Günaydın hatırlı pazarlar. Yarın pazartesi, onada günaydın.
Şimdi biraz toplumsal yazacağım. Eski kareler ile şimdiki görüntüleri karşılaştırınca umarım akan bir dere içindeki yaprak olma bilinciniz gelişir. Uzaklardan gelen denize dökülme seslerini, derenin şırıltısına karıştırmak sayesinde biraz "ben" olabilirsiniz.
Eskiden sokağınızdaki dükkanların beşte biri lokantaydı, bu orana cafe kahve ve pastane dahil. Şimdi beşte üçü. Bu orantıya hiç dikkat eden oldumu zahir? Yani kunduracının, sıhhi tesisatçının, kırtasiiyecinin yerini, mide salonları aldı. Bünyemiz zayıfladı, midemiz büyüdü. Ucube olduk ahali.
Eskiden yüksek duvarlı malikanelerde yaşamak, ki saray ve hükümet erkanı hariç, kesinlikle ayıp kabul edilirdi. Sofaya kadar, kilere kadar, herkesin ortak alanları çok genişti, kalpler dahil. Şimdi yüksek duvarlı açık hapisanelerde yaşamak ile böbürleniyoruz. Arabamız güvende, çocuğumuz parkta, herşey garantide, rolantide. Bu yaşam böbürlene böbürlene büyüdü. Gazetelerin 20 sayfası toplu konut mezarlıklarına reklam yapıyor. Hepimizin özentisi "site hayatı", Siteyim bu hayatı. Çocuğum arka mahallenin çocuklarıyla mahalle savaşı yapmadıkça, top oynayacak arkadaşı yoksa, babaannem mahalleden haberler getirmiyorsa, herkesin sevinci herkesin değilse, ki üzüntüsü de dahil.
Bayramlar var birde, hani şu aylar öncesinden sinemaya gitmek için kuruş biriktirilen. Hani şu kurbanlıkları beslediğimiz, şekerlerin tozunu aldığımız, göznuru dantellerin işlendiği, ayakkabıların yeniden tasarlanarak yenileştirildiği, yada gıcır gıcır yapıldığı. Tavanarasının bile tozunun alındığı, çatıdaki kiremitlerin bile hatırlandığı. Şimdikileri saymıyorum bile, şimdikiler Turuksel bayramı, vadafon bayramı sadece..
Ben yazdıkça bulutlar toplanıyor, renkleri kararıyor, ağlayacak gibi oluyorlar. Denize dökülme sesi ve dere şırıltısına birazdan yağmurun ağlayışı da eklenecek sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder