bizleri, mezbedelikte kendimizi kaybetmiş şekillerimize.

Canavarı öldürmenin tek şekli vardır, oda onu aç bırakmaktır.

Eski dost ziyaretlerinin yerini şimdi S.M.S ( .İKTİĞİMİN MESAJ SOYTARILIĞI ) aldı. Ayda 10 bin mesaj 10 liraya hemde, nerdemi? (şşşşt)ikimde.

Ulan bir senede 10 bin yazı yazacak kapasitem yok şu edebi yüreğimin, lise fırfırları bir ayda 10 bin mesaj çekecek kudrete sahip, mesajlar tırtıl bacağı gibi mübarek, tıtıtıtıtıt, gitti, dürüdürüdürü geldi. Sonrası iletişimin sonu.

Bazı hüsnühülyalar ise şöyle düşünecek, ( etiket sahibi kişiler;) Bay Mustafa, senin neden Bloğun var, sende teknoloji kullanıyosun.

Ne güzel söyledin sümsükpümsük abİla, evet, kelimen tarihe geçti.

BEN TEKNOLOJİYİ KULLANIYORUM, TEKNOLOJİ BENİ KÖTÜ EMELLERİNE SERMAYE ETMİYOR.

6 Ağustos 2010 Cuma

EVRİM TARİHİ

Beğendiğim kadın profiline tepkiler geldi ve fiziki duruş fanatiği olduğum zannına kapılanlar oldu, ama şimdi olayın aslına dair açıklamalara gelelim de saç dökmesin vatandaşlar.

Deli orman saçlı demek, kendine güveni fışkıran kadın demek. Hafif kıvırcık olması, ruhunda espri barındırması demek.
Benden iri olması demek, güven veren bir duruş ve rahatlatıcı güç demek.

Ayaklarının temsil ettiği şey, yere sağlam basması ve kolayca yıkılmaması demek, benimle oynayacak kadının.

Yüzünün geniş olması demek, sinsi olmaması, ufak hesaplar çevirmemesi, ve olaylara karşı metanetle durması demek.

Ayak bileklerinin ince olması, hayatın yükünü zarifçe sırtlayabilecek bir yapıya sahip olması demek.

Bacak yapısının hafif eğri olması demek, zorlukların üzerinden aşabilecek bir sportif ruha sahip olması demek.

Kulaklarının az biraz kepçe olması; duyarlı ve kayıtlı olabilmesine delalet.

Aynı zamanda kendisinin aşırı kadınlık öge'lerine sahip olmaması ve yıllar boyu diri kalabilmesine vurgu yaptığım gözlerden kaçmamıştır.

Böyle bir kadın var mı diye soranlara müjdeler olsun,

var ama hayallerimde...

5 Ağustos 2010 Perşembe

HAYSİYETSİZ TOPÇU ŞÜREKASI

Futbol başka, renk aşkı başka, efsaneler başka,

FENERBAHÇE FORMASI GİYEN FAHİŞE DOMUZLAR BAŞKA.

Mustafa kızgın, Fenerbahçe kavramının düştüğü durumdan ötürü biçare. Ama duygusunu ifade edemezse ayrıca ÖLÜR.

EY KAVŞAKTAKİ ÇALILARDA DÖLÜ ATILMIŞ KANSIZ KAHPELER.

Yanınızda ucuz orospular taşıyıp içkinizi löptürdüğünüz gibi,

Çapkınlık yapmayı bile beceremeden, grup seks davranışları sergilediğiniz gibi,

En ultra arabalara binip, en çılgın tatillere çıkıp, en sahte kabadayı rollerine büründüğünüz gibi,

Milletin haysiyeti karşılığında kazandığı parayı size akıtması ve bu haysiyetinin yerine sizi koyması sanmayın ki boş bir işlem.

Hiçbirinizi ayırmıyorum, hepiniz bu boka batın ve en beklemişini yiyin.

Siz kimsiniz de bizim haysiyetimizi yerlere batırıyorsunuz,

Sizi samandıranın en ücra bodrumunda toplar, üç gün sıcakta susuz bekletir, hatta gözünüzün önünde ananızı ananenizi amelelere siktirtirim ulan,

Ama siz bundan ötürü de para istersiniz.

Mazinizde tarih yok sizin, o bizim ve benim mazimiz.

Konuşmaya değmezsiniz sırtlanlar.

HOŞLANDIĞIM KADININ FİZİĞİ

Dünyada 3 milyar erkek varsa ve bunların en az 1 milyarı erkekse, bu bir milyarın biri olarak şimdiye dek anlatamadığım "hoşlandığım kadının profili" paylaşımımı paylaşımınıza açmaktan guru duyarım.

Saçları, deli orman gürü, taşkın, kıvırcığa çeyrek kalmış.

Endamı iri, benden uzun da olabilir,

Yüzü açık seçik net okunur, yüreği gibi geniş.

Ayak baş parmağı 102 ekran televizyon boyutu ve diğer bütün parmakları gözle seçilir, en fazla 40 numara,

Ayak bilekleri ince, bacaklar çok hafif skoda olabilir ama, gergin, az kaslı ve bronz.

Yürüyüşte nazlı bir eda ve kedi tarzı isterim.

Burnun az biraz jenifer aniston burnu olması makbul olmakla birlikte, gözüme kaçacak kadar bambi olmaması,

Kulakları az kepçe olmalı ki, olaya espri katabileyim.

Göğüslerin 80 cm olması iyidir, hem kullanışlı hem uzun ömürlü, hem ......

Bide ortak temenni olarak ekleyelim. Her yerde taşınabilecek kadın, olmazsa olmaz ama olmasada olur.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

EROTİK-ROMANTİK HİKAYELER EPİSODE 7. Angela MERKEL

TARİHLER 1988 altınçağlarımı gösteriyordu, 18 yaşında aklı başında, genç bir tay, alanya plajlarında tek başınalık stajı yapıyordum.

Hatta ben hayta 20 km.lik bir yürüyüşle varmıştım alanya kumlarına.

Artı 35 hava, yandan yüzde doksan nem, düşünün artık metabolizmanın devirdaimini.

O zamanlar vücud çalışmaları ve spor katkılarıyla, şimdiki yapılı halimin iskeleti olan çekirdek görünüm ortadaydı. 2 dirhem bi çekirdek ( d2-O )

Plajda şırıldayan alman familyasının ıstakoz kızları süt gögüslerini sütyenlarden ırak eylemiş, oynaşıyorlardı.Kimi bir kitap almış 300 sayfada sızmış, kimi yağdanlık, kimi avlık, avadanık. Bilmiyorlar etrafta mustafa görülmüş, plaja inmiş, şehre girmiş. Allahın Alamanı işte.

Havlumu serdim beton yanına, akdenizin suları çağırdı, içtim çayını, sonra duşa.

Şimdilerde 62 o zamanlarda 40 devirlerinde olan biri, Angela, duşta sıramı vermemden müellit, elini uzattı hasbana. Döts ön aNCILA,
döts er Moustefa. Bitti flörayne.

Plaj barı var, malatya rüzgarında, karşılıklı içilen iki tekülla,

Oteli az yukardaymış, alanyaya hakim, sedir otel al inkülüsif,

Teni tuzluymuş, ama fıstık ta tuzludur ya.

Tek başına tatildeymişi anladım, ama nede tarzanca.

Angela kocasını almanyada bırakmış, sevişmede bol bol çaldı telefon. Herr Hansimüllere cevap veremedik ayıp oldu, ama tarife belli en azından.

SABAHA KADAR ANGELA...

3 Ağustos 2010 Salı

YELDEĞİRMENİ İLE MUSTAFA

Acı olmaksızın kazanılan zaferler, aynen içinde hüzn barındırmayan şarkılar gibi.

Hayatta birşey olmamanın diye başlıyan kriterlere mağlup olmadan mücadelemi sürdürüyorum. Ama bu özelimi ne tarih yazacak nede mezartaşları.

Geride bıraktığım insanlara bakıyorum ve onlarında bulutların arasında görülemediğini ve bir ışık kaynağı olamadıklarını gözlemliyorum. Zaten en hakiki ışık; içten içe yanan ve bizi hayata tutunduran ateştir. İnanmayan; ışığını söndürsün.

Ey geride bıraktıklarım.

Beni hangi hedeflerin ışığında değerlendirdiğinizi bilemem, size özeldir. Belki başka ışıklara temayülünüz var, ışığım sizi aydınlatmadı.

Falan Filan,

Ben sizi geride bırakmadım sadece, burada yazdıklarımdan anlayın bi zahmet.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Ne kadar ALÇAK olabilirim?

Günümüz güvenmeme dünyası. Anladım ki...

Eskiden güvenilir olabilme çabamla işimi-ilişkilerimi diğer ilişkilerimi gayet tatminkar yürütüyordum.

Şimdiki tespitim ise, yani güvenilmeme'nin pirim yapması, bir eleştiri yada trajikomikizm değil.

Güven bunalımının evrimleşmiş hali.

Zaten insan ilişkileri günübirlik ve alt düzeyli, yani güvenmek borç doğuruyor, tahattüt istiyor, güvenmek aboneleştiriyor.

Bu yüzden güvenilmez erkekler, güvenilmez kadınlar, güvenilmez şirketler daha çok rağbet görüyor.

Hayat de, tak bire ve geç.

Ben akil olduğuma inanıyorum, güvene güveniyorum, tekrar değer olacağına inanıyorum, hatta vazgeçilmez değer.

O yüzden hiç olmadığım gibi asla ALÇAK olmayacağım.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

CENNETİ ÇEKİRGELER BASMIŞ

Bu gün işime gelirken bir dizi konu hakkında yazarak aradaki üretim boşluklarını telafi ederim diye düşünüyordum, en azından kendime karşı olan saygım baz alındığında.

Ama bir de ne göreyim, benim blokum hakkında kötü kullanım uyarısı çıkıyor.

Bunu yapan ahlaksızın kim olduğunu bilmiyorum, bunu yapan soysuzun kim olduğunu bilmiyorum, bunu yapan tarzanın hangi ormanda yaşadığını bilmiyorum, bunu yapan sansürcünün nereden emir aldığını bilmiyorum, bunu yapan ahlakçının hangi kitaba inandığını bilmiyorum.

Hatta bunu yapan biri olabileceğini bile bilmiyorum.

Aklınca benim bloğumu kapatmayı baz almış, ancak çentik kadar delik açmış, bu yaradan sızan özsıvılarım ise bu yazımın mürekkebidir.

Şimdi biçimini tarif etmekte korku kitaplarından ve karabasanlardan yararlanabileceğim bu yaratığı tarife çalışacağım, hatta bol bol okunsun diye diğer yazılarımı taslağa kaydedeceğim.

Ulan deniz hıyarı

Monarşik memleketlerden gelmiş bir baskı sonucu kırılmış vazo olduğun belli. Ruhunun kapsamı üzerine yellendirme yapmak bile mikrop kapmama yol açacaksada, ben senin gibilerin panzehriyim. Evet ana maddem zehir.


Doğada serbest salınım yapan egzost kaçağı ile ruhu oluşturulmuş davşan;

Götele götele dolaştığın doğa ile harmanlanmış bloğumda, aşk ve inanç gezmektedir, senin tabiatın ise bu doğanın üzerinde kara bir duman olarak salınmaktadır. Sen kötü kullanımı ananla babana yap, nedeni belli.

Sinsi bızdırık,

Bayram bahşişi ile kerane sermayesini birbirinden ayıramayan zihniyetinle bir daha bu dağlara uğrama, senin görüntün satar wars filminin en kabadayı canavar figüranlarını bile bezdirir. İşsiz bırakır, ruhun peynir gemilerinde esen sıcak rüzgarlarla doludur senin, sen fetusken daha, mustafa 1970lerin kurşunlarından eğilip yerlere yatıyordu, bu kurşunlardan biri olarak bloğuma saplandın, ama bu kurşun; benim ifade özgürlüğümün ve ruhumun yansımasının adres tabelası oldu, ne zamandır böyle bir belge arıyordum.

Şimdi git, ama ellerini çözüyorum, senin bile ellerinin hep çözük olmasını, ruhunun bayramlarada dağ eteklerine çiselemesini ve çocuklarla oynanan oyunlarda ebe olmanı dileyerek.

Telefonum 0 544 733 72 38
0 532 595 41 28

meilim mustafamehir@hotmail.com

Eğer yüreğin varsa, gidersin hukuğa, mustafanın sattığı araba bozuldu, mustafa bahçeme izmarit attı, mustafanın evinin duvarı benim arazime taştı, mustafa osurdu kulağımın zarı patladı diye hak evreninde hakkını ararsın,

Mustafa benim damarıma bastı, mustafa benim kişiliğime alerji yapıyor, mustafa doğduğu günden beri romatizmadan yürüyemiyorum diyorsan, çıkarsın mustafanın karşısına, varlığımı sona erdirirsin, ama sen ham bir çökeleksin, kaynamış kireçsin, sen ancak ifadeye kabadayılık yaparsın, sen ancak bu kadar medenisin, sen ve sizler.

Sen ancak itfaiyenin yolunu kapatırsın, sen ancak denizlerin önüne hat çekersin, sen ancak sensin.

Yuh diyorum yuha diyorum, oha diyorum, seni Allaha havale ediyorum ve

Ama kimliğini merak etmiyorum, sen beni şikayet edecek kadar dikkate almışsın ama ben seni bir "vaka" olarak merak ediyorum. Kimliğin sadece bir ayrıntı, öyle bir ayrıntı ki, YERİ GÖĞÜ YAKAN ADAM ile uğraşacak kadar deli cesaretin olduğuna göre gerçekten bir umulmaz vaka'sın. Eğer bir tanıdığım isen, dostluğumun cennet konforunu seçmediğin belli. Sen benim ha çocuğuma saldırmışsın ha bloğuma. Dağda esen serinti değil, dağda gezen terörün simgesi olarak seni algılayabiliyorum. Bu kadar ciddiye alınmaktan ötürü içindeki hainlik semirmiştir.

Sen gel karşıma çık, sen gel yüzüme söyle, sen gel muhakeme et, sen gel medeniyete in, sen gel yüzüme tükür, ama sen gelemezsin, sen engellisin, sen gelemezsin.

Al aşağıda yorum var, ama sayende yapacağın yorum bile artık zararlı içeriğe sahip ve sen kendi güneşini bile karartan bulutsun.

De get, seninle uğraştırma, önemsizlik senin kaderin.

Ulan Salak, sen beni şikayet ederek dahada büyüttün, hamgerizekalı.

HÖYYYYYYYTTTTTTTT.

ADIMI ZATEN BİLİYORSUN. ARTIK DAHA İYİ BİLİYOR OLACAKSIN.