BEŞ yıl öncesidir bu sektöre girişim, amma 25 yıllık tecrübenin satınalabileceği bilgiyi hafızama kazıdım. Ülkemizde bu sektöre ne oldu, çalışanına, yatırımcısına, üreticisine ne getirdi ne götürdü. Yeni başlayacaklara tavsiyeler benzeri fikirlerimi sunarım da sunarım.
Bir üreticinin CEO' suna sorun, bu aşağıdaki kuralları size başka temalarla, hafif edebi ve marka odaklı olarak anlatır. İnanır dinlersiniz. Teknoloji ve yatırım istihdam masallarıyla uyursunuz.
Otomobilde ana temanın teknoloji olması gerekli, idealde böyle ama ülkemde başka türlü bir değer arzediyor. Para amacı. Mesela Türk insanı için fil, bir afrika asya hayvanıdır, bir afrikalı için tarla zararlısıdır, bir hintli için ulaşım aracıdır. Bizde sektörün kalbinde galerici dediğimiz, günlük düşünen, sattıbittici, değerbelirleyen yani eksper adamlar vardır. Karapara ağırlıklı olup, kendi döngülerini piyasa verisi olarak size sunar ve beklerler oltanın başında.
Bu galerici aynen ana kraliçe gibi tüm otomotiv unsurlarına titreşimli mesajlar göndererek sektörün nasıl işleyeceğini yayarlar. Üreticiler bile galeriden gelen mesaja kayıtsız kalamaz, zira markalarının 2. eline eğilmeleri tamamen bu galerici baskısını kırmaya yönelik bir yatırımdır. Çünkü galericinin elinde her zaman bir iyi bir kötü söylenti bulunmaktadır. Bir markanın yıllık satışını % 15 e kadar galericinin etkileme şansı vardır.
Üretici ise şişman, hastalıklı, dengesini korumadığı anda yataklara düşen, bayiisini müşteri olarak gören, ve sadece kızdığı zaman sahte kabadayılık yapan bir yatalaktır. Dışa bağımlıdır, üretim üssü veya ithalatçıdır. ( Bakınız Tic. Sicil Gazetesi. ) Kendi aralarında ortak hareket ederek, rekabeti sadece reklamda yaparlar. Diğer tüm kararlar ortak, rekabet önceden belli, yani mahalleye namuslu, beyoğlunda aşufte birer kuruluş olmak zorundadırlar. Aracı maliyetine satarak, sizi servislerine ve anlaşmalı sigorta ve/banka şirketlerine bağlayarak erk zincirlerini kurarlar. Yeni model olarak birbirinin aynı araçları makyajlama şekliyle çıkarıp, konuyu çığırtkanlıkla yayarlar. Oysa tüm yansanayilerini aynı şirketlerden alırlar, motorları aynı, isimleri farklıdır. Obez ve globaldirler.
Bayi ve satış ağı ise tam bir örümcek ağıdır. Patronları lokal ticaretlerle o yörede isim yapmış tüccardan oluşur. Vaadler ve bir parmak balla ayakta duran, küçük hesaplara düçar, kaptıkaçtıcı kişiliklerdir. DİSTRİBÜTÖR SİSTEMİNİ BU AĞA İSKELET YAPMIŞ VE PATRONU BİR DONÖR, BİR TAŞERON, BİR UÇBEYİ OLARAK KULLANIR. Zaten çoğunun ana işi inşaatçılık, altın veya tefecilik, katırcılık, veya bayiiliktir. Ortalama 10 yıllık bir süreçten sonra sistemden dışlanırlar ve imtiyazları geri alınır. Dinamizmin kuralları işler.
Bu ağa mensup çalışanlar ise işlerini meslek olarak görmeyen, az kültüre ve çok havaya sahip karakterlerdir. Müşterileriyle iyi polis kötü polis taktiğiyle ticaret yaparlar yani sadece korkuturlar. Amerikan filmlerinde araba satıcıları ile ilgili çok doğru ama çok klişe rolleri aklınıza getiriniz. Araba satıcısı sadece kendi tezlerine istinaden arabayı 10000 dolara satmaya çalışır, ama müşterinin ukelalığı ona aracı 7000 dolara alma şansını ortaya çıkarır. Zira otomobil satıcılığım boyunca bir aracın 20 farklı fiyatı olduğunu görebilmiş bir insanoğluyum.
Almanyada aynı araç bir markada 80 bin eyuro iken diğer marka gözüken aynısı araç 45000 eyuro olabilmektedir. Bu legalitedir. Zira pahalı aracın reklam giderleri fiyatını arttırmıştır.
Araç müşterisi Türkiyede bir alemdir.
Tamamen çevresi veya babasının öngörüsü ile hareket eder. Tanıdık vasıtasıyla araç almaya meyillidir. ( Veya tanıdığından. ) Bu yolla komisyonculara yıllık 100-150 milyon tl bayiilerce ödenir. Şu markayı asla almam diyen müşteri nedense ayrı markanın aynı fabrikada üretilen aracını iştahla alır. Sadece inandığına inanır. Üreticiler müşteriyi kağıt üzerinde tanımlar ve goygoylama, ( şahsiyete özel hale getirme ) tekniğiyle yüksek fiyata araba satarlar. Zira bu yolla atıyorum 49500'e sürümü yapılan aracın 32500 e ( 6 ay sonra ) satıldığını gören biriyim. Yani markalarda çok zavallı pazarlama taktiklerine başvurmak zorundadır.
Çünkü devletin % 42 kazanç ortaklığı yaptığı bir sektör bu gibi yollarla çarkını döndürebilir.
Zaten sektörün takdir ettiğim en güçlü yönü vergiye ve kanuna rağmen ilkesidir.
Aynen eski genelevler gibi. Eskiden amele, evlenemeyen, lisesi, köykentçi ne kadar ateşi başında tip varsa keranede ucuza işini görürdü. Sonra sektöre vergi geldi, kısıtlama geldi, kadın sağlığı, kadın hakları, geldi, mafiya geldi, ve keraneler külbastı olduysa, eskiden arabayı 5'e alır sıkılınca 10'a satardık, ev yerine araba alırdık, servis illetine bağlı kalmadan sanayide gerekirse arabayı baştan yaptırırdıkya. Hiç iş yapmayanların işi araba alım satımıydı ya.
Çözüm mü istiyorsunuz.
1- Gereksiz ve güçsüzlerin elenmesi veya yapılanması veya birleşmeleri
2- Vergi yükünün % 15 ile düzenli bir oranda sabitlenmesi.
3- Mc donaldsvari satış ağının insani ve yapısal kalite standarları
4- Otomotiv üst kurulu ( OTÜST ) ile devletin dolaylı denetleyiciliği.
5- Sektöre yatırımcı veya çalışan olsun insan gücünün denetim ile alınması
Ahada sektörü kurtardım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder